Powered By Blogger

17 Mart 2020 Salı

SEV ÖLESİYE (1984)




Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Yalınkılıç
Folto Direktörü Necati İltaç / Erhan Canan
Yapım: Objektif Film/Yavuz Yalınkılıç ,Erkan Abacı

Renk Uzmanı: Hayati Akbulut, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Montaj, Senkron: Sedat Karadeniz, Reji Asistanı: Taner Yeğin, Işıklar: Meh-met Çakar, Prodüksiyon: Ali Gündoğdu, (Kısmet Film stüdyosunda hazırlanmış, Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir)

Oyuncular: Murat Soydan, Bilûn Nazlıhan, Kâmil Sönmez, Sümer Tilmaç, Kadir Savun, Leyla Önder, Tahsin Koray, Yılmaz Tuncay, Bahattin Eroğlu, Faruk Savun, Ahmet Turgutlu, Cengiz Durmaz, Yusuf Marangoz, Şahap Yılmaz,

Konu: Dürüstlüğü ve yardım severliğiyle tanınan Murat’ı orman talanının önünde tek engel olarak gören çete onu saf dışı etmek için genç ve güzel bir kadının tuzağına düşürme planı yapar.


POSTACI (1984)


Yönetmen: Memduh Ün
Senaryo: Umur Bugay
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün

Yardımcı Yönetmen: Muzaffer Hiçdurmaz, Reji Asistanı: Ümit Volkan, Kamera Asistanı: Cem Molvan, Dekor Sorumlusu: Fatma Girik, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Mustafa Uçak, Montaj-Senkron: İsmail Kalkan, Negatif Kurgu: Gültekin Çavuş, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Set Ekibi: Mustafa Buvan, Nejat Buvan, Ahmet Servidal, Işık Ekibi: Ömer Ekmekçi, Nezih Yücel, Remzi Ekmekçi, (Lale Film Stüdyosunda Hazırlanmış, Yeni Stüdyoda Seslendirilmiştir).

Oyuncular: Kemal Sunal (Nuri amca), Fatma Girik (Sevtap), Ulvi Alacakaptan (boyacı Şükrü), İhsan Yüce (Rasim amca), Erdal Özyağcılar (Latif), Necdet Yakın (Berber Selami), Nezahat Tanyeri (Adem annesi), Gülümser Gülhan (Petra), Nubar Terziyan, Yaşar Güner (Müezzin Lütfü), Cevdet Arıkan (polis), Nezih Tunar, Jale Efecik (Berna), Mine Soysal, Tuncer Sevi (kahveci), Ahmet Açan (postane md.), (Tanju Şarman, Can Kolukısa (Ferit bey), Ali Karagöz (Ahmet), Orkide Erdem (Latifin kızı), Muadelet Tibet, Çocuk Yıldızlar: Orkide Yenice, Harun Aşçı,

Konu: Kemal Sunal'ın vazgeçilmez komedi filmlerinden biri olan "Postacı" da bu kez ünlü bir kadın sanatçı rol alıyor. Fatma Girik evde kalmış bir kızı canlandırıyor. Postacıyla olan ilişkisine, Almanya'da bulunan ve sonra Türkiye'ye dönen ağabeyi karşı çıkıyor. Film, ağabeyin ikna edilme çabalarını ve postacının sonunda hem kıza, hem de ağabeyinin paralarına kavuşmasının öyküsünü anlatıyor.

*Kemal Sunal, günümüz Türk sinemasında filmleri en çok iş yapan oyuncu olmayı sürdürüyor. Bunca sıkıntı, bunca zam, bunca yaşam zorluğu içinde seyircinin güldürüye bu yolla avunmaya çalışmasına şaşılır mı? Sunal'a bu kez ünlü bir kadın oyuncu, Fatma Girik eşlik ediyor. Girik, biraz 'evde kalmış' bir kızı canlandırıyor. Postacıyla olan ilişkisine, Almanya'da bulunan ve sonra Türkiye'ye dönen ağabeyi karşı çıkıyor. Film, ağabeyin 'ikna edilme' çabalarını ve postacının sonunda hem kıza, hem de ağa-beyin paracıklarına kavuşmasının öyküsünü anlatıyor. "Postacı", ek boyutlu bir hikâyenin filmi olarak kalıyor. Postacı/ağabey zıtlaşması, baştan sona filme egemen... Umur Bugay, senaryosunu değişik ayrıntılarla, gözlemlerle zenginleştirmesini bilememiş. Oysa Umur, zamanında "İşte Hayat'lan, "Hasip ile Nasİp"e ne güzel güldürü senaryoları yazmış bir yazardı. Memduh Ün'ün işIek anlatımına ve Sunal/Girik ikilisinin rahat, emin oyunlarına karşılık, "Postacı" tek boyuta sıkılmış, pek güldürmeyen, bir hayli espri yoksunu bir film olarak karşımıza çıkıyor. Bu arada, Erdal Özyağcılar'ın son derece başarılı "ağabey" kompozisyonuyla filmin en iyisi olduğunu belirtmek isterim... Özyağcıİar, Şener Şen'e ciddi bir rakip olduğunu gösteriyor, bu rolüyle. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”


PEHLİVAN (1984)

Yönetmen: Zeki Ökten
Senaryo: Fehmi Yaşar
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Özşahin, Ertunç Şenkay, Uğur Demir,
Yapım : Şeref Film/Şerefettin Gür

Güreş Danışmanı: Şükrü Kayabaş, Güreş Hocası: İlyas Temiroğlu, Yönetmen Yardımcıları: Leylâ Özalp, Fehmi Yaşar, Yavuzer Çetinkaya, Yapım Sorumlusu Yardımcısı: Mehmet Kurt, Özgün Ses Alımı: Mehmet Solak, Set Teknisyenleri: İsmail Gündem, Necat Buvan, Kemal Altunel, Ali Koşum, Görüntü Yönetmen Yardımcısı: Suha Kapkı, Yapım Sorumlusu: Şerif Ablak, Baskı: Erol Şahin, Zekeriya Şahin, Laboratuvar: Metin Çeşmebaşı, Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Yardımcısı: Eyüp Yıldız, Negatif Kurgu: Ömer Aksu, Eşleme: Cevat Sezer, Müzik: Tarık Öcal, Kurgu: Nevzat Dişiaçık (Fono Film Stüdyosu’nda hazırlan-mıştır)

Oyuncular: Tarık Akan, Meral Orhonsay, Erol Günaydın, Tulu Çizgen, Yavuzer Çetinkaya, Yaman Okay, Orhan Çağ-man, Ahmet Kayışkesen, Ercan Agar, Zeynep Arca, Mehmet Ecevit, Özer Kıvanç, Oktay Güzeloğlu, Ertan Yılgör, Mesude Kıvanç, Yüksel Burkan, Şenol Atlı, Necat Buvan, Ajlan Aktuğ, Mustafa Komili, Sami Göktaş, Pehlivanlar: Servet Demirhan, Zekeriya Çakıcı, Cemil Demirci, Mevlut Akyol,

Konu: Konu: Karısı, iki çocuğu ve yaşlı babasını geçindirmek için bir yaşam savaşı veren Bilal'in (Tank Akan) son umudu Libya'ya işçi olarak gitmektir. Ne var ki Bilal'in bir türlü sırası gelmez. Bu kez Bilal, baba mesleği olan pehlivanlıkta şans dener. Ve Bilal, Kırkpınar'daki yağlı güreşlere katılmak üzere hazırlıklara başlar. Libya düşünden sonra başka seçeneği de yoktur. Ama bu çalışmalar sırasında pehlivanlık mesleğinin de giderek yozlaştırıldığını, hile karıştığını görür. Gene de umudunu yitirmez.

Ödül:

Antalya 21. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (22 – 29 Eylül 1984)
► Tarık Akan "en başarılı erkek oyuncu.

Jüri Üyeleri: Lütfi Ö. Akad, Sadri Alışık, Umur Bugay, Yıldız Kenter, Rekin Teksoy, Cihat Çiftçili, Emin Gerçeker, Necati Onursal, Sema Ece.

35. Berlin Film Şenliği'nde (1985)
► Tarık Akan'a “Jüri özel mansiyonu" 
7. Palermo Spor Filmleri Şenliği'nde "birincilik” 
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Başarı Ödülü'nü (4 milyon TL.) 
Sinema Yazarlarının "1984-85 mevsiminin en iyi filmleri soruşturması"nda
► "Pehlivan" Birinci.
► Tarık Akan da "en iyi erkek oyucu" .

Fransa'nın Rennes kentinde düzenlenen 11. Uluslararası Spor Filmleri Şenliği'nde Uluslararası Olimpiyat Komitesi Ödülü'. (1985)

Seçici Kurul: Freddy Bouache (İsviçre Sinematek Başkanı), Alexandre (sinema oyuncusu), Christopher Miles (yönetmen), Marie Françoise Grange (dünya kano şampiyonu), Marc Madiot (bisiklet yarışçısı), Christian Montaignac (sinema eleştirmeni); “Agah Özgüç Türk Filmleri Sözlüğü, 2. Cilt” Uluslararası İstanbul Sinema Günleri'nde (1985)
► Zeki Ökten'e "üstün başarı belgesi"

* Kuşkusuz Pehlivan'ın erdemleri olduğu denli kusurları da yok değil. l. Sözgelimi gereğinden fazla uzatılmış ve filmin bütünlüğü ile pek ilişki kuramadığımız piknik ya da niyetli ateşli sahneler gibi. İster istemez tüm bu sahneler, Pehlivan'ın biraz da dışarısı için yapılmış bir film olduğu düşüncesini getiriyor akla... Pehlivan'ın çalışmasındaki yön-temle Rock'inki arasındaki sinemasal anlatımı da bir esinleme olarak değerlendirmek mümkün. Bir de Düşman'da olduğu gibi bu filmde de, birçok şey bir arada anlatılmaya çalışılmış. Giderek bu anlatım çeşitliliği "zenginliği değil" ana temayı yer yer zedelediği gibi akışını da bozmuş. Uzun uzadıya görün-ülenen güreş sahnelerinin de kimi zamanlar tek düzeliğe dönüştüğünü söy-leyebiliriz. (Burçak Evren, Gelişim Sinema, S.: 6, Mart 1985) “

* Pehlivan"ın bir piknik sahnesi var ki, düzenlenişiyle, sessizlikleriyle, renkleriyle başlı başına bir sinema şöleni. Yalnız bu bölüm bile sinemanın "işinin bitirilmek" istendiği bir ortamda "Pehlivan"ı dört elle sarılması gereken bir film yapmaya yeter. (Rekin Teksoy, Video Sinema, S.: 8, Şubat 1985)

► Pehlivan, Türk Sinemasının alışıla gelen, sıradan ürünlerinin dışına taşan özellikleri, değerleri ve erdemleriyle kuşkusuz kayıtsız kalınamayacak nitelikte bir yapıt. Zeki Ökten, "Düşman"daki unutulmaz yaşlı nine gibi çok canlı bir tip yakalamış yine. Bilal'in pehlivanlığın, babayiğitlik, mertlik, büyüğünü sayma, vb. niteliklerine tutkun eski toprak ba-bası rolünde Ahmet Kayışkesen’le Bilal’in karısı tarafından yağlandığı ve pehlivanın ancak kendisi bir koşu sokaklara vurarak ateşini söndürebildiği ateşli sahnelerdeki erotizm çabasının da oldukça ölçülü biçili, dengeli bir biçimde verildiği söylenebilir.(Sungu Çapan, Milliyet Sanat Dergisi,S.:114,15 Şubat 1985)

► Zeki Ökten’ln günümüz Türk sineması içinde çok aynı, çok önemli bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. "Pehlivan"ı ilk izleyişimde çok beğenmiş, Antalya Şenliği'nde dereceye bile giremeyişi üstüne uzun boylu kafa yormuştum. İstanbul'da yapılan bir özel gösteride, ikinci kez izleyişimde hemen herkesin filmi çok beğenmesi, bu konuda yalnız olmadığımı gösterdi. Umarım ki seyirci de bu beğeniyi paylaşır. Antalya'da film seçenler utansın!

Ökten'in sinemamızdaki başkalığı, önemi, 'sinema iyi hikâye anlatmaktır kuralına bir seçenek getirmesinden ileri geliyor sanıyorum. Amerikan Sineması'nın altın kuralı olup, sinemamızda da iyice benimsenmiş bir kuraldır bu: "İyi bir hikâye yakala, iyi anlat, İşte sana iyi film'... Oysa çağdaş sinema, sinema sanatına yalnızca bir 'hikâye anlatma sanatı diye bakmıyor. Bİr yaşamı yakalama, bir 'geçen zamanı anlatma' sanatı diye bakıyor. En azından büyük, has yönetmenler böyle bakıyor. Sinemanın, gerçek hayatın bir izdüşümü, kayıp giden zamanın yakalanması, ve seyirciye duyumsatılması süreci olduğu, çağdaş, modern sinemanın savlarından biri. Zeki Ökten işte bunu yapmayı en iyi bilen yönetmenimiz...

"Pehlivan", çeşitli düzeylerde gelişen, çeşitli süreçler içeren tema zenginliğiyle dikkati çeken bir film... Emeğini bir türlü gereği gibi değerlendiremeyen, emek/sermaye ilişkisini rayına bir toplumda, Bilâl’de ya güreş oturtamamış gibi geleneksel ya da futbol gibi Batı'dan ithal edilmiş, çağdaş çıkış, yollarından birine sarılmayı deneyen, cüssesine ve gücüne karşın bir ezik adamdır. Ama başka cıkış yolları da yardır kuskusuz. Geçmişte Almanya'dan dönen kayınbirader Cevdet’de ustalıkla billurlaşan 'Alman bozgununda, bir türlü gerçekleşmeyen, gerçekleşse bile yeni düş kırıklıklarına gebe Libya da, kuskusuz gerçek çözüm, gerçek çıkış yolu değildir...

Temeldeki sosyo-ekonomik bozuklukların yanı başında ise, allak bullak olan geleneksel değerler karmaşası vardır. Güreşin yerini futbol, geleneksel erdemlerin yerini çağdaş kurnazlıklar, eski ahlakın yerini ise, yepyeni, Batı usulü bir ahlak almaktadır. Bilâl'ın olağanüstü başarıyla (ve gerçek bir köylü tarafından) çizilmiş yaşlı babası, geleneksel olanın belki son temsilcisidir... Ustasını yendiği güreşte, kendisi de eski bir" pehlivan olan babası, Bilâl'ı iyice azarlayacaktır: Ustayı oyunla yenmek ustaya hile yapmak pehlivana yaraşır mı? Dik başlı yeni yetme oğul, Almanya'dan gelen kız yeğeninin mayosuna, dansına, rahat tavırlarına biraz öfke, biraz da istekle bakıp duracak, kayınbiraderin yine 'Almanya görmüş karısı, Tevfik pehlivana bakıp iç geçirecektir... Alman madenle-rinde yitip gitmiş gençliğini içkiyle, kaba saba şakalarla unutmaya çalışan kayın birader ise, yanlış ekonomi siyasetlerinin harcadığı kuşakların acıklı bir örneğidir...

Ama yaşam sürmektedir, Öktem'in alabildiğine rahat, hayatın içine dalan kamerası, Batıda hep bir şiddet toplumu olarak tanınan (tanıtılan) toplumumuzun da, kültürü, folkloru, gelenekleri olan, hıdrelleziyle, deniz kıyısındaki pikniğiyle, hayatı dolu dolu yaşayan bir toplum olduğunu haykırmakladır. Yalnız Batı'ya değil kuşkusuz, bu tür geleneklerden gitgide uzaklaşmakta, İtendi kültürüne yabancılaşmakta olan kendi toplumumuza da... Bazı şeyler kaçınılmaz biçimde yok olacak, toplumun gündeminden veya ellerimizden kayıp gidecektir. Pehlivanlık mesleği gibi... Yılda bir kez Kırkpınar bayramıyla yaşatılamayınca kadar eskimiş, çağdışı kalmış bir spordur güreş... Devletin de, toplumun da ilgisinden günden güne ırak düşen... Bilâl pehlivanın acılı öyküsü sonunda tüm anlamsızlığını algıladığı bu amansız yenme/yenilme uğraşı, tıpkı Peckinpah'tn kovboyları gibi yok olmaya, tarihe gömülmeye mahkûm bir meslek düzeyindedir. Bu açıdan tümüyle hüzünlü, iç burucu bir film olur çıkar "Pehlivan"... “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

*Geleneksel Türk sporumuz 'yağlı güreş'te, güreşçiler 'er meydanı' adı verilen, müsabakanın geçeceği alana tüm vücutlarını yağlayarak çıkarlar. Birbirlerini yakalamaları bu sayede daha da güçleşir ve birbirlerini yenmeleri ustalığa, tekniğe ve kuvvete bağlı olarak gerçekleşir. Daha çok önemli kutlamalarda ve davetlerde yapılan müsabakalar feodal yapının zirve yaptığı zamanlarda varlıklı köy ağaları tarafından finanse edilip, zamanla köyler arası turnuvalara dönüştürüldü.

Bu kısa ön bilgiden sonra gelelim Zeki Ökten'in "Pehlivan"ına ... Yılmaz Güney senaryolarından çektiği güçlü filmler sonrasında Zeki Ökten, "Sürü" (1978) ve "Düşman"da (1979) onun asistanlığını yapan Fehmi Yaşar'ın "Faize Hücum" (1982) senaryosunu çeker. Dönemin gündemini oluşturan banker skandalından esinlenen film herkesi ziyadesiyle memnun ettikten sonra aynı ikilinin yeni filmi "Pehlivan" çıkagelir.

1980'lerin seyirci sayısının giderek düştüğü sinema ortamında hayli manidar bir çıkış yapar film. Sinema seyircisi salonlardan çekilmiştir. 12 Eylül askeri darbesinin de etkisiyle Türk halkı kendisini evindeki televizyona, futbol ligine vermişti. Turgut Özal politikası toplumsal hayatta hızlı bir değişime yol açmaktadır.

Bu açıdan bakınca 'hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını' söyleyen, Türk toplumundaki kabuk değişiminin habercisi olan filmlerden biriydi "Pehlivan". Üç çocuğu, karısı ve hasta babasıyla zor geçinen bir pehlivan olan Bilal'ın (Tarık Akan) hikayesini anlatır film. Bilal'in çok borcu vardır. Sıkışmış bir karakterdir. Gözleri iyi görmeyen, eski pehlivanlardan yaşlı babası sürekli söylenir. Büyük oğlu Ahmet ergenlik sorunları yaşamaktadır. Babasından bisiklet istemektedir. Bilal, borçları, onu sürekli eleştiren babası, kendisine baş kaldıran ve onu pasif bulan oğlu ve işsizlik sorunlarıyla boğuşmaktadır. Tek desteği karısıdır (Meral Orhonsay)... Karısı onu yağlar, masaj yapar ve yıkar... Bir de ona güreş müsabakaları ayarlayan çığırtkan Mestan (Erol Günaydın) vardır. Kasabanın futbol takımı gençler ve ahali arasında giderek daha popülerleşmektedir. Ama kasabanın büyükleri futbolu gavur icadı olarak görüyorlardır... Mesela Mestan kendisine yapılan amigoluk teklifini hakaret olarak kabul eder. Bilal borçlarından kurtulmanın son çaresini Kırkpınar güreşlerine bağlar ve giderek artan ümitlerle fiziksel gücünü zorlayarak çalışmaya başlar. Ustası Tevfik (Yaman Okay) güreşin artık bozulduğunu, işin içine paranın girdiğini söyler. Kendi kültüründen uzaklaşan bir toplumu yansıtan hikaye kurgusunda tüm sevilesi, iyi karakterler adeta bunu işaret etmektedirler. İçlerinden biti 'gavur güreşi öldürdü, baktı ki Türk'le baş edemeyecek yağı kaldırdı, minder koydu ... bile diyecek kadar ileri götürür işi.

Pehlivan Bilal'in acıklı hikayesi umutların tükenişiyle sonlanır ve Yaşar/Ökten ikilisi bu etkili finali asla sulandırmaz, sömürmez. 'Değişim'in 'eski olan'la ilişkisini samimiyetle kurmakla kalmaz film, üç kuşak arasındaki baba-oğul ilişkisini de bu çemberin içine ustaca yerleştirir. Hatta yama gibi durabilecek güreş ustası Tevfik'in hikayesiyle, Bilal'in Almanya'dan gelen (Alamancı) kayınbiraderi Cevat'ın film (Yavuzer Çetinkaya) iki arada kalmışlığı da öyküyü ve temayı zenginleştirir. Cevat'ın kızı çoğunlukla Almanca konuşuyordur. Almanya'nın da tadının kaçtığını söyler Bilal'e. Tarık Akan'ın son derece düzgün ve uygun vücudu pehlivan rolü için biçilmiş kaftandır. Akan buna bir de pala bıyık ekleyince 40 yıllık pehlivan gibi çıkar karşımıza. Oyuncu bu filmdeki rolüyle haklı olarak Antalya Film Festivali'nden En İyi Erkek Oyuncu ve 35. Berlin Film Festivali'nden de Jüri Özel Mansiyon'u kazanır.  Ayrıca filmde profesyonel güreş çalıştırıcılarından destek alınmış, Kırkpınar sahnelerinde gerçek güreş müsabakalarından ve güreşçilerden faydalanılmıştır. Filmin tek önemli kusuru da Kırkpınar sahnelerinin biraz fazla uzun tutulmuş olmasıdır... Kısacası "Pehlivan" özellikle film sayısı önceki senelere göre azalmaya başlayan bir dönemde Türk sineması adına gurur verici filmlerden biri olmuş, bugün bile geçerliliğini koruyan temasıyla, birbirinden güzel sahneleriyle (özellikle Bilal'ın idmanları, piknik sahnesi ve finali) ve etkili oyuncu performanslarıyla akıllarda yer etmiştir. (Burak Göral) “SİYAD, “40 Yılın Serüveni”) 

ÖMRÜMÜN TEK GECESİ (1984)


Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden “Esat Mahmut Karakurt’un aynı isimli romanından
Foto Direktörü: Orhan Oğuz
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün

Set: Mehmet İnci, Yılmaz Sengelli, İbrahim Kul, Işık: Recep Biçer, Selahattin İlhan, Mehmet Uluyol, Laboratuar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Mustafa Yıldız, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşses, Negatif Montaj: Yusuf Aldırmaz, Montaj: İsmail Kalkan, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Ka-meraman: Cem Molvan, Yönetmen Yardımcıları: Arif Erkuş, Kemal Seden, Lâle Film stüdyosunda hazırlanmış, Yeni Lale stüdyosunda seslendirilmiştir

Oyuncular: Hülya Avşar (Gülseren), Kenan Kalav (Ekrem), Suna Yıldızoğlu (Cemile), Ayşegül Ünsal (Gülderen), Salih Kırmızı (Rıza), Ünsal Emre, Selma Poyraz, Bilge Zobu, Yusuf Çetin, Ferhat Ünal, Yılmaz Kurt,

Konu: Konu: Film, yaşadığı travmayı atlatabilmek için küçük bir kasabaya yerleşen bir adamın yaşadıklarını konu edinir. Cemile, mühendis Orhan’la evlenebilmek için elinden geleni yapar. Orhan ise Cemile’den kurtulmanın yollarını aramaktadır. Orhan bir gün Gülderen adında bir kadınla tanışır. İkili evde bulundukları sırada Cemile gelir. Gülderen’i öldüren Cemile, ardından intihar eder. Orhan ise olayın etkisini atlatabilmek amacıyla civardaki bir kasabaya yerleşir. Burada Gülseren adında bir kızla tanışır. İkili, aşk ve nefret arasında değişen bir ilişki yaşamaya başlar. (Yiğitalp Ertem)

ÖLÜM SAVAŞÇISI (1984)



 Senaryo ve Yönetmen: Cüneyt Arkın, Çetin İnanç
Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker
Yapım: Ticaretim/Cüneyt Arkın
Tek Video Film/Mehmet Ali Yılmaz

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Osman Betin, Funda Fırat, Kemal Özkan, Kadir Kök, Nejat Gürçen, Hüseyin Peyda, Orhan Günşıray

Konu: Filmde doğaüstü güçlere sahip bir ninja klanı geçmişteki bazı hesaplaşmalar yüzünden Ölüm Savaşçısı’ndan intikam almak istemektedir. Bir dizi cinayet işleyen ninjalar suçu Ölüm Savaşçısı’na (ya da gerçek kimliğiyle Komiser Murat-’a) yüklemeye çalışırlar. Ninjalarla karşılaşmak üzere Ölüm Savaşçısı Murat, ki Uzak Doğu dövüş tekniklerinde ender bir uzmandır, adı belirtilmeyen bir ülkeye gider. Ninjalarsa güçlerine ve marifetlerine güç katmışlardır: rahat rahat istedikleri hayvanın, bitkinin ya da zombinin kılığına girerler. Ölüm savaşçı-sı, Emniyet mensubu Murat ile ninjaların reisi arasında kıyasıya bir mücadele başlar. Murat ninja reisini yakarak öldürür, ama karşısındaki yeniden ve yeniden dirilir. Kahramanımız tüm usta yeteneklerini sergileyerek tekme tokat yumruk ninjayı yok olana kadar döver ve bir zafer daha kazanır.

ÖLMEZ AĞACI (1984)


Yönetmen: Yusuf Kurçenli
Senaryo: Ayşe Şasa
Kameraman Kenan Davutoğlu
Yapım: Maya Film/Oya Beygo

Stüdyo: Hadeko Film Technik, Seslendirme: Fono Film, Set: Sami Meriç, Bayram İrvul, Işık: Mustafa Kırkağaç, Metin Erdoğdu, Çevre Düzeni: Behiç Ak, Makyaj: Corci, Yönetmen Yardımcısı: Leyla Özalp, Kamera Yardımcısı: Ömer Atabalcı, Kurgu: Thomas Balkenhol, Tasarım: Ayşe Şasa, Oya Beygo, Yusuf Kurçenli, Müzik: Cem İdiz,

Oyuncular: Necla Nazır, Hakan Balamir, Çetin Öner, Erich Romm, Gülsen Tuncer, Sonja Good, Sema Çeyrekbaşı, Ayşe Akdeniz , Bayram İrvul, Bülent Oran, Nilay Beygo, Oya Sensev, Nihat Öngen, Ayşe Akdeniz, Panayota Assimiyadu, Hubert Floer, Josef Buchholz, Peter Maus, Yavuz Birsenm, Gunter Reiman, George Stremme, Horst Baıer, Kai Röller,

Konu: Bahar (Necla Nazır), yıllardır Al-manya'da ailesiyle birlihte yaşamaktadır. Ağabeyi Kemal (Çetin Öner) ile işçilik yaparak yaşamlarını kazanmaktadırlar. Ancak Kemal'in işsizlik korkusu nedeniyle sürekli bunalıma girip huzursuz olması, çevresine karşı hırçın davranması Bahar'ı ve karısını üzmektedir. Bahar, aynı fabrikada çalıştığı ve çocukluğu Türkiye'de geçen Niko'yla (Hakan Balamir) konuşarak ağabeyinin durumunu unutmaya, huzurlu olmaya çalışır. Niko, gerçekte evlidir, ama mutsuzdur. Çünkü karısı Eleni (Sema Çeyrekbaşı) aşırı bencil bir kadındır. Buna 'karşılık Niko ona ne hadar yaklaşmaya çalışsa da Eleni o kadar kopuktur. Ve bir gün E!eni evi terkeder. Nilko karısının kendidini terkedişiyle bunalıma girer. Bu acılı yalnız günlerde kendisine en yakın gördüğü insan da Bahar’dır. Arkadaşlık ilişkileri çok kısa zamanda duygusallığa, bir sevdaya dönüşür. Bu sıcak beraberlik-ten sonra Niko kararlıdır. Bahar’ı ağabeyinden isteyecektir. Bir gün yolda rastladığı Kemal’e bu isteğini açıklar, Ancak, aynı gün işten çıkarılması nedeniyle allak bullak olan Kemal, Niko’nun ne istediğini kavrayamaz. Deli gibi Niko'nun üzerine saldırır. Onu yerlere yatırıp yumruklar ... Kemal'i böyle çılğın hale getiren işten atılmasının acısıdır ... Bir süre sonra aile Türkiye'ye dönme kararını alırken Niko ile Bahar, hak ettikleri mutluluğa kavuşacaklardır. “Agâh Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü”2. Cilt, sayf:214 ”

ÖDÜL:

*Sinema yazarlarının seçiminde “En İyi On film” içinde
► “Ölmez Ağacı” 9uncu.
► “Gülsen Tuncer” en iyi yardımcı kadın oyuncu

* ilk bakışta çarpıcı gibi gözüken, ya da snopsis olarak anlamlı gelebilen "Almanya'daki işçilerimizin sorunları, Türk-Alman ve Türk-Yunan dostluğu, yabancılaşma sorunu, Türk aile düzenin geleneksel yapısı" izlenimleri, "Ölmez Ağacı"nın dallarını oluşturuyor, ama asıl önemli olan "ağacı", yani "filmi" göremiyoruz. Her öksürük sesiyle çocuk ağlamasını koşut kurgu yaparak, Bahar Niko aşkını, halkların dostluğu dışında hiçbir ruh bilimsel ve bireysel temele dayandırmadan; Türklerin, Alman toplumuna uyum ya da uyumsuzluklarını, yalnızca bir tek komşu ile sınırlandırarak; (koca evde, apartmanda asansöre yalnızca aynı Alman ile aynı Türkün bindiği düşünülemez herhalde) iyi niyetli çabasını, sonuçsuz bırakıveren bir çalışma "Ölmez Ağacı". Hemen her bölümünü aşırı biçimde uzatan (işe gitme, hastalık, Türk aileye ters davranan komşu vb ... böümler kaç kez yinelendi) Kurçenli, belli bir izleğin peşinden giderek, kişilikler çiz-meye çalışan ilginç bir film olabilirdi "Ölmez Ağacı". (Ancak Hakan Balamir ve Necla Nazır'ın yönetmenden direktif bekler gibi oynamaması koşuluyla).

ÖÇ (1984)


Yönetmen: Mesut Uçakan
Senaryo: Raşit Anaral, Mesut Uçakan
Görüntü Yönetmeni: Erdoğan Engin
Yapım: Ömür Film/Ergun Hekimoğlu, Mahmut Hekimoğlu

Set Amiri: Halil Dede, Set Yardımcısı: Yaşar Davutoğlu, Selim Acar, Yönetmen yardımcıları: Kâmil Renklidere, Hüseyin Akçalı, Bülent Polat, Kamera Asistanları: Süha Kapkı, Mustafa Sahirleroğlu, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Laboratuvar: Armağan Köksal, Şems Tokgöz, ancak kinleri sevgiye dönüşmüştür. Prodüksiyon Amiri: İbrahim Kul, (Sineray Film Stüdyosunda hazırlan-mıştır)

Oyuncular: Bulut Aras, Mahmut Hekimoğlu, Oya Aydoğan, Salih Kırmızı, Muazzez Kurdoğlu, Sümer Tilmaç, Baki Tamer, Ferdi Altuner , Bahattin Eroğlu, Sema Yardımcı, Abdullah Öcal, Çocuk Yıldız: Halil İbrahim Varsak,

Konu: Politik nedenlerden dolayı yurt dışına kaçmaya karar veren üç arkadaş, kaçmadan önce eski bir hesabı kapatmak isterler. Bir zamanlar giriştikleri eylemde kendilerine ihanet eden kişiyi bulup öldürmektir. Sonunda bulurlar .

ORTADİREK ŞABAN (1984)


Yönetmen: Kartal Tibet
Senaryo: Osman F. Seden
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Yapım: Uğur Film, Memduh Ün

Yardımcı Yönetmen: Ahmet Sezerel, Kamera Asistanı: Cem Molvan, Özgün Müzik: Cahit Berkay, Müzik Direktörü: Oğuz Abadan, Yönetmen Asistanı: Ayşe Gökçe, Kurgu: Mevlut Koçak, Yatdımcı Yönetmen: Ahmet Sezerel, Kamera Asistanı: Cem Molvan, Işık: Recep Biçer, Mehmet Uluyol,  Set: Halil Dede, Şeref Yılmaz, Ali Rıza, Negatif Montaj: Yusuf Aldırmaz, Renk Uzmanı: Selahattin Hoşsöz, Ses Kaydı: Necip Sarıcıoğlu, Montaj-Senkron: İsmail Kalkan, Prodüksiyon Amiri: Avni Turan, Yapım Yönetmeni: Şerif Ablak, (Yeni lale Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Kemal Sunal (Şaban), Bahar Öztan (Bahar), Reha Yurdakul (Şükrü Bey), Ergun Könar (Adnan Bıçakçı), Dinçer Çekmez (Antrenör), Fatih Özses (çetenin adamı), Sırrı Elitaş (Adnan Bıçakçı’nın adamı), Baykal Kent (basketbol koçu), Renan Fosforoğlu (Gıyasettin Amca), Coşkun Göğen (Sinyor Lopez), Sadettin Erbil, Yavuzer Çetinkaya (çete reisi Çakal), Mehmet Uğur, Ekrem Dümer (Doktor Sami), Arap Celal, Akif Kilman, Cengiz Nezir, Yalçın Tülbağ, Hayri Caner, Oktay Güzeloğlu,

Konu: Kendi halinde bir hayat süren Şaban kıt kanaat bir yaşam sürmektedir. Şaban kendisiyle aynı mahallede oturan Bahar'ı sevmektedir. Ancak karşısında oldukça güçlü bir rakibi vardır: Türk basketbol şampiyonu, hemen her spor dalında üstün yeteneklerini bulunan başarılı sporcu Erkan'ı alt edip Bahar'ı elde edebilecek midir? Bu hızlı rekabete Arap Şeyhi Adnan Bıçakçı ve adamlarının girmesiyle birlikte olaylar son derece komik ve absürd bir hale gelecektir.

NEŞEMİZİ BULALIM /Vırvıriye (1984)


Senaryo ve Yönetmen Mengü Yeğin
Kamera: Ali Başamel
Yapım: Men Film /Mengü Yeğin

Set Teknisyenleri: Sabit Cengiz, Kameraman: Ali Başeğmez, Asistan Kahraman: Erdal Kahraman, Müzik Direktörü ve Müzikler: Adnan Varveren, Sesleri Alan: Uğur Öğüt,
Helmut Film stüdyosunda renklendi-rilmiş, Öz Prodüksiyon Ses stüdyosunda seslendirilmiştir

Oyuncular: Suna Pekuysal, Oya Aydonat, Necati Er, Zeki Alpan, Nilüfer Aydan, Meral Sima, Erdal Çelik, Ahmet Kostarika, Bahattin Ersoy, Mejat Gürçen, Yaşar Tatlısu, Atilla Akın,

Konu: Göçebe iki kızın, çeribaşı seçimle-rinde güldürüsü

NEFRET (1984)


Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap

Yapım Yönetmeni: Fevzi Barlas, Yönetmen Yardımcıları: Nezih Tunar, Kemal Seden, Kamera: Cem Molvan, Işık yardımcıları: Bayram İlvur, Yusuf Akdağ, Set Ekibi: İbra-him Kul, Ahmet Servidal, Alaattin İzgü, Işık Yönetmeni: Turgut Köse, Kurgu ve Eşleme: Nevzat Dişiaçık, Negatif Kurgu: Ömer Aksu, Ses Çekme ve Miksaj: Erkan Aktaş, Yardımcı: Eyüp Yıldız, LaboratuVar: Erol Şahin, Zekeriya Şahin, Metin Çeşmebaşı, Fono Film Stüdyolarında hazırlanıp seslendirilmiştir

Oyuncular: Fatma Girik (Fatma), Bulut Aras (Fikret, Hülya Avşar (Hülya), Metin Serezli, Nubar Terziyan, Reha Yurdakul, Osman Seden, Orkide Erdem, Reha Yurdakul, Mualla Cıvgın, Mine Soysal, Ahmet Eskici, Ayhan Polat, Ali Demir, Ekrem Dümer, Kamil Sesli, Zeynel Kun

Konu: Fatma (Fatma Girİk) kocası Metin’Ie (Metin Serezli) mutlu olamayan bir İş kadınıdır, holdinglere başkanlık eden, dosyalar filân açıp kapayıp sağa sola emirler yağdıran... Metin'in 'sadakatsizliği' ayyuka çıkınca onu bırakır Anasının kendisi için onca özveride bulunduğu Hülya (Hülya Avşar) günlerini 'dans ve müzik'le doğallıkla biraz da 'esrar çekmekle (!) geçiren bir zamane kızıdır. Annesinden ise, sanki hastalıklı biçimde nefret etmektedir. Bu nefret, Fatma'nın hayatına ayırımdan sonra giren Fikret'i (Bulut Aras) 'tavlamak' ve ondan gebe kalmaya dek götürür Hülya'yı... Fatma yıkılacak, ama son ana dek 'analığını' kadınlığının önüne alıp kızının mutluluğunu düşün-meyi sürdürecektir...

► Evet, Osman Seden kuşkusuz bir melodram ustasıdır. Melodram... Yani iyilerle kötülerin kalın çizgilerle ayrıldığı, kahramanların ömür boyu yoğun biçimde yaşanan tek bir duyguyu (bir büyük aşkı, tutkuyu veya kini) sürdürdüğü, tek bir olayın tüm ayrıntıları silerek tüm bir yaşama egemen olduğu, alevli, coşkun, fırtınalı ilişkilerin yaşandığı öyküler... Seden’İn melodramları kimi zam an inandırıcı, patetik (heyecan verici) olabilmişlerdir: "Meryem ve Oğullan" örneğindeki gibi ve biz izleyebildiğimiz ölçüde bunu belirtmişizdir, "Nefret"de işte bu Seden formülünün tuttuğu filmlerden.

► Osman Seden, kendi yazdığı senaryoda, herhalde filmin daha iyi izlenmesi için olacak, hikaye kahramanlarının ismini oyuncuların gerçek ismi olarak korumuş. Böylece Fatma (Fatma Girik) kocası Metin'le (Metin Serezli) mutlu olamayan bir iş kadınıdır, holdinglere başkanlık eden, dosyalar filan açıp kapayıp sağa sola emirler yağdıran ... Metin'in 'sadakatsizliği' ayyuka çıkınca onu bırakır (oysa Metin'in kırdığı cevizlerin yıllardır fakındadır, 'kızının mutluluğu' için bunlara dayanmıştır!.) Anasının kendisi için onca özveride bulunduğu Hülya (Hülya Avşar) günlerini 'dans ve müzik'le doğallıkla biraz da 'esrar çekmek'le (!) geçiren bir 'zamane kızı' dır. Annesinden ise, sanki hastalıklı biçimde nefret etmektedir.

Bu nefret, Fatma'nın hayatına ayrılmadan sonra giren Fikret'i (hayır, Bulut Aras, nedense filmde Bulut ismini taşımıyor) 'tavlamak' ve ondan gebe kalmaya dek götürür Hülya'yı... Fatma yıkılacak, ama son ana dek 'analığını' kadınlığının önüne alıp kızının mutluluğunu düşünmeyi sürdürecektir ...

Evet, Osman Seden kuşkusuz bir melodram ustasıdır. Melodram... Yani iyilerle kötülerin kalın çizgilerle ayrıldığı, kahramanların ömür boyu yoğun biçimde yaşanan tek bir duyguyu (bir büyük aşkı, tutkuyu veya kini) sürdürdüğü, tek bir olayın tüm ayrıntıları silerek tüm bir yaşama egemen olduğu, alevli, coşkun, fırtınalı ilişkilerin yaşandığı öyküler... Seden'in melodramları kimi zaman inandırıcı, patetik (heyecan verici) olabilmişlerdir: "Meryem ve Oğulları" örneğindeki gibi ve biz izleyebildiğimiz ölçüde bunu belirtmişizdir.

 "Nefret"de işte bu Seden formülünün tuttuğu filmlerden... Hikaye, tüm şematize yanlarına karşın düzeyli bir melodrama dönüşebiliyor; yani yeterince coşku ve heyecan 'ıstırap ve gözyaşı' içeriyor. Seden kendi yazdığı öyküyü benimsemiş besbelli... Tam bir Seden biçimciliğiyle, çarpık açılarla, Hülya Avşar'ın dapdaracık giysilerle yaptığı dansları kamera oyunlarıyla saptayarak, usta işi bir dekupajla, yakın-orta-uzak planları en işlevsel biçimde kurgulayarak... Bunca yıl sonra hala 'Ben buradayım, ben ayaktayım' diyor Seden ve sinemada değme genç yönetmenlere taş çıkarırcasına özenli, uğraşıImış, biçimci bir anlatımla ortaya çıkıyor. Şimdilik önemsiz filmlerde harcanmasına karşın Hülya Avşar, kuşkusuz hem güzel, hem de yetenekli bir oyuncu. Ama filmin asıl galibi, bir kez daha Fatma Giirik... 

Görkemli, soylu, olgunluğun doruğundaki güzelliğiyle, sevgilisini kızıyla paylaşmak zorunda kalan kadının duygularını, ıstırabını, filmin kuşkusuz esinlendiği "Ömre Bedel Kadın"daki Joan Crawword'u aratmadan canlandırabiliyor. Seden'in biraz bu ve benzeri eski Amerikan melodramla-rından, biraz para, sermaye, banka, alavere dalavere üstüne kurulu Amerikan TV dizilerinden esinlenerek yaptığı, bize kuşkusuz bir hayli yabancı, ama melodramın evrensel özelliklerini usta-ca kullanan filmi, bu nedenlerle belli bir ilgi uyandırabiliyor.

Ancak 'Nefret'e bu açılardan hoşgörüyle yaklaşırken, filmin içerdiği çok olumsuz bir noktayı da göz ardı etmemek gerekiyor. O da Osman Seden'in gençliğe bakışıdır. 'Modern' gençliği yalnızca dans, müzik, disk o ve de esrarla 'iştigal eden', parazit ve amaçsız bir kitle olarak gösteren Seden filmleri, Batıdan gelen ve dünya gençliğinin ortak biçimde benimsediği tüm olgulara karşı çıkarak, giderek dans, pop-müzik, kız-erkek birlikteliği gibi bu tür olguları, 'gençlik yozlaşmasının bir parçası gibi sunarak, gençlik sorunlarına alabildiğine tutucu, giderek gerici bir bakışla yaklaşmaktadırlar. 'Nefret'in ve bazı Seden filmlerinin dikkatle izlenmesi ve eleştirilmesi gereken yanı budur. Yaşlı Seden, ne yazık ki gençliğe hiç de anlayışla, hoşgörüyle, kendini 'genç' yerine koymaya dayalı bir bakışla bakamıyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 79”

*Fatma (Fatma Girik) bir iş kadınıdır. Kendisi de kocası Metin de (Metin Serezli) zengindir. Fakat mutsuzdur. Kocasının kadınlarla olan ilişkisi onu tedirgin etmektedir. Ayrılırlar. Öte yandan kızı Hülya da (Hülya Avşar) sorumsuzca yaşamakta, günlerini gezmekle, dans etmekle hatta esrar bile içmektedir. Annesinden, uyarılarından ve hayatını yönlendirmek istemesinden nefret eden kız, bu nefreti yüzünden annesinin iş ve duygu ilişkisi olduğu Fikret'i (Bulut Aras) baştan çıkararak ondan gebe kalır. Sonra da erkeği öldürür. Bu olaydan ötürü Fatma’nın bir an için dünyası yıkılırsa da, annelik duygusu ağır basar, aile sorumluluklarını hatırlar ve kızını kurtarmaya çalışır. Suçu üstlenmek ister . Bu filmde Osman Seden, anlatımının her zamanki ustalıklarına yer veriyordu yine. Neyi, ne zaman, niçin yapacağını bilmekten kaynaklanan akıcı üslubu yine varlığını belli ediyordu. Filmde aynı erkeği bir ana-kızın dramı işleniyordu. Ama, dış çevrenin kusursuzluğuna karşılık, kızın fedarlıkta bulunmamasına karşı nefretinin nereden kaynaklandığını bırakın anlamaya, kestirmeye bile imkan yoktu. Nefret psikolojik yaklaşımla ancak vurgulanabilecek bir duygu, filmde adeta mekanik bir anlatımla veriliyor gibiydi. Hele final içermemesi, filmin Seden gibi bir teknisyenin gözünden kaçmaması gereken bir kusuruydu.

Alim Şerif'in bu eleştirisi bir yana, doğrusu film de Hülya'nın nefreti oldukça açık ve sade bir dille aktarılmıştı. Annesinin evden uzak kalarak yalnızca işi ile ilgilenmesi, kocasından boşanarak kendisini bırakması ve boşandıktan sonra da başka bir erkekle ilişki kurması, genç bir kızın kolay sindireceği şeyler değildir. Hülya'nın Fikret’le ilişkiye girip ondan gebe kalması bile aslında annesinden birazcıklığı görmek, önemsenmek için yapılmış bir davranıştır.

Eleştirilerine devam eden Onaran: "Gerçekten anılmaya değer 'Nefret' filminde, Fatma Girik'in yüksek oyunculuğu ve Hülya’nın güzelliği değer kazandırmakla birlikte, bir türlü biçimcilikten yakasını kurtaramayan Seden, yönetmen olarak yine de tam not alamıyor dese de, Usta bu filmde biçimciliğe kaçmamış, olayları gayet yalın, ve sinemasal bir dille aktarmış, oyuncularının psikolojilerini, nefretlerini yahut son anda duyulan pişmanlıklarını açıkça belirtebilmek için kamerasını yine oyuncuların gözlerine kadar yaklaştırmış, adı "biçimci rejisör"e çıkmıştı.

Atilla Dorsay da Usta'yı bu fiImde (artık değişmeyen bir ön yargı ile) biçimciliğe kaçmakla eleştirmiş. Ama başarısını da göz ardı etmemiş. FiImin başarısını oluşturan unsur olarak da, yalnızca, filmin başlangıç sahnelerinde "Hülya'nın dar aerobik giysileriyle dans etmesini görmüş.

"Tam bir Seden biçimciliğiyle, çarpık açılarla, Hülya Avşar'ın dapdaracık giysilerle yaptığı dansları kamera oyunlarıyla saptayarak bir dekupajla yakın-orta-uzak planları en işlevsel biçimde kurgulayarak bunca yıl sonra hala 'Ben bura-dayım, ben ayaktayım!' diyor. En önem-lisi sinemacılığıyla halen dikkati çekmeyi başarıyor. Seden, sinemada değme genç yönetmenlere taş çıkartırcasına özenli, uğraşılmış, biçimli bir anlatımla ortaya çıkıyor. Şimdi ilk önemsiz filmlerde harcanmasına karşılık, Hülya Avşar kuşkusuz hem güzel, hem de yetenekli bir oyuncu. Ama filmin asıl galibi, bir kez daha Fatma Girik.. Son olarak, Burçak Evren de şöyle eleştiriyor filmi:

"Yılların sinemacısı Osman Seden bu yıl da en üretken yönetmenlerimiz arasında yer alıyor. Kuşkusuz 1955'lerden beri durmadan dinlenmeden ve bıkmadan kameranın ardında kalıp yılda en az iki filme imza atmak kolay bir şey değil. Ortaya koyduğu filmlere değil ama, böylesine bir çabaya saygı duymamak olanaksız. Bu yıl Osman Seden'den izleyeceğimiz ilk film, Nefret adını taşıyor. . Fatma Girik ile Yeşilçam'ın yeni gözde-erinden Hülya Avşar ile Bulut Aras'ın başrollerini paylaştıkları filmde, ABD patentli dizileri anımsatan bir aile dramı (trajedi de diyebiliriz) anlatılıyor. Birbirinden ayrılmış anne ile baba arasında kalan genç kızın sevgi ile nefreti 'ana gibi yar olmaz' beylik deyişinde noktalanıyor.

Doğru olan şu ki, fiImde Fatma Girik yılların verdiği deneyimle, deneyimsiz bir oyuncunun karşısında ağırlığını ortaya koyuyor, Hülya Avşar ise bunun bilincinde olarak yürekli bir oyunculuk savaşı veriyor. Filmin ·yönetmeni Osman Seden'in, sinemamızın en büyük ustalarından olduğu tartışılmaz. "Nefret" Türk sinemasının baş yapıtlarından biri, Seden, büyük titizlikle çalıştığı bu film-den son derece mutlu... “Gülşah Nezaket Maraşlı, “Türk Sinemasında Düet”, syf:219 ”