"FERHAT İLE ŞİRİN"
Senaryo ve
Yönetmen: Ajdar İbrahimov
Yazan: Yılmaz
Duru (Nazım Hikmet’in Ferhat ile Şirin
Oyunundan)
Kameraman: Kostantin
Petriçenko
Yapım: Duru
Film/Yılmaz Duru, Sabah Duru (Türk-Rus Ortak
yapımı)
Besteci ve Orkestra
Şefi: Murat Kajlayev, Yönetmen Yardımcıları: Y.Kryuçkov,
M. Tumanişvilli, Reji Asistanları: G.Babiçeva, A. Panov, Besteci ve
Orkestra Şefi: Murat Kajlayav, Ses Uzmanı: Oiga Burkova, Montaj
Operatörleri: E. Şevedov, S. Şemahov, Montajcı: S. Dorofeeva,
Makyaj Ressamı: V. Boçarova, Fotoğrafçı Ressamı: V. Uvarov, Işık
Şefi: G. Gaylüs, Ressamlar: Boris Nemeçek, Boris Blank, Vladimir
Kirs, Kostümlerin Ressamı: Olga Kruçenina, Kostümleri Diken: Fatma
Başak, Orijinal Müzik: Murad Kazhlayev, Ses: Olga Burkova,
Prodüksiyon: Boris Blank, Vladimir Kirs, Boris Nemechek, İdareci Grubu: T.Kudrina,
V. Koçethov, E. Ponomaryov, Baş Danışman: A. Babayev, Trük Çekimleri:
G. Ayzenberg, Redaktör: E. Lebedeva, Müzik Direktörü: M.
Blane Operatör Ressam: E. Malikov, Teknik Elemanlar: Sine-Sen
teknisyenleri, Filmin Müdürü: Zinoviy Grizik, Kameraman: Kostantin
Petriçenko
Oyuncular: Türkan Şoray (Mehmene Banu), Alla Sigalova (Şirin), Faruk
Peker (Ferhat), Yılmaz Duru, Armen Djigarhanyan, Vladimir Samoylov, Anatoliy
Papanov, Vseyolod Sanayev, Adil İskenderov, İrina Miroşhniçenko, Arçil
Gomiaşvili, Yardımcı Oyuncular: Seyhan Duru, A.Devletov, N.Amanov, B.Çişsteva,
T.Rustamova, A. Ahmedov, N. Lihaçeva, T. İsmailova, G.Ovezova, O.Uyalikova, A.
Berdiyeva, M.Skubak, H.Niyazova, B. Sadıkov, K. Kyarizev, B.Mulaeev,
Konu: Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır.
Saraylar süs-ler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının
ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü
gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister
delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su,
Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü
eline, vurur kaya-ların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman
geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar
kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün
sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi
cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara
böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der.
Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada
yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir
başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası
yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki
Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır
Ferhat'ın yanına Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur
artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer
gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı
çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.
“tr.wikisource.org/wiki/Ferhat_ile_sirin_Efsanesi”
* Doğu halk masallarının en güzellerinden biri olan "Ferhat
İle Şirin’i büyük usta Nazım da yorumlamıştı. Masaldaki emek ve emeğe verilen
değer yanını ön plana çıkararak, güçlendirerek... Yıllar önce bir
konuştuğumuzda bana, "Türk olasın da kahraman olmayasın" diyen dost
Ejder İbrahimov, uzun bir çaba sonucu sinemalaştırdı Nazım'ı... Ekber
Babayev'in danışmanlık yaptığı, Arif Melikov'un bale müziğini kullanan film, tarihteki
ilk Türk/ Sovyet ortak yapımı olarak çekildi. "Ferhat ile Şirin"
İbrahimov'un coşkun hayal gücünü bol bol kullandığı, çoğu zaman
denetleyemediği kolay anlatılmaz bir film... Bir üslup bütünlüğü, bir
sinemasal tutarlılık yok filmde... En büyük kusuru da bu... Ama neler neler yok
ki... İbrahimov, belli ki 2 şeye aşık olmuş, onları ön plana çıkarmış.Türkan
Şoray ve Topkapı Sarayı...
Osmanlı dış mekanlarıyla Slav iç mekanlarının, Melikov'un
müziğiyle Mehter yürüyüşünün, Seher Şeniz'in göbek dansıyla Bolşoy Balesi
dansçılarının, yani birçok uymaz şeyin birbirine karıştığı bir masal - filmden,
özellikle bu iki şey akılda kalıyor:
Uluslararası çapta bir yıldız olduğunu hem
güzelliğiyle, hem oyunuyla kanıtlayan Şoray ve kubbeleri, bahçeleri, fayansları,
nakışları ile Topkapı Sarayı... "Bir Aşk Masalı"nı, Doğu ile Batının,
gerçekle masalın, gerçekçilikle stilizasyonun, akılla hayal gücünün garip
biçimde birbirine karıştığı bu filmi görün... Bir başyapıt değil, belki kalıcı
bir film bile değil. Ama çeşitli uyumsuz öğelerden kendine özgü bir estetik
ortaya çıkaran ve insanda belli bazı tatlar bırakan bir film... (Atilla Dorsay
“12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 257)