Powered By Blogger

25 Mart 2020 Çarşamba

BİR AVUÇ CENNET (1985)


 Senaryo ve Yönetmen: Muammer Özer
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Özşahin
Müzik: Tarık Öcal
 Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap,
Devkino Film/Muammer Özer, Belge Film/Sabahattin Çetin Ortak Yapımı

Oyuncular: Tarık Akan, Hale Soygazi, Yavuzer Çetinkaya, Savaş Yurttaş, Yurdaer Erşan, Erol Demiröz, Selçuk Uluergüven, Meral Çetinkaya, Salih Kalyon, Hüseyin Zan, Barış Adalı, Reynak Güzel, Ömer Yalnızcık, Orhan Çağman, Yaman Okay

Konu: Bilecik'in Demirköy'ünden Kamil (Tarık Akan) ve Emine (Hale Soygazi), iki çocuklarıyla birlikte daha iyi yaşam umuduyla köyden kente gelirler. Oysa yanında kalmayı tasarladıkları hemşerileri ölüp gitmiş, ailesi dağılmıştır. İstanbul' da ev bulmanın (o gün bu gündür hiç değişmeyen, olsa olsa daha da zorlaşan) ne menem bir iş olduğunu anlayınca, umutsuzluk içinde, buldukları boş, terk edilmiş eski bir cezaevi arabası olan boş bir otobüse yerleşirler... Otobüs kısa zamanda boyanır, döşenir, çevresi, sebze ve çiçek ekilerek gerçek bir bahçe haline getirilir. Aile, çevredeki villalarda oturan 'zengin'lerle veya çevredeki 'berduş'larla çeşitli ilişkiler içine girer. Ancak bu ilişkiler ve bu çizgidışı yerleşme çevreyi tedirgin edecek ve otobüs, polis zoruyla boşaltılacaktır...

Ödüller
22. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (22 – 29 Eylül 1985)
► "en başarılı 3. film"
► Muammer Özer "en başarılı senaryo" ödülü
► Tarık Öcal "en başarılı müzik ödülü

Jüri Üyeleri: Lütfi Ö. Akad, Rekin Teksoy, Selda Alkor, Müşfik Kenter, Metin Deniz, Süreyya Duru, Halim Horasan, Nejat Gökçe, İhsan Yüceözsoy, Alpaslan Öner, Mevlüde Aydın, Süleyman Akyüz.

14. Strasbourg (Fransa) Film Festiva-li'nde (1986) "Bekçi"yle birlikte "ikincilik" ödülünü paylaştı. 
Sinema Yazarlarının "en iyii On film" seçiminde "Bir Avuç Cennet" 10'uncu oldu. 
7. Kırsal Dünya Sinema Şenliği'nde (Fransa1986) mansiyona değer bulundu. 
3. Uluslararası Göçmen Filmleri Festivali'nde (İsveç-1986) "büyük ödülü aldı. 
13. Uluslararası Santarem Film Festivali'nde (Portekiz-1987) "senaryo" dalında "birinci" seçilip "altın buket" ödülü aldı ve de "en iyi film ödülü" olan ''bronz buket"i kazandı.

”Kente göç, otobüs, iyimserlik: Kimi bizi yerli filmlerimize, özellikle de genç yönetmenlere aşırı hoşgörülü olmakla suçlar. Türkiye'de film yapmanın, hele genç bir yönetmen için ilk veya ikinci filmini yapmanın ne demek olduğunu bilince bu tür bir hoşgörüye sahip olmamak zordur. Orson Welles'in şarkısındaki sözleri biraz ters çevirerek, "Siz gençliğin, hele genç bir sinemacı olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz" diyebiliriz. Allahtan bu hoşgörümüz kimileyin doğrulanır, doğrulanmanın da ötesinde bize ödül getirir. Bu ödül, belki biraz fazla hoş görülü davrandığımız, aşırı destek verdiğimiz bir yönetmenin çok daha iyi şeyler yaparak kendini kanıtlamasının getirdiği keyiftir, kıvançtır .

Muammer Özer'in mevsim başında oynayan ilk filmi "Kardeş Kanı"na gerçekten de aşırı hoşgörülü davranmış olabiliriz. Ama Özer' de sezdiğimiz sinemacı kumaşının ikinci filminde nasıl tümüyle ortaya çıktığı ve "Bir Avuç Cennet"in nasıl başarılı bir film olduğu görüldüğünde, elbette bize kalan yalnızca sevinçtir. 1966'da yayımlanan bir gazete haberi, daha o zamanlar Özer'i ilgilendirmiş ve Özer, bu haberden yaptığı senaryoyu filme almak için nerdeyse 20 yıl beklemek zorunda kalmıştır.

Aradan geçen zaman içinde Türk Sineması epey yol almış, köy gerçeği veya köyden büyük kente göç gerçeği sinemada çeşitli kereler filme alınmış, başarılı yapıtlar ortaya konmuştur 'Otobüs' mekanı ise Tunç Okan' m "Otobüs" filminde kullanılmıştır. Ancak bütün bunlar "Bir Avuç Cennet"in başarısını ve etki gücünü kolay kolay engellemez.

Muammer Özer'in ilk ve ön başarısı, konusunu alabildiğine yoğun biçimde elde tutması, yan olaylar, temalar, tiplerle dağıtmamasıdır. Bu, filme klasik tragedya'nın 'tema, mekan, zaman birliği' diye tanımlanan ünlü 'üç ana kural'ına benzer bir nitelik getirmektedir. Özer'de çeşitli yan tipler, bu tür bir çevrede, böylesine bir yerleşmenin getirebileceği tüm insan malzemesi vardır. Ama yalnızca gerektiği, konuya, öyküye hizmet ettiği kadarıyla... Özer, özellikle çocuklara yöneltmiştir ilgisini, onların dünyasını, sınıfsal çelişkilerin varlığını keşfetmelerini, kırsal yaşamla kentsel yaşam farklılıklarını öğrenmelerini, kendi dünyalarında, avare, boş, amaçsız dolanıp durmalarını ve tüm 'sosyal mevki' ayrımlarını aşarak neredeyse gencecik gönül ilişkileri bile kurmalarını ustaca anlatmıştır. Özer'in büyük bir başarıyla seçip yönettiği çocuk oyuncular kimileyin tümüyle ön plana çıkmakta, sanki filmin gerçek 'star'ları olmaktadırlar. Ve Özer'in filmine egemenliği, yalnızca çocukları kullandığı sahnelerde biraz tavsamakta, filmin temposu (özellikle ortalarda) onların çokça kullanıldığı bölümlerde biraz gevşemektedir.

Filmin bir diğer başarısı, mekan seçimin-den kaynaklanmaktadır. Özer öyküsü-nü Küçük çekmece'de, çok ilginç bir mekanda çekmiştir. Arkada büyük kenti simgeleyen her şey vardır: Tüm trafik ve ağır vasıta yüküyle büyük karayolu, trenler, kentleşmeyi simgeleyen büyük 'apartmanlar', vs... Önde ise tüm uyumsuzluklarına karşın bu mekana, bu çevreye karışmakta kararlı kırsal kesim insanları... Tüm iyilikleri, yumuşaklıkları, insancıllıkları içinde... Gerçekten de Özer, kişilerini hep iyimser bir perspektifle görmektedir. Kimse gerçek anlamda 'kötü' değildir, herkeste bir parça da olsa iyilik, insancıllık vardır, kalmıştır. Sorun, yaşamın zor, sert öz koşullarından kaynaklanmaktadır.

Ve pırıl pırıl ışıklandırılmış, çok başarılı gece çekimleri içeren film, bunların en güzeliyle biter... 'Otobüs', çevre baskısıyla dev bir vinç tarafından alınıp götürülmüştür. Ama yaşam sürmektedir, umut sürmektedir. Demirköy'lü Kamil, karısı ve çocuklarıyla büyük kentte kalmaya kararlıdır. Arkada, yüreği atan kenti haberleyen ışıkların ateşböcekleri gibi aydınlattığı bir gece mekanı içinde, ön planda alabildiğine aydınlanmış, ışık saçan bir çadır, bu umudu, bu direnci simgelemektedir. Film, bu nefis sahneyle noktalanırken, iyimser, umutlu bildirisini de seyircisinin yüreğine işlemektedir. Tüm oyuncularının, görüntüde Hüseyin Özşahin'in, müzikte Tarık Öcal'ın ve katkıda bulunan herkesin görevini tam ola-rak yaptığı "Bir Avuç Cennet", sinemamıza yeni, usta, güvenilir bir yönetmenin daha kazanıldığını kesinlikle belgeliyor. Bu alçakgönüllü, ama etkileyici filmi izleyin. (Attila Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 252)

* Filmi heyecansız olarak izlemiş. birinci yarının sonunda fuayeye heyecansız çıkmış, filmin bittiğinde aynı heyecansızlıkla kalakalmıştım. Ne bir cezaevi otbüsünün hurdasında yaşama savaşı veren aile ne çöpçü nine. ne bisiklet hırsızı çocuklar ne cezaevi arabasının vinçle kaldırılışı, ne inadına kurulan çaıdırın içindeki ışık, beni de, seyirciyi de heyecanlandırmamıştı. Sanat Ateşi nerdeydi?. Film başlar başlar başlamaz Tarık Öcal'ın hüzünlü müziği sarıyordu bizi halbuki. Hüseyin Özşahin'in özenli görüntüleri gözümüzü okşuyordu. Ama nereye kadar? (Yavuzer Çetinkaya. Milliyet Sanat Dergisi, S.: 133, 1 Aralık 1985)

* Muammer Özer'in senaryosu tüm bu inandırıcılıktan uzak öğeleriyle yapay bir kuruluş taşıyor. Öykünün final öncesine (otobüsün kaldırılması) dek seyirci hiçbir sürpriz beklemeyince yalnız final sürpriz oluyor filme ilgisi de düşüyor. Aradaki pek çok olaycık bilinen ve beklenen sondan ötürü ilginç gelmiyor. Özer'in senaryosunda öyküyü zorla uzatan pek çok geçersiz bölümcük var. Örneğin yolda rastlanan sarhoş, Cevat’ın arkadaşının bisiklet çalması ve suçun kendi üzerinde kalması, daha sonra polisin gerçek suçlunun peşine, sonra da ailenin kaldırılan otobüsü durdurmaya çalışması… (Nezih Coş) Hürriyet Gösteri, Aralık 1985)

Özer’in kamerasının ardında soğuk ve bencil bir dünyanın ortasında canlılığını hiç yitirmeyen halkı görürüz. Köhne ve pas tutmuş, cezaevi arabasını gök mavisine boyarken özgürlüğü ve umudu çağrıştırıyor. Filmin belki deen etkili final sahnesi de tüm görüntüyü kaplayan çekiç darbeleriyle adeta toprağa kök salan kütük, zifiri karanlıkta ışıl ışıl yanan çadır, hiçbir buldozerin söküp atamayacağı kadar güçlü ve parlaktır (Feyza Zileli, Milliyet Sanat Dergisi 15 Şubat 1986)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder