Araştıran ve Derleyen: Yalçın ÖZGÜL 2024 Şubat ayı sonuna kadar Blog'a aktarılan film sayısı 7642 adet olmuştur. Film aktarımı devam ediyor.
8 Nisan 2020 Çarşamba
ZİNCİR (1987)
Senaryo: Macit Koper (Osman
Şahin’in “Irgat Erleri” ve Korhan Yurtsever’in “Zincir” isimli hikayesinden)
Görüntü Yönetmeni: Erdoğan
Engin
Özgün Müzik: Serdar Ateşer
Yapım: Varlık Film /Lokman
Kondakçı
Oyuncular: Halil Ergün, Betül Aşçıoğlu, Berivan,
Oya Aydonat, Mete Sezer, Mehmet Akdil, İhsan Yüce
Konu: Siverek. Kâhta, Gerger,
Nizip'ten pamuk ırgatları tüm cefasını çekmek için her yıl Çukurova'ya inerler;
ve yerliler' sineklerin artmasından anlarlar ırgatların geldiğini ... Irgatlar;
kadın, erkek kızgın güneş altında çalışırlar. çocuklar ise çadırlar altındadır.
Hasat sonrası firezleri ateşe vermek adettir. Bu yıl yine firezler yakılırken
ırgat çadırları ateş içinde kalır; ırgatlar, çadırlarını, mallarını, çadırlarda
ki çocuklarını kurtarmaya koşarlar. Eşber ile Mahse'nin çocukları alevler
içinde kalır ve ölür. Bu olaydan sonra erkekler çalışmama kararı almayı
düşünürler, başka yerlerde çalışma hesapları yaptılar geri dönmeyi önerenler olur;
kadınlar ise Mahse'nin başında ağıtlar yakar. Boran Ağa ise gelerek onlara
üzüntülerini belirterek Şiro'nun gömülmesi gerektiğini söyler.
Ödül:
1988 “25 Antalya Altın
Portakal Film Festivali’nde” “en iyi 3. film”
v İlk filmi " Fırat
Cinleri" ile iyi bir çıkış yapıp uzun yıllar sessiz kalan yönetmen Korhan
Yurtsever'in bu film Osman Şahin'in "Irgat Erleri" ve Yurtsever'in
"Zincir" adlı hikayelerinden uyarlanmıştır. Sinemamızın eli yüzü
düzgün yapıtlarından olan bu film, gösterime girdiği sıralarda başka bir
boyutuyla da ses getirmişti. Yönetmen, filmin kısa sürede gösterimden
kaldırılmasını protesto etmek için, film makaralarını sinemanın önünde yakmıştı.
v
Korhan Yurtsever'in "Fıratın Cinieri"ni ne kadar
sevmiştik!..,Tam 10 yıl oluyor. Talihsiz bir "Kara Kafa" filminden ve
uzunca bir Almanya sürgününden sonra, Yurtsever'in yönetmek fırsatını bulduğu
"Zincir"de yine birçok serüvenden sonra, gösterime giriyor.
"Zincir", Çukurova'da pamuğa çıkan Zülfo karısı Elif ve küçük
bebelerinin öyküsünü anlatıyor. Ancak Osman Şahin'in Öykü-sünü geliştirmiş,
Koper/Yurtsever ikilisi. Pamuk hasadında, ağanın hırsı yüzünden baslarına
olmadık bir iş gelen çifti, biz daha sonra çalışmaya başladıkları bir
Lunapark'ta tanıyoruz. Ve olay, geriye dönüşlerle gelişiyor, boyutlanıyor.
'Zincir", hem
kusurları, hem de erdemleri olan bir film... Ben, kendi adıma, bir filmle çok
zengin şeyler anlatılabileceğine, bir filmin gereğinde tüm yaşamı
kavrayabileceğine inanıyorum. (Ancak kimi zaman da bunu yapmayı deneyen
filmlerimiz, öylesine ukala, yanlış ve da-yanılmaz oluyor ki!) "Zİncir"in
temel kusuru, yaşamı ayrıntılarla kavrama yetisinden yoksun oluşu. Bir buçuk
saat boyunca bize izletilen öykünün tek bir ana teması, tek bir dramatik çıkış
noktası var. Anne ve çocuğu ilişkisi. Bu ilişki, bu ana tema, filmi beslemede
yetersiz kalıyor. Ancak bunu klasik tragedyadaki yer, zaman tema birliğiyle
benzeştirmek ve filme amacının alçak gönüllülüğü için olumlu bakmak da mümkün.
Korhan
Yurtsever, bu yeni filminde sinema tekniğine egemenliğini, tam bir
"teknisyen" olduğunu yeniden kanıtlıyor. Filmin kurgusu, özellikle
gece çekimlerinin kalitesi yüksek düzeyde. “Atilla Dorsay, “12Eylül Yılları ve
Sinemamız”
ZAMANSIZLAR (1987)
Yönetmen: Ömer Uğur
Senaryo: Cemal Gözütok, Ömer Uğur
Görüntü Yönetmeni: Ümit Ardabak
Müzik: Haluk Özkan
Yapım: Varlık Film/Lokman Kondakçı
Oyuncular: Berhan Şimşek, Nilgün
Akçaoğlu, Bülent Kayabaş, Orhan Güzeloğlu, Menderes Samancılar, Sevinç Pekin,
Kenan bal, Cengiz Sezici
Konu: Yarı açık cezaevinin bulunduğu sahil
kasabasında bir festival düzenlenir. Ve bu şenlik nedeniyle kasaba ya bir tiyatro
grubu gelir. Ekibin tüm umudu bu şenliktedir. Çünkü, bazı nedenlerle dağılmak
üzere olan kumpanya bu sahil ka-sabalarında belki de son şanslarını
deneyeceklerdir. Gençliği taş duvarlar içinde çürüyen ve sekiz yıldan beri bir
ihaneti unutamayan suskun mahkum (Berhan Şimşek), kumpanyanın yorgun kızı
Gülay, (Nilgün Akçaoğlu), cezaevinde düzenle-nen moral gecesinde ilk kez
karşılaşırlar. Ve aralarında tutku dolu fırtınalı bir aşk başlar. Aynı zamanda
gururlu bir taşra mütegallibesi olan Ragıp da (Orhan Güzeloğlu), Gülay'ın
üzerin zar atmaktadır. Kumpanyanın yöneticisi Emin (Bülent Kayabaş) ise, tekrar
bir dağılma noktasına gelen ekibini bu fırtınalardan kurtarmak için, zorunlu
bir mücadeleye girer.
YUVASIZLAR (1987)
Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Aydemir Akbaş, Recep Filiz
Görüntü Yönetmeni: Abdullah Gürek
Söz ve Müzik: Nejat Söylemez (Yuvasızlar)
Müzik: Şah Plak
Yapımcı: Zikri Köksoy
Reji asst.: Faruk Turgut, Aynur Başkök, Kamera
Asst.: Mesut Çağdaş, Tonmaister: Cüneyt Sarvazlar, Kurgu: Sedat
Karadeniz, Set teknisyenleri: İsmail Kündem, Enver Kündem, İbrahim
Uğurlu, Işık Şefi: Ergun Şimşek, Yardımcılar: Selahattin İlhan,
Ali Koşum, Laboratuar Şefi: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar: A.
Tümay Rızai, Şems Toksöz, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Negatif
Montaj: Ömer Aksu, Sultan Yıldırım, Prodüksiyon Amiri: Fikret
Ertuğrul, Prodüksiyon Asst.: İlhan Yener, (Sineray Stüdyosunda hazırlanmış ve
seslendirilmiştir).
Oyuncular: Küçük Ceylan, Melike Zobu, Hakan Tanfer,
Agâh Hün, Gül Vergon, İ. Hakkı Şen, Turgut Özatay, Tuncer Sevi, Ali Yalaz,
Ahmet Cebi, Mustafa Yavuz, Erdal Tosun, Cüneyt Aydemir, Aysel Kiper, Yaşar
Kutbay, Medet Uğurlu, Selahattin Fırat, Mehmet Uğur, Ali koşum, Yılmaz Kurt,
İbrahim Uğurlu,
Konu: Yoksul koca karısının sırtından para
kazanma hesapları yapmaktadır... Çeşitli olaylardan sonra oğulları Hakan bir
cinayet suçuyla hapse girer. Kızları Ceylan ise başkalarının yanına sığınmak
zorunda kalır…
YOLUN SONUNDAKİ KARANLIK (1987)
Senaryo ve Yönetmen: Orhan Aksoy
Görüntü Yönetmeni: Abdullah Gürek
Yapım: Uzman Filmcilik/Kadir Turgut, Ferit
Turgut
Oyuncular : Sibel Turnagöl, Yalçın
Gül-han, Savaş Yurttaş, Levent Kazak, Haluk Kurtoğlu, Mühip Arcıman, Gülsen
Tuncer, Serkan Yaşar Kutlubay, Cezmi Baskın, Zeliha Ulutürk, Sami Hazinses,
Mustafa Suphi, Gülten Ceylan, Günay Güner,
Konu: Ailesini terk ederek İstanbul'da bir
otele yerleşen Zeynep'in (Sibel Turnagöl) amacı şöhret olmaktır. Genç kız,
gittiği bir figürasyon bürosunda oyuncu seçimleri yapan Cemil'le (Savaş
Yurttaş) tanışır. Bir süre sonra da Zeynep, Cemil'in evinde kalmaya başlar. Bir
gece gittikleri diskotekte polis baskınına uğrayan Zeynep, orada bulu-nan
Necdet'in (Yalçın Gülhan) dikkatini çeker. Kendisine bu yolda yardımcı
olacağını söyleyen Necdet'in gerçek yüzü ortaya çıkar. Çünkü, Zeynep kendi-ni
paralı işadamlarının yatağında bulur.
72. KOĞUŞ (1987)
Senaryo: Çetin Öner, Erdoğan Tokatlı (Orhan
Kemal'in aynı isimli oyunundan sinemaya uyarlama)
Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay
Müzik: Sven Torstenson
Kurgu: Veli Akbaşlı
Yapım: Topkapı Film/Yaşar Tunalı
Oyuncular : Kadir İnanır, Halil Ergün,
Tülay Arda, Menderes Samancılar, Savaş Yurttaş, Ali Tutal, Rasim Öztekin, Engin
İnal, Erol Demiröz, Erol Durak, Gökhan Mete, Hakkı Kıvanç, Filiz Küçüktepe,
Mehtap Anıl, Cengiz Sezici, Kutay Köktürk, Suna Çiftçi, Yaşar Kutbay, Hasan
Saraç, Erol Özkök,
Konu: 72. koğuşun mahkumlarından Ahmet Kaptan
(Kadir İnanır), bileğine güçlü, mert bir adamdır. Mertliğinin yanı sıra saf bir
dünyası olan Rizeli genç, bir gün hapishane müdürünün odasına çağrılır. Çok
sevdiği anası, Ahmet Kap-tan'a 150 lira gönderilmiştir. O dönemin koşulları
içinde, yani 1941'li yıllarda bu, hatırı sayılır bir paradır. Ahmet Kaptan,
paranın bir kısmıyla koğuşta kendine ranza ve döşek alır. Gariban mahkum
arkadaşlarına da yardım eder. Koğuşa soba kurdurur, karınlarını doyurur. Ancak,
mahkumlardan cezaevinin uyanık meydancısı Bobi, Ahmet Kaptan 'ın paralarına
gözünü dikmiştir. Kumar oynamasına ikna eder. Bu arada da Ahmet Kaptan'ın
kadınlar koğuşundaki Fatma’ya (Tülay Arda) tutkunluğunu bildiğinden yeni bir
oyun kurar. Rizelinin çamaşırlarını Fatma'ya yıkatır. Kızın ona sevgisinden söz
eder durur. Fatma'nın ağzından yazdığı sahte ve uyduruk mek-tuplarla
yüreğindeki sevdayı iyice tutuş-turur. Böylece de saf Rizelinin paralarını
yavaş yavaş çekmeye başlar. Bir yan-dan 2. dünya savaşı tüm şiddetiyle sürüp
giderken ortalığı korkunç bir kış bastırır. Kaptanın, kumarda şansı döner,
Ahmet Kaptan, bir kavga sırasında camları kırılan pencerenin önünden bir türlü
ayrılmaz, Odun alacak parası da kalmamıştır. Ve Ahmet Kaptan, pencerenin önünde
Fatma’yı düşlerken donarak ölür.
v Tokatlı'nın uyarlaması.
Özellikle baş-larda seyirciden sıra dışı bir çaba istiyor. Eski Sultanahmet
Cezaevini, tertemiz badanalı duvarlarına 1940'ların savaş yıllarının
Sultanahmet'i, hatta sıradan bir cezaevi "farz etmek" gerekiyor
önce.., Sonra en azından Fitaş Sinemasında bizim izlediğimiz seansta hiç
anlaşılmayan konuşmaları anladığımızı varsaymak gerekiyor. Ancak böyle çeşitli
varsayımlarla bir film izlediğinizi varsayarak giderken, birden garip bir şey
oluyor. Filmin ve konunun birden sizi kavradığını, içine aldığını
duyumsuyorsunuz. Bir büyü oluşuyor, bir iletişim kuruluyor ve hele bir oyundan
uyarlanmış bir filmde, sözlerin hepsini anlamamak gibi büyük bir handikapa
karşın, perdede olup biteni ilgiyle izlemeye ko-yuluyorsunuz.
v
Çünkü ortada
kuşkusuz Orhan Kemal'den kaynaklanan sapasağlam bir yapıt, engin bir insan
deneyimi, geniş bir gözlem hazinesi var. Sonra Tokatlı'nın oyuncu seçimi ve
yönetimini iyi bildiğini fark ediyorsunuz. Tokatlı'nın sanki kendini
duyurmamayı, varlığını fark ettirmemeyi seçmiş sineması, belki filmi içine kapandığı
dar mekandan alıp kanatlandıramıyor, kimi çok usta İşi cezaevi filmlerinin
yaptığı gibi, "duvarların ötesine" çıkamıyor... Buna karşılık,
Tokatlı'ın kendini duyurmayan sineması, oyunculara büyük fırsatlar veriyor,
onlar ön plana çıkarıyor, destekliyor. Ve tüm bir erkek oyuncular kadrosunun
Orhan Kemal tiplerini, Rizeli Ahmet Kaptan'dan "meydancı'ya, 'yazardan
Bobi'ye, usta-lıkla canlandırdığı, kolay yadsınamaz bir olgu olarak ortada. Ve
özellikle film, son bölümlerinde, oyunun dramatik finalini, bu kez sinemanın da
önemli katkısıyla daha da etkili biçimde perdeye yazıveriyor...
"72. Koğuş", Orhan
Kemal'in önemli yapıtından çıkarılabilecek en iyi film değil belki... Özellikle
dekor, çekim koşulları, çekim sonrası işlemleri alanlarında sanının daha çok
çaba (ve bütçe) isliyordu. Ama bu haliyle de oldukça ilginç, sağlam yapılı ve
etkileyici bir film... “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
YILLAR “Seni Sevmeyen Ölsün” (1987)
Yönetmen: Engin Temizer
Hikâye: Hasan Çelik
Senaryo: Haşmet Zeybek
Görüntü Yönetmeni: Ümit Ardanak
Müzik: Burhan Bayar
Yapım: Kale Film / Hasan
Çelik
Oyuncular: Tüdanya (Hatice Döngü), Salih Kırmızı,
Murat Soydan, Münir Özkul, Selahattin Fırat, Bilge Zobu, İhsan baysal
Konu: Almanya dönüşü trafik kazası
geçiren bir aileden sadece kızları sağ kurtulur. Dedesi tarafından büyütülen
genç kız yıllar sonra ünlü bir şarkıcı olur.
YETİMLERİN AHI (1978)
Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Muharrem Gürses, Ali Ekdal
Kamera: Ferhat Bakır
Yapım: Yaşam Film/Gazanfer Dirlik
Oyuncular: Gülen Yaman, Tuğrul Meteer,
Nalân Çöl, Sibel Savaş, Hülya Günal, Remo Değerli, Nusret Özkaya, İbrahim Kurt,
Ali Güney, Küçük Yıldız: Eyüp Dirlik
Konu: Besleme olarak ağanın
yanında büyüyen kız, kendisine aşık olan ağaya teslim olmamak için köyünden
kaçar. Sığındığı bir başka çiftlite çiftlik sahibinin oğluna aşık olur ve iki
genç arasında aşk başlar ve böylece filmde de olaylar gelişir.
YER DEMİR GÖK BAKIR (1987)
Senaryo ve Yönetmen: Zülfü
Livaneli (Yaşar Kemal'in aynı isimli romanından)
Görüntü Yönetmeni: Jürgen
Jürges
Müzik: Zülfü Livaneli
Kurgu: Bettina Böhler
Yapım: Türk İnter Film
(Ülker Livaneli) Alman(WDR –Köln/Wim Wenders, (Road Movies- Berlin) Ortak Yapım
Kamera Asistanı: Astonn
Kilma, Sanat Yönetmeni: Gürel Yontan, Yönetmen Asistanları: Carcilles,
Bischolf, Eray Özbal, Giysiler: Yudum Yontan, Ses Kayıt: Detier
Fichtaer, Kurgu Asistanları: Rcry, Loren Edizel, Işık Şefi: Rainer
Stocus, Set Ekibi: Sonay Kanat, Adnan Cevap, Kemal Kandak, Önder Erdoğan,
Script: Yasemin Yazıcı, Köy Yaşam Amiri: Güngör Yıldırım, Çekim
Amiri: Şarl Şahbaz, Yaşam Asistanı: Evelyn Şahbaz, Yapım
Koordinatörü: Ah-met I. Doğan, Yapım Yönetmeni: Peter Schulze, Yapım
Sorumlusu: Rennée Gündelach,
Oyuncular: Rutkay Aziz (Taşbaş), Macide Tanır
(Meryemce), Yavuzer Çetinkaya (Muhtar), Serap Aksoy (Emine), Yasemin Alkaya
(İsmail’in kızı), Eray Özbal (Recep), Gürel Yontan (Ali), Oğuz Esen (Hasan),
Hülya Göğer (Ümmühan), Tuncay Akça (Memidik), Melih Çardak (Ömer), Dilek
Damlacık (Hüsme), Peter Schulze (Vurgun Ahmet), Ingeborg Carstens (Elif), Hülya
Alakuş (Fatmaca’nın kızı), Cemal Biçer (Çarıksız Murat), Mustafa Gölçen
(Poyraz), Mustafa Güler (Musa), Sonay Kanat (Bekar), Emoş Yılmaz (Memidik’in
annesi), Dursun Coşkun (atlı), Yudum Yontan (üsme’nin annesi), Ali Haydar Cenan
(Bekçi), Hasan Ündağ (1.Jandarma), Haşim Bal (2. Jandarma), Kerim Özgül
(3.Jandarma), Hediye Yıldırım (Sefer’in 1.karısı), Naciye Fındık (Sefer’in
2.karısı), Köy Heyeti: Mustafa Güler, Mehmet Güler, Cemal Biçer, Suat Kurt
(Taşbaş’ın 1.oğlu), Hasan Fındık (Taşbaş’ın 2. Oğlu), Sefer’in Çocukları: Orhan
Koç, Necla Fındık, Köksal Aslan (Taş Adam), Şarl Şahbaz (Çavuş)
Konu: Çukurova'da çaresizlik, yoksulluk ve
korku içinde yaşayan insanların öykü-sü. Köylüler acımasız doğa karşısında
yaşam savaşı verirlerken, bir gün Adil Ağa'nın kapılarına dayanmasını korkuyla
beklerler. Çünkü köylülerin beklentileri altında yatan korku, Adil Ağa'ya olan
borçlarıdır. Bu çaresizlik içinde yaşayan köylüler, sonuçta kendilerine sahip
çıkması için Taşbaş'ı (Rutkay Aziz) bir "ermiş" bir "mitos"
durumuna getirirler. Tüm hastalıkları, herşeyi bir dokunuşuyla iyi edeceğine
inandıkları Taşbaş, onlar için artık peşlerine takıldıkları bir
"umut"tur. Oysa Taşbaş, köylüleri düş dünyasından kurtarmak için çaba
sarf eder. Ama her şey boşunadır. Köylüleri inandıramaz. Ve bir noktadan sonra
Taşbaş da köylülerin düştüğü tuzağa düşer gibi olur. Çünkü bu düş dünyasının
içinde o da kendini bir "ermiş" gibi görmeye başlayacaktır. Tüm bu
olayları dikkatle izleyen muhtar (Yavuzer Çetinkaya) ise, gerçeğin farkındadır.
Ne var ki köylülerin inancını yıkmak için gösterdiği çabalar neticesiz kalır.
Sonuçta jandarmalar Taşbaş'ı alıp götürürler.
Not: Film tümüyle sesli
çekildi. Ve Liva-neli'nin "ilk yönetmenlik denemesi".
ÖDÜL:
*Cannes Film Şenliği'nde
(1987) katıldı San *Sebastian'da (1987) OCİC ödülü aldı. Jurgen Jurges'e Köln
Foto Kina Fuarı'nda (B. Almanya1988) "altın kamera ödülü".
v Livaneli'nin birbirinden güzel ve
etkileyici, ama işlevsel olmaktan soyut-lanmış durağan görüntülerin en
oluş-turduğu bu "kar operası" ve "vahşi Şiir"inde Yaşar Kemal'in
dünyasını yakalamak öylesine zor öylesine uzak ki... Kendisinin de
tanımlamadığı gibi "diyaloglardan çok görüntülere" yer vermesi filmi
neredeyse "Doğu'dan kış manzaraları" düzeyine düşürmüş gibi geldi
bana. Yaşar Kemal'in tüm yapıtlarına egemen olan çevre-kişi bütünleşmesi,
insan-çevre-doğa arasındaki savaşın, bu birbirinden en güzel doğa fotoğrafları
ile adeta yoksulluk ile çare-sizliğin üzerine yağan bir süs gibi çörek-lenmiş.
Filmin belki de ana teması olan "çaresizlik" ve "korku" da
tıpkı, insan ile doğa arasındaki yapay ilişki gibi oldukça yüzeysel daha
doğrusu belirsiz bir biçimde geçiştirilerek "ermiş" yaratma
gereksinimini bir fantezi haline sokmaya yetmiş. Beklenip de bir türlü
gelmeyen "ağa" ile köylülerin bir "sahip bulmaya"
yönelişleri içinde bulundukları toplumsal/ekonomik gerçeklerden oldukça da
soyutlanarak, neredeyse bir güldürü motifinin düzeyine indirgenmiş. Köylülerin
korkuları, bu korkularından kaynaklanan kimi düşleri, kinleri, umut ve
yoksullukları da Livaneli'nin biçimsel kaygıları ön plana çıkaran sinemasal
anlayışı içinde bir' bakıma eriyip gitmiş (Burçak Evren, .Güneş, 8 Ocak 1988).
“Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü”
v Filmin: En azından
oyuncular, senaryo, yönetim ve müzikleri kadar, nefes kesici görüntüleriyle
dikkat çekiyor; bu bağlamda, "bir Livaneli filmi" olduğu gibi,
"bir Jurgens filmi" de sayılabilir (Bkz.: Ali Hakan, Yer sinema gök
müzik, 2000'e Doğru, S.: 3, 10016 Ocak 1988).
v Belli ki çok iyi bir set kurulmuş,
ulusla-rarası bir görüntü yönetmeni ve sıkı teknik olanaklar sağlanmış. Ne var
ki filmde bir yönetmen otoritesinin boşluğu şiddetle seziliyor. Hemen her şey
"görüntünün" hizmetine verilmiş. Evet, olağanüstü güzellikte
görüntüler var; Jupgen Jurgens çok iyi bir görüntü yönetmeni, ama birbirine
akmayan tek tek görüntülerin varlığı, film yapmaya yetmiyor. Sonuçta iyi bir
dia gösterisi de size bu hizmeti sunabilir. Hele Multi Media çağında. Hatta
çoğu kez iyi bir görüntü elde etmek adına yapılan şeyler o kadar belli
ediliyor, niyet o kadar sezdiriliyor ki, tadınız tuzunuz kaçıp kızmaya bile
başlıyorsunuz. Örneğin Türk köyündeki alman delisinin ilk göründüğü sahnede
Brueghel'e benzesin diye gösterilen gayret insanı biraz mahçup ediyor. Ayrıca
kaçak aşıkların kulübede şömine önündeki aşk sahnelerindeki duyarlığın bir Ümit
Besen filminde de pek farklı çekilmediği kanısındayım. Ayrıca birçok sahnede
açma kapama ile yapılan geçişlerin ve günümüz sineması için "geri"
bir çözüm olduğunu düşünüyorum. Ayrıca tempoyu iyice ağırlaştırdığı
kanısındayım ( Murathan Mungan, Türk sinemasında bir mevsim: Kış, Söz, 8 Ocak
1988).“Agah Özgüç, a.g.e.”
v Livaneli, Yaşar Kemal'in
coşkun anlatımını ve atmosferini perdede kurmaya soyunduğu ilk yönetmenlik
deneyiminde, öncelikle senaryodan kaynaklanan "zaafların" tuzağına
düşmekten kurtula-mıyor. Kimi konuşmaların tekrarlandığı, tam bir doğallığı
erişemeyen film genelde mesajını iletemeyen bir "üslup karmaşa ve
kargaşası" içinde, bir türlü toparlanıp etkileyici bir film tutturamıyor.
Ard arda getirilmiş güzel fotoğraflar, yönetmenin deyişiyle "yerel
renklerden, süslerden arındırılmış, karlarla kaplı bir dünyada geçen kış
masalı" olmasına yetmiyor film. Çünkü genelde, havada kalan bir
üslupsuzluk egemen "Yer Demir Gök Bakır"a (Sungu Çapan, Milliyet
Sanat Dergisi, S.: 185, 1 Şubat 1988). “Agah Özgüç, a.g.e.”
v Filmdeki "ermiş"
veya "mit", köylülerin inşa ettiği "mit" değil,
Livaneli'nin Livane-li'nin şahsında 'Türk aydın ve bürokratının inşa ettiği
"ermiş"tir. Bu noktada, köy ve köylüler, Livaneli'nin kamerasının
önünde debelenen kobaylara dönüşüyorlar; bu insanlar gerçekten var oldukları
için var değiller; Livaneli'nin "Yer Demir Gök Bakır" filmi için
varlar ve Livaneli'nin bakış açısı içinde varlar. İşte bu yüzden filmin akışı
içinde köylülerin "mit"i önemini kaybediyor, Livaneli'nin resmi
ideolojisinin "köy mit"i ön plana çıkıyor (Hüsamettin Arslan
Tercüman, 7 Ocak 1988). “Agah Özgüç, a.g.e.”
v "Yer Demİr Gök Bakır" İçin bir
yabancı gazete "bir kar operası" demiş... Ben daha çok bir "kar
şiiri" derdim. Çünkü, opera sözcüğünün çağrıştırdığının tam tersine, Zülfü
Livaneli. bu filmde, kimi şeyleri haykırarak, abartarak, altını çizerek vermeyi
değil; tam tersine, alçak sesle, usul usul vermeyi yeğlemiş. Yürekli, hatta
cü-retti bir tavırla, Yaşar Kemal motiflerini, Yaşar Kemal'i bile şaşırtması
gereken bir sadelikle, nerdeyse Batılı bir sinemacı tavrıyla ele almış. Bir
Türk romanına bir Batılı gibi yaklaşmak... İşte hem övgülere hem de sövgülere
yol açabilecek, en azın-dan farklı, değişik bir tavır!..
v
Yer Demir
Gök Bakır’ı Cannes'da ilk kez gördükten sonra, Yaşar Kemal'in ünlü üçlemesini
yeniden okumaya başladı-ğımda şunu fark ettim: Yaşar Kemal gerçekten de
romanları sinemalaştırılması ne denli zor bir yazar!.. Bu yalnızca, o ünlü doğa
tasvirlerinden, sözcük zenginliğinden, anlatma ve yazma şehvetinden
kaynaklanıyor değil... Ayrıca Yaşar Kemal romanlarında, yalnız sinemalaştırma
çabasıyla değil, dikkatli bir okumayla da meydana çıkan bir klasik anlamda
drama ve dramaturjiye meydan okuma, giderek sırt çevirme özelliği var. Diğer
bir deyiş-le, klasik dram anlayışı açısından alabildiğine yalın gözüken
romanlar bunlar... Tüm "Ortadirek", Meryemce kadının oğlu Ali ve
ailesiyle birlikte "dağın öteki yüzü"ne inmesinin öyküsüdür... Tüm "Yer
Demir Gök Bakır" da bir anlamda, bir köyün, bir türlü gelmeyen alacaklısı
Adil Ağa'yı beklemesinin öyküsü... Ya-şar Kemal'in büyüklüğü, kuşkusuz bu
temelde "cılız" gözüken malzemeden olağanüstü bir çağdaş meddah, bir
büyük hikâye ustası, bir söz büyücüsü kimlikleriyle büyük romanlar
çıkarabilmesindedir. Ama aynı romanları filme almaya sıra gelince, ne
yapacaksınız? Sözü, sözün büyüsünü, edebiyatın gücünü ortadan kaldırınca geriye
ne kalacak? Bir Yaşar Kemal romanına nasıl, hangi tavırla yaklaşacaksınız?
Zülfü Livaneli, seçimini baştan ve radikal bir tutum la yapmış. Şimdiye dek
yapılmış bütün "köy filmlerimizi unutmuş. Romanın içindeki dram
malzemesine yüklemeler yapmamış, hiçbir abartmaya gitmemiş. Tüm vuruculuğuna
karşın, ne o çarpıcı egzotik görüntüyü, ne "iyi-kötü" çatışmasını, ne
öyküde gizli çeşitli dramatik ipuçlarını abartmış, sömürmüş ...
Ve ortaya
hiç de beklenebilecek bir Yaşar Kemal uyarlaması olmayan, ama kendi kişiliği
olan değişik bir film çıkmış ... İşin tuhafı, şimdiye dek yapılmış çok daha
"saygılı", çok daha "Ortodoks" Yaşar Kemal uyarlamalarından
daha çok Yaşar Kemal olan bir film ... En azından Yaşar Kemal'de var olan
evrenseli çok daha iyi ortaya çıkartan, belli bir yabancılaştırma, belli bir
şaşırtma pahasına (kuşkusuz bunlar bizim seyircimiz için söz konusu), Kemal'i
daha çok evrensel kılan bir film bu. En azından benim kişisel görüşüme göre.
Zülfü
Livaneli, yöresel ağzı bir yana bı-rakmış. Giysilerde gerçeklik duygusundan
çok, belli bir stilizasyonu yeğlemiş. Coşkulu, eğlenceli sahnelere eşlik eden
müziğini, hiç de yerel tonlar taşımayan, hatta Ali'nin ağzındaki kavaldan
Batılı sesler çıkartan bir müzik olarak düşünmüş, kullanmış... "Kötü"
muhtarda Yavuzer Çetinkaya hiç de patolojik olmayan bir kötülüğü yakıştırırken,
Taşbaş'ta köy Aziz'i de yalın, en küçük bir abartısı olmayan bir kıvamda
oynatmış. Çetinkaya'nın "kötü muhtar"lığı sinema-mızdaki binlerce
örneğinden ne denli uzaksa, sözgelimi Macide Tanır'ın Meryemce’si de yine
sözgelimi Aliye Rona'nın yaşlı, inatçı köy kadını anIayışından o denli ırak.
Kolayca sömü-rülebilecek kimi sahneleri (örneğin köylü-nün Adil Ağa'yı
beklerken yapılacaklar konusunda birbirine girmesi, muhtarın, yeğenini
dövdürmesi, kaçan aşıkların donup ölmesi, gibi), oldukça ekonomik biçimde,
kısacık bölüvermeyi yeğlemiş ... Yaşar Kemal mizahım genelde oldukça 'iyi
biçimde korumuş ...
Kuşkusuz filmde belli
dengesizlikler de var. Filmin ilk bölü-münde Adil Ağa'nın beklenmesi olayı,
romanı (ve Yaşar Kemal'i) pek bilmeyen bir seyircide, filmin bu yönde gelişeceği,
bir ekonomik sömürü sergilenmesine tanık olacağı izlenimi yaratıyor. Özellikle
Batılı seyirci, sanırım ki sanki ekonomik kökenli bir "Godot'yu
Beklerken" göreceğini sanıyor. Ancak sonradan olayların tümüyle yön
değiştirmesi ve konunun, kendi halindeki Taşbaş efendinin evliyalığına
dönüşmesi, sanırım senaryoda çok İyi çözümlene-memiş. Ayrıca oyuncu yönetiminde
kimi eksiklikler olduğu, yukarda sözünü ettiğim kısa ve Özlü anlatımının kimi
yerlerde, yine özellikle yapıta yabana olanlar içini kimi gelişmeleri anlamayı
zor, giderek olanaksız kıldığı da söylenebilir. Filmin kimi sahnelerinin her
şeye kargın belli bir biçimcilik kaygısı taşıdığı özün yer yer estetiğe kurban
edildiği gibi bir izlenim edinmek de mümkün...
Ama
"Yer Demir Gök Bakır", bu eksiklikleri veya kaygıları aşıp kendi
sesini, tonunu bulan bir film... Bir büyük romandan ya-pılmış, alabildiğine
yürekli, özgün, değişik bir film; birçok şeye meydan okumayı, anti-köy filmi,
anti Yeşilçam dramı, anti- doğa freski ve anti-başka şeyler olmayı göze almış,
en azından "farklı" olmaya yönelmiş bir film... Ve sinemada (Peter Ustinov'un
"İnce Memed"i de dahil) şimdiye dek yapılmış en başarılı Yaşar Kemal
uyarlaması. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
YEMİN (1987)
Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Ali Ekdal
Kamera: Ferhat Bakır
Yapım: Yaşam Film /Gazanfer
Dirlik
Oyuncular: Güler Yaman, Tuğrul Meteer, Yılmaz
Köksal, Sibel Savaş, Hülya Günal, Nalân Çöl, Nusret Özkaya, Remo Değerli,
Konu: Ağabeyi olduğunu bilmediği bir genci
seven kızın öyküsü.
YAZGI (1987)
Yönetmen: Savaş Eşici
Senaryo: Günay Kosova
Görüntü Yönetmeni: Mahmut Demir
Müzik: Ali
Çağlayan
Yapım:
Mutlu
Film/Müfit İlkiz, Fatih Pekmutlu
Oyuncular: Fikret Hakan, Arzu Aydın, Nur İncegül,
Ümit Acar, İnci Atılgan, Tevhit Bilge, Ali Çağlayan
Konu: Yazgı Arzu ve arkadaşı bir çetenin büyük
miktarda eroinini kaçırmışlardır çete peşlerindedir bir arkadaşları Fikret’in
adresini vermiştir ona sığınırlar Fikret onları kaçırırken Arzu’nun arkadaşı
vurulur ölür. Arzu ile Fikret çeteyi atlatmışlardır. Arzu bu arada Fikret’ten
hoşlanmıştır fakat Arzu yıllar önce ayrıldığı karısının kızıdır.
YAŞAMAYA MECBURUM (1987)
Senaryo ve Yönetmen: Hulki
Saner
Görüntü Yönetmeni: Mengü
Yeğin
Müzik Direktörü: Cengiz
Tekin
Yapım: Saner Film/Hulki
Saner
Oyuncular: Yusuf Sezgin, Münir Özkul, Sevda Ferdağ,
Kutay Köktürk, Nevzat Açıkgöz, Küçük Şarkıcı: Meral Çelik
Konu: Meral Çelik’in hayat hikayesidir, Orhan
felçli babası ve kardeşi Mahmut ile yaşarlar Nişanlısı Sevda bir gazinoda
şarkıcılık yapar. Mahmut aynı zamanda Sevda’nın Menajeridir, müşterilerin
ma-sasına göndermeye çalışır, Sevda karşı çıkar. Orhan artık onun şarkı
söylemesini istemez, Mahmut bu duruma çok kızar. Orhan Sevda’yı eve getirir
babası ile tanıştırır. Mahmut da evdedir yalnız kaldıklarında onu öpmeye
çalışır, Sevda ona tokat atar, Mahmut intikam için yemin eder. Sevda’nın annesi
hastadır, Sevda hamile kalır, Mahmut telefon açarak babasının rahatsız olduğunu
ve kendisini görmek istediği yalanını söyle-yerek eve çağırır, ağabeysini de
araya-rak Sevda’nın onu aldattığını inanmazsa eve gelip görmesini ister. Sevda
gelir Mahmut onu yatak odasına götürerek saldırır bu arada Orhan gelir. Onları
görür, Sevda’yı evden kovar. Sevdanın annesi ölür, Sevda doğum yapar kızları
olur adı Meral’dir. Sevda dikiş dikerek hayatını sürdürür. Aradan 15 sene
geçer, Sevda büyük bir tekstil firmansın sahibi olur. Sevda, Meral’e babasının
15 sene önce öldüğü yalanını söyler. Mahmur zor durumdadır, babasından para
ister, annesinin mücevherlerini almak için babasını döver, Orhan gelir durumu
görür Mahmut’a vurur babasını kurtarır. Meral’in doğum günü vardır arkadaşları
gelir, Meral Türkü söyler. Meral eve gelir annesi ile babası hakkında konuşur,
annesini yalancılıkla suçlar. Annesi Orhan’ın babası olduğunu söyler. Meral evi
terk ederek Mah-mut’un yanına giderek şarkıcı olmak istediğini söyler. Mahmut
sevinir ve onu şarkıcı yapar. Meral evden kaçınca Sevda Orhan’ın evine gelir.
Kızını sorar, Mahmut’un kendisinin başını yaktığının kızının da başını
yakmasına izin verme-yeceğini söyler ve gider. Meral sahne-dedir, Sevda gelir
Mahmut’tan hesap sorar, Mahmut kızının istese de bir yere gidemeyeceğini
kendisini istemediğini söyler. Meral de gitmek istemez. Mahmut Meral’ patronuna
ayarlar, Sevda gelir elinde silah vardır, senelerdir kendisinin çektiğini
kızının da çekmesine izin vermeyeceğini söyler. Kavga ederler silah elinden
düşer. Babasının önüne düşer babası ateş eder ve Mahmut’u vurur. Orhan
Sevda’nın evine gelir onlardan özür diler. Barışırlar, Meral şarkıcılığa devam
eder."
YAŞAMAK İSTİYORUZ (1987)
Senaryo ve Yönetmen: Cavit
Yürüklü
Görüntü yönetmeni: Salih
Dikişçi
Yapım: Mutlu Film/Müfit
İlkiz, Fatih Pekmutlu
Oyuncular: Şebnem Acat, Salih Kırmızı, İnci
Atılgan, Tevhit Bilge
Konu: Kanserli olup her an ölecek bir kadın,
kendisini öldürmesi için tuttuğu kiralık katile aşık olur.
YASEMİN (1987)
Yönetmen: Erdoğan Tokatlı
Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay
Yapım: Uzman Filmcilik/Ferit Turgut, Kadir
Turgut
Oyuncular: Harika Avcı, Halil Ergün,
Ülkü Ülker, Sevim Çalışlgr, Işık Aras, Songül Ülkü, Alpay İzer, Oktar Durukan,
Erol Durak,
Konu: Fakir bir aile kızı olan Yasemin, çamaşır
yıkayarak geçimini temin et-mektedir. Ancak büyük bir hayali de artist
olmaktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)