O ŞİMDİ ASKER (2002)
Yönetmen: Mustafa Altıoklar, Senaryo: Levent Kazak, Görüntü Yönetmeni: Soykut Turan, Müzik: Jingle Harse, Ömer Ahunbay, Hakan Ozer, Yapım: ANS Productiion/Abdullah Oğuz Yönetmen Yardımcısı: Ceyda Demir, Tuncay Kapucu, Ayşegül Yurdakul, Sanat Yönetmeni: Veli Kahraman, Sanat Yön. Yrd.: Burcu Tokumbet, Sanat Asistanı: Erkan Özdem, Kostüm: Fatoş Suda, Kurgu: Erol Adilçe, Kurgu Asst.: Ekrem Ertikmen, Teknik Direktör: Şener Onar, Dolly Operatörü: Ufuk Kayar, Phonix Operatörü: Hamza Şahin, Ses Tasarım: Orçun Kozluca, Kerem Türer, Kaan Tatlı, Kaan Karlık, Boom Operatörü: Onur Yavuz, Prodüksiyon Amiri: Ali Naci Erol, Satış Müdürü: Bülent Turgut,Oyuncular: Özcan Deniz
(Yüzbaşı Volkan), Ali Poyrazoğlu (Hüseyin), Pelin Batu (Müzeyyen), Yavuz Bingöl
(Karlıdağ), Mehmet Günsür (Nihat), Levent Kazak (Artist), Ali Ersin Yenar
(Can), Ercan Saatçi (Murat), Seray Sever (Askeri Doktor), Özlem Tekin (Aylin),
Gökhan Özoğuz (Atena Gökhan), Yiğit Özşener (Ömer), Yunus Günçe (Dr. Okan),
Hakan Ka (Laptop Recep), Metin Belgin (Alb. Arif Keser), Metin Belgin (Albay),
Naci Taşdöğen (Süslü Başçavuş), Erdem Ergüney, Küçük İskender (Savcı), Meral
Okay (Resmiye), Kürşat, Fresh B., Şebnem Scheffer, Fethi Kantarcı (Seyfi paul),
Sarp Levendoğlu (Yunan Askeri), Remzi Evren, Erdem Ergüney (çavuş), Çağlayan
Neyman, Zühtü Erkan, Nazif Uslu (ağa), Taner Karagüzel, Güneş Emir Emir Özbek
(sürmeli),
Konu:
Çanakkale 5. Er Eğitim Tugayı'nda bedelli askerlik yapan bir grup
"siviller "in öyküsü. Dünyanın ve Türkiye'nin çeşitli yörelerinden
gelip çeşitli sınıfları oluşturan fabrikatör Murat (Ercan Saatçi), işçi Ömer
(Yiğit Özşener), pop yıldızı Gökhan, depremde ailesini yitirmiş Nihat (Mehmet
Günsür), aşırı kiloları nedeniyle zamanında askerliğini yapamamış Can karısının
doğumunu bekleyen Levent (Levent Kazak), Avustralya'da yaşayan Hüseyin (Ali
Poyrazoğlu), Güneydoğulu köy ağası ve Almanya’da yaşayan hiphopçu Fresh öykünün
kahramanlarıdır. İlk günlerinde ağır bir eğitimden geçen ve giderek de askeri
disipline alışmak zorunda kalan bedelli grubun komutanı Yüzbaşı Volkan'dır
(Özcan Deniz). Kahramanlarımız eski sevgililerinin anılarıyla yaşarken, askerliklerini
yaptıkları yörede yeni aşklara da kucak açarlar. Askerliklerinin son günleri
yaklaştığı sırada ise, sahneye konmak üzere kendilerinin ve tüm tugayın
unutamayacağı müzikal bir show hazırlarlar.
Tam bu arada bir deprem olur
ve Ege Denizi açıklarında bir ada belirir. Bu toprak parçası yüzünden Türkiye
ile Yunanistan arasında diplomatik bir gerginlik yaşanacaktır. Savaş kapıdadır.
Tüm terhisler iptal edilir. Ancak beklenmedik bir sürpriz sonucunda savaş
patlamadan biter. Ve herkes evine, eski yaşamlarına geri döner.
Not: Levent Kazak'ın otobiyografik bedelli
askerlik anılarından yola çıkılarak gerçekleştirilen filmde ilk kez “S Cook
serisi objektifler kullanıldı. Ayrıca filmin çekimi sırasında bir çok sahnede
gerçek subaylar ve askerler rol aldı. Filmde kullanılan tüm askeri kıyafet,
teçhizat ve silahlar Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından temin edildi. Etkili
bir sahneyle açılan film boyunca o felaket duygusundan kurtulamıyoruz Asker,
tekne gibi pusulasını şaşırıyor, bir taraftan mizah dalgası bir taraftan
melankoli dalgası vurdukça yalpalıyor ve hedefinden uzaklaşıyor... Buna rağmen,
Hollywood'un büyük stüdyo yapımlarına özgü özenli görüntü yönetimi ve dinamik
kurgusu gıcır gıcır bir görünüm veriyor. Mustafa Altıoklar kariyerinin en iyi
filmine imza atıyor... Kardak krizini hicveden, Ege'deki TürkYunan gerginliği
depremle ilgili fantastik bir temele oturtulması "Eşkıya"nın ölümü
gibi "O Şimdi Asker"in adası da yakışmıyor filmin bütünlüğüne. (Alin
Taşçıyan, Milliyet G. 22 Mart 2003)
Mustafa Altıoklar'ı hep
ilgiyle iz1edim. Kısa filmlerinden, çok sevdiğim (ve sanırım hakkında yazan tek
yazar olduğum) Denize Hançer Düştü adlı Jean Genet uyarlaması ilk filminden
beri... O belki gitgide kişisel bir sinemadan daha popüler bir sinemaya kaydı.
Ama bu pek çok sinemacının kaderi değil midir ve sonuç olarak popüler, ama
düzeyli işler yapmak küçümsenecek bir şey midir?
O
Şimdi Asker, adına askerlik dediğimiz konuda yapılmış ilk filmimiz. Türk
milleti, malum, askerliği sever, dünya yüzünde hala en uzun süreli olan askerliği
gıkı çıkmadan yapar. Ordu başımızın tacı, askerlik ömrümüzün neşesidir. Ve her
erkeğin hayatı içinde en unutulmaz kimi anılar, o döneme aittir.
o Şimdi Asker, öncelikle bu
dönem üzerindeki kimi tabuları yıkıyor. Gerçi konusu çok daha sınırlı ve kendine
özgü bir alan olan 'bedelli askerlik' ama yine de bu döneme gözlemci alaycı,
iğneleyici bir bakış atıyor. Elbette burası ABD değil, Yeşilçam da Hollywood
değil. Onun için, MASH Cephede Eğlence,
Catch 22 gibi askerliğeorduya tavizsiz yaklaşımları ve radikal eleştirileri
beklemeyin... Ama bir ilk deneme olarak, bu film hiç de fena değil.
Tiyatrocu Levent Kazak'ın anılarına filmin
kadrosundan Özcan Deniz, Yavuz Bingöl, Ercan Saatçi gibilerinkiler de eklenmiş.
Ve sonuç olarak, acısıtatlısıyla tam bir Türk usulü askerlik tablosu oluşmuş.
Bedelli askerlikte buluşan ilginç bir karakterler galerisi bu... Çeşitli
nedenlerle yıllarca görevi aksatan "asker kaçakları", yeniden yatılı
okul havasına giriyor, kimliklerini 28 günlüğüne unutup ortak koşullarda birleşiyorlar.
Fabrika sahibiyle orada çalışan işçi, Avustralya'ya göçmüş Hüsnü ve Türkçe
bilmeyen oğlu Seyfi Paul, koğuş arkadaşı oluyorlar. Depremi yaşamış ve
yitirdiği insanların acısını alkolde boğmayı deneyen Nihat, "laptop"
Recep, şişmanlığı nedeniyle hep çürüğe çıkarılmış Can, biraz kendilerini
oynayan Athena'dan sempatik Gökhan, Almanya'dan gelmiş hiphop ustası Fresh,
askerliği hep uzayıp duran Karlıdağ Yavuz Bingöl... Ve niceleri...
Bu tabloda kimi unutulmaz
sahneler yer alıyor. Hüsnü'nün tırmanmada takılıp kalan oğlu Seyfi Paul'e
yardıma koşması, Anzak mezarlığını ziyaret, deprem kurbanı karşısında yüzbaşının
gözünde beliren yaşlar... Finaldeki hem Amerikan müzikallerinden, hem de
Hababam Sınıfı'ndan yadigar 'müzikal oyun' bölümü... Ve de, Kardak adacığından
esinlenmiş, Türk Yunan savaşını başlatmanın eşiğine gelen 'deprem yavrusu'
kayalık bölümü ...
Bu
konutema yeniliğine, Altıoklar bir temel yenilik daha ekliyor. Sinemamızın
cüzamdan kaçar gibi kaçtığı kalabalık sahneleri, geniş ufuklu çekimleri art arda
dizerek ve hepsini de en usta biçimde çözümleyerek, sinemamızı adeta dışarı
açıyor, kalabalıklara ve geniş mekanlara yayıyor.
&
Hikayesi bol bir dünyadır askerlik dünyası. Kendi hikayelerini kapıda bırakıp
içeri giren milyonlarca erkek, ister gönüllü ister gönülsüz gelmiş olsunlar,
anlatmaktan bıkıp usanmadıkları yeni ve unutulmaz hikayelerle çıkarlar dışarı.
İçeride dışarının hikayeleri, dışarıda da içerinin hikayeleri anlatılır. Dolayısıyla
sinema için bir hayli zengin bir kaynaktır aslında ve Amerikan sineması
tarafından da bol bol kullanılıyor zaten. Askerlik yanlısı, askerlik karşıtı ya
da askerlikle dalga geçen o kadar çok Amerikan filmi seyrettik ki Amerikan
ordusunu Türk ordusundan iyi tanıyoruz muhtemelen, oysa savaş filmleri dışında
Türk askerinin dünyasını ele alan hemen hiç Türk filmi çekilmedi, bugüne kadar
(bizim hatırlayabildiğimiz tek örnek Kemal Sunal'ın başrol aldığı komedi dizisi
"Şaban Askerde"). Birçok sebebi olabilir ama Türkiye şartlarında
biraz riskli bir mevzu olduğu kabul edilecek olursa bugüne kadar sanatsal
üretimi teşvik etmemiş olmasını anlamak o kadar da zor değil. Yıllardır
erkeklerin anlatmaya bayıldığı, kadınların dinlemekten sıkıldığı hikayeler
üreten bu er kek dünyası, Mustafa Altıoklar yönetmenliğinde bir filmle
beyazperdede şimdi. Çanakkale 5. Er Eğitim Tugayı'nda bedelli askerliğini
yapmakta olan dünyanın dört bir yanından gelmiş birbirinden çok farklı
insanların zorunlu olarak aynı çatı altında ve uyum içinde geçirmek zorunda
kaldıkları 28 günün hikayesini anlatan "O Şimdi Asker", senaryosunu
Levent Kazak'la Mustafa Altıoklar'ın birlikte yazdıkları bir duygusal komedi.
Birçok ünlünün yer aldığı geniş oyuncu kadrosuyla dikkat çeken çok başrollü bir
film ama Yüzbaşı Volkan'ı canlandıran Özcan Deniz'le bir depremzedeyi
canlandıran Mehmet Günsür'ün karakterlerinin diğerlerine göre biraz daha öne
çıktığı söyleniyor. Farklı sınıflardan ve farklı kültürlerden bir grup erkek fabrikatör.
Murat (Ercan Saatçi), işçi Ömer (Yiğit Özşener), büyük bir pop yıldızı olan
Gökhan (Athena grubunun solisti Gökhan), depremde ailesini ve her şeyini
kaybeden Nihat (Mehmet Günsür), hamile karısını evde bırakıp gelen tiyatrocu
Levent (Levent Kazak), Avustralya'da yaşayan Hüseyin (Ali Poyrazoğlu) ve
diğerleri bedelli askerliklerini yapmak üzere Çanakkale 5. Er Eğjtim)
Tugayı'nda bir ara ya gelmiştir. İlk günlerde onlar bayağı zorlayan askerlik
eğitimine ve askeri disipline alışırlar bir süre sonra. Hatta birkaç gün içinde
kendilerini gerçekten asker gibi hissetmeye başlarlar. Tam bu sırada bir deprem
olur ve Ege Denizi açıklarında bir ada ortaya çıkar. Türkiye ile Yunanistan arasında
gerilim yaratan bu ada yüzünden savaş kapıdadır ancak askerlerin hiçbiri buna
hazırlıklı değildir. Savaş tehdidi karşısında her biri yaşamını yeniden gözden
geçirmek durumunda kalır.
Askerlikle ilgili bir film çekme
düşüncesi, 2001 yılında tiyatro oyuncusu Levent Kazak'la Mustafa Altıloklar'ın
tatil için gittikleri Gökçeada'da ortaya Çıkmış. Askerliğini henüz bitirmiş
olan Levent Kazak, askerde biriktirdiği anılarından yola çıkarak bir senaryo
geliştirmeyi teklif etmiş. Fikir, Altıoklar'ın da ilgisini projeyi. Askerlik en
çok, insanın hayata bakışını geri dönüşü olmayan bir biçimde değiştiren bir
deneyim olarak ilgisini çekiyor yönetmenin. "Her ne kadar gitmek istemesek
ve içeride bizi çok sıkmış günler, haftalar, dakikalar geçirmiş olsak da, ne
olursa olsun askeriyeden çıkan her erkek, öncekinden farklı bir adam olarak
dönüyor sivil yaşama" diyor. "Bunun sebebinin ne olduğunu bilmiyorum.
Orada yaşanan her neyse önceki adam gibi çıkmıyoruz dışarı. Otorite
karşısındaki eşitliği en net ve en keskin bir biçimde hissetmekten kaynaklanan
bir şey belki de."
Erkekler kadar doğrudan olmasa da asker
eşi, asker annesi ya da asker kardeşi olarak kadınların da yaşamak zorunda
kaldıkları, dolayısıyla toplumun her kesimini ilgilendiren bir mesele askerlik
ve bu yanıyla sinemada ele alınmayı fazlasıyla hak eden bir konu AItıoklar'a göre.
"Bu kadar toplumsal bir meselenin bir ucuna kamera tutmanın doğru
olacağını düşündük" diyor. "Festivalde Cronenberg'in son filmini
izledim. Ödipal komplekslerin, 70 milyonluk toplumda ancak 70 kişinin belki
yaşadığı ağır bir şizofreni tablosunun koskocaman bir film olarak karşımıza
çıkabildiğini düşünürsek 70 milyonun tümünü ilgilendiren bir meselenin film
karelerinde yer almasının derece doğaldır." Filmin amaçlarından biri de bu
kadar toplumsal bir mesele olmasına rağmen kadınlara kapalı bu dünyayı onlar
için keşfetmek ve böylece erkeklerin elindeki silahlardan birini almak biraz
da. "Biz gidiyoruz bizzat yaşıyoruz, bu filmle onlara da bir anahtar
deliği verelim istedik ki baksınlar hakikaten erkeklerin abarttığı kadar bir
şey var mı" diyor AItıoklar. "Çünkü erkeklerin bir sünnet silahları
vardır kadınlara karşı kullandıkları bir de askerlik. O silahın altında ne
varmış kadınlar da görsün ve böylece bu afra tafra dönemi de sona ersin
artık."
Askerliğini yapmış bir erkeğe orada en fazla neden etkilendiğini
sorduğunuzda aşağı yukarı aynı cevabı alırsınız. Kişilikleri yok sayan koşulsuz
bir eşitlikten ve özgürlüğe son veren mutlak bir teslimiyetten bahsederler
genellikle. Gerçekten de eşitlik ilkesinin bu kadar kesin ve sert bir biçim
kadınlara karşı kullandıkları bir de askerlik. O silahın altında ne varmış
kadınlar da görsün ve böylece bu afra tafra dönemi de sona ersin artık."
Pek ilgi görmeyen ilk filmi "Denize
Hançer Düştü"nün ardından Türk sinemasının yeniden gişe yapmaya başladığı
bir dönemi başlatan filmlerden biri olarak görülen "İstanbul Kanatlarımın
Altında"yı, ardından 'Ağır Roman"ı ve sonra da 'Aansör"ü çeken
Mustafa Altloklar'ın filmografisinde bireysel özgürlük meselesinin ortak bir
tema olarak giderek ağırlık kazandığını görüyoruz. Yönetmen "O Şimdi
Asker"in aynı temayı daha dolaylı olarak ele alan bir film olduğunu
söylüyor. 'Askerliğin kişilik üzerindeki etkisi beni elbette ilgilendiriyor ama
psikanalitik kökenlerinden ziyade sonuçlarıyla ilgileniyorum" diyor.
"Filimin içinde bir firar girişimi izleyeceksiniz. Detaylara girmek
istemiyorum ama bazılarını o noktaya kadar getiren bir durum söz konusu işte.
Sonuç olarak siz, belirlenmiş bir alanın içinde, size hiç sorulmaksızın, sizden
önce konulmuş kuralları yerine getirmek kaydıyla o düzenin bir parçası
olabilirsiniz ancak ve düzenin bir parçası olmadığımız takdirde mutlu olma
şansınız yok. Buradaki mesele, küçük bir askeri birlikten koskoca bir topluma
iz düşüm olarak getirildiği zaman yine belirli kalıpların içinde olmak
zorunluluğunu ele alınış oluyoruz. Dolayısıyla bireyin özgürlüğü meselesi,
direkt değil ama endirekt bir. biçimde işlenmiş oluyor yine."
Fizik tedavi uzmanı olarak, kısa dönem askerlik yapan yönetmen
nispeten rahat bir askerlik geçirmiş. Bu askerlikten filme çok fazla malzeme
çıkmamış olduğunu tahmin ediyoruz ama o aynı çıkmak istiyorsunuz ya da bağırmak
istiyorsunuz ya da uyumamak istiyorsunuz ya da yemek yememek istiyorsunuz.
Bunların zorunluluk haline getirilmesi zaten insanın üzerinde bir basınç
duygusu yaratıyor ve o basınçtan ne kadar etkilendiğiniz biraz da size bağlı.
Benim gibi özgürlüğüne düşkün ve her türlü halkadan uzak durmaya çalışan bir
adamsanız iki ay size iki asır gibi gelebilir ama eğer kendine dert etmeyen
biriyseniz dört sene de o baskıyla yaşayabilirsiniz."
İnandırıcılık ve samimiyet, sinemada en
fazla önemsediği iki şey Altıoklar'ın. Son yıllarda gişe de başarılı olmuş
bütün filmlerin de bu sayede seyirciyle buluştuğuna inanıyor. "Bir anlamda
sanatta ilkesizliğin taraftarı olduğumu söyleyebilirim ama yine de tek geçerli
ilkenin samimiyet olması gerektiğini düşünürüm" diyor. Bu samimiyeti ve
inandırıcılığı koruyabilmek için senaryo üzerinde çok uzun süre çalışıyor ve
çekim öncesinde çok fazla prova yapıyor. İnandırıcı karakterler geliştirmek ve
Oyunculardan inandırıcı performanslar almak için gerçekten enteresan bir yöntem
geliştirmiş. Şöyle anlatıyor: "Senaryo defalarca yazılıp belli bir
olgunluğa eriştikten sonra karton karakterler kalıyor elimizde, sonra o karton
karakterler üzerinde çalışıyorum. Davranış biçimlerini ve kişilik özelliklerini
hikaye içindeki tutarlılıklarını korumaya çalışarak ve diğer karakterlerle karşılaştırarak
devamlı geri dönüp değiştire değiştire oturtuyorum. Basitçe, bir iki kelimeyle
tarif edilebilecek karakterler ortaya çıktıktan sonra bu özelliklerin ortak
olduğu bir yıldız burcu bulmak kalıyor. ~ bu giderek Kova'laşıyor' diyorsun mesela
bir tanesine. Özcan Deniz'in karakteri giderek Kovalaşıyor diyelim, peki Kova
burcu benim filmimdeki tipte bir yüzbaşıya uyar mı diye kitabı açıp bakıyorsun,
uyuyorsa Kova Burcu'nun diğer özelliklerini Yüzbaşı Volkan karakterini
süslemekte kullanıyorsun. Bunu astrolojiye inandığım için yapmıyorum,
klasifikasyonda kolaylık sağladığı için tercih ediyorum. Bir defa kafadan on
iki tane farklı temel karakterim oluyor elimde böylece. Karakterleri çalışırken
Oyuncularıma öncelikle burçlarını anlatıyorum. Renklerini, uğurlu sayılarını
veriyorum. Bunun ne faydası var diye düşünebilirsiniz ama bu sayede oyuncunun
kendisinden uzaklaşıp başka bir karaktere doğru seyahat etmesi kolaylaşıyor.
Bunların hepsi görünmese de inandırıcılık olarak yansıyor filme. Seyirciyi inandırmak
için önce oyuncuyu inandırmak gerekiyor çünkü." Çocukken oyun oynamış her
insanda doğal bir oyunculuk yeteneği olduğuna inanan yönetmen sinema oyunculuğu
deneyimi olmayan Oyuncularıyla özel çalışmalar yapmış. Bütün Oyuncularından çok
memnun, Özcan Deniz'inse doğal bir oyunculuk yeteneğine sahip olduğunu
düşünüyor. "Oyunculuk adına çok sağlam bir workshop oldu bu film
öncelikle" diyor. "En büyük özelliği bu belki de."
Abdullah Oğuz'un yapım şirketi ANS ile
Mustafa Altıoklar'ın şirketi Röntgen Film'in ortaklığıyla gerçekleştirilen ve
en az 1.5 milyon dolara malduğu söylenen filmin çekimleri, her türlü gerçek
mekanın, askerlerin, araçların, silahların ve tankların kullanımına olanak
tanıyan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin izniyle Tuzla Piyade Okulu'nda yapıldı. Sanılanın
aksine bu izinleri almak o kadar da zor olmamış. "Bir sinema filmi için
Kültür Bakanlığı'na başvurduğunuzda kırk dereden su getirirsiniz oysa Silahlı
Kuvvetler'de hiç öyle olmadı" diyor yönetmen. Genelkurmay Genel Sekreteri
Tümgenerel Aslan Güner Paşa, Altıoklar'la yaptığı görüşmede 'Black Hawk Down'
türü askeri filmleri kaçırmadan izlemeye çalıştıklarını ve yaratıcılar
tarafından hayal edilmiş kimi unsurları zaman zaman stratejik alanda
değerlendirmeye değer bulduklarını söyleyerek askerlikle ilgili teknik
ayrıntılara özen gösterildiği takdirde böyle filmleri seve seve
destekleyeceklerini söylemiş. Silahlı Kuvvetler, filmi izleyip denetlemiş ama
yönetmenin söylediğine göre sadece askerlikle ilgili teknik ayrıntıların doğru
yansıtılması konusunda hassasiyet göstermiş, bunun dışında hiçbir konuda filme
müdahale etmemiş. Buradan da anlaşılacağı üzere askerliği kötü gösteren bir
film değil "O Şimdi Asker" ama Amerika'nın savaş tehditleri savurduğu
böyle bir gündemde nefesini tutmuş barış için dua eden insanların yanında yer
aldığı için Silahlı Kuvvetler'in bir parça kalbini kırmış olabilir. "Savaş
olmasın, savaşlara lüzum yok diyen bir film bu" diyor Altıoklar.
"Durduk yerde hiç yoktan birbirimizi yiyoruz diyen bir film. Dolayısıyla
böyle bir savaş arifesinde olması gereken yerde, benim durduğum yerde
duruyor." SENEM ERDINE (sinema D. Mart 2003)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder