Yönetmen: Zeki Ökten
Senaryo: Fehmi Yaşar
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin
Özşahin, Ertunç Şenkay, Uğur Demir,
Yapım : Şeref Film/Şerefettin
Gür
Güreş Danışmanı: Şükrü
Kayabaş, Güreş Hocası: İlyas Temiroğlu, Yönetmen Yardımcıları:
Leylâ Özalp, Fehmi Yaşar, Yavuzer Çetinkaya, Yapım Sorumlusu Yardımcısı: Mehmet
Kurt, Özgün Ses Alımı: Mehmet Solak, Set Teknisyenleri: İsmail
Gündem, Necat Buvan, Kemal Altunel, Ali Koşum, Görüntü Yönetmen Yardımcısı: Suha
Kapkı, Yapım Sorumlusu: Şerif Ablak, Baskı: Erol Şahin, Zekeriya
Şahin, Laboratuvar: Metin Çeşmebaşı, Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Yardımcısı:
Eyüp Yıldız, Negatif Kurgu: Ömer Aksu, Eşleme: Cevat Sezer, Müzik:
Tarık Öcal, Kurgu: Nevzat Dişiaçık (Fono Film Stüdyosu’nda
hazırlan-mıştır)
Oyuncular: Tarık Akan, Meral Orhonsay, Erol
Günaydın, Tulu Çizgen, Yavuzer Çetinkaya, Yaman Okay, Orhan Çağ-man, Ahmet
Kayışkesen, Ercan Agar, Zeynep Arca, Mehmet Ecevit, Özer Kıvanç, Oktay
Güzeloğlu, Ertan Yılgör, Mesude Kıvanç, Yüksel Burkan, Şenol Atlı, Necat Buvan,
Ajlan Aktuğ, Mustafa Komili, Sami Göktaş, Pehlivanlar: Servet Demirhan,
Zekeriya Çakıcı, Cemil Demirci, Mevlut Akyol,
Konu: Konu: Karısı, iki çocuğu ve yaşlı
babasını geçindirmek için bir yaşam savaşı veren Bilal'in (Tank Akan) son umudu
Libya'ya işçi olarak gitmektir. Ne var ki Bilal'in bir türlü sırası gelmez. Bu
kez Bilal, baba mesleği olan pehlivanlıkta şans dener. Ve Bilal, Kırkpınar'daki
yağlı güreşlere katılmak üzere hazırlıklara başlar. Libya düşünden sonra başka
seçeneği de yoktur. Ama bu çalışmalar sırasında pehlivanlık mesleğinin de
giderek yozlaştırıldığını, hile karıştığını görür. Gene de umudunu yitirmez.
Ödül:
Antalya 21. Altın Portakal
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (22 – 29 Eylül 1984)
► Tarık Akan "en
başarılı erkek oyuncu.
Jüri Üyeleri: Lütfi Ö. Akad, Sadri Alışık,
Umur Bugay, Yıldız Kenter, Rekin Teksoy, Cihat Çiftçili, Emin Gerçeker, Necati
Onursal, Sema Ece.
35. Berlin Film Şenliği'nde
(1985)
► Tarık Akan'a “Jüri özel
mansiyonu"
7. Palermo Spor Filmleri
Şenliği'nde "birincilik”
Kültür ve Turizm Bakanlığı
Sinema Başarı Ödülü'nü (4 milyon TL.)
Sinema Yazarlarının
"1984-85 mevsiminin en iyi filmleri soruşturması"nda
► "Pehlivan"
Birinci.
► Tarık Akan da "en iyi
erkek oyucu" .
