Powered By Blogger

20 Aralık 2022 Salı

 

HABABAM SINIFI ASKERDE (2004) 


Yönetmen: Ferdi Eğilmez, Senaryo: Kemal Kenan Ergen Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Müzik: Melih Kibar, Yapım: Arzu Film/Murat Akdilek Mehmet Kamil Çevikalp Kurgu: Mustafa Preşeva, Sanat Yönetmeni: Sabahattin Açıkgöz, Yapım Koordinatörü: Turgay Aksoy, Yönetmen Asistanları: Orhan Erkal, Hatice Yakar, Müge Alper, Özgür Selvi, Sema Aybar, İrfan Atasoy, Orhan Ecevit, Ceyhun Yılmaz, Prodüksiyon Amiri: Bülent Çolael, Erkan Gezginci, Prodüksiyon Ekibi: Ayfer Gören, Ayhan Çelik, Vahit Sandalcılar, Eray Gür, Murat Toprak, Kamera Asistanı: Özgür Gür, Panther Operatörü: Aris Aslanoğlu, Set Fotoğrafları: Banu Demirci, Kostüm: Ayten Şentürk Neşe Terzioğlu, Makyaj: Celal Gonca, Nevin Kuzucu, Nadide Gonca, Sanat Yön. Ast.: Bektaş İldem, , Kostüm Asistanı: Eda bayraktar, Ses Kayıt: Levent İntepe, Şarkılar: Tuğba Ekinci, Kostüm Ast.: Eda Bayraktar, Saç: Aydoğan Akkaya, B Kamera Operatörü: Sinan Güngör, A ve B Kamera Asistanları: Murat Tuncel, Erol Beraha, Özgür Gür, Batuhan Arite, Kamera Asistanları: Melik Uslu, Turgut Şekeroğlu, Sertaç Özkan, Tufan Kılınç, ,Boom Operatörü: Serhat Seyis, Işık Şefi: Haydar Tuna, Işık Asistanları: Adem Ayas, Arif Kanber, Cüneyt Özgenç, Kayhan Şen, Hüseyin Koç, Set Amiri: Cengiz Çirkin, Panther Operatörü: Hakan Duyar, Set Teknisyenleri: Turgay Sarıkaya, Kanat Işık, Birol Çakmak, Süleyman Çakmak,

Oyuncular: Mehmet Ali Erbil (Bedri Binbaşı), Hülya Avşar (Zehra Binbaşı), Halit Akçatepe (Güdük Necmi), Mehmet Ali Alabora (Matkap Emre), Şafak Sezer (Ercüment), Cengiz Küçükayvaz (Kötü Kenan), Peker Açıkalın (Sayko), Melih Ekener (Bebe Ruhi), Ceyhun Yılmaz (Pörtlek), Zihni Göktay (Üçbuçuk Yusuf), Volkan Severcan (Demir Çavuş, Kerem Alışık (Zabit), Tuncay Akça (Bacaksız amca), Hamit Haskabal (Bayır Niyazi), Nejat Birecik (Saim Saban), Ümit Okur (Emir Eri), Hasancan Şeremet (Sebahattin ), Murat Şenol (İnzibat eri), Burak Öncvü (Nöbetçi), Tuğçe Dorsa (Cilt Bakımcı Kız), Hababam Sını: Ahmet Burak Biricik, Berkay Acar, Bilal Çatal Çekiç, Caner Dokak, Çağhan Ergün, Enes Mazak, Eray Yumuşaker, Erhan Akçali Erdem Göç, Hadi Mahfouz, Kadir Özübek, Kerem Kaş, Mert Saka, Ogün Kaptanoğlu, Ozan Şahin, Özdal Gengeç, Salih Akpınar, Tezcan Kesklin, Turgay Burgaz, Ulaş Çehreli, Veli Kurtuluş,

Kadın Askerler: Ahu Selin ay, Anıl Özkaya, Aslı Masalcı, Ayça Ertürk, Didem Gürüzümcü, Didem Karaoğlu, Dilara Duman, Duygu Sipahi, Ebru Tibet, Elif Ataman, Elif Tayhan, Evrim Solmaz, Firdevs Tekin, Gamze Çopur, Güner Ulusoy, Müge Çelebi, Özge Günaydın, Özge Tunç, Rezzan Akçatepe, Yasemin Öztürk, Zeynep Yılmaz, Ceylan Güvenç (Ceylan), Melisa Toros (Asker), Helin Avşar (Asker), Seçkin Periler (Asker), Duran Uruç, Fadi Mahfouz, Ümit Okur (Emir eri), Hasancan Şeremet (Sabastian), Murat Şenol (İnzabat Eri), Arif Burak Öncü (Nöbetçi), Tuğçe Dorsa (manikürcü), Ahmet Burak Biricik, Berkay Acar, Bilal Çatalçekiç, Caner Dokak, Çağhan Ergün, Enes Mazak, Eray Yumuşaker, Erhan Akçal, Erdem Göç, hadi Mahfouz, Kadir Özübek, Kerem Kaş, Mett Saka, Ogün Kaptanoğlu, Ozan şahin, Özdal Gengeç, Salih Akpınar, Tezcan Dursun Keskin, Turgay Burgaz, Uluş Çehreli, Vel,i Kurtulmuş, Ahu Selin Ay, Anıl Özkaya, Aslı masalcı, Ayça Ertürk, Didem Gürüzümcü, Didem karaoğlu, Dilara Mesude Duman, Duygu Sipahi, Ebru Tibet, Elif Ataman, Elif Taylan, Evrim Solmaz, Firdevs Tekin, Gamze Çopur, Güner Ulusoy, Müge Çelebi, Özge Günaydın, Özge Tunç, Pınar Yıldırım, Rezzan Akçatepe, Yasemin Öztürk, Zeynep Yılmaz, Sümer Tilmaç, Serpil Saraç

Konu: Yaşıtları çoktan iş güç sahibi olan Hababam Sınıfı öğrencileri, okul müdürü Deli Bedri’nin bulduğu çözümle, bir sabah ansızın askeri inzibatlar tarafından uyandırılır. Haylazlıkları artık tahammül edilemeyecek boyutta olunca, tek çare adam olmaları için kışlaya gönderilmeleridir. Ama kırk yıllık Hababam Sınıfı değişmez ve yaramazlıklarına kışlada da devam ederler. Öğretmenlerden sonra uğraşma sırası artık komutanlardadır. Hababam Sınıfı ve aynı taburdaki diğer bir bölük arasında rekabet başlar. Üstelik bu taburun tamamı kızlardan oluşmaktadır...

Neredeyse üniversiteden mezun olacak yaşlardaki haylaz “Hababam Sınıfı” bir sabah uykularından yatakhanelerine giren askeri inzibatlarla uyanır. Müdür Deli Bedri’nin Hababam sorununa bulduğu kalıcı bir çözümdür bu. Apar topar kamyonlara bindirilerek kışlaya teslim edilirler.Bu haylaz gençlerden iyi birer asker yaratmak isteyen Binbaşı ile Hababam Sınıfı arasında amansız bir mücadele başlar. Birlikteki diğer komutan Zehra Binbaşı’nın kızların askere alınmasıyla ilgili Genel Kurmay’a verdiği dilekçe kabul edilince Hababam Sınıfı birliğine ilk kız taburu gelir. Bedri Binbaşı komutasındaki Hababam Sınıfı ile Zehra Binbaşı komutasındaki kızlar taburunun rekabetiyle ortalık bir anda karışır....

 

Ölümsüz seride son bölüm

Bir zamanlar Ertem Eğilmez ve Arzu Film ekibiyle oluşturulan Hababam Sınıfı serisi, sinema sanatı açısından çok önemli olmasa da popüler sinemamızın en uzun ömürlü serisi olmak onuruna erişmişti: Tüm eski filmleri hâlâ TV kanallarında gösterilip duran... Seriyi 20 yıl sonra yeniden hayata geçirmek yine Arzu Film'e düştü. 2004'te Kartal Tibet'in çektiği "Hababam Sınıfı Merhaba" ilgiyle karşılandı. Hemen ardından da "Hababam Sınıfı Askerde" geldi. Peki ama nasıl oluyor da lise çağındaki Hababamcılar askere gidiyor? Bu sorunun cevabını filmde bulacaksınız. Bu kez rahmetli Ertem'in oğlu Ferdi Eğilmez yönetmiş ve önceki filmin kadrosuna sürpriz bir isim, Hülya Avşar eklenmiş. Popüler bir eğlencelik (Atilla Dorsay )


FİLMİ İZLE 



 

GECE 11:45 (2004) 


Yönetmen: Ercan Durmuş, Senaryo: Burak Göral, Görüntü Yönetmeni: Vedat Demir, Müzik: Tamer Çıray Yapım: Gece Gündüz Yapım Nahide Mutlu Edit: Ercümend Koçana, Dekor ve Kostüm: Aslı Altan, Duygu Kabaçam, Yönetmen Yardımcıları: Nurten Erdemir, Zeliha Orman, Aylin Birmeç, Kamera Grubu: Okan Zengin, Tolga Çetin, Levent Bıyıklıoğlu, Ziya Kasapoğlu, Volkan Öztürk, Cenk Ülgür, İbrahim Atabay, Oğulcan Dursun, Yapım Sorumlusu: Müge Koyuncu Gül, Yapım Ekibi: Şener Savaş, Ayşin Karul, Burak Biçer, Müzik Stüdyosu: “Hayal Mahsulleri Ofisi” {Vokal: Rojin, Perküsyon: Mehmet Atalay, Gitar: Ozan Akyatan, KlarnetSaksofon: Göksun Çavdar, Ney: Eyüp Hamiş,} Kayıt Ve Miks: Emrah Aydoğdu, Olay Andaç, Ses Teknisyeni: Serter Aklaya, Mustafa Bölükbaşı, Steadicam Operatörü: Ali Dalbudak, Dooly Operatörü: Kenan Bal, Dekor Kostüm Ekibi: Seda Çakmakçıoğlu, Tarkan Güneş, Burak Biçer, Işık Ekibi: Ozan Durmuş, Emrah Polat, Kubilay Özoğuz, Ses Grubu: Yekta Danabaş, Enis Danabaş, Orçin İnceoğlu, Makyaj: İlknur Elbey, Birgen Yıldırım, Meryem Çiftçi, Kuaför: Yıldırım Özdemir, Set Fotoğrafçısı: Barış Gürkan, Afiş Tasarım: Mehmet Güzellik, Fregman ve Jenerikler: Aykut Üstün, Kurgu Asistanları: Bülent Timuroğlu, Hamdi Deniz, Sound Design: Emil Kostav, Laboratuvar: Fono Film, Miksaj: Erkan Aktaş, Negatif Montaj: Eyüp Yıldız, Negatif Kesim: Tuncay Koçtürk, Osman Yıldız, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Laboratuar: M. Mustafa Onuç, Mustaf Şahin, Caner Can, Kimyager: Ferda Yılmaz,

Oyuncular: Feridun Düzağaç (Mehmet), Yiğit Özşener (Okan), Yelda Reynaud (Zeynep), Emin Gümüşkaya (Halit), Nail Kırmızıgül (Ali), İştar Gökseven Oğuz), Nihat Odabaşı (Dr.Burak), Mehtap Bayri (Belma), İlkay Akdağlı (Hüseyin), Yasemin Öztürk (Sibel), Tolga Durmuş, Çağan Irmak (Hakan), Mesut Osmanlıoğlu (Kağıt Deposu Patronu), Kubilay Öztürk (Kubilay Amca)

Konu: Gece yarısına doğru üç insanın hayatları umulmadık şekilde kesişir. Kağıt toplayarak hayatını kazanmaya çalışan umudunu kaybetmiş Mehmet, aile baskısından ve kocasından kaçıp sevdiği adamın yanına gelen Zeynep ve ideallerine uygun işler yapamamanın sıkıntısını yaşayan senarist Okan… Hayat, bu üç insanı garip şekillerde bir araya getirir. Ancak, son kez gece 11:45’te karşılaştıklarında hayat her birine farklı şekilde cevap verecektir.

Ünlü müzisyen Feridun Düzağaç, ödüllü oyuncu Yelda Reynaud ve son yılların göze çarpan isimlerinden Yiğit Özşener hayatın bize getirdiklerine ve bizden götürdüklerine dair incelikli bir filmle karşımızda.

 Dünyası değişen Nâzım öğretmen Bir gece, arabasına pavyon şarkıcısı Dünya'yı alıyor ve 'dünyası' değişiyor. Genç kadın, kızı Melek'le birlikte, eski kocası Halil'den kaçmak için İstanbul'a gelmiştir. Nâzım öğretmen, acıdığı Dünya'ya kol kanat gererken hasta ruhlu kocanın da İstanbul'a gelmesi ve pavyonu basmasıyla, meseleler daha da karmaşık hal alıyor. Bir yanda Dünya kanadının sorunları, öte yanda Nâzım öğretmenin çocuklarıyla olan hesaplaşmaları...

1996 tarihli 'Eşkıya'yı baz alırsak, Yavuz Turgul'un sinemaya olan mesafesini uzun tuttuğu yıllarda Türk sineması kendi içindeki dengelerini daha bir ete kemiğe büründürdü; popüler sinemayla, auteur sineması arasındaki çizgiler daha bir netleşti. Turgul, sinemayı bilir, popülerliğe sırt çevirmez, öte yandan hissettiriyor büyük projeler içinde de sanat yapılabileceğini, iyi işler ortaya konulabileceğini göstermeye çalışırdı hep. Ve en önemlisi 'Türk sineması' diye özel bir dil, üslup, ruh, dünya varsa; bütün bu 'özel' kavramların modern sinemada da kendine bir çıkış yolu bulabileceğini gösterirdi bizlere. Özellikle Türk sinemasında eksikliği her daim hissedilen senaryo yazımında ve diyalog ustalıklarında Turgul'un yeri hep ayrıydı. 'Gönül Yarası', Turgul'a ithaf edilen bütün bu özelliklerde bir eksilme olmadığını, aradan geçen zamana rağmen yönetmenin sineması ve diliyle ayakta kaldığını gösteriyor. Üstelik kendini yenileyebildiğini de...

 Hikâye tıkır tıkır işliyor Filmin son derece başarılı bir matematiği var ve bu hesabı kitabı dengeli omurga, hikâyenin tıkır tıkır işlemesini sağlarken yine o bildik 'Türk filmi' ruhu, bütün klişeleriyle hayata geçiyor. Bir kere Turgul, kendi özel ilgi alanı olan kaybetmeye mahkûm bireylerini (ki bence bu tavrıyla, kovboyların tükenişini ısrarla perdeye aksettiren Sam Peckinpah'ı hatırlatıyor) bu kez de öyküsünü eski dokunun bozulmadığı Samatya'ya çekiyor. Eh, mahal Samatya olunca Türk filmine dönüş; dayanışma, dostluk, mahalleli gibi kavramlar samimiyetini daha iyi Ayrıca çizilen Nâzım öğretmen karakteri, dikkat çekici bir tipolojinin ürünü. Baba İstiklâl Savaşı gazisi, Nâzım Hikmet hayranı, oğluna bu ismi vermiş. Emekli olduktan sonra bavuluna doldurduğu kitaplarda Kemal Tahir, Adalet Ağaoğlu, Şevket Süreyya Aydemir isimlerine rastladığımız Nâzım öğretmenin günümüzdeki uzantıları ise modern hayatın şifrelerini çözme yolunda yeterince ipucu sunuyor. Oğul Mehmet, beyaz eşya satıyor ve 15 yıl sonra gördüğü babasına şöylesine bir ilgi gösterirken çaktırmadan elemanına müşteriyi kaçırmaması için kaşgöz işareti yapıyor. Torun ise evlere şenlik; durmadan cep telefonuyla oynuyor ve dedesinin yüzüne bakmaya bile tenezzül etmeden 'Bilgisayar mühendisi olacağım' diyor.

Yavuz Turgul'un öyküsünde Nâzım öğretmenin artık bu zamanda sığınacağı bir liman pek yokmuş gibi görünüyor. Pavyon şarkıcısı Dünya'nın da... Olaylar farklı sınıflara ve yaşlara sahip bu iki insanı birbirine doğru itiyor. Bu noktada da çevresi tarafından her daim 'Yap bize bir babalık' rolüne oturtulan Nâzım öğretmen cephesinde, 'Acaba aşkı da düşünebilir miyim?' sorusu beliriyor. Öyküyü biraz da bu sorunun dinamikleri ayakta tutuyor 'Gönül Yarası' aynı zamanda bir hesaplaşma filmi olmuş. Belli ki Turgul'un aklı, 'Eşkıya' döneminde yapılan kimi eleştirilerde kalmış. Turgul'un kentli bir sinemacı olarak kenti bildiği ama Baran'ı tanımadığı ve Güneydoğu gerçeklerinin uzağında bir karakter olarak sunduğu iddiasının cevabını, 'Gönül Yarası'nın satır aralarında bulmak mümkün. Öykünün bir yerinde Nâzım öğretmenin, içsesiyle 'Onca yıl yapılan haksızlıklara, işkencelere tanıklık ettim, sesimi çıkarmadım' türü günah çıkarması, bir 'türkü barda' dinlenen Kürtçe şarkı ve bu şarkının akabinde Dünya'nın 'Buna ağlamak için Kürtçe bilmeye gerek var mı?' türü açıklamaları, hesaplaşmaya ilişkin yeterince ipucu sunuyor.

 Bir bar dağıtma sahnesi var ki...

Gelelim filmin akışına. Turgul, filmine çok sayıda patlayan sahne koymuş ve bu sahneler, seyirci nezdinde öykünün adrenalinini yükseltiyor. Özellikle Halil'in pavyonda çıkardığı kavgayla başlayan (ki bu sahne baştan sona çok etkileyici) süreçte, kâh çatışmalarla, kâh duygusal anlarla film ritmini buluyor. Bu arada Turgul hikâyeye, oyuncularına yeteneklerini sergileyecekleri uzun tirat bölümleri monte etmiş. Ki bizim kuşağın eleştirmenleri, özellikle Zeki Demirkubuz filmlerini böylesi tirat bölümleri dolayısıyla çok sever; Turgul bu noktalarda bizim kuşağın da gönlünü alıyor. Bu sahneler, karakterlerin arka planına ait kilit bölümleri de, oluşturuyor. Mesela Nâzım öğretmen... Tamam, zamanımıza ait bir figür değil de bu adam kendi zamanında nasılmış? Kızı Piraye'nin babasına ait hesaplaşmaya girdiği söylevde ('Sen hep öğrencilerini bizden daha çok sevdin baba'), Nâzım'ın geçmişini buluyoruz. Oyunculuklara gelince... Şener Şen cephesinde yeni bir şey yok; emekli öğretmeni yeterince inandırıcı bir şekilde perdeye taşıyor. Benim için Meltem Cumbul ismi kâğıt üzerinde pek kabul görmeyen seçimdi. Peki ya sonuç? Cumbul, bu kez son dönemlerdeki filmlerinin arasında en az sırıtan performansını çıkarmış ama yine de Turgul'un da çaresiz kaldığı anlar var.

Filmin en büyük keşfi kuşkusuz Halil rolündeki Timuçin Esen. Dizi filmler dolayısıyla hiç izlemediğimiz Esen, oyunculuğuyla hasta bir karakteri bizlere sevdirip onun dünyasını anlayabilmemizi sağlıyor. Turgul, 'Eşkıya'da bizi Melih Çardak'la tanıştırmıştı. Şimdi de Esen'le tanışıyoruz. Keşke Dünya rolünde de, tıpkı Timuçin Esen gibi Türk sinemasının bir kazanımı olsaydı. Cumbul gibi bildik bir yüz yerine, yeni bir isme 'merhaba' deseydik.


Eleştirmenler sınıflama yapmadan derdini çok zor anlatır. 'Gönül Yarası', bir yanıyla 'Duvara Karşı'yla, bir yanıyla da 'Masumiyet'le akrabalıklar kuruyor. Kişisel olarak bu iki filme zaafım daha fazla. Ama bütün bunlar, 'Gönül Yarası'nın da iyi bir film olduğu gerçeğini değiştirmiyor.


FİLMİ İZLE 



 

 

EĞRETİ GELİN (2004)


Yönetmen: Atıf Yılmaz Senaryo: Gül Dirican, Atıf Yılmaz, “Şükran Kozalı’nın bir eserinden” Görüntü Yönetmeni: Kenan Ormanlar Müzik: Selman Ada Yapım: Yeşilcam Film/Atıf Yılmaz – Cinegram/Sadık Deveci, Jale Onanç Dolly Operatörü: Ufuk Kavar, Kostüm Asistanı: Sonay Ortuğ, Makyaj: Neriman Eröz, Sanat Yönetmeni: Meral Özen, Ses: Dinos Kitou, Yapım Danışmanı: Esra Alkan,

Oyuncular: Müjde Ar (İffet), Metin Akpınar (Tavid), Nurgül Yeşilçay (Kostak Emine), Fikret Hakan (Talat), Şevket Çoruh (Hasan), Füsun Demirel (Çenoto), Eylem Yıldız (Neşe), Mehmet Esen (İbiş), Nilüfer Aydan (Semiha), Onur Ünsal (Ali), Kıvanç Başkan (Sadık), Esra Armutlu (Saime), Pınar Öğün (Nazlı), Hakkı Gültürk (Cemil)

Konu: Emine (N. Yeşilçay), şehrin varlıklı ailelerinin oğullarını evliliğe hazırlayan bir "eğreti gelindir". Bir süre önce başı belaya girmiş ve Hasan adlı bir faytoncu onu kollamak için birini bıçaklayıp hapse düşmüştür. Çıkınca Emine'yi alıp uzak bir kente gitmek ve orada yeni bir hayata başlamak istediği haberini göndermiştir kadına. Emine kesin bir cevap vermemiştir ama görüş günleri adama yiyecek, tütün vb. götürmektedir. Ali (O. Ünsal), Belediye resinin oğludur. Evlenmesi ve aile işine sahip çıkması beklenmektedir. Oysa onun merakı kuklalar ve tiyatro gibi uğraşılardır. Aklı dünyayı dolaşmaktır. Büyüyüp olgunlaşmamıştır. Ailesi ona Emine'yi eğreti gelin getirmeye karar verir. Emine, Hasan'ın erken salıverilmesi ve alacağı para karşılığı bu teklifi kabul eder. Böylece Hasan'ın teklifini de kabul etmiş olur. Ali bütün bu tasarılardan haberlidir ve kendini kıstırılmış, kuklaya çevrilmiş hisseder. Emine'ye de bu duygularını söyler. Emine oğlanı yola getirmeğe ve eğitmeye çalışırken, çok farklı, alışmadığı bir tip karşısında olduğunu fark eder. Birbirlerine aşık olurlar. Aynen ailenin istediği gibi, Ali, Emine'nin kılavuzluğunda çocukluktan erkekliğe geçer. Emine görevini yapmıştır ama sonuç beklendiği gibi olmaz. Emine, ilişkilerinin imkansızlığını bilir ve Hasan'a verdiği sözü tutar ama Ali, bu ilişkinin sonunda ailesine boyun eğmeyi değil, özgürlüğüne ve hayatına sahip çıkmayı öğrenmiştir. Bu imkansız aşkın sonu kaçınılmaz olarak ağır bir trajedidir.

 Ödül:

12. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde;

► Nurgül Yeşilçay “En iyi kadın oyuncu”

►Eylem Yıldız “Umut Veren genç kadın Oyuncu”

& Eğreti gelinlik... Osmanlı döneminden 1930lu yıllara kadar süregelen bir gelenek... Denizli ve çevresinde yaşanan bu geleneğe göre eğreti gelin' adı verilen  kadınlar, yaşları 15 ile 17 arasında olan erkekleri evliliğe hazırlıyorlar. Bu hazırlık, Kuran ve hadislerle evlilik hukuku, karı  kocanın birbirine karşı hak ve sorumlulukları ve cinsellikle ilgili eğitimi kapsıyor. Denizli'den Kastamonu'ya, günümüze uzanıyoruz bir eğreti gelinin ardı sıra... Öyle bir eğreti gelinle karşı karşıyayız ki! Mağrur, buğulu bakışlı, her daim alımlı, hüzün dolu ama dimdik... Ve çok güzel... Adı Kostak Emine, namı diğer eğreti gelin…

Atıf Yılmaz'ın son filmi Eğreti Gelin'in başrol oyuncusu Nurgül Yeşilçay. Eğreti gelinin vücuda gelmiş şekli... Nurgül Yeşilçay'ı Kastamonu'nun o eski dokusu içerisinde bulduk. Bir konakta... Ve sorularımızı ardı ardına sıraladık. Öyle ya, vakit dar, filmin çekimleri sürüyor. Set kalabalık. Bir yandan ışıklar kuruluyor, diğer yandan oyuncular hazırlanıyor. Nurgül Yeşilçay, Atıf Yılmaz maskesiyle ortalığı birbirine katıyor. Bir insan bu kadar canlı, hareketli olabilir mi? Bir o yanda bir bu yanda. Yerinde duramıyor. Ama "eğreti gelin"e, yani Kostak Emine'ye bürününce bambaşka biri olarak çıkıyor karşımıza. Hareketleri yavaşlıyor, durgunlaşıyor... Buğulu bakışlar sarıyor gözlerini.

Eğreti Gelin için önceleri Deniz Akkaya konuşulurken Nurgül Yeşilçay alıverdi başrolü. Yeşilçay, Atıf Yılmaz ile çalışmaktan çok ama çok mutlu. Heyecanı gözlerinden okunuyor:

"Bir gün Atıf Yılmaz telefon açtı. Akşam Leyla'da buluştuk. Eğreti Gelin'de oynar mısın dedi. Senaryoyu bile okumadan tamam dedim. Ne yani, Atıf Yılmaz bana rol teklif etmiş bir de senaryo mu isteyeceğim?


Senaryoyu ilk okuduğunda Kostak Emine'nin zor bir rol olduğunu düşünmüş Yeşilçay. Ardından, 'ama altından kalkabilirim' demiş. Gerçekten çalışma isteyen bir rol olduğunu söylüyor: "Mesela Aşmalı Konak'taki Bahar karakteri bana yakın bir rol olduğu için çok çalışmam gerekmiyordu. Çıkıyordum ve oynuyordum. Ama eğreti gelin bana çok yakın bir karakter değil. Benim bazı hallerime yakın. O bazı hallerimi, devamlılığı bozmadan rolün tamamına yaymam gerekiyordu. O açıdan zor geldi."


Yeşilçay'ın filmde canlandırdığı Kostak Emine, belediye reisinin aklı dünyayı dolaşmakta olan oğlu Ali'yi evliliğe hazırlıyor. Emine, Ali'yi evliliğe hazırlarken çok farklı biriyle karşı karşıya olduğunu anlıyor ve birbirlerine aşık oluyorlar. Bu aşkın sonu ise ağır bir trajedi... Yeşilçay, filmi tek cümleyle anlatıyor: Bir aşk hikayesi... Kostak Emine'yi ise şöyle tanımlıyor:

"O her zaman buğulu bakışları, yavaş hareketleri olan olgun bir kadın. Hayatı boyunca çok az gülmüş. Yaptığı işi, yaşadığı hayatı sevmiyor. Sadece öyle yaşıyor ve gidiyor. Belirli yerlerde inişleri, çıkışları var, ama genel olarak hüzünlü, sakin bir kadın. Bakımlı bir kadın aynı zamanda. Ben onu Botticelli güzeli olarak hayal ediyordum. 'Venüs'ün Doğuşu' tablosundaki gibi..."

Bir role hazırlanırken net bir metodu olmadığını ve bir yöntem problemi çektiğini söylüyor. Her rol için ayrı çalışma şekilleri uyguluyor. Bu rol içinse öncelikle okumalar yapmış Yeşilçay:

"Kostak Emine aslında hayatında gerçekten kimseyi sevmemiş. Bu nedenle de biraz isterik hareketleri olması gerektiğini düşündüm. Role hazırlanırken erotizmle ilgili kitaplar okudum, o kadının içindeki cinselliği nasıl verebilirim diye. Yine dönemle ilgili kitaplar okudum, filmler izledim. O dönemin davranış biçimlerini edinmeye çalıştım. Beyinde bitmesi lazım oyunculuğun. Beyinde bitmezse, o hareketi nasıl yapacağını, kadının nasıl konuşacağını bilmiyorsun. Senaryoda mutlaka boşluklar oluyor. Sen onun önünü ve sonrasını kuruyorsun. Bu kadının annesinin adı ne, burcu nedir falan gibi. Mesela Kostak Emine kesin su grubundan. Yengeç, Balık burcu falan."

Atıf Yılmaz gibi bir yönetmenle çalışmanın çok güzel olduğunu söylüyor. Gerçekten de ne kadar haz aldığı okunuyor gözlerinden. Yılmaz'ı yere göğe koyamıyor. Öyle ya Atıf Yılmaz bu. Türk sinemasının devlerinden:

"Ben bayılıyordum zaten Atıf Yılmaza. Umduğumun daha ötesinde onunla çalışmak. Büyük olanı daha da büyütmek değil, sadece neden büyük olduğunu anlıyorsun. Çok sakin, güler yüzlü biri. Ne yaptığını bildiği için oyuncuyu da yormuyor. Zaten her şeyi kafasında çektiği için sana birinci kelimeyi fu açıdan ikinci kelimeyi bu açıdan çekiyoruz diyor, sen de çok rahat çalışıyorsun. Fazla konuşmuyor, önce sana bırakıyor. Özgür oluyorsun onun setinde. Çok karışmadığı için de rahat çalışıyorsun."

O sadece ve sadece eğlenmek için yapıyor oyunculuğu. Başka bir neden yok. Bir oyun olarak nitelendiriyor oyunculuğu ve ekliyor: "Nasıl ki çocuklar evcilik oynarken çok eğleniyor, biz de bunu yapıyoruz. Eğlenmediğimiz noktada bu işi bırakmalıyız diye düşünüyorum. O yüzden gerilmenin, bundan sonraki projem ne olacak kaygısı yaşamının bir anlamı yok. Dünya problemi değil ki bu. Kısacık hayatımızda neyi kasıyoruz, neyi geriyoruz? Nihilist olalım demiyorum ama..."

Oyuncuları, egosu yüksek insanlar olarak tanımlıyor. "Milyonlarca gözün karşısına çıkıp, biz size bir şey anlatacağız. Bizi sevin diye bağırıyoruz," diyor. Oyunculukla egolarını tatmin ettiklerini düşünüyor.


Nurgül Yeşilçay denildiğinde her rolün altından kalkabilecek bir oyuncu akla geliyor. Her tiplemeye girebilecek. Değişken bir oyuncu karşımızdaki. Kendini yenilemeyi çok iyi başarabilen biri. Yeşilçay, bunun nedenini işini severek yapmasına bağlıyor.


"İnsanların güvenini sağladım. Çünkü elime gelen her rolü düşünerek çalışıyorum. Bu durumu nasıl yarattım bilmiyorum, ama sadece düşünüyorum, çalışıyorum, işimi ciddiye alıyorum ve oynuyorum. Salt yeteneğin de çok yeterli olduğunu düşünmüyorum. Yetenek ve çalışma."


Sinema filminin yanı sıra bir yandan da ATV'de yayınlanan "Melekler Adası"nda Şerbet rolünü canlandırıyor Yeşilçay. Bir o sete bir bu sete koşturup duruyor anlayacağınız. Dizi, tiyatro ve sinema oyunculuğunu ayrı kefelere koyuyor. Hepsinin ortak yönleri olmasına rağmen kendi içlerinde farklılıklar barındırdığını belirtiyor:

"Televizyonda öncelikle insanlar seni aileden biri gibi görmek zorunda. O yüzden bu fikir oyunculuğuna yansımalı. Televizyon evin içinde duran bir kutu, insanlar onunla yaşıyor. Bu kalitesiz iş yapalım anlamına gelmiyor. Sinemada ise farklıdır doğallık. Sen orada istediğin kadar uçarsın, bir masal, rüya anlatırsın. Kendi doğalını kendin yaratırsın."

Yeşilçay, deli dolu bir kadın olarak görünüyor. Acaba gerçek Nurgül Yeşilçay da görünen gibi mi? Yoksa bir maske mi? Kendisini çok dengesiz olarak nitelendiriyor Yeşilçay. Bazen çılgın, kimi zaman duygusal: "Yanımdaki insanlar bile benim romantizmden hoşlanmadığımı düşünürler. Gerçekten de kuru romantizmden hoşlanmam. Ama bunu yaşandığı zaman severim. Aşkı, romantizmi, güzelliği yaşamayı severim. Bir yandan da evet eğlenmek için geldik. Eğlence anlayışı evde yalnız da olabilir, bir sürü insanın içinde de. Önemli olan hayattan zevk almak. Bazen ağlayarak da zevk alabilirsin."

Onun oyunculuk dışındaki en önemli yaşam alanlarından biri de resim. Zaten vaktiyle hep ressam olmayı düşünmüş. Resim yapmayı gerçekten seviyor. Bir yandan de resmin, oyunculuğuna katkısı olduğunu vurguluyor. Zamanı olduğunda hele ki istediği sonuca ulaştığında sergi açabileceğini söylüyor. Özellikle figüratif çalışıyor.

"Eller ve gözler üzerine çok çalışıyorum. Çünkü insanı en iyi ifade eden gözler ve eller. Ve bunun gözlem yeteneğine, tiyatroya çok yararlı olduğunu düşünüyorum. "

Söz dönüp dolaşıp tiyatroya geliyor. Ne de olsa Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu. "Tiyatro içimde bir ukdedir," diye başlıyor cümleye. Farklı, bambaşka, yeni bir şeyler yapmak istiyor tiyatroda. Bir gün mutlaka tiyatro yapacağını da üstüne basa basa söylüyor:

"Normal bir şey yapmak istemiyorum. Çizgi film gibi, herkesin mutlu olduğu bir şey yapmalıyım. Sadece tiyatro yapmak için değil. Çok iyi tiyatro toplulukları var, ama bazıları biz tiyatro yapıyoruz demek için tiyatro yapıyorlar. Kendilerini hiç yenilemiyorlar. Tiyatro seyircisini de küstüren insanlardır bunlar. Boyunlarına fular takıp, sahne üzerine çıkıp ahkam kesiyorlar. Onlar gibi tiyatro yapmak istemiyorum. Daha genç, çağdaş, sevebileceğim türde bir oyun yapmalıyım. Bu da ne zaman, nasıl olur bilemiyorum. Belki o zamana kadar benim de görüşüm onlar gibi olur bilemiyorum. Ama olacağını hiç sanmıyorum." Tüm projeleri bittikten sonra biraz mola vermek istiyor Yeşilçay. Şöyle güzel bir Londra gezisi mesela. Orada bir, iki iyi müzikal... Daha ne olsun? Bu arada kendini de yenilenmesi, 'beslemesi' lazım. Yeni projeler için... ( Yasemin Bay)



 

CUMHURBAŞKANI ÖTEKİ TÜRKİYE’DE (2004)


Yönetmen: Zeki Alasya, Senaryo: Faruk Karaçay,Zeki Alasya Nezih Tuncay, Abdullah Pişiriri Süleyman Şahin Görüntü Yönetmeni: Kamil Çetin, Yapım: Plato Film/ Cemil Çetin Kurgu: Murat Bolayır, Uygulayıcı Yapımcı: Şahin Alparslan, Yapım Koordinatörü: İpek Karadağ, Gamze Akkaş, Yapım Sorumlusu: Seyfi Çakır, Yardımcı Yönetmen: Edgü Karaadam, 1. Asistan: Emre Arda, 2. Asistan: Jülide Adak, 3. Asistan: Abdullah Pişirir, Prodüksiyon 1. Ast.: Hülya Gürsoy, Prod. 2. Ast.: Özgür Yılmaz, Kamera Asistanı: Ziya Kasapoğlu, Kamera 1. Ast.: Ahmet Kasapoğlu, Kamera 2. Ast.: İsmail Ülgen, Kamera 3. Ast.: Yağız Yavru, Kamera 4. Ast.: Hande Cicibaşioğlu, Kamera 5. Ast.: Ziya Kasapoğlu, Sanat Yönetmeni: Dilşat Zülkadiroğlu, San. Yön. 1. Ast.: Nihan Şen, San. Yön. 2. Ast.: Özgür Özkaya, Kostüm Sorumlusu: Arzu Bulucu, Ses Teknisyeni: Serkan Karaca, Ses Asistanı: Baycan Akçayüz, Işık Şefi: Yusuf Erol, Işık Asistanları: Cafer Erol, Sadi Varel, Zafer Kaçmaz, Set Amiri: Kenan Baydemir, Set Teknisyeni: Bilal Tanrıver, Dekor Asistanı: Nihan Şen, Makyöz: Nimet İnkaya, Özel Makyaj: Derya Ergün, Kuaför: Erdal Söyler, Set Fotoğrafçısı: Süleyman Şahin, İdari Koordinatör: Turan Tokel, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, Tuncay Koçtürk, Negatif Kayıt: Şafak Mıhlaç, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özlek, Film Yıkama: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Ali Komaz,

Oyuncular: Zeki Alasya Cumhurbaşkanı), Derya Baykal (Cum.Başk. Eşi), Suat Sungur (Hıdır), Yeliz Yeşilmen (Bıuso), Aykut Oray (Gn. Kurm. Başkanı), Ayla Algan (Azime), Deniz Arman (Başbakan), Bahadır Tokmak (şoför), Kemal Karaçay (Kahvevci Recep), Ebru Tibet, Kadir Çöpdemir, Şahap Sayılgan (Özel kalem md.) Sezai Altekin (Muhtar), Bahadır Tokmak, Ali Uyandıran, Aziz Üste (Dışişleri Bakanbı), Serhat Özcan (pezeven), Atilla Pekdemir, Serkan Altıntaş, Ayça Ertürk, Ali İpin (Emniyet Md.), Nezih Tuncay (Bekir), Atilla Pakdemir (Yannla), Ali Uyandıran (Cemalettin Hoca), Sedat Demir (Satılmış), Aylin Kabasakal (Aysun), Süleyman Şahin (Süleyman), Muhammed Cangören (Abdo), Faruk Karaçay (Öğretmen), Çetin Özkan (Jan. Gn. Kom), Tunç Şanad (Dışişleri Müsteşarı), Yusuf Yıldırım (Adalet  Bakanı), Meral Pişekçi (Nilüfer), Murat Karabağlı (Rüstem), Kadir Güntekin (İsmail), Dilşat Zülkadisoğlu (Arife), Seda Çetin (Gülbahar), Serap Yasemin (Elena), Kenan Baydemir (Pompacı), Metin Öztan (Doktor Haberal), Ebru Tibet (1. Muahbir), Dilara Duman (2. Muhabir), Pınar Aslanbey (3. Muhabir), Mine Örel (4. Muhabir), Zeynel A. Demir (Damat, Ayça Ertürk (Gelin), Firdevs Ölmez (Damadın halası), Serkan Altıntaş (Abdo’nun damadı), Sezgin Danışman (Abdo’nun kızı), Volkan Kıralıoğlu (Berber)

Konu: Cumhurbaşkanı (Zeki Alasya) ve eşi (Derya Baykal) şoförlerini atlatıp özel bir arabayla Kastamonu’ya doğru kaçamak yapmaktadırlar. Yolda yanlarına belalısından kaçan bir hayat kadını da sığınır. Araba arızalandığı için bir köye sığınırlar. Köyde herkes böylesine ünlü bir kimliği tanıyacağından ismini Asım olarak söyler ve eşini de Nesrin diye tanıtır Cumhurbaşkanı.Bekir isimli bir köylüye misafir olurlar ve yakınlardaki hastanenin başhekimi olduğunu söyler Cumhurbaşkanı,köylüler önce duruma şaşırıp sonra hemen inanmaktadır. Birlikte köyü gezerler ve balıkçıların teknesine bindiklerinde Kürt Abdo’nun evinin yandığını görürler. Cumhurbaşkanı bir kahramanlık gösterip Abdo’nun evinden birilerini yangının içinden çıkarır.Köyde düzenlenecek bir düğüne kalmaları için ısrar edilir. Bu sırada Başbakan,Genel Kurmay Başkanı,Mit Müsteşarı, Bakanlar olağanüstü toplanırlar. Cumhurbaşkanı acilen ortaya çıkmalıdır. Gazeteciler açıklama beklemektedir ve bir sonraki gün A.B.D.başkanının da görüşmeye geleceği öğrenilir. Olaydan makam şoförü Metin sorumlu tutulur ve baskı altında Metin’in kurmaca bir senaryoyla bir örgüte bağlı olduğu yönünde ifade kabul ettirilmeye çalışılır.İlkin durumu anlatan metin daha sonra baskıya dayanamaz ve düzmece hikayelerle ifade verir. Bütün bunlar olurken Cumhurbaşkanı vatandaşlarının sorunlarını dinlemiş,onların arasına onlardan biri olarak karışmış ve onların yaşamları hakkında bilgi sahibi olmuştur. Düğün sırasında hayat kadınının belalısı ortaya çıkar ve kadın durumdan kurtulmak için Cumhurbaşkanı’nı işaret ederek onunla iki gündür birlikte olduğunu,ancak yaşlı adamın parasını vermediğini söyler.Belalı,düğünde halaya katılır ve Cumhurbaşkanı’nın yakasına yapışır. Onu bir doktor olarak bilen köy halkı onu sahiplenir ve korurlar.Düğünü yarıda kesen bir olay yaşanır.Balıkçılıkla geçinen halk bereketli bir akıntının olduğunu öğrenir ve hepsi birden Tekneyle açılır Cumhurbaşkanı, makamından çıkıp,sade bir vatandaş olarak en zor şartlar altında arada yapmacık ilişkiler olmaksızın vatandaşlarıyla olmanın tadını çıkarır.


FİLMİ İZLE 


 

BÜYÜ (2004) 


Yönetmen: Orhan Oğuz, Senaryo: Şafak Güçlü, Servet Aksoy, Görüntü Yönetmeni: Adnan Güler, Müzik: Engin Düzyol Yapım: UFP/Faruk Aksoy, Ortak Yapımcılar: Mehmet Soyaslan, Ayşe Germen Reji Asist: Zeynep Günay, 2. Reji Ast: Melisa Önen, Reji Assitanları: Cem Beyilatun, Nuri Keleş, Mustafa Gül, Serdar Ermez, Suat Çelik, Ercan Cop, Asistanları: Uğur İşbilir, Fatih Akdeniz, Rezzan Cankır, Banu Anamoda, Yalçın Şen, Kamera Asistanları: Alper Özcan, Cihan Yeşiltarla, Sanat Yönetmeni: Özlem Görer, San. Yön.Yrd: Sennur Koban, Ses Yönetmenleri: Şennur Koban, Sibel Eraslan, Ömer Mehmet Bilen, Montaj: Ömür Müldür, Işık Şefi: Recep Biçer, Mehmet Kaygısız, Oyuncu Seçimi: Rezzan Çakır, Proje Danışmanı: Mehmet Metiner, Yapım Yönetmeni: Servet Aksoy, Montaj: Serhan Kazar, Şölen Yertutan, Ses: Serkan Akar, Miksaj: Sedjan Kurpjel, Set Amiri: İbrahim Tekin, Set Ast: Taci Şahin, Serkan Kulik, Mehmet Özgür, Makyöz: Sahra Gülyüz, Kuaför: Ethem Özcan, Kelly Operatörü: Ahmet Karaköse, Kelly Ast: Hüseyin Keleş, Film Yıkama: Orhan Turgut, Ayhan Kısa, İlhan Özkan, Bora Büyükbaş, Sinan Kılıç, Erhan Çakır, Negatif Montaj: Selahattin Turgut, Burcu Doğanay, Gamze Koç, Telesine Operatörü: Serdar Acar, Esra Çora, Ses Montaj: Faruk Aksoy, Yapım Yapım Danışmanı: Murat Özdemir, Koordinatörü: Yasemin Küçükçavdar,

Oyuncular: İpek Tuzcuoğlu, Ece Uslu, Özgü Namal, Okan Yalabık, Nihat İleri, Dilek Serbest, Suna Selen (1. Büyücü), Okan Selvi (Genç Adam), Serhat Tutumluer (Zafer), Ebru Ürün (Zeynep), Çiğdem Suyolcu (Genç Bayan), Türkan Avcı, Faruk Aksoy (Minübüs Şoförü), Mehmet Emin Yel, Cemal Sincar, Zeynep İnanç (Küçük Kız), Sahra Gülyüz (2. Büyücü), Hamit Bilgiç (Değirmenci), Nami Esatgil, Şafak Güçlü (Polis), Nejla Akdeniz, Orhan Oğuz, Serkan Akar, Ayşe German,

Konu: Zamanımızdan 700 yıl önce bir köye yerleşen bir büyücü kız çocuklarının lanetli olduğunu düşünen köyde pek çok cana kıyan büyüler yapmıştır. Zaten kız çocuklarının genellikle hemen öldürüldüğü köyde bir adam kızını öldürmeye kıyamamıştır. Ama yaşlı büyücü yaptığı büyüyle onun da canına kıyar. Bunun üzerine köy lanetlenir. Günümüze gelindiğinde ise İstanbul'dan bir grup arkeolog Artuklu Kralı'nına ait olan el yazması bir kitap için bu köye araştırma için gidecektir. Çok iyi bir filolog olan Ayşe bu konuda çok iyi bir araştırma yapmıştır.

Gitmeden önceki gece ekip Ayşe ve eşi Tarık'ın evinde toplanmışlardır. Ama Ayşe'nin yakın arkadaşı Zeynep'in Tarık'a aşık olduğu için agresif davranışları baltalamıştır geceyi.Daha sonra yolda ufak tefek aksilikler olur ama bunlar çok kafaya takılacak şeyler değildir. Aynı anda Zeynep'de İstanbul'da Ayşe'nin ölmesi için bir büyü yaptırır. Bu büyü eski büyüleri de harekete geçirecektir. Aynı anda köye varan araştırma ekibinin başına da enteresan olaylar gelmeye başlar. Araştırma ekibi her şeye rağmen morallerini iyi tutmaya çalışır. İlk gece başlarına kötü olaylar gelmeye başlar. Sabah kalktıklarında da katırların kaçmış olduğunu fark ederler. Daha sonra Ayşe durup dururken bebek ağlama sesleri duyma başlar olaylar yavaş yavaş çığırından çıkıyordur. Hala insanlar buraya gelmesin diye hikayelerin uydurulduğunu düşünen grup elemanları olduğu gibi buldukları parçalardan burada büyüler yapıldığını düşünenler de vardı. Fakat büyünün etkisiyle Ceren ve Cemil birlikte olur daha sonra da Cemil çok kötü bir şekilde ölür. .

Gece boyunca garip olaylar devam eder. Sabah kalktıklarında Ceren kayıptır haritalar ve pusulalar da yoktur. Ceren'i ölü bir şekilde bir mağarada bulurlar. Bunun üzerine köyden kaçmaya çalışırlar ama başaramazlar. Aydan da öldürülür o gece ama bunu büyünün etkisine giren Sedef yapmıştır. Buldukları büyüye kanı bulaşan Sedef daha ilk zamanlardan büyünün etkisine girmiştir. Sedef daha sonra Babası olan Profesör'ü de öldürür ve Ayşe'nin peşine düşer. Ayşe son anda yıllar önce öldürülen kızın yardımıyla orada bulduğu bir cevşeni de giyerek kurtulmayı başarır.Ama Sedef ve büyü Ayşe'nin peşini kolay kolay bırakmayacaktır

19 Aralık 2022 Pazartesi

  

BALANS VE MANEVRA (2004) 

Senaryo ve Yönetmen: Teoman Yakupoğlu, Kamera: Gökhan Atılmış, Müzik: Teoman Yakupoğlu, Yapım: Procekts Müzik Film Prodüksiyon Yayım ve Pazarlama Reklam Hizmetleri Teoman Yakupoğlu, Şenol Zencir, Cengiz Çağatay Şarkılar: Şebnem Ferah, Bülent Ortaçgil, Supervisor: Ebru Oğuz, Sanat Yönetmeni: Yasemin Kalaba, Eralp Akyol, Kurgu: Mevlüt Koçak, Yürütücü Yapımcı: Abdullah Baykal, Funda Sanlıman,

Oyuncular: Teoman Yakupoğlu, (Timur), Erol Demiröz (Nihat), Bülent Polat (Zagor), Didem Erol (Helen), Bülent Kayabaş (Ümit Kaptan), Seda Akman (Zeynep), Burak Sergen (Kamyoncu Ali), Berna Öztürk (Barmeid), Yusuf Akgün (Ruhi), Müslüm Gürses (Müslim Gürses), Emre Altuğ (Yakışıklı Çocuk), Ayşe Tunaboylu (Zuhal), Saydam Yeniay (Fehmi), Selma Merter (Tanja), Ufuk Akkuzu, Cenan Çamyurdu , Orbay Sayü (Remzi)

Konu: İki yıl önce eşini kaybetmiş ve hayattan elini eteğini çekmiş olan Nihat'ın Bodrum'a gelme nedeni kardeşi Ümit'le buluşmaktır. Otobüste tanıştığı Ruhi ile birlikte Ümit'i
aramaya başlarlar.Nihat teknecilere kardeşini sormaktan vazgeçtiği anda, Kamyoncu Ali onlara Ümit'in nerede olduğunu bilmediğini ama oğlu Timur'un da burada, Zagor'un pansiyonda kaldığını söyler.

Kamyoncu Ali, etrafındaki insanların yalanlarını ciddiye alan ve sürekli hayal dünyasında yaşayan bir yarı delidir. Nihat ve Ruhi Zagor'un pansiyonuna yerleşirler.Ümit Kaptan'ın küçük bir çocukken terk ettiği oğlu ve sevgilisi Zeynep, sorunlu bir ilişki yaşamaktadır. Timur kişilik problemlerini babasının onu terk etmesine bağlar ve bu problemlerinin acısını, kendisini çok seven Zeynep'ten çıkarır. Sürekli başka ve bilinmez bir hayat yaşayan Timur'un yalnız bıraktığı Zeynep,Ruhi ile arkadaşça bir ilişkiye girer.Ruhi'nin daha sonraları platonik bir aşk yaşayacağı Zeynep, ona Timur'la ilgili problemlerini anlatır.Kaptan Ümit ise sahneye çıktığında insanların,onun yaşama zevki karşısında etkilenecekleri biridir.

Kaptan Ümit,sorumsuz,bağlantısız ve hafif bir kişiliktir.Hayatın en çok haz alınacak şekilde yaşanmasıyla ilgili bir felsefesi vardır:" Balans ve Manevra" Bu prensipler bütünü içinde yaşandığı taktirde mutluluğun maksimum olacağını savlayan Ümit'in küçük detayları sayesinde herkesin hayatı algılayışı pozitif yönde değişmeye başlar.

İnsanlar tarafından önce Zeynep'in onu sevdiğine, sonra da boynuzladığına inandırılan Kamyoncu Ali,kendi trajedisini hazırlar. Bu arada Kaptan Ümit'in de bir sırrı vardır.

 

Eleştiriler:

4Balans ve Manevra, sıkılan ve hayata toz pembe bakamayan herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir film. Farklı hikayeleri, geçmişleri olan bir grup insan Bodrum'da buluşuyorlar. Kimler mi var? Kamyoncu Ali, etrafındaki insanların yalanlarını ciddiye alan bir yarı deli. Eşini kaybetmiş ve hayattan elini eteğini çekmiş olan Nihat, kardeşi Ümit'le buluşmak için Bodrum'a geliyor. Yanında da otobüste tanıştığı Ruhi var. Filmin en bunalım karakteri Ümit Kaptan'ın küçük bir çocukken terk ettiği oğlu Timur, kişilik problemlerini babasının onu terk etmesine bağlayan Timur, sevgilisi Zeynep'e de, kendine de hayatı dar ediyor. Kaptan Ümit ise hayatını anlık zevkler üzerine kurmuş, oğlunun kaç yaşında olduğunu bile hatırlayamayan sorumsuz ve hafif bir kişilik. Hepsi tek derdi kız peşinde koşmak olan Zagor'un pansiyonunda buluşuyorlar.

Gelelim herkesin dilindeki soruya. Teoman, kendiyle benzerlikler taşıyan Timur karakterini kendisi oynamakla iyi mi etmiş? Bence evet. Tabii ki Türkiye'de o 'rolün altından çok daha iyi kalkabilecek pek çok oyuncu var. Ama Teoman hayranları, onun ilk filminde Teoman'dan başkasını görmek istemezdi.

Seda Akman ve Toprak Sergen gerçekten iyi oynamışlar. Ama ben asıl kamyoncu Deli Ali'yi daha da delirten, her "oğlum Aliii" deyişinde bizi bile sinirlendiren kötü adam rolündeki Orbay Sayü'ye (hayatının en güzel dokuz yılını Güney Kampüs'te geçirmiş bir Boğaziçili'dir kendisi) dikkatinizi çekmek istiyorum. İlk sinema filmi olmasına rağmen çok başarılı. Orbay'ı bundan sonra da filmlerde göreceğiz herhalde. Teoman'ın müziğinde, şarkı sözlerindeki farklı doku Balans ve Manevra'da da var. Bu nedenle de ilk filminde etkileyici bir farklılık yaratmayı başarmış olan bir yönetmen olarak övgüyü hak ediyor. (Ömür Gedik  Hürriyet Gazetesi  13 Mart 2005)

 

Teoman’dan şarkıları gibi bir film....

Teoman'ı severim. Ama doğrusu "Mumya Firarda"daki oyunculuğunu, çok kimse gibi ben de hiç sevmemiştim. Ve işte onun ikinci oyunculuğu ve daha önemlisi, ilk yönetmenliği. Ve işte onun ikinci oyunculuğu ve daha önemlisi, ilk yönetmenliği.

Oyunculuğunda büyük bir gelişme yok!.. Yönetmenliği de kusursuz olmaktan uzak. Ama en azından kişisel, özgün, hissederek yazılıp çekilmiş bir film var karşımızda. Üstelik onun şarkılarının dünyasına da oldukça yakın... Filmin konusunu özetlemeye bile kalkmayacağım çünkü oldukça karışık... Ayrıca hikayenin büyük önem taşıdığı filmlerden değil bu. Kabaca, hepsi de yaşam yorgunu, hepsi de sorunlu, hepsi de "eksantrik" bir avuç İnsanın İstanbul' da başlayıp Bodrum kıyılarında devam eden ve orada noktalanan ilişkileri söz konusu. Ve merkezde küskün bir babaoğul ilişkisi, yarı deli bir şoförün hayal dünyası, kayalara çarpmaya mahkum bir aşk, deniz, plaj ve güneş fonu önünde tuhaf bir "turist kız abaza Türk delikanlısı" oyunu vb. şeyler var.

Dijitalle çekilip 35 mm'ye şişirilmiş film, teknik açıdan pek aksamıyor. Teoman'ın yer yer sakin olan üslubu, hareketli sahnelerde (döğüş, seks, vs.) birden coşuyor ve tam bir video klip havasına bürünüyor. Belli bir amatörlük taşıyor filmden. Ama sempatik ve yaratıcı bir amatörlük bu... En önemlisi şu: "Balans ve Manevra" belki sinemamızda yapılmış ilk "egzistansiyalist", yani varoluşçu film. Hikayeden çok yaşanan anların saptanması, kahramanların yaşam üzerine düşünmeleri... Bu açıdan, filmin felsefesini dile getiren kaptan Ümit'in "Hayat herkesin anladığı kadar" sözü önemli. Herkes hayattan kendine göre farklı bir şeyler anlıyor. Ve hayatını ona göre yaşıyor. Ve aynı şey bu film için de geçerli. Bu film de herkesin anladığı kadar. Belki az kişi anlayacak ama anlayanlar gerçekten sevecek...(Atilla Dorsay Sabah Gazetesi, 12 Mart 2005 )

 

Teoman'ın Kendini Takdimidir.

Kapağı Anlat İstanbul'a atamamış mühim Batı masallarından biri Hansel ve Gretel. Masalların gerçek hayatta tekerrürü çerçevesinde, bu masalın izlerini de Balans ve Manevra'da bulmak olası Kahramanı Teoman. Kapağı Anlat İstanbul'a atamamış mühim Batı masallarından biri Hansel ve Gretel. Masalların gerçek hayatta tekerrürü çerçevesinde, bu masalın izlerini de Balans ve Manevra'da bulmak olası. Kahramanı  Teoman.  

Film, kalabalık sayılabilecek karakterler galerisini sunarak başlıyor işe. Ümit (Bülent Kayabaş), teknesiyle turist gezdiren, içkisinde muhabbetinde bir kaptan. Oğlu Timur (Teoman) ise, ne iş yaptığını bilmiyoruz, kendisini ve yakın çevresini yıkıma sürüklemeye baş koymuş, içki şişesi ve kadınların bacakları arasında boğulmaya kararlı, depresif biri. Babasına duyduğu öfkeye sığınıyor ama depresyonunun 'aralıksız alem yapma' kaynaklı olması da pekala mümkün. Timur'un sevgilisi Zeynep (Seda Akman), gördüğü berbat muamelenin altında sevgi kırıntıları ve adamının görünmeyen sıcak kalbini arayan, mazoşist kadınlardan. Ya da kısaca aşık diyelim. Sonra hayalperest bir deli (Burak Sergen), şen bir abaza (Bülent Polat), Ümit'in dul ve kederli kardeşi Nihat (Erol Demiröz) ve ayrıca yeniyetme Ruhi (Yusuf Akgün) var. Hepsi, Bodrum'da bir pansiyonun etrafında konuşlanmış durumdalar. Teoman bu karakterlere dair az sayıdaki ipucunu ortaya serpiyor, fakat sonra en az Hansel ve Gretel kadar kaybolmak suretiyle yolunu bulamıyor; parçalar bir türlü bir araya gelmiyor. Öyle ki mesela ana karakterlerden Ruhi'nin neden Nihat'ın peşine takıldığı, filmin başında annesi on gün boyunca kardeşine bakacağını söylediği halde Bodrum'da ne işinin olduğu (evden mi kaçtı?) konusunda en ufak bir fikir edinemiyoruz.

Basına filmin senaryosunu dağıttılar, fakat o da bu muammanın ilacı değil. Peki tek manasız karakter Ruhi mi? Bunu söylemek haksızlık olur. Balans ve Manevra'daki herkes, bu hususta yarışa katılabilir. Varlık ya da yokluk sebebi ve bir araya geliş bahanesi seyirci tarafından açıklığa kavuşturulamayacak çok şey var filmde. Sahnelerin birbirini takip edişindeki dramatik boşluklar, neredeyse filmin kendisinden büyük. Zira hem kahramanlara yapıştırılan özellikler emanet gibi duruyor hem de filmin kurgusu çok dağınık.

Teoman'ın son albümünün kapağı (önde düşünceli bir Teoman, arkadaki yatakta umursanmayan güzel bir kadın), bu filmde yansıtmaya çalıştığı ruh halinin de özeti sayılır. Timur, onur konuğu olduğu maskeli baloda aslında çok sıkılmakta, kimseye güvenmemekte, onca eğlenceye karşın derinlerde bir yerde saf bir keder yaşamaktadır. .

Balans ve Manevra, bir müzik yıldızının kendi kimliğini sinemada da teşhir girişimi ya da halihazırda medyada yeterince teşhir olmuş birinin, 'Beni bir de benden dinleyin,' çağrısı. Araya Timur’un kadınlar konusundaki doğuştan kısmetini vurgulamak üzere diğer erkek kahramanların abazalığına dair şakalar ve gereksiz başka unsurlar da katılarak biraz renklendirilmeye çalışılmış, kişisel bir deneme. Hatta son dönemdeki Türk sinemasının en kişisel, yalnız aynı esnada en pespaye filmlerinden biri. Balans ve Manevra’nın başlıca faydası, insana film çekmenin ne kadar zor bir iş olduğunu bir kez daha hatırlatması. Zor mor, yine de denemek lazım tabii... (Yeşim Tabak, Radikal Gazetesi )

 

AYIN KARANLIK YÜZÜ (2004) 

Yönetmen: Biket İlhan, Senaryo: Metin Belgin, Görüntü Yönetmeni: Aydın Sarıoğlu, Müzik: Yannis Saoulis Yapım: Sinevizyon Film/Biket İlhan, Ortak Yapımcı: HYapımerion S.A/Nikos Kanakis Yardımcı Yönetmen: Ayşe Özer, Yönetmen Yardımcısı: Nihan Belgin, Kamera Ast: Halil İ. Çelik, Erşah Nayır, Ali Özel, Sanat Yönetmeni: Mete Yılmaz, San. Yön. Yrd: Özge Çekmez, Makyaj: Nimet İnkaya, Işık Şefi: Nurdoğan Erduvan, Işıkçılar: Müslim Şeker, Mehmet Özçelik, Selahattin Tosun, Levent Dikmen, Ön Hazırlık Ast: Belkıs Turan, Selen Tiryakioğlu, 2. Kamera. Ast: Ali Özel, 2. Kamera Grubu: Sezgin Denkçi, İlkay Topuz, Erol Hatipoğlu, Cihan Dirlik, Muhasebe: Ümit Müşavirlik, Müzisyenler: Ufuk Gökçan Grubu, Enstrümanlar: Görkem Saoulis (Santur), Ali Çabuk (Bağlama), Özgür Keban (Keman), Edward Aris (Akordeon), Yelda Özgen (Çello), Grafik Animasyon: Bora Dayıoğlu (Anima), Sualtı Kamerası: Saki Uğurlu, Dalgıçlar: Bilhan Yener, Mustafa Değirmenci, Negatif Yıkama: Orhan Turgut, İlhan Özkan, Ayhan Kısa (SİNEFEKT), Negatif Kurgu: Vangelis Goussias, Avid Kurgu: DESİBEL, Desibel Grubu: Akyüz, Halil Kandemir, Aydın Karabulut, Digital Telecine: Dilek Er, Esra Çora (SİNEMAJ), Laboratuar: FONO FİLM, Miksaj: Erkan Aktaş, Laboratuar Ekibi: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Kimyager: Ferda Yılmaz, Jenerik: Şafak Mihlaç, Altyazı Eşleme: Dila Ulutaş, Lazer Altyazı: Mürsel Gülveren, Erkan Tekemen, Taner Alioğlu, Kerem Aktaş, Negatif Aktarma: Eyüp Yıldız, Telesine: Tuncay Koçtürk, Koordinatör: Turan Tokel, İletişim: Fatma Gülveren, Ulaşım: Şakir Güzel, İbrahim Kaplan, Reha Küçüktopuz, Hazma Büyükçapan, Celal Tursun,Görsel Efekt: Şafak Mıhlaç, Aytekin Birkon, Optik Ses Kayıt: Eyüp Yıldız, Renk Düzenleme: Erol Şahin, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Prodüksiyon Amiri: Yiğit Umurhan, Serçin Asutay, Set Amiri: Salim Aslan, Set İşçileri: Mehmet Ali Küçük, Abdullah Demirkubuz, Melek Çakıcı, Basın Danışmanı; Bircan Silan, Genel Koordinatör: Aylin Beyazlı, Ses Operatörü: Dinos Kittou, Boom Operatörü: Nikolas İlias, Kurgu: Metin Belgin, Aytekin Birkan,

Oyuncular: Memet Ali Alabora (Yusuf), Ali Poyrazoğlu (Haşim Kaptan), Metin Belgin (Selim), Sanem Çelik (Meryem), Mustafa Alabora (Cemal Kaptan), Katerina Moutsatsos (Katerina), Hikmet Körmükçü (Madam), Turgay Tanülkü (Andon), Eser Ali (Ali) Yıldırım, Gültekin Tepe, Özdemir Çiftçioğlu (İsmail), Yorgo Zarbozan (Baba Yorgo), Sevgi Onat Suzan), Savaş Karakaya (Rambo), Katerina Paputsakis (Vula), Mete Yılmaz (Mimar), Murat Suluoğlu (Patron), Latif Akar (Adalı), Orhan Karatay (Kahveci), Mevlut Akyıldız (Metin), Vasil Karadimitri (Köylü), Gültekin Tepe (1. Adam), Attila Güldiken (2. Adam),

Konu: Dört hükümlü arkadaş tekneyle Yunanistan'a kaçıp cezaevinden kurtulmaya çalışırlar. Önce gıda zehirlenmesi numarasıyla Bayrampaşa Cezaevi'nden hastaneye kaldırılan ekip daha sonra oradan kaçmayı başarmışlardır. Fakat yolculuk esnasında büyük bir fırtınaya yakalanırlar ve tekne batar. Tekneyle birlikte daha sonra öğrenece

ğimiz kaçırıp satmayı planladıkları tarihi eser de batmıştır. Kıyıya çıkmayı başarırlar ama nerede olduklarını bilmemektedirler. Önce kıyıya yakın bir manastıra çıkarlar ve burasının Yunan adası olduğunu düşünürler. Fakat oradan çıkıp ilerlemeye başlayınca burasının Gökçeada olduğunu fark edeler ve terk edilmiş bir cezaevine saklanırlar. Bu arada aralarında çıkan bir anlaşmazlıktan dolayı Yusuf dışarı çıkar ve tecavüz edilmek üzere olan Meryem'i adamların elinden kurtarır. Meryem onlara yardım etme sözü vermiştir. Ama Meryem'in Yusuf'u ölen kocasının onu kurtarmak için gönderdiğini söylemesi ekipteki diğer insanları da ve tıpkı adadaki çoğu insanın düşündüğü gibi onun deli olduğunu düşünmeye iter. Ona güvenmedikleri halde başka çareleri olmadığı için Meryem'in dediği gibi onu beklemeye başlarlar. Bu esnada Meryem'e tecavüz etmeye çalışanlar da kaçmayı başarır. Meryem de daha çok deli damgası yememek için şikayet etmez onları. Meryem akşam yemek yapıp onlara götürür ve onları alıp Dereköy'de eski bir eve götürür. Bu sayede onların da güvenini kazanır. Ayrıca Meryem ve Yusuf'un arasında da bir ilişki başlar. Daha sonra Meryem onlara her açıdan yardım etmeye başlar. Önce onun yardımıyla tarihi eseri battığı yerden çıkarırlar. Daha sonra tekrar yer değiştirirler ama artık plan da bir değişiklik vardır. Meryem de onlarla gelecektir. Sonra satın alacaklarla tekrar ilişki kurmayı başarırlar ve anlaşırlar. Ama son dakika da Meryem gelemez çünkü polisler tarafından yakalanmıştır. Onsuz yola çıkarlar ama bizim ekibimizin de sonu iyi olmayacaktır.