Powered By Blogger

8 Mart 2020 Pazar

AH GÜZEL İSTANBUL (1981)


Yönetmen: Ömer Kavur
Senaryo: Füruzan- Ömer Kavur (Füruzan'ın bir öyküsünden)
Görüntü Yönetmeni: Taner Öz
Müzik: Melih Kibar
Yapım: Alfa Film/Necip Sarıcaoğlu , Ömer Kavur

Oyuncular: Kadir İnanır, Müjde Ar, Levent Dönmez, Sümer Tilmaç, Hakan Tanver, Osman Çağlar, Nuran Aksoy, Ahmet Açan, Orhan Çağman

Konu: Şehirlerarası yük taşıyan bir kamyon şoförü ile gerçek sevginin, insancıl davranışların ve sıcak bir yuvanın önlemini duyan bir kadının ilişkisini ele almaktadır. Yıllar önce annesinin intihar etmesi ve sonrasında yaşamın dayanılmazlığından dolayı İstanbul'a kaçan Cevahir kötü yola düşmüş/düşürülmüştür. Cevahir'le Kamil genel evde karşılaşırlar ve birbirlerine aşık olurlar. Kamil onu genelevden çıkartır ve düğün hazırlıklarına başlar. Ne var ki, yeni bir ev kurmak için gerekli paranın olmaması ve çevreden gelen baskılar ara sıra tartışmalara neden olur. Kamil bu sıkıntıyı aşmak için Cengiz’in kaçakçılık teklifini kabul eder. Mutluluğu yakalayamadan kaçıracakmış korkusu yaşayan ve tam olarak tanımasa da inandığı bu erkekle güven içine yaşamak için acele eden Cevahir, düşmüş bir kadın olmasına rağmen sevgiyi arayan, yaratmaya uğraşan çevrenin rahatsız edici söz ve bakışlarından, sevgilisiyle kurduğu yuvayı yaşanır hale getirebilmek için çabalayan. abartısız bir insandır. Kamil'se iyi niyetli olmasına karşılık kişiliğinin zayıflılığından dolayı ara sıra kaba ve incitici davranışlarda bulunmaktadır. Sonuçta çeşitli kuşkulardan. huzursuz edici düşüncelerden ve yaşamdan öğrendiği güvensizlik duygusundan dolayı girdiği yeni yaşamı istedi gibi sürdüremeyeceğini düşünen ve geçmişini unutamayan Cevahir annesi gibi kendini derin sulara bırakır.

Daha önce birçok filmde görüldüğü gibi Kamil'de genelevde çalışmak zorunda kalan sevgi ve sıcak bir yuva özlemi kuran yüzlerce kadından biri olan Cevahir'den etkilenir ve onunla her türlü çevre baskısına rağmen evlenmek ister.' Cevahir'lerln geneleve düşmelerinde az çok sorumluluğu bulunan toplum. bataklıktan kurtulmak isteyenlerin de kurtulmaları için elini uzatmaz. Kamil ve Cevahir'in sevgi gereksinimi onları birleştirecekken, yıllardır batıklıkta yaşamanın yarattığı baskılar. açılan onulmaz yaralar geleceğe de güvensiz bakmayı, çoğu kez de ölümü beraberinde getirmektedir. Cevahir'in içinde bulunduğu durumu anlatan şu iki sesli düşünce önemlidir. "Keşke şu çocuklar gibi olsam" ve kendi kendine "insan değilsin sen kadınsın " demesi. Bir genelev kadınına aşık olan ve ona insanca davranan dahası yaşamını birleştirmeye çalışan Kamil ise sevgiyi temel ölçüt alan olumlu bir kişilik olarak çizilmiştir. “Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk”

*  Film, toplumun dışladığı fahişe tiplemesine insancıl bir bakış açısı getiriyor. Bir kamyon şoförü ile randevu evi kadınının öyküsü... Kadir, Müjde'yi kötü yoldan kurtarıp ev tutar. Evlenmeyi planlarlar, Parasızlık bu amaçlarını geciktirir. Kadir daha çok kazanmak ve Müjde'nin isteklerini karşılamak için kaçakçılık işine bulaşır. Müjde'ye gelinlik alıp eve döndüğünde onu bulamaz.

