Powered By Blogger

1 Kasım 2022 Salı

 

DOYUMSUZ (1990) 




Yönetmen Artun Yeres Görüntü Yönetmeni Ali Uğur Yapımcı İsmail R. Sarı Set Ekibi: Murat Özlük, Ergun Sımsıkı, Işık Ekibi: İsmet Yurtçu, Cumali Er, Kamera Asistanı: Erdal Akdağ, Yapım yardımcısı: Orhan Evcimen, Kurgu: Bülent Pelit, Yönetmen yardımcısı: Fatma Nur Sevinç, Marg Stüdyolaraında hazırlanmıştır

Oyuncular: Bahar Öztan (Bahar), Ümit Yesin (Nihat), Yusuf Sezgin (komiser Sezgin), Nilüfer Aydan (Abla), Mehtap Ar (Mehtap), Fatoş Sezer (Nazlı), Coşkun Göğen (Coşkun), Fahri Aktürk (Kom. Yrd. Avni), Günay Güner (Serseri), Arzu Şahin, Vildan Arıkan, Leyla Topçu, Ebru Ökten, Türkan Kaya,

Konu: baharın kız kardeşi bir hayat kadınıdır bir sapıkta aynı bölgede sürekli kadınları öldürmektedir bahar kız kardeşi bir gün kadınları öldüren adamla pazarlık yapar ve otele giderler kadın katili baharın kız kardeşini öldürür bahar kız kardeşinin öldüğünü duyar duymaz gelir polisin karşı çıkmasına rağmen kız kardeşinin katilini yakalamak için hayat kadınlığı yapmaya başlar ve katili arar bu arada katilde Fatoş ve mehtap adlı kadınları da öldürür fakat katilin kız kardeşi durumdan şüphelenir ve kardeşini yakalatır.


FİLMİ İZLE 



 

DEVLERİN ÖLÜMÜ (1990) 



Yönetmen: İrfan Tözüm Senaryo: Bilgesu Erenus (Sabahattin Ali’nin “Hanende Melek”, Yeni Dünya” ve “Çilli” isimli hikayelerinden derleme) Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay Yapım: Muhteşem Film/İrfan Tözüm Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Fotoğraflar: Ersin Pertan, Yönetmen yardımcısı: Ayşe Özer, Yardımcı Yönetmen: Jan Brindizi, Afiş ve Jenerik İllüstrasyonları: Nural Birden, Kurgu: Sedat Karadeniz, Özgün Müzik: Oğuz Abadan, Makyaj: Suzan Kardeş, Sanat Yönetmeni: Annie G. Pertan, Yapım Sorumlusu: Mustafa Koç, Yönetmen yardımcısı: Ayşe Özer, Aydınlatma Şefi: Mustafa Koçyiğit, Aydınlatma Yardımcıları: Yusuf Avcı, Mehmet A. Gündoğdu, Set Düzenleme: Nusret Yılmaz, Aslan Gül, Sabahattin Anlı, Görüntü Yön. Yrd.: Volkan Kocatürk, Ahmet Gürkonak, Sanat Yön. Yrd.: Türkan Tombul, Banu Nebioğlu, Renk Düzenleme: Türker Vatan, Şakir Yörük, Film Banyo: Ekrem Şern, Arif Şengül, Abdullah Baran, Film Baskı: Veli Burç, Uğur Orbay, Ayhan Şen, Negatif Montaj: Bülent Özayan, Tamer Eşkazan, Jenerik: İlhan Demirel, Şafak Film stüdyosunda hazırlanmış, ve Sineray Film stüdyosunda seslendirilmiştir

Oyuncular: Tarık Akan (yönetmen, hoca, dava vekili, ağa), Hümeyra (konsomatris, çilli, hnende melek, yeni dünya), Zuhal Gencer (sanat yönetmeni), Ali Uyandıran (Kameraman), Mustafa Koç (bıçkın, sevgili), Levent Yılmaz (istasyon görevlisi, yaşlı hoca, kahveci, düğün sahibi), Ülkü Ülker (konsomatris, rum kadını, deli emine), Nedim Doğan, Mehmet Beyazıt, Kemal İskender (garson), Esra Pertan (dava vekilinin karısı), Erol Şen (müşteri, hgemici, kasap, şehirli), Arhan Kayar (asistan), Esra Pertan, Feridun Koç (damat, çırak), Nuran Paro (vestiyer), Durmuş Dede (yaşlı hovarda), Konsomatrisler: Seval Ayral, Hülya Erdem, Hale Başakgil, Merih Palabıyık, Müşteriler ve Köy halkı: Birol Güneş, Mehmet Güler, M. Tural Yüzbaşı, Yusuf Ersoy, Erol Aydın, Cuma Pamuk (Aşık), İ;brahim Çelik (klarnet), Coşkun Çelik (udi), Sadettin Keçeli (klarnetçi), Halil Kayna ( baterist), Fedai Sevinç (saksafon), Aydemir Şanlıel, akordeon),

Konu: Cemal, Sabahattin Ali'nin "Çilli", "Hanende" ve "Yeni Dünya" adlı öykülerinden yola çıkarak "KadınErkek" üzerine farklı bir film yapmak isteyen bir yönetmendir. Amacı kadına yönelik saldırı ve baskıları, kadın erkek ilişkilerinin boyutlarını yorumlamak; ayrıca "yeni insan"a dönük ipuçları aramaktır. Tüm dünyası bu filmi çekmeye yoğunlaşmıştır. Arkadaşları doğum gününde ona cam kavanozda üç süs balığı hediye eder. Yönetmen balıkların her birinin bir öyküyü temsil ettiğini düşler. Pavyona gittiği bir gece tanıştığı konsomatrisle diyalog kurmaya çalışır. Her şeyden ve kavanozdaki kadınlardan (üç süs balığı) söz edilen bu konuşmasının ardından yönetmenin düşsel yolculuğu başlar ve eski zamanda geçen bir kolajla yönetmen, "Çilli", "Hanende Melek" ve "Yeni Dünya"yı düşünde çekmeye başlar

Bu üç öyküde, üç ayrı kadının yaşamını, aynı kadının üç ayrı dönemi olarak düşünür ve geçmişten bugüne hiçbir şeyin değişmediğini, kadının sürekli yazgısına terk edildiğini, düşünce, Üretim yaratım ve seçme özgürlüklerinden yoksun bırakıldığının bir kez daha bilincine varır.

Ödüller:

29. Antalya Altın Portakal Film Festivali, 1991

► Büyük Jüri Mansiyon Ödülü,

► En İyi Görüntü Yönetmeni Altın Koza Ödülü,



FİLMİ İZLE





 

DERTLER İNSANI (1990) 




Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen, Kamera Mükremin Şumlu Yapım: As Film/Mehmet Aksu Ses Mühendisi: Ertan Üçgözen, Dublajı İdare Eden: Hikmet Eldek, Koordinatör: Ali şahin, Ar Direktör: Süleymasn Ünalmışer, ık: Fehmi Tırpan, (Helmut Film stüdyosunda hazırlanmıştır )

Oyuncular: Müslüm Gürses, Süreyya Mertoğlu, Murat Soydan, Nilay Aksoy, Ali Çınar, İsmet Mertoğlu, Çocuk Yıldız: Nurhan

Konu: Filmde, bir ses sanatçısı ile bir hemşirenin yaşadığı aşk hikâyesi anlatılır. Ünlü bir ses sanatçısı olan Müslüm, Lüksemburg’da bir konser verir. Akşam konser çıkışında bir trafik kazası geçirir. Götürüldüğü hastanede Gül adında bir Türk hemşire Müslüm’ün iyileşmesine yardımcı olur. Müslüm ile Gül bu süreçte birbirlerine âşık olurlar. Kısa süre içerisinde evlenirler. Ancak bu evlilik düşündüklerinden kısa sürecektir. (Meltem İşler Sevindi)

Not: Film, Müslüm Gürses’in o sıralarda dillerden düşmeyen “Dertler İnsanı” isimli şarkısının ismidir aynı zamanda Senaryo ise 1985 yılında Ceylan’a çekilen “Yetim” isimli filmin Almanya için uyarlamasıdır. (Oğuz Gözen, “Bir Yeşilçam Masalı”)



 

ÇİÇEKLER BOY VERİNCE (1990) 


Yönetmen: Avni Kütükoğlu Senaryo: Cemil Hacıömeroğlu Görüntü Yönetmeni: Muzaffer Turan, Erhan Canan Yapım: Metay Film/Metin Hüseyinoğlu 

Konu: Filmde, yalnız bir adam ile çocuklarını kaybeden bir ailenin yollarının kesişmesi konu edilir. Yalnız yaşayan Oktay, her sabah bir çay bahçesinde gazetesini okur. Yıllar önce oğlunu kaybeden Süha da her gün köpeğini gezdirmeye çıkarır. Ardından aynı çay bahçesine uğrar. Sık sık Oktay’la karşılaşırlar. Bir gün köpeği hastalanınca yalnız vakit geçirir. Bu vesileyle Oktay, Süha ile tanışır ve Süha’nın köpeğine yardım etmek ister. O günden sonra Oktay, Süha’nın ailesinde pek çok şeyin değişmesine sebep olacaktır. (Meltem İşler Sevindi - TSA)

 

 

 ÇILGIN BERBER (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Aydemir Akbaş Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan, Sedat lker Yapım: Kamera Film/Ayhan Turgut

Oyuncular : Aydemir Akbaş, Selma Poyraz, Erdinç Akbaş, Hülya Erten, Hülya Altıntaş, Yüksel Gözen, Osman Cavcı

Konu: Filmde, evlendikten sonra hayatı değişen bir adamın hikâyesi anlatılır. Kadın kuaförü olan Raşit uzun yıllardır komşusu Emine ile birliktelik yaşamaktadır. Emine artık Raşit’le evlenmek ister. Raşit’in annesi de bu konuda Emine’ye destek olur. Ancak Raşit, evlenince hayatının değişmesinden korkar ve evliliğe yanaşmaz. Ne var ki bir gün etrafındakilerin baskısına dayanamaz ve ikna olur. Raşit evlendikten sonra korktuğu her şeyi yaşayacaktır. (Meltem İşler Sevindi - TSA) 


FİLMİ İZLE



 

ÇILGIN AŞIKLAR (1990) 




Yönetmen: Ahmet Hoşsöyler Senaryo Sibel Can Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker Yapım: Sun Film/Erol Şenbecerir Set Amiri: Selçuk Öktem, Set Ekibi: İsmet İlbur, Mehmet Yaşa, Işık Yönetmeni: Doğan Atakan, Işık Yardımcıları: Mehmet Şenkal, Metin Yenici, Yapım Sorumlusu: Rafet Kalkan, Kamera Asistanı: Uğur Kovan, Sesleri Alan: Atilla Dankı, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Laboratuar: Şems Tokgöz, Aslan Tektaş, Mustafa Yıldız, Senkron: Metin Çeşmebaşı, Soner Şenbecerir, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Fatma Yılmaz, Kurgu: Sedat Karadeniz, Müzik: Cahit Berkay, Sineray Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir

Oyuncular: Serpil Çakmaklı, Hakan Ural, Yusuf Sezgin, Hülya Erçel, Rafet Kalkan, İ. Hakkı Şen, Ercüment Balakoğlu, Songül Şener, Hale Haykır, Fi,liz Özkan, İsmet Karaslan, Suphi Gürkan, İsmail Doğan, Ergün Kamacı, Sıddık Kızılay, Yusuf Akbaş, Sadettin Acar, Ali Ekici,

Konu: Film, birbirine âşık iki gencin öyküsünü konu alır. Evlilik hayatında sorunlar yaşayan Esma, Kemal’le yasak bir ilişki yaşamaktadır. Kocasını ortadan kaldırmayı plânlayan Esma, bunun için Kemal’i ikna eder. Kemal cinayeti işler. Ancak yaşanan bir aksilik sonucu cinayeti işlediği binada mahsur kalır. O sırada arabası bir genç tarafından çalınır. Arabayı çalan genç, sevgilisi Bahar’ı yanına alarak bir yolculuğa çıkar. İkili, yolculuk boyunca Kemal’in adını kullanarak bazı suçlara karışır. Ancak arkalarında pek çok kanıt bırakacaklardır. (Hasan Sakın)



 

CAMDAN KALP (1990) 


Senaryo ve Yönetmen: Fehmi Yaşar Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman Müzik: Okay Temiz Yapım: Moda Filmcilik yapımı/ Mustafa karaman, Yücel Özgür, Fehmi Yaşar Montaj: Mevlut Koçak, Sanat Yönetmeni: Pascal Defıns, Meral özen, Işık Yönetmeni: Ali Salim Yaşar, Yönetmen yardımcıları, Seçkin Yaşar, Serdar Temizkan, Devamlılık Yazmanı: Zeynep Irgat, Görüntü Yön. Yrd.: Metin Erdoğdu, Teknik yapımcı Cemal şan, Prodüksiyon Amiri: Veli Salman, Prodüksiyon yardımcısı: Muhlis Asan, Set Amiri: İsmail Kündem, Set yardımcıları: Enver Kündem, İbrahim Tekin, Işık Yardımcıları: Akif Eski, İbrahim Vardar, Ulaşım: Mazhar Çöpür, Metin Şen, Seslendirme Yönetmeni: Mustafa Alabora, Seslendirme Yard.: Nevzat Çankara, Ses Danışmanı: Tuncer Aydınoğlu, Ses: Atilla Van, Efekt: Sudi Yılmaz, Ayhan Arlı, Senkron: Turgut İnan Giray, Jenerik: Sineoptik, Hilmi Güver, Erdoğan Bugay, Kopya baskı: Mustafa Koç, Orhan Turgut, Film Yıkama: Ufuk Kayar, Çetin Çavan, Negatif Montaj: Selahattin Turgut, Oğuz Karabeli, Yeni Lale Stüdyosunda seslendirilmiş, Sinefekt Film Laboratuarlarında hazırlanmıştır.

Oyuncular: Genco Erkal (Kirpi), Deniz Gökçer (Naciye) Şerif Sezer (Kiraz), Füsun Demirel (Ninten, Macit Sonkan (Şıho), Cemal Şan (Maho), Aytekin Özen (Beşir), Erşan Ersoy (Yetim), Nurettin Şen (Libyalı), Jülide Kural (Sekreter), Nuran Oktar (Demir kapılı ev sahibesi), Tuncer Sevi (Fecir),

Konu: Kirpi (Genco Erkal) o güne dek çektiği, birbirine benzeyen filmlere bir yenisini daha eklemek istemez. Bir senaryo yazar. Yapımcı senaryoyu beğenmez. Kirpi zamanını evde geçirmektedir. Huzursuzdur. Eşi Naciye (Deniz Gökçer) ile sık sık tartışmakta, onun eleştirilerine, aşağılamalarına ve yakınmaIarına hedef olmaktadır. Bir gün evlerinde çalışan Kiraz'ın (Şerif Sezer) derdini öğrenir. Kiraz'ın kocası Beşir (Aytekin Özen) onu Sinten'le (Füsun Demirel) aIdatmakta, Sinten'i Kiraz'ın üstüne kuma getirmeyi tasarlamakta ve Kiraz'ı dövmektedir. Kirpi bu durumu onaylamaz ve Kiraz'ın da diretmesiyle köye gidip Kiraz'ın erkek kardeşlerini getirir. Beşir Kiraz'ın kardeşlerini Kirpi'ye karşı kışkırtır. Tümü bir olup "Kirpi "yi öldürürler.

Kirpi, Kiraz’ı kurtarma sevdasına kapılıp İstanbul'un varoşlarında başlayan bir yolculuğa çıkmış, geri döndüğünde gördüğü şey" bir arpa boyu yol" olmuştur. Çünkü, Sinten'in iş kazası geçirip cinsel gücünü yitirmiş olan kocası kendini öldürünce Sinten eşyalarıyla birlikte Kiraz’a kuma gelmiş, Kiraz da bunu kolayca benimsemiştir.

ÖDÜL: ► "Camdan Kalp", 27. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi 3. Film”

► 10. İstanbul Uluslararası Film Festivali’nde (1991) “En İyi Film” Ve Fehmi Yaşar Tunç Başaran’la birlikte (Piano Piano Bacaksız) “En iyi Yönetmen”

► 1991 de İtalya Bergamo “Film Buluşması’nda” “En İyi 2. Film” Gümüş Halk Ödülü

Jüri Üyeleri: Feride Çiçekoğlu, Yıldız Kenter, Yusuf Kurçenli, Oğuz Makal

"Baba" Olmak İsteyen Kirpi

Popüler sinema, iletisi kolayca kavranan, kitlesel tüketime uygun olarak hazırlanmış filmlerle varlığını sürdürür. Türk sinemasının popüler filmlerinde. de gördüğümüz gibi seyirciye, özel bir çaba harcamadan tüketebileceği iIetiler sunulur. Hazır iletileri tüketmek kolaydır. Seyirci, her şeyi söyleyen, açıkça ve hatta abartılı bir açıklıkla bildiren filmlere bayıldıkça yönetmenler ve yapımcılar da engin dünya görüşlerinden süzerek ortaya çıkardıkları iletilerini film anlatılarına yerleştirmeye bayılırlar. Seyircinin, anlamın yaratılma sürecine kapılıp filmleri okumaya çalışmasına gerek duyulmaz. Yönetmenin yarattığı anlam tek ve değişmez. İzleyici de hoşnut. Çünkü kendisi adına karar veren bir 'Baba'sı var. İzleyici etkin olmak istemiyor, 'kaçmak' istiyor. Bu durumda yönetmen de 'Baba' olmayı seçmek zoruna kalıyor" Üstelik bu tek ve değişmez anlamlar, onları biçimlendiren ideolojileri nedeniyle "Baba" yönetmenlerin baba olma konumlarını pekiştirir.

Türk sineması genelde bir erdem sinemasıdır. Filmlerin çoğunda neyi nasıl yapmamız gerektiği söylenir. Bol bol ahlak dersi verilir. Bu derslerden en çok payı genç kızlar alır ama erkekler de öğüt dinlemekten kaçamazlar. Filmler, baba sözü dinlemediği için kötü yola düşen kızları, kötü yola düşmüş kadınları, kumara, alkole bağımlı olan erkek çocukları ibret olarak gösterirken manevi değerlerin, aile bağlılığının, geleneksel insan ilişkilerinin yararları anlatılır. Aile bağları yüceltilirken bu bağı sağlamak için aile üyelerinin denetim altında tutulması gerektiği; bunu sağlayacak olanın da ailede otoriteyi elinde bulunduran, bulundurması gereken baba olduğu açıkça söylenir. Aileyle ya da diğer toplumsal ilişkileri bağlantılı öykülerde övülen, yüceltilen temel kültürel değerlerin kökeninde dinsel bir bağ bulmamız da mümkündür "Filmlerimizde aile kurumu pek çok dinsel değerle desteklenir geleneksel tavırlar abartılarak yinelenir... Ahlak, aile bağları, namus gibi değerlerin sunuluşunda yeğlenen müdahil tavır ve hangi değerlerin yüceltileceğine ilişkin anlayışın ardında "Doğu’nun mutIakçı düşünce sistemini buluyoruz. Jale Parla, Tanzimat romanına ilişkin araştırmasında bu dünya görüşünün bekçiliğini "Toplum düzeyinde padişah, aile düzeyinde baba, edebiyat düzeyinde yazar"ın yaptığını söylüyor.

Bu söylemi sinemada kullanan; diğer deyişle, sinema düzeyindeki bekçi ise yönetmendir ve anlama kim müdahale ediyorsa odur. Kirpi de kendisinden bekçilik yapması beklenen bir sistem içinde bekleneni gerçekleştirmiştir.

 Şimdi ise, sistemin istediği basit, seyirci adına düşünüp çözen ve taklit filmleri yapmak istemez. Bu tavrı" Baba" olmak istemediğini de gösterir. Hem evinde hem de işinde Baba olmaktan vaz geçmiş gibidir. Kadın "Naciye" çalışıp para kazanmakta, akşam yorgun argın eve dönmekte, Erkek" Kirpi" ise gündüz evde oturup, düşler kurmaktadır. Çocukları da yoktur. Bu nedenlerle ev içi Kirpi için bir erk alanı değildir. Geleneksel toplum yapısı ev içi hayatı babaya bir erk alanı olarak sunmuştur. Baba'nın sözleri, babanın koltuğu, babanın gazetesi ev içinde "dokunulmazlığı" olan önemsenen öğelerdir. Akşam işten eve dönmüş babaya ev içinde bir huzur ortamı yaratılır: Yemeği yapılmış, sofra hazırlanmış, terlikleri girişe konmuş, çocuklar sokaktan içeriye girmiş olmalıdır. Çocuk da evi, aileyi daha önemlisi erkeğin erk alanını tamamlayan bir öğe olarak varlık nedenini bulur. Evde çocuk(lar) olmalı ki erkeğe "babamız" densin. Oysa Kirpi'nin çocuğu yoktur. Çalışıp para kazanan kişi Naciye'dir. Bu durumda geleneksel aile değerlerine göre erksiz bir erkektir. "Baba"(mız) değildir. Diğer yandan buna bir diyeceği de yoktur Kirpi'nin. Kirpi, yazdığı senaryoyu yapımcıya vermiştir. Yapımcının senaryoya para yatırıp yatırmayacağını öğrenmek için bürosuna gider. Sekretere sorar: "Baba içeride mi?" Yönetmen, yapımcının Baba oluşunu benimsemiştir. Baba yapımcı, yönetmenin senaryosunu beğenmemiştir; televizyona dizi, gazeteye fotoroman olarak satabilecekleri bir şey yazmasını önerir. Öneri çok açıktır: Son İmparator filminin kendi tarihimize uyarlanması. Nasılsa Türk sineması yıllar boyu taklitlerle işini yürütebilmiştir ve iki seçenek hep daha geçerli olmuştur. Ya aynı öyküyü başka yıldızlara, başka mekanlarda çekip yeni bir şeymiş gibi yutturacaksın ya da en kolay ve en çok satan sinemayı taklit edeceksin.

Türk sineması ahlak dersleri verip erdemli olmayı öğütlerken kimsesiz çocukların gözyaşlarını da kullanır. Ayşecikli, Ömercikli, Sezercikli filmlerde babasız çocukların dramı sık sık konu edilmiştir. Baba kimi zaman yoldan çıkmıştır, kimi filmlerde kader kurbanı olup hapislere düşmüştür. Bebekken babası ölen/öldürülen ya da annesi tecavüze uğradığı, aldatıldığı için yetim olan çocuklar seyirciye çok mendil ıslattırmıştır. Yapımcılar yönetmenler de çok para kazanmışlardır. Ama artık yetimler akıllanmıştır. Artık gözyaşlarıyla, ağlama numaralarıyla seyirciyi değil yönetmenleri kandırmaktadırlar: Yetim' in Kirpi'yi sokakta bulup eve getirdiği, ona bir tabak sıcak çorba sunduğu sahnelerde (Türk sinemasının popüler anlatılarında tam tersi olmuyor muydu?) Yetim'in ağlama rolünü Kirpi'ye kolayca yutturduğunu görürüz. Baba yönetmen Kirpi kendi kurmacasına kendi düşer. Hemen babalık görevini anımsar ve Yetimin meslek sahibi olabilmesi ya da okuyabilmesi için yardım edecek birilerini bulmayı önerir. Yetim pasaport ister. Karşılığında para Verecektir hem de ne kadar isterse! Yetimler artık babaları olmadan da hayatlarını sürdürürler. Daha önemlisi tek başlarına "okuyabilirler": Ayakkabı boyacısı Yetim'in Kirpi'yi sokakta baygın durumda bulup evine getirdiği sahnede Kirpi Yetim'in sunduğu çorbayı içerken Yetim de onun ayakkabılarını boyar. Bir yandan da ayakkabıları inceleyerek Kirpi'nin mesleğini, toplumsal konumunu anlamaya çalışır. (Nazlı Bayram) “Sinema Yazıları “Hazırlayan: Seçil Büker”

4 Fehmi Yaşar “Camdan Kalp”de Türk toplumunun soysaekonomikkültürel bunalım ve yozlaşmaları beyaz perdede nefis bir kara mizahla çizerken öyle abartılı komikliklere ve Amerikanvari 'gag'lara sığınmıyor.

Cayırtılı sloganlar hiç atmıyor "didaktik" olmaya kalkmıyor. Fehmi Yaşar'ın ilk yönetmenlik denemesinin ürünü "Camdan Kalp"te, kolaylıklara kaçılmayan çok has bir ironinin, güldürünün yanı sıra yaman bir düşündürücülük de var. Fehmi Yaşar, Türkiye'de son on yıldır bir hayli belirginleşen aydın "otopasifizasyonu"nu eliştirir değil de gözler önüne sererken alt kültür grubundaki insanlar için şu ortam da yapılabilecek pek bir şey olmadığını da vurguluyor (Erdal çetin, Milliyet g., 22 Kasım 1990). “Agah Özgüç ”Türk Filmleri Sözlüğü, 2.cilt”

& ..."Camdan Kalp", Türk sinemasının ender olarak yakaladığı bir teknik kaliteye sahip. Ayrıca, Yaşar, ilk filmlerde görülen anlatım acemiliklerine düşmemiş, tutarlı bir görüntü ve kurgu çalışmasıyla, aksaksız bir anlatım da tutturmuş (Ali Hakan, Kalpler camdandır kırılırsa yapışmazı Sabah g., 23 Kasım 1990). “Agah Özgüç, a.g.e.”

Kirpi’in serüvenlerinin olağan üstünlüğü konusunda başlarda "şüphe uyandırıcı bir şey pek yoktur. Son yıllarda, aydınlarımızın, özellikle de yönetmenlerimizin bunalımlarını, yaratma güçlüklerini perdeye aktara gelen birçok filmi andırır biçimde başlar Camdan Kalp...

Göbekli ve "etek düşkünü" bir yapımcıya senaryolarını bir türlü kabul ettiremeyen ve Son İmparator'u (Son Padişah ya da Saltanatın Sonu gibi bir adla!) yerlileştirmeye çağrılan Kirpi, karısı, seslendirme sanatçısı ve "Marilyn'in sesi" Naciye'yle, ne cinsel ne de ruhsal iletişimini gereği gibi kuramaz. Kadın, onun giderek kendisinden ve evliliğin sorumluluklarından kaçtığını düşünmektedir. Gündelikçi kadın Kiraz'ın gizemli tavırlarıyla başlayan "ilişki" ise kadının üzerine "kuma" getirmek isteyen "maço" kocası Beşir'den yakınmalarına dönüşen, kendisiyle aradaki "sınıf duvarı"nı aşıp içli dışlı olmayı denediğiniz her "köylü"den beklenebilecek, sıradan, sıkıntı verici konuşmalardan öte bir şey değildir.

Ne var ki bu sıradanlık, gitgide sıra dışı ve olağanüstü niteliklere bürünmeye başlar. Kirpi, yumuşak, kırılgan, ödüncü, yardımsever, naif biçimde insancıl kişiliğiyle Kiraz'ın dünyasına ve sorunlarına daldıkça, kendisini "Harikalar Ülkesi"ndeki Alis gibi duyumsama yolundadır ... Bu kırsal yaşam biçimi, bu feodal değerler, bu aşiret mantığı, zavallı Kirpi'yi aşmaya, aşmak da söz mü, ezmeye başlar. Zoraki edilen bir tehdit telefonuyla başlayan serüven, Kirpi'yi Kiraz'ın kocasıyla, kurnayla, daha sonra Kiraz'ın bir Kars köyündeki ağalarıyla "teşerrüf etmeye" iter. Her tanışma, her mekan, her yolculuk, Kirpi için de bizim için de olağanüstüdür: Kentli, kentsoylu, aydın veya yarı aydın ölçütlerimizle kavrayamayacağımız bir mekanizmadır bu... Kirpi kocadan dayak yer, kumadan hakaret görür, itilir kakılır. Ama yılmaz: kadının (hizmetçi mizmetçi de olsa, bir kadının) yaşamını ve onurunu savunmaya kararlı bir " çağdaş şövalye"dir o!...

Ve "harikulade" serüven sürer. "Karıları bozuk çıkan" Almanlar bu ırak, uzak Anadolu köşesine gelip "el değmemiş kız" bulma sevdasındadırlar!... Kıskanç yavuklu, ortalığı kurşun yağmuruna tutarak sevdiceğini kaçırır…

Kiraz'ın babası Hamo, misafirini kurşunların yağmur gibi yağdığı bir evde kabul eder. Ve çılgınlığın temposuna tümüyle kapılmış gözüken bir Kirpi, kasabanın tek otelinin sahibine, girişe nasıl bir "Amerikan Bar" oturtacağını anlatmaya koyulur!...

Fehmi Yaşar, şaşırtıcı ilk filminde, Türkiye'de yaşanan kültür ve ahlak karmaşasını, çelişkilerin uçuruma varan korkunç farklılıklarını ustalıkla verir. Kent ile kırsal kesim, burjuva ahlakı ile feodal ahlak, Batı ile Doğu, sanayileşme ile prekapitalist tarım ekonomisi, hukuk ile kaba güç, kentli kadın ile köylü kadın... Ve daha birçok şey, birbirlerinden ne denli uzak, ne denli farklıdır bu ülkede!... Görünürdeki yalın ve dolaysız gariplikler, bu temel ve gerçeküstüne doğru kayan çelişkilerin yanında hiç kalırlar. Düşen bir asansörden sapasağlam çıkan bir adam, Güney Afrika'ya gitmeyi düşleyen (ve de giden) ve arada "Hepimiz faşist değil miyiz?" türünden inciler yumurtlayan ayakkabı boyacısı Yetim, Fritz Lang'ı ve Metropolis'i yardım isteyen Kiraz, bu 'şaşkın' aydının başına olmadık dertler açacaktır. Sınıf ve kültür farkı gözetmeden yardımseverliğini ortaya koyan Kirpi, varoşlardan Doğu'ya dek uzanacak bir serüvende, ülke insanının gerçekleriyle yüzleşirken, bilmeden kendi trajik sonunu da hazırlar.

Kocasından dayak yedikten sonra, yaşadığı üzüntüyü 'Kalp camdandır, kırıldı mı yapıştırsan da izi kalır.' sözleriyle dile getiren Kiraz'a kıyamayarak bilmediği, tanımadığı insanların dünyasına giren ve onlara kendince akıl öğretmeye çalışan Kirpi, aslında bugün halen geçerliliğini koruyan kültür çatışmasının en yalın prototipini ortaya koyuyor. Aşiret kızı Kiraz'ın ağabeylerini bulmak için Doğu'ya giden Kirpi, sanki başka bir gezegene inmiş gibi yabancı oralara. Sinemacı olmasına karşın, belli ki en azından bir Yılmaz Güney filmi bile seyretmemiş olan Kirpi'nin, Doğu'da gördüklerinden sonra aklına gelen şey, abuk önermelerden ibaret. Mesela insanların gidebileceği şık bir barın hayalini kuruyor. Bölgenin ancak oralara modern mekanlar açıldığı zaman kalkınıp değişebileceğini tahayyül edebiliyor en fazla. (Filmdeki aklı evvel aydınımızın önermesi gerçeğe dönüşse, her şey hallolur muydu dersiniz? Mesela bugün artık Diyarbakır gibi büyük kentlerde koca koca alışveriş merkezleri de var, barlar da) Neticede her şey kendi doğrusunu buluyor. Kirpi'nin tüm insanüstü ve iyi niyetli çabalarına karşın, her şey olacağına varıyor. Kendi hayatının gidişatına dahi müdahale edemeyen Kirpi, başkalarının hayatını değiştiremeyeceğini veya ülkenin sorunlarını bir hamlede çözemeyeceğini en acı deneyimle öğreniyor ne yazık ki ...

Kimi diyaloglarıyla, göndermeleriyle sinemaseverlere hoş sürprizler yapan, bazı anlarda zekice ve hınzırca buluşlarla ilerleyen "Camdan Kalp", oyuncu performansının önde olduğu bir film. Dramatik gelişmelerle gülmece unsurunun iç içe geçtiği hikaye boyunca, mizah duygusu alttan alta hep hissettiriyor kendisini. Mekan kullanımı, 'filtreli' düş sahnesi, özellikle de final, filmin akılda kalacak yanları ... Belki bugün çekilse, seyirciden çok daha fazla ilgi görecek, zamanında kadri pek bilinmemiş, kıyıda köşede kalmış bir yapıt bu Televizyonlarda da fazlaca gösterilmediğini düşünürsek, yeniden seyredilip keşfedilmesi gerçekten keyif verici bir deneyime dönüşüyor. Antalya' da en iyi 3. film seçilen, İstanbul Film Festivali'nde de en iyi film ve yönetmen ödüllerini alan "Camdan Kalp", başka film çekmemiş Fehmi Yaşar'ı tanımak için de iyi bir fırsat. (Okan Arpaç) “SİYAD, 40 Yılın Serüveni”

 FİLMİ İZLE 




31 Ekim 2022 Pazartesi

 

      BÜTÜN KAPILAR KAPALIYDI (1990) 



Yönetmen: Memduh Ün Senaryo: Süheyla Acar Kalyoncu (Yazarın Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Yarışması'nda 3.ncü olan öyküsünden) Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz Yapım: Uğur Film/Memduh Ün Kurgu: Memduh Ün, Sanat Yönetmeni: Emir Sarıer Müzik: Önder Focan Eşleme: Nevzat Dişiaçık, Seslendirme Yönetmeni: Ayşin Atav, Yönetmen yardımcıları: Eray Özbal, Süheyla Acar Kalyoncu, Uğur Ün, Gör. Yön. Yrd.: Cem Molvan, Işık Şefi: Süleyman Çekiç, Işık Ekibi: Şevki Gezer, Halil İbrahim Çekiç, Yaşam Ekibi: Mehmet Yeşilyurt, Cemil paskap, Günay Girik, Sert Ekibi: Alaaddin İzgü, Aziz Kıskanç, Ali Zebil, Jenerik: İlhan Demirel, Özkan Sevinç, Ses Kayıt: Ercan Okan, Efekt ve motaj Erkan Aktaş, Laboratuar: Yahya Öztürk, Renk Uzmanı: Adnan şahin, Baskı: Zekeriya Şahin, Negatif Montaj Eyüp Yıldız. Fono Film laboratuarlarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir

Oyuncular: Aslı Altan, Uğur Polat (Ateş), Nalan Örgüt (Özlem), Sabahat Işık, Dilek Damlacık (Rana), Musa Uzunlar, Metin Belgin (Vural), Ali Uyandıran (Enis), Eray Özbal (Erhan), Tülin Erdost , Musa Uzunlar (SDuat), Nazan Diper (Ayten), M

emduh Ünsal (Muzaffer), Banu Özdemir (Deniz),

Neval Çizgen, Ömer Doruk Kaftancı, Emine Vilma Arapkirli, Nayır Ersun, Nihal Sarıer, Yaşar Kutbay, Tahsin Özay,

Konu: Nil, Güzel Sanatlar Fakültesinde okurken, siyasal düşüncelerinden dolayı 5 yıl 10 ay hapis yatmıştır. Çıktığında her şeyin değişmiş olduğunu görür. İzmir’deki evleri müteahhite verilmiş, kitap ve diğer eşyaları bodrumda bir yerlere atılmıştır. Ona ailesi bile yabancı gelmektedir. gene de okulunu bitirmek üzere İstanbul'da bir arkadaşının evinde kalmaya başlar.

Okul yönetimi tahsili için izin vermez. uzun aramalardan sonra bir grafikerin yanında iş bulur. Sabıkalı olduğu anlaşılınca işinden kovulur. Nil, tutukluluk zamanında işkencelere dayanabilmek için, bilinç altında Deniz adında bir kızı olduğu düşüncesini yaratmış ve buna kendisini inandırmıştır. Tutuklanmadan önce ayrıldığı eşinden gerçekte olmayan kızını ister. Ve talebelik yıllarını anımsamak üzere gittiği Ada gezisinden dönüşte, denize atlayarak intihar eder.

12 Eylül döneminde tutuklanmış, işkence görmüş ve çıkmış, topluma uyum sağlamakta güçlük çeken bir kişi anlatılmaktadır. Ama bu kez kahraman, bir bayandır. Memduh Ün, dayandığı sağlam senaryonun da yardımıyla, genç kadının yaşama tutunabilmek için çırpınışlarını ve sonunda gücünü yitirişini güzel görüntüler ve yalın bir sinema diliyle anlatmaktadır. Aslı Altan'ın başarılı oyunu, filmin daha da güzelleşmesinde büyük bir rol oynadığı bir gerçektir.

Ödül:

3. Ankara Film Şenliği'nde (1990)

► "en iyi 2. film"

► Memduh Ün "en iyi kurgu"

► Aslı Altan'la Uğur Po1at "en iyi umut veren oyuncular.

► Süheyla Acar Kalyonucu "umut veren senaryo yazarı

9. İstanbul Uluslar arası Film Festivali’nde (1990)

►Jüri özel ödülü

27.Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (2 – 8 Ekim 1990)

► Süheyla Acar Kalyoncu "en iyi senaryo

► Memduh Ün jüri özel ödülü

Jüri Üyeleri: Şerafettin Gür, Engin Ardıç, Erdoğan Tokatlı, Erdoğan Kahya, Ekrem Bora, Enver Özer, Avni Özgürel, Alev Olgun, Faik Cesur, Muzaffer Hiçdurmaz, Yrd.Doç.Cem Odman

► Sinema Yazarlarının düzenlediği (1990) “Mevsimin en iyi 10 filmi araştırmasında 10. sırayı aldı.

 Memduh Ün Anlatıyor:

Bütün Kapılar Kapalıydı hem yapımcılık, hem de yönetmenlik yaşantımda bir ilki simgeliyor. İşletmeci boyunduruğundan kurtulup, öz irademle yaptığım ilk film bu. Mali kaynağı videoculardan bulmuştum. Ama onlar bize işletmeciler gibi hiçbir baskı uygulamıyorlardı.

Senaryo Cumhuriyet gazetesinin o yıllarda açtığı senaryo yarışmalarında mansiyon kazanmış bir yapıttı. Ben Cumhuriyet gazetesinin her yıl açmış olduğu Yunus Nadi Senaryo Yarışması jürisinde olduğum için önceki yıllarda katılıp dereceye giren senaryoları istemiş, okumuştum. Bütün Kapılar Kapalıydı'yı ilginç bulmuştum.

Senaryo genç bir siyasi kadının acıklı öyküsünü anlatıyordu. 12 Eylül faşizmi kurbanıydı Nil. Siyasal düşünceleri nedeniyle, altı yıl cezaevinde yatmış, işkencelerden geçmişti. Özgürlüğüne kavuştuğunda yaşamın değiştiğini, hiçbir şeyin eskisi gibi kalmamış olduğunu görüyordu. Cezaevinde kaldığı sürede ruhsal durumu bozulmuş, çöküntüye uğramıştı. Yok edilen bir kuşağın bireyi olarak yeniden var olma savaşına giriyor, ama başaramıyordu. Ertem Göreç ve Halit Refiğ gibi bazı arkadaşlarım, Senin politik düşüncelere aykırı bir hikaye bu, sen bu tarz film yapmazdın, türünden eleştirdiler beni. Ama bunlara katılmıyorum. Ben bir sinemacı. bir sanatçı olarak ülkemde yaşananlardan etkilenebilir, bunları kendi dünya görüşümle yorumlayarak beyaz perdeye taşıyabilirim. Ayrıca Bütün Kapılar Kapalıydı başarılı bir film oldu. Bunu ben söylemiyorum, San Sebastian gibi dünyanın önemli festivallerinden birinde ön jüriden geçip gösterilmesi bile filmin başarısıyla ilgili nesnel bir kanıt bence. Ayrıca yurt içindeki festivallerde de çeşitli ödüller kazandı. Ama Ertem ya da Halit filmi beğenmeyebilir kı tabii. Görüşlerine saygı duyuyorum. 12 Eylül dönemi işkencenin sistematik olarak yapıldığı, özgürlüklerin askıya kaldırıldığı günlerdi Bu gün bununla ilgili sayısız araştırma yapıldı, belgelerle kanıtlandı bu günlerin karanIığı. Ben filmde 12 Eylül çözümlemesi yapmadım, yalnızca o günlerin işkence ortamında yaralanmış, sakatlanmış bir kızın hapisten çıktığında, küresel bir kapitalizme adım adım yürümeye başlayan bir toplumla uzlaşamamasını, tutunamamasını, sonunda canına kıyışını anlattım.

Senaryo Süheyla Acar'ındı. Filmde de asistanımdı benim; ODTÜ mezunu çok akıllı, kültürlü bir kızdı. Süheyla benim isteğim doğrultusunda epey ek de yaptı senaryoya çekim sürecinde. Filmini ticari başarısı vasattı Çekimler ise 27 28 gün sürdü. Bir gün İzmir'de çalıştık. Pasaport ve Konak'ta kısa çekimler yaptım , Başrollerde yer alan Aslı Altan ve Uğur Polat ikilisini o günlerde izlediğim Zülfü Livaneli'nin Sis filminde görüp beğenmiştim İşkenceye uğrayıp ruhsal dengesi bozulan kızı Altan'ın yüzünde görmüştüm. Bunu iyi canlandıracağına inanmıştım. Başarıyla canlandırdı da. Altan yüzünde bir mask taşıyordu ve bu bana çok doğru gelmişti.

Altan'la da, Uğur Polat'la da kolay çalıştım ikisi de Ankara Film Festivali'nde ümit veren oyuncu ödüllerini aldılar. Altan'ın resim çizerkenki planlarını hiç yadırgamadım. Özgün resimleri çevre düzencim ressam Emir Sarıdağ'ın eşi Nihal yapmıştı. Ama Altan da daha önce kara kalem çalışmıştı.


Filmi yeniden izlediğimde diğer oyuncuları da beğendim, Sabahat Işık, Nalan Örgüt, Metin Belgin, Dilek Pakalın, Tülin Erdost hepsi iyiydiler. Ama filmin başarısında en büyük pay Orhan Oğuz'undu. Filmde üslubu konu getiriyor bana. Özellikle belli bir uslup kullanacağım diye yola çıkmıyorum. Ama kameramanım Orhan Oğuz'la renkler üzerine konuşmuştuk çekim öncesi. Çok cartlak renkler olmasın istemiştim. Orhan'da bunu başarıyla uyguladı. “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Vadullah Taş”



FİLMİ İZLE 



  

BOYNU BÜKÜK KÜHEYLAN (1990)

 


Senaryo ve Yönetmen: Erdoğan Tokatlı, Kameraman: Ümit Ardabak, Yapım: Ares Film / Şener Gezgen  Müzik: Bora Ayanoğlu, Yardımcı Kameraman: Savaş Akova, Kemal Yıldırım, Prodüksiyon Şefi: Selahattin Koca, Demirhan Ersunar, Işık uzmanı: Aslan Yıldız, Işık Ekibi: Erol Karaşıray, İsmail Keskin, Set Ekibi: Nusret Yılmaz, Bekir Aslan, Seslendirme Yönetmeni: Nevzat Çankara, Kamera Yardımcısı: Ali Özügür, Eşleme: Mustafa Kalkan, Sesleri Alan: Naci Ismık, Mix: Erkan Aktuğ, Laboratuar: Yahya Öztürk, Mustafa Oraç, Negatif Montaj: Eyüp Yıldız, Renk Düzenleme: Adnan Şahin, Film Baskı: Zekeriya Şahin, (Fono Film Stüdyosu’nda hazırlanmıştır.)

 Oyuncular: Kemal Sunal (İbrahim Küheylan), Füsun Demirel (Asiye), Aydan Burhan (Gülnahar) , Sevim Çalışgir (Rukiye Hanım), Candan Sabuncu (Asuman Hanım), Halil Ergün, Aydemir Akbaş (Arslan), Nurettin Şen (Taksici Şahin), Murat Güler (Osman), Işık Aras (Çiçek Abla), Erol Özkök (Kazım), Yaşar Güner (Kıl Mahmut Bey), Gülsen Tuncer(Nazan Hanım), Aydan Kalınağa (Sevilay), Oğuz Fırıldak (Hey Corc Mevlut), Yalçın Peşken (Sergideki Adam), Filiz Bozkurt , Yardımcı Oyuncular: Erol Özkök, Nuran Paro, Erol Şen, Ehat Alinçe (Jesse), Orhan Başaran, Onur Cesuralan, Burcu Karaman, Neslihan Yazıcı, Ruhat Sümer, Adalet Güzey, Davut Timur, Selahattin Koca,

 Konu: İki karısıyla birlikte köyden kente göç eden Küheylan büyük bir apartmanın kapıcılığını yapmaya başlar. Küheylan zengin olma derdine düşmüşken yavaş yavaş kent kültürünün etkisi altına giren iki kadın maço kocalarına karşı birleşirler. Ve işi onu terk etmeye kadar vardırırlar.


f

FİLMİ İZLE