Senaryo ve Yönetmen: Yavuz
Turgul
Görüntü Yönetmeni: Aytekin
Çakmakçı
Yapım: Umut Film/ Abdurrahman
Keskiner
Yönetmen
Yrd: Jan Brindizi, Müzik: Atilla Özdemiroğlu, Müzik
Koordi-natörü: Oğuz Abadan, Işık Ast: Mehmet Uluyol, Kamera Ast: Ahmet
Servidal, Ses Mühendisi: Necip Sarıcı, Negatif Montaj: Orhan
Tur-gut, Selahattin Turgut, Kurgu: De-mirhan Ersoner, Senkron: Suha
Yılmaz, Post Production/Revizyon: Serdar Erçer, Efekt Ses: Cem
Gönenç, Miksaj: Jeffi Medina, Gtafik: Mahmut Soyer, Işık Şefi:
Gürcan Küçüker, Kostüm ve Çevre Düzenleme: Arzu Başaran, Makyaj: Zübeyde
Erden, Prodüksiyon Amiri: Erol Deniz, Yapımcı Yönetmen: Jan
Brindizi, Asistanı: Funda Aras, (Yeni Stüdyoda seslendirilmiş, Sinefekt
Laboratuarında hazırlanmıştır),
Oyuncular: Şener Şen (Muhsin Bey), Şermin Hürmeriç
(Sevda), Uğur Yücel (Ali Nazik), Osman Cavcı (Osman), Erdoğan Sıcak (Şakir),
Erdinç Üstün (Laz Nurettin), Tayfun Çorağan (Sunucu), Kutay Köktürk
(Dolandırıcı), Sönmez Yıkılmaz, Doğu Erkan, Kemal İnce (Arap Celal), Kutay
Köktürk, Oktay Güzeloğlu, Cem Gönenç,
KONU: Muhsin Bey konser düzenleyen,
sanatçılara iş bulan ve büro olarak da müzisyenler kahvesini kullanan bir
organizatördür. Bir yakının aracılığıyla iş bulduğu Urfa'lı bir genç yüzünden
başı belaya girer. Çünkü düzenlediği bir yarışma dikkat çekmiştir. Muhsin Bey
dolandırıcılıktan hapse girer.
ÖDÜL:
24. Antalya
Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (6 – 9 Ekim 1987)
►
"Muhsin Bey", "en iyi film"
► Yavuz
Turgul, "en iyi senaryo",
► Şener Şen
"en iyi oyuncu"
► Uğur Yücel
"en iyi yarduncı oyuncu"
Jüri
Üyeleri: Hulki Saner,
Feyzi Tuna, Fatma Girik, Sami Şekeroğlu, Turgut Özakman, Hasan Türere, Faruk
Bayhan, İbrahim Altınsay, Halim Horasan.
Kültür Bakanlığı’nın teşvik
ödülü(1987) 8 milyonluk ödül,
36. San Sabastian
Festivali'nde (İspanya, 1988)
► "Muhsin Bey",
"özel jüri bir ödülü".
7. Uluslararası İstanbul
Film Festivali'nde (1987)
► Yavuz Turgul'a “seçici
kurul özel ödülü"
Ø
Bu
ayrıntılar bir yana, "Muhsin Bey"i zamanında görmemiş olmanın asıl
kaybedeni kuşkusuz benim... Böylesine düzeyli, ilginç, pırıl pırıl bir filmi
geç görmek bir kayıp gerçekten... Hele hiç görmemiş olmak? Sözünü bile
etmeyelim... 78'lik eski taş plakları, sularken konuştuğu çiçekleri, göçüp giden
eski İstanbul üzerine anılarıyla baş başa yasayan, bir zamanların Safiye Ayla
veya Müzeyyen Senar şarkılarını dinleyen kültürümüzü İstila eden arabesk ve çiğ
köfte uygarlığından nefret eden, amansız bir "Manifaturacılar Çarşısı”
rekabeti içinde bile insanlığım, yalnız insanlığını mı, eski İstanbul
efendiliğini koruyan organizatör Muhsin Bey’in öyküsü bu... Arabeske
ısınamadığı için işleri gitgide bozulan, kapı komşusu Sevda'yı bet sesine
karşın hatır için gazinoda şarkıcı yapan, yardımcısı Osman'ın saflığı ve kumar
merakı yüzünden elde avuçtakini, giderek bürosunu da yitiren Muhsin Bey, Doğu
illerinden kopup İstanbul'a "yeni bir İbrahim Tatlıses" olmaya gelen
sayısız türkücüden biri olan Ali Nazik'i önce reddediyor, sonra da, bu yanık
sesli genç adamda İş olduğunu görünce, onu üne kavuşturmaya sıvanıyor. Bunu bin
bir zorlukla başaracak, ama bir kez daha insan kişiliğinin nankörlüğü, kadir
kıymet bilmezliği konusunda ders alacaktır.
"Muhsin Bey", yine
birinci sınıf neredeyse kusursuz bir Yavuz Turgul senaryosunun yine Turgul
eliyle, güldürü yanıyla duygusallık yanı ustaca dengelenmiş, gönülde iz bırakan
bir filme dönüştürülmesine dayanıyor... Film, yalnız gerçek Türk musikisi
kültürü ve arabesk kültürün çatışmasının öyküsü değil...
Aynı
zamanda, hayatımızdan İstanbulluluğumuzdan, insan gibi yaşamamızdan kopup
giden, bir daha gelmemecesine yok olan şeylerin de filmi bu... Uzun çalar
haline getirilip piyasaya sürülmedikleri için yok olan taş plaklar, onlarda
kalan tüm bir müzik kültürü, yıkılıp giden eski evler, tarihe karışan Beyoğlu
semtleri, hoyratlık, görgüsüzlük ve cehalete yenik düşen uyumlu bir yaşam
biçimi... Batıda örnekleri çokça görülen nostaljik bir sinemanın tam anlamıyla
Türk usulü olanı, bir Türk nostaljisi filmi... Toplumca yaşadığımız kültür şokunu,
sesini yükseltmeden, hiçbir yanı ve olguyu suçlamadan alçak gönüllü, ama onca
etkili biçimde saptayan bir film, bir sosyolojik yaklaşım, bir hümanist sinema
ve düzeyli bir popüler güldürü örneği... Hiçbir şeye kolayca verilebilecek
ödün-leri vermemiş, kendi tonunu, üslubunu saptamış, popülist öğelere olduğu
kadar ilericilik uğruna kolayca düşülebilecek sloganlara da rağbet etmemiş
ilginç bir film ... Özellikle çok iyi çizilmiş ve canlandırılmış Muhsin Bey
kişiliği, simgelediği tüm şeylerle birlikte, sinemamızın en unutulmaz tipleri
arasında yer almaya şimdiden aday...
"Muhsin Bey",
sinemayı yenileyen de-neylere sıvanmayan ve ayaklarını yere basarken, son
kertede özgün olmayı başaran bir film.., Aytekin Çakmakçı’nın görüntüleri,
Atillâ Özdemiroğlu'nun müziği, büyük oyuncu Şener Şen'in oyunu da bu filme çok
şey katıyor. "Muhsin Bey"e katkıda bulunan herkese gönül dolusu
teşekkürler. “
Ø 1980 sonrasında "değişen
Türkiye"yi, değişen değerleri, yitip gidenleri ve yerlerine gelenleri
traji-komik üslupla sorgulayan Muhsin Bey, tipik bir toplumsal ayna
niteliğinde.
Ömrünün
hazan mevsimini yaşayan, prensipleri nedeniyle kedi olalı çok fazla fare
tutamamış, Klasik Türk Müziği sevdalısı (ve kuşkusuz arabeskten nefret eden!),
yel değirmenlerine karşı duran müzik organizatörü Muhsin Kanadı kırık ile
Urfa'dan gelen yanık sesli genç türkücü adayı Ali Nazik'in ilişkileri
çerçevesin-de biçimlenen film, baştan sona bir "çatışma" üzerine
kurulu. Yavuz Turgul, senaryosuna da imza attığı Muhsin Bey'-de, benzetmek
gerekirse "kültürlerarası diyalog" yerine "kültürlerarası
çatışma"ya yönelmiş; üstelik de bu çatışmayı "eski" ve
"yeni" Türk sinemasının en geçerli kalıplarını kullanarak çok hoş biçimde
sergilemiş. Dostluklar, ihanetler, aşklar, beklenmedik olaylar, hem bir
"Yeşilçam klasiği"nden beklenen biçimde akıp gidiyor perdede, hem de
farklı bir anlatımın hizmetine giriyorlar.
Başrollerdeki Şener Şen ve
bu usta sanatçı karşısında tek sahnede bile ezilmeden mükemmel biçimde uyum
sağlayan Uğur Yücel'in akıllardan çıkmayacak oyunculuk gösterileriyle,
"kazanan" ve "kaybedene yönelik sosyolojik yaklaşımıyla, çok
hoş, çok etkili bir duygusal-nostaljik güldürü niteliği kazanıyor Muh-sin Bey.
Yavuz Turgul'un asıl kaybeden olarak, kısa sürede kolay yoldan şöhrete ulaşan
Ali Nazik'i göstermesinin altı da çizilmeli.
Filmin zaman zaman yarı
belgesel olarak da tanımlanabilecek bir kulvara girdiğini, örneğin tarihi
Beyoğlu semtine, arka sokaklara, müzikhollere, ses yarışmalarına dönük gerçekçi
yaklaşımıyla mekan insan ilişkisinin en çarpıcı beyaz perde örneklerinden biri olma
özelliğini taşıdığını da önemle belirtelim. (Tunca Arslan)