Araştıran ve Derleyen: Yalçın ÖZGÜL 2024 Şubat ayı sonuna kadar Blog'a aktarılan film sayısı 7642 adet olmuştur. Film aktarımı devam ediyor.
28 Mart 2020 Cumartesi
DÖNME DOLAP (1986)
Senaryo ve Yönetmen: Hidayet Pelit
Görüntü Yönetmeni: Soner Saygılı
Kurgu: Necdet
Tok
Yapım:
Pelit
Film/Hidayet Pelit
Oyuncular: Hidayet Pelit, Emel Tümer, Haluk Hazar,
Erkan Terçin, Anette Person
Konu: Almanya’da çalışan Türk işçilerinin
öyküsü.
DİLAN (1986)
Senaryo: Ömer Polat
Görüntü Yönetmeni: Martin Gressmann
Ses: Michel, Hemmerling
Yapım: Hakan Film/Hakan Balamir (Türk
–Alman Ortak yapımı)
Oyuncular: Derya Arbaş, Hakan Balmir,
Yılmaz Zafer, Mehmet Erikçi, Güler Ökten, Dilaver Uyanık, Kerim Ulusoy
Konu: Dilan (Derya Arbaş), köyün en yoksul
kızıdır. Ama güzeldir... İki sevdalısından Mirza (Mehmet Erikçi), kendi gibi
yoksul bir gençtir. Bir atı ile beş koyunundan başka bir şeyi yoktur. Dilan’ın
öteki sevdalısı ise köy ağasının oğlu Paşo’dur (Yılmaz Zafer). Ama Dilan,
yalnızca Mirza’ya tutkundur. Aralarında söz kesilir. Mirza başlık parası
derdine düşerken, Paşo rakibini ortadan kaldırma çareleri arar ve seyis Kero
ile tuzak hazırlar. Kero kaçakçıdır. Mirza’yı kaçağa git-meye razı eder. Dönüş
yolunda Paşo, Mirza'yı vurur. Mirza'nın tek varlığı -atı ve evi- Keroya
kalmıştır. Bir süre sonra Paşo ile evlenen Dilan, gerdek gecesi Paşo'yu vurarak,
kaçar. Filmde Mirza olarak kullanılan Dilan'ın sevgilisinin adı romanda
Mirkan'dır. Köyün yoksul kızı Dilan, öksüz ve yetim köyün çobanı Mirkan ve
ağanın oğlu Paşo tarafından sevilir; Dilan Mirkana daha yakınlık duyarsa da
Paşo'nun zenginliği de aklına takılmaktadlı", Mirkan Dilan'ı ister tüm
zenginliğine rağmen köyde yalnızlık çeken Paşo Mirkan'a ilgi duyan ve Dilan'ı kıskanan
Bitli Hazo tarafından kışkırtılır...
Paşo'nun babasının yanında çalışan Kero
ise kısa süre yaptığı kaçakçılık dışında ağanın (Paşo'nun babası Zübet Bey)
boyunduruğunda yaşamıştır. Mirkan'm Altay'ında da gözü vardır, tayı elde
ettikten sonra peşine takacağı adamları ile Zübet Beyin düzenini yıkıp, evini
barkını dümdüz edip tarla olarak kullanmayı düşlemektedir, Mirkan'ının Dilan'ı istediğini
ve istenen başlığı verebilmek için düşünce· lere daldığını öğrenen Paşo,
Kero'yu bulup onu kandırıp (İran'a) gitmeye ikna etmesini ister, sonunda evi ve
atı onun olacaktır. Mirkan, Kero ile İran'a gider, dönüşü tek başına yapan Mirkan
pusu kuran Paşo tarafından öldürülür. Dilan günlerce Mirkan'ın yolunu bekler,
günler sonra Mirkan'ın Al tayı binicisiz geri gelir, günlerdir zaten perişan
halde bulunan Dilan iyice kendini dağlara vurur. Kero Mirkan'ın evine yerleşir,
Altay'ı elde etme uğraşına gırer. Günler sonra Dilan bir sabah kalkıp Mirkan'ın
acısını içine gömer gündelik yaşamına döner, bu işe en çok babası Apo Eho
memnun olur, Dilan o gün yine yoluna çıkan Paşo'ya eğer hala gönlü varsa gelip
istemelerini söyler. Köyden birileri Apo Erıo'ya hayırlı bir iş için o gece
evlerine geleceklerini söylerler. Dilan, babasına kendini Paşo'ya istemeye
geleceklerini, isterlerse vermesini söyler. Dilan'ı o gece Paşa'ya isterler,
İstenilen başlık verildikten sonra düğün yapılma-dan Dilan'ı alıp götürürler.
Gerdek gecesi Paşo sağdıcı tarafından gelinin yanına yollarıır, heyecanlıdır,
soyunup tam yanına 'gideceği sıra Dilan tarafın-dan; babasının koyun kırpmak
için kul-andığı 'kırklık' ile göğsünden vurulur, gerdek yatağına düşer, ölür.
Sağdıcı tarafından bulunur, Dilan ise ortada yoktur. Köy ayağa kalkar, evinde
ikinci karısı ile odasına çekilmiş Zübet Bey'e, Paşo'nun anası haber verir, bey
deliye döner, kaçan Dilan'ın aranmasını kanlı donunun ve canının getirilmesini
ister, peşine iz sürücüler ve adamlar düşer, Dilan'ın babasını getirttirir,
adamın ha-beri yoktur, öldürmelerini söyler, Apo Eho oracıkta vurulup
öldürülür, olaylardan neden sonra haberi olan Kero, sonunda Al taya binerek
Dilan'ın peşine düşenleri aramaya gider, bir süre sonra bulurda, adamlar Dilan'ı
bulmuşlar elle-rinde kanlı donu ile Zübet Bey'e gitmektedirler, Kero biraz
sonra Dilan'ın cesedini bulur, üzerin örter, pişmanlık içindedir, hep hayalini
kurduğu adamlarının çevreSinde toplandığını görür ve Zübet Bey' in evini
basmaya gider ve kapısını kurşunlar, Bey neye uğradığını şaşırır, adamları
Kero'yu vururlarken, Kero'da tek başına oluğunu anlar. “Orhan Ünser, “Kelimelerden
Görüntüye”
►
"Dilan", Erden Kıral sinemasının artık bildik sayılan özelliklerini
bir kez daha yineliyor. Bu "bildik olma" olgusunu, olumsuz bir
eleştiri olarak değil daha çok bir övgü olarak belirtiyorum. Çünkü Kıral, her
filminde değişik bir anlatım tutturmaya çalışan yönetmenlerden çok, kendi
kişisel üslubunu oluşturmayı ve her filminde bu üsluba yeni ayrıntılar katmayı
deneyen bir yönetmen tavrını yeğliyor. Nedir Erden Kıral üslubu? Ben şöyle
diyeceğim: Genelde geri kalmışlık süreci içinde yakaladığı insanlara, onların
göründüğünden çok daha zengin olan iç dünyalarını araştıracak biçimde yaklaşmak
ve böylece temel İnsancıl tavırlara, çelişkilere, İkilemlere evrensel düzeyde
bir yaklaşım getirmek... Bu genel tavır, biçim tutarak alabildiğine yalın,
duru, şiirsel, ama şiirselliğini süsle-yen değil sadelikten alan bir anlatımla
somutlaşıyor,
"Dilan", bu açıdan
tipik bir Kıral filmi... Hele ilk yarıda, gerek konunun ve tiplerin
"bildikliği” gerek Kıral üslubunun (belki biraz aşırı) yalınlığı, insana
belli bir sıkıntı ve düş kırıklığı vermiyor da değil... Ne var ki bu
yalınlığın, özellikle ikinci yarıda ger-çek bir üsluba dönüştüğünü fark
etme-mek olanaksız. Sabırlı bir yönelmen Kıral; insanlara, onların dünyalarına
yaklaşma-da alabildiğine sabırlı. Ancak seyircisinden de, benzer bîr sabrı
istiyor. Geri kalmışlık sürecini yaşayan insanlara, çevredeki her türlü pitoresk
ve egzotik öğeyi alarak, yalnızca birer insan olarak yaklaşmak ve böylece
öykülerdeki evrensel-liği vurgulama tavrını, aynı zamanda özenli, dikkatli ve
aranmış kamera hareketleriyle mantıklı bir biçimcilikle esleştirmek, Kıral'ın
sinemasının artık ayrılmaz bir özelliği. Ne yazık ki "Hakkâri'de Bir
Mevsim" gibi "süper" bir filmden sonra Kıral'dan hep daha
iyisini bekleyen bir seyirci de var. Kıral, bizce iyi şeyler yapıyor. Giderek
son 10 yılda sinemaya başlayan yönetmenler arasında kişisel bir üsluba doğru
giden tek isim bizce... Ancak "Hakkâri" başarısını bir
"yük" gibi sırtında taşıması da Kıral’ın yenmesi gereken bir engel.
“Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
DELİ DELİ KÜPELİ (1986)
Senaryo: Osman F. Seden,
Eser: Cevat Fehmi Başkut "Buzlar
Çözülmeden" adlı oyunundan
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Uğur
Film/Memduh Ün
Kurgu:
Mevlut
Koçak, Sabri Arslankaya Yapım Sorumlusu, Nevzat Dişiaçık Negatif
Kurgu) Selahattin Kaya Laboratuvar Şefi, Ziya Uçak Laboratuvar, Armağan
Köksal laboratuvar, Hikmet Kuyucu Renk Düzenleme, Recep Biçer Işık
Şefi, Gültekin Çavuş Ses Kayıt, İsmail Kündem Set Amiri, Enver
Kündem
Oyuncular: Kemal Suna (Deli kaymakam)l, Melike Zobu
(Hatice), Yavuzer Çetinkaya (Deli Hakim), Yaman OKay (Eşkiya Yılanoğlu), İhsan
Yüce (Deli Çavuş), Uluer Süer (Tüccar Hacı Karamuratoğlu), Reha Yurdakul
(Av.Şref Haktanır), Sırrı Elitaş (Tefeci Mahmut Ağa), Renan Fosforoğlu
(Tahrirat Katibi Şükrü), Fatoş Sezer (Çukurovalı Çengi Afet), Aynur Aydan,
Hakkı Üstün (Akıl Hastanesi Başhekimi), Gafur Uzuner (Darağacını kuran Cellat),
Hakkı Kıvanç (Komutan),
Konu: Kar yüzünden yolları kapanan çevre ile ilgisi
kesilen bir kasabaya, civarda ki bir akıl hastanesinden kaçıp gelerek biri
kaymakam sanılan iki akıl hastasının, idareyi ele alarak çarpık bir düzenin
hüküm sürdüğü kasabada tüm dengeleri bozmasını, kasabayı kontrol altında tutan
tüm çıkar ilişkilerine çomak sokmasını anlatır'.
► Yolların
açılma haberini alan kaymakam 'düzeltilecek yeni yerlere' gitmek üzere kasabadan
ayrılır. "Toplum yönetiminde ne mucizeye, ne de dehaya ihtiyaç olmadığını
iyi niyet ve bir dürüst davranışın çok defa her şeyi başarmaya yettiğini
göstermek ister. Film başarıyı delilere nasip etmekle akıllı geçinen toplumun
hicvini yaparken; Saydam'ın filminde oyunun komediliğinden drama-tik yapıya
eklenen serüven unsuru ile (finalde kaymakamın, kasaba ileri gelenlerinin
tuttuğu eşkıya ile çatışması vb.) uzaklaşılmıştır. Fikret Hakan, dikkat
çekici, abartılı oyunu ile bu tutuma destek verir. (Orhan Ünser, “Kelimelerden
Görüntüye” syf, 52)
DİKENLİ YOL (1986)
Senaryo: Çetin Öner (Nevin İnanç'ın bir Hikayesinden)
Kamera: Ertunç
Şenkay
Müzik:
Arif
Erkin
Yapım : Özer Film/Enver Özel
Set: Selçuk Öktem, Ergun
Sımsıkı, Ahmet Çolael, Şaban Derya, Işık: Doğan Atakan, Osman Şentanış,
Mehmet Ali Gündoğdu, Jenerik: Sinefekt, Görüntü Yön. Yardımcısı: Hakan
Gürtop, Yapım Yardımcısı: Sabit Çolael, Yardımcı Yönetmenler: Ai
Kıvırcık, Mehmet Tümer, Özdemir Çiftçioğlu, Yapım Yönetmeni: Hüseyin
Çalışkan,
Oyuncular: Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit, Mine
Baysan, Eşref Kolçak, Muadelet Tibet, Nezih Tuncay, Barış Altay, Mustafa Yavuz,
Suat Sungur, Ahmet Eskici, Hakkı Kıvanç, Tuncay Halıcıoğlu
Konu: 12 Eylül öncesinde Hüseyin, yasak kitap
okurken tutuklanmıştır. Hapisteyken, arkadaşlarından bir eylemciye istemeyerek
de olsa yardım eden ağabeyi öldürülür. Yengesi ve ailesinin diğer fertleri bu
ölümden Hüseyin'i sorumlu tutmaktadırlar. Küçük yeğeni bile hapisten çıkışta
Hüseyin'le konuşmaz. Hüseyin durumu düzeltmek için ve hiç olmazsa bundan sonra
mutlu yaşayabilmek için didinir.
Ø
Hüseyin (Kadir İnanır), hapisten çıkıyor. Bir otobüse
biniyor. O andan itibaren fonda kim olduğunu çıkaramadığım bir ses, türkü
söylemeye bağlıyor, İnanır, sürekli o "üzgün" bakışlarıyla dolanıyor,
karşılaştığı her insanla o bakışlar, dozu artarak sürüyor ve her konuşmanın
altı, fonda iç bayıltıcı bir müzikle çiziliyor. Kamuya dönük hayatında bir
güldürü ustası olan Zeki Alasya'daki bu hüzün, bu melankoli bu melodram yapma
merakı nereden geliyor diye şaşırıyorsunuz, Allahtan, Alasya'nın bu ağdalı
başlangıcından sonra, hikâye, yavaş yavaş yerine oturmaya başlıyor. Yeni bir
"12 Eylül filmi", Yalçın Küçük'ün deyişini kullanırsak, bir
"Eylülist film." Tıpkı "Sen Türkülerini Söyle" gibi başlıyor.
Af Yasası'yla içerden çıkan eylemci Hüseyin'in aile ve mahalle çevresine uyura
güçlüklerini izliyoruz. Sonraları hikâye olaya farklı biçimde, kadın ve çocuk
açısından yaklaşmaya başlıyor. Hüseyin, bir arkadaşı yüzünden silahlı eyleme
karışmış, arkadaşının, dolayısıyla kendisinin yüzünden bu işlerle İlgisi
olmayan ağabeyi öldürülmüştür. İçerdeyken, arkadaşının kardeşi Şükran'la
ilişkisi, nikâhla noktalanmıştır. Çıktığında üç mutsuz kadın vardır karşısında:
Kocasının ölümüyle hayatı kararan, genç yaşta dul kalan yengesi, "zifaf
gecesi bile yaşamadan" içerdeki bir adamla yıllardır evli olan Şükran...
Ve büyük oğlunun ölümüne mi yansın, küçüğünün çıkıp geldiğine mi sevinsin,
karar veremeyen anne...
Ø
Bu arada yengenin küçük oğlu
da babasının ölümüyle noktalanan, bir bölümüne tanık olduğu eylemlerin
etkisini hâlâ taşımakta, amcasına ürküntüyle hayranlık arası duygular
beslemektedir. Üç kadın ve bir çocuk, ağabeyin ölümünün acısını ve
"cezalandırma" duygusunu sürdürmek veya geçmişi unutarak yemden bir parça
mutluluk aramak ikilemi ile karşı karşıyadırlar... "Dikenli Yol",
görüldüğü gibi, yakın geçmişin siyasal fırtınalarına ve onun yaptığı tahribata
biraz değişik biçimde, kadın ve çocuklar düzeyinde yaklaşmayı deniyor.
Hikâyenin bir kadına ait olması, bunun yaşanmış, gerçek bir hikâye olabileceği
konusunda ipucu veriyor.
Zeki Alasya,
başlangıç ve final bölümle-rinde melodram tuzağını önleyemiyor, belki de
önlemek istemiyor. Ama arada çok iyi şeyler yakalıyor çok etkili sahneler
gerçekleştiriyor. Özellikle finalde yengenin "bağışlama" sahnesi çok
başarılı. (Ama hemen ar-kasından herkesin ağladığı sulu göz bölümler gelmese!)
Alasya'nın aşikâr duyarlılığını, melodram düşkünlüğünü bizce bir nebze
denetlemesi gerekiyor. "Dikenli Yol", Hülya Koçyiğİt'in çarpıcı
kompozisyonuyla da değerlenen, özellikle bu gibi konuların sinemada nasıl ele
alındığına ilgi duyan bir seyircinin görmesi gereken bir film...”Atilla
Dorsay,” 12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
DEĞİŞİM (1986)
Senaryo ve Yönetmen: Aykut Düz
Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker
Yapım: Burak Film/Sungur Esen, İbrahim
Mertoğlu
Işık Şefi: Ergun Şimşek, Işık Ekibi: Selahattin
İlhan, Levent Karanfil, Yönetmen Yardımcıları: Gülin Tokat, Ufuk Ahıska,
Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Ses Müzik: Ca-hit Berkay, Yapım
Amiri: Ranazan Denizhan, Mühendisi: Demir Arakon, Negatif Montaj:
Ali Berkan, Ömer Aksu,
Oyuncular: Serpil Çakmaklı (Cemile),
Yılmaz Zafer (Ahmet), Yıldırım Gencer (Av. Ekrem), Nur İncegül (Sekreter),
Ferda Ferdağ (Kadriye), Ali Demirel (Polis), Ali Ceylan (meyhanedeki adam),
Erol Emerli (piyanist)
Konu: İ Film,
âşık olduğu iki adam arasında bocalayan bir kadının öyküsünü konu alır. Sefalet
içinde bir yaşam süren Ahmet günün birinde karıştığı bir soygun nedeniyle
tutuklanır. Ahmet’in sevgilisi Cemile ise bu olay karşısında ne yapacağını
bilemez. Ünlü ceza avukatı Ekrem’e başvurur. Ekrem’in davayı üstlenmesinden
soran Ahmet salıverilir. Öte yandan Cemile ile Ekrem arasındaki ilişki,
Ahmet’in tahliye olmasından sonra devam eder. Ancak Cemile yaşadıklarını bir
türlü kabullenemez. Ekrem’in nezaketi ile Ahmet’in aşkı arasında kalan Cemile,
psikolojik olarak zorlu bir sürece girecektir. (Hasan Sakın)
DEĞİRMEN (1986)
Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Barış Pirhasan (Reşat Nuri
Güntekin'in aynı isimli romanından)
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Yapım: Odak Film/Cengiz Ergun
Yönetmen Yrd: Leyla Özalp,
Yardımcıları: Sevgi Saygı, Eray Özbal, Kamera Yardımcısı: Necdet
Kaygın, Kurgu-Eşleme: Mevlüt Koçak, Sanat Yönetmeni: Mete Yılmaz,
Zepur Hanımyan, Gökhan Yücesal, Müzik: Arif Erkin, Seslendiren: Erkan
Aktaş, Aydınlatma Yönetmeni: Recep Biçer, Yardımcıları: Remzi Biçer,
Şevki Gezer, Set Ekibi: İsmail Kündem, Erdal Sümer, Enver Kündem, Kostüm:
Niyazi Er, Makyaj: Ehat Alinçe, Negatif Kurgu: Zeynep Tor,
Laboratuar: Yahya Öztürk, Renk Düzenleme: Adnan Şahin, Baskı: Zekeriya
Şahin, Yapım Yönetmeni: Sadık Deveci, Prodüksaiyon Yardımcısı:
Ahmet Altunterim (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)
Oyuncular: Şener Şen, Serap Aksoy Ali Erkazan,
Tarık Pabuçcuoğlu, Orhan Çağman, Taner Barlas, Erol Durak, Necdet Yakın, Cihat
Tamer, Oktay Sözbir, Uluer Süer, Kemal İnci, Bilgehan Oğuz, Nuri Tuğ, Suna
Tanrıver, Ayhan Tanrıver, Ekrem Dümer, Levent Yılmaz, Azmi Ersöz, Yalçın
Güzelce, Niyazi Er, Atilla oğltekin, Ehat Alinçe, Server Mutlıu, Kemal Aygen,
Cem Meto, Mehmet İnce, Eylem Tanrıver, Nazan Uygun, Çeşminaz uygun, Fulya
Turantaş, Sema Özaydın, Mahmut Gönlübol, Hicri Yıkılan, Melih Kançelik, Ferda
Kançelik, Erdal Dinçer, Hüseyin Çalışkan, Mehmet Aktol, Nizamettin Şen, Erdinç
Özdemir, Mustafa Tezeren, Ali Kudret Çetin, Fatih Uygan,
KONU: Değirmen, Osmanlı'nın Frenklerin
deyimiyle "hasta adam" yakıştırmasına hedef olduğu çöküş dönemindeki
yozlaşmasını Sarıpınar kasabasın-da tarihsel bir güldürü türünde odaklarının
bir film. Sarıpınar, kendi halinde, onca depremi, yoksulluğu ve açlığı ile
ezelden beri yaşaya gelen unutulmuş ve icrk edilmiş kasabalardan biri. 1914'iin
çalkantıları bile, bu kasabadan öylesine uzak ki. Kasaba için tek gerçek ve tek
surun, muzur faaliyetlerde bulunan, Bulgar asıllı Kızancıklı Naciye. Kasabadaki
ehli namus herkesin sürülmesini istediği Naciye'ye ilişkin sorunlar, sonunda
kaymakam Halil Hilmi Bey'e dek yansır. Kasabanın namusundan sorumlu Halil Hilmi
Bey (Şener Şen) ise, bu yakınmaları dinleyip Kızancıklı Naciye ile karşı
karşıya kalıp da onun göz süzmeleri, gerdan kırmaları ve dudak bükmelerimle
karşılayınca bir daha iflah olmaz. Hele, Naciye'nin bağ evindeki göbek
atmalarından sonra gelen müthiş deprem (!) olunca, yalnız Halil Hilmi ile felekten
gece çalmayı deneyen eşraf değil, tüm Osmanlı, savaştan daha büyük bir
felaketle karşı karşıya kalır. Önce kaymakam, sonra mutasarrıf, derken iş
şehzade efendiye dek bir felaketler zincirlemesi halinde uzayıp gider. O güne
dek Sarıpınar'ın haritadaki yerinden bile haberdar olmayan onca zevat, o
günlere özgü bürokrasinin işleyiş çarklarındaki paslanmışlıktan kurtularak
Kızancıklı Naciye'nin göbeği ile yarattığı yapay depremle harekete geçer.
Soruşturmalar, suçlamalar, kazançlar ve soygunlar Kızancıklı Naciye'nin göbeği
ile tekrar, bu kez bir şefkat ve yardım kimliğinde Sarıpınar'ı sarar. Halil
Hilmi Bey bir gecelik zamparalığının bedelini zat-ı şahanelerinin kendisine
lütuf buyurduğu nişan ile öderken, Sarıpınar'a dek gelen şehzade efendi ise
Naciye île yetinmek zorunda kalır. Onca depremden habersiz Sarıpınar halkına
düşen ise, bu kez Kızancıklı Naciye'siz katmerli bir yoksulluktur.
Ø Değirmeni yalnızca bunlar mı
anlatı-lıyor? "Softaların sarığını hayvanlara yular yapmadıkça bu memleket
kurtulmaz" diyen mühendis Deli Kâzım ile simgele-nen aydın softa
çatılması, kekeme reisi ile tüccar efendi arasındaki alış veriş ile su yüzüne
çıkan geleneksel vurgunculuk, değinen güç dengelerine göre kendilerini
ayarlayan çıkarcı eşraf, idare-i maslahatçılık filmin içine serpiştirilmiş
başlıca eleştiri odakları oluyorlar Hele hele yaşlı bir köylünün bir gecelik
zamparalığını yapay bir depremle özdeşleştirmek isteyen kaymakam Halil Hilmi
Bey'e "evlerinin damları fukaralıktan çökmüş, buraları sarkan başka
zelzele bey..." deyişi, güldürü türünde de olsa Değirmen'in acı
eleştirisini bir çırpıda özetlemeye yettiği gibi, günü-müze de bazı göndermeler
yapmış. Film boyunca Sarıpınar 1914 ile Türkiye 1987 arasında (bazı kişi ve
kurumların işleyiş düzeninde) bir benzerlik de yok değil sanki.
Tüm bunlara rağmen Atıf
Yılmaz'ın Değirmen"i içerdiği onca yüklü malzeme-ye karşın, ne yazık ki,
başarılı bir tarihsel güldürü olmanın sınırlarını pek fazla zorlamıyor. Onca
malzemeyi kaymakam Halil Hilmi Bey' in (daha doğrusu Şener Şen'in) kimi zaman
aşırılığa ve abartıya kaçan oyunculuğuna, güldürme yeteneğine yükleyip
harcayıveriyor. Filmin belirli bir yerinden sonra, sorunların ve insan
ilişkilerinin yerini Halil Hilmi Bey'in gereksiz ve Ölçüsüz gösterisi alıyor.
İlk yarıda orta oyunu serbestliği içinde tuluat yapan Halil Hilmi Bey, ikinci
yanda birdenbire ciddileşip adeta ayrı bir kimliğe bürünüveriyor.
Bu ani
değişme de hiç kuşkusuz, güldürü türünde de olsa kişilikle bütünleşen gerçekçilik
duygusunu oldukça zedeliyor. Bu arada Şener Şen'in. Bu filmdeki tiplemesiyle,
her zamanki ölçülü ve abartıya ödün vermeyen o güzelim oyun gücünü yakaladığını
söylemek de oldukça zor. Sinemaya ilk kez bu filmle merhaba diyen Serap Aksoy
için de olumlu bir şeyler mi) İçmek olanaksız. Serap Aksoy'un fiziğiyle, oynak
kahpe Kızancıklı Naciye'nin filmin odak noktasını oluşturan imajı, hiç mı hiç
bağdaşmamış Kuşkusuz bu uyuşmazlığı Serap Aksoy'un oyunundan çok, oyuncu
seçimindeki yanlışlığa bağlamak gerek. Üstelik Atıf Yılmaz, onca ustalığına
rağmen, sinemamızın sınırlı olanakları için de kotarılması çok zor olan üstün
yapıma ilişkin sığlığa düşmekten de kendini kurtaramamış. Toplama figüranlarla
kotarılmaya çalışılan konak önündeki sahneler ve özellikle istasyondaki
karşılama töreni ile yıkım sahneler indeki kargaca bu sığlığın en belirgin
örnekleri utarak sırıtıyor filmin içinde. Değirmen, bu kusurlarına rağmen, yine
de kayıtsız kalınmayacak bir film olmaya da hak kazanıyor tabi.” (Burçak Evren,
Türk Sinemasında Yeni Konumlar”)
► Barış Pirhasan/Atıf Yılmaz
ikilisinin Re-şat Nuri mizahına ne denli sadık kaldıklarını, neler
eklediklerini tam bilemiyorum. Ancak bu haliyle film, kuşkusuz ilginç bir
"politik satir" veya (Türkçesiyle "siyasal taşlama")
niteliği alıveriyor... Geleneksel ahlak koruyuculuğu görünümü allında kadının
erişilmez olduğu bir toplumda sosyal mevkii ne olursa olsun, gelip geçen her
erkeği etkisi allına almayı baka-ran "hafif kadın" hikâyesi, doğrusu
bu tür bir hicve gerekli ortamı hazırlıyor,,. Her ciddi olay karşısında ''Matbuat
yasağı koyun efendim" diyen kamu görevlisi, tümüyle depremden çıkmış gibi
duran kasabanın durumuna, ancak bir dep-rem haberi ele güne yayıldığında ilgi
duyan bir yönetim anlayışı, merkezi yönelimi temsilen ancak çok gerekliğinde
halkın ayağına gelen "şehzade"ler, Osmanlıdan bugüne çok değişen
şeyler mi acaba? Hele kaymakamın, tüm gülünçlüğü içinde en sağduyu sahibi kişi
olarak, sonunda "halkın Milli zelzele şuuruna sığınmayı önermesi, kuşkusuz
filmin mizahi tonlarını doruğa çıkarıyor...
"Değirmen",
sinemamızda az yapıla gelen türden ilginç, keskin bir siyasal taslama,
anlattıkları günümüz Türkiye'siyle koşutluklar kuran çok düzeyli bir ince
güldürü... Zengin bir oyuncu kadrosunu kısa, ama anlamlı rollerde ustaca yöneten
Atıf Yılmaz'ın oyuncu yönetimi, çok akıcı ve işlek anlatımı denli övgüye
değer... Şener Şen ise, alabildiğine ekonomik, ama yine de çok
"komik" bir kişilik canlandırarak, çok has bir oyuncu olduğunu
gösteriyor... Filmin başlıca kusuru -ne yazık ki yine teknik!.. İç sahnelerde
sanırım yetersiz aydınlatma nedeniyle bir çok plan aşırı karanlıkta kalıyor, Ne
olup bittiğini bile göremez oluyorsunuz. Böylesine savlı, basın bildirisinde
"üstünyapım" diye sunulan ve dış şenlik-lere gönderilmesi tasarlanan
bir film için gerçekten yazık...”Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
Ø
Atıf Yılmaz-Barış Pirhasan ikilisi, çağdaş
kadının günümüzdeki değişimini irdeleyen, zumun zurnan da düşsel/fantastik
durumlarım İroni yolluyla özümlemeye çalıları (Adı Vasfiye, Aaahh Belinda vb.)
bir dizi filmden sonra, bu kez de sinemamıza belki de en fazla kaynaklık etmiş
edebiyatçılarımızdan Reşat Nuri Günlekin'e (1889-1956) el atıyorlar. Kuşkusuz
bu el atış, gerek Atıf Yılmaz'ın ve gerekse Reşat Nuri'nin kimi yapıtları
anımsandığında, sinemaseverlerin pek yabancısı olmadığı bir karşılaşma olarak
tanımlanabilir. Gerçekten de, her iki sanatçı en özgün yapıtlarını Anadolu
kasabalarına ilişkin konularda vermişler, halktan kişileri içtenlikle anlatmayı
yeğlemişlerdir. Daha önceleri sahnelerde (AST'ın unutulmaz yorumuyla) Sarıpınar
1914 adıyla sergilenen Değirmen, belki de bu iki farklı dalın sanat-çısının
ortak özelliklerini içeren yegâne yapıtlardan biridir. Geç de olsa Atıf Yılmaz
ile sinemamıza onca ürün vermiş Reşat Nuri'nin 1987'de buluşması en azından
edebiyatımız ve sinemamız açısından sevinilecek bir olaydır.
Ø
Gerçekten
de, Reşat Nuri sinemamızın hemen her devrinde güncel olmayı başarabilen bir
edebiyatçımız. Tiyatrocular döneminin tek sanatçısı Muhsin Ertuğrul bu
yazarımızdan yararlanırken (Ankara Postası 1928), Geçiş Çağı'nın en tipik
temsilcilerinden Faruk Kenç de Taş Parçası (1939) ile bu yazarımıza kayıtsız
kalmamıştır. Daha sonraları ise Reşat Nuri'nin Bir Dağ Masalı. Dudaktan Kalbe,
Yaprak Dökümü, Çalıkuşu yapıtları ikişer kez sinemaya aktarılarak, neredeyse
edebiyatımızdan çok, sinemadaki yansımalarıyla bu dalın yapıtları olarak
anımsanır olmuştur.
Değirmen ile bir kez daha
kasaba gerçeğine dönen Atıf Yılmaz ise, son dö-nemdeki bir dizi başarılı
yapıtını hesaba katmazsak en özgün çalışmalarını bu çevreye ilişkin filmlerde
ortaya koymuştur. Gelinin Muradı (1957), Kumpanya, Yarın Bizimdir (İ963),
Dolandırıcılar Şahı (1961) ve Mine ilk akla gelen ve kasaba gerçeğini kimi
zaman keskin bir eleştiri ile ele alıp İşlediği filmler olmuştur.
Bir eleştiri
yazısının normlarına biraz ters düşen bu kısacık ansiklopedik değinmeden sonra
biz tekrar Değirmen'e dönelim. Değirmen, Osmanlı'nın Frenklerin deyimiyle
"hasta adam" yakıştırmasına hedef olduğu çöküş dönemindeki
yozlaşmasını Sarıpınar kasabasında tarihsel bir güldürü türünde odakla-rının
bir film. Sarıpınar, kendi halinde, onca depremi, yoksulluğu ve açlığı ile
ezelden beri yaşaya gelen unutulmuş ve terk edilmiş kasabalardan biri. 1914'iin
çalkantıları bile, bu kasabadan öylesine uzak ki. Kasaba için tek gerçek ve tek
sorun, muzur faaliyetlerde bulunan, Bulgar asıllı Kızancıklı Naciye. Kasabadaki
ehli namus herkesin sürülmesini istediği Naciye'ye ilişkin sorunlar, sonunda
kaymakam Halil Hilmi Bey'e dek yansır. Kasabanın namusundan sorumlu Halil Hilmi
Bey (Şener Şen) ise, bu yakınmaları dinleyip Kızancıklı Naciye ile karşı
karşıya kalıp da onun göz süzmeleri, gerdan kırmaları ve dudak bükmelerimle
karşılayınca bir daha iflah olmaz. Hele, Naciye'nin bağ evindeki göbek
atmalarından sonra gelen müthiş deprem (!) olunca, yalnız Halil Hilmi ile
felekten gece çalmayı deneyen eşraf değil, tüm Osmanlı, savaştan daha büyük bir
felaketle karşı karşıya kalır. Önce kaymakam, sonra mutasar-rıf, derken iş
şehzade efendiye dek bir felaketler zincirlemesi halinde uzayıp gider. O güne
dek Sarıpınar'ın haritada-ki yerinden bile haberdar olmayan onca zevat, o
günlere özgü bürokrasinin işleyiş çarklarındaki paslanmışlıktan kurtularak
Kızancıklı Naciye'nin göbeği ile yarattığı yapay depremle harekete geçer.
Soruşturmalar, suçlamalar, kazançlar ve soygunlar Kızancıklı Naciye'nin göbeği
ile tekrar, bu kez bir şefkat ve yardım kimliğinde Sarıpınar'ı sarar. Halil
Hilmi Bey bir gecelik zamparalığının bedelini zat-ı şahanelerinin kendisine
lütuf buyurduğu nişan ile öderken, Sarıpınar'a dek gelen şehzade efendi ise
Naciye ile yetinmek zorunda kalır. Onca depremden habersiz Sarıpınar halkına
düşen ise, bu kez Kızancıklı Naciye'siz katmerli bir yoksulluktur.
Atıf Yılmaz, zaman zaman
günümüze göndermeler yaptığı bu tarihsel güldürüsünde, Osmanlı devletinin son
dönemlerine ilişkin yozlaşmasını, ufak bir kasabanın rutin görünümü içinde
eleştiri süzge-cinden geçirmiş. "Bugün git yarın gel" esprisi ile
bürokratik anlayışı bir kez daha gündeme getirirken, halktan kopuk bir yönelim
anlayışının, hangi koşullarda halkla bütünleşmesi gerektiğini (!) de ironik bir
yaklaşımla gözler önüne sermiş.
Değirmeni
yalnızca bunlar mı anlatılıyor? "Softaların sarığını hayvanlara yular
yapmadıkça bu memleket kurtulmaz" diyen mühendis Deli Kâzım ile simgelenen
aydın softa çatılması, kekeme reisi ile tüccar efendi arasındaki alış veriş ile
su yüzüne çıkan geleneksel vurgunculuk, değinen güç dengelerine göre kendilerini
ayarlayan çıkarcı eşraf, idare-i maslahatçılık filmin içine serpiştirilmiş
başlıca eleştiri odakları oluyorlar. Hele hele yaşlı bir köylünün bir gecelik
zamparalığını yapay bir depremle özdeşleştirmek isteyen kaymakam Halil Hilmi
Bey'e "evlerinin damlan fukaralıktan çökmüş, buraları sarkan başka zelzele
bey..." deyişi, güldürü türünde de olsa Değirmen 'in acı eleştirisini bir
çırpıda özetlemeye yettiği gibi, günümüze de bazı göndermeler yapmış. Film
boyunca Sarıpınar 1914 ile Türkiye 1987 arasında (bazı kişi ve kurumların
işleyiş düzeninde) bir benzerlik de yok değil sanki.
Tüm bunlara rağmen Atıf
Yılmaz'ın Değir-men"i içerdiği onca yüklü malzemeye karşın, ne yazık ki,
başarılı bir tarihsel güldürü olmanın sınırlarını pek fazla zorlamıyor. Onca
malzemeyi kaymakam Halil Hilmi Bey' in (daha doğrusu Şener Şen'in) kimi zaman
aşırılığa ve abartıya kaçan oyunculuğuna, güldürme yeteneğine yükleyip
harcayıveriyor. Filmin belirli bir yerinden sonra, sorunların ve insan
ilişkilerinin yerini Halil Hilmi Bey'in gereksiz ve Ölçüsüz gösterisi alıyor.
İlk yarıda orta oyunu serbestliği içinde tuluat yapan Halil Hilmi Bey, ikinci yanda
birdenbire ciddileşip adeta ayrı bir kimli-ğe bürünüveriyor.
Bu ani
değişme de hiç kuşkusuz, güldürü türünde de olsa kişilikle bütünleşen
gerçekçilik duygusunu oldukça zedeliyor. Bu arada Şener Şen'in. Bu filmdeki
tiplemesiyle, her zamanki ölçülü ve abartıya ödün vermeyen o güzelim oyun
gücünü yakaladığını söylemek de oldukça zor. Sinemaya ilk kez bu filmle merhaba
diyen Serap Aksoy için de olumlu bir şeyler mi) İçmek olanaksız. Serap
Aksoy'un fiziğiyle, oynak kahpe Kızancıklı Naciye'nin filmin odak noktasını
oluşturan imajı, hiç mı hiç bağdaşmamış Kuşkusuz bu uyuşmazlığı Serap Aksoy'un
oyunundan çok, oyuncu seçimindeki yanlışlığa bağlamak gerek. Üstelik Atıf
Yılmaz, onca ustalığına rağmen, sinemamızın sınırlı olanakları için de
kotarılması çok zor olan üstün yapıma ilişkin sığlığa düşmekten de kendini
kurtaramamış. Toplama figüranlarla kotarılmaya çalışılan konak önündeki
sahneler ve özellikle istasyondaki karşılama töreni ile yıkım sahneler indeki
kargaca bu sığlığın en belirgin örnekleri utarak sırıtıyor filmin içinde.
Değirmen, bu kusurlarına rağmen, yine de kayıtsız kalınmayacak bir film olmaya
da hak kazanıyor tabi.
DAYAK CENNETTEN ÇIKMA 1986
Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni: Erdoğan Engin
Yapım: Elif Film/Mehmet Taluğ
Yapım Sorumlusu: Sabri Aslankara, Set Ekibi: Ali
Zebil, Aslan Gül, Alaattin İzgü, Işıklar: Ozan Işık Servisi, Şef: İsmail
Sandancıoğlu, Ferdi Eskici, Hakan Canan, Yönetmen Yar-dımcısı: Yasemin
Yazıcı, Görüntü Yönetmen Yrd.: Haluk Bener, Kurgu, Eşleme: Nevzat
Dişiaçık, Laboratuvar: Adnan Şahin, Zekeriya Şahin, Yahya Öztürk, Negatif
Kurgu: Peri Okan, Seslendirme Yönetmeni: Ersan Uysal, Müzik: Cahit
Berkay, Jenerik: Yaşar Tonguç, Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır
Oyuncular: Yılmaz Zafer, Neslihan Acar,
Münir Özkul, Suzan Avcı, Tevhid Bilge, Ali Şen, Cem Özer, Alev Altın, Coşkun
Kemer, Diler Saraç, Hakkı Kıvanç, Mehmet Akdil, İsmail Hakkı Şen, Perihan
Sayın, Seyfettin Karadayı, Ayten Mutlu, Muazzez Kaya, Birsen Kararlı, Sevinç
Sunar (Ankara Gemisi Solisti),
Konu: Yeni evlenen gençlerle aile
fertlerinin anlaşmazlıklarının irdelenmesi.
Not: Bu film “Elmayı Kim Isırdı”
filminin devamı niteliğinde çekilmiş bir film.
DAVACI (1986)
Senaryo: Umur Bugay “Avukat
Cenap Güven’in Bir Mahkeme Öyküsü” yapıtından esinlenme ”
Kameraman: Orhan Oğuz
Yapım: Cem Film/Yahya Kılıç
Kamera Asistanları: Necdet
Kaygın, Ercüment Süngü, Reji Asistanları: Ahmet Sezerel, Eray Özbal,
Yeşim Kaya, Halil Ergün, Müzik: Ali Haydar, Kurgu: Mevlut Koçak Işık:
Recep Biçer, Remzi Biçer, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Renk Uzmanı:
Sabahattin Hoşsöz, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Sultan Yıldı-rım, Laboratuar:
A. Tümay Rızai, Şems Tokgöz, Armağan Köksal, Kurgu Yardımcıları: Metin
Çeşmebaşı, Mustafa Kalkan, Soner Şenbecerir, Dublaj Yönetmeni: Saadettin
Erbil, Set: Cengiz Öktem, Yusuf Avcı, Salim Çetin, Prodüksiyon Amiri:
Ekrem Gökkaya,
(Sineray Film Stüdyosunda hazırlanmıştır).
Oyuncular: Kemal Sunal, Savaş Yurttaş, Güzin
Özipek, Serra Yılmaz, Necati Bilgiç, Bahri Selin, Gülümser Gülhan, Demet Akdağ,
Yavuzer Çetinkaya, Meltm Sayar, Gül Sazanker, Müşerref Kardeş Alev Gökkaya,
Yıldız Balıkoğlu, Mehmet Manya, Faruk Tayşi, Orhan Bayraktar, Necdet Kaygın, Kemal
Kadakal, Dursun Ali Sağıroğlu, Ali Cağaloğlu, Yaşar Güner, Remzi Biçer, Ferdi
Tercanlıoğlu, Sabahattin Bostancıoğlu, Kemal Kocatürk, Serhat Özcan, Erkan Can,
Selahattin Fırat, Çocuk Oyuncular: Uğur Esen, Banu Sençelli, Erdi
Yetişkol, Ezgi Yetişkol, Ulaş Balıkoğlu, Burcu Balıkoğlu, Evrem Gökkaya, Aşkım
Geylani,
Konu: Film, aynı köyde yaşayan iki adamın birbirlerine
açtıkları davaların bürokrasi çıkmazına girmesini hikâye eder. Yunus ve Ahmet
komşudur. Yunus’un oğlunun güttüğü koyunlar Ahmet’in bahçesine girip sebzelere
zarar verir. Ahmet buna kızıp Yunus’un oğlunu dövünce, Yunus ve Ahmet kavga
ederler. Yunus, Ahmet’le barışmaya niyetlense de Ahmet’in dava açtığını görünce
o da ona karşı dava açar. Birbirlerine dava açan ikili, bürokrasi
sebebiyle sürekli adliyeye gidip gelmek zorunda kalır. Bu koşuşturmadan maddi
zarar görmeye başlayan iki komşu zaman geçtikçe pişman olacaktır. (Celil Civan)
DAĞLI GÜVERCİN (1986)
Yönetmen: Kaya Ererez
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni: Kaya
Ererez
Yapım: Rüzgar Film/Kaya
Ererez
Renk Uzmanı: Sabahattin
Hoşsöz, Laboratuar: A. Tümay Rızai, Şemsi Tokgöz, Armağan Köksal, Ses
Mühendisi: Demir Arakon, Negatif Kurgu: Ömer Aksu, Sultan Yıldırım, Kurgu:
Sedat Karadeniz, Kurgu Yardımcıları: Metin Çeşmebaşı, Mustafa
Kalkan, Soner Şenbecerir. (Sineray Film Stüdyosunda renklendirilmiştir )
Oyuncular: Hülya Avşar, Engin Çağlar, Fatoş Sezer,
İhsan İmer, Nilgün Ersoy
Konu: Filmde, evli bir adamla genç bir kadının yaşadığı
aşk hikâyesi anlatılır. Azize yakın arkadaşı Ayşe ile beraber tatile gider.
Tatil yaptıkları yerde Orhan adında orta yaşlı bir iş adamıyla tanışır. Birkaç
gün beraber vakit geçirirler. Bu süreçte Azize ve Orhan birbirlerine âşık olur.
Ancak Orhan’ın evli oluşu Azize ile bir birliktelik yaşamasına engel olacaktır.
(Meltem İşler Sevindi)
ÇOBAN AŞKI (1986)
Senaryo ve Yönetmen: Mümtaz
Alpaslan
Kamera: Bayram Açıkalın
Türküler: Halil Kendirli
Yapım: Kendirli Film/Halil
Kendirli
Oyuncular: Hakil Kendirli, Nilgün Saraylı, Hayati
Hamzaoğlu, Aliye Rona, Cem Erman, Mümtaz Alpaslan, İhsan Gedik, Hasan Ulucan, Nedim
Kıvrcık
Konu:
Filmde, bir ağanın kızıyla aşk yaşan bir çobanın
hikâyesi anlatılır. Halil bir köyde annesi ile beraber yaşar. Köyün ağalarından
Seyit Ağa’nın yanında çobanlık yapar. Beraber büyüdüğü ağanın kızı Güler ile
birbirlerini severler. Ancak ağa kızı için yüklü bir miktar başlık parası
ister. Her şeye rağmen Halil ile Güler birbirlerine kavuşmaya
çalışacaktır. (Meltem İşler Sevindi)
ÇAPKIN BABA (1986)
Yönetmen Hulki Saner
Senaryo Esen Uçanoğlu
Görüntü Yönetmeni Abdullah
Gürek
Yapım Saner Film /Hulki
Saner
Hikaye: Hulki Saner, Set
Teknisyenleri: Ekrem Çınaroğlu, Ergun Sımsıkı, Işıklar: Ergun
Şimşek, Selâhattin İlhan, Elektroteknik: Mustafa Gürdal, Kurgu ve ses
Düzeni: Şenol Şentürk, Prodüksiyon Amiri: Ziya Ilgaz, Kamera
Asistanı: Mesut Çağdaş, Reji Asistanları: Kenan Uluergüven, Zuhal
Demiryürek, Müzik Direktörü: Cengiz Tekin, Dublaj Yönetmeni: Kemal
Bilici, Prodüksiyon Müdürü: Şerif Ablak, Yardımcı Yönetmen: Arif
Erkuş, (Öz Prodüksiyon stüdyolarında seslendirilmiştir)
Oyuncular: Sadri Alışık (Reşit Ağa), Pembe Mutlu
(Nazlı), Ünsal Emre (Erol), Bülent Kayabaş (Kemal), Asuman Ar-san (Zeliha
Hanım), Fatoş Sezer, Leyla Güneş, Yüksel Gözen (Avukat Necmi, Aysel Kiper
(Zeliha'nın Kardeşi), Nermin Denizci (Sevim), Yılmaz Kurt (Pavyondaki Adam),
Niyazi Gökdere (Pavyondaki Adam), Hale Haykır (Pavyondaki Bayan),
Konu: Filmde, karısını aldatan bir adamın başından
geçenler konu edilir. Memleketinde ailesi ile beraber yaşayan Reşit Ağa, bir
konsomatris ile karısını aldatır. İstanbul’da çalışan Leyla adındaki bu kadını
görmek için sık sık İstanbul’a gider. İstanbul’a gitmek istediği bir dönemde
karısı Zeliha’da gelmek ister. Ancak Reşit Ağa, karısına engel olarak tek
başına İstanbul’a gitmek için yola çıkar. Kocasının davranışlarından şüphelenen
Zeliha, kocasını takip edecektir. (Meltem İşler Sevindi)
ÇAĞDAŞ BİR KÖLE (1986)
Yönetmen: İrfan Tözüm
Senaryo: Cengiz Alpman
Görüntü Yönetmeni: Aytekin
Çakmakçı
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Muhteşem Film/İrfan
Tözüm
Özgün Hikaye: İrfan Tözüm,
Tasarıma katkıda bulunanlar: Ayşe Şasa, Melike Tözüm,
Oyuncular: Sevtap Parman, Yaşar Alptekin, Yaman
Okay, Savaş Yurttaş, Gülsen Tuncer, Bülent Oran, Savaş Akova, Beyhan Akbaşlı,
Ferdi Altuner, Musdtafa Koç, Remo Değerli
Konu: Filmde, kan davalısını arayan bir adamla bir hayat
kadını arasındaki aşk hikâyesi anlatılır. Halil aileler arasındaki kan davasına
karışmamak için yurtdışına kaçmıştır. Fakat intikam sırası kendi ailesine
gelince annesi onu Türkiye’ye çağırır. Halil de hapisten çıkan Haydar’ı
öldürmek için İstanbul’a gelir. İstanbul'da bir hayat kadını olan Melek ile
tanışır. Halil bir yandan Haydar’ı ararken, diğer yandan da Melek’le
yakınlaşır. Ancak bu yakınlaşma hem Halil’in hem de Melek’in hayatını
değiştirecektir. (Yiğitalp Ertem)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)