RUS GELİN (2002)
Yönetmen: Zeki
Alasya, Senaryo: Umur Bugay, Öykü: Elvan Pektaş Deniz, Müzik: Müjdat
Akgün, Görüntü Yönetmeni: Eyüp Boz, Yapım: Bugay Film/ Umur Bugay
Yönetmen
Yardımcısı: Faruk
Karaçay, Yardımcı Yönetmen: Korkut Akın, Sanat Yönetmeni: Saim
Bugay, Kurgu: İsmail Niko Canlısoy Genel Koordinatör: Nezihe
Dikilitaş, Belgin Kutun,
Oyuncular: Zeki Alasya,
Metin Akpınar, Tatyana Tsvikeviç, Murat Akkoyunlu, Sibel Taşçıoğlu, Şafak
Sezer, Bilge Şen, Nezih Tuncay, Ali Uyandıran, Ömer Çolakoğlu, Serdar
Bordanacı, Ünal Erdoğan, Levent Ünsal, Erdoğan Tuncel, Azer Bülbül, Faruk
Karaçay, Yıldırım Öcek, Şebnem Alakurt, Uluç Özkök, Şafak Orbay, Tuncay Tarhan,
Celâl Özberk, Cengiz Samsun, Ali Yaylı, Hale Caneroğlu
Konu: Dünya şampiyonu bir Rus kadının
Türkiiye'deki öyküsü. Türkiye adına yarışa katılmak için Moldovya'dan gelen Rus
güzeli okçu Lena Aslanova (Tatyana Tsvikeviç), beklenmedik bir sorunla karşılaştı:
Bu yarışa katılabilmek için formalite evliliği yapması gerekmektedir. Bu
evlilik için, federasyon başkanı Mithat Kocabaş (Zeki Alasya), namazındaki
niyazındaki eski bir pehlivan (Metin Akpınar) olan yaşlı damat adayını ikna
eder. Bu arada güzel okçu kızı ülkesine geri götürmek isteyen Moldovyalı
ajanlar iz sürmektedir. Yaşlı pehlivan ise birden Lena’ya aşık olmuştur. Bu
nedenle formalite evliliğine karşıdır. Büyüsüne kapıldığı Rus kızıyla,
geleneklerine uygun bir düğün le bu evliliği yasallaştırmak ister. Federasyon
başkanı Mithat Kocabaş da gizliden gizli ye Lena’ya aşık olmuştur. Başkan her
iki taraftan da zor durumda kalmıştır. Lena'nın oteli terk edip pehlivanın
evine yerleşmesine engel olamaz. ve olaylar komik bir evlilik macerasıyla sürüp
gider.
Sadri Alışık Sinema Ödülleri (20022003)
► Murat Akkoyunlu "umut veren erkek
oyuncu".
&
Rus Gelin, elin yüzü düzgün, sinema gibi sinema işte. Hayır, sanıldığı gibi bir
Zeki’nin filmi değil, Yönetmen Zeki, bir Metin filmi yapmış .. Hem de çok iyi yapmış
.. Bir defa teknik kalite iyi .. Çekimler iyi, görüntü, ses, müzikler iyi. Sizi
rahatsız eden bir şey yok. Şirin bir öykü.. Hemen hepsi çok iyi yönetilmiş, iyi
oynamış oyuncular. Metin Akpınar, Rumelili pehlivan eskisi rolünde, aksanı ile
başlayarak harikalar yaratıyor. Kahkaha ile gülerek, kah gözleriniz yaşararak
izliyorsunuz. Metin tiyatrocu.. Ama teatral oynamıyor, rol kesmiyor. Sinemacı
gibi oynuyor.. Öteki tiyatrocular da öyle.. Şafak Sezer, Murat Akkoyunlu ve
Bilge Şen'e de bayıldım mesela. Filmde havada kalan, kopuk iki tip var. Nerden,
niye geldikleri ve nereye gittikleri belli olmayan casuslar (Hıncal Uluç, Sabah
G., 8 Şubat 2003)
& Metin Akpınar Zeki Alasya ikilisini yeniden görmek ne güzel.. Türk
usulü komedinin bu altın çocukları, hayat yolunun ileri bir noktasına geldiler.
Açıkçası yaşlandılar. Ama küçük ekrandan bize sürekli yansıyıp duran onca eski
filmlerinin sık sık hatırlattığı gibi, onlar bizim gerçek ve büyük komedi
ustalarımız, tiyatrodan, 'kabare'den gelip sinema da da son derece olumlu işler
yapan büyük halk sanatçılarıydı. Ve hala da öyleler ...
Zeki Alasya'yı da yönetmenliğe döndüren bu
yeni filmleri, Türkiye'nin yakın yıllarda yaşadığı kimi olaylardan esinler
taşıyor. Rusya' dan, Moldovya'dan ülkemize sığınan bir kadın ok şampiyonu,
burada Okçuluk Federasyonu tarafından karşılanıyor. Peşinden ayrılmayan iki
casusla birlikte ... Güzel Lena'nın Türkiye adına uluslararası alanda
yarışabilmesi için Türk vatandaşı olması gereklidir. Bunun en kestirme yoluysa
ona, kağıt üzerinde kalan bir formalite evliliği yaptırmaktır. Federasyon
başkanının has adamı olan bir gencin, namazında niyazındaki eski pehlivan
kayınpederi, akla gelen ilk isim olur. Ve evlilik gerçekleşir. Ama güzel
Lena'nın çekiciliğine kimse dayanamaz ki...
Böylece, ununu eleyip eleğini
asmış yaşlı adam da, kaşarlanmış başkan da kadına abayı yakarlar ve vaveyla
kopar ...
Umur Bugay'ın daha önceki
senaryo ya da TV dizilerini hatırlatan bir sıcaklığı var senaryonun ... Ve film
çok da iyi başlıyor. Havaalanı, antrenman sahası vb. mekanlardaki kalabalık
sahneler, prodüksiyon olarak çok iyi çözümlenmiş. Türk erkeğinin, giderek Türk
insanının kimi temel özellikleri çok iyi biçimde saptanmış ve mizah konusu
yapılmış. Alasya da, Akpınar da üzerlerine eldiven gibi oturan rollerinde çok
iyiler ve de o ezeli rekabet filmlerde ... ama galiba biraz da gerçek hayatta),
bir hikaye boyunca yeniden canlanıp karşımıza geliyor sanki ...
Ancak ikinci yarı da işler biraz
bozuluyor. Belli bir yerde duruyor sanki hikaye ve Akpınar ile genç kızın
ilişkisi, üzerine yeni eklemeler yapılmaksızın, tekdüze biçimde olduğu yerde
sayıyor. Allah'tan Bugay Alasya ikilisi, burada biraz da dram malzemesini
devreye sokuyor ve hikayeye bir 'çok genç bir kıza aşık yaşlı adam' sosu
katıyorlar. Bu Mavi Melek teması üzerine birkaç dokunaklı sahne ve de final,
filme daha hüzünlü bir hava katıyor.
Rus Gelin beklediğimiz kadar
iyi değilse de, sonuç olarak keyifle izlenen bir film. Benim için en ilginç
yanıysa, iki yeni ve büyük yeteneği keşfetmek oldu: pehlivanın kızı ve damadı
rollerindeki Sibel Taşçıoğlu ve Murat Akoyunlu. Özellikle Akoyunlu geleceğin
parlak bir komedyeni olacak desem... Acaba yanılır mıyım? “
& 37
senelik beraberliğin ardından yollarını ayırdıktan sonra ilk kez "Güle
Güle" filminde bir araya gelen Zeki Alasya ve Metin Akpınar, ikiliyi
birlikte görmeyi özleyenleri mutlu etmesi beklenen bir başka filmle yeniden
seyirci karşısına çıkıyorlar. Yönetmenliğini Zeki Alasya'nın yaptığı "Rus
Gelın", Moldovya'dan gelen dünya şampiyonu bir okçunun Türkiye adına yarışabilmesi
için yaşlı bir pehlivanla yaptığı formalite evliliğini konu alan bir komedi. (Senem
Erdı Ne (Sinema D. Şubat 2003)
Son yıllarda daha çok
"Bizimkiler" ve Yazlıkçılar" gibi Türkiye'nin en çok seyredilen
televizyon dizilerinin yapımcısı olarak tanınan ama aynı zamanda Yeşilçam'ın
altın günlerine uzanan bir sınema geçmişine sahip deneyimli bir senaryo yazan
olan Umur Bugay'ın geliştirdiği bir film projesi "Rus Gelin". Ertem
Eğilmez'in çektiği ilk "Hababam Sınıfı"nın, "Çöpçüler
Kralı", "Kapıcılar Kralı" ve "Düttürü Dünya" gibi
popüler komedilerin senaryolarını yazan Bugay'ın son film projesi, 2000 yılında
gösterime giren, başrollerini Güven Kıraç, Meltem Cumbul ve Zafer Algöz'ün
paylaştıkları "Duruşma" filmiydi. Maddi olanaksızlıklar yüzünden
sinema yapamadığından yakınan yapımcı, EIvan Pektaş Deniz'in öyküsünden
uyarladığı "Rus Gelin"i de 90 dakikalık bir televizyon filmi olarak
düşünmüş başlangıçta ancak sonra, yeni kurulan bir yapım ve dağıtım şirketi
olan Türk filminin devreye girmesiyle birlikte bir sinema filmine dönüşmüş
proje. Sinemaya yatırım yapmak ve her yıl en az iki Türk filmi piyasaya sürmek
iddiasıyla yola çıkan şirket, projeyi satın a1mış ve bir sinema filmi olarak
gerçekleştirilmesini sağlamış. "Rus Gelin"le ilgili bilgi almak üzere
görüştüğümüz şirket yöneticisi Çağlar Ergin, "Kuruluş dönemlerimizde
sektörde bir kıpırdanma vardı. İnsanlar film çekmek istiyordu, biz de biraz
imdada yetişir gibi olduk ve ilk defa Bugay yapımın bu projesine destek
verdik" diyor. "İkinci projemiz de çok iddialı olacak. Senaryosunu
Cem Yılmaz'ın yazdığı ve başrolünü üstleneceği bilim kurgu komedi türündeki bu
filmin hazırlıkları sürüyor. Mart'ta çekime başlanacak ve sonbaharda gösterime
girecek. Türk sinemasını bundan 20 yıl önceki şaşaalı günlerine döndürmeye
çalışacağız. Ne Hollywood'a yanaşan ne Avrupa sinemasına öykünen, bütünüyle
Türkiye'nin gerçeklerinden hareket eden Türk filmleri çekmek istiyoruz. Bu film
de bunun örneklerinden biri. Her şeyiyle bir Türk hikayesi. içinde bir Gagalus
Türkü var, pehlivan var, federasyon var"
Başrollerini Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Türkiye'de modellik
yapan Rus oyuncu Thtsyana Thvikeviç'in paylaştıktan filmin konusu şöyle:
Moldovya'dan gelen, dünya şampiyonu bir
okçunun (Thtsyana Thvikeviç) Türkiye adına yarışabilmesi için formalite
evliliği yapması gerekmektedir. Federasyon Başkanı (Zeki Alasya), damat olarak
düşünülen eski bir pehlivanı (Metin Akpınar) bu evliliğe ikna etmeyi başarır.
