KARA KENTİN ÇOCUKLARI (1999)
Senaryo ve önetmen: Orhan
Oğuz, Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz, Müzik: Mutlu Polat, Yapım:
Film Production/Orhan Oğuz Sanat Yönetmeni: Natali Yeres, Kurgu:
Sedat Karadeniz, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Genel Koordinatör:
Baran Seyhan, Yönetmen yardımcıları: Yasemin Küçükçavdar, Zeynep Çiiftçi
Ün, Kameraman: Ahmet Selvidalş, Işık , Şefi: Hakan
Gündoğdu, Ses Kayıt, Miksaj: Erkan Esenboğa, Makyöz: Özlem
Karadayı, Yapım Sorumlusu: Tayfun Öğmen, Kurgu Asistanları: Tamer
Eşkazan, Yasemin Küçükçavdar, Kamera Yardımcıları: Halil Çekç, Tuğba
Gizler, Set Amiri: Alaaddin İzgü, Işık Ekibi: Ali Yılmaz, Tarık
Doğan, Set Ekibi: Mahir Erdoğan, Seslendrime: Erkan Esenboğa, Seslendirme
Yön. Yardımcıları: Neslihan Gülgün, Emel Tektaş, Sanat Yön. Yrd.: İklim
Hoş, Negatif Montaj: Tamer Eşkazan, Renk Düzeltme: Uğur Orbay,
Tamer Eşkazan (Şafak Film Video Stüdyolarında hazırlanmıştır. )
Oyuncular: Nilüfer Açıkalın
(Mine), Peker Açıkalın (Özgür), Toprak Sergen (Kürşat), Mehmet Esen (Şeref),
Uğur Çavuşoğlu (Sertan), Alp Yurdakul (Alp), Ogün Sanlısoy (Ogün), Savaş Dinçel
(Mine baba), Sibel Gökçe (Sibel), Mutlu Polat, İsmet Ay (Özgür Baba), Eray
Özbal, Ülkü Ülker (Hafize), Metin Kaçan (Komutan), Nazan Koçak (Filiz), Baran
Seyhan (Gözlük), Ahmet Sinanoğlu (Bülent), Orhan Kocataş (body guard), Cevdret
Acarsoy (Özgür Çocuk), Adem Ayral,
KONU: Mine Kürşat, Mine ve arkadaş
çevreleri marjinal yaşayan gençlerdir. Kürşat ve Mine, alışılmadık bir
seremoniyle evlenirler. Arkadaşları Alp, Mine'nin gelinliğini bir mağazadan
çalmıştır. Evlenecekleri nikah salonunda, nikah memuru bile kerhen nikahlarını
kıyarak gitmiştir. Kürşat, Kemal'in sahibi olduğu barda disk jokeylik yapmakta,
Mine ise barda çalışmaktadır. Yaşamları barın dışında genellikle arkadaşlarıyla
esrar, bira içerek ve ihtiyaçlarını çalarak veya dolandırıcılıkla temin ederek
geçmektedir. Mine ve Kürşat zar zor edindikleri evlerinde arkadaşlarıyla
birlikteyken, Kemal'in adamı Orhan, onlara Kemal'in gönderdiği bir televizyon
getirir. Aynı apartmanda oturan Özgür, Mine ve Kürşat'ın yaşamını gizlice
izlemektedir. Ayrıca evlerine yerleştirdikleri mikrofon aracılığıyla
konuşmalarını sürekli kaydetmekte, onlar terastayken gizlice video kamerayla
onları çekmektedir. Bir sabah zil sesiyle uyandıklarında Mine, kapıyı açmaya
gittiğinde komşuları Ferhunde hanımla karşılaşır. Geleneksel stilde yaşayan insanlardan
olan Ferhunde hanım, onlara poğaça getirmiştir. Kadının ilgisi Kürşat'ın canını
sıkmaya başlamıştır. Bu arada Özgür, kendisini Kürşat'ın kardeşi hava yüzbaşı
pilot Sedat Kaplan olarak tanıtarak askerlik şubesinden yüzbaşı Tahsin'den,
Kürşat'ın asker kaçağı olduğu ve serseri arkadaşları yüzünden yoldan çıktığını,
Kürşat'ı kurtarmak için yardımcı olmasını ister. Kürşat ise Mine'ye İstanbul'
da ayrılmak istediğini söylemektedir. Kürşat'ın yaş gününde arkadaşları Şeref,
Alp ve Sertan gelmiştir. Mine ve arkadaşları Kürşat'a yaş günü paraları repoda
olduğu için 2 aydan önce veremeyeceğini söyler. Celal ile Zarife'nin ki ise bu
harcamayı doğru bulmadığını söyler. Şemsi 30 yıl önce kendisini terk ederek
zengin bir adamla evlenen karısından para ister. Ancak bir sonuç alamaz. Olay
iyice çözümsüzlüğe giderken Şemsi banka soyabilecekleri fikrini ortaya atar.
Celal buna özellikle itiraz eder. Çünkü bu kabul edilebilir bir şey değildir.
Kahramanlarımız bu güne kadar için kek almışlardır. Onlar yaş günü partisi yaparken,
Özgür stüdyo şekline getirdiği odasında küçük bir çocukla annesi olduğu
anlaşılan bir kadının video görüntüleri üzerine seslendirme yapmaktadır.
12.
Ankara Uluslar arası Film Festivali’nde (2000)
►
Sedat Karadeniz “ en iyi kurgu”
3.
Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Ödülleri (2000)
►Nilüfer
Açıkalın “en iyi kadın oyuncu”
& Sinemamızın başarılı görüntü yönetmenlerinden olan Orhan Oğuz, kariyerine bir süredir yönetmenliği de ekleniş durumda. Oğuz, "Kara Kentin Çocukları" filminde, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan ve sonrasında Cumhuriyet'in kuruluşundan sanayileşme hamlelerinin başlangıcına kadar nezih ortamını devam ettirmiş olan İstanbul şehrini, filminin merkezine oturtmuş, sanki başrolü ona vermiş. Orhan Oğuz filmini, ülkemizde yaklaşık yirmi yıl öncesinden günümüze hızlıca yaşanmaya başlayan ve devam eden bir toplumsal değişim ve onun getirdiği yozlaşmanın eleştirisine adamış görünüyor."... 'köyden kente göç', bir' geçiş' döneminin bunalımlarını yaşayan 1970'ler Türkiye’sini bütün boyutlarıyla gözler önüne seren, çok yanlı bir olaydır. Sanayileşme ile at başı yürümeyen, sağlıksız, başka bir deyişle 'demografik' nitelikleri ağır basan az gelişmiş kentleşmemiz, kırsal bunalımın kente taşınmasının ötesinde bir oluşumu ortaya koymaktadır: Bu oluşum 'köylülerin 'kentlileşmesi' olarak adlandırılabilir" (Tanilli, 1981.) Bu bağlamda da tarihsel süreç boyunca, pek çok aydınlığın oluşmasına katkıda bulunmuş olan İstanbul'u, Orhan Oğuz, Kara Kent olarak filminin ana eksenine yerleştirmiş.
Oğuz'un filminin ana karakterleri, ağırlıkla genç insanlardan
oluşuyor. Ama bu genç insanlar çok yadırgatıcı gelmese de, alıştığımız
tiplerden oluşmuyor. Genellikle kendi aralarında oturmuş bir jargonu konuşan bu
insanlar, alışılageldik iş yaşamı içinde çalışmayıp, geceleri çalışıp
gündüzleri tabiri caiziyle serserilik yapan ya da uyuyan insanlar. Gereksinimlerini
çoğunlukla yasa dışı yollardan sağlıyorlar ve ayrıca yasadışı olan uyuşturucu
kullanımı ve satışı gibi işlerle de uğraşıyorlar. Orhan Oğuz, Beyoğlu'nu mesken
tutmuş, marjinal insanlar yaşamına daha önce de "Dönersen Islık Çal"
isimli film le dokunmuştu. Oğuz yabancı olmadığı bu dünyaya, bu sefer günümüzde
yükselen trendlere paralel ortaya çıkan bir kuşağın yaşamı, belki de dramı
üzerinden bakıyor. Oğuz'un bakışı aslında tutarlı ve mesafeli bir bakış.
Filmiyle ne neyin doğru veya yanlış olduğu yönünde söylev çekiyor, ne de
toplumun sorunlarına bir sosyolog edasıyla. çözüm üretmeye girişiyor. O,
yoğunlaştığı konuyu ve dünyayı bizim önümüze getiriyor ve salt gösteriyor.
Şüphesiz tamamen bir nötr duruş içinde değil.
Bizlerden daha çok satır aralarını
okumamızı bekliyor. Ama bu sunum içinde beliren bir olay örgüsü göze çarpmasa
da, örneğin Özgür karakterinin sapkınlığı ve özellikle Mine 'ye neden kafayı
taktığı net olarak ortaya çıkmıyor. Aslında kendisi de bir çeşit maganda olarak
tanımlanabilecek Mine'nin, Kürşat’la telefonda konuşmaya çalışırken kendisini
göz ve sözle taciz eden adamlara magandalar diye sinirlenmesi çok da anlamlı
olmuyor.
Oğuz ayrıca, görüntü
yönetmenliğinden gelme deneyimiyle filmin dokusuna hakim olan "kara
mekanları" ve bunların oluşturduğu atmosferi başarıyla canlandırıyor.
Özellikle Peker Açıkalın ve Nilüfer Açıkalın'ın oyunculuğu öne çıkarken,
anlaşılan oyuncuların çoğunun pek de benimsemedikleri tipleri canlandırmakta
biraz yapay kaldıklarını da vurgulamak gerekir.
Orhan
Oğuz'un Kara Kentin çocukları filmi, bazı sinema yazarlarının bunalım filmleri
diye tanımladığı bir kategorinin içine girebilecek bir çalışma. Fakat filme
konu olan olgular, günümüzün yükselen değerleri olmaya başladıkça, sayıları
süratle çoğalan amaçsız, hedefsiz gençler gerçeği ortada dururken, Kara Kentin
Çocukları filmini, bunalım filmi olarak değerlendirmekten öte günümüz
gerçekleri hakkında kafa yoran, iyi niyetli bir yönetmenin toplumuna karşı
duyduğu sorumluluğun bir yansıması olarak değerlendirmek gerekir. "Belli
bir taklit ve özenti havası taşımakla, grafiği zaman zaman çok düşürmekle
birlikte ‘sonuna kadar seyredilebilir, katlanılabilir' ölçülerde bir gençlik
filmi var karşımızda. Belli ki Orhan Oğuz el attığı dünyayı yeterince
tanımıyor, üstelik 'dışarıdan bakışın gereklerini de tam anlamıyla yerine
getiremiyor ama 'avare gençlik'ten çarpıcı kesitler yakalayabiliyor"
(Arslan, Radikal, 28.11.2000).