Powered By Blogger

28 Mart 2020 Cumartesi

DİKENLİ YOL (1986)


Yönetmen: Zeki Alasya
Senaryo: Çetin Öner (Nevin İnanç'ın bir Hikayesinden)
Kamera: Ertunç Şenkay
Müzik: Arif Erkin
Yapım : Özer Film/Enver Özel

Set: Selçuk Öktem, Ergun Sımsıkı, Ahmet Çolael, Şaban Derya, Işık: Doğan Atakan, Osman Şentanış, Mehmet Ali Gündoğdu, Jenerik: Sinefekt, Görüntü Yön. Yardımcısı: Hakan Gürtop, Yapım Yardımcısı: Sabit Çolael, Yardımcı Yönetmenler: Ai Kıvırcık, Mehmet Tümer, Özdemir Çiftçioğlu, Yapım Yönetmeni: Hüseyin Çalışkan,

Oyuncular: Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit, Mine Baysan, Eşref Kolçak, Muadelet Tibet, Nezih Tuncay, Barış Altay, Mustafa Yavuz, Suat Sungur, Ahmet Eskici, Hakkı Kıvanç, Tuncay Halıcıoğlu

Konu: 12 Eylül öncesinde Hüseyin, yasak kitap okurken tutuklanmıştır. Hapisteyken, arkadaşlarından bir eylemciye istemeyerek de olsa yardım eden ağabeyi öldürülür. Yengesi ve ailesinin diğer fertleri bu ölümden Hüseyin'i sorumlu tutmaktadırlar. Küçük yeğeni bile hapisten çıkışta Hüseyin'le konuşmaz. Hüseyin durumu düzeltmek için ve hiç olmazsa bundan sonra mutlu yaşayabilmek için didinir.

Ø    Hüseyin (Kadir İnanır), hapisten çıkıyor. Bir otobüse biniyor. O andan itibaren fonda kim olduğunu çıkaramadığım bir ses, türkü söylemeye bağlıyor, İnanır, sürekli o "üzgün" bakışlarıyla dolanıyor, karşılaştığı her insanla o bakışlar, dozu artarak sürüyor ve her konuşmanın altı, fonda iç bayıltıcı bir müzikle çiziliyor. Kamuya dönük hayatında bir güldürü ustası olan Zeki Alasya'daki bu hüzün, bu melankoli bu melodram yapma merakı nereden geliyor diye şaşırıyorsunuz, Allahtan, Alasya'nın bu ağdalı başlangıcından sonra, hikâye, yavaş yavaş yerine oturmaya başlıyor. Yeni bir "12 Eylül filmi", Yalçın Küçük'ün deyişini kullanırsak, bir "Eylülist film." Tıpkı "Sen Türkülerini Söyle" gibi başlıyor. Af Yasası'yla içerden çıkan eylemci Hüseyin'in aile ve mahalle çevresine uyura güçlüklerini izliyoruz. Sonraları hikâye olaya farklı biçimde, kadın ve çocuk açısından yaklaşmaya başlıyor. Hüseyin, bir arkadaşı yüzünden silahlı eyleme karışmış, arkadaşının, dolayısıyla kendisinin yüzünden bu işlerle İlgisi olmayan ağabeyi öldürülmüştür. İçerdeyken, arkadaşının kardeşi Şükran'la ilişkisi, nikâhla noktalanmıştır. Çıktığında üç mutsuz kadın vardır karşısında: Kocasının ölümüyle hayatı kararan, genç yaşta dul kalan yengesi, "zifaf gecesi bile yaşamadan" içerdeki bir adamla yıllardır evli olan Şükran... Ve büyük oğlunun ölümüne mi yansın, küçüğünün çıkıp geldiğine mi sevinsin, karar veremeyen anne...
Ø     Bu arada yengenin küçük oğlu da babasının ölümüyle noktalanan, bir bölümüne tanık olduğu eylemlerin etkisini hâlâ taşımakta, amcasına ürküntüyle hayranlık arası duygular beslemektedir. Üç kadın ve bir çocuk, ağabeyin ölümünün acısını ve "cezalandırma" duygusunu sürdürmek veya geçmişi unutarak yemden bir parça mutluluk aramak ikilemi ile karşı karşıyadırlar... "Dikenli Yol", görüldüğü gibi, yakın geçmişin siyasal fırtınalarına ve onun yaptığı tahribata biraz değişik biçimde, kadın ve çocuklar düzeyinde yaklaşmayı deniyor. Hikâyenin bir kadına ait olması, bunun yaşanmış, gerçek bir hikâye olabileceği konusunda ipucu veriyor.

Zeki Alasya, başlangıç ve final bölümle-rinde melodram tuzağını önleyemiyor, belki de önlemek istemiyor. Ama arada çok iyi şeyler yakalıyor çok etkili sahneler gerçekleştiriyor. Özellikle finalde yengenin "bağışlama" sahnesi çok başarılı. (Ama hemen ar-kasından herkesin ağladığı sulu göz bölümler gelmese!) Alasya'nın aşikâr duyarlılığını, melodram düşkünlüğünü bizce bir nebze denetlemesi gerekiyor. "Dikenli Yol", Hülya Koçyiğİt'in çarpıcı kompozisyonuyla da değerlenen, özellikle bu gibi konuların sinemada nasıl ele alındığına ilgi duyan bir seyircinin görmesi gereken bir film...”Atilla Dorsay,” 12 Eylül Yılları ve Sinemamız”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder