FİLLER VE ÇİMEN (2000)
Senaryo ve
Yönetmen: Derviş
Zaim, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Pan Film/Ali
Akdeniz Yönetmen Özel Yrd: Özgür Güvelioğlu, Ege Zaimağaoğlu,
Yönetmen Asistanı: Zeynep Çiftçi Ün, Nergis Çalışkan, Güçlü Gülan, Aslı
Özbilen, 1.Kamera Ast: Feza Çaldıran, 2.Kamera Ast: Deniz
Eyüboğlu, 3.Kamera Ast: Burak Şenbak, Sanat Yönetmeni: Mustafa
Ziya Ülkenciler, San.Yön. Ast: Selda Ülkenciler, Bektaş İldem, Fırat
Yünlüel, Bülent İşcan, Mehmet Taşatan, Kurgu: Mustafa Presheva, Yapım
Sorumlusu: Menderes Demir, Montaj Asistanları: Sonat Preşeva, Bülent
Güneri, Ses İsmail Karadaş, Ses Kurgu: Erkan Aktaş, Makyaj: Leda
Seril, Makyaj Ast: Sevinç Uçar, Kostüm Ast: İlknur Yılmaz, Kuaför:
Ercüment Küçükelmas, Özel Efekt: Emir Özer, Efekt Sorumlusu: Özcan
Yıldız, Grafik Donanım: Sancar Yılmaz, Set: Melih Sezgin, Zafer
Yılmaz, Gürol Yavuz, Işık: Nurdoğan Erdoğan, Işık Astanları:
Necdet Özaktın, Kenan Kolla, Ümit Barlas, Adem Yüksektepe, Kayhan Yılmaz,
Fotoğraflar: Banu Demirci, Jenerik: Özkan Sevinç, Evşen Yiğit, Afiş
tasarımı: Mehtap Yılmaz, Panter Operatörü: Hasan Kesici, Panter
Op.Ast: Uğur Doğan, Ali Dervişoğlu, Laboratuar Stüdyo: Fonu Film,
Yemek: Ersan Yaman, Ulaşım: Celal Demir, Şakir Karagün, Ali Kartal,
Kıvanç Vardar, Atlan Balta, Fevzi Candan Aksesuar: Selda Ülkenciler,
Aksv. Ast: Bektaş İldem, Film Yapımı: Yahya Öztürk, Mustafa Oruç,
Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, lale Cerrahoğlu, Uygulayıcı Yapımcı:
Bahadır Atay, Yapım Asistanı: Burak Şenkal, Celal Demir, Yapım
Sekreteri: Nilgün Gül, İngilizce Çeviri: Nancy Öztürk, Yapım
Koordinatörü: Fatmanur Sevinç,
Oyuncular: Sanem Çelik
(Maratoncu Havva Adem), Taner Barlas (Otel Sahibi Ali Bey), Haluk
Bilginer(Sabit Üzücü ), Bülent Kayabaş (Bakan Aziz Bebek), Ali Sürmeli
(Camoka), Uğur Polat (Otel Sahibinin Arkadaşı), Taner Birsel (Eylemci), Arif
Akkaya, Erdinç Olgaçlı, Nadi Güler, Rıza Sönmez, Fatih Hacıosmanoğlu, Emin
Gürsoy, Berke Üzrek, Mustafa Uzunyılmaz, Goncagül Sunar, Berkun Oya, Mehtap
Bayrı, Mustafa Turan, Mesut Akusta, Ümit Çırak, Burak Öztürk, Celal Perk, Metin
Yıldırım, Ata Fırat, Fatih Akyol, Fuat Onan, Aylin Deveci, Ercan Süt, Teoman
Yakupoğlu, Kerem Turhan, Alpan Rişvanoğlu, Hakan Yılmaz, Aydın Erbay, Zafer
Yılmaz, Semra Dinçer, Babek Billuri, Gözde Heptürk, Nina Lankes, Arzu Birol,
Ali kalaylı, Levent Çelebi, Atakan Acar, Hasan Uzma, Semir Aslanyürek, Mustafa
Preşeva, Çağla Akay, Ezel Akay, Deniz Kumbaracı, Demet Kumbaracı, Feyza Işık,
Mevlut Serkek, Menderes Demir. Derviş Zaimağaoğlu, Mustafa Zaimağaoğlu,
KONU: Ulusal bir bayram günü, törenlere
katılan kişilerden biri de Devlet Bakanı Aziz Bebek'tir. Bakan'ın bazı
kadınlarla uygunsuz fotoğraflarını ve video kayıtlarını çeken kişiler, ona
istifa etmesi yönünde şantaj yapmaktadır. Bakan, şantajı yapan kişilerden Saim
Yakut'u öldürterek, onlara uyuşturucu suçluları süsü verilmesini sağlar. Türk
Gizli Haber alma servisindeki önemli figürlerden olan Egemen Terzi, tetikçi
(Cem Okay Yeşil) tarafından olayların arkasındaki kişi olarak ihbar edilir.
Egemen Terzi nin Kürt teröristlerle çekilmiş fotoğrafları basına dağıtılır.
Devlet Bakanı Aziz Bebek, Cem Okay'la bir teknede buluşarak ona para, silah ve
yeni kimlik verir ve ortada görünmemesini ister. Bu arada uluslararası bir
atlet olan Havva isimli bir genç kadına, Ali Kansız'ın otelinden yiyecek
yardımı yapılmaktadır. Havva'nın erkek kardeşi güneydoğu'da gazi olmuş ve
ayakları tutmamaktadır. Bakana rüşvet veren Sabit Üzücü isimli mafya babası,
Ali Kansız'ın otelini almak istemektedir. Ali Kansız, zamanında devlete balık
satarak zengin olmuştur. Otelini satmayınca Sabit, Ali Kansız'ı adamlarına
öldürterek, suçu İlyas ile Hızır Veli isimli iki garibanın üzerine atar. Havva
ise cinayete tesadüfen tanıklık etmiştir. Olayı soruşturan komiser, Hızır'ın
bakanın adamı Camako'ya çok benzemesinden dolayı olayı Egemen Terzi'ye yansıtır.
Bu arada ZX otelinin sahibi Devrim Kansız'ı korkutmak için Sabit, Camako 'yla
anlaşmak ister. Camako ise, otele giderek anlaşırlarsa otelin korumasını
yapabileceğini söyler. Havva bir silgi fabrikasında çalışmaya başlamıştır.
Devrim'in sağ kolu olan adam mafyadan korunmak için bir anarşist grubuyla
anlaşır. Havva ise Beden Terbiyesi Bölge Müdürü aracılığıyla Aziz Bebek'den
randevu alır. Bakan Bebek'in konuklarından biri ise Sabit'tir. Bakan Bebek,
Sabit'in iki aydır para vermediğinden yakınır. Sabit ise, parayı Camako'ya
teslim ettiğini bildirir. Sabit Üzücü, öldürülebileceği şüphesiyle Egemen
Terziy'le ilişki kurarak tuzağa düşürüldüğünü söyler. Polis, Devrim Kansız'ın
teröristlerle işbirliği yaparak otelini korumaya aldığını öğrenince, Devrim'in evini
basarak gözaltına alır. Teröristlerce daha önce dövülen Devrim'e yardımcı olmak
isteyen Havva'da, onunla birlikte göz altına alınır. Sabit Üzücü'yü öldüren
Camako'yu Egemen Terzi'nin adamları kaçırır ve yeni bir kimlik karşılığında
kendileri için çalışmasını isterler. Camako'nun polisle girdiği çatışma
sonrasında ölü olarak ele geçirildiği basına yansıtılır. O'nun yerine öldürülen
gariban, Camako'nun ailesinin katıldığı bir törenle defnedilir. Egemen Terzi,
olayları bilen polis komiserinin de ortadan kaldırılması talimatını verir.
Camako, bakana telefon açarak haberin yanlış olduğunu bildirmek ister. Bakanın
özel kalemine Tarkan'ın aradığını söylemelerini ister. Komiserin ise çok kötü
şeyler olabileceğini söylemesini ise kimse dikkate almamaktadır. “Prof.Dr.Alim
Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması”
syf, 271”
37.Antalta
Altın Portakal Film Festivali (2000)
►
"En İyi 3. Film",
► "En İyi Yönetmen"
(Derviş Zaaim)
► "En İyi Erkek Oyuncu" (Ali
Sürmeli),
► "En İyi Kadın Oyuncu" (Sanem
Çelik),
► "En İyi Sanat
Yöönetmeni" (Mustafa Ziya Ülkenciler),
►
"En İyi Müzik" (Cahit Berkay),
► “En
İyi Kurgu" (Mustafa Preşeva);
12.
Orhan Murat Arıburnu Ödülleri (2001)
►"En
İyi Film",
►"En
İyi Yönetmen",
►
"En İyi Kadın Oyuncu"
20.
Uluslararası İstanbul Film Festivali (2001)
►
"En İyi Kadın Oyuncu",
►FIPRESCI
"En İyi Film Ödülü;
SİYAD
seçiminde (2001):
►
"En İyi Film", "
► En
İyi Yönetmen",
►
"En İyi Senaryo",
►"En
İyi Kadın Oyuncu",
Ancak başarılı olamaz. Kendisine tek yardım eden bir oteldir ve
yemek yardımı yapmaktadır. Otel sahibinin oğluna olan aşkı yüzünden onu
mafyadan kaçtığı bir dönemde evinde saklamayı kabul edişi hem polis tarafından
yakalanmasına hem de kardeşinin ölümüne neden olacaktır.
ikinci hikaye ZX otelinin merkezde olduğu
bir olaylar zinciridir. ZX oteli Havva'ya yardım eden oteldir. Sahibi Ali
Kansız'dır. Uyuşturucu patronu Sabit Üzücü, oteli ve kumarhanesini düşük bir
fiyatla satın almak istemektedir. istediğine kavuşamayınca Ali Kansız'ı öldürür
ve oğlu Devrim'in başına bela olur. Devrim ve sonradan eşcinsel ilişki
yaşadığını anlayacağımız yardımcısı kendilerini koruması için anarşist bir
örgütle anlaşmışlardır. Anarşistler eylem yapınca ZX otelin başı polis ile
derde girecektir. Bir diğer hikayede de Sabit Üzücü işlerini kolay
halledebilmek için Bakan Aziz Bebek' e tetikçi Camoka aracılığı ile rüşvet
göndermektedir. Camoka' da kendi krallığını kurmak için hem Sabit Üzücü'yü hem
de Bakanı idare etmektedir. Sabit Üzücü'nün adamlarının, Kansız'ın
"sahte" katilleri olarak seçtikleri iki kişiden birinin Camoka'ya benzemesi
adamın sonunu getirecektir. Camoka diye öldürülür ve Camoka yeni bir hayata
başlar Filmin öyküsü içerisindeki anlattığı sisteme uygun düşen
"kaos", fillerin tepişmesi sırasında altta kalan çimenlere ne
olduğunu göstermektedir. Filmdeki "filler"; bakan, mafya babaları,
kumarhane kralları, tetikçiler ve istihbarat teşkilatıdır. "Çimen"ler
ise; Havva, kardeşi, istihbarat teşkilatına girmeye çalışan, bu nedenle
Hızır'ın benzerliğini onlara bildiren polis komiseri, sahte katiller Hızır ve
İlyas'tır. Fillerin tepişmesi onlara hiç iyi şans getir Mez. Havva, kardeşini
ve onu kurtarma ümidini kaybeder. Kardeşi suçsuz yere ölür. Hızır, Camoka'ya
benzerliği nedeni ile hayatını kaybeder. İlyas ise her şeyi bildiği için
ortadan kaldırılır. Komiser ise Hızır'ın öldürdüğü ve Camoka'nın hala
yaşadığını bilen tek kişi olduğu için kaçak bir hayat yaşamaya, türbelerde
saklanmaya başlar. Bütün bu kaostan en şanslı çıkan, kendi uyuşturucu
imparatorluğunu kurmaya çalışan ve sonunda istihbarat teşkilatı içindeki
adamlarla bu işi yapmaya başlayan Camoka'dır. Havva ise her şeyini
kaybetmiştir. Kardeşi ölmüştür. Hem kardeşinin tedavisi hem de kariyeri için
önemli olan Avrasya koşusuna katılamamıştır. Devrim'e olan aşkı ise onun
eşcinsel fotoğraflarını görmesi ile hüsrana uğramıştır. Elinde bir tek inadı
kalmıştır.
Bakan Aziz Bebek, mafya ile sıkı ilişkiler içindedir. Tetikcisi
Camoka, hem Bakana hem de kendisine çalışmaktadır. Otelini ve kumarhanesini
satmayan Ali Kansız canından olmuştur. Oğlu Devrim, yanlış bir seçim yaparak örgüt
ile oteli koruması için anlaşmıştır. Ancak örgütün eylem yapmak gibi başka bir
amacı vardır. Oteli almak isteyen Sabit Üzücü, Bakana gönderdiği paranın
Camoka' da kalması nedeni ile hayatını kaybetmiştir. İstihbarat Teşkilatından
Egemen Terzi ise hem Bakanı ve mafyasını çökertrnek hem de kendi sistemini
kurmak peşindedir. Bütün bu karmaşık öykünün tutkalı ve öyküden öyküye geçiş
öğesi ise atlet Havva Adem'dir. Olaylardan haberi olmayan ancak farkında
olmadan tam da göbeğinde bulunan "çimen".
Filmin ilk on dakikasında bütün
kahramanları tanırız. Birbirleriyle çok ilişkileri yokmuş gibi görünseler de
giderek karmaşık bir biçimde öyküleri kesişmektedir. Ancak bu karmaşanın
anlatılması temel amaç olduğu için belki de kahramanlar tip olarak
çizilmişlerdir. Seyircinin özdeşleşebileceği bir karakter yoktur. Sadece olay
anlatımı bulunmaktadır. Domino taşlarının düşmesi gibi her şey ardı ardına
gelişmektedir. Kahramanların öykülerine geçişler filmin en büyük özelliğini
oluşturmaktadır. Örneğin Aziz Bebek ve Camoka'nın yatta yaptıkları görüşmenin
sonunda, Bakan makam aracına binerken; Havva koşarak yanlarından geçer.
Kamera Havva’yı takıp etmeye başlar. Film içerisinde birçok kere
Havva, öyküden öyküye geçiş ögesi olarak kullanılmıştır. Yine TV bir geçiş
öğesi olarak kullanılmıştır. Öykünün kamuoyundaki yansımasını TV aracılığı ile
takip ederiz. Bazı gerçekler TV ile topluma yansıtılırken; Camoka'nın
öldürülmesi gibi çarpıtılmış olanlar da aktarılmaktadır.
Derviş Zaim , Filler ve Çimen' de Susurluk
ile ortaya çıkan ilişkileri deşifre etmeye çalışmıştır. Film içerisinde böyle
bir .atıf olmasa da kahramanların konumları ve yaptıkları ile derin devlet
söyleminin izlerini görmek mümkündür. Filmin "Basın Bülteni"nde
"Amaç" maddesinde şunlar yazmaktadır: "Amacımızın, kaosun hüküm
sürdüğü bir atmosferde değişik tuzaklara takılmış bir sürü insanı
(olabildiğince) bütün boyutları. İle ama özellikle iktidar ilişkileri
çerçevesinde deşmek biçiminde dile getirilebileceğine inanıyoruz.. Filler ve
Çimen; kaos, tesadüf gibi uçlarda dolaşan insan ruhunun tezahürlerini ortaya
çıkarmaya çalışırken sosyal ve ekonomik değişiler nedeni ile ahlaki erozyona
uğramış bir toplumun geleceğine dair umutlu olmak gerektiğini belirtmektedir.
Filmde beş öykü rastlantısal biçimde birbiriyle kesişmektedir. Bu kesişme
giderek bir düğüm olmaktadır. Aynı Susurluk'taki kaza ile birtakım olayların
ortaya çıkması ve tartışılmaya başlanması gibi. Bilinmeyenler ortaya dökülmüş,
bilinenler konuşulmaya başlanmıştır ve bütün bunlar rastlantısal bir biçimde
bir kamyonla çarpışan arabanın yaptığı kaza ile olmuştur. Bazı olaylar
birbirlerine teğet hareket ederek karmaşık bir sistem oluşturmaktadır. Ancak
araya giren bir engeli n ya da düzen dışı bir şeyin kaos ortaya çıkardığını
görmekteyiz. Bu karmaşık sistem kendisini götürürken; Ebru sanatçısı da
yarattığı kaos içerisinden rengarenk bir sanat ortaya çıkarmaktadır. Nasıl bir
sonuç çıkacağını bilmeden Hem şans hem de müdahale edebilme gücünün olduğu bir
sanat Ebru gibi, sistem de bir biçimde bu kaosları çıkabilecektir.
Havva, kış ortasında dışarıda Ebru yaparak bir şeylere muhalif
olduğunu göstermektedir. Çünkü film içerisinde Ebru’nun toz ve topraktan
etkileneceği için dışarıda yapılmayacağını öğreniriz. Oysa Havva, yağmurda ya
da karda her hava koşulunda Ebru yaparak sessiz bir isyan ortaya koymaktadır.
Derviş Zaim, umudu ve başkaldırıyı, her şeye rağmen bazı şeylerin
düzeltilebileceğini Ebru üzerinden anlatmaktadır. Filmin sonunda Camoka' nın
havaya attığı uyuşturucu tanelerinin kar tanelerine dönüşerek, Ebru yapan
IHavva’nın sahnesine geçiş yapılması ve olumsuz hava koşullarına rağmen
sanatını yapmayı sürdürmesinin gösterilmesi karakterin inadını anlatmak
açısından amacına ulaşmıştır.
Filmdeki çimenlerin isimleri de ilginçtir:
Havva Adem, Hızır ve İlyas. İlk insanlar olduklarına inanılan Havva ve Adem
ile; yılda bir kere buluştuklarına, insanlara bereket ve şans getirdiğine
inanılan Hızır ve İlyas'ın isimlerinin kullanılması dikkati çekmektedir. Havva,
ilk kadın olarak yaratıcılığın, bereketin simgesidir. Bir nlamda da gelecek
için ümit vaad eden kadındır. Türbede yaşarken tesadüfen girdikleri mafya
dünyasında sistemin sürmesi için kurtarıcı rol üstlenen Hızır ve İlyas ise;
inanıştaki gibi şans olmuşlardır. Filmin gri tonlarda, soluk çekimi anlattığı
hikayenin atmosferine uymaktadır. “Nigar Pösteki, Yönetmen Sineması, syf, 37”
4
ilk
filmi Tabutta Röveşata ile dikkat çeken ve bu filmi neredeyse yoksunluk
koşullarında, emek yoğun üretim ilişkileriyle gerçekleştiren Derviş Zaim,
ikinci filmi 'Filler ve Çimen'i yaparken kısmen daha rahattı.. ilk filmine
merhum Süha Arın kamerası, ışıklarıyla destek olurken, iFR'de çekim sonrası
işlemlerini gerçekleştirmişti. Filler ve Çimen için gereken koşullara örneğin;
ışık, post prodüksiyon vb. gibi sponsorluklarla çözüm bulan Zaim, ikinci
filminde 'Derin Devlet' ilişkilerini sorguluyor. Yakın tarihimizde 'Devlet için
kurşun yiyen de, kurşun atan da şereflidir' yaklaşımlarıyla şahikalarına çıkan
tehlikeli ilişkiler, Zaim'in filminde de gündeme oturuyor. "Beş ayrı
öyküsü ve kahramanı var yönetmenin: Güneydoğu'da vatani görevini yaparken sakat
kalmış kardeşine ameliyat parası arayan bir uzun mesafe koşucusu bayan atlet
(Sanem Çelik), oyunun iki tarafında da oynamaya hazır bir tetikçi (Ali
Sürmeli), kolları her yana uzanmış uyuşturucu kaçakçısı (Haluk Bilginer),
mafyayla ilişkiye girmiş kirli bir politikacı (Bülent Kayabaş) ve her şeye
hakim bir gizli servis. Yan tipleriyle ve olaylarıyla daha da genişleyen bu kadar
fazla öyküyü, hiçbir kahramanı öne çıkartmadan, teknik açıdan son derece basit,
çok başarılı anlatıyor Zaim" (Canbazoğlu, Cumhuriyet,05.01.2001).
4
78
kuşağını da temsil eden bir aydın ve sanatçı olarak Derviş Zaim, yaşadığı ülkedeki
sorunlara kayıtsız kalmadığını ve sanırım kayıtsız kalınmaması gerektiğini de
Filler ve Çimen'le gösteriyor. "Zaim'in başarısı, Türkiye'de örneği az
bulunan 'siyasal sinema' denemesine kalkışmakla sınırlı değil. Çünkü 'Filler ve
Çimen' sadece Susurluk filmi değil, bir Türkiye filmi. Birebir Susurluk
çetesinin elemanları ve icraatlarıyla eşleştirmesi olarak algılamak, filme
haksızlık olur. 'Filler ve Çimen', Susurluk'ları üreten bozuk ve acımasız
yapıyı anlatıyor... Öykünün özgünlüğü, işleniş biçimindeki duruluk ile iyice belirginleşiyor
Zaim, çok önemli sözleri, yaşamın doğal ritmi içinde bağrından söylüyor.
Üstelik, film tiplerinin diyaloglarında da ülkede yaşananlar hakkında olumlu ya
da olumsuz yargılar yok. Bu durum, filmi 'ikna edici' kılıyor ... 'Filler ve
Çimen' bir doğa belgeseli estetiğiyle insanoğlunun 20.yüzyıl sonlarında, bu
ülkede yaşadıklarını ve tanık olduklarını teklemeden anlatıyor"
(Özdemiroğlu, Cumhuriyet, 06.01.20029).
4
Film,
baştan sona iktidar çekişmelerine sahne olan, İktidarı temsil eden Devlet Bakanı
ile Derin Devleti temsil eden Türk Gizli Haber Alma Servisi arasındaki
çekişmeleri ve bu bağlamda ülkemiz üzerinde oynanan tezgahlar üzerine yorumlar
üretiyor. Yakın geçmişi anımsadığınızda insanın midesine kramplar sokan bu
ilişkiler Derviş Zaim'in filminde, kimi zaman abartılı bakan tiplemeleri olay
örgüsündeki karmaşaya karşın, başarılı sayılabilecek bir öz biçim
ilişki"yle gündeme getiriliyor. "Ancak bir filmin başarısı için en
önemli faktörlerden birisi olan, 'ana temanın boğulması, yan öykülerle örtülmemesi'
ilkesine sadık alınmamış. Olaylar neredeyse birbiri üzerine yığılmış, böylece
içinde her şeyin olduğu, ama hiç birisinin de derinlik kazanamadığı bir olaylar
zinciri ortaya çıkmış" (Erdal Atabek, Cumhuriyet, 12.01.2000).
4
Susurluk
olayıyla ayyuka çıkan derin devlet ilişkileri, eski ülkücülerin devlet için
tetikçilik yaptığı gibi olgular, toplumumuzun yakın geçmişine ilişkin soruları
gündeme getirmekle beraber, bu olayların arkasındaki sır perdesi de henüz
dağılabilmiş değil. "Dolayısıyla gerçeğin yakınlarından dolaşıp
Türkiye'nin güncel tablosuna göndermeler yapan, sarkık bıyıklar, yatlar,
uyuşturucu dili İspanyolca, bol tabanca, toplu sünnet düğünleri, çirkin
PKK'liler gibi alışıldık simgelerle ilerleyen bir film Filler ve Çimen"
(Canbazoğlu, 05.01.2001).
4
Hiç
bir ülke 1990'lar Türkiye'si kadar garip ve ürkünç çelişkiler içinde kalmadı.
Hiçbir üllkede 1920'lerin gangsterler diyarı Amerika'sında, ne de diyelim ki
günümüzün mafya denetimindeki Rusya'sında toplum hiç bu denli şirazesinden
çıkmadı. çeteler ortalıkta böylesine cirit atmadı, devlet bunca karanlık
ilişkilere alet olmadı, yolsuzluk, soygun, yağma, rüşvet ve cinayetler
böylesine diz boyu artmadı. Bu karanlık dönem, belki çok şeyin üzerine
gidilmesiyle ancak şimdilerde ilmek ilmek çözülüyor. Ama gerçek anlamda bu
pisliğin temizlenmesi ve sağlıklı bir toplum yapısının kurulması, bakalım ne
kadar zaman alacak! ... Tüm bunlar sinema için sanıldığı kadar ideal bir
malzeme değil. Bir yandan sinema, koyu ve dramatik toplum gerçeklerinden hep ürkmüştür.
Öte yandan, olaylar, ilişkiler ve gelişmeler öylesine karmaşık ve girift ki,
bunlardan sinemaya uygun hikayeler ve dramlar üretmek, en azından şu aşamada,
kolay gözükmüyor.
Derviş Zaim, Filler ve
Çimen'de bu sıkıntıyı yaşıyor. Hemen söyleyelim: Tabutta Röveşata'nın marjinal
ve kıyıda bucakta kalmış bireysel öyküsünden böylesine geniş ve soluklu bir
toplumsal maceraya sıçramak, son derece büyük bir cesaret ve yüreklilik işi.
Zaim'i öncelikle bunun için kutluyorum. Zaim, son dönemi hatırlatan bir avuç
simgekişilik seçmiş. Boğazına kadar pisliğe batmış, çılgın seks alemlerinden
uyuşturucu ticaretine her şeye bulaşmış, ama kamuoyu önnnde sürekli yalan
söyleyen bakan Aziz Bebek (artık kimi, hangi ünlü adı yakıştırırsanız yakıştırın),
onun baş tetikçisi, kentin göbeğinde bile göz kırpmadan adam öldüren,
uyuşturucudan uçak alımına her şeyi kontrol eden has adamı gerilla Camoka
(açıkça gizemli Yeşil' i anımsatıyor), haber alma örgütünün müsteşarı, asıl
gücünü sonunda kanıtlayan Egemen Terzi, uyuşturucu baronu, bakana sürekli kara
para Sabit, otel ve kumarhane sahibi, ama direnmesinin bedelini hayatıyla
ödeyen Ali (ki öldürülen 'kumarhaneler kıralı' Ömer Topal'ı akla getiriyor) ...
Tüm bu kişiler ve
çevrelerindeki diğerleri, tuhaf adlarının da katkısıyla sanki grotesk bir oyunu
oynuyorlar karşımızda ... Olaylar öylesine kaba ve ilişkiler öylesine pis ki,
artık bu da olmaz diyorsunuz. Ama son dönem Türkiye'sinde bunların, hatta daha
beterlerinin yaşandığına tanık olmadık mı?
Ve, kardeşi Güneydoğu'da askerliği
sırasında kalmış, kendisi ise dünya çapında başarı kazanmış kadın atlet Havva,
tüm bu olaylardan, hemen hiçbirine karışmadan teğet geçiyor. O, filme özenle
yerleştirilmiş bir simge gerçek anlamda tanıklığı yok, ama sadece kendince
soylu bir kişilik olarak, o saflığı ve temizliği simgeliyor. Zaim , filmini
şaşılacak bir ustalıkla kurmuş ve anlatımı da son kerte başarılı. Boğaz
Köprüsü'ndeki maraton, deprem sonrası gibi çekimler, hikayeye özenle
yedirilmiş.
Art arda gelen olayların,
şiddet ve yasa dışılığın karanlık gölgesi, Havva'nın ebru çalışmalarının
simgelediği bir saflık ve güzellik duygusuyla bir ölçüde dengeleniyor.
Yönetmen, bunca piliğe karşın yaşamın bir su gibi tüm doğallığıyla akıp
gideceğini ve hayatın süreceğini bize müjdeliyor sanki ...
Ancak
kendi adıma, filmin bunca geniş bir panorama çizeceğine, seçtiği daha az sayıda
ki olayı anlatmasını yeğlerdim. Örneğin Havva ile talihsiz kardeşini, Sabit ya
da Camoka kişiliklerini daha iyi tanımak ya da otelci Ali'nin genç oğlu ile baş
tetikçisi arasındaki ilişkinin, o umarsız ve yasak aşkın öyküsünü bilmek
isterdim
.Derviş
Zaim bunu yapacak vakit bulamamış. ilginç olabilecek kişisel öyküler ve dramın.
parmaklarımızın arasından kayıp gidiyor. Tipler asla karaktere dönüşemiyor. Bu
da, bu usta işi filmin ne yazık bir bir temel boyutunu, bireyselliğiyle ve
kişiselliğiyle insan boyutunu eksik bırakıyor. Bu parlak virtüözlük gösterisi
sanırım bir ölçüde seyirciyi de itecek olan temel kusuru bu ... “Atilla Dorsay,
“Sinemamızın Çöküş ve Rönesans Yılları”, syf: 72”
Çuvala Sığmayan 'Kılıç'
37. Antalya Altın Portakal Film
Festivali'nde, "Gönüllerin Şampiyonu" olan Filler ve Çimen, En İyi
Film sıralamasında üçüncülükle yetindi ama yönetmen Derviş Zaim ve oyuncuları
Sanem Çelik ve Ali Sürmeli'ye de birer Altın Portakal kazandırdı. Derviş Zaim,
ilk filmi Tabutta Rövaşata'dan çok iyi bildiğimiz "parçalı bulutlu"
bir atmosfer içinde, Türkiye'nin son döneminde ayyuka çıkan kontrgerillaçetemafyapolitika
istihbarat örgütü ilişkisine bakıyor, Güney Prof.Dr.Alim Şerif
Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf,
272”
4 Doğu'da
yıllardır süren "düşük yoğunluklu" savaşın kimi yansımalarına anlamlı
dokundurmalarda bulunuyor. Her şeyin önünde, askerliğini yaparken sakat kalan
kardeşine ameliyat parası bulmak için çabalayan, Avrasya Maratonu'na hazırlanan
atlet kızın öyküsünü izlesek de aslında Filler ve Çimen, deyim yerindeyse,
artık "çuvala sığmayan mızrağın" yani Gladio'nun Türkiye ayağının
"aile fotoğrafını" çekiyor. Büyük bir kirlenmişlik ve çürüme içinde
gelişen farklı serüvenler, sonunda bu fotoğrafta buluşuyor. Çarpıcı bir senaryo,
ustalıklı yönetim ve kurgu, mükemmel oyunculuk performansları sayesinde, sinema
sanatı bir kez daha ülkemizin gündemini yakalıyor ve evrensel bir dille
uluslararası platformlara taşıyor. Derviş Zaim, belki zaten bilinenleri
aktarmakla yetindiği, örneğin İkarus'un i'si (I...Comme Icare), JFK ya da
Başkanın Adamları (Wag the Dog) gibi filmlerde olduğu üzere ortaya yeni bir tez
atıp, kendi ideolojikpolitik kozasını yeterince örmediği için eleştirilebilir.
Ama bunun Filler ve Çimen'in tıpkı filmde olduğu üzere, "mine gibi
işlenmiş", cesur, hem genç hem de olgun bir film olduğu gerçeğini
değiştirmeyeceği de ortadadır. (Tunca Arslan) “www.europeanfilmfestival.com”
4
Kusursuz
işleyen bir saatin arka kapağını açtığınızda nasıl karmaşık görünen ama son
derece ahenkli ve ince işçilik ürünü bir mekanizma ile karşılaşırsanız, 'hukuk
devleti' olarak tanımlanan yapıda da aynı mekanizma geçerli, herkesin bildiği
gibi... Ve uyumla çalışan parçalara ufak bir müdahale, önce yanlış çalışmaya,
sonra bozulmaya ve belki bir gün durmaya yol açar. Durmuş bir saat ise hiçbir
işe yaramaz, Günde iki kez doğruyu gösterdiği anlar ise bir yanılgıdır. Bir
vatandaş olarak sürekli yanıltılıyorsanız ve adaletin çarkları doğru
çalışmıyorsa, meydan bozuk/kirli düzenden yana çıkarı olanlara, her tür
melaneti üstlenen zorbalara kalmışsa, işler çok zordur. Onarmak, sistemin doğru
çalışmasını sağlamak için, önce gerçekleri bilmelisiniz, Bu çok sancılı ve
acılı topraklarda, sosyal disiplinlere sonsuz kaynak sağlayan bu insan malzemesinde,
gerçekleri en yaygın biçimiyle sanatçılar anlatır. Sanat eğlendirdiği kadar,
gerçekleri kafanıza 'dank' ettirir. Bunun için korkusuz insanlara ihtiyaç
vardır. Yazık ki, sinemamızda sansür adlı 'Demokles'in kılıcı' yüzünden uzun
yıllar gerçeklerin anlatılması engellenmiştir, Zaten 1980 sonrasında da
anlatmaya pek istekli kalmamıştır, İstisnalardan biri 1964 Kuzey Kıbrıs doğumlu
Derviş Zaim'dir (Dört filminden son ikisi: "Cenneti Beklerken" 2006 ve "Çamur" 2003),