Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap
Yapım Yönetmeni: Fevzi Barlas, Yönetmen
Yardımcıları: Nezih Tunar, Kemal Seden, Kamera: Cem Molvan, Işık
yardımcıları: Bayram İlvur, Yusuf Akdağ, Set Ekibi: İbra-him Kul,
Ahmet Servidal, Alaattin İzgü, Işık Yönetmeni: Turgut Köse, Kurgu ve
Eşleme: Nevzat Dişiaçık, Negatif Kurgu: Ömer Aksu, Ses Çekme ve
Miksaj: Erkan Aktaş, Yardımcı: Eyüp Yıldız, LaboratuVar: Erol
Şahin, Zekeriya Şahin, Metin Çeşmebaşı, Fono Film Stüdyolarında hazırlanıp
seslendirilmiştir
Oyuncular: Fatma Girik (Fatma), Bulut
Aras (Fikret, Hülya Avşar (Hülya), Metin Serezli, Nubar Terziyan, Reha
Yurdakul, Osman Seden, Orkide Erdem, Reha Yurdakul, Mualla Cıvgın, Mine Soysal,
Ahmet Eskici, Ayhan Polat, Ali Demir, Ekrem Dümer, Kamil Sesli, Zeynel Kun
Konu: Fatma (Fatma Girİk) kocası Metin’Ie
(Metin Serezli) mutlu olamayan bir İş kadınıdır, holdinglere başkanlık eden,
dosyalar filân açıp kapayıp sağa sola emirler yağdıran... Metin'in
'sadakatsizliği' ayyuka çıkınca onu bırakır Anasının kendisi için onca
özveride bulunduğu Hülya (Hülya Avşar) günlerini 'dans ve müzik'le doğallıkla biraz
da 'esrar çekmekle (!) geçiren bir zamane kızıdır. Annesinden ise, sanki
hastalıklı biçimde nefret etmektedir. Bu nefret, Fatma'nın hayatına ayırımdan
sonra giren Fikret'i (Bulut Aras) 'tavlamak' ve ondan gebe kalmaya dek götürür
Hülya'yı... Fatma yıkılacak, ama son ana dek 'analığını' kadınlığının önüne
alıp kızının mutluluğunu düşün-meyi sürdürecektir...
► Evet, Osman Seden kuşkusuz
bir melodram ustasıdır. Melodram... Yani iyilerle kötülerin kalın çizgilerle ayrıldığı,
kahramanların ömür boyu yoğun biçimde yaşanan tek bir duyguyu (bir büyük aşkı,
tutkuyu veya kini) sürdürdüğü, tek bir olayın tüm ayrıntıları silerek tüm bir
yaşama egemen olduğu, alevli, coşkun, fırtınalı ilişkilerin yaşandığı
öyküler... Seden’İn melodramları kimi zam an inandırıcı, patetik (heyecan
verici) olabilmişlerdir: "Meryem ve Oğullan" örneğindeki gibi ve biz
izleyebildiğimiz ölçüde bunu belirtmişizdir, "Nefret"de işte bu Seden
formülünün tuttuğu filmlerden.
► Osman Seden, kendi yazdığı
senaryoda, herhalde filmin daha iyi izlenmesi için olacak, hikaye
kahramanlarının ismini oyuncuların gerçek ismi olarak korumuş. Böylece Fatma
(Fatma Girik) kocası Metin'le (Metin Serezli) mutlu olamayan bir iş kadınıdır,
holdinglere başkanlık eden, dosyalar filan açıp kapayıp sağa sola emirler
yağdıran ... Metin'in 'sadakatsizliği' ayyuka çıkınca onu bırakır (oysa
Metin'in kırdığı cevizlerin yıllardır fakındadır, 'kızının mutluluğu' için
bunlara dayanmıştır!.) Anasının kendisi için onca özveride bulunduğu Hülya
(Hülya Avşar) günlerini 'dans ve müzik'le doğallıkla biraz da 'esrar çekmek'le
(!) geçiren bir 'zamane kızı' dır. Annesinden ise, sanki hastalıklı biçimde
nefret etmektedir.
Bu nefret,
Fatma'nın hayatına ayrılmadan sonra giren Fikret'i (hayır, Bulut Aras, nedense
filmde Bulut ismini taşımıyor) 'tavlamak' ve ondan gebe kalmaya dek götürür
Hülya'yı... Fatma yıkılacak, ama son ana dek 'analığını' kadınlığının önüne
alıp kızının mutluluğunu düşünmeyi sürdürecektir ...
Evet, Osman
Seden kuşkusuz bir melodram ustasıdır. Melodram... Yani iyilerle kötülerin
kalın çizgilerle ayrıldığı, kahramanların ömür boyu yoğun biçimde yaşanan tek
bir duyguyu (bir büyük aşkı, tutkuyu veya kini) sürdürdüğü, tek bir olayın tüm
ayrıntıları silerek tüm bir yaşama egemen olduğu, alevli, coşkun, fırtınalı
ilişkilerin yaşandığı öyküler... Seden'in melodramları kimi zaman inandırıcı,
patetik (heyecan verici) olabilmişlerdir: "Meryem ve Oğulları"
örneğindeki gibi ve biz izleyebildiğimiz ölçüde bunu belirtmişizdir.
"Nefret"de işte bu Seden formülünün tuttuğu filmlerden... Hikaye, tüm
şematize yanlarına karşın düzeyli bir melodrama dönüşebiliyor; yani yeterince
coşku ve heyecan 'ıstırap ve gözyaşı' içeriyor. Seden kendi yazdığı öyküyü
benimsemiş besbelli... Tam bir Seden biçimciliğiyle, çarpık açılarla, Hülya
Avşar'ın dapdaracık giysilerle yaptığı dansları kamera oyunlarıyla
saptayarak, usta işi bir dekupajla, yakın-orta-uzak planları en işlevsel
biçimde kurgulayarak... Bunca yıl sonra hala 'Ben buradayım, ben ayaktayım' diyor
Seden ve sinemada değme genç yönetmenlere taş çıkarırcasına özenli,
uğraşıImış, biçimci bir anlatımla ortaya çıkıyor. Şimdilik önemsiz filmlerde
harcanmasına karşın Hülya Avşar, kuşkusuz hem güzel, hem de yetenekli bir
oyuncu. Ama filmin asıl galibi, bir kez daha Fatma Giirik...
Görkemli, soylu,
olgunluğun doruğundaki güzelliğiyle, sevgilisini kızıyla paylaşmak zorunda
kalan kadının duygularını, ıstırabını, filmin kuşkusuz esinlendiği "Ömre
Bedel Kadın"daki Joan Crawword'u aratmadan canlandırabiliyor. Seden'in
biraz bu ve benzeri eski Amerikan melodramla-rından, biraz para, sermaye,
banka, alavere dalavere üstüne kurulu Amerikan TV dizilerinden esinlenerek
yaptığı, bize kuşkusuz bir hayli yabancı, ama melodramın evrensel özelliklerini
usta-ca kullanan filmi, bu nedenlerle belli bir ilgi uyandırabiliyor.
Ancak 'Nefret'e bu açılardan
hoşgörüyle yaklaşırken, filmin içerdiği çok olumsuz bir noktayı da göz ardı
etmemek gerekiyor. O da Osman Seden'in gençliğe bakışıdır. 'Modern' gençliği
yalnızca dans, müzik, disk o ve de esrarla 'iştigal eden', parazit ve amaçsız
bir kitle olarak gösteren Seden filmleri, Batıdan gelen ve dünya gençliğinin
ortak biçimde benimsediği tüm olgulara karşı çıkarak, giderek dans, pop-müzik,
kız-erkek birlikteliği gibi bu tür olguları, 'gençlik yozlaşmasının bir
parçası gibi sunarak, gençlik sorunlarına alabildiğine tutucu, giderek gerici
bir bakışla yaklaşmaktadırlar. 'Nefret'in ve bazı Seden filmlerinin dikkatle
izlenmesi ve eleştirilmesi gereken yanı budur. Yaşlı Seden, ne yazık ki
gençliğe hiç de anlayışla, hoşgörüyle, kendini 'genç' yerine koymaya dayalı bir
bakışla bakamıyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 79”
*Fatma
(Fatma Girik) bir iş kadınıdır. Kendisi de kocası Metin de (Metin Serezli)
zengindir. Fakat mutsuzdur. Kocasının kadınlarla olan ilişkisi onu tedirgin
etmektedir. Ayrılırlar. Öte yandan kızı Hülya da (Hülya Avşar) sorumsuzca
yaşamakta, günlerini gezmekle, dans etmekle hatta esrar bile içmektedir. Annesinden,
uyarılarından ve hayatını yönlendirmek istemesinden nefret eden kız, bu nefreti
yüzünden annesinin iş ve duygu ilişkisi olduğu Fikret'i (Bulut Aras) baştan
çıkararak ondan gebe kalır. Sonra da erkeği öldürür. Bu olaydan ötürü Fatma’nın
bir an için dünyası yıkılırsa da, annelik duygusu ağır basar, aile sorumluluklarını
hatırlar ve kızını kurtarmaya çalışır. Suçu üstlenmek ister . Bu filmde Osman
Seden, anlatımının her zamanki ustalıklarına yer veriyordu yine. Neyi, ne
zaman, niçin yapacağını bilmekten kaynaklanan akıcı üslubu yine varlığını belli
ediyordu. Filmde aynı erkeği bir ana-kızın dramı işleniyordu. Ama, dış çevrenin
kusursuzluğuna karşılık, kızın fedarlıkta bulunmamasına karşı nefretinin
nereden kaynaklandığını bırakın anlamaya, kestirmeye bile imkan yoktu. Nefret
psikolojik yaklaşımla ancak vurgulanabilecek bir duygu, filmde adeta mekanik
bir anlatımla veriliyor gibiydi. Hele final içermemesi, filmin Seden gibi bir
teknisyenin gözünden kaçmaması gereken bir kusuruydu.
Alim Şerif'in bu eleştirisi
bir yana, doğrusu film de Hülya'nın nefreti oldukça açık ve sade bir dille
aktarılmıştı. Annesinin evden uzak kalarak yalnızca işi ile ilgilenmesi,
kocasından boşanarak kendisini bırakması ve boşandıktan sonra da başka bir
erkekle ilişki kurması, genç bir kızın kolay sindireceği şeyler değildir.
Hülya'nın Fikret’le ilişkiye girip ondan gebe kalması bile aslında annesinden
birazcıklığı görmek, önemsenmek için yapılmış bir davranıştır.
Eleştirilerine devam eden
Onaran: "Gerçekten anılmaya değer 'Nefret' filminde, Fatma Girik'in yüksek
oyunculuğu ve Hülya’nın güzelliği değer kazandırmakla birlikte, bir türlü
biçimcilikten yakasını kurtaramayan Seden, yönetmen olarak yine de tam not
alamıyor dese de, Usta bu filmde biçimciliğe kaçmamış, olayları gayet yalın, ve
sinemasal bir dille aktarmış, oyuncularının psikolojilerini, nefretlerini
yahut son anda duyulan pişmanlıklarını açıkça belirtebilmek için kamerasını
yine oyuncuların gözlerine kadar yaklaştırmış, adı "biçimci rejisör"e
çıkmıştı.
Atilla
Dorsay da Usta'yı bu fiImde (artık değişmeyen bir ön yargı ile) biçimciliğe
kaçmakla eleştirmiş. Ama başarısını da göz ardı etmemiş. FiImin başarısını
oluşturan unsur olarak da, yalnızca, filmin başlangıç sahnelerinde
"Hülya'nın dar aerobik giysileriyle dans etmesini görmüş.
"Tam bir Seden
biçimciliğiyle, çarpık açılarla, Hülya Avşar'ın dapdaracık giysilerle yaptığı
dansları kamera oyunlarıyla saptayarak bir dekupajla yakın-orta-uzak planları
en işlevsel biçimde kurgulayarak bunca yıl sonra hala 'Ben bura-dayım, ben
ayaktayım!' diyor. En önem-lisi sinemacılığıyla halen dikkati çekmeyi
başarıyor. Seden, sinemada değme genç yönetmenlere taş çıkartırcasına özenli,
uğraşılmış, biçimli bir anlatımla ortaya çıkıyor. Şimdi ilk önemsiz filmlerde
harcanmasına karşılık, Hülya Avşar kuşkusuz hem güzel, hem de yetenekli bir
oyuncu. Ama filmin asıl galibi, bir kez daha Fatma Girik.. Son olarak, Burçak
Evren de şöyle eleştiriyor filmi:
"Yılların
sinemacısı Osman Seden bu yıl da en üretken yönetmenlerimiz arasında yer
alıyor. Kuşkusuz 1955'lerden beri durmadan dinlenmeden ve bıkmadan kameranın
ardında kalıp yılda en az iki filme imza atmak kolay bir şey değil. Ortaya
koyduğu filmlere değil ama, böylesine bir çabaya saygı duymamak olanaksız. Bu
yıl Osman Seden'den izleyeceğimiz ilk film, Nefret adını taşıyor. . Fatma
Girik ile Yeşilçam'ın yeni gözde-erinden Hülya Avşar ile Bulut Aras'ın
başrollerini paylaştıkları filmde, ABD patentli dizileri anımsatan bir aile
dramı (trajedi de diyebiliriz) anlatılıyor. Birbirinden ayrılmış anne ile baba
arasında kalan genç kızın sevgi ile nefreti 'ana gibi yar olmaz' beylik
deyişinde noktalanıyor.
Doğru olan şu ki, fiImde
Fatma Girik yılların verdiği deneyimle, deneyimsiz bir oyuncunun karşısında
ağırlığını ortaya koyuyor, Hülya Avşar ise bunun bilincinde olarak yürekli bir
oyunculuk savaşı veriyor. Filmin ·yönetmeni Osman Seden'in, sinemamızın en
büyük ustalarından olduğu tartışılmaz. "Nefret" Türk sinemasının baş
yapıtlarından biri, Seden, büyük titizlikle çalıştığı bu film-den son derece
mutlu... “Gülşah Nezaket Maraşlı, “Türk Sinemasında Düet”, syf:219 ”