“Cevahir, düşmüş bir kadın olmasına rağmen, sevgiyi arayan, yaratmaya çalışan, çevrenin rahatsız edici bakışlarından sıyrılarak, sevgilisiyle birlikte kurdukları yuvalarını yaşanır hale getirmeye çabalayan bir insandır. Mardin'e kaçak bir mal götürüp, gelinlik kumaşla dönmekte olan sevgilisini, çeşitli kuşkular, tedirgin edici düşünceler ve yaşamdan öğrendiği güvensizlik duygusu sonucu bekleyememiştir. Evden ayrılmış ve Galata Köprüsünün parmaklıklarına dayanarak, ya denizin kirli sularına, ya da İstanbul'un korkunç kalabalığına karışmayı düşünmektedir”. (80'ler Türkiyesi’nde Sinema - Doç.Dr. Şükran Esen, )

► Füruzan'ın aynı isimli öyküsünden sinemalaştırılan "Ah Güzel İstanbul", toplumun alt kesimlerinden iki insanın öyküsünü, mutluluk çabalarını anlatıyor. Ağır kamyon şoförü Kamil, genelevde rastladığı hayat kadını Cevahir'e abayı yakıyor. Onunla birlikte olmak istiyor, bir ev açıyor. Çevreden gelen çeşitli olumsuzlukları yenmekte güçlük çekiyorlar. Özellikle zayıf bir kişilik olan Kamil, Cevahir'e olan davranışını değiştiriyor. Aklı başına gelip Cevahir'i söz verdiği gibi "almaya" karar verdiğinde, iş işten geçmiş olacaktır.

"Ah Güzel İstanbul", merakla beklenen bir filmdi... "Yatık Emine" ve "Yusuf ile Kenan" gibi iki başarılı film yönetmiş Ömer Kavur'un yazar Füruzan'la yakın bir işbirliği içine girerek oluşturduğu yapıt, son dönemin savlı filmleri arasında başlarda geliyordu. "Ah Güzel İstanbul"u ilgiyle, zevkle izledim. Bu film, kuşkusuz uzun yıllar unutulmayacak bir başyapıt değil, ama alçak gönüllülüğü ve sadeliği içinde çeşitli şanssızlıkları yenmesini ve sonuca ulaşmasını bilen bir çalışma...

Bu şanssızlıkların başında, filmin (öykünün) anlattıklarının, sinemamızda çok işlenmiş, çok ele alınmış öğelerin, temaların çevresinde dolaşması geliyor. Genelev kadınına sevdalanan bıçkın delikanlı öyküsü, sinemamızda sayısız kez işlenmiştir. Lütfi Akad'ın "Vesikalı Yarim", Orhan Aksoy'un "Baraj" filmleri ilk akla gelen örnekler... Ömer Kavur'la Füruzan'ın, edebiyatımız için özgün bir öyküden yola çıkıp bunca bilinen, tanıdık kişi, tip, duygu ve gelişim ortaya koymaları, zaten bir hayli şaşırtıcı bir şey...

Kamil, Kamil'in anası ve arkadaşlarıyla ilişkileri, Cevahir'in arkadaşları, ikisinin sevgilerinin gelişmesi, vs. çok az özgünlük içeren, sanki binlerce kez görülmüş, bilinmiş izlenimi veren şeyler. Film, diğer bir deyimle, sinemamız için aşina duyarlıkların çevresinde dolanıp durmaktan kurtulamamış.

Ama bunun bir yararı oluyor. Filmi çabucak seviyor, bağrına basıyor seyircimiz. Ömer Kavur, sadece 3. filminde gerçek bir diyalog kuruyor seyircisiyle, üstelik anlattığı bilinen temalara kendini teslim etmeksizin, onlara belli bir mesafenin ötesinden, en azından "kameranın ardından" baktığını unutmaksızın. Bu "mesafeli bakmak" olayı, zaten Kavur'un sinemasının özelliklerinden biri. Ayrıca filmin her türlü duygu sömürüsü-ne açık dramatik sonunun filmin yapısı-na alabildiğine yalın ve ekonomik bi-çimde yerleştirilmiş olması da, Kavur-Füruzan ikilisinin lehine. Bir de, kuşkusuz, oyuncu öğesi var. Alabildiğine doğal bir Müjde Ar'ın yanı sıra Kadir İnanır, yıllardır ilk kez rahat, serbest, inandırıcı bir rol veriyor. Kamil'i içimizden, yanı başımızdan biri haline getiriyor. Yönetmenin de katkısı ile ekonomik, yalın bir oyun tarzı, zaten başoyuncuların yanı sıra tüm oyuncularda da egemen... Kimse rol kesmiyor, nutuk çekmiyor, poz vermiyor.

"Ah Güzel İstanbul", sinemamızda artık yeni kuşak yönetmenlerinin de söylenecek sözü olduğunu, eskilerden hiç de aşağı kalmadıklarını ve yaptıklarında, temelde ticari sayılabilecek bir sinemanın da iyisini yapabildiklerini gösteren bir film. Başta dediğim gibi, bu filmi bir başyapıt değil, ama sinemamızın gelişi-mi içinde ve ileriye dönük bir halka sayıyorum. (Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 171)

► Görüntülerdeki tüm yetersizliğe iç mekanlardaki ışıklandırmanın içler acısı haline, renk kullanımındaki aşırılığa, diyaloglardaki yapaylığı kadar pek çok kusuru olan filmin bu bağı kurmasına neden olan tek bir erdemi var. Öykü-nün temelindeki insani özü büyük bir duyarlıkla ama duygusallığa kaçmadan aktarabilmesi. Bunda Müjde Ar'ın ve senaryoda yeterli bir kişilik kazandırılmamış olmasına karşılık Kadir İnanır'ın temiz, ölçülü ve duyarlı oyunlarının da payı var kuşkusuz. ( Vecdi Sayar, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 37, 1 Aralık 1981)

► Ve tüm tipler bizden, içimizde yaşa-yan kişiler. Ve bir de Ömer Kavur'un fahişeye bakış açısı çok değişiklik. Bir randevuevi kadınına, herkesin baktığı biçimde kötü bakmıyor. Fahişeye, fahişe değil de bir insan olarak bakıyor Ömer Kavur. (Agah Özgüç, Yıldız, Senaryo: 185, Aralık 1981)

ÖDÜLLER:
 18. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (25 Eylül – 4 Ekim 1981)
► "En İyi 2. Film".

Jüri Üyeleri: Cihan Çiftçili, Zuhal Çevik, Mehmet Doğan, Osman Üntürk, Nuri Dağtekin, Ahmet Gönen, Burçak Evren, Turgay Ulusan, Nisa Serezli, Kami Suveren.

Ankara Sanatevi’nin düzenlediği (1982)
► En İyi 5 Yerli Film” değerlendirmesinde “Birinci” oldu.
► Müjde Ar, “En İyi kadın Oyuncu”
► Nuran Aksoy “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” Seçildi


AĞLA GÖZLERİM (1981)



 

Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Görüntü Yönetmeni: Muzaffer Turan
Yapım: Ödül Ticaret/Erol Şenbecerir

Laboratuar: Kaya Ören Film Stüdyosu, Renk Uzmanı: Kaya Ören, Montaj Ve Senkron: Osman Koşkan, Set Ekibi: Sonay Kanat, Kemal Kundak, Taci Erşen, Kameraman: Soner Saygılı, Yardımcı Yönetmen: Ali Kıvırcık, Işık Ekibi: Turgut Köse, Ali Koşum, Prodüksiyon Amiri: Erol Deniz,

Oyuncular: Adnan Şenşes, Banu Aklan, Nejat Özbek, Gül Eren, İ. Hakkı Şen, Renan Fosforoğlu, Nejat Gürçen, Küçük Yıldız: Elif Çevrim

Konu: Ayrı yaşayan anne ve babalarını birleştirmeye çalışan küçük bir çocuğun uğraşı.

ACIMASIZ DÜNYA (1981)


Yönetmen: Oğuz Gözen
Senaryo: Cevdet Yavuzdoğan
Müzik: Yılmaz Tatlıses
Görüntü Yönetmeni: Mehmet Ali Özdemir
Yapım: Özgür Film/Mehmet Ali Özdemir

Oyuncular: Yılmaz Tatlıses, Ali Gencebay, Hülya Başak, Nermin Denizci, Turgut Özatay, Gülçin Feray, Süheyl Eğriboz, Ahmet Ergüzel, Nubar Terziyan, Yılmaz Kurt, Ali Demir, Işık Yavuz, Gülbin Eray, Yılmaz Kurt

*  Filmde rol alan Yılmaz Tatlıses bestekar ve yorumcu olarak, Ali Gencebay ise şarkıcı olarak piyasada tanınmış iki sanatçıdır. Soyadları nedeniyle İbrahim Tatlıses’i ve Orhan Gencebay’ı çağrıştırı-yordu. Filmdeki bu isimleri soyadlarının takma olduğu zannı uyanmıştı. Aslında hal böyle değildi. Yılmaz Tatlıses, İbrahim İstanbul’a geldiği ilk günlerde, onunla birlikte çalışmış, bazı eserlerini vermiş, hatta onun “Tatlı” olan soyadını “Tatlıses” olarak değiştirmiş kişiydi. Ali Gencebay’ın soyadı nüfustaki gerçek soyadı olup, Orhan Gencebay’dan alma olmadığı gibi, Orhan Gencebay’ın gerçek soyadı “Kencebay” dır. (Oğuz Gözen, “Bir Yeşilçam Masalı, syf: 101)

ACI GÜNLER (1981)


Yönetmen: Orhan Elmas
Senaryo: Mehmet Aydın
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Yavuz Film/Yavuz Işıklar

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Nazan Şoray, Attila Ergün, Nejat Gürçen, Ufuk Şumnu (HEY Sinema Birincisi), Atilla Ergün, Kudret Karadağ, Erdoğan Seren, Cevdet Özalaş

Konu: Namus uğruna işlediği bir cinayet nedeniyle girdiği hapishaneden yıllar sonra çıkan Suskun (Cüneyt Arkın), karşılaştığı Perihan adında (Nazan Şoray) genç bir kıza aşık olur. Pavyonda çalışan Perihan’a aşık olmasının nedeni, daha önce aşkına karşılık vermeyen ve başkasıyla evlenen Aysel’e çok benzemesindendir. Perihan’ın yakın takipçisi olan suskun girdiği çatışmalarda, pavyon sahibinin dikkatini çeker ve olaylar böylece gelişmeye başlar.

