Araştıran ve Derleyen: Yalçın ÖZGÜL 2024 Şubat ayı sonuna kadar Blog'a aktarılan film sayısı 7642 adet olmuştur. Film aktarımı devam ediyor.
24 Nisan 2018 Salı
NE OLACAK ŞİMDİ (1978)
Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Engin Temizer
Kamera: Dinçer Önal
Yapım: Gaye Film/Erdoğan Tilav
Oyuncular: Bülent Kayabaş, Hadi Çaman, Emel Aydan, Zerrin Doğan, Yüksel
Gözen, Baki Tamer, Oktar Durukan, Nilgün Ceylan,
Konu: Zerrin ve Emel iki işsiz genç ile nişanlıdırlar. Erkekler işsiz
oldukları için evlenememektedirler. Emel’in babası fabrikatördür ve kızlar
erkekleri fabrikada işe başlatırlar. Parayı bulan gençler zampa-ralık yapmaya
başlayınca işler Karışır.
MİNİK SERÇE (1978)
Yönetmen: Atıf
Yılmaz
Senaryo : Deniz
Türkali
Görüntü Yönetmeni: Çetin
Tunca
Müzik: Hurşit
Yenigün
Yapım: Yeşilçam
Film/Atıf Yılmaz
Oyuncular: Sezen Aksu, Bulut Aras, Tun-ca Yönder, Hulusi Kentmen, Bilge
Zobu, Hüseyin Kutman, Renan Fosforoğlu, Ekrem Dümer,
Konu: Şarkıcı
olmayı kafasına koymuş yoksul bir genç kız olan Hülya bir gün bir zamanların
sevilen şarkıcısı Orhan'la tanışır. Aralarında duygusal bir ilişki başlar ve
Hülya, Orhan'ın desteğiyle çok geçmeden ünlü bir şarkıcı olur. Bu arada iki
sevgili evlenirler ama yıldızı gide-rek parlayan Hülya'nın iş yoğunluğu
nedeniyle evlilikleri yolunda gitmemeye başlar...
► Atıf Yılmaz, bu "yerli müzikal"i kıvamına
getirmek, kotarmak için bir hayli uğraşmış... Ancak olumlu öğelerle olumsuz
öğelerin bir araya gelişi, film için başarılı sözcüğünü kullanmaya pek olanak
vermiyor. Sezen Aksu, Türk sineması için yeni ve değişik bir yetenek sayılabilecek,
"fantezist" türünde değişik bir oyuncu... Bu yetenekleri
geliştirilebilir ve Aksu, ilerde başaralı bir fantezi, giderek güldürü oyuncusu
olabilir. Ancak Aksu'nun filmde kendisini seslendirmesi çok yanlış olmuş...
ilke olarak oyuncuların kendi kendilerini konuşmalarına yüzde yüz katılmakla
birlikte, bu konuda Aksu'nun başarılı olmadığını, birçok konuşmada ses tonunun
yanlış1ığı yüzünden dramatik duyguyu tümüyle bozduğunu belirtmek zorundayız...
.
Ama asıl sorun filmin öyküsü... Bu öykü sinema tarihinin ünlü
filmlerinden "Bir Yıldız Doğuyor"un hemen tümüyle kopyası. Bu
durumda, hele bizim gibi, üç kez çevrilen bu konunun en azından son iki
çevirimini seyretmişseniz, özellikle ikinci çevirimi (1954, yönetmen: George
Cukor, oyuncuları: Judy Garland; James Mason) , sinema tarihinin en sevdiğiniz filmleri
arasında yer alıyorsa, "Minİk Ser-çe"yi ciddiye almak, ilgiyle
izlemek ve beğenmek bir hayli zorlaşıyor... Çünkü, ne dersek diyelim, ne
yaparsak yapalım, Türk sineması henüz, en azından teknik düzeyde, bir Amerikan
sineması olmadı-ğı gibi, Atıf Yılmaz bir Cukor, Sezen Aksu da bir Judy Garland
değil... Onun için, bu gibi kıyaslamaları kaçınılmaz olarak getirecek
kopyalardan kaçınmak, bizce en akıllı davranışolur ..
”Atilla
Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 144”.
18 Nisan 2018 Çarşamba
MADEN DAĞI (1978)
Senaryo ve Yönetmen
: Kemal
Kan
Kamera: Sertaç
Karan
Yapım: Topkapı
Film/Yaşarv Tunalı
Renk Uzmanı: Hasan
Örnek, Laboratuar: İsmet Tomaçgil, Hayrettin Çakmak, Kamil Kutay, Mahmut
Do-ğan, Negatif Montaj, Mahmut Eskici,
Oyuncular: İzzet Altınmeşe, Betül Aşçıoğlu, Hüseyin Peyda, Diler saraç,
Aşık Zülfikar Divani, Fatoş Tez, Yüksel Gözen, Renan Fosforoğlu, Yeni Stüdyoda
hazırlanmıştır
Konu: Başlık
parası için büyük kentte savaş veren bir taşralı ile köyde sevgilisini bekleyen
bir genç kızın aşk öyküsü
MADEN (1978)
Görüntü Yönetmeni: İzzet Akay
Müzik: Zülfü Livaneli
Yapım: Yeşilçam Film/Atıf Yılmaz, Yavuz Özkan
Yönetmen
Yardımcıları: Şahin Gök, Erdoğan Kar, Prodüksiyon
Sorumlusu: Sabri Aslankara, Kamera Yardımcısı: Can Özer, Montaj: İsmail
Kalkan, Işık: Ömer Ekmekçi, Fotoğraf: Celal Erten, Set
Sorumluları: Kadir Yılmaz, Halil Dede, Şeref Yılmaz, Laboratuar: Yeni
Stüdyo, Seslendirme: Necip Sarıcıoğlu,
Oyuncular: Cüneyt Arkın (İlyas), Tarık Akan (Nurettin), Hale Soygazi
(Halkacı Kadın), Meral Orhonsay (Nurettin), Halil Ergün (Ömer), Baki Tamer,
(Sendika Başkanı) Nurhan Nur (Ayşe), Ahmet Turgutlu (Kumpanya sahibi), İhsan
Yüce, Şevki Erdal, Kadir Yılmaz, Aydın Haberdar (sendika görevlisi),
Konu: Bir
maden ocağında işçiler kazaya karşı önlem alınması ve işçilerin durumlarının
düzeltilmesi için kendi aralarında çalışmaya başlarlar. İlyas (Cüneyt Arkın)
buna öncülük eder. Fakat sendika ağaları ile ocak yöneticileri, onu başka yere
göndererek bilinçlenmeyi önlemeye çalışırlar. İlyas, bir göçük sonunda ölür. Bu
ölüm işçileri birleştirir. Maden, genellikle ne anlatacağını pek kestiremeyen,
ele aldığı konunun hakkından gelemeyen, sağlam dramatik çelişkiler yerine, bağırıp
çağırma, sövüp sayma ile amacına ulaşmaya çalışan bir film.
ÖDÜL;
15.Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması
(1– 8 Temmuz 1978)
► Maden “ en iyi film”
► Tarık Akan “en başarılı erkek oyuncu”
► Hale Soygazi "en başarılı kadın oyuncu",
► Meral Orhonsay" en başarılı yardımcı kadın
oyuncu"
Jüri Üyeleri: Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, Genco Erkal, Ahmet Gönen, Kamil
Suveren, Mevlüt Ekinci, Onat Kutlar, Osman Aydın, Ömer Kavur, Şanar Yurdatapan,
Tan Oral, Vecdi Sayar.
" Kömür madeni ocağında sömürülen işçilerin, işveren ve
sarı sendikacılara karşı verdikleri savaş anlatılmaktadır. Devrimci içeriği ve
duyurusuyla sakıncalı bulunup sansür kurulunca üç kez geri çevrildikten sonra
Danıştay kararı ile gösterime girmiştir. (Turhan Gürkan)
► Gerçekçi, davranabilmek zordur. Gerçeği sinema perdesine
yansıtmak da öyle... Bir öykünün kişilerini, çevrelerini, sorunlarını tek
düzeliğe ve klişeye kaymadan canlandırmak ve inandırıcı hale getirmek bir o
kadar zordur. "Maden", gerçek mekanlarda çekilmiştir. Perdede görülen
kalabalığın çoğu, ger-çek kişilerdir. Kişilerin sorunları, davranışları,
tepkileri ve özlemleri de gerçeğe uygundur. Ama bir şematizasyondan
kurtulamıyor "Maden". Filmde ayrıntı yerine bir genelleme var. Patron
kapkara, sendikacılar da öyle. İlyas hariç, emekçiler hiç bilinçlenmemiş kendi
hal-lerinde ve pasif kişiler. (Giovanni Scognamillo – Hey”
► "Maden" genellikle ne anlatacağını pek kestiremeyen,
ele aldığı konunun hakkından gelemeyen, sağlam dramatik çelişkiler yerine,
bağırıp çağırma, sövüp sayma ile amacına ulaşmaya çalışan bir film. (Halit
Refiğ - Milliyet)
► "Maden"in dramatik yapısı da sağlam değil. Çadır
tiyatrosunu gösteren bölümler içten ve başarılı. Ama tiyatronun ve şarkıcı ile
Nurettin'in ilişkilerinin dramatik yapıda yeri yok. Diğer bir yersiz kaçan da,
İlyas’ın bu ilişki yüzünden Nurettin'i "Devrimci uçkuruna sahip
olmalı" diye uyarması. Bu öğüte ne gerek vardı'" Böyle bir sorun var
mı? Yoksa, işçi hareketiyle birlikte bir ahlak anlayışı da mı öneriliyor?
(Ersin Pertan, Dün-ya. 23 Şubat 1979)
► "Maden" 1942 doğumlu Yavuz Özkan'ın
"Vardiya" isimli orta uzunluktaki TV filmi ve çeşitli nedenlerden
normal dağıtıma çıkamayan "Yarış" isimli uzun filminden sonraki ilk
çalışması ... Söz. konusu filmleri tam sonuca ulaşmayan birer deneme sayarsak,
"Maden" Özkan'ın ilk filmi de sayılabilir. İlyas'a hayatını
yitirtiyor; ama kazanılan artık tüm işçi kitlesinde billurlaşmış birliktelik
duygusudur, sınıfsal bilinçtir, sömürüye dur deme gereğidir.... "
Antalya şenliğindeki ilk ve karmaşık izle-nimden sonra daha nesnel
yaklaşmaya çalışarak ikinci kez izlediğimizde "Maden", bizde Özkan’ın
ilk görüşte eleştirilen bazı naif ve çocuksu motiflere, şematik yaklaşma
örneklerine karşın, temelde önemli, sağlam, güçlü bir sinemayı
gerçekleştirebildiğini gösterdi. Özkan öncelikle sinemamızda ilk kez bir
"kitle filmi" yapmış: Madeni, işçileri iyi tanımak, tüm bir maden
çalışanları kad-rosunu bir film için seferber edebilmek gibi olağanüstü bir
olanağı çok iyi kullanmış. Filmin ünlü oyuncuları birçok sahnede kalabalık işçi
kitleleri arasında yitip gidiyorlar, "Maden" ticari açıdan kuşkusuz
gerekli star oyunculara karşın bir kitle filmi oluyor, gerçek işçilerin
oluşturduğu kalabalık kitlelerin, çadır tiyatrosundan sendika toplantısına,
göçükten cenaze törenine olağanüstü etkin biçimde kullanılması,
"Maden"e sinemamızda benzerine rastlanmamış bir etki gücü
kazandırıyor.
Özkan'ın diğer önemli başarısı, sağlam bir politik mesajı
itici bir slogan sinemasına saplanmadan, hayatın gerçekleri arasına
yerleştirerek vermedeki başarısı.. Çadır tiyatrosunun gelişi, bu tiyatronun
isimleri "Gönül Yazar" "Fatma Girik", "Neriman
Köksal", vb. olan kadınlarının arasındaki kadın açlığı içinde yüzen
işçilerce karşılanışı, Nurettin’le Şükran arasındaki karşılıklı cinsel
çekiciliğe dayanan ama koşullar gereği başlamadan biten ilişki,
"Maden"e çok sağlam, çok duyarlı bir' yaşanmışlık, bir hayatın
içinden süzülüp gelmişlik duygusu ka-zandırıyor. Diğer yandan, bir ölçüde
idealize edilme, bir ölçüde şematik de olsa filmin mesajını vermede gerekli bir
İlyas, işçileri sürekli birleşmeye çağırarak, yalnızca işçinin ekonomik
durumunu biraz iyileştiren bir savaşımla yetinmeyip siyasal çatışmanın da
içinde yan tutmayı öğütleyerek filme günümüz Türkiye'si için geçerli ve önemli
bir bildiri kazandırıyor. İlyas'ın "yalnız ekonomik değil, aynı zamanda
politik savaşım ve sendikanın yanında yan tutmak zorundasınız" sözü,
günümüzde politika dışı kalmak savındaki sendikaların sonuçta gerici bir işlev
gördüğü gerçeğini seyirciye anımsatıyor...
Maden", sağlam, doğru, devrimci bir özün yetkin bir biçimde
seyirciye ulaştırılabildiği önemli bir yapım ... Gerek politik renginin ve
bildirisinin sağlamlığı, gerekse kitle kullanımı açısından sinemamızda bir
dönüm noktası olduğunu yine savlıyorum. Bu temel başarı yanında, Nurettin'le
Şükran’ın karşılıklı anlamsız bağrışmaları, Nurettin'in evini durup yanında,
Nurettin'le Şükran’ın karşılıklı anlamsız bağrışmaları, Nurettin'in evini durup
dururken beyaza boyaması, İlyas'ın kişisel hayatı olamayan şematik tip
görüntüsü gibi eleştirilen yanları ikincil ve önemsiz kusurlar kalıyor.
"Maden" aynı zamanda tam bir ekip çalışmasının da kusursuz örneği..
İzzet Akay'ın seviyeli görüntülerini, Zülfü Livaneli"nin fon müziğini,
Antalya'da ödüllendirilen filmin set ve ışık ekiplerini bir kez daha buradan
kutlarım. Ve oyuncuları da...
Uzun zamandır ilk kez üstün - insan oyunlarından ırak,
gerçek bir devrimciyi can-landıran Cüneyt Arkın, sessiz, edilgin rollerine
büyük bir canlılık kazandıran kadın oyuncular Hale Soygazi ve Meral Orhonsay,
ve de özellikle Tarık Akan ... Sinemamızın "cici çocuğu" Akan, ilk
kez bu filmde her tür kalıptan, klişeden uzak, ayakları yerde bir gerçek insanı
canlandırıyor ... Hem de sinemamızın hastalığı olan her türlü aşırı mimikten,
tikten uzak, nerdeyse yalnız gözleriyle oynadığı sağlam, çağdaş bir
kompozisyonla ... "Maden"in toptan başarısı arasında, Akan'a da
sinemamızın "iyi" oyuncuları arasına hoş geldin diyoruz .
”Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları”
LEKELİ MELEK (1978)
Senarist
: Safa Öna
Görüntü Yönetmeni, İzzet Akay
Yapım:
Sezer Film / Berker İnanoğlu
Oyuncular:
Tarık Akan, Perihan Savaş, Turgut Özatay, Zerrin Egeliler, Atilla Ergün, Oktar Durukan, Hasan Ceylan, Renan Fosforoğlu, Tevfik Şen, Alp
Özkan,Yusuf Çetin, Hakkı Kıvanç, Oflaz
Onur, Cevdet Balıkçı, Günay Güven, Barış A. Jöntürk, Yılmaz Kurt
KOnu:
Film, kız kardeşini kötü yoldan kurtarmaya çalışan bir adamın hikâyesini
anlatır. Yusuf küçükken annesi ve babası ayrılır. Annesi, kız kardeşi Zeynep'i
de alarak İstanbul'a gider. Yusuf büyüyünce baba mesleği olan teknenin
kaptanlığını yapar. En yakın arkadaşı Salih ile sünger avcılığı yaparak
hayatlarını kazanırlar. Aradan uzun yıllar geçer ama Yusuf'un kardeş hasreti
giderek artar. Ona bir mektup yazarak memlekete çağırır. Bu esnada Zeynep içine
düştüğü kötü hayattan kurtulmaya çabalamaktadır. Orhan'ın ve adamlarının
elinden kaçar ve ağabeyinin yanına gider. Ancak Orhan ve adamları her yerde
Zeynep'i aramaktadır. (İbrahim Yavuz Özer)
KÖŞEYİ DÖNEN ADAM (1978)
Senaryo: Umur
Bugay, Müjdat Gezen (Müjdat Gezen'in "Eşeğin Karnındaki Elmas" adlı
öyküsünden)
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin
Özşahin
Yapım: Çiçek
Film / Arif Keskiner
Kurgu: İsmail
Kalkan, Dekor Tasarım: Bedri Uğur, Yönetmen Yardımcısı: Sami
Güçlü, Kamera Asistanı: Hamza Özbal, Negatif Kurgu: Ömer Sevinç, Laboratuvar
Şefi: Hayrettin Çakmak, Renk Düzenleme: Hasan Örnek, Işık Şefi: Ömer
Ekmekçi, Senkron: Mevlüt Koçak, Set Ekibi: Hacı Fidan
Oyuncular: Kemal Sunal (Adem Zengin), Meral Orhansoy (Şükran), Ali Şen
(Hacı Ömer), Necla Soylu (Müjde), Özcan Özgür (Müdür Erol), Sami Hazinses
(Sarhoş Rıfkı), Nejat Gürçen (Kılıbık Latif), Hüseyin Kutman (Başkan Mennah),
Necdet Yakın (Topmbalacı Rıza), Muadelet Tibet (Safiye) Aydınbaş (Mithat Bey),
Mürüvvet İşsever (Rezzan), Asım Par (Tanju), Reşit Çıldam (Muhtar), Gül-ten
Ceyklan (Halil’in Eşi), Yusuf Çetin (nakliyeci), Günay Güner (bakkal Ahmet),
Ömer Ekmekçi, Garibe Gündem (Hafize Teyze),
Konu:
Erol Bey'in (Özcan Özgür) şirketinde yıllardır odacılık yapan yoksul Adem'in
(Kemal Sunal) tek bir düşü ve umudu vardır: O da gazete kuponlarını keserek
köşeyi dönmektir. Ama onca zahmetle topladığı kuponlardan hiçbir şey çıkmaz.