Fransa'nın Rennes kentinde
düzenlenen 11. Uluslararası Spor Filmleri Şenliği'nde Uluslararası Olimpiyat
Komitesi Ödülü'. (1985)
Seçici Kurul: Freddy Bouache (İsviçre
Sinematek Başkanı), Alexandre (sinema oyuncusu), Christopher Miles (yönetmen),
Marie Françoise Grange (dünya kano şampiyonu), Marc Madiot (bisiklet
yarışçısı), Christian Montaignac (sinema eleştirmeni); “Agah Özgüç Türk
Filmleri Sözlüğü, 2. Cilt” Uluslararası İstanbul Sinema
Günleri'nde (1985)
► Zeki Ökten'e "üstün
başarı belgesi"
* Kuşkusuz Pehlivan'ın erdemleri olduğu
denli kusurları da yok değil. l. Sözgelimi gereğinden fazla uzatılmış ve filmin
bütünlüğü ile pek ilişki kuramadığımız piknik ya da niyetli ateşli sahneler
gibi. İster istemez tüm bu sahneler, Pehlivan'ın biraz da dışarısı için
yapılmış bir film olduğu düşüncesini getiriyor akla... Pehlivan'ın
çalışmasındaki yön-temle Rock'inki arasındaki sinemasal anlatımı da bir
esinleme olarak değerlendirmek mümkün. Bir de Düşman'da olduğu gibi bu filmde
de, birçok şey bir arada anlatılmaya çalışılmış. Giderek bu anlatım çeşitliliği
"zenginliği değil" ana temayı yer yer zedelediği gibi akışını da
bozmuş. Uzun uzadıya görün-ülenen güreş sahnelerinin de kimi zamanlar tek
düzeliğe dönüştüğünü söy-leyebiliriz. (Burçak Evren, Gelişim Sinema, S.: 6,
Mart 1985) “
* Pehlivan"ın bir piknik sahnesi var ki, düzenlenişiyle,
sessizlikleriyle, renkleriyle başlı başına bir sinema şöleni. Yalnız bu bölüm
bile sinemanın "işinin bitirilmek" istendiği bir ortamda
"Pehlivan"ı dört elle sarılması gereken bir film yapmaya yeter.
(Rekin Teksoy, Video Sinema, S.: 8, Şubat 1985)
► Pehlivan, Türk Sinemasının
alışıla gelen, sıradan ürünlerinin dışına taşan özellikleri, değerleri ve
erdemleriyle kuşkusuz kayıtsız kalınamayacak nitelikte bir yapıt. Zeki Ökten,
"Düşman"daki unutulmaz yaşlı nine gibi çok canlı bir tip yakalamış
yine. Bilal'in pehlivanlığın, babayiğitlik, mertlik, büyüğünü sayma, vb.
niteliklerine tutkun eski toprak ba-bası rolünde Ahmet Kayışkesen’le Bilal’in
karısı tarafından yağlandığı ve pehlivanın ancak kendisi bir koşu sokaklara
vurarak ateşini söndürebildiği ateşli sahnelerdeki erotizm çabasının da oldukça
ölçülü biçili, dengeli bir biçimde verildiği söylenebilir.(Sungu Çapan,
Milliyet Sanat Dergisi,S.:114,15 Şubat 1985)
► Zeki
Ökten’ln günümüz Türk sineması içinde çok aynı, çok önemli bir yere sahip
olduğunu düşünüyorum. "Pehlivan"ı ilk izleyişimde çok beğenmiş,
Antalya Şenliği'nde dereceye bile giremeyişi üstüne uzun boylu kafa yormuştum.
İstanbul'da yapılan bir özel gösteride, ikinci kez izleyişimde hemen herkesin
filmi çok beğenmesi, bu konuda yalnız olmadığımı gösterdi. Umarım ki seyirci de
bu beğeniyi paylaşır. Antalya'da film seçenler utansın!
Ökten'in sinemamızdaki
başkalığı, önemi, 'sinema iyi hikâye anlatmaktır kuralına bir seçenek
getirmesinden ileri geliyor sanıyorum. Amerikan Sineması'nın altın kuralı
olup, sinemamızda da iyice benimsenmiş bir kuraldır bu: "İyi bir hikâye
yakala, iyi anlat, İşte sana iyi film'... Oysa çağdaş sinema, sinema sanatına
yalnızca bir 'hikâye anlatma sanatı diye bakmıyor. Bİr yaşamı yakalama, bir
'geçen zamanı anlatma' sanatı diye bakıyor. En azından büyük, has yönetmenler
böyle bakıyor. Sinemanın, gerçek hayatın bir izdüşümü, kayıp giden zamanın
yakalanması, ve seyirciye duyumsatılması süreci olduğu, çağdaş, modern
sinemanın savlarından biri. Zeki Ökten işte bunu yapmayı en iyi bilen
yönetmenimiz...
"Pehlivan",
çeşitli düzeylerde gelişen, çeşitli süreçler içeren tema zenginliğiyle dikkati
çeken bir film... Emeğini bir türlü gereği gibi değerlendiremeyen, emek/sermaye
ilişkisini rayına bir toplumda, Bilâl’de ya güreş oturtamamış gibi geleneksel
ya da futbol gibi Batı'dan ithal edilmiş, çağdaş çıkış, yollarından birine
sarılmayı deneyen, cüssesine ve gücüne karşın bir ezik adamdır. Ama başka cıkış
yolları da yardır kuskusuz. Geçmişte Almanya'dan dönen kayınbirader Cevdet’de
ustalıkla billurlaşan 'Alman bozgununda, bir türlü gerçekleşmeyen, gerçekleşse
bile yeni düş kırıklıklarına gebe Libya da, kuskusuz gerçek çözüm, gerçek çıkış
yolu değildir...
Temeldeki
sosyo-ekonomik bozuklukların yanı başında ise, allak bullak olan geleneksel
değerler karmaşası vardır. Güreşin yerini futbol, geleneksel erdemlerin yerini
çağdaş kurnazlıklar, eski ahlakın yerini ise, yepyeni, Batı usulü bir ahlak
almaktadır. Bilâl'ın olağanüstü başarıyla (ve gerçek bir köylü tarafından)
çizilmiş yaşlı babası, geleneksel olanın belki son temsilcisidir... Ustasını
yendiği güreşte, kendisi de eski bir" pehlivan olan babası, Bilâl'ı iyice
azarlayacaktır: Ustayı oyunla yenmek ustaya hile yapmak pehlivana yaraşır mı?
Dik başlı yeni yetme oğul, Almanya'dan gelen kız yeğeninin mayosuna, dansına,
rahat tavırlarına biraz öfke, biraz da istekle bakıp duracak, kayınbiraderin
yine 'Almanya görmüş karısı, Tevfik pehlivana bakıp iç geçirecektir... Alman
madenle-rinde yitip gitmiş gençliğini içkiyle, kaba saba şakalarla unutmaya
çalışan kayın birader ise, yanlış ekonomi siyasetlerinin harcadığı kuşakların
acıklı bir örneğidir...
Ama yaşam
sürmektedir, Öktem'in alabildiğine rahat, hayatın içine dalan kamerası, Batıda
hep bir şiddet toplumu olarak tanınan (tanıtılan) toplumumuzun da, kültürü,
folkloru, gelenekleri olan, hıdrelleziyle, deniz kıyısındaki pikniğiyle, hayatı
dolu dolu yaşayan bir toplum olduğunu haykırmakladır. Yalnız Batı'ya değil kuşkusuz,
bu tür geleneklerden gitgide uzaklaşmakta, İtendi kültürüne yabancılaşmakta
olan kendi toplumumuza da... Bazı şeyler kaçınılmaz biçimde yok olacak,
toplumun gündeminden veya ellerimizden kayıp gidecektir. Pehlivanlık mesleği
gibi... Yılda bir kez Kırkpınar bayramıyla yaşatılamayınca kadar eskimiş,
çağdışı kalmış bir spordur güreş... Devletin de, toplumun da ilgisinden günden
güne ırak düşen... Bilâl pehlivanın acılı öyküsü sonunda tüm anlamsızlığını
algıladığı bu amansız yenme/yenilme uğraşı, tıpkı Peckinpah'tn kovboyları gibi
yok olmaya, tarihe gömülmeye mahkûm bir meslek düzeyindedir. Bu açıdan tümüyle
hüzünlü, iç burucu bir film olur çıkar "Pehlivan"... “Atilla Dorsay,
“12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
*Geleneksel Türk sporumuz 'yağlı güreş'te,
güreşçiler 'er meydanı' adı verilen, müsabakanın geçeceği alana tüm vücutlarını
yağlayarak çıkarlar. Birbirlerini yakalamaları bu sayede daha da güçleşir ve
birbirlerini yenmeleri ustalığa, tekniğe ve kuvvete bağlı olarak gerçekleşir.
Daha çok önemli kutlamalarda ve davetlerde yapılan müsabakalar feodal yapının
zirve yaptığı zamanlarda varlıklı köy ağaları tarafından finanse edilip,
zamanla köyler arası turnuvalara dönüştürüldü.
Bu kısa ön bilgiden sonra
gelelim Zeki Ökten'in "Pehlivan"ına ... Yılmaz Güney senaryolarından
çektiği güçlü filmler sonrasında Zeki Ökten, "Sürü" (1978) ve
"Düşman"da (1979) onun asistanlığını yapan Fehmi Yaşar'ın "Faize
Hücum" (1982) senaryosunu çeker. Dönemin gündemini oluşturan banker skandalından
esinlenen film herkesi ziyadesiyle memnun ettikten sonra aynı ikilinin yeni
filmi "Pehlivan" çıkagelir.
1980'lerin seyirci sayısının
giderek düştüğü sinema ortamında hayli manidar bir çıkış yapar film. Sinema
seyircisi salonlardan çekilmiştir. 12 Eylül askeri darbesinin de etkisiyle Türk
halkı kendisini evindeki televizyona, futbol ligine vermişti. Turgut Özal
politikası toplumsal hayatta hızlı bir değişime yol açmaktadır.
Bu açıdan bakınca 'hiçbir
şeyin artık eskisi gibi olmayacağını' söyleyen, Türk toplumundaki kabuk
değişiminin habercisi olan filmlerden biriydi "Pehlivan". Üç çocuğu, karısı ve hasta babasıyla zor
geçinen bir pehlivan olan Bilal'ın (Tarık Akan) hikayesini anlatır film.
Bilal'in çok borcu vardır. Sıkışmış bir karakterdir. Gözleri iyi görmeyen, eski
pehlivanlardan yaşlı babası sürekli söylenir. Büyük oğlu Ahmet ergenlik
sorunları yaşamaktadır. Babasından bisiklet istemektedir. Bilal, borçları, onu
sürekli eleştiren babası, kendisine baş kaldıran ve onu pasif bulan oğlu ve işsizlik
sorunlarıyla boğuşmaktadır. Tek desteği karısıdır (Meral Orhonsay)... Karısı
onu yağlar, masaj yapar ve yıkar... Bir de ona güreş müsabakaları ayarlayan
çığırtkan Mestan (Erol Günaydın) vardır. Kasabanın futbol takımı gençler ve
ahali arasında giderek daha popülerleşmektedir. Ama kasabanın büyükleri futbolu
gavur icadı olarak görüyorlardır... Mesela Mestan kendisine yapılan amigoluk
teklifini hakaret olarak kabul eder. Bilal borçlarından kurtulmanın son
çaresini Kırkpınar güreşlerine bağlar ve giderek artan ümitlerle fiziksel
gücünü zorlayarak çalışmaya başlar. Ustası Tevfik (Yaman Okay) güreşin artık
bozulduğunu, işin içine paranın girdiğini söyler. Kendi kültüründen uzaklaşan
bir toplumu yansıtan hikaye kurgusunda tüm sevilesi, iyi karakterler adeta bunu
işaret etmektedirler. İçlerinden biti 'gavur güreşi öldürdü, baktı ki Türk'le
baş edemeyecek yağı kaldırdı, minder koydu ... bile diyecek kadar ileri götürür
işi.
Pehlivan Bilal'in acıklı hikayesi umutların tükenişiyle sonlanır ve
Yaşar/Ökten ikilisi bu etkili finali asla sulandırmaz, sömürmez. 'Değişim'in
'eski olan'la ilişkisini samimiyetle kurmakla kalmaz film, üç kuşak arasındaki
baba-oğul ilişkisini de bu çemberin içine ustaca yerleştirir. Hatta yama gibi
durabilecek güreş ustası Tevfik'in hikayesiyle, Bilal'in Almanya'dan gelen
(Alamancı) kayınbiraderi Cevat'ın film (Yavuzer Çetinkaya) iki arada kalmışlığı
da öyküyü ve temayı zenginleştirir. Cevat'ın kızı çoğunlukla Almanca
konuşuyordur. Almanya'nın da tadının kaçtığını söyler Bilal'e. Tarık Akan'ın
son derece düzgün ve uygun vücudu pehlivan rolü için biçilmiş kaftandır. Akan
buna bir de pala bıyık ekleyince 40 yıllık pehlivan gibi çıkar karşımıza.
Oyuncu bu filmdeki rolüyle haklı olarak Antalya Film Festivali'nden En İyi
Erkek Oyuncu ve 35. Berlin Film Festivali'nden de Jüri Özel Mansiyon'u kazanır. Ayrıca filmde profesyonel güreş çalıştırıcılarından
destek alınmış, Kırkpınar sahnelerinde gerçek güreş müsabakalarından ve
güreşçilerden faydalanılmıştır. Filmin tek önemli kusuru da Kırkpınar sahnelerinin
biraz fazla uzun tutulmuş olmasıdır... Kısacası "Pehlivan" özellikle
film sayısı önceki senelere göre azalmaya başlayan bir dönemde Türk sineması
adına gurur verici filmlerden biri olmuş, bugün bile geçerliliğini koruyan
temasıyla, birbirinden güzel sahneleriyle (özellikle Bilal'ın idmanları,
piknik sahnesi ve finali) ve etkili oyuncu performanslarıyla akıllarda yer
etmiştir. (Burak Göral) “SİYAD, “40 Yılın Serüveni”)