Yönetmen: Sinan Çetin
Senaryo Mehmet Günsur, Sinan
Çetin
Kamera Ertunç Şenkay
Yapım: Belge Film/Sabahattin
Çetin Özgün
Müzik: Cem Usal, Jenerik: Eyüp
Görgüler, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Seslendirme Yönetmeni:
Mustafa Alabora, Montaj ve Senkron: Mevlut Koçak, Yönetmen
Asistanları: Jan Brindizi, Salih Kalafatoğlu, Set Teknisyenleri:
Vumali Cingü, Ömer Babu, Mecit Polatkıran, Kamera Solak, Asistanları:
Hüseyin Arlı, Mehmet, Yapım Asistanları: Nermin Ünsal, Mürşit Çetin,
Haluzin, (Yeni Lâle Film Stüdyosunda seslendirilmiş ve renklendirilmiştir )
Oyuncular: Nizamettin Ariç, Fikret Hakan,
Nur Sürer, Şerif Sezer, Erdoğan Akduman, Erdinç Bora, Ali Fuat Onan, İhsan
Tebret, Aslan Ariç, Nail Çetin, Mustafa Buğan
Konu: Bir maden ocağında çalışan
Mustafa (Fikret Hakan), göçük altında kalan ağabeyinin karısı Emine (Şerif
Sezer) ile, o yörenin töreleri gereğince evlenmek zorunda kalır. Ama Mustafa'nın
asıl sevdiği, ağabeyinin karısının kardeşi Zeynep'tir (Nur Sürer). Zeynep ise
Mustafa'yı hâlâ sev-mektedir. Mustafa, bu zorunlu evliliğin getirdiği acıdan
biraz ohun kurtulabilmek için eski sözlüsü Zeynep'i Nizam'la (Nizamettin Ariç)
evlendirmeye karar verir. Nizam, Mustafa'nın kendine en yakın bulduğu
arkadaşıdır. Ve Mustafa, parasal sorunları nedeniyle patronları ile aralarında
sürtüşme olan maden ocağı işçilerini toplayıp düğüne getirir. Çalışma yerinde
işler aksayınca maden ocağı sahibi, bu kez kiralık katiller tutar. Düğünden
dönen işçilerin üzerine ataş açtırır. Mustafa can verir. Zeynep, Mustafa'nın
arzusu üzerine zorunlu bir evlilik yaptığı Nizam'la ne kadar istemese de yeni
bir hayata başlayacaktır.”Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü cilt2”, syf.132”
ÖDÜL
Hyeres Genç Sinema
Festivali'nde 12-19 Eylül 1982) (Fransa)
► Halk Jürisi Büyük Ödülü
19. Antalya
Ulusal Altın Portakal Film Festivali’nde
► Nur Sürer,
"En Başarılı Kadın Oyuncu" ödülü aldı.
* Filmin malzemesini aşan
birkaç konunun varlığı ve geri dönüşlerin çokluğu yönetmenin söylemek
istediklerini bir yan-dan anlaşılmaz yaparken, Öbür yandan da ne yazık ki
etkisiz hale getirmiş. Ama tüm bu olumsuz yanlarına rağmen, Çetin'in ilk
yönetmenlik sınavını verdiği "Bir Günün Hikâyesi"nde, sinema-mız için
yenilik sayılabilecek soluklu öğelere rastlamak mümkün. Çetin, abartıya kaçmadan
yalın bir şekilde anlattığı insan ilişkilerini, şaşılası bir ayrıntı zenginliği
içinde sunmanın üstesinden gelebil-miştir. (Burçak Evren, Milliyet, 21 Ocak
1983)
* Üç yıl sonra özgürlüğüne
kavuşan film” Sinan Çetin'in çevrilişi nerdeyse üç yıla yaklaşan ilk filmi
"Sabah", ismi "Bir Günün Hikâyesi"ne dönüşmüş olarak
sonunda sinemalarda gösteriliyor. Film, gerçekten de bir gün içinde geçiyor.