Amerika'daki zengin amcasından ise hiçbir yardım göremez. Senaryonun da öyle
ince ve parlak düşüncelerle donatıldığını da söylemek olası değil. Ama yine de
benzeri Sunal filmlerinden bir adım ötede. Güldürürken biraz da düşündürmesi,
neredeyse bir kitle kültürü haline gelen sınıf atlama olgusunun bilinen yüzünü
göstermesinden, gösterebilmesinden ötürü. Sansür nedeniyle bu kadarına bile
şükretmek gerek. (Burçak EVREN, Aktü-el Gazetesi, 1978)
KORKUSUZ AŞIKLAR (1978)
Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Figenli
Foto Direktörü: Dinçer Önal
Yapım: Rimel Film /Ali barlık
Oyuncular: Kazım Kartal, Tülin Tan, Turgut Özatay, Nilay Bora, Ata Saka,
Süheyl Eğriboz, Derya Sonay, Nizam Ergüden, Baki Tamer
Konu: Bir intikam öyküsü. Hasımları, hapishaneden çıkan adamı öldürmek
isterler. Adam kaçıp, İstanbul'a gelir. Onu öldürmek isteyenlerin yerini bulur
ve hepsini öldürür.
KORKAK KAHRAMAN (1978)
Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Figenli
Foto Direktörü: Erhan Canan
Yapım: Rimel Film/Ali Barlık
Oyuncular:
Bülent Kayabaş, Figen Han, Mümtaz
Alaslan, Recep Filiz, Gülden Gül, Turgut Özatay
Konu: Cinayet tanığı bir fotoğrafçının, katillerle olan mücadelesinin
öyküsü.
KİBAR FEYZO (1978)
Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: İhsan Yüce
Görüntü Yönetmeni: Erdoğan Engin
Yapım: Arzu Film/Nahit Ataman, - Ertem Eğilmez
Yönetmen Yardımcısı: Sami Güçlü, Fethi Erdoğan, Kamera Yardımcısı: Ertunç
Şenkay, Yapım Yönetmeni: Erdoğan Kar, Müzik: Cahit Berkay. Yapım
Sorumlusu: Nezih Tunar, Laboratuvar Şefi: Hasan Örnek, Laboratuvar:
İsmet Tomaçgil, İsmet Karslı, Montaj-Senkron: İsmail Kalkan,
Demirhan Ersunar, İsmail Kündem, Taci Ersan, Aziz Kıskanç, Teoman Sayın, Renk
Düzenleme: Türker Vatan, Işık Şefi: Yusuf Tümen, Işık Asistanı: Süleyman
Çekiç, Abdullah Baştuğ, Ses Kayıt: Necip Sarıcıoğlu, Ses Miks: Erkan
Esenboğa, Senkron: Mevlüt Koçak, Kurgu: Demirhan Ersunar, Negatif
Kurgu: Kazım Çakırmanoğlu, Mahmut Eskici, Prodüksiyon Amiri: Adnan
Uygur, Set Ekibi: Necip Koçak, Ekrem Ülgey, İsmail Kündem, Hüseyin
Bulut, Kemal Kundak, Seslendirme Yönetmeni: Yılmaz Sengelli,
Oyuncular: Kemal Sunal (Kibar Feyzo), Müjde Ar (Gülo), Adile Naşit
(Sakine Bacı), Şener Şen (Maho Ağa), İhsan Yüce (Hüso), İlyas Salman (Bilo),
Erdal Özyağcılar (Zülfo), Sevtap Erdemli, Cevdet Arıkan (Damat), Yılmaz Kurt
medeni vatandaş), Reşit Çildam (Köylü), Bahri Ateş (topal hoca), Arap Celal
(Tuvaletçi), Bülent Kuzey, Abdullah Ferah (köylü), Melda Dökmeci,
Konu: Askerliğini henüz bitirmiş Feyzo ve Bilo (İlyas Salman) büyük bir
telaşla koşuşturmaya başlarlar. İkisi de Gülo’ya (Müjde Ar) aşıktır. Köyün
itibarını yükselt-mek için askerliğini onbaşı olarak yapmış Bilo’ya nazaran
daha şanslıdır Feyzo. Zira Gülo’nun da Feyzo’da gönlü vardır. Ne var ki maraba
olarak doğmuş ve maraba olarak ölecek olan bu tabakadan insanların, işin içinde
gönül olsa dahi karar verme hakları yoktur. Marabanın söz söylemeye bile hakkı
yoktur. Bütün kurallar oturmuştur bir kere ve bu tabuların yıkılması
imkansızdır. İşte sırf bu yüzden henüz köye varmışken büyük bir telaşla
yakınlarına merhaba demeden Maho Ağa’ya (Şener Şen) koşuyorlar. Hem de başlık
parası gibi önemli bir engeli düşünmeden…
► Bir gurup kız ve bir gurup erkeğin karşılıklı söylediği
türküler, filme zaman zaman müzikal bir hava katarken; köydeki sistemin
işleyişi ile şehirdeki sistemin işleyişi arasında müthiş bir paralellik
yakalanmış. İşte bu yüzden yıllar geçse de, filmin konusu güncelliğini
korumakta. Köydeki kimse haklarını aramayı bilmez; daha doğrusu ne tür haklara
sahip olduklarını bile bilmez. Feyzo’nun Maho Ağa’yla aynı fötürlü şapkayı
giydiği için, ya da şehirde öğrendiği (s.çmak bile parayla) umumi abdesthaneyi
köy yerine açıp da Maho Ağa’nın deyimiyle ‘’Ağa’nın p.hunun üstüne p.h etmeye’’
cüret ettiği için ve daha bunun gibi bir sürü abuk sabuk nedenlerle köyden
sürgün edildiğinde şehirde öğrendiklerini gelip köy ahalisine anlatması
dışında, ne tür haklara sahip olduklarını bilmeleri imkansız tabi. Belki de
Maho Ağa’nın Feyzo’yu sürgün etmesindeki temel faktör köy ahalisine göz dağı
vermekti.
Haklarınızı düşünmek bir yana, düşünmeyi bile aklınızdan
geçirmeyin, demekti. lakin silah geri teper bu defa.
Peki bu kadar acımasız bir sistem karşı-sında halk nasıl oluyor da
patlama noktasına gelmiyor? Sürgünlerinden birinde Feyzo bir mektup alıyor.
Mektupta yazılanlara göre Maho Ağa kendisini af et-miştir. Bunun üzerine Feyzo
‘’Biraz medeniyetsizdir, zalimdir, kendi yer bizi aç kor ama bizim Maho’nun
ağalıkta eşi yoktur. Biraz da kefil olduğu senedi düşünür pezevenk.’’ şeklinde
düşüncelerini ifade eder. Aslında onun bu düşüncelerindeki tezatlık her şeyi o
kadar iyi özetlemektedir ki. Sistem kendisine ceza veriyorsa, sisteme karşı
yapılan yanlışlardandır, yani bu ceza hak edilmiştir (Üstelik doğru ya da yanlış
aranmadan). Yine de sistem (her ne kadar işin içinde kendi çıkarı olsa dahi)
kendisi için küçücük bir iyilikte bulunsa, o sistemler arasındaki en iyi
sistemdir.
Aslında Feyzo’nun bu tezat ifadeleri filmin geneline hakim bir
tezatlığın özeti gibidir. Babası (İhsan Yüce) kızı Gülo’yu para karşılığı satıp
kazanacağı paranın derdindeyken, oğlu Zülfo da (Erdal Özyağcılar) ablasını
satıp elde edilecek parayla kendisine bir kız alma derdindedir. Baba kızını
satarken elde edeceği paranın miktarını arttırırken, aynı paranın yine aynı
amaçla cebinden çıkacağını düşünememektedir. Ya da bunun bilin-cindedir de
yıkılması imkansız tabuların varlığı onun bu düşüncelerinin önüne geçmektedir.
Alan razı, veren razı olduktan sonra ağanın keyfine diyecek
yoktur. Ne zamanki insanların gözü açılmaya başlar, işte o zaman ağa için de
kabus başlar. Şehir her ne kadar Feyzo’nun gözlerini açsa da, aslında onun
köyünden çok da farklı değildir. Sendikalıların hemşerilerini koru-duğu
(Harranlıya 100, sendikalıya 300), hayvan pazarında seçilmeyi bekleyen birkaç
büyükbaş gibi muamele gören işçi sınıfı; diğer tarafta bikinileriyle
güneş-lenen üst sınıfa mensup insanlar.
Şehirdeki insanların bazıları birtakım haklara sahip olduklarının
bilincindeyken, Feyzo’nun köyünde durum biraz farklıdır.
Feyzo köy ahalisinin de haklarını araması için onları örgütlemeye
başlar. Şehirde gördüğü sloganları bir bir köyüne uyar-lamaya başlar. ‘’Hem
töresi, hem ağası. Kahrolsun başlık parası’’, ‘’Bu düzen Değişecek’’gibi
sloganlarla beraber, veren artık razı değilken, alan bir biçimde rahatsızlık
duymaya başlar. Köyün imamı ‘’başımıza taş yağacak’’ deyip dini alet ediyor
siyasetlerine. Öyle ya bu düzen onu da kollamaktadır. Yine de tabular o kadar
kolay yıkılamayacaktır. Bizler hakim olarak sorarız Feyzo’ya ‘’Peki bu kadar
insan birlik olup da, nasıl yıkamadınız bu bozuk ve çıkarcı düzeni?’’.
Feyzo’nun hakime yani biz seyirci-ye verecek cevabı hazırdır: ‘’Sen ne diyisin
kurban? Ağanın yüzüne karşı gelince, hepimizin eli-ayağı kesilmiştir. Bakarsın
o da bizim gibi bir insan, tükür-sek boğarız. Amaaa kapıda görünce
boğazımızdaki tükürük bile kurumuştur.’’
,Düzenin çıkarları doğrultusunda işlediği insanlar, esas
tehlikenin nereden geldiğini anlamıştır. İşte sırf bu yüzden eften püften
sebeplerle sürgün edilen Feyzo, ağasının fötürlü şapkasının üzerine oturup
hiçbir şey olmamış gibi ‘’oyun kaç kaç?’’ deyip, ya da duvara ‘’Faşo Ağa’’
yazıp ‘’Ula faşo ne ki?’’ diye soran ağasına ‘’böle p.şt gibin i.ne gibin
bişey’’ cevabını verip kovulmak isterken her seferinde ağasından ‘’Kovmirim ula
kovmirim!’’ cevabını alır. Ne var ki ağanın unuttuğu bir şey var: Halkın gözü
bir defa açıldı mı, artık işkenceler, falakalar kar etmiyordu. Başlık parasını
tamamlayamayıp, karşılık olarak ineği veren oğlu Feyzo’yu sabana geçirip tarlasını
süren annenin (Adile Naşit) bile gözü açılmıştır. Hem de geliniyle beraber
falakaya yatırılmışken ‘’Vur ula vur…Bi gün o sopa bizim de elimize geçecek’’
diyecek kadar…
Sanırım aynı sebeplerden ötürü bu film uzunca bir süre
yasaklandı ülkemizde. Finale gelip Feyzo bize ‘’Suç kimde?’’ diye sorduğunda
oturup suçun kimde olduğunu düşünmeye başlamamızdan çekinenler olacaktır, tıpkı
Maho Ağa’nın inadına Feyzo’yu kovmaması gibi. Oldukça güçlü bir senaryo yazan
İhsan Yüce (kendisi aynı zamanda filmde Gülo’nun babası Hüso’yu da
canlandırmıştır.) sinemamızın en komik filmlerinden birini yazarken, içine aşk
öyküsü, hatta yukarda da belirttiğim üzere çeşitli türküler koyarak bir çeşit
müzikal karması yaratmayı başarmıştır. Filmin aynı zamanda şaşırtıcı derecede
politik yönü vardır. Usta yönetmen Atıf Yılmaz dönemin nabzını çok iyi bir biçimde
filmine aktarırken, bu harikulade senaryoyu mükemmel bir biçimde sinemaya
uyarlamış. Kalabalık oyuncu kadrosunda Kemal Sunal, Adile Naşit, Müjde Ar,
İhsan Yüce, İlyas Salman gibi oyuncular bir yana Şener Şen her za-manki
harikulade performanslarından birini çıkarıyor. Filmdeki birçok diyalogun hala
zihinlerimizde yer etmesindeki en büyük etkenlerden biri de başta Şener Şen
olmak üzere bu usta oyuncu kadrosundan kaynaklanır. Filmdeki bir diğer
şaşırtıcı performans ise benim yan rollerde izlemeye doyamadığım ve çok
beğendiğim Erdal Özyağcılar’dan geliyor. Başlık parası yüzünden yaşı geçmiş bir
delikanlı olan Zülfo’yu canladıran Özyağcılar bu filmde de karşısına çıkan
birçok oyuncuyu eziyor. Siz söyleyin, suç kimde?
" Bazı sahneleri kesilerek sansüre yollanan “Kibar Feyzo”
Karadeniz’de oynarken filmi izleyen emniyet amiri, komünizm probagandası yapıldığına
karar verip, suç duyurusunda bulunuyor. Film yasaklanıyor. Yapımcı Selimiye’de
ifade vermeye çağırılıyor, Aklı evvel bir savcı 131-142 den dava açıyor. Yani
savcının idam talebiyle bizi yargılıyor. Allahtan aklı başında bir yargıçla
karşılaşıyoruz da, dava takipsizlik kararıyla sonuçlanıyor. (Atıf Yılmaz – Türk
Sinemasında Sansür)
Harran köylüsü Feyzo askerden dönünce Gülo'yla evlenmekten başka
şey düşün-mez. Başlık parasını denkleştirmiştir ama kızın başka talipleri de
vardır ve uyanık baba bedeli artırdıkça artırır. Feyzo, yarısını senede
bağladığı parayı tamamlaya
bilmek için İstanbul'a çalışmaya gider. Büyük kentte işçi
mücadelesine, grevlere tanık olunca kendi çapında bilinçlenir. Köye dönünce ağa
sömürüsüne ve başlık parası gibi feodal geleneklere karşı isyan başlatır.
1976-78 arasında "Acı Hatıralar",
"Tuzak", "Baskın" ve sinema tarihimize damga vuran
"Selvi Boylum Al Yazmalım" gibi çalışmaların ardından "Hasip ile
Nasip" tadındaki komedilere geri dönen Atıf Yılmaz'ın güldürü anlayışını
belli oranlarda yenilemesinin de etkisiyle sosyal eleştiri boyutu kazanan,
sıkı bir politik mizah örneği. Bem saflık hem de kurnazlık barındıran Kemal Sunal tiplernelerini ve tabii ki alışıldık mimikleri, argoyu temel alan bir filın;
ama "Kibar Feyzo" bir yandan da varolan düzeni cesurca sorgulamak,
önemli politik vurgularda bulunmak gibi erdemler barındırıyor. Giden ağanın
yerine bir yenisinin gelmesiyle hiçbir şeyin değişmeyeceğini, kişisel
başkaldırının gerekli olmakla birlikte yetmeyeceğini vurgulayan film, aralara
serpiştirilmiş manilerle ep ik bir yapıya, giderek Brechtyen bir atmosfere
kavuşuyor. Örneğin erkeklerin "Bu düzen kazan karası, ağalık allah belası
/ İkisi de bizden alası, kızlar bize kalası"na karşılık kızların "Bu
düzeni net me li, merdivenden itmeli / Tıngır mıngır düşerken peşine de göbek
atmalı" demesinde olduğu gibi, klasik tragedya korolarını çağrıştıran
bölümler, alışıldık Yeşilçam anlatısını kıran ilginç deneyler olarak yer
buluyor "Kibar Feyzo"da.