Bu arada ajanlar Rus okçunun peşindedir, yaşlı damat ise formalite icabı
evlendiği genç ve güzel eşine aşı olmaya başlamıştır…
"Filmin bugünkü halimizi
anlattığını söyleyebiliriz" diyor Umur Bugay. "Komik olan halimiz
işte. Hamaset, bürokrasi... Her şey bizde büyük mesele haline geliyor. İşte
hamasi bürokratlarımızla, madalya mücadelesini öne çıkaran onların bakış
açısıyla, asıl iş yapan insanların çabalarının çatışmasını görüyoruz filmde.
Komedi de buradan kaynaklanıyor."
"Rus Gelin", özel
olarak ZekiMetin ikilisi için tasarlanmış bir film değil. "Zaten bir ikili
filmi değil bu" diyor Bugay. "Diğer filmlerindeki gibi bir ikili çatışması
yok ama pehlivan rolü Metin için düşünüldü. Şener Şen de düşünülmüştü aynı rol
için ama Şener'in başka projeleri vardı. Metin okudu, çok benimsedi."
Dolayısıyla önce Metin Akpınar katılmış
projeye. Arkasından filmin yönetmenliği ve başrollerden . birisi için Zeki
Alasya'ya teklif götürülmüş. "Rus Gelin" hakkında konuşmak üzere
görüştüğümüz yönetmen, teklifi kabul etmesinin sebeplerini şöyle açıklıyor:
"Bir kere her zaman söylediğim gibi sinemayı çok seviyorum. Yani çok
açıkça anlamsız bir teklif değilse bu konuda gelen her teklifi ciddiye
alıyorum, ama son iki sene içinde dokuza yakın projeyi reddettim. Sinemayı çok
sevdiğim halde reddedebildiğimi göstermek bakımından söylüyorum bunu. Teklifi
kabul etmemdeki en önemli etkenlerden birisi, Türk filminin çıkış noktasıydı.
Hasbelkader bir film yapacağım diye değil, Türk filmleri yapacağız, diye yola
çıkıyorlar. Sinemayı bu kadar seven bir insan olarak buna duyarsız kalmak
mümkün değildi. kincisi, bana teklifi getiren Umur Bugay, benim 35 senelik
arkadaşımdır. üstelik yönetmenliğini yaptığım ilk fiiıni birlikte
hazırlamıştık. Umur o filmin senaryo yazarıydı. Daha sonra gerek tiyatroda
gerek müzikallerde birlikte çalıştığımız, kafasına çok güvendiğim birisidir. Bir
başka etken de, ara ara da olsa birlikte iş yapmanın keyfini süreceğim bir adam
olan Metin Akpınar'la bir araya gelmek fikriydi. Metin, Cumhuriyet döneminin en
iyi oyuncularından birisidir hiç şüphesiz. Onu çok iyi tanıyorum. Bir
yönetmenin en büyük avantajı bu kadar iyi tanıdığı bu kadar iyi bir oyuncuyla
çalışmaktır. Bir de bir para istedim verdiler. Gerekli şartlar tamamlandı yani.
(Kahkahalar)"
Ortaklıklarına son verdikleri 1997
yılından beri bir "Güle Güle" filmi için bir de şimdi "Rus
Gelin"de bir araya gelen Zeki Alasya ile Metin Akpınar'ın 37 yıl beraber
çalıştıktan sonra yollarını ayırmalarının sebebi hep merak edilir. İşin iç
yüzünü bir de Zeki Alasya'dan dinleyelim dedik: 'Aramızda büyük kavgalar
gürültüler olduğu sanılır, oysa bizim Metin'le beraberliğimiz 37 yıl süren bir
beraberliktir ve bu, iyimser bir hesapla bile Türkiye'deki insan ömrünün
yansından fazla bir süredir. Bu süre içinde insanların dünya görüşleri,
beğenileri, davranışları ve eğilimleri her yıl bir öncekinden biraz daha
farklılaşabilir. Yani bir noktadan başlarsınız, bir süre her konuda aynı
düşünerek sürdürürsünüz işi ama giderek farklı düşünmeye başlarsınız. Bu yavaş
yavaş olur ama bir süre sonra aranın açıldığını fark edersiniz. Bir gün gelir
ki hiçbir konuda aynı şeyi düşünmez olursunuz. . Böylesine bir fikir ayrılığına
düştüğünüzde ortak üretimi sürdürmek zordur. Yani sabun fabrikası değil ki bu,
bir taraftan hammaddeyi koyalım öbür taraftan çıksın. Bu kadar farklı düşünen
insanların bir şey yaratması çok güç olur. O zaman ne yapılabilir, üretime
nokta koyulabilir, üretim ara ara yapılabilir ya da yanlış olduğunu düşünmeden
sırf para kazanmak için sürdürülebilir. Biz bütünüyle kesmedik ama sırf para
kazanmak için sürdürelim hatasına da düşmedik. Ara ara çalışma yolunu seçtik.
Yani Metin ile beraberliğimiz artık böyle filmlerde falan, ama hiç belli olmaz
yarın öbür gün bir yapımcı çıkar bir müzikalden falan bahseder ikimizin de
aklına yatar, yine süreli olarak bir araya geliriz.
11 kez ZekiMetin filmi yöneten Alasya, yıllar sonra yeniden eski
ortağını yönetiyor bu filmde ve bir yönetmen gözüyle bakınca bugün Metin
Akpınar'ın eskisine göre çok daha iyi bir sinema oyuncusu olduğunu düşünüyor.
"Bu son çalışmada gördüğüm Metin Akpınar, sinema oyuncusu olarak benim
bıraktığım Metin Akpınar'dan bayağı farklı bir noktada. Şimdi, sinemayı daha
iyi koklayan bir oyuncu. O zaman hep tiyatro ön plandaydı ve tiyatro vardı
aklında, oysa sinema yapan insanların sinema düşünmesi lazım, nefesini sinema
olarak alması lazım. Metin onu yapamazdı. Bizim filmlerimizden sonra Sinan
Çetin'in 'Propaganda'sında, 'Güle Güle'de, Abuzer Kadayıf'ta oynadı. Bütün bu
deneyimler onu daha iyi bir sinema oyuncusu yapmış gördüğüm kadarıyla."
Her şeye rağmen görüş ayrılıkları baki,
ama sınırları belli bir senaryo etrafında buluşmaya ve bir proje süresince
birlikte çalışmaya ikisinin de itirazı yok. İş bittikten sonra herkes, aynı
görüş ayrılıklarıyla ayrı ayrı yoluna devam etmekte özgür ne de olsa. Zeki
Alasya'ya sorarsanız o, özellikle televizyona ağırlık verdikleri bunca yıldır
ihmal ettiği sinemaya ağırlık vermek istiyor bundan sonra. "Kimilerini
kızdırsam da baştan itibaren cesaretle söylediğim için yeniden söylemekte
sakınca görmüyorum, sinemayı televizyondan da, tiyatrodan da daha fazla seviyorum"
diyor. "üstelik kameranın önünü deil arkasını seviyorum. Yani parasal
sorunum olmasa yaşamının bundan sonraki bölümünü sadece sinema filmi yaparak
geçirmek isterdim."
Yeşilçam'a dönüş
Geçmişten
bu yana, sinemaya bakışında pek fazla değişiklik olmadığını söylüyor. Değişen
dünyayla birlikte anlatmak istediği hikayeler ve kullanmak istediği teknoloji
değişmiş belki ama tıpkı eskiden olduğu gibi yine "öznel değil nesnel
sinema"ya yakın buluyor kendini. "Fellini, Bertoucci, Bergman gibi
büyük yönetmenlerin filmlerini seyrettiğiniz zaman kimin çektiğini hemen
anlarsınız" diyor. "Bunlar öznel sinemanın çarpıcı örnekleridir.
Bense işin başından itibaren nesnel bir sinemadan yana oldum. Benim bir sinema
dilim olsun ama 16 kelimeyle konuştuğum bir dil olsun ve o 16 kelimeyi
yakaladıkları anda beni tanısınlar istemedim. Giderek gördüm ki dünya
sinemasında da 70'lerden başlayarak bugüne varan başarılı çizgi, nesnel bir
sinemayla mümkün olabildi. Yeni teknolojilerin tümünü cesaretle kullanmak da
sinemaya bakışımın önemli bir parçası oldu her zaman. O günden bu yana çok
değişmedi düşündüklerim."
Eskiden olduğu gibi yegane
amacı güldürmek olan filmler çekmek istemiyor artık. Değişen dünyayla birlikte
unutulmaya yüz tutan değerleri öne çıkaran, hayatın içinden, sıcak, samimi
hikayelerle çıkmak istiyor seyircinin karşısına. ''Anlatmak istediğim hikayeler
değişti tabii" diyor
"Dünya değişti. Son 2530 yıl hem
dünyada hem ülkemizde büyük acılarla geçti ama bundan sonra sevgi, dostluk,
dayanışma gibi unutmaya başladığımız değerlerin öne çıkacağına inanıyorum. Ben
de bu değerleri işleyen filmler çekmek istiyorum. Eskiden olduğu gibi sadece
güldürmek peşinde değilim. Ülkemin barışa ihtiyacı olacak önümüzdeki yıllarda.
Barış adına sanatçıların bir şey koyması lazım ortaya. Ben de bunu yapmak
istiyorum. Biraz masalsı filmler olabilir belki. Tıpkı eski Yeşilçam
dönemindekiler gibi. Bugün beğenmediğimiz o filmler çok önemli bir görev
üstlenmişlerdi. İyiyle kötünün mücadelesinde iyinin galibiyetini görürdük. Çoğu
masalsıydı, çoğu bugünkü sinema düşüncesiyle bakıldığı zaman önemsiz gibi
görülebilirdi ama bu ülkenin belli bir yere gelişinde çok önemli etkileri
olmuştur. Şimdi o filmlerin daha ayakları yere basanlarını yapmaya çalışacağım.
İstediğim Alasya'a sorarsanız bir Türk filminin dünya çapında bir ödül kazanına
zamanı geldi artık. Hatırlarsanız bunu "Güle Güle"nin gösterime
girdiği zaman da söylemiş ve "Güle Güle"yi kast ettiği düşünülerek bir
hayli tepki görmüştü. "Oysa o zaman benim söylemek istediğim başka bir
şeydi" diyor.
"Zamanlama olarak Türkiye doğru bir
çıkış yaparsa birkaç yıl içinde önemli bir festival bulacaktır. Berlin ya da
Cannes da olabilir. Ciddi olarak buna ihtiyacımız var, çünkü dünya piyasasına
açılmak için markaya ihtiyacımız var. Ayrıca Büyük Reis ne kadar cömert, ne
kadar alicenap olduğunu göstermek için yabancı filmler ödülünü hep bu taraflara
doğru uzatır, İtalya da zıplar zıplar kapar. Biraz da bu yüzden söyledim zamanı
geldi diye. Üstelik bu yalnızca o filme ilişkin bir iddia değildi."
Peki "Rus Gelin"e ilişkin bir
iddia olabilir mi deyince, açık yüreklilikle hayır, diyor Alasya. '''Rus
Gelin', eğlenceli, sıcak, popüler bir hikaye ve popüler olmak için kesinlikle
ucuzlatılmamış bir film" diyor. "Çok doğru bir çabanın başlangıcı. O
bakımdan çok önemsiyorum ve sahip çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Çok
sıcacık bir hikayeyi çok doğru anlattık, diye düşünüyorum. Bu geçecektir
seyirciye.