Yönetmen: İhsan
Yüce
Senaryo: İhsan
Yüce, Yılmaz Kuzgun
Kamera: Kaya
Ererez
Yapım: Örnek
Film/Yılmaz Kuzgun
Oyuncular: Mahir Günşıray, Bilgen Bengü, Savaş Yurttaş, Tuncay Akça,
Güner Özonuk, Sevda Aktolga, Saadtet Gürses, Zerrin Yüce, Baki Tamer, Mehmet
Şenbahar, Gökhan Yılmaz (Bebek)
Konu: Film,
babasını bulmak için İstanbul'a gelen Apo'nun yaşadığı zorlukları anlatır.
Hüseyin hastalanmış ve hastaneye yatırılmıştır. Bu esnada arkadaşı, Hüseyin'in
memleketindeki kimsesiz oğluna bir mektup yollar. Apo, apar topar babasını
görmek için yola çıkar. Apo hastaneye geldiğinde bir karışıklık olur ve
babasının öldüğü söylenir. Kimsesiz kalan Apo'nun İstanbul'dan başka gidecek
bir yeri de kalmamıştır. Kendisi gibi kimsesiz olan Metin ile tanışır. Beraber
hayata tutunmaya çalışırlar. Apo'nun cami avlusunda bulduğu terk edilmiş bir
bebek ile hayatları farklı bir biçim alır. Kendi babasını bulamayan Apo,
bebeğin babasını bulmaya karar verir. (İbrahim Yavuz Özer)
► "Bebek"i görüntüleri yönünden "Yusuf ile
Kenan"la yan yana getirmek kuşkusuz zor. Yer yer başarılı, yer yer
sıradan, niteliksiz bir görüntü çalışması var "Bebek"in. Renkli
fotoğraf kalitesi "Yusuf ile Kenan"ın çok altında. Müzik çalışması
ise filme uyumlu ve işlevsiz değil, Başroldeki Tuncay Akça'nın rahat, dikkate
değer bir oyun verdiğini belirtmeliyiz. Akça, filmi tek başına sürüklüyor
denebilir. "Bebek" İhsan Yüce'nin büyük iddialar tanımayan, kendi
çapında mütevazi bir yönetmenlik başlangıcı olarak izlenmeli (Nezih COŞ
-Aydınlık, 15 Mart 1980)
► Ne sıcacık bir yüreği varmış İhsan
Yüce'nin, insanla, insan sevgisiyle öylesi-ne dopdolu...
Yeşilçam'ın bu yıllanmış karakter oyuncusu ve senaryolar yazıcısının söylenecek
ne güzel sözleri, insan lığı ve üç kağıtçılığıyla ilküstüne ne doğru
gözlemleri, nasıl kocaman bir yüreği varmış! "Bebek" bize bunu
kanıtlıyor.
Acımasız dev kent İstanbul' da bir avuç küçük insanın, işsiz
güçsüz takımından bir avuç lümpen - emekçinin öyküsünü anlatıyor
"Bebek"... Adıyaman'ın Eski Kahta'sından Apo, "babo"sunu
aramak üzere İstanbul'a geliyor. Kentin acımasızl tanışmasını yaptıktan ve
hastane kapıla-rında her sade vatandaş gibi "türlü - çeşitli"
davranışlarla karşılaştıktan sonra, Babo’yu buluyor; ama ölü olarak... Sonra
sokaklarda sigara satarak geçinen Metin'le tanışıyor ve Metin'in surlardaki
kovuğuna ortak oluyor.
Kaba saba görünümü altında sevgi dolu, pırıl-pırıl bir yüreği
vardır Apo'nun: Bulduğu her yalnız, savunmasız yaratığı hemen korumasına
alıyor, eve getiriyor. Bu, önce bir kedi, sonra bir köpek yavrusu, sonra 10
yaşlarında üzüm gözlü bir oğlan, en sonunda da cami avlusuna bırakılmış bir
bebektir. Hayatın zalimliği karşısında yazgı birliği eden bu İnsancıklara
sonradan sigara kaçakçılarıyla düşüp kalkan, kendi hayatını yaşayan bir küçük
kadın, bir de Metin'in zor günlerini geçirdiği yerden tanıdığı ve ilgi duyduğu
bir genç kız katılıyorlar... Bu arada çeşitli kollardan ilerliyor öykü: Üzüm
gözlü küçük oğlan, çocukluğundan daha çıkmadan düzensiz bir toplum yapısının
yarattığı sapıklıkların kurbanı oluyor.
Apo, babasının aslında ölmediğini, sağ olduğunu öğreniyor,
ama onu buldu-ğunda adamın hali - vakti yerinde bir kadınla yaşadığını, bu
"sınıf değiştirme" olayının artık onun geçmişinin kişileriyle (öz
oğlu bile olsa) ilgilenmesine olanak bırakmadığını görüyor. Diğer yandan neden sonra
ortaya çıkan,. cami avlusu-na bırakılmış bebeğin anası, yavrusunu geri istiyor.
O bebek ki, geçen zaman içinde Apo'nun, yüreği sevgiye aç Apo'nun, kendisi hiç
bir zaman sevilmemiş, belki de sevilmeyecek olan Eski Kahta'lı Apo'nun kendini
sevmeye vermiş yüreğinin artık tek nesnesi olmuştur!.. Apoyla ananın çekişmesi,
filmin son bölümünün ana temasını oluşturuyor..
"Bebek" olanaksızlıklar içinde, bin bir zorlukla çekilmiş
bir film... 16 mm. çekilip sonradan 35'e geçirilmesi, filme teknik açıdan belli
sakıncalar getiryor... Ama ne gam!.. Filmin insancıllığı ve sıcaklığı kısa
sürede tekniği boyunca, filan unutturuyor. İhsan Yüce, bir film büyük laflar
etmeden, slogan atmadan, sesini yükseltmeden öylesine önemli şeyler söylüyor,
öylesine yaşam dersleri veriyor ki seyircisi-ne...İstanbul'un, görkemiyle
çelişen yoksulluğu, karaborsacıların paylaştığı bölgeleri, gündelik sıkıntıları
içinde yine de yaşama umudunu ve sevincini yitir-meyen insanlarıyla verilmesi
olağanüstü güzel... "Bebek" tümüyle ve en karamsar anlarında bile bu
yaşama bağ-lılığı, bu insanca umudu koruyan bir film zaten. Perdede ilk kez
gözüken 2 gencecik oyuncu, Apo' da Tuncay Akça ve Metin' de Mahir Günşıray
olağanüstü başarılı oyunlarıyla filme çok şey katıyorlar. Dikkat: bu 2 oyuncu
da ge-leceğin büyük değerleridir bizce...(Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve
Sine-mamız” syf, 380)