Feyzo'nun başlık parası yerine öküzü vermesinden sonra anası
tarafından tarlaya sürülmesi, yanık sesiyle söylediği ninniler ve ağlayan
çocukları susturamayınca kendisinin de ağlamaya başlaması gibi acı acı gülün
en sahneler, "Kibar Feyzo"yu yalnız Atıf Yılmaz filmografisinin
değil, genelolarak sinemamızın en zengin kara mizah örneklerinden biri haline
getiriyor. "Faşist nedir ula?" sorusuyla birlikte verilen yanıt da
antolojilere girmiş durumda. Yani, yıllardır sansürle boğuşmasına pek
şaşırılmaması gereken bir film var karşımızda.
Sinemamızın emektar oyuncularından olmasının yanı sıra altı
filme yönetmen sıfatıyla imza atan İhsan Yüce'ye de (1929- 1991) kaleme aldığı
senaryo için ayrıca şapka çıkartmak lazım. (TA.) SİNEMA “ En İyi 100
Film”
*Atıf Yılmaz "Selvi Boylum Al Yazmalım”dan sonra genellikle
en başarılı olduğu tür sayılan güldürüye dönüyor. "Kibar Feyzo",
Yılmaz'ın ustası olduğu türden bir köy-kasaba güldürüsü.,. "Kibar"
Haran’ın bir köyünden olan Feyzo'ya askerliği sırasında takılan isimdir.
Feyzo'nun askerlik dönüşü en büyük derdi, başlık parasını denkleştirip sevdiği
Güio'yla evlenmektir. Ancak Gülo’nun hinoğlu hin babası, kızın birbirinden
tutkun iki isteklisi olduğunu görünce başlık parasını artırdıkça artırır...
Feyzo, yarısını öder, yarısını "senede bağlar", kızı alır. Alır ama
borcunu ödemek için İstanbul'a gelip çalışmaktan başka çare bulamaz. Büyük
kentte neler, nelerle karşılaşmaz, neler öğrenmez ki... Apteshanelerden işçinin
sendikasına ve grev, hakkına, duvar yazılarından politik sloganlara... Bunları
tümüyle kavramasa da, kendine (ve halka) özgü sağduyuyla özünü sezinler Feyzo.
Ve ağanın sömürüsüne, başlık parası gibi köhnemiş geleneklere karşı köyde bir
direniş başlatır. Feyzo'nun sonu iyi olmayacak, bu saf köy delikanlı-sı ister
istemez sürüklendiği bu serüvenden elini kana bulamış olarak çıkacaktır.
Üstelik bir işe yaramayacaktır bu düzen sürecektir çünkü ...
Kibar Feyzo", bir yandan Kemal Sunal'ın güldürü oyuncusu
kişiliğini artık klişeleşmiş" kalıplaşmış yönleriyle, ama bir ölçüde de
onları aşmaya çalışarak kullanırken, diğer yandan da, bu tür bir güldürüyü
yenilemeye yönelik bir çaba güdüyor. Evet, bir yönüyle tipik bır Sunal güldürüsü
bu; oyuncunun saf, ama bu saflık altında gizli bir sağduyuyu, giderek kurnazlığa
dayanan kişiliği olsun, kendine özgü mimikleri olsun, geniş ölçüde temel
alınıyor. Ancak film, özellikle son bölümlerinde Feyzo'nun belli bir bilince
ulaşması bölümünde güncelliğe, oradan da belli bir toplumsallığa ulaşıyor,
Final ise, bu açıdan gerçekten vurgulayıcı; Feyzo, "giden ağanın yerine
yenisinin geldiğini" hiç bir şeyin değişmediğini anlıyor. Böylece film,
tekil bir öykünün, bireysel bir serüvenin, kişisel bir çabanın gerekli olmakla
birlikte yetmeyeceğini, sorunları temelden ele almak, "düzen"in
kökenlerine inmek gerekliliğini kendi çapında, ortaya getiriyor. Bu da bu tür
bir güldürü için az şey değil...
Yılmaz'ın anlatımı, her zamanki rahatlığı akıcılığı yanında
Brecht’çi anlamında "epik". Aslında bu Yılmaz'a yabancı değil
kuşkusuz, Örneğin 10 küsur yıl önce "Keşanlı Ali Destan"nda da
kullandığı yöntem Epik öğe, bir yandan Feyzo'nun olayları mahkemede de hakimin
önünde anlatması dolayısıyla, dramatik yapının sık sık kırılması, araya olaylar
üstüne Feyzo'nun yargılarının girmesiyle, diğer yandan ise Yılmaz'ın yer yer
kullandığı kadın-erkek korolarıyla elde ediliyor. Olaylara köylünün (halkın)
yorumunu getiren ve trajedideki koroya benzer bir işlev gören bölümler, hem
epik yapıyı besliyor, hem de öykünün özel yanıyla halkın genel bakışı arasında
ilişki kuruyor. . .
"Kibar Feyzo", zaman zaman, Sunal güldürülerinin
kalıplarına, aşırı argo gibi ucuzluklara düşmesine karşın, seviyeli ilginç bir
komedi. Sunal'ın yanı sıra büyük oyuncu Adile Naşit’in, kendini yenileyen bir
kompozisyonda Şener Şen'in ve güldürüye yatkınlığını gösteren Müjde Ar'ın
oyunları çok ilginç ... Atıf Yılmaz'ın zengin filmografisinde, güldürü türünde
önemlice bir yer tutacağını sanıyorum bu filmin . “Atilla Dorsay, “Sinemamızın
Umut Yılları” syf, 142 ”
KIŞ BEKARI (1978)
Senaryo ve Yönetmen: Recep Filiz (Şirin Teyze isimli bir Fransız oyunundan
uyarlama)
Kamera: Abdullah Gürek
Yapım: Şahika Film / Burhanettin Şener
Laboratuvar: İsmet Tomaçgil, Selâhattin kaya, Hayrettin Çakmak, Montaj
Senkron: Turgut İnangiray, Mevlut Koçak, Renk Uzmanı: Hasan Örnek, Negatif
Montaj: Ömer Sevinç, Seslendirme: Erkan Esenboğa, Işık: Kahraman
Kongur, Yeni Film Stüdyosunda hazırlanmıştır
Oyuncular: Hadi Çaman, Dilber Ay, Canan Ceylan, Yüksel Gözen, Nilay Bora,
Leman Akçatepe, Meral Banu, Ehad Alinçe, Abidin Görsev, Kürşad Şener,
Konu: Karısı
ile sevgilisi arasında kalan çapkın bir senaristin güldürüsü. Evli senarist
(Hadi Çaman), karısı Dudu ile çatışır. Dudu evi terk edip gider. Bu arada
gangsterlerin kovaladığı Hale (Canan Ceylan), senaristin evine sığınır. Evde
kalmak için bir yalan uydurur. Hale ile senaristin aralarında yakınlaşma
başlar. Yine bir gün senaristin teyzesi eve gelir. Teyze, gelinini ilk kez
gördüğünden, senarist Hale'yi karısı olarak tanıtır. Bu kez de eve tamir işi
için Şaban (Yüksel Gözen) gelir. Şaban senaristin gerçek karısı-nı tanımaktadır
Evde dönen dolaplardan bir şey anlayamaz. Dudu (Dilber Ay) bir gün eve dönünce
her şey ortaya çıkar.
KILIÇ BEY (1978)
Yönetmen: Natuk Baytan
Senaryo: Sefa Önal
Görüntü Yönetmeni: Orhan Kapkı
Yapım Er Film / Türker İnanoğlu
Yönetmen Yardımcısı: Fikret Tınaz, Kamera: Ömer Atabalcı, Prodüksiyon:
Zeki Tezcan, Nihat Cerit, Set Düzeni: Sonay Kanat, Cengiz Öktem,
Yadigar Atik, Murat Özlük, Işık: Kazım Çakar, İlhami Olcay, Montaj
Senkron: Necdet Tok, Negatif Mobtaj: Mehmet Tezgehdar, Laboratuvar:
Hüseyin Yazıcı, Aslan Pektaş, Renk Uzmanı: Hikmet Kuyucu, Sesleri
Alan: Kunt Tulgar, Sezer Film/Berker İnanoğlu, (Kunt Film Renkli
laboratuarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)
Oyuncular: Cüneyt Arkın, Perihan Savaş, Aliye Rona, Turgut Özatay, Bilal
İnci, Nejat Özbek, Kadir Savun, Ayçın Zaneçi, Oflas Onur, Batı Aldemir, Süheyl
Eğriboz, Ata Saka, Aydın Haberdar, Tevfik Şen, Kudret Karadağ, Muammer Gözalan,
Abdullah Ataç, Ali Demir, Zeki Sezer, Hakkı Kıvanç, Yılmaz Kurt, Cevdet
Balık-çı, Yusuf Çetin, Mesut Sürmeli, Seyfettin Karadayı, Ahmet Açan, Küçük
Oyuncu: Coşkun Efe,
Konu:
Filmde, işçilere yapılan haksızlıklara engel olmaya çalışan bir adamın hikâyesi
anlatılır. Kılıç daha bir çocukken babası iflas eder. Diğer toprak ağaları
babasının mal varlığına el koyar. O da küçük yaşta İstanbul’a gelir.
Kabadayılığıyla hatırı sayılır bir yer edinir. Yıllarca zenginlerin işçilere ve
halka yaptığı zulmün önüne geçmeye çalışır. İşverenler Kılıç’tan korkarak
birçok şeyden geri adım atarlar. Bu yüzden başı sıkışan herkes derdini Kılıç’a
anlatır. Ne var ki Kılıç’ın bu yaptıkları iş adamlarını çok rahatsız eder.
Kılıç’tan kurtulmak için bir plân yaparlar. Bir kiralık katil tutarak Kılıç’ı
ortadan kaldırmaya çalışacaklardır. (Meltem İşler Sevindi).
KENE (1978)
Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: İhsan Yüce
Kamera: Erhan Canan
Yapım: Yavuz Film/Yavuz Işıklar
(İpek Film
Stüdyosunda Hazırlanmıştır )
Oyuncular: Behçet Nacar, Nilgün Ceylan, Kâzım Kartal, Mahmut Hekimoğlu,
Sadettin Durak, Cengiz Naçar, Zerrin Egeliler, Eşref Kolçak, Nejat Özbek, Gülden
Gül, Aysun Akyol, İhsan Yüce
Konu: Gecekondu ağalarina karşı direnen bir adamın öyküsü”
KENDİN PİŞİR KENDİN YE (1978)
Senaryo: Suavi Sualp
Kamera: Abdullah Gürek
Yapım: Filmiş Film/Muhsin Rodoplu
Oyuncular: Salih Güney, Aydemir Akbaş, Feri Cansel, Müge Güler, Hüseyin
Kutman, Nur Ay, Funda Gürkan, Turgut Özatay, Ehat Alinçe, Arsen Gül
Konu: İki
üvey kız kardeşin hikayesi. Babaları tarafından çalgıcı ve dansöz olarak
yetiştirilmişler ve pavyon da çalışmaktadırlar. Babaları ölünce pavyoncular
kızlara göz koyarlar. Bunun üzerine iki kız kardeş, erkek kılığında kayıplara
karışırlar. Herkes onların peşindedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)