Powered By Blogger

8 Mart 2020 Pazar

ACI GÜNLER (1981)


Yönetmen: Orhan Elmas
Senaryo: Mehmet Aydın
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Yavuz Film/Yavuz Işıklar

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Nazan Şoray, Attila Ergün, Nejat Gürçen, Ufuk Şumnu (HEY Sinema Birincisi), Atilla Ergün, Kudret Karadağ, Erdoğan Seren, Cevdet Özalaş

Konu: Namus uğruna işlediği bir cinayet nedeniyle girdiği hapishaneden yıllar sonra çıkan Suskun (Cüneyt Arkın), karşılaştığı Perihan adında (Nazan Şoray) genç bir kıza aşık olur. Pavyonda çalışan Perihan’a aşık olmasının nedeni, daha önce aşkına karşılık vermeyen ve başkasıyla evlenen Aysel’e çok benzemesindendir. Perihan’ın yakın takipçisi olan suskun girdiği çatışmalarda, pavyon sahibinin dikkatini çeker ve olaylar böylece gelişmeye başlar.

*  Orhan Elmas’ın aşırı duygusallığı, ama bunun yanı sıra özenli anlatımı, Çetin Tunca’nın nefis görüntüleri, ve özellikle Cahit Berkay’ın filmin genel havasına tıpa tıp uyan tutkulu müziği seyirciyi bir yere bağlıyorsa, sonuçta bir boşluk, bir kofluk çıkıyor ortaya ne yazık ki (Agah Özgüç, Yıldız M. Nisan 1981)

*  Acı Günler"e mevsimin ilk filmi olarak umutla gittik. Ne yazık ki film umutlarımızı doğrulamadı, "Namus belası" yüzünden düştüğü hapiste 8 yıl yattıktan sonra çıkan Cemal'in, önüne çıkan ilk pavyonda karşılaştığı bar kızına, eski sevgilisi Aysel'e benziyor böylesine sevdalanmasını, dürüst, bir hayat yaşamaya öylesine kararlı iken, Aysel uğruna bar fedailiğini kabul etmesini hiç inandırıcı bulmadık. "Acı Günler", üzerinde çalışılmamış öyküsü; işlenmemiş tipleri, sinemamızda işlene işlene posası çıkmış durumları ile hiçbir yenilik getirmeyen, söyleyecek en küçük bir sözü bile olmayan bir filmdi. Cemal'le Aysel'i, birbirlerine karşı duydukları sevgi dışında hiç bir yanlarıyla işlemeyen, alabildiğine tek boyutlu bu öyküyü filme almak için harcanan bunca çabaya, emeğe yazık değil miydi? Sinema gibi ne denli pahalıya çıktığı artık iyice bilinen bir işi, sağlam öykülere, anlatılmaya değer konulara dayandırmadan yola çıkmak gibi kötü ve yanlış bir huydan sinemamız artık vazgeçmeyecek miydi? Cahit Berkay'ın iç kaldırıcı müziği eşliğinde Cüneyt Arkın ve Nazan Şoray'ın, hiç bir inandırıcılığı olmayan kişiliklerine birer boyut katmak için harcadıkları çabayı üzüntüyle seyrettik... (Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf: 81)


ACI GERÇEKLER (1981)




Senaryo ve Yönetmen: Remzi A. Jöntürk
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Yapım: Önder Film/Çetin Dağdelen

Senkron Montaj: Osman Koşkan, Aram Keskinay, Dublaj: Barış Ören, Set Amiri: Yaşar Şener, Nizam Ergüden, Laboratuvar Şefi: hasan Örnek, Prodüksiyon: Engin Dağdelen, Semih Selvidal, Kamera Asistanı: Ali Tosunoğlu, Reji Asistanı: Kâmil Renklidere, Müzik Direktörü: Cengiz Tekin, Kaya Ören Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Hayri Şahin (Hayri), Serpil Çakmaklı (Pınar), Yılmaz Köksal (Arkadaş), Selma Sonat (Pınar’ın annesi), Yaşar Şener (Turgut), Oktar Durukan, Huri Sapan, Süheyl Eğriboz, Abdi Algül, Süleyman Bolat, Ateş Osman, Yılmaz Kurt,

Konu: Bir kumarbazın kızıyla, onu kurtarmak isteyen delikanlının öyküsü anlatılmakta.


ZÜBÜK (1980)


Yönetmen: Kartal Tibet
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Hasan Tolgar, Zafer Par, Kamera Asistanı: Hakan Gürtop, Eser: Aziz Nesin, Se-naryo: Atıf Yılmaz, Müzik: Esin Engin, Işık Şefi: Şevket Yılmaz, Dublaj Yönetmeni: Orhan Aykanat, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Montaj: Mevlüt Ekinci, Negatif Montaj: Tur-gut İnangiray, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuar: Selahattin Kaya, Prodüksiyon Amiri: Yüksel Tanık, Ahmet Akdoğan,
(Yeni Lale Film Stüdyolarında hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Kemal Sunal, Nevra Serezli, Bülent Kayabaş, Kadir Savun, Osman Alyanak, Alpay İzer, Metin Serezli, Şemsi İnkaya, Bilge Zobu, Zeki Alpan, Nubar Terziyan, Ali Şen, Memduh Ün, Hüseyin Kutman, Nevzat Okçugil, Reha Yurdakul, Nejat Gürçen, Mesut Sürmeli, Seyfettin Karadayı, Nevzat Açıkgöz

Konu: İbrahim Zübükzade (Kemal Sunal) mesleğinden ihraç edilmiş bir siyasetçidir. Sözünde durmayan, ahlaksız bir adamdır. Gazeteci Yaşar (Metin Serezli) gazetede yayınlamak istediği yazı dizisi için Zübükzade’nin yaşam öyküsünü öğrenmek ister. Gittiği köyü Gülören’de karşılaştığı köylüleri Zübükzade’yi nefretle anarlar. Yaşar’ın köylüden aldığı bilgiye göre Zübük iş hayatına bir dairede katip olarak başlamış, kısa sürede aldığı rüşvetlerle zengin olup çıkmıştır. Foyası ortaya çıkınca kovulan Zübük, Destek Partisi’ne girip yağcılıkla ocak başkanlığına yükselir. Girdiği her yere de rüşveti bulaştırır. Muhalefet partisinden olan Kadir Ağa’nın (Kadir Savun) kızı Yektane’yi (Nevra Serezli) evlenme vaadiyle kandırıp birlikte olur. Ama çetin ceviz Yektane, silah zoruyla Zübük’ü nikah masasına oturtur. Uyanık Zübük, partili partisiz herkesi öylesine birbirine düşürür ki, sonunda halk onun belediye reisi olması için neredeyse yalvarır. Aklı sürekli şeytanlığa çalıştığı için kendisine kurulan komploları da birer ikişer savuştu-ran Zübük, kendini milletvekili seçtirir. Tüm bu anlatılanlara çok şaşıran kurt gazeteci Yaşar, Zübük’le yüz yüze konuş-maya gider. Zübük, tüm yüzsüzlüğü ile, köylüyü, kasabalıyı, giderek tüm halkı kötüleyip, kendisinin ne denli dürüst ve vatansever bir olitikacı olduğunu öyle bir anlatır ki; Yaşar Zübük’e neredeyse acımaya başlar. Ama giderayak Zübük’ün kendisine de oynadığı bir oyun aklını başına getirir. Çirkin politikacıların elinde çaresiz kalan halkın her zaman haklı olduğunu anlar...

*  Aziz Nesin "Zübük"te Türk demokrasisinin hasta, sağlıksız yanlarını, bu sağlıksız mekanizmanın ortaya çıkardığı içtensizlik, üçkâğıtçı, çıkarcı politikacı tipini ele alır. Ocak ve bucak örgütlerinin var olduğu 1950'lerden başlayıp, "mebus pazarlarının kurulduğu, "yüzer-gezer aylar"ın getirdiği son yıllardaki yeni gelişimlere dek uzanan geniş bir panoramadır bu... Siyasal konulara, gerek ciddi, gerek taşlama düzeyinde eğilme geleneği yoktur sinemamızda... (Oysa gazete köse ve mizah yazılarından karikatürlere, halk ağzında dolaşan fıkralardan haftalık dergilere dek, bu konuda deneyi ve ustalığı olan bir toplumuz) Bağnaz bir sansür anlayışı, sinemada politik taşlamayı hoş görmemiş, olanaksız kılmıştır.
"Zübük" öncelikle bu çemberi kırıyor. Aziz Nesin'İn eleştirisini, hemen hiç yumuşatmadan, özünü koruyarak sinema perdesine getiriyor. Yakın demokrasi tarihimizin unutulmaz bazı olaylarını, oluşumların, tiplerini, kurumlarını tatlı tatlı hicvediyor film. Zübük’zade İbrahim beyin yükselme serüveni, biraz kaba çizgilerle de verilmiş olsa toplumumuzun 30 yıllık yakın tarihinden birçok şeyi simgeliyor. Kemal Sunal'in alışılmışın dışında ustaca, nüanslı biçimde çizdiği Zübük’zade İbrahim’i ise hayal gücünüze göre istediğiniz siyasal liderimizle özdeşleştirebilirsiniz. . Zübük", Kartal Tibet için de bir aşama... Anlatım kıvraklığı, kalabalık dış sahnelerdeki başarısı, oyuncu yönetimi ile Tibet, ustası Atıf Yılmaz İçin düşünülmüş bir filmden yüzünün akıyla çıkıyor, "...

"Zübük''ün böylece sinemamızdaki en katılaşmış, en kalıplaşmış tabulardan birini kırmak, politikayı, politikacıyı,, toplumun politik gelişmesini perdeye getirebilmeyi sağlamak yolunda öncü ve yol açıcı bir işlevi göreceği de umulur. “Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

*  Kemal Sunal’ın güzel oyunuyla, Kartal Tibet Gibi sinemamızda daha yeni sayılabilecek bir yönetmenin bu işin üstesinden başarıyla geldiklerine tanık oldum. Film her karesiyle komedi türünün özgün bir orneği olurken, sadece güldürmeyi değil, halkımızın son yıllarda yaşadığı, içinde bulunduğu bir olaylar zincirlemesini de gözler önüne sermesi açısından ilginçti. /Burçak Evren, Gösteri, Ocak 1981)

*   Kendi çıkarları için her şeyi mübah sayan “Zübükleri” ortaya çıkaran, toplumsal çevrenin eleştirisi, Kartal Tibet’in yönettiği “Zübük” filminde başarıya yansımış. “Zübüklerden” kurtulmamızın nedenini her şeyden önce kendi zübüklüğümüz de aramamızı öğütleyen romanın bildirisi seyirciye aktarmakta güçlük çekmiyor önetmen. (Vecdi Sayar, Milliyet Sanat D. 1.12.1980)



6 Mart 2020 Cuma

ZEYTİN GÖZLÜM “DİNMEYEN SIZIMIZ VAR” (1980)




Yönetmen: Melih Gülgen
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: :Ender Turgut
Yapım: Gülgen Film/Melih Gülgen

Set Ekibi: Nizam Ergüden, Macit Polatkıran, Hüseyin Erkul, İbrahim Kul, Ender Işık Servisi, Ender Işık, Mehmet Çakır, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Laboratuvar: Sabahattin Hoşses, Selahattin Kaya, Negatif Montaj: Cem İspir, Yeni Lale film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir

Oyuncular: Talha Özmen, Oya Aydoğan, Suzan Avcı, Muhterem Nur, Kâzım Kartal, Nizam Ergüden, Eray Özbal, Küçük Yıldız: Fatoş

Konu: Aralarına giren kötü kalpli bir ağabeyle, birbirini seven iki şarkıcı gencin öyküsü

YILAN (1980)




Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: Ali Fuat Kalkan
Kameraman: Sedat Ülker
Yapım: Barlık Film/Necdet Barlık

Prodüksiyon Amiri: Hüseyin Baradan, Set : Ercan Tuman, Salim Burgulu, Işık: Dursun Ayyıldız, Kâmil Zaim, Laboratuvar: Hüseyin Kuğu, Kâmil Kutay, Ses Mühendisi: Faruk Özar, Senkron ve Negatif Montaj: Zeki Sivaslı, Yönetmen Yardımcısı: Altan Aydın,

Oyuncular: Emel Canser, Ergun Akerman, Oya Başak, Gonca Gülüm, Çetin Başaran, Turgut Özatay, Arzu Aycan,

Konu: İktidarsız bir kocanın karısının çiftlik kahyası ile girdiği ilişkinin erotik öyküsü.

YAŞAYAN GÜNAHLAR (1980)



Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Özlem Film/Yaşar Koçer

Oyuncular: Yılmaz Şerif, Karaca Kaan, Seda Sevinç, Tevfik Şen, Mustafa Dik, Yalçın Erkan, Ayşegül Yıldız, Yılmaz Kurt, Ekrem Erkek, Ali Özdil

Konu: Filmde ünlü bir kabadayı ile iyi niyetli, sevecen, kanserli bir adamın arkadaşlık öyküsü işlenmektedir. Ölümü kendine yakın hisseden kişi, kabadayıya hayatın ne kadar önemli olduğunu, yaşamın güzelliklerini ve günlük yapılan en basit işlerin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu öğretiyordu.

YARABBİM (1980)


Yönetmen: Temel Gürsu
Senarist: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Yapım: Erman Film/Hürrem Erman

Işık Şefi: İsmet Yurtçu, Set Ekibi: Adil Kıbıcı, Ekrem Çınaroğlu, Hacı Fidan, Sami Meriç, Prodüksiyon Ami-ri: Mustafa Doğan, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Kameraman: Mehmet Gün, Müzik Direktörü: Orhan Gencebay
(Yeni lale film stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Gencebay, Perihan Savaş, Eşref Kolçak, Kadir Savun, Suzan Avcı, Ali Şen, Metin Orkay, Mustafa Doğan, Yadigâr Ejder, Orhan Çoban, Küçük Yıldız: Suat Arkan, Nejat Özbek

Konu: Orhan hasta annesine ve evine bakan, bir delikanlıdır. Evin erkeği odur. Babasını öldü bilen Orhan annesinin bunca yıl saklayıp da öleceğini anlayınca itiraf etmesiyle öğrenir . Gerçekleri; babası aslında hayattadır ve onları istemediği için çıkmıştır hayatlarından. Annesinin elinde Orhan'ı babasının topraklarına ortak eden bir tapu da vardır. Annesi son nefesini vermeden önce Orhan'a hakkını aramasını tembihler.

Hiç tanımadığı babasını bulmaya gider Orhan. Tam da evlendiği gün çıkar karşısına. Şaşıran Kemal (Eşref Kolçak) reddeder oğlunu; adını ve toprağını vermediği gibi bir de "yalancı" der ona, "piç der ve itip kakar. Öksüz, yerim Orhan yemin eder hakkını alacağına ve düşer Almanya yollarına.

Kemal sahip olduğu topraklar dışında. bütün parasını kumarda kaybeden kötü bir karakterdir. Sırf parasız kaldığı için Müjgan'la (Suzan Avcı) evlenir, üstelik ölen kocasından bir kızı olmasına rağmen. Öz oğlunu kovan Kemal başkasının kızına babalık yapacaktır bundan sonra para uğruna.

Aradan yıllar geçer ve Almanya'da çalışan Orhan Türkiye'ye döner, Kemal'in arazisini bulur. Orhan Kemal'in arazisinin tam ortasına kazık diker. Kemal'in kızı Gülcan (Perihan Savaş) ve kahyası Kadir'le (Kadir Savun) birlikte koşarak gelen Kemal'e doğru seslenir Orhan: "Anam Zeynep, baba yerinde adem oğlu, tanıdın mı beni?" der. İlk bakışmalarında aralarında bir aşk yaşanacağının ipuçlarını veren Orhan'la Gülcarı, daha ilk konuşmalarında karşılıklı atışırlar. Orhan'ın el koyduğu ahırda kalan kuzularının derdine düşen Gülcan,
hem kuzularını alamadığı için, hem kendisine yalakalık yapmadığı için hem de sözünü dinletemediği için nefret eder Orhan'dan, "kendime kul köle yapacağım" der ve bir oyuna girişir.

Orhan kuzularını hediye eder Gülcan'a, üstelik gider yanına ve özür diler. Gülcan masum, sevecen kız rolü yapar. Sırıta sırıta dolaşmaya başlar Orhan'ın yanında. Bir de komşu köyün ağası Abbas (Ali. Şen) vardır. Topraklarını bir türlü satmadığı için Kemal'e kinlenen Abbas düşmanımın düşmanı dostumdur" diye düşünerek çalar kapısını Orhan'ın. Reddedilince hain bir planla bir taşla iki kuş vurmayı amaçlar. Kemal'e pusu kurup öldürmek ister ama yapamaz, bütün suçu Orhan'a yıkar.

Orhan'ı yani kendi öz oğlunu hiç acıma-dan arabanın arkasına bağlayıp yerler-de sürükleyen Kemal, adamlarından şahitlik etmelerini ister ona karşı. Başta Kadir baba olmak üzere hepsi reddeder. Kadir baba ve tayfası köle gibi değil insan gibi çalışmak için çitin diğer tarafına, Orhan'ın yanına geçerler bundan sonra.

Gülcan ise hain planlarına devam et-mektedir, "İyice girmiştir Orhan'ın kanma. Türlü cilvelerle ümit verir ona ama, "beraber olmamız imkansız" der. Gülcan'a bütün gerçekleri açıklayan Orhan gidip sevdiğinin üvey, kendisinin öz babasından ister Gülcan'ı, Kemal'in aslında anasını değil kendisini istemediğini öğrenince yüreğine su serpilir "ver kızını al topraklarımı" der. .

Müjgan kocasına ve kızına düşkün bir ev kadınıdır. Hatta merhametlidir. Orhan'a acır, "yapma" der kızına "ümit vermesen o zavallı top-raklarından olmazdı" der, ama dinletemez. "Seni sevdiğimi düşünmen bile bana hakarettir" diye mektup yazıp kaçar gibi İstanbul'a giden Gülcan'ın arkasından önceleri yıkılan Orhan, sonra toparlanıp peşine düşer, kaçırıp getirir doğduğu eve.

Gü!can'ın numaradan yaptığı bütün aşk oyunları gerçektir artık. Kendisinin de bilmediği bir sevgi biriktirmiştir Orhan'a karşı içinde. Derken bir gün Kemal beliriverir kapının önünde. Orhan! Vurmasınlar diye razı olur Gülcan babasıyla İstanbul'a gitmeye. Gider, fakat dayanamayıp bir süre sonra döner gelir sevdiğinin yanına, Yine Kemal biter kapının önünde. Bu sefer kararlıdır Orhan'ı öldürmeye. Ama bu sefer Abbas'ın adamı girer devreye Kemali vurmak için. Onu son anda fark eden Orhan atılır önüne, kurtarır Kemal'i bedenini kurşunlara siper ederek. Kemal insafa gelir böylece. Ağlar, sizlar "ben ettim sen etme, babanım ben senin, oğlum" der, "şimdi iki evladım var" der Kemal ve barışıp sarılırlar birbirlerine. Mutlu sona ulaşırlar. Gülcan'la Orhan evlenirler. (Vadullah Taş)

YAKTIN BENİ DÜNYA (1980)




Senaryo ve Yönetmen: Alev Akakar
Müzik Direktörü: Cengiz Tekin
Kamera: Salih Dikişçi
Yapım: Kader Film/Alev Akakar

Oyuncular: Cengiz Tekin, Nükhet Egeli, Kadir Savun, Tevhit Bilge, İhsan Yüce, Fırat Güney, Çiğdem Sezen, Atilla Ergün, Renan Fosforoğlu,

Konu: Minibüs şoförü gariban Osman'la sonu acıyla biten dansöz sevgilisinin öyküsü.

VURUN BENİ ÖLDÜRÜN (1980)


Yönetmen, Temel Gürsu
Senaryo Arda Uskan
Görüntü Yönetmeni Adullah Gürek
Yapım Yaşam Film/İsmail Kalkan

Prodüksiyon Amiri: Şerif Ablak, Set Teknisyenleri: Ekrem Çınaroğlu, Taci Erşan, İbrahim Öner, Işık Ergun Şimşek, Kameraman: Galip Kızılova, Asistan Yönetmen: Engin Temizer, Demirhan Ersunay, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Montaj Senkron: İsmail Kalkan, Negatif Kurgu: Demirkan Prodüktör: Gazanfer Dirlik, (Yeni lale Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.

Oyuncular: Gökhan Güney, Banu Alkan, Ahmet Mekin, Eray Özbal, Reha Yurdakul, Kadir Savun, Mürvet İşsever, Garibe Gündem, Dilek Armağan, Meltap Karataş, Berrin Yıldız, Erol Cekli, Zafer Yıldır, Şehnaz Dilan

Konu: Birbirlerini seven iki gencin sonun-da kardeş olduklarının ortaya çıkması ve intihar etmelerini klonu alan sosyal içerikli bir film.

TANRIYA FERYAT (1980)


Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Sefa Önal
Foto Direktörü: Çetin Gürtop
Müzik Direktörü: Metin Bükey
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Turgay Aksoy, Şarkılar : Ferdi Özbeğen, Teknik Yönetmen : Zafer Par, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Film Hazırlık Std. Yeni Lale Std., Montaj: Turgut İnangiray, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar; Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Prodüksiyon Amiri: Memduh Karakaş,

Oyuncular : Ferdi Özbeğen, Gülşen Bubikoğlu, Tanju Gürsu, Hulusi Kentmen, Şemsi İnkaya, Suzan Avcı, Hüseyin Baradan, Diler Saraç, Nejat Gürçen, Zafer Önen, Renan Fosforoğlu, Süheyl Eğriboz, Devrim Parscan, Ekrem Dümer, Yüksel Gözen, Fatoş

KONU: Ünlü bir müzik sanatçısı olan Ferdi’yi (Ferdi Özbeğen) dinlemeye gelen milyoner sanayici Memduh Bey’in (Hulusi Kentmen) kızı Selda (Gülşen Bubikoğlu) ona aşık olmuştur. Tanışır ve evlenirler. Mutlu bir yuvaları vardır. Fatoş adlı bir de bebekleri olur. Selda gezip tozmak istemekte ama Ferdi’nin yoğun iş trafiği bunu engellemektedir. Tartışırlar. Ertesi gün Selda tek başına Uludağ’a gider. Döndüğünde boşanma davası açar. Bebeği de Ferdi’ye bırakır. Üzülen ve işini terk eden Ferdi İzmir’e ailesinin yanına gider. Annesi ölünce duramaz ve geri döner. Bu arada küçük Fatoş’a da annesinin o bebekken öldüğünü söyler. Arkadaşı Hüseyin (Hüseyin Baradan), Şemsi (Şemsi İnkaya) ve Figen (Suzan Avcı) ile gece kulübünde çalışır. Fatoş da oradadır. Ferdi ile birlikte her gece geç saatlerde eve dönmektedirler. Bir gün Selda yeni eşi Faruk (Tanju Gürsu) ve dostları ile kulübe gelir. Ferdi’yi ve Fatoş’u görür. Selda kendi kızı olduğunu öğrendiği Fatoş’u almak ister. Ferdi onu ölü bilen kızını vermek istemez. Ferdi’nin kumar borcunu isteyen alacaklısı, para yoksa kızına aldığı ata el koyacaktır. Bunu duyup üzülen Fatoş konuyu Selda’ya açar. Alacaklısı ile kavga eden Ferdi tutuklanır. Selda onu kefaletle serbest bıraktırır. Fatoş’a da annesinin ölmediğini, kendisi olduğunu söyler. Fatoş kefalet parasını Selda’nın verdiğini anlatıp, babasından annesiyle ilgili gerçeği açıklamasını ister. Kızına tüm gerçeği anlatan Ferdi teşekkür için Selda ile buluşur. Selda ona düzenli bir yaşamın Fatoş için iyi olacağını söyleyip yanında yaşaması için ikna eder. Ama Fatoş gitmek istemez. Selda iyice kızına düşmüş, Faruk dahil, dünyayı unutmuştur. Fatoş bir süre sonra kaçıp babasının yanına döner. Selda kızının gittiği yeri biliyordur. Son bir kez görüp dönerken arabasıyla kaza yapar. Polisin haber verdiği Ferdi ile Fatoş hastaneye koşarlar. Ağır yaralı Selda’nın ölmeden önce son sözleri, Ferdi’nin Fatoş’la birlikte her şeye yeniden başlayıp mutlu olmaları olacaktır…


TALİHLİ AMELE ([1]) (1980)


Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Başar Sabuncu (İşgal isimli kendi oyunundan)
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Yapım: Alfa Film/Atıf Yılmaz

Müzik: Mehmet Duru, Seslendiren: Erkan Esenboğa, Yönetmen Yardımcıları: Jan Brindizi, Leyla Özalp, Yapım Yönetmeni: Selahattin Koca, Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir

Oyuncular: İlyas Salman /Mehmet Ali), Hümeyra (IMuhabir), Gökhan Mete, Metin Serezli, Zerrin Doğan, Ulvi Alacakaptan, İsmet Ay, Mustafa Alabo-ra, Aliye Uzunatağan, Salih Kalyoncu, Feyzi Tuna, Erdal Özyağcılar, Kamuran Yüce, Hüseyin Kutman, Yalçın Avşar, Gökhan Mete, Osman Seden, Ekrem Dümer, Nail Çetin, Devrim Salman, Ömer Köylü, Aslan Kaçar, Hüseyin Kaşif, Ahmet Çevik, Şeref Çokşeker,

KONU: "Talihli Amele", İstanbul'a çalışmak üzere gelen ve tek isteği "duvarcı ustası olmak" olan kendi halinde bir köylünün serüvenlerini anlatıyor. Bir hem serisinin yardımıyla bir inşaatta çalınmaya başlıyor Mehmet Ali.. İşini özenle, kendini vererek yapıp bir şeyler öğrenmeye çalışırken, bir bankanın reklâm kampanyası için tam "halkı temsil ettiği gerekçesiyle seçiliveriyor ve birden günün adamı olup çıkıyor, "Millet Bankası", bu saf köylüye çekilişten bir kat çıktığını açıklıyor, Bir işçinin kendi yaptığı kata sahip olması kamuoyuna ilgi çekici geliyor, Mehmet Ali'ye bir yardım kampanyasıdır başlıyor, katım bir güzel döşüyorlar... Ancak bu işte bit yeniği olduğunu sezen bir gazete, bankada hesabı bile olmadan kal sahibi edilen bu amelenin öyküsüne eğiliyor, işin bir oyun olduğunu meydana çıkarıyor. Bu arada "toprak işleyenin, su kullanan, ev yapanın" felsefesinin nerelere dek gidebileceğini sezen sermaye çevreleri, bu kampanyayı durduruyorlar... Bankanın da, Mehmet Ali olayına eğilen basının da bu çevrelere direnecek gücü elbette yok... Mehmel Ali, köyden getirtilen karısı ve oğluyla elinden alınan, daha doğrusu hiçbir zaman gerçekten sahip olmadığı katıdan çıkarılmak isteniyor. Her şey eski haline dönmeli, düzen eskisi gibi sürmeli... Ama bu arada "duvarcı ustası olmaktan gayri isteği yokken bir sürü kirli işe, pis numaraya karıştırılmış olan bu temiz halk çocuğu, kabaran inadıyla isyan edecek ve herkese karşı koyduktan sonra bozulan dengesi gereği, bir akıl hastanesine doğru yola çıkacaktır.

* “Talihli Amele Atıf Yılmaz'ın kendine özgü kıvrak uslubuyla anlatılmış, son derece eğlenceli ama eğlendirirken düşündüren, üzen bir film. Yönetmenin sinemamızda en usta temsilcisi olduğu bilinen bir türde, toplumsal güldürü türünde bence en başarılı fimi...Toplum ve düşünce eleştirisi yamanın mutlaka büyük laflar, sivri sözler gerektirmediğini, bir güldürüyle de insanları düşündürmenin olanaklı olduğunu gösteriyor bize yönetmen. Filmin içerdiği, hafif bir gerçek üstü dokunuşla canlanmış toplumsal eleştiri kıvamının, söz gelimi İtalyan güldürüsünün en iyi örneklerine yaklaşan ve sinemamız için yenilik taşıyan bir kıvam olduğunu da belirtmek isterim.“Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinemamız

* “Talihli Amele, görünüşle bir komedi filmi havasını yaratmasına rağmen, aslında toplumsal eleştirinin yanı sıra kaba hatlarıyla trajedinin tüm yöntemlerini içeren ilginç bir film. İlginç diyoruz, gerçekten de filmde büyük laflar, allı çizilerek sivriltilmiş sloganımsı diyaloglar yok. Yönelmen Yılmaz, özellikle böylesine bir yanılgıya ve bayağılığa düşmemek için özen göstermiş. Her şey gerçek yaşam-da olduğu gibi komediye yaslanmaktan gelen hafif bir abartı ve şematizm olmasına rağmen doğal sayılabilecek bir sona götürülmüş. Özet olarak, kullanılan bir kişinin, daha sonra, kişiliğinden çok, sınıfını temsil etmesinin tehlikeli boyutlara ulaşarak bazı çevreleri rahatsız etmesi sonucu saf dışı bırakılmak istenmesi ve bu istem karşısında karşıt ve duyman gibi görünen çevrelerin nasıl bir araya gelerek çıkar birliği yapması vurgulanmış filmde. Filme konu olan sermaye kesiminin bir parçası olarak, okurlarının saygısından çok, sermayenin vereceği ödüne bel bağlamış basının iç yüzü, bundun daha güzel ve çarpıcı nasıl sergilenebilirdi ki. Halta basınla ilgili bu eleştiri kapsamını daha da genişletip bazı basın organlarının varlığının ülkemizde nelere bağlı olduğuna kadar götürebiliriz.

* “Talihli Amele, görünüşle bir komedi filmi havasını yaratmasına rağmen, aslında toplumsal eleştirinin yanı sıra kaba hatlarıyla trajedinin tüm yöntemlerini içeren ilginç bir film. İlginç diyoruz, gerçekten de filmde büyük laflar, allı çizilerek sivriltilmiş sloganımsı diyaloglar yok. Yönelmen Yılmaz, özellikle böylesine bir yanılgıya ve bayağılığa düşmemek için özen göstermiş. Her şey gerçek yaşamda olduğu gibi komediye yaslanmaktan gelen hafif bir abartı ve şematizm olmasına rağmen doğal sayılabilecek bir sona götürülmüş. Özet olarak, kullanılan bir kişinin, daha sonra, kişiliğinden çok, sınıfını temsil etmesinin tehlikeli boyutlara ulaşarak bazı çevreleri rahatsız etmesi sonucu saf dışı bırakılmak istenmesi ve bu istem karşısında karşıt ve duyman gibi görünen çevrelerin nasıl bir araya gelerek çıkar birliği yapması vurgulanmış filmde. Filme konu olan sermaye kesiminin bir parçası olarak, okurlarının saygısından çok, sermayenin vereceği ödüne bel bağlamış basının iç yüzü, bundun daha güzel ve çarpıcı nasıl sergilenebilirdi ki. Halta basınla ilgili bu eleştiri kapsamını daha da genişletip bazı basın organlarının varlığının ülkemizde nelere bağlı olduğuna kadar götürebiliriz.

Filmde Mehmet Ali'nin direnişini bir panayır eğlencesini izlermişçesine ilgisiz kalan çevre sakinlerinin tavrıyla aynı inşaatta çalışan işçilerin kayıtsızlığı gibi olumsuz öğeleri bir yana bırakırsak, sinemamız için bir aşama sayılabilecek başarılı bir toplumsal eleştirinin gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz. Sinemasal olarak da, Yılmaz'ın usta anlatımı, titiz ve fonksiyo-nel görüntüleri, gevezelikten ve özellikle argodan arınmış diyalogları dikkatimizi çeken, ustaca kullanılmış gerçek sinema verileri. Kısacası Talihli Amele bu türde zaman zaman çizgi üstü ürünler vererek "usla" payesine erişmiş Atıf Yılmaz'ın son yıllarda yaptığı ve filmografisinde baş sırayı alacak, güzel, etkileyici bir film...” “Burçak Evren “Türk Sinemasında Yeni Konumlar”

► Çarpık bir tüketim ekonomisinin akıl almaz yöntem işerle körüklendiği top-lumlarda, bireylerin de bu ekonomi bozukluğuna ayak uydurarak bazı değerlerini yitirdiği, ya da yitirilmeye zorlandığı bir gerçektir. Çünkü tüketime zemin hazırlayan yol belirli bir refah düzeyi erişmekten geçer. Kazan ki, tüketesin... Ya kazanabilmek... İşte bireyin değerlerini altüst eden giz, bu "kazanmak", daha doğrusu "kazanabilmek" sözcüğünde yatar. Kimisi yıllarını çeşitli iş alanlarında törpüleyerek tüketime yumulan yapay özlemlerine erişebilmek umuduyla yaşar. Kimileri de, tüketime olanak veren bozuk ekonominin garklarından sıyrılarak "köşeyi dönme" politikasını izler. Talihli Amele filminin kahramanı Mehmet Ali İse bu ikisinden de değildir.

Ne tüketimin "T" sini bilir; ne de yarınlarının güvencesini, özlemini, tutkusunu kupon ya ita piyango biletlerinde arar saf, temiz; temiz de ne kelime, tertemiz bir Anadolu çocuğudur. Köyünden kalkıp İstanbul'u yollandığı zaman düşlerini süsleyen tek şey, duvarcı ustası olabilmektir. Ama büyük şehir, bu saf Anadolu çocuğuna ne oyunlar oynamaz ki? Önce işini bilir bir reklamcının "halk çocuğu" tanımlamasıyla bir anda reklamların yıldızı oluverir. Ve derken aynı reklam kampanyasından düzmece olarak bir apartman dairesi bile kazanır. Sonra basın, derken hediyeler Mehmet Ali'nin ne olup bitliğini anlamasına olanak vermeden yaşamını tümden değişiverir. Ama bir ameleye bankanın piyangosundan apartman dairesi çıkması olacak şey midir? Bir amele nasıl olur ki, kendi yaptığı lüks bir dairede oturabilir? Ya, "Toprak işleye-nin, su kullananın, ev yapanın" sloganı genişlerse sermayenin hali nice olur? Böylesine beklenmedik anda ortaya çıkan sorunlar Mehmet Ali olgusunu yaratan düşman kardeşlermiş gibi görünen değişik çevreleri kaynaştırıverir.

Çünkü çıkar denen nesne, insancıl duyguların çok ötelerinde gezinen, günümüzün çarpık ekonomisinin güç kaynağıdır. Ve bu güç kaynağı, apartman dairesi kazandırıp yaptıkları ve giderek basında özgeçmişine dek her şeyini sergilediği ameleden verdiklerini teker teker almaya başlar. Ve Mehmet Ali, eşi ve iki çocuğuyla birlikte direnir. Verilen tüm hediyeleri teker teker, hiçbir zaman kendisinin olmadığı ve olamayacağı dairesinden aşağı atar. Onur ile tüketim maddelerine hâlâ değer yargılarını yitirmemiş kişilerce nasıl paha biçildiğinin çarpıcı, çarpıcı olduğu denli de etkileyici bir eylemle sergilenişidir bu. Ki bu eylem, direnen kişiye deli gömleği giydirip, çarpık ekonominin kurallarına uymadığı için akıl hastanesine göndermeyi şart koşsa da, korku ile birlikte yeşeren bir şeyler bırakabiliyor ardında.

Talihli Amele, görünüşle bir komedi filmi havasını yaratmasına rağmen, aslında toplumsal eleştirinin yanı sıra kaba hatlarıyla trajedinin tüm yöntemlerini içeren ilginç bir film. İlginç diyoruz, gerçekten de filmde büyük laflar, allı çizilerek sivriltilmiş sloganımsı diyaloglar yok. Yönelmen Yılmaz, özellikle böylesine bir yanılgıya ve bayağılığa düşmemek için özen göstermiş. Her şey gerçek yaşamda olduğu gibi —komediye yaslanmaktan gelen hafif bir abartı ve şematizm olma-sına rağmen— doğal sayılabilecek bir sona götürülmüş. Özet olarak, kullanılan bir kişinin, daha sonra, kişiliğinden çok, sınıfını temsil etmesinin tehlikeli boyutlara ulaşarak bazı çevreleri rahatsız etmesi sonucu saf dışı bırakılmak istenmesi ve bu istem karşısında karşıt ve duyman gibi görünen çevrelerin nasıl bir araya gelerek çıkar birliği yapması vurgulanmış filmde. Filme konu olan sermaye kesiminin bir parçası olarak, okurlarının saygısından çok, sermayenin vereceği ödüne bel bağlamış basının iç yüzü ..


[1] Sansür kurulunca “Anadolu delikanlısı deli gibi gösterilemez” gerekçesiyle tümüyle reddedilen filmde Mehmet Ali’ye deli gömleği giydirilen sahneler filmden çıkarılarak, gereken izin verilmiş ve “Mehmet Ali harikalar Diyarında” adı da eklenerek gösterime sokulmuştur.

ŞAŞKIN MİLYONERLER (1980)

Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Suphi Tekniker
Görüntü Yönetmeni: Abdullah Gürek
Yapım: Erman Film/Hürrem Erman

Oyuncular: Enver Demirkan (Nokta), Abdullah Şahin (Virgül), Aydemir Akbaş, Ahu Tuğba, Gönül Tansel, Bülent Kayabaş, Bahar Öztan, Gülşen Gürsoy

Konu: Bir fabrikada çalışan iki saf işçiyle, bir soyguna isimleri karışan oğullarının güldürüsü. 

SEVGİ DÜNYASI (1980)




Yönetmen: Kartal Tibet
Senaryo: Remzi Jöntürk
Müzik Direktörü: Mustafa Sayan
Görüntü Yönetmeni: Taner Öz
Yapım: Yaşam Film / Gazanfer Dirlik

Oyuncular: Gökhan Güney, Oya Aydoğan, Yıldırım Gencer, Mine Sun, Küçük Yıldız: Erol Gazioğlu, Danslar: Pop Nuar Dans Grubu

Konu: Zengin kızı oya ile fakir şoför genç Gökhan’ın dramatik hikayesi.

SENİN OLMAYA GELDİM (1980)




Yönetmen: Engin Temizer
Senaryo: Orhan Elmas
Kamera: Salih Dikişçi
Yapım: Topkapı Film/Yaşar Tunalı

Oyuncular: Erhan Tünay, Şehnaz Dilan, Saadet Sun, Hüseyin Peyda, Cevat Kurtuluş Mürüvvet Sim, Abdullah Yüce, Nubar Terziyan, Necdet Tosun, Mehmet Bulduk, Tevhit Bilge, Burçin Bozhan, Zeki Tüney

Konu: Bir sokak şarkıcısı mahallesinde bir kızı sevmektedir, kız bir zengin kadın tarafından şarkıcı olması için yardım alır ve ünlü olur ikisi de ünlü sanatçı olan bu sevgililer kavuşmak için uğraş vermeye başlarlar.