SEN
DE GİTME TRİYANDİFİLİS (1995) "Don't Go Triyandifilis"
Yönetmen: Tunç
Başaran, Senaryo: Ayla Kutlu, Macit Koper, Tunç Başaran Görüntü
Yönetmeni: Colin Mounier, Müzik: Yalçın Tura, Yapım: Magnum
Film/Jale Başaran (TLes Films Du Grain
de Sable/Jean Michel Carre, Philippe Cosson – Katakouzinos Films/Giorgos
Katakouzinos (TürkFransızYunan Ortak Yapımı) Eser: Ayla Kutlu, Sanat
Yönetmeni: Suna Çiftçi, Kurgu: Hilmi Güver
Oyuncular: Işık Yenersu
(Sultan), Fikret Hakan (Antuan), Olivia Bonnamy (Triandafilis), Meriç Başaran
(Teodora), Cezmi Baskın (Adem), Laurent Gauthier (Pierre), Ruhi Sarı (Rıfat),
Cengiz Sezici (Reşit efendi), Tuvana Coşkun (Aleksia), Erick Garsin, Benjamin
Bohr, Kadir Özdal, Mahmut Kısakürek (Başuşak), Filiz Alır (hizmetçi), Eralp
Öztürk (Niko), Eda Müftüoğlu (Elenia), Mehmet Elmas (şoför), Atıf Eroğlu
(otodoks papazı), Sıtkı Azgın (papaz), Hilmi Mutlu (imam), Özgür Görgün (Eren 8
yaş), Barış Görgün (Eren 10 yaş), Murat Gezer (Eren 20 yaş), Barbara Kallash
(pansiyoncu), Erdinç Işıldak (Mustafa), Bülent Akbaba (halef), Murat Özdemir,
Erol Saklar (traktör , şoförü), Sevgi Mısırlıoğlu (kadın), Çocuklar: Hale
Mısırlıoğlu, Memoş Komat, Yasin Komat, Seval Özdemir
KONU: 1930'lu yıllarda Antakya'da Rum
kökenli ailesi ve Türk bakıcısı Sultan'la yaşayan Triyandafilis'in sevgi dolu
öyküsü. Baba Antuan'ın (Fikret Hakan), çocukları içinde en sevdiği büyük kızı,
güzeller güzeli Triyandafilis'tir (Olivia Bonamy). Ne acı ki bu güzel kızın
aile içindeki tek sorunu geri zekâlı olmasıdır. Bu nedenle Mösyö Antuan'ın en
büyük korkusu kızının evden kaçıp kaybolmasıdır. Triyandafilis'in herşeyi ile
sorumlu olan bakıcısı Sultan (Işık Yenersu), onunla bir ana kız ilişkisi
içindedir. Triyandafilis, günün birinde, penceresinden gördüğü Fransız askeri
Pierre'e aşık olur. Ne varki Fransız birlikleri ülkeden çekilme kararı alınca
aşık olduğu asker de memleketine gitmek zorunda kalır. Genç kız evden kaçıp
Pierre'in peşinden gider. İzi bulunamayan Triyandafilis günün birinde gerip
dönüp Sultan'ı bulur. Tüm ailesiyle ülkeyi terkeden Mösyö Antuan, üç katlı
evlerini, hastalıkla kocasıyla yaşayan Sultan'a bırakmıştır. Daha sonra
Triyandafilis, Pierre'e benzettiği ve yeniden aşık olduğu inşaat işçisi
Rıfat'la evlenir. Kore savaşı patlayınca bu kez de Rıfat savaşa girer ve bir
daha dönmez. Ana gibi sevdiği Sultan ölünce yapayalnız kalan Triyandafilis,
evin bahçesi önünde ne zaman bir asker geçse omuzuna dokunup "Gitme"
deyişi, kulaktan kulağa yayılan bir efsaneye dönüşür. (Agâh Özgüç)
Ödüller
33. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1996)
►"En İyi 2. Film"
► Dr. Avni Tolunay Ödülü,
► "En İyi Yönetmen",
►Yalçın Tura "En İyi Özgün Müzik",
►Meriç Başaran "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
►” İmaj "En İyi Laboratuar",
10. Adana Altın Koza Film Festivali'nde (1996)
►"En İyi Film",
► "En İyi Yönetmen",
►
"En İyi Senaryo",
► Olivia Bonamy "En İyi Kadın Oyuncu",
► Ruhi Sarı "Yılmaz Güney Özel Ödülü"
Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Özel Ödülü"
► “Sen de Gitme”
9. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (1997)
►"En İyi Film",
► Olivia Bonamy "En İyi Kadın Oyuncu",
►Ruhi Sarı "Umut Veren Yeni Oyuncu"
► Suna Çiftçi "En İyi Sanat Yönetmeni",
8. Orhon Murat Arıburnu Ödülleri'nin seçiminde (1997)
►"En İyi Uzun Metrajlı Film",
► Tunç Başaran "En İyi Yönetmen"
► Olivia Bonamy "Cahide Sonku Jüri Özel Ödülü",
13. İskenderiye Uluslararası Film Fes tivali'nde (1997)
► "Jüri Özel Ödülü",
► Işık Yenersu "En İyi Kadın Oyuncu
& Bir
Fransız Kadını" ne kadar Fransızsa, Ayla Kutlu'nun "Sen de Gitme
Triandafilis"inden sinemaya uyarlanan ve bir Türk-Fransız ortak yapımı
olarak gerçekleştirilen "Sen de Gitme" de bir o kadar bizden. Anadolu
insanını yüreğinden yakalayan bir film. Sevgiyi tanıyan, sevgiyi anlatmayı iyi
bilen bir yönetmenin dört dörtlük bir sanatçı ve teknisyen kadrosunun ustaca
kotardığı Türk sinemasının yüz akı yapıtlarından biri ... Triandafilis'in eviinin
önünden geçerse, sizinde de arkanızdan koşabilir, omuzunuza dokunabilir. Çünkü
o hala sevdiğini arıyor. Kimbilir belki de sevdiği adam sizsiniz ...
Triandafilis'in alın yazısı, sizin alın yazısı, belki de. (Vecdi Sayar,
"Kedi GözüSen de Gitme", Cumhuriyet 25 Ekim 1996)
&
1930'ların Antakya yöresinde geçiyor film ... Çok çeşitli ırk ve halkların iç
içe yaşadığı bir dönem ve bir yöre ... Rum kökenli Bay Antuan, anıları ve
eşyasıyla yaşamakta... Çocuklarının arasında en güzeli ve onun en çok sevdiği
Triandifılis. Genç kız gerçekten de güzel. Ama ne yazık ki hala 10 yaşlarında
bir çocuğun zekasına sahip. Büyümemiş bir çocuk gibi... Onu babasından sonra en
çok seven de evin kahyâsı Sultan ...
Genç kız, günün birinde
Antakya'da bulunan Fransız kuvvetlerinden genç bir ere aşık oluyor. Aşkı
karşılıksız da kalmıyor. Ancak siyasetin gelişmesi sonucu Hatay Türklere
geçmiştir ve Fransızların gitme zamanı gelmiştir. Birden Pierre'i kaybeden
Triandifılis, geçirdiği şokla evden kaçacak, neden sonra geri döndüğünde ise çok
şey değişmiş olacaktır ...
Sen de Gitme, tipik bir Tunç
Başaran filmi. Yani çok iyi şeyler içeren, ama tam bir başarıının eşiğinden
dönmüş bir fılm. Başaran, tam bir profesyonel olarak, fılmin genel
dramaturjisini doğru kurmuş. Zamanın geçişini, çalkantılı bir dönemin bireyler
üzerindeki etkisini, hasta, tutsak bir ruhun ıstırabını oldukça iyi biçimde
duyurmuş. Özellikle genç oyuncular, başta da Fransız Olivia Bonamy çok iyiler.
Olivia'yı bulup filminde oynatmak, Başaran'ın gerçek şannsı olmuş. Artık iyice
bizden biri olan Fransız saanatçısı Colin Mounier'nin görüntüleri yine biirinci
sınıf ... Benim eksik bulduğum şeylere gelince ...
Bir kez, bir dönem filminde dönemi verecek
çok az şey var. Fransızların Hatay'ı terk etmesi gibi bizim tarihimiz açısından
önemli olduğu kadar sinemasal olarak da çok iyi işlenebilecek ve işlenmesi
gereken bir olay, yapım koşullarına feda edilmiş: sadece bir duvar dibinde
duran Triandifilis, iki figüran, iki bayrak, iki süvari... ve hepsi bu ... Ben
artık diyorum ki, "Eğer böyle bir filmde olay kalabalık ve genel bir
çekimle gösterilemiyorsa, bütçe buna imkan vermiyorsa ... Bu projeden
vazgeçilsin, daha iyi." Beni rahatsız eden bir diğer şey de oyun oldu.
Hadi, Fikret Hakan'ı biraz abartılı da olsa gerçekten ilginç bir kompozisyon
gerçekleştirdiği için övelim, kutlayalım. Ama ya Işık Yenersu? Ben Yenersu'yu
çok severim. YıIlar önce "Güneyli Bayan" oyunu için yazdığım ve bir
kitabıma aldığım yazıyı herhalde o da hatırlar. Ama bir oyuncu bütün bir film
boyunca bir perulda veya peruk izlenimini bağıra bağıra veren bir saçla
oynayabilir mi? Yönetmenin bir kez içinden gelmedi mi, sanatçıyı uyarmak ve
doğal bir saçla oynamasını telkin etmek?
Kimi denetimsiz yanlarıyla ve
açık bütçe sorunlarıyla biraz yaralı bir film bu... Ama temelde düzeyli bir
film. Bu açıdan sinemaseverlerin görüp kendi yargılarını oluşturmalarında yarar
var derim. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf 133”
_______________________________________
SUBJECT: The loving story of Triyandafilis, who lived in
Antakya in the 1930s with her Greek family and her Turkish caregiver, Sultan.
Father Antuan's (Fikret Hakan)'s favorite eldest daughter among his children is
the beautiful Triyandafilis (Olivia Bonamy). Sadly, this beautiful girl's only
problem in the family is that she's retarded. For this reason, Monsieur
Antuan's greatest fear is that his daughter will run away from home. Sultan
(Işık Yenersu), the caretaker of Triyandafilis, who is responsible for
everything, is in a mother-daughter relationship with him. One day,
Triyandaphilis falls in love with the French soldier Pierre, whom he sees from
his window. However, when the French troops decide to withdraw from the
country, the soldier he fell in love with has to go to his hometown. The young
girl runs away from home and follows Pierre. Triyandafilis, whose traces cannot
be found, turns back one day and finds the Sultan. Monsieur Antuan, who left
the country with his whole family, left their three-storey house to the Sultan,
who was living with her husband due to illness. Later, Triyandafilis marries
the construction worker Rıfat, whom she likens to Pierre and falls in love with
again. When the Korean War broke out, this time Rifat entered the war and never
returned. Triyandafilis, who was left alone after the death of the Sultan, whom
she loved like mother, turned into a legend that spread from ear to ear when a
soldier touched her shoulder and said "Don't go" whenever a soldier
passed in front of the garden of the house. (Agah Özgüç)