Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Yapım: Erler Fillm/Türker İnanoğlu
Yönetmen Yardımcısı: Nilgün
Seren, Kamera Asistanı: Cem Esertepe, Senaryo: Erdoğan Tünaş, Müzik:
İzzet Öz. Işık Şefi: Ali Salim Yaşar, Işık Asistanı Nezir
Yücel, Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Sesleri Alan: Erkan
Aktaş, Film Hazırlık Std.: Fono Film, Montaj: Mehmet Bozkuş,
Negatif Montaj; Muzaffer Karataş, Laboratuvar; Mustafa Oruç,
Prodüksiyon Ami-ri: Adnan İrkut, Fehmi Tengiz, Prodüksiyon Ekibi : Necati
Şimşek
Oyuncular: Tarık Akan, Ahu Tuğba, Çiğ-dem Tunç,
Nuri Alço, Nilgün Saraylı, Mehtap Ar, Eray Özbal, Coşkun Göğen,, Baki Tamer.
Raik Alnıaçık, Belkıs Dilligi, Nevzat Okçugil, Renan Fosforoğlu, Nejat Gürçen,
İsmet Erten, Memduh Ünsal, Deniz Safi, Süheyl Eğriboz, İhsan Gedik
Konu: Farklı ekonomik ve sosyal düzeylerden
gelen ve az çok benzer sorunları olan genç, güzel ve saf kızlar fuhuş
mafyasının eline düşerek sonu olmayan utanç dolu bir yaşama itilmektedirler.
Ve insanlık dışı davranışlara maruz kal-maktadırlar. Kolej mezunu lale (Ahu
Tuğba) içlerinde en güzelleridir. Üvey babasının tacizinden kaçan Lale, okul
arkadaşı Nesli’nin evine sığınır. onu manken sanır, aynı mesleği yapmak ister.
Nesli onu Reşit (Nuri Alço) adında biri ile tanıştırır. İlaçla Lale’yi bayıltan
reşit, genç kıza tecavüz eder, kameraya alır ve şantaj yaparak tehditle fuhuşa
sürükler. komiser Yılmaz’a (Tarık Akan) gelen kayıp kız ihbarları artmıştır.
Yılmaz bu çarpıklığa ve toplum yarasına karşı savaş açar. Yılmaz, bir baskında
yakaladığı lale ile daha yolun başında olduğu için ilgilenir. Ama haber
verdiği ailesi genç kızla ilgilenmez. Yılmaz’ın yönettiği operasyonun hedefi bu
kirli oyunun başındaki kişidir. Uyuşturucu mafyasının da başı olduğunu sandığı
bu adamı suçüstü yakalamak için Lale’den yardım ister. Lale Reşit’ten
korkmaktadır, ama gelişen olaylar onu bu korkuya karşın polisle işbirliğine
zorlar. Lale, bunun acilen çözülmesi gerekli toplumsal bir yara olduğunun
farkına varmıştır. Yapılan baskınlarda Lale’nin muhbirliğinden şüphelenen Reşit,
onu rehin alıp kaçar. komiser Yılmaz ve ekibi sığındıkları eve baskın düzenler.
Lale eline fırsat geçtiğinde tüm yapılanların öcünü almaya yeminlidir. Evde bu
şansı yakalar ve Reşit’i öldürür. Bu, her şeyin sonu değildir, ama Lale
tutuklanma pahasına da olsa, kendince bu kirli oyunun bir parçasına neşter
vurmuş olmanın huzuruyla doludur…
► "Kayıp Kızlar",
ciddi bir toplum sorununa eğilir gibi gözüküyor. Ama aslında bunun sömürüsünü
yapıyor. Çünkü film üç haberine dayandığını söylediği çok çok satan gazetenin
tavrını benimsemiş. Yani öncelikle gerçek haberi, bilgiyi, 'enformasyonu'
vermek değil, erişilmek istenen amaç (yani çok satmak) uğruna haberi
değiştirmek, biçimlemek, giderek İmal etmek. Sonra: haber gerçek de olsa, imal
edilmiş de olsa, bunu yine aynı amaç uğruna sömürmek. Yani, soz gelimi düşmüş
kızlar veya toplum kurbanı gençler gibi haberleri, bu kişilerin çıplak,
olabildiğince açık saçık, İç gıcıklayıcı resimleriyle birlikte vermek.
"Kayıp Kızlar"da aynen o çok çok satan gazetenin yaptığım yapıyor bu
açıdan. 'Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş', yani..
Ayrıca bu filmde her şey
kalıp, her şey klişe... Her tip, her kişilik, her konuşma, her davranış,
sinemamızda unlarca, yüzlerce, binlerce kez kullanılmış. Hiçbir yenilik,
özgünlük yok. öylesine ki, oyuncular bile aynı rollerde onlarca, yüzlerce kez
kullanılmış. Söz gelİmi 'kız bozucular’ lakımı... Başta 'en büyük' Coşkun
Göğen, Cem Erman, Nuri Alço ve TV dizisi "
Yalan
Dünya" dan beri bu alanda kendine önemli yer yapmaya başlayan Eray Özbal...
Bunlar perdede gözükür gözükmez seyirci bunların "kötü" olduğunu,
çevrelerindeki tüm 'temiz' genç kızları 'bozmaya' yeminli olduklarını biliyor..
Ve böylece önemli bir toplum sorununu bir kez daha sömüren bir iş filmi ortaya
çıkmış oluyor. Ve gerçekten iş de yapıyor. Çünkü cinselliğe, cinsel konulara,
açık saçıklığa dayanıyor. Ve filmi yapan bezirganlar, bu konunun, hele
günümüz-deki gibi ekonomik bunalım, toplumsal sıkıntı günlerinde, hep gündemde
olduğunu, rağbette olduğunu biliyorlar, Hem de yalnızca o çok çok satan
gazetenin genelde 'alt' düzeyden okurları arasında mı? Hayır. Aynı zamanda,
yine !çok çok satan' ve bu kez ünlülerin aşk ve seks hayatını, kimin kiminle
yatıp kiminle kalktığını haberliyen bol renkli resimli hafta sonu dergilerinin
seslendiği; üst kesimler arasında, 'sosyete' arasında da... Bu yüzden benim
filmi izlediğim Levent semti sinemasında şık hanımlar cici genç kızlar filan da
vardı... Ne diyelim? Toplumsal bunalım dönemlerinde namus' konularına merak
sarmak ve 'kimin eli kimin cebinde ye kafa yormak, kuşkusuz hiç de sağlıklı bir
gidiş belirtisi değil. Allah bize toplumca şifa versin...Atilla Dorsay
12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder