Powered By Blogger

26 Mart 2020 Perşembe

DELİYE HERGÜN BAYRAM (1985)




Yönetmen: Ümit Efekan
Senaryo: İhsan Yüce
Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan
Yapım: Fedai öztürk/Burç Film

Oyuncular: İlyas Salman, Özlem Onur-sal, Münir Özkul, Ayşen Guruda, Şemsi İnkaya, Diler Saraç, Barış Altay, Benek Aksoy

Konu: Yaşadıkları köyden büyük kente göç eden iki kan davalı ailenin güldürüsü.


ÇİLELİ DAMAT (1985)


Yönetmen Arif Erkuş
Senaryo: Hıulki Saner
Görüntü Yönetmeni: Abdullah Gürek
Yapım Saner Film / Hulki Saner

Kurgu Ses Düzeni: Şenol Şentürk, Set Teknisyenleri: Ömer Bubo, Bayram İlvur, Işık Şefi: Sadullah Baş-kurt, Yardımcıları: Sami Boztunç, Ergun Sımsıkı, Prodüksiyon Amirle-ri: Erdoğan Uçkaya, Ziya Ilgaz, Prodksiyon Müdürü: Şerif Ablak, Kamera Asistanı: Mesut Çağdaş, Yardımcı Yönetmen: Kenan Uluergüven, Müzik Direktörü: Cengiz Tekin, (Öz Prodüksiyon stüdyolarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Ercan Turgut, Pembe Mut-lu, Ayşen Gruda, Bülent Kayabaş, Tevhid Bilge, Baykal Kent, Aysel Kiper, Zeynep Erman, Hülya Erçay,

Konu: Ercan bir kız lisesinde İngilizce öğretmenliği yapmakta ve geceleri de gazinoda şarkıcı olarak sahneye çıkmaktadır. Ancak okuldaki öğrencilerden Pembe Mutlu ile aralarında başlayan ilişki, evlilikle son bulur. Ercan Turgut’un zirvede olduğu dönemlerde çekilen şarkılı filmlerden biri.


ÇIPLAK VATANDAŞ (1985)


Senaryo ve Yönetmen: Başar Sabuncu
Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay
Yapım: Uzman Film/Ferit Turgut, Kadir Turgut
Yönetmen Yardımcıları: Faruk Turgut, Aslan Kaçar, Teknik Yönetmen: Zafer Par, Sanat Yönetmeni: Gülsün Karamustafa, Sanat Danışmanı: Sadık Karamustafa, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Seslendirme Yönetmeni: Levent Dönmez, Basın Danışmanı: Meltem Bayar, Müzik: Melih Kibar, Kurgu: Mevlüt Koçak Yapım Sorumlusu: Fikret Ertuğrul,

Oyuncular: Şener Şen, Nilgün Akçaoğlu, Candan Sabuncu, Pekcan Koşar, Zihni Küçümen, Kamuran Usluer, Bige Zobu, Salih Kalyon, Ertuğrul Bilda, Renan Fosforoğlu, Erdinç Bora, Erhan Dilligil

Konu: İbrahim geçim sıkıntısına daha fazla dayanamamıştır. Bir çok işte çalışmaktan artık iyice yıpranan ve hayaller görmeye başlayan İbrahim en sonunda bir kriz geçirip sokaklarda çıplak olarak koşmaya başlar. Sonra polis tarafından yakalanır ve hastaneye kaldırılır ancak bu esnada bir gazeteci fotoğraflarını çeker. Daha sonra hikayesini öğrendiğimiz İbrahim’in aynı anda bir çok iş yaptığını aslında devlet memuru olduğu halde limonculuk, bulaşıkçılık, amigoluk, bozacılık vs... yaptığını öğreniriz. Hepsinde de zamanla kendini çok geliştiren İbrahim buna rağmen 4 çocuğuna bir tane daha eklenmesi, mevcut çocuklarının ayakkabıları, giysileri, yeni doğan çocuğunun maması, her şeye sürekli gelen zamlar, ev sahibinin evden atmak istemesi gibi nedenlerle geçinememiştir. Daha doğrusu yetirememiştir. 

Bu hikayeler gazetede yayınlanınca İbrahim bir halk kahramanı olmuştur. Çünkü herkes aynı sıkıntıların içindedir. Hastaneden çıkınca da herkesin ondan faydalanmak istemesi yüzünden sıkıntılar içine girmiştir. Hükümet ve işveren kanadı olayın üstünü kapatmak için bir takım iyilikler yaparken İbrahim'e şartlar koşmuşlardır. Gazetede, televizyonda gözükmemek gibi. Ama gazete patronunun ve reklam şirketinin baskılarıyla ve de yine aynı sıkıntılara düşeceği korkusuyla bu şartları yerine getiremez çıplak vatandaş. Bu sefer de gazeteci ve reklam şirketi tarafından sömürülmeye başlar. Türlü reklamlarda oynar ve adına gazetede onun adına başkası tarafından yazılan bir anı köşesi konulur. Sonunda hükümet bunun kötü örnek teşkil ettiğini fark edip İbrahim’i tekrar akıl hastanesine yatırmaya çalışacaktır. Çünkü her yerden yeni çıplak vatandaşlar haberleri geliyordur. Sonunda bir şekilde gazete patronu ve reklam şirketini de ikna edip ki onların da işçilerinin soyunmak istemesi işten bile değildir; İbrahim'i kurban ederler hep birlikte.

ÖDÜL:

Sinema Yazarlarının "en iyi on film" seçiminde (1986),
►"Çıplak Vatandaş" 6.cı oldu.

* Çıplak Vatandaş" ta aksayan yanlar ve bölümler yok değil kuşkusuz... Film, yarısında biter, yeni bir film başlar gibi oluyor. Başar Sabuncu'nun daha önceki senaryo çalışmalarından, "Talihli Amele" ve "Namuslu"dan açık izler de var. (Ancak bir sanatçının belli temalara bağlılığını, yapmak İstediğinde bir devamlılığı gösteren bu olguya tümüyle olumsuz yaklaşmak mı gerekir?) Ne var ki "Çıplak Vatandaş'ta Başar Sabuncu'nun başarı hanesine yazılacaklar çok daha fazla, çok daha önemli. sinemanın yalnız 'usta'lara bırakılacak çok kötü bir şey olmadığım anımsatıyor, genç sinema heveslilerine umut veriyor. "Çıplak Vatandaşta sinema dili olarak temelde aksayan hiçbir şey yok. Kimi zor sahnelerde (İbrahim'in yarı çıplak sokaklarda koşuşturduğu sahneler) biraz zorlanmış, belli. Ama bunun dışında tiplemesi, oyuncu yönetimi, plan uzunlukları, çerçevelemeleri, ışıklandırması, kurgusu hemen hiç aksamayan bir film.

Sabuncu, bir zamanlar Vedat Türkali’nin senaryolarında yaptığı gibi dramatik düzeydeki olaylar dizisiyle yetinmiyor, bunların ardındaki siyasal/toplumsal güçlerin, mekanizmaların zincirlerine de el atmayı deniyor. Film, bu açıdan alçak gönüllü bir güldürü boyutlarında bile olsa, oldukça iğneli bir siyasal taşlamaya dönüşüyor, ekonomik düzenin tekerine taş koymaya kalkan bir 'sade vatandaş'ın başına neler gelebileceğini göstererek, düzene etkili bir eleştiri getiriyor. .”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız

* Sinemamızın ve güldürü filmlerimizin bugünkü durumu bağlamında değerlendirildiğinde Çıplak Vatandaş ve benzeri filmler kuşkusuz belli bir çizginin üzerinde kalıyor. Ama, bunlara bir de genel güldürü kavramı açısından baktığımızda akla değişik sorular da geliyor. Popüler güncel olayları gırgıra alan filmler ne kadar kalıcı olabilir? Örneğin, filmde, muhalefet lideri olarak Necdet Calp'ı anıştıran bir tip var. Ama olaylar filmin çekiminden daha hızlı gelişti ve bu tip daha film gösterilmeden eskilere karıştı. Kolay bir Calp alegorisi yerine ülkemizdeki muhalefet geleneğinin göçle devam eden kan davalı iki ailenin mantığındaki gülmece yakalanmaya çalışılsa daha derinlikli bir güldürü yaratılmaz mıydı acaba? Politik şahsiyetlere göndermeleri ve reklamları alaya alma kadar, Şener Şen'in yaptığı işleri karıştırdığı o nefis bölümde olduğu gibi yaşamın kendi içindeki gülmeceye önem verilse, "ciddi" toplumumuzu gülen bir topluma dönüştürmeye daha fazla katkıda bulunulmaz mı? (İbrahim Altınsay, Küçük adamın dramı: Çıplak Vatandaş, Hürgün, 1 Kasım 1985) “Agah Özgüç, “Türk Filmleri

ÇALINAN HAYAT (1985)


Senaryo ve Yönetmen: Sırrı Gültekin
Kamera Orhan Kapkı
Yapım: Mutlu Film/Fatih Pekmutlu, Müfik İlkiz

Prodüksiyon Amiri: Ali Rıza, Yardımcıları: Fikret Güryalçın, Adnan Gürkaynak, Laboratuvar: Kısmet Stüdyosu, Sesleri Alan: Gültekin Çavuş, Taner Akvardar, Montaj, Senkron: Aram Kızıltuğ, Negatif Montaj: Yusuf Aldırmaz, Kamera Asistanı: Himmet, Reji Asistanı: Leyla Altın, (Yeni Stüdyoda hazırlanmış ve seslendirilmiştir )

Oyuncular: Adnan Şenses, Meral Boduroğlu, Turgut Özatay, Münir Özkul, Şelale Demir, Çetin Başaran, Cevdet Balıkçı,

Konu: Filmde, birbirine çok benzeyen iki insanın yer değiştirmesi konu edilir. Yoksul olan Adnan aç olduğu bir gün intihar etmeye karar verir. Tam intihar edeceği anda karşısına bir miktar para çıkar. Bu sayede fikrini değiştirir ve bir yere giderek karnını doyurur. Bu esnada karşısına kendisine tıpatıp benzeyen bir iş adamı çıkar. Başı belada olan iş adamı Adnan ile yer değiştirmek ister. Adamın teklifini kabul eden Adnan’ın hayatı değişecektir. (Meltem İşler Sevindi)

CANDAN SEVMELİ (1985)


Yönetmen: Zafer Par
Senaryo Zafer Par, Osman Gül
Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay
Yapım: Uzman Film/Ferit Turgut, Kadir Turgut

Çevre Düzeni: Ömer Bubu, Sabit Çolakel, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Kurgu : Mevlut Koçak, Laboratuvar: A. Tümay Rızai, Armağan Köksal, Seslendirme Yönetmeni: Esen Günay, Müzik : Gökhan Güney, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Eşleme: Sedat Karadeniz, Negatif Kurgu: Ali Berkan, Işık Düzeni: Metin Erdoğdu, İsmet İlvur, Yapım Sorumlusu: Asım Par, Yönetmen Yardımcısı: Faruk Turgut, Görüntü Yardımcısı: Süha Kapkı, (Sineray Film Stüdyosu ve laboratuvarlarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Gökhan Güney, Nilgün Akçaoğlu, Ayşegül Ünsal, Raik Alnıaçık, Nazlı Aydıncık, Ercan Boncuk, Doğan Yalçınkaya, Alim Kantarlı, Şerif Kaya, Adnan Kantarlı, Ömür Serel, Serkan Sarıca, Cengiz Tünay,

Konu
Filmde, çocuk sahibi olmak isteyen bir adamın yaşadıkları anlatılır. Ünlü şarkıcı Gökhan’ın karısı Şermin ile mutlu bir evliliği vardır. Ancak çok istemelerine rağmen çocukları olmaz. Aile doktorları taşıyıcı anne yoluyla çocuk sahibi olmayı teklif eder. Bunun üzerine gizli bir anlaşma yaparlar ve bir taşıyıcı anne bulunur. Ne var ki Gökhan anlaşmayı bozarak taşıyıcı anneyi bulmaya çalışacaktır. (Meltem İşler Sevindi)

25 Mart 2020 Çarşamba

BÜYÜK GÜNAH (1985)



Yönetmen: Engin Temizer
Senaryo: Recep Filiz
Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker, Mahmut Özdemir
Yapım: Servidal Film / Semih Servidal

Oyuncular: Yunus Bülbül, İpek Pınar, Salih Kırmızı, Şemsi İnkaya, Hayati Hamzaoğlu, Münir Özkul, Sevgi Sevilay, Recep Filiz, Nurhan Aksoy,

Konu: Film, kardeş olduklarını zanneden iki gencin aşk öyküsünü konu alır. Büyük bir çiftliğin sahibi olan Kasım Ağa, emrinde çalışan Halime adında kimsesiz bir kızla gizlice bir ilişki yaşar. Ağadan hamile kalan Halime, doğum yaptığı sırada hayatını kaybeder. Çocuk ise yetiştirilmek üzere doğumu yapan ebeye teslim edilir. Yıllar geçer ve Kasım Ağa’nın gayrimeşru çocuğu Yunus delikanlılık çağına gelir. Yunus’u büyüten ebe ölüm döşeğine düşünce gerçekleri öğrenmesi için onu Kasım Ağa’ya gönderir. Ancak Kasım Ağa gerçekleri gizlemeyi tercih eder ve Yunus’a babasının yıllar önce ölen Recep Kâhya olduğunu söyler. Yunus’a bir miktar arazi veren Kasım Ağa böylece onu yanında tutmayı da tasarlar. Ancak bu karar Kasım Ağa’nın plânlarını bozarak gerçeklerin açığa çıkmasına yol açacaktır. (Hasan Sakın)

BU NE SEVGİ (1985)




Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Reşit Soğuksu
Görüntü Yönetmeni: Serdar Servidal
Yapım: Reşat Video Film/Reşat Soğuksu

Oyuncular: Durmuş Çiğdem, Bahar Öztan, Yıldırım Gencer, Levent Çakır, Neriman Koksal, Nilüfer Aydan, Hüseyin Kâşif, Seda Sevinç, Hüseyin Kaşif, İhsan Gedik, Yılmaz Kurt

Konu: Bir arap kızıyla aşık olduğu Türk gencinin öyküsü.

BU İKİLİYE DİKKAT (1985)


Yönetmen: Şahin Gök
Senaryo: Safa Önal
Kamera: Hüseyin Özşahin, Abdullah Gürek
Yapım: Emek Film/Nazmi Özer

Set: Murat Özlük, Sadi Yılmaz, Işık: Recep Biçer, Yapım Sorumlusu: Can Özer, Reji Asistanı: Jan Brandizi, Kameraman: Mustafa Kırkağaç, (Yeni Stüdyoda hazırlanmıştır )

Oyuncular: Banu Alkan, Serpil Çakmaklı, Bülent Bilgiç, Yalçın Gülhan, Altan Alkan, İlhan Daner, Demircan Türkdoğan, Ahmet Açan, Rgıp Karadeniz,

Konu: Filmde, aynı yerde tatil yapan iki kadının yaşadıkları konu edilir. Babası öldükten sonra Banu, aile şirketinin başına geçer. Bu süreçte anlaşamadığı eşi Nusret’le de boşanır. Daha sonra bir tatil köyüne tatile gider. Bir mağazada tezgahtarlık yapan Serpil, zengin biriyle evlenmek ister. Bu yüzden arkadaşından borç alarak bir tatil köyüne gider. Aynı yerde tatil yapan Banu ve Serpil karşılarına çıkan erkeklerle aşk yaşayacaktır. (Meltem İşler Sevindi)


BUGÜNÜN SARAYLISI (1985)


Senaryo ve Yönetmen: Ziya Öztan (Refik Halit Karay’ın Romanından uyarlama)
Müzik: Nedim Otyam
Yapım: TRT/Sacit Doğruyol

Oyuncular: Sema Yunak, Ahmet Mekin, Halil Ergün, Asuman Arsan, Mesut Çakarlı, Zeynep Tedü, Ahmet Sezerel, Suna Selen, Gülsen Tuncer, Cem Kurtoğlu, Fatoş Sezer

Not: Önceleri TRT adına dizi-film olarak çekilen bu film, daha sonra kısaltılarak ve yeniden kurgulanarak, sinema filmi olarak gösterime sunulmuştur


BOYNU BÜKÜKLER (1985)



Yönetmen: Ümit Efekan
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Abdullah Gürek
Yapım: Kerem Film/Kemal Dilbaz

Kameraman: Mesut Aslan, Müzik Difrektörü: Burhan Bayer, Yönetmen Asistanları: Mesut Taner, Sü-reyya Tezel, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Negatif Montaj: Ali Berkan, Laboratuar Şefi: A. Tümay Rizai, Kurgu: Mevlüt Koçak, (Sineray Stüdyosunda hazırlanmış-tır).

Oyuncular: Küçük Emrah “Emrah İpek” Melike Zobu, Cem Erman, Tuncer Sevi, Cemal Gencer, Atilla Ergün, Nebahat Sayın, Bülent Kayabaş


Konu: Filmde, bir iftira yüzünden dağılan bir ailenin yaşadıkları anlatılır. Emrah’ın babası annesinden ayrılarak başka bir kadınla evlenir. O dönemde kız kardeşi Gülcan dünyaya gelir. Bu yüzden annesi Elif evi terk etmez ve çiftlikte çocukları ile beraber kalır. Ne var ki Emrah’ın üvey annesi bu durumdan rahatsız olur ve Elif’e iftira atar. Elif de oğlu Emrah ve kızı Gülcan ile beraber çiftliği terk eder. İstanbul’a giden Elif, oğlu ile beraber hayata tutunmaya çalışacaktır. (Meltem İşler Sevindi)

BİZ BİR AİLEYİZ (1985)


Senaryo ve Yönetmen Aykut Düz
Görüntü Yönetmeni: Rafet Şiriner
Yapım Tuğçe Film/İbrahim Mertoğlu

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Serpil Çakmaklı, Gönül Esen, Aykut Düz, Renan Fosforoğlu, Ali Ramazanoğlu, Ömer Ekmekçi, Küçük Yıldızlar: Nur Kolcu, Görkem Başak,

Konu: İki çocuklu mutlu bir adamın, bir günlük kaçamak yaptığı genç bir kıza aşık olup, hayatı,sevgiyi tekrar doya doya yaşamasının öyküsü...

BİTMİYOR ZULÜM (1985)






Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Alemdar
Görüntü Yönetmeni: Mustafa Kuzu
Yapım: Alemdar Film/Mehmet Alemdar

Oyuncular: Hüseyin Altın, Pembe Mutlu, Yadigar Ejder, Birsen Şen, Yusuf Akyurt, Şükran Ay

BİR KADIN BİR HAYAT (1985)


Yönetmen: Feyzi Tuna
Özgün Hikaye Pınar Kür, Feyzi Tuna
Senaryo: Feyzi Tuna
Konuşmalar Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca

Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap Negatif Kurgu: Muzaffer Karataş, Ömer Aksu, Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Çevre Düzeni: Turgut Pelit, Alaaddin İzgü, Hüseyin Ünlü, Aydınlatma Sorumlusu: Aslan Yıldız, Yardımcıları: Gürçen Çeliker, Mehmet Uluyol, Görüntü Yönetmeni yardımcıları: Mahmut Yumuşak, Füsun Selen, Yönetmen Yardımcıları: Biket İlhan, Saime Akçura, Yapım Sorumlusu: Mehmet Akdil, Sanat Yönetmeni: Jale Onanç, Kurgu Eşleme: Nevzat Dişiaçık, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: Türkan Şoray, Cihan Ünal, Karman Yüce, Alev Altın, Engin İnal, Fatoş Sezer, Gül Vergon, Güler Ökten, Zafer Önen, Barış Altay, Mine Çayıroğlu, Menekşe Çayıroğlu, Oktay Tezcanlı, Mürvet Tuna,

Konu: Film kent soylu bir ortamda evlilik kurumunu, mutluluk ve tutarlı bir ilişki kurabilmenin olanaklarını konu almaktadır. Nuran, zengin biriyle evle nen bir ev hanımıdır. Zamanını çocuğu ile birlikte geçiren Nuran kocasının kendisini aIdattığını öğrenir. Bunu bildiğini belli etmeyen Nuran, kocasıyla iletişimini daha da geliştirerek soruna aşmaya çalışır. Ne var ki, kocasının evde verdiği bir davete metresini de çağırması üzer-ne Nuran ayrılmaya karar verir. Kocasını terk eden Nuran, eski işine geri döner ve bir ev kiralar. Yeni yaşamına alışmaya çalışan Nuran, bir yemekte tanıştığı Metin'le duygusal yakınlaşma içine girer. Metin'de zengin karısıyla aynı evi yıllarca paylaşmak zorunda kaldığını belirtir. Nuran karısıyla tüm duygusal bağları kopan (Bunun sorumlusu olarak Metin' in karısı suçlanır) Metin, sevgiye dayalı bir birliktelik kurmak için her 'türlü çevresel etkeni aşarlar ve mutluluğun başlangıcına ulaşırlar. Filmde de toplumsal yaşamımızda denklik gösteren olay kocanın karısını aldatması üzerine kadından beklenen in olayı görmezlikten gelmesi, "ufak tefek" şeyler için yuvasını yıkmamasıdır. Kadın-erkek herkes Nuran'dan kocasının yaptığını göz ardı etmesini ister. Metin'in karısı da yaşanan mutsuzluğu aşma çabası göstermeden kocasını başkalarına kaptırmamak için elinden geleni yapan biridir. Filmdeki her kadın karakter gündelik yaşantıda sıklıkta görebileceğimiz kişiliklerdir. Filmde önemli olan bir nokta da Nuran'ın ilk kocasının yaptığının yanlışı olduğunu söyleyerek çocuğundan annesini affetmesini istemesidir. “Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk”

Ödül;

22. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (22 – 29 Eylül 1985)
► Engin İnal "en iyi yardımcı erkek oyuncu".

Jüri Üyeleri: Lütfi Ö. Akad, Rekin Teksoy, Selda Alkor, Müşfik Kenter, Metin Deniz, Süreyya Duru, Halim Horasan, Nejat Gökçe, İhsan Yüceözsoy, Alpaslan Öner, Mevlüde Aydın, Süleyman Akyüz.

* Bence kırk beş milyonluk ülkemizde böylesi kadınlar yok mu? Var elbette. Var olmasına var da, sayıları ne? Bence ülkemizde böylesi kadınlar, bir hayli azınlıkta kuşkusuz. Kırsal kesimdeki kadınlarımızı bir yana bıraksak bile, kentlerimizde, kasabalarımızda, sanayileşmeyle birlikte büyük kentin varoşlarında yoğunlaşan milyonlarca kadınımızın sorun lan, filmde ele alınan Nuran'ların bunalımları ile özdeşleştirilebilinir mi? Bize göre yanlışlık buradan kaynaklanıyor. Filmde ele alman kadını seçimi yanlış. (Çetin A. Özkırım, Vitrini olmayan bir yönetmenin bir vitrin çalışması, Video sinema, S.: 12, Haziran 1985) “Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 2. Cilt,syf:225


BİR AVUÇ CENNET (1985)


 Senaryo ve Yönetmen: Muammer Özer
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Özşahin
Müzik: Tarık Öcal
 Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap,
Devkino Film/Muammer Özer, Belge Film/Sabahattin Çetin Ortak Yapımı

Oyuncular: Tarık Akan, Hale Soygazi, Yavuzer Çetinkaya, Savaş Yurttaş, Yurdaer Erşan, Erol Demiröz, Selçuk Uluergüven, Meral Çetinkaya, Salih Kalyon, Hüseyin Zan, Barış Adalı, Reynak Güzel, Ömer Yalnızcık, Orhan Çağman, Yaman Okay

Konu: Bilecik'in Demirköy'ünden Kamil (Tarık Akan) ve Emine (Hale Soygazi), iki çocuklarıyla birlikte daha iyi yaşam umuduyla köyden kente gelirler. Oysa yanında kalmayı tasarladıkları hemşerileri ölüp gitmiş, ailesi dağılmıştır. İstanbul' da ev bulmanın (o gün bu gündür hiç değişmeyen, olsa olsa daha da zorlaşan) ne menem bir iş olduğunu anlayınca, umutsuzluk içinde, buldukları boş, terk edilmiş eski bir cezaevi arabası olan boş bir otobüse yerleşirler... Otobüs kısa zamanda boyanır, döşenir, çevresi, sebze ve çiçek ekilerek gerçek bir bahçe haline getirilir. Aile, çevredeki villalarda oturan 'zengin'lerle veya çevredeki 'berduş'larla çeşitli ilişkiler içine girer. Ancak bu ilişkiler ve bu çizgidışı yerleşme çevreyi tedirgin edecek ve otobüs, polis zoruyla boşaltılacaktır...

Ödüller
22. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (22 – 29 Eylül 1985)
► "en başarılı 3. film"
► Muammer Özer "en başarılı senaryo" ödülü
► Tarık Öcal "en başarılı müzik ödülü

Jüri Üyeleri: Lütfi Ö. Akad, Rekin Teksoy, Selda Alkor, Müşfik Kenter, Metin Deniz, Süreyya Duru, Halim Horasan, Nejat Gökçe, İhsan Yüceözsoy, Alpaslan Öner, Mevlüde Aydın, Süleyman Akyüz.

14. Strasbourg (Fransa) Film Festiva-li'nde (1986) "Bekçi"yle birlikte "ikincilik" ödülünü paylaştı. 
Sinema Yazarlarının "en iyii On film" seçiminde "Bir Avuç Cennet" 10'uncu oldu. 
7. Kırsal Dünya Sinema Şenliği'nde (Fransa1986) mansiyona değer bulundu. 
3. Uluslararası Göçmen Filmleri Festivali'nde (İsveç-1986) "büyük ödülü aldı. 
13. Uluslararası Santarem Film Festivali'nde (Portekiz-1987) "senaryo" dalında "birinci" seçilip "altın buket" ödülü aldı ve de "en iyi film ödülü" olan ''bronz buket"i kazandı.

”Kente göç, otobüs, iyimserlik: Kimi bizi yerli filmlerimize, özellikle de genç yönetmenlere aşırı hoşgörülü olmakla suçlar. Türkiye'de film yapmanın, hele genç bir yönetmen için ilk veya ikinci filmini yapmanın ne demek olduğunu bilince bu tür bir hoşgörüye sahip olmamak zordur. Orson Welles'in şarkısındaki sözleri biraz ters çevirerek, "Siz gençliğin, hele genç bir sinemacı olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz" diyebiliriz. Allahtan bu hoşgörümüz kimileyin doğrulanır, doğrulanmanın da ötesinde bize ödül getirir. Bu ödül, belki biraz fazla hoş görülü davrandığımız, aşırı destek verdiğimiz bir yönetmenin çok daha iyi şeyler yaparak kendini kanıtlamasının getirdiği keyiftir, kıvançtır .

Muammer Özer'in mevsim başında oynayan ilk filmi "Kardeş Kanı"na gerçekten de aşırı hoşgörülü davranmış olabiliriz. Ama Özer' de sezdiğimiz sinemacı kumaşının ikinci filminde nasıl tümüyle ortaya çıktığı ve "Bir Avuç Cennet"in nasıl başarılı bir film olduğu görüldüğünde, elbette bize kalan yalnızca sevinçtir. 1966'da yayımlanan bir gazete haberi, daha o zamanlar Özer'i ilgilendirmiş ve Özer, bu haberden yaptığı senaryoyu filme almak için nerdeyse 20 yıl beklemek zorunda kalmıştır.

Aradan geçen zaman içinde Türk Sineması epey yol almış, köy gerçeği veya köyden büyük kente göç gerçeği sinemada çeşitli kereler filme alınmış, başarılı yapıtlar ortaya konmuştur 'Otobüs' mekanı ise Tunç Okan' m "Otobüs" filminde kullanılmıştır. Ancak bütün bunlar "Bir Avuç Cennet"in başarısını ve etki gücünü kolay kolay engellemez.

Muammer Özer'in ilk ve ön başarısı, konusunu alabildiğine yoğun biçimde elde tutması, yan olaylar, temalar, tiplerle dağıtmamasıdır. Bu, filme klasik tragedya'nın 'tema, mekan, zaman birliği' diye tanımlanan ünlü 'üç ana kural'ına benzer bir nitelik getirmektedir. Özer'de çeşitli yan tipler, bu tür bir çevrede, böylesine bir yerleşmenin getirebileceği tüm insan malzemesi vardır. Ama yalnızca gerektiği, konuya, öyküye hizmet ettiği kadarıyla... Özer, özellikle çocuklara yöneltmiştir ilgisini, onların dünyasını, sınıfsal çelişkilerin varlığını keşfetmelerini, kırsal yaşamla kentsel yaşam farklılıklarını öğrenmelerini, kendi dünyalarında, avare, boş, amaçsız dolanıp durmalarını ve tüm 'sosyal mevki' ayrımlarını aşarak neredeyse gencecik gönül ilişkileri bile kurmalarını ustaca anlatmıştır. Özer'in büyük bir başarıyla seçip yönettiği çocuk oyuncular kimileyin tümüyle ön plana çıkmakta, sanki filmin gerçek 'star'ları olmaktadırlar. Ve Özer'in filmine egemenliği, yalnızca çocukları kullandığı sahnelerde biraz tavsamakta, filmin temposu (özellikle ortalarda) onların çokça kullanıldığı bölümlerde biraz gevşemektedir.

Filmin bir diğer başarısı, mekan seçimin-den kaynaklanmaktadır. Özer öyküsü-nü Küçük çekmece'de, çok ilginç bir mekanda çekmiştir. Arkada büyük kenti simgeleyen her şey vardır: Tüm trafik ve ağır vasıta yüküyle büyük karayolu, trenler, kentleşmeyi simgeleyen büyük 'apartmanlar', vs... Önde ise tüm uyumsuzluklarına karşın bu mekana, bu çevreye karışmakta kararlı kırsal kesim insanları... Tüm iyilikleri, yumuşaklıkları, insancıllıkları içinde... Gerçekten de Özer, kişilerini hep iyimser bir perspektifle görmektedir. Kimse gerçek anlamda 'kötü' değildir, herkeste bir parça da olsa iyilik, insancıllık vardır, kalmıştır. Sorun, yaşamın zor, sert öz koşullarından kaynaklanmaktadır.

Ve pırıl pırıl ışıklandırılmış, çok başarılı gece çekimleri içeren film, bunların en güzeliyle biter... 'Otobüs', çevre baskısıyla dev bir vinç tarafından alınıp götürülmüştür. Ama yaşam sürmektedir, umut sürmektedir. Demirköy'lü Kamil, karısı ve çocuklarıyla büyük kentte kalmaya kararlıdır. Arkada, yüreği atan kenti haberleyen ışıkların ateşböcekleri gibi aydınlattığı bir gece mekanı içinde, ön planda alabildiğine aydınlanmış, ışık saçan bir çadır, bu umudu, bu direnci simgelemektedir. Film, bu nefis sahneyle noktalanırken, iyimser, umutlu bildirisini de seyircisinin yüreğine işlemektedir. Tüm oyuncularının, görüntüde Hüseyin Özşahin'in, müzikte Tarık Öcal'ın ve katkıda bulunan herkesin görevini tam ola-rak yaptığı "Bir Avuç Cennet", sinemamıza yeni, usta, güvenilir bir yönetmenin daha kazanıldığını kesinlikle belgeliyor. Bu alçakgönüllü, ama etkileyici filmi izleyin. (Attila Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 252)

* Filmi heyecansız olarak izlemiş. birinci yarının sonunda fuayeye heyecansız çıkmış, filmin bittiğinde aynı heyecansızlıkla kalakalmıştım. Ne bir cezaevi otbüsünün hurdasında yaşama savaşı veren aile ne çöpçü nine. ne bisiklet hırsızı çocuklar ne cezaevi arabasının vinçle kaldırılışı, ne inadına kurulan çaıdırın içindeki ışık, beni de, seyirciyi de heyecanlandırmamıştı. Sanat Ateşi nerdeydi?. Film başlar başlar başlamaz Tarık Öcal'ın hüzünlü müziği sarıyordu bizi halbuki. Hüseyin Özşahin'in özenli görüntüleri gözümüzü okşuyordu. Ama nereye kadar? (Yavuzer Çetinkaya. Milliyet Sanat Dergisi, S.: 133, 1 Aralık 1985)

* Muammer Özer'in senaryosu tüm bu inandırıcılıktan uzak öğeleriyle yapay bir kuruluş taşıyor. Öykünün final öncesine (otobüsün kaldırılması) dek seyirci hiçbir sürpriz beklemeyince yalnız final sürpriz oluyor filme ilgisi de düşüyor. Aradaki pek çok olaycık bilinen ve beklenen sondan ötürü ilginç gelmiyor. Özer'in senaryosunda öyküyü zorla uzatan pek çok geçersiz bölümcük var. Örneğin yolda rastlanan sarhoş, Cevat’ın arkadaşının bisiklet çalması ve suçun kendi üzerinde kalması, daha sonra polisin gerçek suçlunun peşine, sonra da ailenin kaldırılan otobüsü durdurmaya çalışması… (Nezih Coş) Hürriyet Gösteri, Aralık 1985)

Özer’in kamerasının ardında soğuk ve bencil bir dünyanın ortasında canlılığını hiç yitirmeyen halkı görürüz. Köhne ve pas tutmuş, cezaevi arabasını gök mavisine boyarken özgürlüğü ve umudu çağrıştırıyor. Filmin belki deen etkili final sahnesi de tüm görüntüyü kaplayan çekiç darbeleriyle adeta toprağa kök salan kütük, zifiri karanlıkta ışıl ışıl yanan çadır, hiçbir buldozerin söküp atamayacağı kadar güçlü ve parlaktır (Feyza Zileli, Milliyet Sanat Dergisi 15 Şubat 1986)


BiR AKŞAM ÜSTÜ (1985)



Senaryo ve Yönetmen:Ümit Efekan
Foto Direktörü Rafet Şiriner
Yapım: Umut Film / Abdurrahman Keskiner

Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Montaj: Nevzat Dişiaçık, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Müzikler: Uğur Bayer, Ümit Besen, Hüseyin Emre, Işıklar: İsmet Yurtçu, Murat Omay, Ramazan Akgün, Set: Mustafa Buvan, Ahmet Topal, Kemal Altın, Kamera Asistanı: Ferhat Bakır, Yardımcı Yönetmen: Nurettin İrişen, Prodüksiyon Amiri: Erol Deniz, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Ümit Besen, Meral Orhonsay, Ayşegül Ünsal, Bülent Kayabaş, Güler Ulus, Sevilay Ergül, Çocuk Yıldızlar: Benek Aksoy, Şehnaz Erhan, Onur Yeşilfiliz,


Konu: Film, yurtdışında bir oğlu olduğunu öğrenen bir şarkıcının değişen yaşamını konu alır. Ünlü ses sanatçısı Ümit ailesiyle birlikte mutlu bir yaşam sürmektedir. Ailenin bu mutluluğu yurtdışından gelen bir telefonla birdenbire sarsılır. Ümit’in yurtdışında yaşayan arkadaşı Cemal eskiye dair bir olaydan söz eder. Buna göre Ümit yıllar önce turne için gittiği yurtdışında Çiğdem adında bir kadınla ilişki yaşamıştır. Bu ilişkiden bir oğlu olan Çiğdem, durumu Ümit’e anlatmamış ve Cemal’den de konuyu kapatması için söz almıştır. Ancak Cemal, Çiğdem’in bir kaza sonucu yaşamını yitirdiğini ve oğlu Murat’ın da kimsesiz kaldığını öğrenir. Ümit ise bu haber karşısında ne yapacağını bilemez ve durumu karısına anlatır. Aile durumu kabullenmek zorunda kalır. Ancak Murat’ı İstanbul’a getirmek söz konusu olunca işler plânlandığı gibi gitmeyecektir. (Hasan Sakın)