*  Orhan Elmas’ın aşırı duygusallığı, ama bunun yanı sıra özenli anlatımı, Çetin Tunca’nın nefis görüntüleri, ve özellikle Cahit Berkay’ın filmin genel havasına tıpa tıp uyan tutkulu müziği seyirciyi bir yere bağlıyorsa, sonuçta bir boşluk, bir kofluk çıkıyor ortaya ne yazık ki (Agah Özgüç, Yıldız M. Nisan 1981)

*  Acı Günler"e mevsimin ilk filmi olarak umutla gittik. Ne yazık ki film umutlarımızı doğrulamadı, "Namus belası" yüzünden düştüğü hapiste 8 yıl yattıktan sonra çıkan Cemal'in, önüne çıkan ilk pavyonda karşılaştığı bar kızına, eski sevgilisi Aysel'e benziyor böylesine sevdalanmasını, dürüst, bir hayat yaşamaya öylesine kararlı iken, Aysel uğruna bar fedailiğini kabul etmesini hiç inandırıcı bulmadık. "Acı Günler", üzerinde çalışılmamış öyküsü; işlenmemiş tipleri, sinemamızda işlene işlene posası çıkmış durumları ile hiçbir yenilik getirmeyen, söyleyecek en küçük bir sözü bile olmayan bir filmdi. Cemal'le Aysel'i, birbirlerine karşı duydukları sevgi dışında hiç bir yanlarıyla işlemeyen, alabildiğine tek boyutlu bu öyküyü filme almak için harcanan bunca çabaya, emeğe yazık değil miydi? Sinema gibi ne denli pahalıya çıktığı artık iyice bilinen bir işi, sağlam öykülere, anlatılmaya değer konulara dayandırmadan yola çıkmak gibi kötü ve yanlış bir huydan sinemamız artık vazgeçmeyecek miydi? Cahit Berkay'ın iç kaldırıcı müziği eşliğinde Cüneyt Arkın ve Nazan Şoray'ın, hiç bir inandırıcılığı olmayan kişiliklerine birer boyut katmak için harcadıkları çabayı üzüntüyle seyrettik... (Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf: 81)


ACI GERÇEKLER (1981)




Senaryo ve Yönetmen: Remzi A. Jöntürk
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Yapım: Önder Film/Çetin Dağdelen

Senkron Montaj: Osman Koşkan, Aram Keskinay, Dublaj: Barış Ören, Set Amiri: Yaşar Şener, Nizam Ergüden, Laboratuvar Şefi: hasan Örnek, Prodüksiyon: Engin Dağdelen, Semih Selvidal, Kamera Asistanı: Ali Tosunoğlu, Reji Asistanı: Kâmil Renklidere, Müzik Direktörü: Cengiz Tekin, Kaya Ören Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Hayri Şahin (Hayri), Serpil Çakmaklı (Pınar), Yılmaz Köksal (Arkadaş), Selma Sonat (Pınar’ın annesi), Yaşar Şener (Turgut), Oktar Durukan, Huri Sapan, Süheyl Eğriboz, Abdi Algül, Süleyman Bolat, Ateş Osman, Yılmaz Kurt,

Konu: Bir kumarbazın kızıyla, onu kurtarmak isteyen delikanlının öyküsü anlatılmakta.


ZÜBÜK (1980)


Yönetmen: Kartal Tibet
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Hasan Tolgar, Zafer Par, Kamera Asistanı: Hakan Gürtop, Eser: Aziz Nesin, Se-naryo: Atıf Yılmaz, Müzik: Esin Engin, Işık Şefi: Şevket Yılmaz, Dublaj Yönetmeni: Orhan Aykanat, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Montaj: Mevlüt Ekinci, Negatif Montaj: Tur-gut İnangiray, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuar: Selahattin Kaya, Prodüksiyon Amiri: Yüksel Tanık, Ahmet Akdoğan,
(Yeni Lale Film Stüdyolarında hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Kemal Sunal, Nevra Serezli, Bülent Kayabaş, Kadir Savun, Osman Alyanak, Alpay İzer, Metin Serezli, Şemsi İnkaya, Bilge Zobu, Zeki Alpan, Nubar Terziyan, Ali Şen, Memduh Ün, Hüseyin Kutman, Nevzat Okçugil, Reha Yurdakul, Nejat Gürçen, Mesut Sürmeli, Seyfettin Karadayı, Nevzat Açıkgöz

Konu: İbrahim Zübükzade (Kemal Sunal) mesleğinden ihraç edilmiş bir siyasetçidir. Sözünde durmayan, ahlaksız bir adamdır. Gazeteci Yaşar (Metin Serezli) gazetede yayınlamak istediği yazı dizisi için Zübükzade’nin yaşam öyküsünü öğrenmek ister. Gittiği köyü Gülören’de karşılaştığı köylüleri Zübükzade’yi nefretle anarlar. Yaşar’ın köylüden aldığı bilgiye göre Zübük iş hayatına bir dairede katip olarak başlamış, kısa sürede aldığı rüşvetlerle zengin olup çıkmıştır. Foyası ortaya çıkınca kovulan Zübük, Destek Partisi’ne girip yağcılıkla ocak başkanlığına yükselir. Girdiği her yere de rüşveti bulaştırır. Muhalefet partisinden olan Kadir Ağa’nın (Kadir Savun) kızı Yektane’yi (Nevra Serezli) evlenme vaadiyle kandırıp birlikte olur. Ama çetin ceviz Yektane, silah zoruyla Zübük’ü nikah masasına oturtur. Uyanık Zübük, partili partisiz herkesi öylesine birbirine düşürür ki, sonunda halk onun belediye reisi olması için neredeyse yalvarır. Aklı sürekli şeytanlığa çalıştığı için kendisine kurulan komploları da birer ikişer savuştu-ran Zübük, kendini milletvekili seçtirir. Tüm bu anlatılanlara çok şaşıran kurt gazeteci Yaşar, Zübük’le yüz yüze konuş-maya gider. Zübük, tüm yüzsüzlüğü ile, köylüyü, kasabalıyı, giderek tüm halkı kötüleyip, kendisinin ne denli dürüst ve vatansever bir olitikacı olduğunu öyle bir anlatır ki; Yaşar Zübük’e neredeyse acımaya başlar. Ama giderayak Zübük’ün kendisine de oynadığı bir oyun aklını başına getirir. Çirkin politikacıların elinde çaresiz kalan halkın her zaman haklı olduğunu anlar...

*  Aziz Nesin "Zübük"te Türk demokrasisinin hasta, sağlıksız yanlarını, bu sağlıksız mekanizmanın ortaya çıkardığı içtensizlik, üçkâğıtçı, çıkarcı politikacı tipini ele alır. Ocak ve bucak örgütlerinin var olduğu 1950'lerden başlayıp, "mebus pazarlarının kurulduğu, "yüzer-gezer aylar"ın getirdiği son yıllardaki yeni gelişimlere dek uzanan geniş bir panoramadır bu... Siyasal konulara, gerek ciddi, gerek taşlama düzeyinde eğilme geleneği yoktur sinemamızda... (Oysa gazete köse ve mizah yazılarından karikatürlere, halk ağzında dolaşan fıkralardan haftalık dergilere dek, bu konuda deneyi ve ustalığı olan bir toplumuz) Bağnaz bir sansür anlayışı, sinemada politik taşlamayı hoş görmemiş, olanaksız kılmıştır.
"Zübük" öncelikle bu çemberi kırıyor. Aziz Nesin'İn eleştirisini, hemen hiç yumuşatmadan, özünü koruyarak sinema perdesine getiriyor. Yakın demokrasi tarihimizin unutulmaz bazı olaylarını, oluşumların, tiplerini, kurumlarını tatlı tatlı hicvediyor film. Zübük’zade İbrahim beyin yükselme serüveni, biraz kaba çizgilerle de verilmiş olsa toplumumuzun 30 yıllık yakın tarihinden birçok şeyi simgeliyor. Kemal Sunal'in alışılmışın dışında ustaca, nüanslı biçimde çizdiği Zübük’zade İbrahim’i ise hayal gücünüze göre istediğiniz siyasal liderimizle özdeşleştirebilirsiniz. . Zübük", Kartal Tibet için de bir aşama... Anlatım kıvraklığı, kalabalık dış sahnelerdeki başarısı, oyuncu yönetimi ile Tibet, ustası Atıf Yılmaz İçin düşünülmüş bir filmden yüzünün akıyla çıkıyor, "...

"Zübük''ün böylece sinemamızdaki en katılaşmış, en kalıplaşmış tabulardan birini kırmak, politikayı, politikacıyı,, toplumun politik gelişmesini perdeye getirebilmeyi sağlamak yolunda öncü ve yol açıcı bir işlevi göreceği de umulur. “Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

*  Kemal Sunal’ın güzel oyunuyla, Kartal Tibet Gibi sinemamızda daha yeni sayılabilecek bir yönetmenin bu işin üstesinden başarıyla geldiklerine tanık oldum. Film her karesiyle komedi türünün özgün bir orneği olurken, sadece güldürmeyi değil, halkımızın son yıllarda yaşadığı, içinde bulunduğu bir olaylar zincirlemesini de gözler önüne sermesi açısından ilginçti. /Burçak Evren, Gösteri, Ocak 1981)

*   Kendi çıkarları için her şeyi mübah sayan “Zübükleri” ortaya çıkaran, toplumsal çevrenin eleştirisi, Kartal Tibet’in yönettiği “Zübük” filminde başarıya yansımış. “Zübüklerden” kurtulmamızın nedenini her şeyden önce kendi zübüklüğümüz de aramamızı öğütleyen romanın bildirisi seyirciye aktarmakta güçlük çekmiyor önetmen. (Vecdi Sayar, Milliyet Sanat D. 1.12.1980)



6 Mart 2020 Cuma

ZEYTİN GÖZLÜM “DİNMEYEN SIZIMIZ VAR” (1980)




Yönetmen: Melih Gülgen
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: :Ender Turgut
Yapım: Gülgen Film/Melih Gülgen

Set Ekibi: Nizam Ergüden, Macit Polatkıran, Hüseyin Erkul, İbrahim Kul, Ender Işık Servisi, Ender Işık, Mehmet Çakır, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Laboratuvar: Sabahattin Hoşses, Selahattin Kaya, Negatif Montaj: Cem İspir, Yeni Lale film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir

Oyuncular: Talha Özmen, Oya Aydoğan, Suzan Avcı, Muhterem Nur, Kâzım Kartal, Nizam Ergüden, Eray Özbal, Küçük Yıldız: Fatoş

Konu: Aralarına giren kötü kalpli bir ağabeyle, birbirini seven iki şarkıcı gencin öyküsü

YILAN (1980)




Yönetmen: Yavuz Figenli
Senaryo: Ali Fuat Kalkan
Kameraman: Sedat Ülker
Yapım: Barlık Film/Necdet Barlık

Prodüksiyon Amiri: Hüseyin Baradan, Set : Ercan Tuman, Salim Burgulu, Işık: Dursun Ayyıldız, Kâmil Zaim, Laboratuvar: Hüseyin Kuğu, Kâmil Kutay, Ses Mühendisi: Faruk Özar, Senkron ve Negatif Montaj: Zeki Sivaslı, Yönetmen Yardımcısı: Altan Aydın,

Oyuncular: Emel Canser, Ergun Akerman, Oya Başak, Gonca Gülüm, Çetin Başaran, Turgut Özatay, Arzu Aycan,

Konu: İktidarsız bir kocanın karısının çiftlik kahyası ile girdiği ilişkinin erotik öyküsü.

YAŞAYAN GÜNAHLAR (1980)



Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Özlem Film/Yaşar Koçer

Oyuncular: Yılmaz Şerif, Karaca Kaan, Seda Sevinç, Tevfik Şen, Mustafa Dik, Yalçın Erkan, Ayşegül Yıldız, Yılmaz Kurt, Ekrem Erkek, Ali Özdil

Konu: Filmde ünlü bir kabadayı ile iyi niyetli, sevecen, kanserli bir adamın arkadaşlık öyküsü işlenmektedir. Ölümü kendine yakın hisseden kişi, kabadayıya hayatın ne kadar önemli olduğunu, yaşamın güzelliklerini ve günlük yapılan en basit işlerin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu öğretiyordu.

YARABBİM (1980)


Yönetmen: Temel Gürsu
Senarist: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Yapım: Erman Film/Hürrem Erman

Işık Şefi: İsmet Yurtçu, Set Ekibi: Adil Kıbıcı, Ekrem Çınaroğlu, Hacı Fidan, Sami Meriç, Prodüksiyon Ami-ri: Mustafa Doğan, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Kameraman: Mehmet Gün, Müzik Direktörü: Orhan Gencebay
(Yeni lale film stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Gencebay, Perihan Savaş, Eşref Kolçak, Kadir Savun, Suzan Avcı, Ali Şen, Metin Orkay, Mustafa Doğan, Yadigâr Ejder, Orhan Çoban, Küçük Yıldız: Suat Arkan, Nejat Özbek

Konu: Orhan hasta annesine ve evine bakan, bir delikanlıdır. Evin erkeği odur. Babasını öldü bilen Orhan annesinin bunca yıl saklayıp da öleceğini anlayınca itiraf etmesiyle öğrenir . Gerçekleri; babası aslında hayattadır ve onları istemediği için çıkmıştır hayatlarından. Annesinin elinde Orhan'ı babasının topraklarına ortak eden bir tapu da vardır. Annesi son nefesini vermeden önce Orhan'a hakkını aramasını tembihler.

Hiç tanımadığı babasını bulmaya gider Orhan. Tam da evlendiği gün çıkar karşısına. Şaşıran Kemal (Eşref Kolçak) reddeder oğlunu; adını ve toprağını vermediği gibi bir de "yalancı" der ona, "piç der ve itip kakar. Öksüz, yerim Orhan yemin eder hakkını alacağına ve düşer Almanya yollarına.

Kemal sahip olduğu topraklar dışında. bütün parasını kumarda kaybeden kötü bir karakterdir. Sırf parasız kaldığı için Müjgan'la (Suzan Avcı) evlenir, üstelik ölen kocasından bir kızı olmasına rağmen. Öz oğlunu kovan Kemal başkasının kızına babalık yapacaktır bundan sonra para uğruna.

Aradan yıllar geçer ve Almanya'da çalışan Orhan Türkiye'ye döner, Kemal'in arazisini bulur. Orhan Kemal'in arazisinin tam ortasına kazık diker. Kemal'in kızı Gülcan (Perihan Savaş) ve kahyası Kadir'le (Kadir Savun) birlikte koşarak gelen Kemal'e doğru seslenir Orhan: "Anam Zeynep, baba yerinde adem oğlu, tanıdın mı beni?" der. İlk bakışmalarında aralarında bir aşk yaşanacağının ipuçlarını veren Orhan'la Gülcarı, daha ilk konuşmalarında karşılıklı atışırlar. Orhan'ın el koyduğu ahırda kalan kuzularının derdine düşen Gülcan,
hem kuzularını alamadığı için, hem kendisine yalakalık yapmadığı için hem de sözünü dinletemediği için nefret eder Orhan'dan, "kendime kul köle yapacağım" der ve bir oyuna girişir.

Orhan kuzularını hediye eder Gülcan'a, üstelik gider yanına ve özür diler. Gülcan masum, sevecen kız rolü yapar. Sırıta sırıta dolaşmaya başlar Orhan'ın yanında. Bir de komşu köyün ağası Abbas (Ali. Şen) vardır. Topraklarını bir türlü satmadığı için Kemal'e kinlenen Abbas düşmanımın düşmanı dostumdur" diye düşünerek çalar kapısını Orhan'ın. Reddedilince hain bir planla bir taşla iki kuş vurmayı amaçlar. Kemal'e pusu kurup öldürmek ister ama yapamaz, bütün suçu Orhan'a yıkar.

Orhan'ı yani kendi öz oğlunu hiç acıma-dan arabanın arkasına bağlayıp yerler-de sürükleyen Kemal, adamlarından şahitlik etmelerini ister ona karşı. Başta Kadir baba olmak üzere hepsi reddeder. Kadir baba ve tayfası köle gibi değil insan gibi çalışmak için çitin diğer tarafına, Orhan'ın yanına geçerler bundan sonra.

Gülcan ise hain planlarına devam et-mektedir, "İyice girmiştir Orhan'ın kanma. Türlü cilvelerle ümit verir ona ama, "beraber olmamız imkansız" der. Gülcan'a bütün gerçekleri açıklayan Orhan gidip sevdiğinin üvey, kendisinin öz babasından ister Gülcan'ı, Kemal'in aslında anasını değil kendisini istemediğini öğrenince yüreğine su serpilir "ver kızını al topraklarımı" der. .

Müjgan kocasına ve kızına düşkün bir ev kadınıdır. Hatta merhametlidir. Orhan'a acır, "yapma" der kızına "ümit vermesen o zavallı top-raklarından olmazdı" der, ama dinletemez. "Seni sevdiğimi düşünmen bile bana hakarettir" diye mektup yazıp kaçar gibi İstanbul'a giden Gülcan'ın arkasından önceleri yıkılan Orhan, sonra toparlanıp peşine düşer, kaçırıp getirir doğduğu eve.

Gü!can'ın numaradan yaptığı bütün aşk oyunları gerçektir artık. Kendisinin de bilmediği bir sevgi biriktirmiştir Orhan'a karşı içinde. Derken bir gün Kemal beliriverir kapının önünde. Orhan! Vurmasınlar diye razı olur Gülcan babasıyla İstanbul'a gitmeye. Gider, fakat dayanamayıp bir süre sonra döner gelir sevdiğinin yanına, Yine Kemal biter kapının önünde. Bu sefer kararlıdır Orhan'ı öldürmeye. Ama bu sefer Abbas'ın adamı girer devreye Kemali vurmak için. Onu son anda fark eden Orhan atılır önüne, kurtarır Kemal'i bedenini kurşunlara siper ederek. Kemal insafa gelir böylece. Ağlar, sizlar "ben ettim sen etme, babanım ben senin, oğlum" der, "şimdi iki evladım var" der Kemal ve barışıp sarılırlar birbirlerine. Mutlu sona ulaşırlar. Gülcan'la Orhan evlenirler. (Vadullah Taş)

YAKTIN BENİ DÜNYA (1980)




Senaryo ve Yönetmen: Alev Akakar
Müzik Direktörü: Cengiz Tekin
Kamera: Salih Dikişçi
Yapım: Kader Film/Alev Akakar

Oyuncular: Cengiz Tekin, Nükhet Egeli, Kadir Savun, Tevhit Bilge, İhsan Yüce, Fırat Güney, Çiğdem Sezen, Atilla Ergün, Renan Fosforoğlu,

Konu: Minibüs şoförü gariban Osman'la sonu acıyla biten dansöz sevgilisinin öyküsü.

VURUN BENİ ÖLDÜRÜN (1980)


Yönetmen, Temel Gürsu
Senaryo Arda Uskan
Görüntü Yönetmeni Adullah Gürek
Yapım Yaşam Film/İsmail Kalkan

Prodüksiyon Amiri: Şerif Ablak, Set Teknisyenleri: Ekrem Çınaroğlu, Taci Erşan, İbrahim Öner, Işık Ergun Şimşek, Kameraman: Galip Kızılova, Asistan Yönetmen: Engin Temizer, Demirhan Ersunay, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Montaj Senkron: İsmail Kalkan, Negatif Kurgu: Demirkan Prodüktör: Gazanfer Dirlik, (Yeni lale Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.

Oyuncular: Gökhan Güney, Banu Alkan, Ahmet Mekin, Eray Özbal, Reha Yurdakul, Kadir Savun, Mürvet İşsever, Garibe Gündem, Dilek Armağan, Meltap Karataş, Berrin Yıldız, Erol Cekli, Zafer Yıldır, Şehnaz Dilan

Konu: Birbirlerini seven iki gencin sonun-da kardeş olduklarının ortaya çıkması ve intihar etmelerini klonu alan sosyal içerikli bir film.

TANRIYA FERYAT (1980)


Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Sefa Önal
Foto Direktörü: Çetin Gürtop
Müzik Direktörü: Metin Bükey
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Turgay Aksoy, Şarkılar : Ferdi Özbeğen, Teknik Yönetmen : Zafer Par, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Film Hazırlık Std. Yeni Lale Std., Montaj: Turgut İnangiray, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar; Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Prodüksiyon Amiri: Memduh Karakaş,

Oyuncular : Ferdi Özbeğen, Gülşen Bubikoğlu, Tanju Gürsu, Hulusi Kentmen, Şemsi İnkaya, Suzan Avcı, Hüseyin Baradan, Diler Saraç, Nejat Gürçen, Zafer Önen, Renan Fosforoğlu, Süheyl Eğriboz, Devrim Parscan, Ekrem Dümer, Yüksel Gözen, Fatoş

KONU: Ünlü bir müzik sanatçısı olan Ferdi’yi (Ferdi Özbeğen) dinlemeye gelen milyoner sanayici Memduh Bey’in (Hulusi Kentmen) kızı Selda (Gülşen Bubikoğlu) ona aşık olmuştur. Tanışır ve evlenirler. Mutlu bir yuvaları vardır. Fatoş adlı bir de bebekleri olur. Selda gezip tozmak istemekte ama Ferdi’nin yoğun iş trafiği bunu engellemektedir. Tartışırlar. Ertesi gün Selda tek başına Uludağ’a gider. Döndüğünde boşanma davası açar. Bebeği de Ferdi’ye bırakır. Üzülen ve işini terk eden Ferdi İzmir’e ailesinin yanına gider. Annesi ölünce duramaz ve geri döner. Bu arada küçük Fatoş’a da annesinin o bebekken öldüğünü söyler. Arkadaşı Hüseyin (Hüseyin Baradan), Şemsi (Şemsi İnkaya) ve Figen (Suzan Avcı) ile gece kulübünde çalışır. Fatoş da oradadır. Ferdi ile birlikte her gece geç saatlerde eve dönmektedirler. Bir gün Selda yeni eşi Faruk (Tanju Gürsu) ve dostları ile kulübe gelir. Ferdi’yi ve Fatoş’u görür. Selda kendi kızı olduğunu öğrendiği Fatoş’u almak ister. Ferdi onu ölü bilen kızını vermek istemez. Ferdi’nin kumar borcunu isteyen alacaklısı, para yoksa kızına aldığı ata el koyacaktır. Bunu duyup üzülen Fatoş konuyu Selda’ya açar. Alacaklısı ile kavga eden Ferdi tutuklanır. Selda onu kefaletle serbest bıraktırır. Fatoş’a da annesinin ölmediğini, kendisi olduğunu söyler. Fatoş kefalet parasını Selda’nın verdiğini anlatıp, babasından annesiyle ilgili gerçeği açıklamasını ister. Kızına tüm gerçeği anlatan Ferdi teşekkür için Selda ile buluşur. Selda ona düzenli bir yaşamın Fatoş için iyi olacağını söyleyip yanında yaşaması için ikna eder. Ama Fatoş gitmek istemez. Selda iyice kızına düşmüş, Faruk dahil, dünyayı unutmuştur. Fatoş bir süre sonra kaçıp babasının yanına döner. Selda kızının gittiği yeri biliyordur. Son bir kez görüp dönerken arabasıyla kaza yapar. Polisin haber verdiği Ferdi ile Fatoş hastaneye koşarlar. Ağır yaralı Selda’nın ölmeden önce son sözleri, Ferdi’nin Fatoş’la birlikte her şeye yeniden başlayıp mutlu olmaları olacaktır…