Powered By Blogger

9 Mart 2020 Pazartesi

GAZAP RÜZGARI (1982)


Senaryo ve Yönetmen: Orhan Aksoy
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Gülşah Film/Selim Soydan

Reji Asistanları: Turgay Aksoy, Nezih Tunar, Yapım Yönetmeni: Semih Servidal, Kamera Asistanı: Erkan Kaya, Montaj, Nevzat Dişiaçık, Sesleri Alan Erkan Aktaş, Set Ekibi: Bedri Uğur, Selim Acar, Sabahattin Gündoğan, Işık: Mustafa Koçyiğit, Teoman Sayın, (Fono Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Selma), Cihan Ünal (Fikret), Mahmut Cevher (Ömer), Münir Özkul (Münir), Dilaver Uğurlu, Aslan Altın, İsmet Erten, Bülent Bilgiç, Arzu Atalay, Kaya Sensev, Gülistan Güzey, Fisun Demirer, Tuncer Sevi, Abdurrahman Palay, Yavuz Karakaş,

Konu: Bir avukat kadınla, bir politikacının öyküsü. Politikacı, milletvekilliğinden Adalat Bakanlığı'na kadar yükselir. Yeni Avukat olan Selma, bir davada rüşvet almakla suçlanır. Ve meslekten men edilmek üzere hakkında dava açılmadan önce, Adalet bakanlığından müfettiş Fikret Bey görevlendirilir. Ve avukat Selma ile müfettiş Fikret arasında bir yakınlaşma başlar, olaylar gelişir. Ne var ki bu filmin sonunda Avukat Selma ölür.

* Orhan Aksoy, belli ki kendi yazdığı bu öyküyü inanarak, severek çekmiş. Bu nedenle, film, en azından seviyeli bir melodram olarak nitelenmeyi hak ediyor. Kişilikler kısa dokunuşlarla da olsa inandırıcı biçimde işlenmiş, olaylar bu tür bir filmin (bir melodramın) kendi mantığı içinde inandırıcı. Çokluk klişeler kullanılmış: Sözgelimi Cihan Ünal'ın 'evli olması', karısının davranışı, politika/aşk ikilemi, 'Mafya çevresi', vs,.. Ama bunlar, filmin genel düzeni içinde yerli yerine oturmuş. Son zamanlarda izlediğimiz en uzun Türk filmi olması, "Gazap Rüzgarına yoğun olay yapını belli bir kıvama, inandırıcılığa ulaştırmada ayrıca yardımcı oluyor. Avukat Selma'nın (Hülya Koçyiğit) filmde 2 kez, hem de 'evli olmadığı' erkeklerle yatağa girmesi, bir zamanlar elleri 'nâmahrem' eline değmeyen, sütten çıkmış kaşık misali kadın yıldızlarımız düşünüldüğünde , ilginç bir aşama değil mi? Ve bunda "Dallas'ların, "Flamingo Yolu"nun kadınlarının davranışlarının, etkisi yok mu? Ama kuşkusuz bizim topluma özgü ahlaksal mantık yine işliyor, avukat Selma, filmin 'olumlu kahramanı' olsa da, bu 'yasadışı' İlişkilerinin cezasını filmin sonunda ödüyor...

"Gazap Rüzgârı", sinemaya bir şeyler katmasa da rahatça izlenen bir film. Bir polisiye veya Barbara Carlland/Kerime Nadir türünden bir roman okur gibi. Bu denli bir başarıyı bile 'hakkaniyet' gereği değerlendirmek zorundayız sanırım... “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız


FAİZE HÜCUM (1982)


Yönetmen: Zeki Ökten
Senaryo: Fehmi Yaşar
Görüntü Yönetmeni : Hüseyin Özşahin
Müzik : Cem İdiz
Yapım: Belge Film/İsmet Kazancıoğlu,
Zeki Ökten, Sabahattin Çetin
 Sanat Yönetmeni: Behiç Ak, Yönetmen Yardımcısı: Leyla Özalp, Işık Şefi: Oğuz Yaralı, Ses Kayıt: Erkan Aktaş

Oyuncular: Genco Erkal (Kamil), Ahmet Sezerel, Asuman Arsan, Suna Selen, Yaman Okay, Ayşe Selen, Ali Erdemci, Burçin Öztunç, Barış Atalay, Turgut Savaş, Bülent Kayabaş, Asuman Arsan

ÖDÜL:

20.Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 9 Ekim 1983)
► “En iyi film”;
► Zeki Ökten “En İyi Yönetmen”
► Fehmi Yaşar “En İyi Senaryo”
► Genco Erkal “En İyi Oyuncu”
►Asuman Arsan “En İyi Yardımcı Oyuncu

Jüri Üyeleri: Nazan Akgün, Cihat Çiftçili, Atilla Dorsay, Süreyya Duru, İzzet Günay, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Ülkü Tamer, Rekin Teksoy, Hayati Tungar, Gani Turanlı, Ziya Uçkan, Süheyla Uysal, Hurşit Yenigün.

Konu: 1980'lere damgasını vuran yapımlar-dan biri olan Zeki Ökten imzalı "Faize Hücum"da gördüğümüz, Ülke ekonomisinin iniş çıkışları nedeniyle giderek daha da zor duruma düşen halkın, umudu haksız kazanç yollarında araması ve zaman içinde masumiyetini yitirmesi.

1980'li yılların başlarında fakirin, garibanın tek umudu bankerler olmuştu. Halk, farkında olmadan yarışıyordu bankerlere para kaptırmak için. Aynı "Faize Hücum"un ana karakteri Kamil Bey gibi. Meslek yıllarını takdirnamelerle süslemiş olan memur emeklisi Kamil Bey'in başına ne geldiyse özentiden ve azla yetinmeyi bilmemekten geliyor. Çevresindeki herkesin koşa koşa ban-kere para yatırdığını görünce, sürüye ayak uydurmakta bir sakınca görmüyor Kamil Bey. Önce ikramiyesini, üç aylık maaşını yatırıyor, daha sonra da baba yadigarı evini satıp tüm parasını bankere yatırıyor. Pazardan alışveriş yaparken sürekli para hesabı yapan, mandalinayı 2 değil, 1,5 kilo alan, eskiyen perdeleri değiştirmeye bir türlü yanaşmayan memur Kamil Bey kolay parayı görünce çiçek gibi açılıyor. Ama sonuç hüsran. 

Köşeyi çabuk dön-menin hırsı içinde, herkes gibi o da parasının faizlerini alamayan bir bankerzedeye dönüşüyor. "Faize Hücum" hem bir dönem portresi hem de bir insanlık dramı. Zeki Ökten'in Altın Por-takal'a kadar uzanan başarısının arkasında insan malzemesini çok iyi kullanmış olması yatıyor. Yönetmenin küçük ve sıradan insanların dramını anlatmadaki başarısı malumunuz zaten. Özellikle engelliler yarışı ve Çiçek Pasajı sahneleri inceliklerle dolu olan "Faize Hücum" yok oluş ve tükenişi senaryosundaki başarılı manevralarla sistemin bozukluğuna, insanın hırsına ve masumiyetin yitirilişine öyle güzel dayandırıyor ki, film aldığı tüm ödülleri hak ediyor. "Faize Hücum", sinema sanatı bir yana, her insanın içinde var olan zayıflıklarla, hırsla ve 80'li yılların gerçekleriyle asgari ilişkisi olan herkese tavsiye edilebilecek bir yapım. (Ömür Gedik SİYAD, “40 Yılın Serüveni”

*Faize Hücum"un yalnız çok önemli, toplumumuz için yaşamsal şeyler anlattığından dolayı büyük bir film olduğu kanısında değilim. Anlattığının önemini, son derece usta İşi bir sinemayla bütünlenen bir film bu. Anlatılanın içerdiği trajik boyut, abartmalı bir sinemayla değil, toplumsal yıkımın içerdiği hüznün derinden, ama sürekli bir mizahla beslendiği, umudun her zaman kaygının yanında yerini aldığı bir birleşimle veriliyor. Banker sekreterlerinin her sabah kasalardan alıp taktıkları 'ödünç' mücevherler, 'yağma' sahnesİ, eski komşuların yeni eve 'güle güle oturuna gelmeleri gibi bölümler, acı gerçeklerin bir tür kara mizahla verildiği unutulmaz bölümler.. 'Uçurtma' ve 'boncuk elişi sahnelerinde, hiçbir 'nutuk' ya 'slogan' atmadan geleceğe dönük bir umudun verilişi ise, olağanüstü incelikte... Pırıl pırıl yüzüyle filmde aklı, sağduyuyu ve umudu simgeleyen Nesrin (Ayşen Selen), finalde babasının iç burucu haline bakarken bile, ışıl ışıl yüzüyle umudunu korumaktadır. Çünkü 'bankerlik faciasına ve Kâmil Beylerin acıklı sonuna karşın, yaşam sürecektir...

Evet, yaşam sürecektir. Ama yaşamın daha iyi sürmesi, söz gelimi yeni bankerlik olaylarının meydana gelmemesi, 'yüksek faizi üstüne kurulmaya çalışılan bir ekonominin yeni toplumsal yıkımlar doğurmaması İçin ne yapmak gereklidir? "Faize Hücum", Kâmil Bey ve ailesinin 'harikulade sıradan 'serüvenini anlatırken, birçok soru arasında bunları da akla getirmekte ve düşündürmektedir. Toplumsal, siyasal, ekonomik sorunlar, sanatın kendine özgü diliyle, gücüyle' anlatıldıkları zaman, bambaşka bir boyut kazanırlar, seyirciyle (kitleyle) daha sağlam bir bağ kurarlar,..."Faize Hücum", günümüzle, toplumumuzla ilgili önemli siyasal/ekonomik konularda sorular sorarken özellikle görülmesi gerekli bir filmdir. Çünkü konusunu, özünü güncellikten alıp da sanat yapıtı düzeyine ulaştıran çabalar, bırakınız bizim güdük sinemamızı, dünya sinemasında bile parmakla sayılacak denli az...

Zeki Ökten, "Faize Hücum" da Fehmi Yaşar'ın çok başarılı senaryosunu kusursuz denecek biçimde sinemalaştırmış. Yukarıda örneklemeye çalıştığım anlatım inceliklerinin yanı sıra, Ökten'in kalabalık sahnelerde olsun (büro, kahvehane, sokak, vb.), bireysel planda olsun, oyuncu yönetimi olağanüstü... Genco Erkal'ın oyunu, evrensel düzeyde bir kompozisyon... Tümü başarılı oyuncuların arasında, Ayşe Selen'in sinemamız için yeni ve büyük bir kazanç olduğu kanısındayım. Hüseyin Özşahin'in kamera çalışması, Cem İdiz'in müziği, Antalya Şenliği'nde 5 ödül alan bu filmin ortak başarısını perçinliyorlar. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

* İnce bir mizah zevkin egemen olduğu “Faize Hücum” Türk ve dünya sinema tarihinin en önemli eserlerinden biri. Yönetmen, başlangıç ve finaldeki simgesel bölümü, ilginç insan yüzleriyle, çiçek pasajı ve buz pateni sahnelerini filmine ustaca yedirmiş. (Hakan Sonok, Yankı, 19-25 Mart 1984)

* Baştaki ve sondaki sakatlar yarışı çekimlerinin simgesel yoldan, ele alınan konuyu çağrıştırdığı “Faize Hücum” 80’li yılların başlarında tüm ülkeyi saran bankerlik olayı malzemesini duyarlı gözlemlerle etkiliyeciliğe ulaştıran kuşkusuz yarınlara kalacak nitelikte bir yapıta dönüşüyor sonuçta.(Sungu Çapan, Milliyet Sanat D., 1 Nisan 1984)

ELVEDA DOSTUM (1982)


Yönetmen: Zeki Alasya
Senaryo: Mehmet Aydın
Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Özer Film/Enver Özer

Yardımcı Yönetmenler: Şefik Döğen, Nursan Gökyol, Görüntü Yönetmen Yardımcısı: Hüseyin Ererez, Montaj-Senkron: Nevzat Dişiaçık, Yapım Yönetmeni: Fikret Ertuğrul, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Negatif Montaj: Muzaffer Karataş, Set: Mehmet İnci, Ahmet Topal, Turgut Perit, Işık Şefi: Aslan Yıldız, Sesleri Alan: Erkan Aktaş, (Fono Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Kadir İnanır, Ahu Tuğba, Pembe Mutlu, Haluk Kurdoğlu, Nedret Güvenç, Tuncer Necmioğlu, Fırat Gülgen, Yavuz Selekman, Mesut Çakarlı, Romalı Perihan (Misafir Sanatçı), Danslar: Atlan Tekin,

KONU: Bir öğretmenin bir genç kadınla olan aşk macerasını konu alan bir film. Dursun öğretmenin ilişki kurduğu Sibel, kocası ile arası açık olan şımarık bir züppe bir kadındır. Kocasını kıskandırmak için böyle bir ilişkiye girer.

DÜŞKÜNÜM SANA (1982)


Yönetmen: Melih Gülgen
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Mustafa Yılmaz
Müzik : Melih Kibar
Yapım: Gülgen Film/Melih Gülgen

Oyuncular: Nükhet Duru, Fikret Hakan, Faruk Peker, Yusuf Sezgin, Güngör Bayrak, Suzan Avcı, Hüseyin Peyda. Haldun Dormen, Küçük Yıldız: Fırat Gülgen

KONU: Nükhet birden hastalanan ve işini yapamayacak duruma gelen annesinin yerine sahneye çıkar. Çok tutulur ve kısa sürede assolist olur. Bu arada hayatı değişir, etrafındaki erkekler çoğalır.

* "Düşkünüm Sana" Nükhet Duru ile sinemamızın yeni yüzlerinden Faruk Peker'in felaket denecek çizgideki oyununa rağmen, arabesk filmlerdeki gibi bir çırpıda tu kaka edilecek bir film değil. Özellikle yakın günlerin bazı olaylarını, gerçek kişileri ve mekanlarıyla gündeme getirdiği için birtakım ilginç motifler taşıyor. (Burçak Evren, 11 Mart 1983)


DÜNYAYI KURTARAN ADAM (1982)


Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Cüneyt Arkın
Foto Direktörü: Çetin Gürtop
Yapım: Anıt Film/Mehmet Karahafız

Sanat Yönetmeni: Nuri Kırgeç, Renk Asistanı: Nurettin Erişen, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Montaj-Senkron: Necdet Tok, Laboratuvar Şefi: Aslan Tektaş, Set Amiri: Nizam Ergüden, Prodüksiyon Yönetmeni: Cihat Karahan, Yılmaz Eşsiz, (Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Aytekin Akkaya, Füsun Uçar, Hüseyin Peyda, Necla Fide, Hikmet Taşdemir, Mehmet Uğur, Kadir Kök, Aydın Haberdar, Yadigar Ejder,

Konu: Marjinalliğini Türk Sinemasında "Kült" film ilan edilen bu film ile Çetin İnanç Zirveye çıkartıyor. "Kült" film olabilmek için "dünyanın en kötü yönetmeni" imzasını taşımak, yenilikçi ya da yaratıcı olmak gerekli değildir. Gerekli olan kuralları hiçe saymak, biçimi biçimsizleştirmek ve son derece dar ola-naklarla çalışmaktır sadece. Giderek sinemayı ilk ilk basitliği ve çarpıcılığıyla yeniden yaratmak; çalışma koşullarına, teknik olanaklara özgün bir "mantık" getirmektir. Belki de, her şeyden önce şu ya da bu şekilde gösteri yapmaktır.

Dünyayı Kurtaran Adam "kostüme" bir film olarak tanıtılıyor ve olay da buradan başlıyor. Bu film, tür olarak bir bilim-kurgu filmi, hatta bir "Uzay Operasıdır. Türk sinemasının az sayıdaki bilim kurgusal çalışmalarından biridir. Ancak gerek biçimi gerekse içeriğiyle aynı türdeki diğer örneklerden ayrılır.

* "Dünyayı kurutan Adamın cazibesi aslen bu bilinmezlikle yatmakla. Kimileri ilk ihtimale yoğunlaşıp olmamışlığıyla dalga geçerek, kimileriyle bir absurt komedi şaheseri olarak sahiplenerek hayran kaldı Çetin İnanç ve Cüneyt Arkının (senaryosu da Arkına ait) bu filmine. Vizyona girdiğinde pek ses getir-meyen "Dünyayı Kurtaran Adam", yıllar sonra BÜSK'teki (Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü) gösterimleri sayesinde yeniden keşfedilmiş, zamanla ünü kulaktan kulağa yayılarak külte dönüşmüştü. O sıralarda daha ziyade üniversite gençliği arasında tanınan bir filmdi Daha önce izledikleri hiçbir şeye benzemiyordu, çok kötüydü ama bir o kadar da eğlenceliydi... 90’lı yılların ortalarında televizyon kanalları göstermeye başladığındaysa "Dünyayı Kurtaran Adam" daha geniş bir kitleye ulaştı. Artık film kampüsten çıkmıştı ve farklı şekillerde anlaşılmaya da müsaitti. Hepsinden önemlisi: sadece kolu olduğu için eğlen-celi değildi, kimilerine göre zaten bir komedi olması hedeflenmişti ve tam da bu yüzden benzersizdi. Aynı sebeple. "Yıldız Savaşları" dâhil, çeşitli filmlerden sahneleri alıp kullandığı kolaj hali de 'pespaye'den ziyade yaratıcı ve cesurdu.

Cüneyt Arkın ve Aytekin Akkaya'nın gezegenimizi kötü Sihirbaz'dan korudukları bu fanteziyi değerlendirirken iki uca da gitmeye gerek yok. "Dünyayı Kurtaran Adam" kesinlikle bir zamanlar iddia edildiği gibi kotu Türk Filmi değil, gün gelip bir "en iyiler" listesinde kendisine yer bulacağı kiminin aklına gelir miydi, bilmiyoruz ama bütçesi kat kat daha fazla ama çok daha kötü sayısız film izlemişizdir. Öte yandan "Dünyayı kurtaran Adam" için gönül rahatlığıyla iyi bir film demek de zor, ancak benzersiz olduğu şüphesiz. Özellikle 80'lerde ve 90'larda büyümüş bir kuşağın Türk sinemasıyla kurduğu ilişki açısından gerçek bir dönüm noktası "Dünyayı kurtaran Adam". Çekilen ve vizyona giren film sayısının iyice düştüğü, uluslararası arenada ülkemizi temsil edecek yeni yönetmen kuşağının henüz atağa geçmediği, genç izleyicilerin Türk sinemasına dair ilgi ve bilgisinin iyice zayıfladığı bir dönemde, şu veya bu şekilde, bağlantı noktalarından birisi oldu. kimi Türk filmlerinin, özellikle de avantür sinema örneklerinin . mantığı ve gerçekçiliği hiçe sayan yapısıyla dalga geçmekten, onları olduğu gibi sevip kabullenmeye giden yolda önemli duraklardan birisiydi, Üstelik kulağa çalınan bilgilere göre, yurt dışında da keşfedilmiş ve ilgi görmüştü, En akılda kalan repliklerinden birisi inişe geçiyorum." olsa bile. eşine benzerine az rastlanan bu kült film zamanla küllerinden yeniden doğarak inanılmaz. şekilde yükseldi

* Kendini ciddiye alan bir bilim kurgu mu, yoksa bile isteye yapılmış bir komedi mi olduğunu asla bilemediğimiz "Dünyayı Kurtaran Adam"m cazibesi aslen bu bilinmezlikte yatmakta. Kimileri ilk ihtimale yoğunlaşıp 'olmamışlığıyla dalga geçerek, kimileriyse bir absürt komedi şaheseri olarak sahiplenerek hayran kaldı Çetin inanç ve Cüneyt Arkın'ın (senaıyosu da Arkın'a ait) bu filmine. Vizyona girdiğinde pek ses getirmeyen "Dünyayı Kurtaran Adam", yıllar sonra BÜSK'teki (Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü) gösterimleri sayesinde yeniden keşfedilmiş, zamanla ünü kulaktan kulağa yayılarak külte dönüşmüştü. O sıralarda daha ziyade üniversite gençliği arasında tanınan bir filmdi. Daha önce izledikleri hiçbir şeye benzemiyordu, çok kötüydü ama bir o kadar da eğlenceliydi... 90'lı yılların ortalarında televizyon kanalları göstermeye başladığmdaysa "Dünyayı Kurtaran Adam" daha geniş bir kitleye ulaştı. Artık film kampüsten çıkmıştı ve farklı şekillerde anlaşılmaya da müsaitti. Hepsinden önemlisi; sadece kötü olduğu için eğlenceli değildi, kimilerine göre zaten bir komedi olması hedeflenmişti ve tam da bu yüzden benzersizdi. Aynı sebeple, "Yıldız Savaşları" dâhil, çeşitli filmlerden sahneleri alıp kullandığı kolaj hali de 'pespaye'den ziyade yaratıcı ve cesurdu. Cüneyt Arkın ve Aytekin Akkaya'nın gezegenimizi kötü Sihirbaz'dan korudukları bu fanteziyi değerlendirirken iki uca da gitmeye gerek yok. "Dünyayı Kurtaran Adam" kesinlikle bir zamanlar iddia edildiği gibi En Kötü Türk Filmi değil. Gün gelip bir 'en iyiler' listesinde kendisine yer bulacağı kimsenin aklına gelir miydi, bilmiyoruz ama bütçesi kat kat daha fazla ama çok daha kötü sayısız film izlemişizdir. Öte yandan "Dünyayı Kurtaran Adam" için gönül rahatlığıyla iyi bir film demek de zor, ancak benzersiz olduğu şüphesiz. Özellikle 80'lerde ve 90'larda büyümüş bir kuşağın Türk sinemasıyla kurduğu ilişki açısından gerçek bir dönüm noktası "Dünyayı Kurtaran Adam". Çekilen ve vizyona giren film sayısının iyice düştüğü, uluslararası arenada ülkemizi temsil edecek yeni yönetmen kuşağının henüz atağa geçmediği, genç izleyicilerin Türk sinemasına dair ilgi ve bilgisinin iyice zayıfladığı bir dönemde, şu veya bu şekilde, bağlantı noktalarından birisi oldu.

Kimi eski Türk filmlerinin, özellikle de avantür sinema örneklerinin, mantığı ve gerçekçiliği hiçe sayan yapısıyla dalga geçmekten, onları olduğu gibi sevip kabullenmeye giden yolda önemli duraklardan birisiydi. Üstelik kulağa çalınan bilgilere göre, yurt dışında da keşfedilmiş ve ilgi görmüştü. En akılda kalan repliklerinden birisi "İnişe geçiyorum," olsa bile, eşine benzerine az rastlanan bu kült film zamanla küllerinden yeniden doğarak inanılmaz şekilde yükseldi. (Sinema, en iyi 100 film)


DÜNYAMI YIKMASAYDIN (1982)


Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Kamera: Erdoğan Ererez
Müzik: Cengiz Tekin
Yapım: Güneş Film/Sevgi Nurdan

Oyuncular: Mustafa Topaloğlu, Seda Sevinç, Levent Çakır, Turgut Özatay, Cevdet Arıkan, Rahmi Pala, Yaşar Şener, Necla Nurses, Yılmaz Kurt, Kadir Kök, Ali Demir

Konu: Film duygusal bir mafya hikayesidir. Topaloğlu filmde hem türkücü olan hem de yer altı dünyasında kendine yer bulan Anadolulu bir genci oynamaktadır.

► Mustafa Topaloğlu’nun ilk filmi. Bu filme kadar Topaloğlu piyasaya yeni yeni çıkmış bir türkücüydü. Sahneye üvertür sanatçılar çıkar ve sahneye bir çalgıcı akını başlardı. Bunu bayan vokalistler, ve folklor ekipleri takip ederdi. Artık sahnede duracak bir yerin kalmadığı zamanda sahneye Topaloğlu anons edildi. Topaloğlu’nun gelecekte istiknal vaad eden bir türkücü olacağnı sezinlediğimden, film teklifinde bulundum. (Oğuz Özden, “Bir Yeşilçam Masalı” syf: 109)

DÖRT YANIM CEHENNEM (1982)


Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Cüneyt Arkın, Çetin İnanç
Foto Direktörü Sedat Ülker
Yapım: Anıt Ticaret/Mehmet Karahafız

Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Montaj Senkron: Necdet Tok, Laboratuvar: Aslan Tektaş, Işık: Anıt Film Ekibi ve Servisi, Set Amiri: Nizam Ergüden, Kamera Asistanı: Mehmet Batıbey, Reji Asistanı: Nuri Kırgeç, Prodük-siyon Yönetmeni: Cihat Karahan, Sanat Yönetmeni: Nuri Kırgeç, (Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır )

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Bahar Öztan, Eşref Kolçak, Kazım Kartal, İnci Eray, Baykal Kent, Halit İvgin, Nejat Gürçen Hüseyin Güler, Karate Hocası: Osman Betin, Hikmet Taşdemir, Nuri Kırgeç, Ali Güney, Mehmet Uğur, Kadir Kök, Aydın Haberdar, Yadigar Ejder,

Konu: Kendi gücünü yok sayan ve karşısına çıkan zorluklarla mücadeleden kaçan bir adamın yaşadığı büyük değişimin öyküsü... Murat tanık olduğu haksızlık ve zulümlere dahi sesini çıkartamayan, korkup arkasını dönen biridir. Ünlü bir kabadayı iken birini öldürüp hapse girince kavgaya, yumruğa ve savaşa tövbe etmiştir. Karısını ve oğlunu alıp köyde huzurlu bir yaşam kurmaya çalışır. Ancak ne geçmişin acıları ne de belalar peşini bırakmayacaktır. Çevresindekiler onun neden korktuğunu, bükülmez bileğine ve demir yumruğuna ne olduğunu merak etmektedir. Murat ise her gün dayak yemeye, itilip kakılmaya alışmıştır artık. Ve günün birinde isyan edip, yumruklarını tekrar konuşturmaya başlar.


DOLAP BEYGİRİ (1982)


Yönetmen : Atıf Yılmaz
Senaryo: Atıf Yılmaz, Suphi Tekniker
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Müzik: Melih Kibar
Yapım: Uzman Filmcilik/Ferit Turgut,
Kadir Turgut

Görüntü Yönetmen Yardımcısı: Ali Utku, Yönetmen Yardımcıları: Sami Güçlü, Faruk Turgut, Kurgu: İsmail Kalkan, Çevre Düzeni: Hale Soygazi, Aydınlatma Yönetmeni: Turgut Köse, Set Ekibi: İsmail Kündem, Erdal Sümer, Ekrem Çınaroğlu, Yapım Yönetmeni: Şerif Ablak, (Acar Film Stüdyolarında hazırlanmıştır)

Oyuncular: İlyas Salman, Şener Şen, Ayşen Gruda, Yaprak Özdemiroğlu, İhsan Yüce, Şevket Altuğ, Ekrem Dümer, Ali Yalaz, Altan Erkekli, Nuri Tuğ, Ahmet Açan, Teoman Özer, Koray Ergün, Hakkı Kıvanç, Yusuf Çağatay, Yaşar Şener, Aslan Kaçar, Ahmet Açan, Nuri Tuğ, Seyfettin karadayı, Ercan Acar,

Konu: Çok saf, dürüst, rüşvet düşmanı bir memurun öyküsü. Arkadaşları onun bu durumundan şikayetçidirler. Bir yolunu bulup işine son verdirirler. O da ailesini geçindirebilmek için sokaklarda sebze-meyve satar. Aslında başına gelenlerin tüm sorumlusu eniştesi (Şener Şen) Yakup'tur. Yüksek okulu bitirdikten sonra, dürüstlüğü ve rüşvete karşı duruşu yüzünden memur olarak çalıştığı işten atılan Ali'yi bekleyen traji-komik olaylar. Bugün gelinen noktada yükselen değerleri yıllar önce resmeden bir Atıf Yılmaz klasiği. Ali, atama emri çıkınca büyük şehirde memuriyete başlar. Vazifesini kutsal bir görev bilinciyle yerine getirmeye, vatandaşa layık olmaya gayret ettikçe düzenden memnun olanları rahatsız eder. Yanına yerleştiği eniştesinin düzenin yozlaşmasından nasibini çok fazla almış fırsatçı kişiliği Ali’nin işini oldukça zorlaştıracaktır

► "Ne Şehittir Ne Gazi" olan ilk adı sansür tarafından yasaklanan "Dolap Beygiri” yakın çağların değil, çok yakın günlerin eleştirisini kusursuz denecek denli görüntüleyip anlatan, başta yalnızca komedi filmlerinin değil tüm filmlerin oyuncusu olabileceğini kanıtlayan İlyas Salman’dan gittikçe büyük oyuncu olduğunu daha belirgin hale getiren Şener Şen’e kadar tipleriyle abartıya kaçmayan diyaloglarıyla Atıf Yılmaz ustanın tüm sinema severlere yaman bir sürprizi. “Burçak Evren, Milliyet, 22 Ekim 1982 ”


DOKTOR CİVANIM (1982)


Yönetmen: Kartal Tibet
Senaryo: Sefa Önal, Memduh Ün
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Özgün Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün

Yardımcı Yönetmen: Ahmet Sezerel, Kamera Asistanı: Ömer Ekmekçi, Işık Şefi: Cem Molvan, Renk Uzmanı: Selahattin Hoşses, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Montaj: İsmail Kalkan, Senkron: Mevlut Koçak, Laboratuvar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Negatif Montaj: Gültekin Çavuş, Suat İşlek, Set Teknisyenleri: Sonay Kanat, Kemal Altın, Cengiz Öktem, Işık yardımcıları: Teoman Sayın, Salih Ayvaz, Yapım Müdürü: Reha Yurdakul, Prodüksiyon: Erol Deniz, Yapım Yönetmeni: Muzaffer Hiçdurmaz,
(Yeni Lale film stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Kemal Sunal, Bahar Öztan, Ali Şen, Ayşen Gruda, İhsan Yüce, Reha Yurdakul, Yadigar Ejder, Sırrı Elitaş, Madelet Tibet, Nermin Denizci, Ahmet Açan, Osman Çağlar, Kostarik Ahmet,

KONU: İstanbul'da bir hastanede kapıcılık yapan Kemal, köyüne döner ve doktor olduğunu söyler. Herkesi ücretsiz muayene eder, kısa sürede de kendini sevdirir. Bu arada köyün ağası Ruşen'in kızına aşık olur. Kız ise başkasının sözlüsüdür. Olaylar gelişir, Kemal'in sahte doktor olduğu anlaşılır.


ÇİÇEK DAĞI (1982)






Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Şükrü Rodop
Kamera: Kenan Kurt
Yapım: Rodop Film/ Şükrü Rodop

Oyuncular: Durmuş Çiğdem, Pembe Mutlu, Kemal Aydan, Erol Taş, Jale Efecik, Neriman Köksal, İsmail Hakkı şen, Mustafa Dik, Ayfer İdil, Şeref Çokşeker

ÇİÇEK ABBAS (1982)


 Yönetmen: Sinan Çetin
Senaryo: Yavuz Turgul
Kameraman: Çetin Tunca
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Kök Film/Engin Karabağ

Yönetmen Yardımcıları: Muzaffer Hiçdurmaz, Ahmet Sezerel, Özgün Ses çekimi ve Miksaj: Erkan Aktaş, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Montaj, Senkron ve Negatif Montaj: Yılmaz Atadeniz, Set Teknisyenleri: İbrahim Kul, Ömer Bubu, Turhan Alok, Işık Şefi: Hay-rettin Kara, Işık Yrd: Coşkun Tanyeri, Adem İstanbullu, Prodüksiyon Amiri: Fevzi Barlas, (Fono film stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: İlyas Salman, Şener Şen, Pembe Mutlu, Ayşen Gruda, Yaşar Güner, Orhan Çağman, Ahmet Mekin, İhsan Yüce, A. Fuat Onan, Hikmet Denizci, Ömer Bubu, Garibe Gündem, İbrahim Kul, Benek Aysoy, Petek Aysoy,

Konu: Bir minibüste muavinlik yapan Abbas (İlyas Salman), dürüst, altın yürekli bir gençtir. Patronu Şakir (Şener Şen) ise, çıkarcı, kötü niyetli bir kişidir. Bu nedenle Abbas, onunla anlaşamaz. Bu arada Şakir'in aldattığı, evleneceğim diye oyaladığı kız (Pembe Mutlu), Abbas'la duygusal bir ilişkiye girecektir. Ancak Şakir, sevgilisinin muaviniyle böyle bir ilişkiye girmesini hazmedemez. Abbas kesin karalıdır. Abayı yaktığı patronunun sevgilisiyle evlenecektir. Abbas, bu amaçla, borç harç edip bir minibüs alır. Ne var kı Şakir, karşısında yenik düştüğü muavinine yapmadığı kötülüğü bırakmaz.

Ödül:

19. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 9 Ekim 1982) 
►Yavuz Turgul, "en başarılı senaryo"

Jüri Üyeleri: Bilgin Adalı, Rekin Teksoy, Füruzan, Cihat Çiftçili, Süreyya Duru, Sami Güner, Ekrem Çatay, Önder Aydınlı, Ayşe İçli, Erman Şener, Ahmet Gönen, Nazan Akgün.

* Minibüslerde muavinlik yapan Abbas, patronu Şakir'in sert, "dayı" hareketlerine bozuluyor. Hinoğlu hin Şakir'in tersine, Abbas içi dışı bir, yüreği sevgiyle dolu bir insandır çünkü... Yüzü güzel değilse de içi altın gibidir... Bu arada, Şakir'in evlenmeye bir türlü yanaşmadığı kıza abayı yakıyor. Abbas, sırf onu gezdirebilmek ve kişiliğini kanıtlamak için harç-borç bir minibüs alıyor. Muavinlikten minibüs sahip/şoförlüğüne yükselmek, Alibeyköy’ün sosyal anlayışı gereği, Abbas için nerdeyse, bir "sınıf atlamadır. Bu arada Şakir'İ bırakan sevdiği kızı da isteyecek ve babasının rızasını alacaktır... Ne var ki Şakİr bu yenilgiyi hazmedemeyecek, Abbas'a yapamadığı kötülüğü, onun minibüsüne yapacaktır...

Ama peri masalları ne denli çağdaş olsalar da, bilindiği üzere hep iyi biter. Evet, "Çiçek Abbas", sonuç olarak bir güzel çağdaş masal çünkü... Gerçeklerden yola çıkan, gerçek bir çevrede gerçek kişilere, insanlara dayanan, ama sonuç olarak hayatın gerçek kötülüklerini, olumsuzluklarını, sorunlarım göz ardı edip "mutlu son"u mutlaka getiren filmlerden... Tıpkı İtalyan komedisinin "pembe güldürü" anlayışına büründüğü dönem (60lar) filmleri, özellikle Vittorio de Sica'nın Sophia Loren'li komedileri gibi... ("Dün, Bugün ve Yarın", "İtalyan Usulü Evlenme" v.s),.

 İlyas Salman'ın artık klasikleşmeye başlayan tiplemesi, Cahit Berkay’ın bayram şekeri tadındaki müziği de bu "sonu başından belli" masal havasına yardıma oluyorlar...Bu kötü mü? Değil kuşkusuz. Sonuçta pembe rengin egemen olduğu, ama yine de ayağı yerden, toplumdan kesilmemiş güldürüler yapmak, hayata iyimser bakmak, en yoksul çevrelerde bile insanların güldüğünü, eğlendiğini, sevdiğini, birbiriyle yardımlaştığını göstermek kötü olur mu? Anlatımı daha bir işlerlik kazanan Sinan Çetin ve tüm oyuncu kadrosu da, filmin akıcılık ve inandırıcılık kazanmasına yardımcı oluyorlar... Ancak duygusallığın çokluk aşırı biçimde su yüzüne çıktığı bu filmde, bence asıl eksik olan güldürü yanım destekleyen zeka kıvılcımları... Bu tür bir filme asıl değerini niteliğini veren sahneler... Nitekim bazı sahnelerde bu kıvılcım duyuluyor: Şakir’le Abbas'ın bir western davranışı içinde birbirlerine yaklaştıkları sahne, Şakir’in tükürdüğü minibüs camını bezle silmesi, Abbas'ın hemen gelip delikanlı, Şakir'in umutlandırdığı ama evlenmeye yanaşmadığı bir kıza abayı yakıyor ve onun gözüne girebilmek için borç harç minibüs satın alıyor. Ama bu gelişmeyi kendisine hakaret sayan Şakir de boş durmuyor
,
. ..muavin Niyazi'nin getirdiği hediye paketinin Şakir tarafından kabul edilmediği sahne, Abbas'ın yolcuları iterek minibüse "tıktığı" sahne,.. Bunlar nefis taşlama bölümleri. Ne yazık ki az bu sahneler, yazar ve yönetmen bu gibi sahneler üstüne fazla kafa yormamışlar, belli.,. Aynı biçimde tipleme üstüne de gereği denli çalışılmamış, birçok oyuncudan alınabilecek en iyi sonuç elde edilmemiş. (Bunlara İlyas Salman da dahil). "Çİçek Abbas", fazla savlı gözükmeyen, sevimli bir film... Ama sinema yapmanın iyiden iyiye zorlaştığı, "seri imalat"tan vazgeçildiği, bir zamanların 250-300 film sayısının 50-60'lara gelip dayandığı kafa yormak, "savsız film" anlayışından vazgeçip her filmi "savlı film" haline getirmek de gerekiyor. Çiçek Abbas" erdemli, olumlu bir film, ama bana öyle geliyor ki Alibey köyü'nün ve minibüsçülüğünün, minibüs/halk ilişkilerinin daha derinine inilebilir, bir güldürü çerçevesi içinde bile daha sağlam bir toplumsal inceleme getirilebilirdi. Bu fırsat kaçmış gözüküyor...”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

* Haliç sırtlarında bir gecekondu semtindeki insanların ve bir minibüsün öyküsü... Yüreği sevgiyle dolu muavin Abbas ile kafası hep şeytanlığa çalışan patron-şoför Şakir'in ilişkileri temelinde gelişen "Çiçek Abbas", Abbas'ın kara-sevdaya tutulmasıyla dallamp budaklanıyor. Çünkü bu saf ve çirkin Sinan Çe-tin'in ilk dönem çalışmalarından, yani gayet iyi bir film olan "Çiçek Abbas", yakaladığı masalsı havayı toplumumuzun gerçekleriyle ilginç biçimlerde buluşturmayı başaran sevimli bir yapım. Altın Portakal'la ödüllendirilen senaryo Yavuz Turgul'a ait. Şakir ile Abbas'ın karşılıklı olarak "Aşıksan vur saza, şoförsen bas gaza ... Sen batan bir güneş, ben yollarda çilekes ... Şoförün bahtı kara, muavinin gönlü yara ... 

Emeğimiz bilek zoru, Allahım sen bizi koru ... " diyerek kahvehanede minibüs edebiyatı çeşitlemeleri yaparak atışmaları unutulacak gibi değil.. Muaviniikten şoförlüğe terfi eden ve kendi dünyasında sınıf atlayan Abbas'ın eski patronuna efelenmesi ve "Şakir'e çay yok / Ne dedin? / Şakir'e çay yok dedim / Ne demek Şakir! Şakir Abi diyeceksin, Ağa diyeceksin, Dayı diyeceksin / Geçti o günler Şakir, .. "

 demesi ise bolca güldüren bazen de hüzünlendiren filmin akıldan çıkmayacak anlarından. Bunun gibi, kahramanlarımızın western usulü birbirlerine yavaş yavaş yaklaşmaları, Şakir'in tükürdüğü camın Abbas tarafından hemen silinmesi, Abbas'ın yolcuları münibüse tıkması, Şakir ile Abbas'ın meyhanede rakı içmeleri, Ayşen Gruda'nın sürekli olarak Dallas dizisine gönderme yapıp ağabeyi Şakir'e 'Pis Ceyar!' demesi de "Çiçek Abbas"ın hafızalara kazınan anları arasında sayılabilir.

Cahit Berkay'ın müzikleri ve Barış Manço'nun "Dönence" şarkısıyla zenginleşen filmin 18 günde çekildiği söylenir ki Çetin bu hızlı tempoda bile sırf kaşkolların rengine uysun diye duvarların kırmızıya boyanması gibi bazı küçük ayrıntıların üzerinde titizlikle durmuştur. İlginç, güzel, benzerine pek rastlanmayan, yan karakterlerin de öyküye çok şey kattığı bir filmdir "Çiçek Abbas". İlyas Salman, "Sarı Mercedes"teki otomobili Balkız'dan önce bu filmdeki Ford minibüsü çok ama çok sevmiştir ki zaten Şakir de o yüzden 'Erkek adam Ford mu kullanır, Allah'ın fordçusu' demiştir! (TA.) SİNEMA “En İyi 100 Film”

ÇAYDA ÇIRA (1982)



Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Senaryo: Erkan Abacı
Foto Direktörü: Salih Dikişçi
Yapım: Harput Film/Erkan Aba

Prodüksiyon Amiri: Feyzi Barlas, Kameraman: Sedat Ülker, Reji Asistanı: Ali Kıvırcık, Set Amiri: Cengiz Ökten, Teknik Ekip: Selçuk Ökten, Mehmet Şengal, Hüseyin Turan, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Senkron Montaj: Mevlut Koçak, Negatif Montaj: Gültekin Çavuş, Suay İşlek,
Lâle Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Talat Bulut, Serpil Çakınaklı, Erol Taş, Pembe Mutlu, Kadir Savun, Nubar Terziyan, İsmet Erten, Yılmaz Kurt, Aysel Caneri