Powered By Blogger

4 Kasım 2022 Cuma

 

İKİ KADIN (1992)


Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Özkan, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Z Film/Yavuz Özkan Yönetmen Yardımcısı: Aycan Çetin, Müzik: Berrak Taranç, Sanat Yönetmeni: Gül Oğuz, Kurgu: Mevlut Koçak, Sedat Karadeniz, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Film Baskı: Uğur Orbay, Ses Kayıt: Erkan Esenboğa, Sanat Yönetmeni: Gül Oğuz,

Oyuncular: Serap Aksoy, Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Tunca Yönder, Nejat Boren, İlhan Dolunay, Göknil Vuran

Konu: Otel odasında beraber olduğu hayat kadınına kötü davranıp tecavüz eden evli bir milletvekili, olayın büyüyüp medyaya yansıması üzerine zor durumda kalır. Gerçek bir olaydan esinlenen film, özellikle milletvekilinin karısı ile hayat kadınının birbirlerini tanıyıp yakınlaştıkları sahnelerle öne çıkıyor.

* Olayı yaşayan hiç kimsenin adının olmaması, filmdeki her kahramanı toplumdaki insanlarla özdeşleştiriyor: Filmin konusunun, sadece bakanın bir fahişeye tecavüz etmesi ve fahişenin bu olay karşısında gösterdiği tepki olarak özetlemek, yetersiz olur. Çünkü, bu olaya bağlı olarak, insanın bastıramadığı merak ve kıskançlık duyguları sonucu gelişen, bakanın karısı ile fahişe arasındaki ilişki ön plana çıkıyor ve öykünün seyri değişiyor.

Bu iki kadın arasındaki ilişki, bakanın karısının, fahişeye, bedelini ödeyerek, bir müşteri gibi yaklaşmasıyla başlıyor. İlk konuşmaları sonunda, bakanın karısının fahişeye inanması, karıkoca arasındaki ilişkinin dıştan göründüğü gibi olmadığını da veriyor. İki kadın, daha sonraki karşılaşmalarında, yalnızlıklarını da paylaşmaya başlıyor. Bu paylaşım sırasında, bakanın karısı yine fahişenin ücretini ödüyor. Filmin sonunda ise, Zuhal Olcay'ın giydiği kırmızı kıyafetle, yönetmen, fahişeyi bakanın karısının gözünde bir cinsel kimliğe büründürüyor. ..

 

Yönetmen Yavuz Özkan, John Berger'ın "Görmek konuşmadan önce gelir" sözünden hareketle olsa gerek, fahişenin kızını kör olarak kullanmış. Böylece, bu kız çocuğu, olayların dışında bırakılmış ve fahişenin yaşamak istediği duru sevginin, bozulmuş düzendeki saflığın simgesi haline gelmiş.

Aslında kadının sevgiye olan ihtiyacının anlatılmak istendiği babakız ilişkisi ise, büyük olasılıkla bilinçsiz bir yaklaşımla, gerek oyunculuk, gerek çekim ölçekleri sonucunda, ensest ilişkiye kayıyor. Fahişenin yatak odasında, babasını bir müşterisi gibi soyup yatağa yatırması ve kendisinin de onun yanına uzanmasıyla, bu durum, daha açık bir hale geliyor. Filmde, olayların üzerine kurulduğu "bakanfahişebakanın karısı" üçlüsü, nerdeyse toplumdan soyutlanmış durumda.

Yönetmen, belki de sadece üç insan arasındaki ilişkiyi vermek istiyor. Ama bunu yaparken, özellikle toplumsal bir misyonu olan bakanı toplumdan soyutlaması, büyük bir hata. Bu, bakanın kişiliğinin de yerine oturmamasına neden oluyor.

Karakter olarak ele alınırsa, aynı yerine oturmamışlık, fahişe için de söz konusu. Bu fahişe, yaşam biçimi, sahip olduğu maddi değerler ve verilmek istenen kültür düzeyi ile, Türkiye standartlarındaki fahişe kimliğinden uzak. Buna karşın, olayın basına yansıması ve çevrenin kadına yaklaşımı ise, toplumda fahişeliğe gösterilen tavrı sergiliyor.

" Filmin tüm tanıtımlarında vurgu yapılan, "bakanın fahişeye tecavüzü", Halk ]ürisi ödülünü "Iki Kadın"ın almasında en büyük etken olmuştur. Ama bu nokta, film boyunca geride kalmıştır. Bu da, aslında Yavuz Özkan'ın filmde neyi vermek istediğine karar verememiş olduğunun bir göstergesidir. Aynı şey, filmin birkaç finale sahip olmasından da bellidir.


Bu kararsızlık, 29. Antalya Film Festivali ödüllerinde de bir karmaşa yarattı. Eğer yönetmen, fahişenin tecavüz sonrasında yaşadığı psikolojiyi işlemek istediyse, Serap Aksoy en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü hak etmişti. ama iki kadın arasındaki ilişkiyi ele almak istediyse, Serap Aksoy'u, başrolde değil, yardımcı kadın oyuncu gibi görmek haksızlıktı.


Yavuz Özkan'ın, bundan sonraki filminde, olay örgüsünü, konu için tam bir karar verdikten sonra kurması dileğiyle. (Banu Hepçekenler Antrakt Sin. Derg. Aralık 1992)


ÖDÜL:

 5. Ankara Film Festivali’nde (1993)

►Seçiciler Kurulu Özel Ödülü “İki Kadın”

►Yavuz Özkan “En İyi Yönetmen”

12. İstanbul Film Festival’nde (1993)

►En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen”

(Jüri Üyeleri: Orhan Aksoy, Sevin Okyay, Can Togay, Fehmi Yaşar, Güneş karabuda)

 SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde (1993)

►“En İyi 3. Film”, Serap Aksoy “En İyi Kadın Oyuncu”

 Kültür Bakanlığı (1993) “Sinema Başarı Ödülü

 İskenderiye Film Festivali (1993)

►Yavuz Özkan “En İyi Senaryo”,

►Serap Aksoy “En İyi Kadın Oyuncu”

 7. Adana Altın Koza Film Festivali (1993)

►Zuhal Olcay “En İyi Kadın Oyuncu”

►Orhan Oğuz “En İyi Görüntü Yönetmeni”

►Adana Büyükşehir Belediyesi Ödülü “İki kadın”

 ÇASOD (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği) seçiminde (1993)

►Zuhal Olcay “En İyi Kadın Oyuncu”

4  iki Kadın, benim için gerçekten hoş bir sürppriz oldu. Kadın sorunlarına ve "ilişki"lerine birden artan ilginin ışığında ve bu ilginin medyada kıyametler koparan bir biçimde sömürüsünü getiren kimi filmlerin yanı sıra, bu filmde "korktuğuma uğramadım." Tersine, zor, kışkırtıcı, her türlü sömürüye açık öyküsünü çok iyi denetlemiş, özenli, duyarlı, olgun bir film geldi karşıma ...

Özkan, "bir fahişeye tecavüz eden bir bakan" temasıyla, kuşkusuz toplumumuzda son dönemde yankılar yapmış birden fazla olaya birden yanaşıyor: bir "tecavüz" olayında fahişeyi "ikinci sınıf vatandaş" olarak gören bir adli olay. Ve yine son yıllarda kimi politikacılarımızın karıştığı seks skandalları. Eee, "küçük Amerika" olacak değil miydik? Amerikan toplumunu allak bullak eden ve seçimlerin kaderini bile etkileyen bu tür olayın bizde de olması kaçınılmaz değil mi? Kaçınılmaz da, sinemamızın bu tür olaylara eğilmesi yeni bir şey. Tümüyle kalkmadıysa da oldukça gevşeyen bir sansür anlayışı, sözgelimi lezbiyen ilişkilerin de, bir politik skandalında perdeye getirilmesine artık olanak tanıyor.

Sinemamız, ilk şaşkınlık ve denetimsizlik dönemi geçtikten sonra, bu özgürlükten sonuna dek yararlanacak sanırım. iki Kadın, baştan itibaren tavrını koyan bir film, konusunu, onun tüm siyasasal, ahlaksal ve toplumsal çağrışımlarını ortaya koyarken, bunu soğukkanlı bir tavırla yapacak, seyircinin çeşitli duygularını ve önyargılarını sömürmeyecek bir tavır. Baştaki "tecavüz" sahnesi ve bunu izleyen gelişmeler, filmde sağlam ve inandırıcı biçimde ortaya konuyor. Sonra işler biraz bozuluyor, filme belli bir şematizm, belli bir kolaya kaçma tavrı egemen oluyor. Özellikle olayın yol açtığı "siyasal skandal", bunun basındaki yankıları vb. olaylar, belki de sınırlı yapım koşullarından, çok kısa, cılız ve şematik biçimde geliştiriliyor. Örneğin o basın toplantısında gerçekten kıyametlerin kopması, gazetecilerin çok daha fazla ve de saldırgan olmaları, bakanın çevresinin tek bir kişiyle temsil edilmemesi gerekirdi.

Ne var ki, olay bu toplumsal boyuttan kişisel boyuta kaydıkça ve iki kadının (fahişe ve bakanın karısı) ilişkilerine dönüştükçe, film yeniden ilk soluğunu buluyor, hatta aşıyor. Özkan, burada bu iki kadının ilişkilerini oya gibi işliyor, olası psikolojik gelişmeleri inandırıcı biçimde veriyor. İki kadın oyuncusunun, Zuhal Olcay ve Serap Aksoy'un oyun güçlerinden azami yararlanarak, ortaya sanki nefes nefese izlenen bir "kadın ilişkisi" koyuyor. Düş Gezginleri'nin kolaycı ve ticari tavrından da olabildiğince uzak kalarak, öyküsüne ve kişilerine gerçek bir ilgi toplamayı başarıyor.

iki Kadın, Orhan Oğuz'un görüntü çalışmasından da destek alarak bir "Avrupa filmi" giibi duran, denetimli, düzeyli bir film. Yavuz Özkan'ın son yıllardaki en başarılı filmi. Ve günümüz Türk sinemasının kuşkusuz ki ilginç bir örneği. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 92”


FİLMİ İZLE 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder