Powered By Blogger

11 Mart 2020 Çarşamba

O KADIN (1982)


Yönetmen: Halit Refiğ
Senaryo: Nezihe Araz, Erdoğan Tünaş,
Görüntü Yönetmeni : Çetin Gürtop
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Zafer Par, Işık Şefi: Ali Salim Yaşar, Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Montaj : Mehmet Bozkuş, Prodüksiyon Amiri Adnan İrkut, Fehmi Tengiz, Set Ekibi: Mümin Şerifoğlu, Necati Şimşek, Ercan Akyıldırım, Erdal Güner,
(Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Gülşen Bubikoğlu (Gönül), Cihan Ünal (Cihat), Arsen Gürzap (Alev), Kerem Yılmazer, Aslan Altın, Abdurrahman Palay, Alev Sayın, Haldun Dormen, Gözdem Görenler, Merih Ermakastar, Devrim Parscan, Baykal Kent, Meral Kurutluş, Ekrem Dümer,

Konu: Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitim gören Gönül, diğer yandan da bir moda evinde mankenlik yapmaktadır. Nişanlısı Haluk ile mutlu bir beraberliği vardır ve evlilik hazırlıkları yapmaktadır. Reklamcı Kazım bey tarafından bir kampanya için seçilen Gönül, nişanlısı ile birlikte yat gezisine çıkar. Kazım’ın genç ve güzel mankende gözü vardır. Haluk ile Gönül’e tuzak kurar ve genç kıza tecavüz eder. Dünyası yıkılan gönül sinir krizleri geçirerek hastaneye kaldırılır. Tedavisine evli ve iki çocuk babası Cihat bakmaktadır. Cihat’ın evliliği iyi gitmemekte, ama çocuk-ları için bu ilişkiyi sürdürmektedir. Kısa sürede iyileşip taburcu olan Gönül’le Cihat iyi birer dost olmuşlardır. Bir süre sonra Gönül işine geri döner. Cihat’ın eşi Alev ise evi terk etmiştir. Cihat bir dosta ihtiyaç duyduğu anda kendisini Gönül’ün yanında bulur. Dostlukları kısa sürede bir aşka dönüşür. O sırada eve geri dönen Alev, Cihat’ın Gönül’le ilişkisini öğrenir ve boşanma fikrinden cayar. Kazım Bey Alev’e ait olan bir arsayı almak için Haluk’u görevlendirir. Haluk Gönül’ün Alev’in eşi Cihat’la ilişkisini öğrenir. Hala tuzağın farkına varamadığı için de Alev’e Gönül’ün ne denli kötü bir insan olduğunu anlatır. Alev zaten çocuklarını da kullanarak bu ilişkiyi engellemeye çalışmaktadır. Kazım da her şeyi anlatacağını söyleyerek Gönül’ü tehdit etmektedir. Gönül, Cihat’a başından geçenleri anlatır. Cihat; Kazım, Haluk ve karısı Alev’e kendileri ile bir anlaşma yapacağını söyleyerek bir buluşma önerir. Birlikte konuşacakları uygun bir yere giderlerken arabada Cihat her şeyi bildiğini söyleyerek, tüm kötülüklerini hepsinin yüzüne haykırır. Büyük bir kararlılıkla arabayı hızla uçuruma sürer. Bahtsız genç doktor, yanındakilerle birlikte bile bile ölüme uçmuştur. Bu korkunç olaydan Gönül’e kalan, yarım kalan mutluluğu ve Cihat’ın iki masum çocuğudur…

" Günümüz Türk sinemasında, ünlü 'seks filmleri' döneminde sinemalardan elini ayağını çeken kadın seyircinin yeniden salonlara dönmesi dolayısıyla 'kadın filmleri' ön plana çıktı. 'Kadın filmleri', baş kahramanlarını kadınlardan seçiyor, sorunlara, öykülere, ilişkilere daha çok kadın açısından bakıyor. Ayrıca toplumumuzda daha çok kadınlara yönelik tüm bir iletişim mekanizmasının getirdiği öğelerden yararlanıyor. Söz gelimi tüm bir fotoroman kültüründen, moda ve modanın uzantısı olan Mefile'lerden (bu ya defilelerin gösterilmesi, ya da baş, kadın yıldızın her sahnede giysi değiştirerek, 'kendi defilesini kendisinin yapması' ile belirleniyor), daha çok 'kadın özlemlerini simgeleyen bol tüketimli iüks yaşam' sahnelerinden, vs.

Nezihe Araz'ın öyküsünü, Halit Refiğ eli yüzü düzgün bir melodrama dönüştürmüş. Filmin klasik Türk filmi öykü semasındaki bazı kalıpları yıkmak gibi bir erdemi var: Söz gelimi iğfal edilen kız intihar etmiyor veya kimseyi öldürmüyor: çeşitli yalanlar, iftiralarla kuşatılan aşıklar her duyduklarına çocuklar gibi inanmıyor, gerçeği birbirlerinden sorup öğreniyolar, vs. Modaevleri, defileler, Bodrum tatilleri akıl hastaneleri gibi gündelik basından topluma yansıyan öğeler ve olaylarla desteklenen film. kuşkusuz amaçladığı seyirciye ulaşacak. "Seni Kalbime Gömdüm", "Kırık Bir Aşk Hikayesi" gibi daha çok "Kadın fiImlerinin son halkası olarak... Arsen Gürzap'ın nefis oyununa da dikkat...”Atilla Dorsay, 12 Eylül Yılları ve Sinemamız”


NiKAH MASASI (1982)


Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Kamera: Sertaç Kara
Kurgu: Nevzat Dişiaçık
Yapım: Gülşah Film/Selim Soydan

Kamera Asistanı: Ali Güvenci, Negatif Kurgu Muzaffer Karakaş, Laboratuar Şefi: Adnan Şahin, Işık Şefi: Mustafa Koçyiğit, Set Amiri: Ahmet Gürkonak,

Oyuncular: Ümit Besen, Banu Alkan, Güner Ümit, Reha Yurdakul, Suzan Avcı, Bülent Kayabaş, Nuri Tosun, Funda Güngörmüş,

Konu: Ümit fakir bir bestekardır. Aynı mahalleden Bahar ile evlenmek istemektedir. Bahar ise gözü yükseklerde olan bir kızdır. Bir gün çok varlıklı Cem isimli bir gençle tanışır. Cem bir akşam yemekte Bahar'ın içkisine uyku hapı atar ve Bahar'a tecavüz eder. Bunun üzerine Bahar Ümit'ten ayrılarak Cem ile evlenir. Bu arada çok ünlü ve zengin bir şarkıcı olan Ümit Cem'den ve kendini terk eden Bahar'dan intikam alma planları yapmaktadır.


NASIL İSYAN ETMEM (1982)


 Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Arda Uskan
Foto Direktörü: Sertaç Karan
Yapım: Kuzey Film/Tanju Gürsu, Seyfettin Özkasap

Reji Asistanı: Şahin Gök, Kamera Asistanı: Ali Güvence, Prodüksiyon Amiri: Reha Yurdakul, Prodüksiyon Asistanı: Erol Deniz, Set Teknisyenleri: Ekrem Çınaroğlu, Cengiz Öktem, Işık Şefi: Aslan Yıldız, Yardımcıları: Hayrettin Kara, Metin Uçak, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar: Selahattin Ka-ya, Ziya Uçak, Montaj-Senkron: Mevlut Koçak, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa,
(Yeni Lale Film stüdyolarında hazırlanmıştır.)

Oyuncular: İbrahim Tatlıses, Meral Orhansoy, Kamuran Usluer, Reha Yurdakul, Yılmaz Köksal, Nuri Alço, Muhip Arcıman, Alev Gürzap, Yılmaz Köksal, Necla Fide, Figen Karataş, Bülent Bilgiç, Hüseyin Kutman, Muadelet Tibet, Demircan Türkdoğan, İsmail Karahan,

KONU: Apartman sahibi, milyonerin oğlu, işlediği cinayeti kapıcıya yüklemek ister.



MİNE (1982)


Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Necati Cumalı, Atıf Yılmaz,
Deniz Türkali (Necati Cumalı'nın Mine isimli, oyunundan uyarlama)
Görüntü Yönetmeni : Salih Dikişçi
Yapım : Delta Film/Atıf Yılmaz , Ömer Kavur

Seslendirme Yönetmeni: Orhan Aykanat, Seslendirme: Tuncer Aydınoğlu, Kurgu: Özdemir Arıtan, Senkron: Diamandi Filmeridis, Negatif Kurgu: Ziya Kuşdoğan, Laboratuar: Ayhan Akad, Yıldırım Kumral, Müzik : Cahit Berkay. Kamera Yardımcısı: Akli Uyku, Yönetmen Yardımcısı: Kemal Sümer, Aydınlatma Yönetmeni: Turgut Köse, Yardımcıları: Hayrettin Kara, Ali Rıza Dulda, Set Ekibi: İsmail Kürdan, Şeref Yılmaz, Erdal Sümer, Yardımcı Yönetmen: Şahin Gök, Yapım Yönetmeni: Sadık Deveci, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Türkan Şoray, Cihan Ünal, Hümeyra, Kerim Afşar, Belkıs Dilligil, Selçuk Uluergüven, Celile Toyan, Orhan Çağman, Aslan Altın, Orhan Aykanat, Melike Çapkın , Ahmet Uğurlu, Mehmet Esen, Koray Ergun, Erdal Tosun, Erdal Sümer, Aslan Altın,

Konu: Mine aile zoruyla evlendiği istasyon şefi Cemil'de aradığı' ilgiyi. mutluluğu bulamamıştır. Cemil'in kaba saba ve baskıcı davranışlarının yanında Mine'nin yaşamını çekilmez hale getiren diğer bir etken de tüm kasaba halkının onun güzelliğine hasetle. kıskançlıkla bakmaları ve onu elde etme olanağı aramalarıdır. Belediye Başkanından daire başkanlarına değin kasabanın eğitimli kişileri için bile Mine, ruhu kişiliği, benliği olan bir insan değildir. Mine'yi anlamaya çalışan ve içinde bulunduğu sıkıştırılmış ortamdan kurtulması için çaba harcayan birkaç kişiden biri de kasabaya tatile gelen şair ve yazar İlhan'dır. Aradığı sevgiyi sıcaklığı gösteren İlhan'la Mine arasındaki dostluk kısa sürede aşka dönüşür. Mine'ye sahip olabilmek için yıllardır bekleyen kasaba halkı, dışarIdan gelen biriyle kurulan anlayış ve sevgi dolu birlikteliği hazmedemez. Öyle ki, gözü dönen kasabanın gençleri Mine'ye tecavüz etme girişiminde bile bulunurlar. O zamana dek onurunu, kişiliğini her türlü ezme girişimine rağmen koruyan Mine son davranışlar üzerine İlhan'ın evine sığınırken, kendini İlhan'ın kollarına bırakarak, çevresine baş kaldırır.

*  Karakterler arasında yaşanan acımasız insan ilişkileri filmin. feodal yapının kırılamadığı geri kalmış yörelerimizden birinde geçtiği izlenimi yaratsa da öykü-nün yaşandığı mekan gelişmiş bir sahil kasabasıdır. Burada karşılaşılan ve kadınların yaşamını boğan geleneksel ve psikolojik baskılar, insancıl değerleri özümsemeyen. değerler kargaşası yaşayan bir toplumun geneline yayılan ve karşısındaki insanı nesneleştirerek onun yaşamın benliğinin kişiliğini yok etmeye yönelen baskılardır. Mine'nin yaşamı sınırlamalarla başlar. EvIiliğini ailenin zorlamasıyla yapar. Kocası "dünyadan", sevgiden bihaberdir. Karısını yalnız başı-na pazara göndermezken, kasaba protokolünün tacizkar davranışlarına göz yumar. En eğitimlisinden en eğitimsizine kadar kasaba halkının Mine'ye bakışı da cinsellik, kıskançlık yapaylık ve doyumsuzluk taşır Diğer açıdan bakılırsa aslında kasabalı da kendi yaratıkları ahlaksızlık içinde mutsuzluğun acısını çeken insanlardır. Onurlu ve kişilikli kadın Mine, çevrenin ve kocanın acımasız baskısına boyun eğmek zorunda kalan milyonlarca kadının prototipidir. Aslında Mine kendisini anla-yan, insancıl bir sevgi kurabileceği bir insanı tanıyıp onunla sevgiye dayalı birliktelik kurabilmek için başkaldıran iyi bir örnektir de. Çünkü "Mine'nin kendini İlhan’ın kollarına bırakarak çevresine beş kaldırısı bir son değil bir başlangıçtır, bir kirlenme değil bir anmadır, yeni gerçek dürüst bir ahlakı savunmadır Doyurulmamış isteklerln, karşılıksız kalan arzuların küçük kinlerin, hesapların doğurduğu kin, nefret ve kıskançlık ortamından kurtulma, sevgiye dayalı bir yaşam yaratma çabasıdır. . “Soner Derse”Türk Sinemasında Aşk”

*  Kadına önem verilen filmlerden biri olan Mine, gösterime girdiği günlerde oldukça ilgiyle karşılanmış, çeşitli dergi ve gazetelerde sayfalarca eleştiriler yazılmıştır. Eleştirilerde, sinema dili, tekniği, oyunculuk ortak biçimde övülürken, içerik açısından değişik yorumlar yapılmıştır. Kadına sinemamızın bakışı açısından Somut dergisindeki eleştiri şöyledir: "Bir erkeğin koltuğundan başka bir erkeğin koltuğunun altına girerek geleneksel kadın, dahası Türk kadınının modernleşmiş kurtuluşunu çiziyor. Önce, üvey babasının vasiliğinden sevgisiz kocaya, oradan da aydın yazara kendisini teslim ederek kurtuluyor "

*  Mine filmi gerçekten, zamanında çevresindeki erkek egemen anlayıştaki baskı çemberini kıramamış, güzel bir kadının her bakımdan doyumsuzluğunu ve kıstırılmışlığını çok etkili bir şekilde anlatan bir film. İnsan olarak topluma ağırlığını koyamayan kadının, cinsel meta olarak görülmesi gerçeği, çarpıcı olarak verilmektedir. Öğretmen Perihan güçlüdür. Gerçi Mine kadar cinsel çekiciliği yoktur ama, Mine'nin de bir biçimde, insan olarak gücünü ortaya koyması gerekmektedir. Yine bir erkeğin yardımıyla da olsa, onu kuşatan bu çemberi kırması, kurtuluşu için kaçınılmazdır “Doç.  Dr. Şükran Esen “80'ler Türkiyesi'nde Sinema

*  Siz insan ilişkilerinin en acımasızının feodal yapıyı kıramamış en geri- kalmış yörelerimizde mi oluştuğunu sanırsınız? Oysa vahşet, değer yargıları kargaşası içinde yaşayan bir toplumda suda oluşan halkalar gibi yaygınlaşır durur... Şiddet yalnız vur - kırla, vurup - öldürmeyle, kaba güce başvurmayla olmaz. İnsanlar üzerinde, insanların en insanca duyguları, davranışları, en "masum" yakınlaşmaları üzerinde oluşturulan, oya örer gibi ilmek ilmek sabırla oluşturulan kin, nefret, düşmanlık, kıskançlık ağlarıyla da şiddet olur... Şiddetlerin en göze gözükmezi, ama en çökerticisidir bu üstelik...Alınan, zaten bir nefeslik can değildir ama yok edilen, ezilen kişiliğinizdir, insanlığınızdır, benliğimizdir.

Mine, bu tür baskıları yaşayan bir güzel, kişilikli, onurlu kadındır... Aile zoruyla evlendiği kaba - saba Cemil'de aradığı hiçbir şeyi bulamamıştır. Doğanın her şeyİ verdiği güzeller güzeli bir kasaba-da insanlar ne yazık ki gönül kıblelerini bu güzelliğe çevirmek, ona yakışır bir ahlâk kurmak yerine doyurulmamış İsteklerinin, karşılıksız kalan arzularının, küçük kinlerinin ve hesaplarının peşine takılmayı yeğlemişlerdir... "Ay büyürken uyuyamayanları anlatmada usta Necati Cumalı'nın doyumsuz, tedirgin kişileridir bunlar... Mİne'ye ve onun temsil ettiği güzelliğe hasetle, kıskançlıkla bakarlar, onu elde etmeği düşlerler. Hiçbiri ona "insanca" yaklaşmayı, onu anlamayı denemez, düşünmez, Mİne ruhu, kişiliği, benliği olan bir insan değil, bir nesnedir onlar için... Mine'ye sayılı dostluk gösterenlerden, çevrenin (doktor gibi) dışarıdan gelmiş kişiliklerinden biri olan öğretmen Perihan'ın ağa-beyi İlhan'ın kasabaya gelişi, olayları tırmandıracaktır. Mine'yle aydın ve anlayışlı kişiliği (bir yazardır o) sayesinde iletişim kurmayı başarır İlhan. Ama kasaba, bu insanca yakınlaşmayı olabilen en kötü biçimde yorumlayacak, önce klasik bir "mahallenin namusu" esprisiyle cinsel bunalımın doruğundaki bir avuç gencin başlattığı düşmanlık aralarından olmayan birinin Mine'ye sahip olacağı düşüncesine dayanamayan "yaşlılara da bulaşacaktır... O güne dek "onurunu korumuş", kocasına olan nefretine karşın kimseyle ilişki kurmamış olan Mine, kendisini gerçekten İlhan'ın kollarına atarak, onunla yatarak baş kaldıracaktır çevresine... Ama bu bir "son" değil, bir başlangıçtır, bir "kirlenme" değil, bir "arınma"dır, yeni, gerçek, dürüst bir ahlâkı savunmadır, başka bir şey değil...

"Mine", arlık gına vermeye başlayan "köy filmlerinden ve yüzeysel "kent dramlarından sonra sinemamıza yeni duyarlıklar armağan eden, zengin bir içerik taşıyan önemli bir film... Yalanlarla, iftiralarla, ikiyüzlülüklerle çevrilmiş yaşayan insanın dramı denli önemli ve çağdaş bir dram olabilir mi? Çoğumuz böyle yaşamaya savaşmıyor muyuz?.. Köyde, kasabada, veya kentte? İlişkilerimizdeki yapaylık, eğretilik, duyumsuzluk, sözlerimizde, davranışlarımızdaki yalan, sevgilerimizdeki nefret... Aramıza ördüğümüz duvarlar, kuramadığımız iletişim, gerçekleştireme diğimiz içtenlik ahlâkı.,. İşte "Mine" bunlara değiniyor bunları anlatıyor... Filmin kişileri tıpkı Gorki'nin "Yaz Konukları" oyunu ve Peter Stein'in bundan yaptığı doyulmaz Filmdeki gibi gölgeli teraslarda, yemyeşil bahçelerde 'kuzu çevirme partileri 'bekâr eğlencelerinde dolanıyor, kıskançlıklarını komplekslerini simgeleyen küçük oyunlar oynuyor, şakalar yapıyorlar. Atıf Yılmaz, "kasaba güldürülerinin sinemamızdaki en iyi uygulayıcısı, bu kez bu kasaba dramında da öncülük yapıyor, kalabalık sahnelerde bir satranç mizanseniyle yönettiği kişilerinin davranışlarını, hareketlerini, gel  gitlerini sanki onların sorunlarınla, kişiliklerinin izdüşümü haline getiriyor... Son dönemin 'yazar ürünü' fillerininkini andıran diyaloglarda kapalı bir çevrede sıkışıp kalmış aydınımızın güncel tartışma konulan kulağımıza yansıyor, eylemsizliğin, eylem olanaksızlığının yansıdığı bu konuşmalar, kişilerin dramını daha İyi belirliyor...Bir yandan emekçisiyle, öğrencisiyle, esnafıyla kendi gündelik hayatını sürdüren, diğer yandan ise Mine ile Mine'nin varlığıyla yakından ilgili bir kasabayı, genel tanımlamadan özel kişiliklere, ustaca canlandırıyor Atıf Yılmaz... Ve sonunda, oyunda olmayan ama oyunun Özünü vurgulayan usta işi bir finalle mesajını belirliyor. Mine ile İlhan'ın düşman bir kalabalığın gözü önünde birleşen elleri, inceliklerle örülü bu içten, duygusal füme, somut, sağlam bir nokta koyuyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

*  Filmdeki karakter Mine’nin sorunu çaresizliği. Mine'deki kadın seçim yapma hakkı hiç olmayan bir kadın. Orta sınıftan herhangi bir adamla evlendirilmiş. Kocasıyla ilişkileri geliştikten sonra ne olduğunun farkına varmaya başlayan, yani işin çok başlangıcında olan bir kadın. Sorunların farkında değil, yani bilinç-siz ama karşısına bir alternatif çıktığı, o dürüst ilişkiye de dürüst olmayan bir tepki gösterildiği zaman düşünmeye başlıyor. Kendi sorunları üzerine düşünüyor. "Ben neyim, niye buradayım, dünyada başka şeyler de var mıymış" diye kendi kendine sorular soruyor. Filmin sonunda Mine'nin bir erkeğe sığınması da çok eleştirildi. Bugün Mine için çok fazla bir alternatif yok bence. Buradaki son, biraz daha ileriye doğru bir alternatife sığınmak. Bugün için zaten çözüm yok. Ama hep bir kimlik arayışı var. İleriye doğru olumlu bir hareket var. Filmde ancak bunu vurgulayabiliriz. Çözüm aramak, çözümü vardır demek çok idealist bir yaklaşım olur. Öte yandan Cihan Ünal’ın oynadığı yazar, biraz kafası karışık bir adam, yani güçsüz bir adam aslında. Onu özellikle güçlü bir adam gibi çizmek istemedim. O zaman gerçekten güçlü bir adam kadını almış götürmüş oluyordu. Seçimi yapan adam değil, kadındır. Adam biraz zorunlulukla kabul ediyor beraberliklerini. Finalde yolda giderken ilk elini uzatan da kadın oluyor. Adam ürkek, kaçabilirdi de. Biraz çaresizliğinden mahkum oluyor o işe. Yazar İlhan bizim yarı aydın tipimiz aslında. Güçsüz, kararsız, biraz korkak ve biraz silik bir tip. Mine'nin kocası zaten sıradan bir adam, belli bir hayatın içinde yaşamını sürdürüyor. Mine ile kocasının durumu, toplumumuzda tanışmadan, zorla evlendirilen iki kişiyi simgeliyor. (Atıf Yılmaz) Bknz: “Emine Demiray, “Adı Atıf Yılmaz”




9 Mart 2020 Pazartesi

LEYLA İLE MECNUN (1982)


Yönetmen: Halit Refiğ
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Senaryo: Fuat Özlüer
Yapım: Erler Film / Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Zeynel Elçioğlu, Uğur Par, Kamera Asistanı: Ferhat Bakır, Eser; Erdoğan Tünaş, Işık Şefi: Ali Salim Yaşar, Müzik: Orhan Gencebay, Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Teknik Yönetmen: Zafer Par, Sesleri Alan : Erkan Aktaş, Montaj: Mehmet Bozkuş, Negatif Montaj: Muzaffer Karakaş, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Prodüksiyon Amiri: Fehmi Tengiz, Giray Alpan, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Gülşen Bubikoğlu, Orhan Gencebay, Yılmaz Köksal, Emel Tümer, Hüseyin Peyda, Hayati Hamzaoğlu, Turgut Özatay, Raik Alnıaçık, Aslan Altın, Abdurrahman Palay, Selma Cengiz, Necip Tekçe, Oktar Durukan, Giray Alpan, İhsan Gedik, Alev Sayın, Reha Kral, Yılmaz Kurt, Kudret Karada, Gözde Görenler, Merih Ermakastar,

Konu: Sultan’ın (Hüseyin Peyda) Bir Kızı Olur. Adını Leyla Koyarlar. Sarayın Falcısı, Onun Büyüyünce Aynı Gün Doğan Yoksul Bir Gençle Büyük Aşk Yaşayacağını Öğrenir. Bu Kehanet Üzerine Sultan, Vezirine Tüm Yeni Doğan Erkek Çocukların Öldürülmesini Emreder. Erkek Bebeklerin Yalnızca Bir Tanesi, Geç Doğan İkiz Bebek Kurtulur. Babasının Denize Bıraktığı Çocuğu Sultan’ın Veziri Bulur, Adını Kadir Koyar Ve Onu Büyütür. Neredeyse Birlikte Büyüyen Leyla İle Kadir Çocukluktan Birbirlerini Sevmeye Başlamışlardır. Hatta İkisine Bir Ağaç Tohumu Diktiren Bir Derviş, Sevgileri Sürdükçe Ağacın Yemyeşil Kalacağını Söyler. Leyla (Gülşen Bubikoğlu) İle Kadir (Orhan Gencebay) Aşklarını Da Birlikte Büyütürler. Sultan Leyla’yı Komşu Ülkenin Hükümdarı İle Evlendirmek İster. Leyla Karşı Çıkar Ve Kadir’i Sevdiğini Açıklar. Öfkelenen Sultan Kadir’i Öldürtmeye Karar Verir Ve Uygular. Leyla’ya Da Kadir’in Öldüğünü Söyler. Oysa Kadir Ölmemiş, Ağır Yaralıdır. Leyla Bunu Ve Kadir’in Kendisi İle Evlenmek İsteyen Sultan’ın Kardeşine Köle Olarak Satıldığını Öğrenir. Onunla Evlenmek İsteyen Hükümdarı Ziyarete Gider. Zindana Kapatılmış Kadir’e Ulaşır. Onu Kurtarır Ve Birlikte Kaçarlarken Yakalanırlar. İkisi De Cezalandırılır. Leyla Ölür. Sonsuz Bir Aşkla Bağlandığı Sevgilisini Yitiren Kadir İse Leyla’nın Hayaliyle Çöllere Düşer…

► Eski bir Arap halk hikâyesi olan "Leylâ ile Mecnun"u önce İran şairi Nizami, sonra Ali Şir Nevai, daha sonra da Fuzuli yazılı edebiyata mal etmişler, bu basit öyküye doğunun aşka bakısının en Tipik ve belirgin özelliklerini kalmışlardır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Süleyman Nazif in "Leyla ile Mecnun"u Romeo ile jülyet’e benzettiğini yazar, sonra bu benzetişi doğrulayarak şöyle der; "Shakespeare'de Rönesans başlangıcı, Nizami'de yarım kalmış bir rönesanstan başka bir şey olmayan Müslüman orta çağın aşk ve gençlik rüyasıdır. Ve bütün aşk ve gençlik rüyaları gibi. muayyen bir içtimai sistemin yaşayış, terbiye ve idealini içine alırlar. Mecnun, çölün kendisi, yahut daha iyisi, içine yerleşerek değiştiği varlıktır. Vahdet fikrinin ondan daha manalı bir sembolü azdır. O da-ima Birin etrafında toplanmak ister, onun için daimi bir peylerden soyunur, her adımda bir şeyler atar. Daima en esaslıyı, aslının ta kendisini bulmak için gene çok esaslı bir şeyden (Leyla'nın kendisinden ve kendi hayatından) vazgeçerek elde ettiği hürriyet, ölümle ebediyetin böyle el ele verişi, Müslüman Şark'ın ezeli birlik rüyasıdır…

Oyuncular birbirinden kalıplaşmış oyunlarıyla filme hiç bir katkıda bulunmuyorlar. "Leylâ ile Mecnun", belli bir seyirlik düzeyde kotarılmış, çeşitli nedenlerle "iş yapacak" bir film... Ama yapıtın temel anlamından hiç bir şey taşımıyor. Doğu edebiyatının en güzel öykülerinden birini klişelere dayalı sıradan bir aşk/serüven öyküsüne indirgiyor, sıradan bir Arabesk'e dönüşüyor. Hele o final!.. Orhan Gencebay’ın takma sakalıyla çöl"de şaşkın şaşkın dolaşmasının, sahnenin amaçladığı "aşk ve vahdet arayışını simgelemekle değil, olsa olsa, ucuz güldürü filmleriyle ilişkisi olabilir. Asıl ilginç olan, bu filmin Halit Refiğ'in imzasını taşıması. Refiğ gibi Doğu kültürüne meraklı, tasavvufu ve Fuzuli'yi kuşkumuz yok ki iyi bilen, yerli-yersiz "Doğu/Batı kültürü zıtlaşmasını öne süren, her zaman "iddialı", eleştiriye ise son kerte dayanıksız bir yönetmenin imzasının, tüm eli yüzü düzgünlüğü içinde başarılı bir lise temsilini aşmıyan bu gösterinin altında işi ne? “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

KÖRDÜĞÜM (1982)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Erdoğan Tünaş, Fuat Özlüer
Kamera: Çetin Gürtop
Müzik: Orhan Gencebay
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Uğur Par, Şarkılar: Orhan Gencebay, Kamera Asistanı: Hakan Gürtop, Işık Şefi: Rıdvan Varol, Ali Salim yaşar, Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Teknik Yönetmen: Zafer Par, Dublaj: Abdurrahman Palay, Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Montaj: Nevzat Dişiaçık, Negatif Montaj: Muzaffer Karataş, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşses, Laboratuvar: Adnan Şahin, Prodüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Giray Alpan,

OYUNCULAR: Orhan Gencebay, Gülşen Bubikoğlu, Yusuf Sezgin, Kenan Pars, Kadir Savun, Hüseyin Baradan, Nevzat Okçugil, Nubar Terziyan, Zafer Par, Giray Alpan, İbrahim Uğurlu, Alev Sayın, Coşkun Güner

Konu: Orhan (Orhan Gencebay) bir denizcidir. Zengin bir sanayici olan Hayri Bey’in (Kenan Pars) kızı Gülşen (Gülşen Bubikoğlu) ve arkadaşı Ayten’in arabaları Marmaris’e giderken bozulur. Kaybolan iki genç kız Orhan’la karşılaşırlar. Evden kaçtıklarını söyleyerek yardım isterler. Orhan onlara yatacak yer ve iş bulur. Fakir kız rolü oynayan iki arkadaştan Gülşen Orhan’dan etkilenir. Gülşen’in babası iki kızı aratmaktadır. 

Ayten bu hayatı sevmez ve geri dönerek Gülşen’in babasına olanları anlatır. Bu arada Gülşen’le Orhan aşık olurlar. Ufukta evlilik gözükmektedir. Tam bu sırada Hayri Bey’in genel müdürü Celal (Yusuf Sezgin) Gülşen’i bulur ve geri dönmeye ikna eder. Amacı onunla evlenip Hayri Bey’in servetine konmaktır. Ama Gülşen bir türlü unutamadığı Orhan’ın yanına döner. Düğün gününün sabahı Celal Hayri Bey’i teknesinde öldürtür ve suçu Orhan’a yıkar. Orhan düzmece delillerle 30 yıl ağır hapse mahkum olur. İşin kötüsü Gülşen’i de buna inandırmışlardır. Hamile genç kızın Orhan’dan bir oğlu dünyaya gelir. Orhan baba olduğunu öğrenince izin alıp dışarı çıkar ve hapiste tanıştığı eski bir mahkum ile cinayetin sırrını çözer. Artık tek amacı suçsuzluğunu kanıtlayıp özgürlüğüne yeninden kavuşmaktır.


KİMSESİZLER (1982)




Senaryo ve Yönetmen: Recep Filiz/Çetin İnanç
Kamera: Erhan Canan
Yapım: Ce-Ba Film/Nihat Cerit

Oyuncular: Ünal Emre, Bilun Nazlıhan, Kazım Kartal, Hikmet Öztekin, Ahmet Kostarika, Parazitler

Konu: Babası avukat çıkan kimsesiz, dilenci bir çocuğun öyküsü.


KIRMIZI KELEBEK (1982)




Yönetmen: Aykut Düz, Peter Maris
Kamera: Salih Dikişçi
Yapımcı: H. Oğuz Çetiner

Reji Asistanı: Muharrem Özabat, Prodüksiyon Amiri: Abdullah Cevdet Ataç, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa,
(Yeni Lale Film Stüdyosunda hazırlanmıştır, Yen Stüdyoda seslendirilmiştir)

Oyuncular : Bulut Aras, Bahar Öztan, Yılmaz Köksal, Gordon Mitchel, Tony Caroll, Sümer Tilmaç, Abdullah C. Ataç, Ata Saka, Yadigar Ejder, İbrahim Kurt, Atilla Ergün,

Konu: Asırlar boyu kıymetli kelebek şeklindeki pırlantayı elde etmek isteyen çetelerin savaşı


KELEPÇE “DAYI CEMİL” (1982)



Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Ali Fuat Kalkan
Foto Direktörü: Sedat Ülker
Yapım: Anıt Film / Mehmet Karahafız

Anıt Işık Şef: Rıfat Yurtçu, Kazım, Kamil Zaim, Set: İsmail Kündem, En-ver Kündem, Reji Asistanı: Nuri Kırgeç, Kamera Asistanı: Mehmet Batıbey, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Laboratuar: Aslan Tektaş, Senkron: Necdet Tok, Prodüksiyon Amiri: Cihat Karahan, (Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Eşref Kolçak, Hikmet Taşdemir, Karaca Kaan, Hüseyin Peyda, Bülent Demir, Nuri KIrgeç, Halit İvgin, Osman Betin, Kazım Kartal, Hüseyin Güler, Mehmet Edizsoy, Baykal Kent, Kibra Arda, Kadir Kök, Mehmet Uğur, Aydın Haberdar, Mehmet Samsa,Tevhid Bilge, İbrahim Kurt, Hakkı Kıvanç, Süheyl Eğriboz, Günay Güner, İhsan Gedik,

Konu: Polis olan Dayı cemil (Cüneyt Arkın) uyuşturucu tacirlerinin kökünü kazımak istemektedir.gençleri zehirleyen bu kişilerin peşindeki bir polisin öyküsü ve kendi oğlunu da bu zehirle kaybedecekken sonu mutlu sonla biten bir Cüneyt arkın filmi. (Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Vadullah Taş)


KANİJE KALESİ (1982)


Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
Senaryo: Turgut Özakman
Kamera: Ali Uğur
Yapım: Dadaş Film/Kadir Kesemen

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Melike Zobu, Lütfü Seyfullah, Yavuz Selekman, Tuncer Necmioğlu, Hüseyin Peyda, Ata Saka, Nevin Aypar, Ömer Korkmaz

Konu: Osmanlı İmparatorluğu’nun Viyana kapılarına dayandığı dönemde geçen film, Kara Pençe Osman adlı bir cengaverin kahramanlıkları etrafında gelişir

KADER BİZE DÜŞMAN MI (1982)



Senaryo ve Yönetmen: Ümit Efekan
Kamera Orhan Oğuz
Yapım: Dinç Film /Dinçer Önal
Fono Film stüdyosunda Renklendirilmiştir

Oyuncular: Demir Demirkol, Tülay Erçetin, Aytekin Akkaya, Hayati Hamzaoğlu, Meltem Işık, İsmet Erten, Tevhit Bilge, Baykal Kent, Yadigar Ejder

Konu: Ağa ile çatışmaya giren iki kardeşin öyküsü. Ağanın fabrikasında işçi olarak çalışan Demir, ağanın kızını sever. İki genç birbirlerinden hoşlanmaktadırlar. Öte yandan tatil için gittikleri bir şehirde Demir’in asker arkadaşı olan Baykal’ın babası Tevhit gazino patronudur. Burada masalar üstünde dans eden Meltem, Aytekin’in eski sevgilisidir. Onu gazinodan alarak evlenir mutlu bir yuva kurar. Diğer taraftan biribirini seven iki genci evlendirmek amacıyla, kızı fabrika sahibi ağadan istemeye giderler. Ve olaylar gelişerek devam eder.


KAÇAK (1982)


Senaryo ve Yönetmen: Memduh Ün
(Orhan Kemal'in aynı isimli romanından)
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Müzik: Sadık Gürbüz
Yapım: Ödül Filmcilik Reklamcılık T.c. Ltd.Şti./Erol Şehbecerir

Yönetmen yardımcıları: Şahin Gök, Seç-kin Yaşar, Prodüksiyon Amiri: Fikret Ertuğrul, Prodüksiyon Yardımcısı: Ali Ateş, Işık Şefi: Ömer Ekmekçi, Işık Yardımcısı: Abdullah Ferah, Teoman Sayın, Set Amiri: Taci Erşan, Set Yrd: İbrahim Öner, Sami Öner, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Senkron: Cevat Sezer, Ses ve Miksaj: Erkan Aktaş, Negatif Montaj: Mustafa Karataş, Mustafa Aktaş, Matipo: Erol Şahin, Prodüktör: Fedai Öztürk, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Tarık Akan, Fatma Girik, Hayati Hamzaoğlu, Ali Tutal, Sırrı Elitaş, Alper Şenbecerir, Coşkun Göğen, Jale Efecik, Ata Saka, Celile Toyon, Tahsin Koray, Tevfik Şen, Yusuf Çetin, Ali Ateş, Bahri Ateş, Ahmet Kostarika, Nilgün Ceylan, Abdullah Ferah, Fikret Ertuğrul, Ömer Ekmekçi, Küçük Yıldız: Mehmet Kırmızıgül,

KONU: Yoksul köylülerin yıllardır ekip biçtikleri topraklara zorla sahip olmak isteyen Ağa'ya (Ata Saka), Habib (Tarık Akan) tek başına karşı çıkar.. Çünkü kendi gibi Ağa'ya ırgatlık yapan köylüler onu bu davada yalnız bırakmışlardır. Habib ne kadar yalnız kalsa da Ağa için bir çıbanbaşıdır. Bu nedenle Ağa'nın adamları Habib'i öldüresiye döverler. Ama, bir gece gizlice eve giren Habib, Ağa'yı öldürür ve kaçar. Ağanın adamlarının peşine düştüğü çatışmada yaralanır. Kaçmayı başaran genç köylü, küçük oğluyla tek başına yaşayan çamaşırcı Hacer'in (Fatma Girik) evine sığınır. Almanya'ya gidip bir daha dönmeyen kocası yüzünden beş yıldır erkeksiz yaşayan mutsuz kadın, katil köylüye ilgi duyar. Birbirlerini severler. Hacer'in oğlu Mehmet de Habib'i yüzünü yıllardır görmediği babası zanneder. Üç kişilik bu sıcak, duygusal yakınlaşma sonunda kaçmaya karar verirler. Ancak peşlerinde olan Ağa'nın adamları onları otobüs terminalinde yakalar. Habib bu çatışmada hepsini öldürür. Ve çatışma-dan sonra jandarmaya teslim olur.

► "Kaçak" sinemamızda gereksinmesini duyduğumuz sinema edebiyat yaklaşmasının özgün ve başaılı bir örneği mi? Bu soruya tümüyle olumlu bir yanıt vermek oldukça zor. Öncelikle yazın alanındaki Kaçak, bir film için gerekli olan malzemeyi ve görsel zenginliği içermiyor. Memduh Ün, elindeki dar ve sınırlı malzemeden bir film yaparken, birtakım olaycıklara da gereksinme duymuş. Ve tabii yan olaycıkların eklenmesi, bir yandan Orhan Kemal'in yapıtını zedelerken, öbür yandan da serüven sinemasının bilinen beylik kalıplarına göz yummuş, Buna karşılık özellikle ev içindeki sahnelerde Memduh Ün'ün Orhan Kemal'in dünyasını yakaladığı da görmezlikten gelmek olanaksız. (Burçak Evren, Milliyet, 25 Şu-bat 1983)

► Akad’ın Üç Tekerlekli Bisikleti’nde kişiler arasındaki ruh bilimsel ilişkilerin ve bekleyiş süresindeki boş anların ustaca anlatımı dikkati çekiyordu. Ün'ün filmi ise baştaki toplumsal duyarlığıyla iyi puan alıyor, çamaşırcı Hacer'in gündelik yaşantısını ve kaçak Habip’le ilişkisini aksamayan inandırıcı bir dille vermeyi başarıyor. "Kaçak", kimi zaman Ün'ün 20 yıl önce yaptığı küçük insanları anlatan filmleri anımsatıyor. Ancak sonlara doğru Habip’le ağanın adamları ve polis arasında bir serüven, bir kovalamaca entrikası öyküye ağırlığını koyuyor ve film zayıflıyor. (Nezih Coş Nokta, s.:1, 28 Şubat - 6 Mart 1988)

Memduh Ün Anlatıyor:
Orhan Kemal'in Aç Tekerlekli Bisiklet başlıklı hikayesinden yola çıkan Vedat Türkali bir senaryo üretmiş, 1962 yılında Lütfi Akad'n tamamlayamadığı filmi 1964 yılında ben tamamlamıştım: Orhan Kemal film sonrası, bu hikayeyi Kaçak adlı bir romana dönüştürmüştü. Ben bu romanı okuduğumda çok sevdim. Aynı konu olmasına karşın roman filmle bire bir örtüşmüyordu.

Ödül Filmin sahiplerinden Fedai Öztürk bir gün yazıhaneme geldi, firmalarına bir film yapmamı istedi. Konu seçmeyi bana bıraktı. Oturduğum masanın ardındaki kitaplıktan Kaçak romanını çekip uzattım Fedai'ye. Bunu okuyun, onaylarsanız yapalım dedim. Okudular mı bilmiyorum, ortağı Erol Şenbecerir'le birlikte onayladılar. Safa, romandan bir senaryo uyarladı. Yalnız final iyi değildi, romanın sonu açıktı. İki sevgili İstanbul'da buluşmak üzere ayrılıyorlardı. Ama o günkü sansürden böyle bir filmin çık111"51 olanaksızdı, çünkü suçlunun ceza görmesi için muhakkak yakalanması gerekiyordu.

Filmi Antakya'da çektim. Orada yaşayan filmin Adana işletmecisi Arif Dökmeci yöreyi iyi tanıyordu, bize yardımcı oldu. Filmin çekim süresi 30 güne yakındı. Ticari başarısı 7-7,5 civarında oldu. Mekan gezerken gösterdikleri, bir ağanın sınıra yakın yüzme havuzlu, kemerli villasını çok beğendim. Evi gezdiğim sırada ağa orada yoktu, ama kahyası yumuşak davranmış, olabilir demişti. Ama ağa döndüğünde, villayı kesinlikle veremeyeceğini söyledi. Kibar Feyzo filmini o villada çekmişler üç dört yıl önce. Şener Şen ağa rolünü oynuyormuş ve Kemal Sunal havuzda, ağa rolünü oynayan Şener'in suratına işemiş. Film gösterime girdikten sonra köylüler ağaya tavır almışlar. Sen ağasın, nasıl olur da kendi mekanında bir ağanın suratına işemesine izin verirsin diye. Bu villaya takmıştım kafamı, tam istediğim bir mekandı çünkü. Fatma'ya, valiye gitmesini söyledim. Vali, emniyet müdürü filan toplantıdayken, Fatma açmış kapıyı girmiş içeri. birden şaşırmışlar, sonra tanıyınca, hoş geldin beş geldin demişler. Fatma anlatmış derdimizi. Vali olaya el koymuş. Ağa kaçakçılığa bulaşmış bir adammış. Vali devreye girince ortadan kayboldu. Villayı bize açtılar, böylece orada çekim yapabildik. “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Vadullah Taş”

İFFET (1982)


 Yönetmen: Kartal Tibet
Senaryo: Yavuz Turgul
Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay
Özgün Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Uzman Filmcilik/Ferit Tutgut, Kadir Turgut

Yardımcı Yönetmen: Ahmet Sezerel, Prodüksiyon Amiri: Şerif Ablak, Set Ekibi: Taci Erşan, Aziz Kıskanç, Aydınlatma Yönetmeni: İbrahim Sabuncu, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Kurgu: Mevlüt Koçak, Laboratuar Şefi: Kâmil Kutay, Negatif Montaj: Osman Koşkan, (Özen Film Stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: Müjde Ar, Faruk Peker, Savaş Başar, Ergün Uçucu, Damla Çoşkunoğlu, Suna Selen, Ahmet Evintan, Ayten Erman, Buket Sayhan,

Konu: Kendisini evlilik vaadiyle aldatarak kirleten çapkın şoförden intikam alan bir kenar mahalle dilberinin öyküsü.

İffet (Müjde Ar) ve Cemil (Faruk Peker) birbirlerine aşıktır. Ancak iki sevgilinin aşkları mahallenin diline düşünce babası İffet’i evden kovar, ortada kalan ve teyzesinin yanına sığınan İffet kısa süre sonra piyasanın en çok aranan mankeni olur. Artık sıra kendisine olan tutkusu geçen ve onu terk edip, bu hallere gelmesine neden olan Cemil’-den intikam almaya gelmiştir…Bu arada Cemil İffet’in kız kardeşine de göz koymuş ve ona zorla sahip olmuştur. Yatak odasında Cemil’i ve kız kardeşini yarı çıplak gören İffet olanları fark edip, Cemil’i öldürür.

► Margaux Hemingway’in “Lipstick/Ruj” filmini anımsatan konunun benzerliği, daha önce Yeşilçam’da başka filmlere çıkış yolu olmuştur ama, “İffet” boynuz sonradan çıkar kulağı geçer örneği bundan öncekileri hayli aşan, ilginç bir çalışma (Ersin Pertan, Güneş G. 5 kasım 1982) “Agah Özgüç, Türk Filmleri Sözlüğü 2. Cilt”