Ama bol bol kullanılan geriye dönüşler, bize öyküyü ve kişileri daha geniş bir
zaman süresi içinde sunmuyor da değil. Maden işçisi Mustafa (Fikret Hakan),
ağabeyi İsmail'in karısının kardeşi Zeynep'le (Nur Sürer) sevişmektedir. Ancak
İsmail'in bir kazada ölmesi üzerine, töre gereği, onun dul karısıyla (Şerif
Sezer) evlenmek zorunda kalır. Zeynep'i de, maden arkadaşı, bir göçükte
hayatını kur-tarmış olan Nizam Ali'ye (Nizamettin Ariç) nişanlar... Düğün günü,
işçilere ayrılma izni vermeyen (ve bir-iki sahnede gerçek emekçi çıkarlarına
sırt çevirmiş bir "sarı sendika" mensupları oldukları duyumsatılan)
yöneticiler, dönüşte, kamyonu kurşunlatır ve dört işçinin haya-tına son
verirler, vs.
"Bir
Günün Hikâyesi", bir ilk filmin tüm kusurlarım ve bazı erdemlerini
taşıyor. Filmin sansüre karşı verdiği uzun savaşım-da neleri, hangi sahneleri
ve anlamları yitirdiğini bilmiyoruz kuşkusuz ve film, bir yandan her ilk
filmin, hem de sansüre karşı direnmiş her filmin biz de uyandırdığı sempatiye
de peşinen sahip... Ama filmin bu haliyle önemli bir sinema yapıtı sayılmasına
da olanak yok. Sinan Çetin, filmin büyük bölümünde gerçekçilik yerine
simgeciliği, stilizasyonu seçmiş. Kişiler hemen hiç konuşmuyor, konuşmanın
yerini yakın planların daha belirgin kıldığı uzun bakışmalar alıyor... Filmin
dörtlü "gönül hikâyesi" gerçi bir hayli net biçimde beliriyor, ama
işçilerle ilgili bölüm için aynı şey söylenemez. Paralarını mı alamıyorlar,
atamıyorlarsa niye alamıyorlar, düğüne gitmekten niye alıkonuyorlar, "sarı
sendika"nın adam kurşunlatmaktaki amacı nedir?.. Tüm bunlar belirsiz
olarak kalıyor. Kuşkusuz 12 Eylül öncesi işyerlerinde çeşitli politik nedenler
ve karanlık amaçlarla, bu tür provokasyon eylemleri çok olmuştu, şimdilerin
sinemasında bu olaylara değinmek, bunları sergilemek, göstermek de gerekir.
Sinema, toplumun yakın geçmişteki yaralan, sorunları üstüne eğilip bunları
deşme görevini de taşıyan bir çağdaş ve sorumlu sanatsa eğer... Ama "Bir
Günün Hikâyesi"nin (bu haliyle) bu irdelemeyi gereğince yaptığını söylemek
zor...
"Bir Günün
Hikâyesi", hayatın karmaşıklığım, yoğunluğunu perdeye getiremeyen, üslupçu
bir deneme olarak kalıyor bizce... Sinan Çetin'in sonraki filmlerinde bu düzeyi
aştığını söylemek gerekir. Tüm oyuncuların, ama özellikle hemen her sahnede
değişen yüz anlamıyla perdemize önemli bir kazanç olduğu söylenebilecek Nur
Sürer'in başarısını da övmek isterim. (Atilla Dorsay, 12 Eylül Yılları ve
Sinemamız” Syf,281)
*
Sansürün öngördüğü kesinti ve eklen tilerle, bütünlüğü zedelenmiş, ne dediği
belirsizleşmiş, ayakları havada bir "ilk film" olmuş çıkmış. Bir
anlamda Sinan Çetin'den daha çok sansürün filmi denebilecek "Bir Günün
Hikâyesi" tüm acemiliklerine karşın, konuşmalara gerek bırakmayan,
ayrıntıları önemseyen, yakın planların ağır bastığı, simgci bir sinema dili
kurma çabalarının belirginleştirdiği, eline kamerayı alan bir genç sinemacının,
etkisiz ve yetersiz ilk film denemesi niteliğinde. (Sungu Çapan, Milliyet
Sanat Dergisi, S.: 65, 1 Şu-bat 1983)