İKİ KADIN (1992)
Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Özkan, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Z Film/Yavuz Özkan Yönetmen Yardımcısı: Aycan Çetin, Müzik: Berrak Taranç, Sanat Yönetmeni: Gül Oğuz, Kurgu: Mevlut Koçak, Sedat Karadeniz, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Film Baskı: Uğur Orbay, Ses Kayıt: Erkan Esenboğa, Sanat Yönetmeni: Gül Oğuz,
Oyuncular:
Serap Aksoy, Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Tunca Yönder, Nejat Boren, İlhan
Dolunay, Göknil Vuran
Konu: Otel
odasında beraber olduğu hayat kadınına kötü davranıp tecavüz eden evli bir
milletvekili, olayın büyüyüp medyaya yansıması üzerine zor durumda kalır.
Gerçek bir olaydan esinlenen film, özellikle milletvekilinin karısı ile hayat
kadınının birbirlerini tanıyıp yakınlaştıkları sahnelerle öne çıkıyor.
* Olayı yaşayan hiç kimsenin adının
olmaması, filmdeki her kahramanı toplumdaki insanlarla özdeşleştiriyor: Filmin
konusunun, sadece bakanın bir fahişeye tecavüz etmesi ve fahişenin bu olay
karşısında gösterdiği tepki olarak özetlemek, yetersiz olur. Çünkü, bu olaya
bağlı olarak, insanın bastıramadığı merak ve kıskançlık duyguları sonucu
gelişen, bakanın karısı ile fahişe arasındaki ilişki ön plana çıkıyor ve
öykünün seyri değişiyor.
Bu iki kadın arasındaki
ilişki, bakanın karısının, fahişeye, bedelini ödeyerek, bir müşteri gibi
yaklaşmasıyla başlıyor. İlk konuşmaları sonunda, bakanın karısının fahişeye
inanması, karıkoca arasındaki ilişkinin dıştan göründüğü gibi olmadığını da
veriyor. İki kadın, daha sonraki karşılaşmalarında, yalnızlıklarını da
paylaşmaya başlıyor. Bu paylaşım sırasında, bakanın karısı yine fahişenin
ücretini ödüyor. Filmin sonunda ise, Zuhal Olcay'ın giydiği kırmızı kıyafetle,
yönetmen, fahişeyi bakanın karısının gözünde bir cinsel kimliğe büründürüyor.
..
Yönetmen
Yavuz Özkan, John Berger'ın "Görmek konuşmadan önce gelir" sözünden
hareketle olsa gerek, fahişenin kızını kör olarak kullanmış. Böylece, bu kız
çocuğu, olayların dışında bırakılmış ve fahişenin yaşamak istediği duru
sevginin, bozulmuş düzendeki saflığın simgesi haline gelmiş.
Aslında kadının sevgiye olan
ihtiyacının anlatılmak istendiği babakız ilişkisi ise, büyük olasılıkla
bilinçsiz bir yaklaşımla, gerek oyunculuk, gerek çekim ölçekleri sonucunda,
ensest ilişkiye kayıyor. Fahişenin yatak odasında, babasını bir müşterisi gibi
soyup yatağa yatırması ve kendisinin de onun yanına uzanmasıyla, bu durum, daha
açık bir hale geliyor. Filmde, olayların üzerine kurulduğu "bakanfahişebakanın
karısı" üçlüsü, nerdeyse toplumdan soyutlanmış durumda.
Yönetmen, belki de sadece üç insan
arasındaki ilişkiyi vermek istiyor. Ama bunu yaparken, özellikle toplumsal bir
misyonu olan bakanı toplumdan soyutlaması, büyük bir hata. Bu, bakanın
kişiliğinin de yerine oturmamasına neden oluyor.
Karakter olarak ele alınırsa,
aynı yerine oturmamışlık, fahişe için de söz konusu. Bu fahişe, yaşam biçimi,
sahip olduğu maddi değerler ve verilmek istenen kültür düzeyi ile, Türkiye
standartlarındaki fahişe kimliğinden uzak. Buna karşın, olayın basına yansıması
ve çevrenin kadına yaklaşımı ise, toplumda fahişeliğe gösterilen tavrı
sergiliyor.
"
Filmin tüm tanıtımlarında vurgu yapılan, "bakanın fahişeye tecavüzü",
Halk ]ürisi ödülünü "Iki Kadın"ın almasında en büyük etken olmuştur.
Ama bu nokta, film boyunca geride kalmıştır. Bu da, aslında Yavuz Özkan'ın
filmde neyi vermek istediğine karar verememiş olduğunun bir göstergesidir. Aynı
şey, filmin birkaç finale sahip olmasından da bellidir.
Bu
kararsızlık, 29. Antalya Film Festivali ödüllerinde de bir karmaşa yarattı.
Eğer yönetmen, fahişenin tecavüz sonrasında yaşadığı psikolojiyi işlemek
istediyse, Serap Aksoy en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü hak etmişti. ama
iki kadın arasındaki ilişkiyi ele almak istediyse, Serap Aksoy'u, başrolde
değil, yardımcı kadın oyuncu gibi görmek haksızlıktı.
Yavuz
Özkan'ın, bundan sonraki filminde, olay örgüsünü, konu için tam bir karar
verdikten sonra kurması dileğiyle. (Banu Hepçekenler Antrakt Sin. Derg. Aralık
1992)
ÖDÜL:
5. Ankara Film Festivali’nde (1993)
►Seçiciler
Kurulu Özel Ödülü “İki Kadın”
►Yavuz
Özkan “En İyi Yönetmen”
12.
İstanbul Film Festival’nde (1993)
►En İyi Film” ve “En İyi
Yönetmen”
(Jüri Üyeleri: Orhan Aksoy, Sevin
Okyay, Can Togay, Fehmi Yaşar, Güneş karabuda)
SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde
(1993)
►“En İyi 3. Film”, Serap Aksoy
“En İyi Kadın Oyuncu”
Kültür Bakanlığı (1993) “Sinema Başarı
Ödülü”
İskenderiye Film Festivali (1993)
►Yavuz
Özkan “En İyi Senaryo”,
►Serap
Aksoy “En İyi Kadın Oyuncu”
7. Adana Altın Koza Film Festivali (1993)
►Zuhal
Olcay “En İyi Kadın Oyuncu”
►Orhan
Oğuz “En İyi Görüntü Yönetmeni”
►Adana
Büyükşehir Belediyesi Ödülü “İki kadın”
ÇASOD (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği)
seçiminde (1993)
►Zuhal
Olcay “En İyi Kadın Oyuncu”
4 iki Kadın, benim için gerçekten hoş bir
sürppriz oldu. Kadın sorunlarına ve "ilişki"lerine birden artan
ilginin ışığında ve bu ilginin medyada kıyametler koparan bir biçimde
sömürüsünü getiren kimi filmlerin yanı sıra, bu filmde "korktuğuma
uğramadım." Tersine, zor, kışkırtıcı, her türlü sömürüye açık öyküsünü çok
iyi denetlemiş, özenli, duyarlı, olgun bir film geldi karşıma ...
Özkan, "bir fahişeye tecavüz eden bir
bakan" temasıyla, kuşkusuz toplumumuzda son dönemde yankılar yapmış birden
fazla olaya birden yanaşıyor: bir "tecavüz" olayında fahişeyi
"ikinci sınıf vatandaş" olarak gören bir adli olay. Ve yine son
yıllarda kimi politikacılarımızın karıştığı seks skandalları. Eee, "küçük
Amerika" olacak değil miydik? Amerikan toplumunu allak bullak eden ve seçimlerin
kaderini bile etkileyen bu tür olayın bizde de olması kaçınılmaz değil mi?
Kaçınılmaz da, sinemamızın bu tür olaylara eğilmesi yeni bir şey. Tümüyle
kalkmadıysa da oldukça gevşeyen bir sansür anlayışı, sözgelimi lezbiyen
ilişkilerin de, bir politik skandalında perdeye getirilmesine artık olanak
tanıyor.
Sinemamız, ilk şaşkınlık ve denetimsizlik dönemi geçtikten sonra,
bu özgürlükten sonuna dek yararlanacak sanırım. iki Kadın, baştan itibaren
tavrını koyan bir film, konusunu, onun tüm siyasasal, ahlaksal ve toplumsal
çağrışımlarını ortaya koyarken, bunu soğukkanlı bir tavırla yapacak, seyircinin
çeşitli duygularını ve önyargılarını sömürmeyecek bir tavır. Baştaki
"tecavüz" sahnesi ve bunu izleyen gelişmeler, filmde sağlam ve
inandırıcı biçimde ortaya konuyor. Sonra işler biraz bozuluyor, filme belli bir
şematizm, belli bir kolaya kaçma tavrı egemen oluyor. Özellikle olayın yol
açtığı "siyasal skandal", bunun basındaki yankıları vb. olaylar,
belki de sınırlı yapım koşullarından, çok kısa, cılız ve şematik biçimde
geliştiriliyor. Örneğin o basın toplantısında gerçekten kıyametlerin kopması,
gazetecilerin çok daha fazla ve de saldırgan olmaları, bakanın çevresinin tek
bir kişiyle temsil edilmemesi gerekirdi.
Ne var ki, olay bu toplumsal boyuttan
kişisel boyuta kaydıkça ve iki kadının (fahişe ve bakanın karısı) ilişkilerine
dönüştükçe, film yeniden ilk soluğunu buluyor, hatta aşıyor. Özkan, burada bu
iki kadının ilişkilerini oya gibi işliyor, olası psikolojik gelişmeleri
inandırıcı biçimde veriyor. İki kadın oyuncusunun, Zuhal Olcay ve Serap
Aksoy'un oyun güçlerinden azami yararlanarak, ortaya sanki nefes nefese izlenen
bir "kadın ilişkisi" koyuyor. Düş Gezginleri'nin kolaycı ve ticari
tavrından da olabildiğince uzak kalarak, öyküsüne ve kişilerine gerçek bir ilgi
toplamayı başarıyor.
iki Kadın, Orhan Oğuz'un
görüntü çalışmasından da destek alarak bir "Avrupa filmi" giibi
duran, denetimli, düzeyli bir film. Yavuz Özkan'ın son yıllardaki en başarılı filmi.
Ve günümüz Türk sinemasının kuşkusuz ki ilginç bir örneği. “Atilla Dorsay,
“Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 92”