Powered By Blogger

3 Mart 2020 Salı

BİR GÜNÜN HİKAYESİ (1980)


Yönetmen: Sinan Çetin
Senaryo Mehmet Günsur, Sinan Çetin
Kamera Ertunç Şenkay
Yapım: Belge Film/Sabahattin Çetin Özgün

Müzik: Cem Usal, Jenerik: Eyüp Görgüler, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Seslendirme Yönetmeni: Mustafa Alabora, Montaj ve Senkron: Mevlut Koçak, Yönetmen Asistanları: Jan Brindizi, Salih Kalafatoğlu, Set Teknisyenleri: Vumali Cingü, Ömer Babu, Mecit Polatkıran, Kamera Solak, Asistanları: Hüseyin Arlı, Mehmet, Yapım Asistanları: Nermin Ünsal, Mürşit Çetin, Haluzin, (Yeni Lâle Film Stüdyosunda seslendirilmiş ve renklendirilmiştir )

Oyuncular: Nizamettin Ariç, Fikret Hakan, Nur Sürer, Şerif Sezer, Erdoğan Akduman, Erdinç Bora, Ali Fuat Onan, İhsan Tebret, Aslan Ariç, Nail Çetin, Mustafa Buğan

Konu: Bir maden ocağında çalışan Mustafa (Fikret Hakan), göçük altında kalan ağabeyinin karısı Emine (Şerif Sezer) ile, o yörenin töreleri gereğince evlenmek zorunda kalır. Ama Mustafa'nın asıl sevdiği, ağabeyinin karısının kardeşi Zeynep'tir (Nur Sürer). Zeynep ise Mustafa'yı hâlâ sev-mektedir. Mustafa, bu zorunlu evliliğin getirdiği acıdan biraz ohun kurtulabilmek için eski sözlüsü Zeynep'i Nizam'la (Nizamettin Ariç) evlendirmeye karar verir. Nizam, Mustafa'nın kendine en yakın bulduğu arkadaşıdır. Ve Mustafa, parasal sorunları nedeniyle patronları ile aralarında sürtüşme olan maden ocağı işçilerini toplayıp düğüne getirir. Çalışma yerinde işler aksayınca maden ocağı sahibi, bu kez kiralık katiller tutar. Düğünden dönen işçilerin üzerine ataş açtırır. Mustafa can verir. Zeynep, Mustafa'nın arzusu üzerine zorunlu bir evlilik yaptığı Nizam'la ne kadar istemese de yeni bir hayata başlayacaktır.”Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü cilt2”, syf.132”

ÖDÜL
Hyeres Genç Sinema Festivali'nde 12-19 Eylül 1982) (Fransa)
► Halk Jürisi Büyük Ödülü
19. Antalya Ulusal Altın Portakal Film Festivali’nde
► Nur Sürer, "En Başarılı Kadın Oyuncu" ödülü aldı.

* Filmin malzemesini aşan birkaç konunun varlığı ve geri dönüşlerin çokluğu yönetmenin söylemek istediklerini bir yan-dan anlaşılmaz yaparken, Öbür yandan da ne yazık ki etkisiz hale getirmiş. Ama tüm bu olumsuz yanlarına rağmen, Çetin'in ilk yönetmenlik sınavını verdiği "Bir Günün Hikâyesi"nde, sinema-mız için yenilik sayılabilecek soluklu öğelere rastlamak mümkün. Çetin, abartıya kaçmadan yalın bir şekilde anlattığı insan ilişkilerini, şaşılası bir ayrıntı zenginliği içinde sunmanın üstesinden gelebil-miştir. (Burçak Evren, Milliyet, 21 Ocak 1983)

* Üç yıl sonra özgürlüğüne kavuşan film” Sinan Çetin'in çevrilişi nerdeyse üç yıla yaklaşan ilk filmi "Sabah", ismi "Bir Günün Hikâyesi"ne dönüşmüş olarak sonunda sinemalarda gösteriliyor. Film, gerçekten de bir gün içinde geçiyor. Ama bol bol kullanılan geriye dönüşler, bize öyküyü ve kişileri daha geniş bir zaman süresi içinde sunmuyor da değil. Maden işçisi Mustafa (Fikret Hakan), ağabeyi İsmail'in karısının kardeşi Zeynep'le (Nur Sürer) sevişmektedir. Ancak İsmail'in bir kazada ölmesi üzerine, töre gereği, onun dul karısıyla (Şerif Sezer) evlenmek zorunda kalır. Zeynep'i de, maden arkadaşı, bir göçükte hayatını kur-tarmış olan Nizam Ali'ye (Nizamettin Ariç) nişanlar... Düğün günü, işçilere ayrılma izni vermeyen (ve bir-iki sahnede gerçek emekçi çıkarlarına sırt çevirmiş bir "sarı sendika" mensupları oldukları duyumsatılan) yöneticiler, dönüşte, kamyonu kurşunlatır ve dört işçinin haya-tına son verirler, vs.
"Bir Günün Hikâyesi", bir ilk filmin tüm kusurlarım ve bazı erdemlerini taşıyor. Filmin sansüre karşı verdiği uzun savaşım-da neleri, hangi sahneleri ve anlamları yitirdiğini bilmiyoruz kuşkusuz ve film, bir yandan her ilk filmin, hem de sansüre karşı direnmiş her filmin biz de uyandırdığı sempatiye de peşinen sahip... Ama filmin bu haliyle önemli bir sinema yapıtı sayılmasına da olanak yok. Sinan Çetin, filmin büyük bölümünde gerçekçilik yerine simgeciliği, stilizasyonu seçmiş. Kişiler hemen hiç konuşmuyor, konuşmanın yerini yakın planların daha belirgin kıldığı uzun bakışmalar alıyor... Filmin dörtlü "gönül hikâyesi" gerçi bir hayli net biçimde beliriyor, ama işçilerle ilgili bölüm için aynı şey söylenemez. Paralarını mı alamıyorlar, atamıyorlarsa niye alamıyorlar, düğüne gitmekten niye alıkonuyorlar, "sarı sendika"nın adam kurşunlatmaktaki amacı nedir?.. Tüm bunlar belirsiz olarak kalıyor. Kuşkusuz 12 Eylül öncesi işyerlerinde çeşitli politik nedenler ve karanlık amaçlarla, bu tür provokasyon eylemleri çok olmuştu, şimdilerin sinemasında bu olaylara değinmek, bunları sergilemek, göstermek de gerekir. Sinema, toplumun yakın geçmişteki yaralan, sorunları üstüne eğilip bunları deşme görevini de taşıyan bir çağdaş ve sorumlu sanatsa eğer... Ama "Bir Günün Hikâyesi"nin (bu haliyle) bu irdelemeyi gereğince yaptığını söylemek zor...

"Bir Günün Hikâyesi", hayatın karmaşıklığım, yoğunluğunu perdeye getiremeyen, üslupçu bir deneme olarak kalıyor bizce... Sinan Çetin'in sonraki filmlerinde bu düzeyi aştığını söylemek gerekir. Tüm oyuncuların, ama özellikle hemen her sahnede değişen yüz anlamıyla perdemize önemli bir kazanç olduğu söylenebilecek Nur Sürer'in başarısını da övmek isterim. (Atilla Dorsay, 12 Eylül Yılları ve Sinemamız” Syf,281)

* Sansürün öngördüğü kesinti ve eklen tilerle, bütünlüğü zedelenmiş, ne dediği belirsizleşmiş, ayakları havada bir "ilk film" olmuş çıkmış. Bir anlamda Sinan Çetin'den daha çok sansürün filmi denebilecek "Bir Günün Hikâyesi" tüm acemiliklerine karşın, konuşmalara gerek bırakmayan, ayrıntıları önemseyen, yakın planların ağır bastığı, simgci bir sinema dili kurma çabalarının belirginleştirdiği, eline kamerayı alan bir genç sinemacının, etkisiz ve yetersiz ilk film denemesi niteliğinde. (Sungu Çapan, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 65, 1 Şu-bat 1983)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder