YAŞAMIN KIYISINDA (2006)
Senaryo ve Yönetmen: Fatih Akın,
Görüntü Yönetmeni:
Zekeriya Kurtuluş, Rainer
Klausmann, Gökhan Atılmış, Eyüp Boz,
Yapımcı: Klaus Maeck ,
Fatih Akın , Erhan Özoğul , Andreas
Thiel , Ali Akdeniz Kurgu: Andrew Bird, Sanat
Yönetmeni: Sırma Bradley, Ses: Kai Lüde,
Oyuncular:
Nurgül Yeşilçay (Ayten Öztürk), Baki Davrak (Nejat Aksu), Tuncel Kurtiz (Ali
Aksu), Hanna Schygulla (Susanne Staub), Patrycia Ziolkowska (Lotte Staub),
Nursel Köse (Yeter), Öznur Kula (Devrimci Kız), Güven Kıraç, Nejat İşler,
Şevval Sam, Yelda Reynaud, Ferdi Alaboğa, Lars Rudolph, Andreas Thiel
Konu: "Duvara Karşı" ile hem
Almanya hem de Türkiye'yi sallayan Fatih Akm, sonraki 3 yıllık süreçte
kalburüstü bir müzik belgeselinden (İstanbul Hatırası Köprüyü Geçmek) ve birkaç televizyon işinden
sonra "Yaşamın Kıyısında" ile sinema
severlerin gönlünü bir kez daha fethetti.
Yönetmen yine senaryosunu kendisinin yazdığı "Yaşamın Kıyısında"da,
zamanda ilerigeri sıçramalarla etkileyici bir 'kesişen hayatlar' hikayesi
anlattı. Almanya'da yaşayan Türk babaoğul ile yine Almanya ile bağı olan Türk
anne kızın yollarının kesişmesiydi ana
hikaye. Ancak Akın her ne kadar 'kesişme' anlatıyor gibi görünse de seyircinin
kafasını kurcalayacak detaylarla örmüştü hikayeyi. Kavşak noktalarında hep
ölümün birleştirdiği bu hayatlar, bazen de kaderin (ya da tesadüflerin)
müdahalesiyle birbirlerine teğet geçmekteydiler. Tıpkı, annesini aramak için
Almanya'ya gelen Ayten'in (Nurgül Yeşilçay), yanı başından geçen annesini fark
edememesi; hikayenin merkezinde yer alan iki ana karakterin (Ayten ve Nejat),
seyircinin beklentisinin aksine film boyunca (birbirleriyle teğet geçse de)
hiçbir şekil de tanışmaması gibi... "Duvara Karşı"da olduğu gibi
Almanya ve Türkiye arasında bir yolculuğa dönüşen film, yönetmenin iki vatanlı
oluşunun da ruh halini yansıtır. "Yaşamın Kıyısında" oyuncu
performansları açısından da dikkate açık uçlu
değer bir yapım. Başta "Lola + Bilidikid"in Murat'ı Baki
Davrak olmak üzere, Nurgül Yeşilçay, iki deneyimli oyuncu, Tuncel Kurtiz ve
Fassbinder'in vazgeçilmez yüzü Hanna Schygulla, filmi sırtlar götürür. Her ne
kadar yardımcı kadroda yer alsalar da, fahişe anne rolündeki Nursel Köse ile
Lotte'yi canlandıran Patrycia Ziolkowska'nın performansı da görülmeye değerdir.
Ödül hanesine bakıldığında "Yaşamın Kıyısında"nın, "Duvara
Karşı"nın hiç de gerisinde kalmadığını, hatta onu geçtiğini söylemek
mümkün. 80. Akademi Ödülleri'nde Almanya'nın Yabancı Dilde En İyi Film
kategorisinde Oscar adayı olan yapım, Fatih Akın'a Cannes'’da En İyi Senaryo
ödülü kazandırmış; Antalya gibi Türkiye'deki belli başlı festivallerde de
benzer başarıyı yakalamıştır. Fatih
Akın, içinde derin trajediler barındırmasına rağmen "Yaşamın
Kıyısnda"da, dramatik ölçüyü kaçırmamaya dikkat eder. Kazım Koyuncu'nun o
hüzünlü şarkısının eşlik ettiği final yönetmene
göre bilgeliği oluşturan iki kelimeyi, yani bekleyişi ve umudu simgeler. Tıpkı
Akm'a ilham kaynağı olan Alexandre Dumas'mn Monte Crislo Kontu'ndaki gibi...
(M.I.) Sinema En İyi 100 Film
En İyi Senaryo, Kiliseler Birliği Ödülü Cannes Lino Brocka Ödülü Cinemanila
►Jüri Özel Ödülü
►En
İyi Yönetmen,
►En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu,
►En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu,
►
En İyi Kurgu
Fatih Akın'ın son filmi Yaşamın Kıyısında, 60.Cannes Film Festivali'nin
iddialı filmleri arasında gösteriliyordu ve "en iyi senaryo" ödülünü
aldı. Bu ödül, tam beklentileri karşılamamıştı belki ama film, yönetmen ve
oyuncularının etrafında oluşan ilgi haresi de önemliydi. Fatih Akın, özellikle
Duvara Karşı filmi ile hem Almanya, hem Türkiye ve hem de dünyada dikkatleri
üzerine toplayan bir yönetmen olarak öne çıkmış, Duvara Karşı'yla, prestijli
festival, Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülünü kazanmıştı Türk asıllı Alman vatandaşı olan Fatih Akın,
her iki ülke arasındaki yaşam deneyimlerini, gözlem ve duyarlıklarını sinema
ile ifade etme açısından sadece günümüz Alman sinemasının değil, aynı zamanda
Türk sinemasının da en önemli sanatçıları arasında yer alıyor. Yaşamın Kıyısında için Fatih Akın'ın olgunluk
dönemi çalışmalarının başlangıcı denebilir. Önceki filmlerinde, Duvara Karşı
dışında, daha yalın, klasik bir anlatım ve sinema dilini tercih ederken,
Yaşamın Kıyısında ise deyim yerindeyse öyküsünü bir labirent gibi örüyor.
Edebiyatçı bir yakınım edebiyat sanatı için "dili işleme hüneri"
demişti. Sevdiğim bu tanımlamayı sinemaya yansıtmak gerekirse, sinemaya için de
"görüntüleri işleme hüneri" denebilir. Fatih Akın, bu bağlamda önemli
bir sinemacı. Duvara karşı gibi kurmaca bir film, İstanbul Hatırası: Köprüyü
Geçmek gibi belgesel bir film yapsa da, öncelikle söyleyecek sözü olan bir
sinemacı ve bu sözleri, görüntüleri işleme hüneriyle estetik ve anlamlı bir
boyut katarak biçimlendiriyor. Akın, Yaşamın
Kıyısında da, insanın dramını mizahı da kullanarak anlatmayı hedeflemiş
görünüyor. Filmin karakterlerinden belli bir kişinin öyküsü öne çıkmıyor. Ali
Aksu, Karadeniz'den Almanya'ya gitmiş, oğlunu tek başına büyütmüştür. Nejat Aksu, babasıyla yaşamaktadır ve
Almanya'da bir Türk olarak Alman Dili ve Edebiyatı alanında üniversitede
profesör olarak çalışmaktadır. Yeter, Jessy takma ismiyle bir genelevde fahişe
olarak çalışmaktadır. Tek amacı kızı Ayten'in okumasını sağlamaktır. Ali Aksu,
Yeter'le ilişki yaşamış; sonrasında ise Yeter'in kazandığı parayı ona
verebileceğini ve fahişeliği bırakıp kendisiyle yaşamasını istemiştir. Amacı
yaşlılık dönemini yalnız geçirmemektir. Bu ilişki sırasında kıskançlıklara başlamış ve kadının diklendiği bir anda ona
vurarak ölümüne neden olmuştur. Ayten, gizli bir örgüt üyesidir. Annesini
bulmak için Almanya'ya gelen Ayten, Lotte'yle tanışmış ve onun evinde kalmaya
başlamıştır. Lotte kafası karışık bir Alman genç kadındır. Ayten'le
üniversitede tanışır ve ona yakınlık duyarak yardım etmeye karar verir. Kendi kültürünü
sert ve insani ilişkilerden uzak bulması da, Ayten'leyakınlaşmasını
kolaylaştırmıştır. Annesi Susanna, bu durumdan hoşlanmasa da, kızını
kaybetmekten korktuğu için sineye çekmektedir. Kaçak yaşadığı anlaşılan
Ayten'in, mültecilik başvurusu hakkında açtığı dava reddedilir ve Türkiye'ye
gönderilir. Türkiye'ye döndüğünde hapse giren Ayten'e yardımcı olmak için
Türkiye'ye gelen Lotte, trajikomik bir şekilde yaşamını kaybeder. Susanna
kızının anısını sürmek için Türkiye'ye gelir ve Ayten'den nefret etmeyi değil
onu sevmeyi deneyerek ona yardım etmeye karar verir. Babasına Yeter'i öldürdüğü
için dargın olan Nejat Susanna'nın dramı karşısında babasını bulmaya karar
verir ve onu aramak için memleketine gider. Yaşamın Kıyısında, bir arayış ve
yol filmi. Akın'ın filminde dram ve hüzün, mutluluk ve sevinç yaratan olguların
üstüne çıkıyor. Film üç epizod şeklinde düşünülmüş ve kotarılmış; ama bu
epizodlar arasında organik bağlantılar var ve biri diğerinin anlamını
pekiştiriyor. Bunlar "Yeter'in Ölümü", Lotte'nin Ölümü" ve
"Yaşamın Kıyısında". Epizodlar birbirlerine teğet geçiyor ve klasik
dramatize yapıdaki bir filmdeki beklentilerimizle uyuşmadığını fark etmemize
karşın, filmden uzaklaşmıyor, tersine bize gösterdiklerini değil anlatmaya
çalıştıklarını kavramaya çalışıyoruz. Bu bağlamda Yeter, Ali, Nejat, Ay ten ve
Lotte'nin öyküleri öne çıkıyor. Başka bir filmde bu kadar tesadüf olmaz
diyebileceğimiz olgular bu film için diyalektik bir olay örgüsünün katmanlarını
oluşturuyor. Yukarıda belirtilen, filmin ana karakterleri içinde daha yapay
olanları Ay ten ve Lotte görünüyor. Olay örgüsünün gelişiminde yerleri olan bu
karakterler, kısmen şablon kalarak zayıf bir etki yaratıyorlar. Ülkemiz alt
sosyo kültürel katmanlardan ve feodal ilişkilerin egemenliğindeki ilişkilerin
etkisindeki insanların çocukları (Ayten) yasadışı örgüt üyesi olurken; antitezi
konumundaki batılılarsa (Lotte) hala dahayaşamlarına anlam katabilmek için
Hindistan turuna çıkıyor ve milliyetçi üst kimliklerden nefret ediyorlar.
Şüphesiz bu figürler ve ilişkileri, derinliksiz işlenmek için yaratılmamış.
Aslında her karakter bir bakıma metafor işlevi görerek yaşamı ve onun
kıyısındaki insanların tutunma mücadelelerini, kişilik çatışmalarını, Akın'ın
yansıtmayı sevdiği kültürlerarası çatışmaları temsil ediyorlar. Fatih Akın,
önyargılara karşı tavır alıyor, bir Türk Alman olarak sadece Türklerle
Almanların öyküsünü ve birbirleriyle kesişen yaşamlarını ele almıyor. O sinema
dilinin zenginliğini ve olanaklarını kullanarak evrensel de olabilecek bir
öyküyü anlatmayı deniyor ve Duvara Karşı 'dan sonra bunda da başarılı oluyor.
Ama diğer yandan Susanna, kaçınamadığı Orientalist bakışın etkisiyle kiracısı
olarak oturduğu Nejat'ın evinin yanındaki apartmanın neden bakımsız olduğunu
sorarak, Nejat'ın filmin gereksiz didaktik söylemlerini oluşturmasına
(kültürsüzlük, cahillik vb.) katkıda bulunuyor. Nejat, kendi ülkesine
yabancılaşmış, fakat yabancı olarak bulunduğu bir ülkenin dilini ve edebiyatını
öğreten bir profesördür. Susanna ise kendi ülkesine yabancılaşmasının en keskin
olduğu çağı geçmiş ve kızını kaybetmenin acısıyla intikam, öfke gibi duyguların
yerine ötekini anlama çabasıyla yabancı olma (öteki) fikrini içselleştirmeye
çabalamaktadır. Özellikle Tuncel Kurtiz, Baki Davrak ve Nursel Köse'nin
oyunculuklarını filmin etkisini güçlendiren performanslar olarak not etmek
gerekir. Akın, görüntü yönetimi açısından farklı kişilerle çalışmayı tercih
etmiş. Şüphesiz koşulların dayatması da olabileceği gibi farklı epizodlara,
farklı bakış açılarının duyarlığını katmak istemiş olabilir. Belirgin bir üslup
farkı dikkati çekmese de gene de riskli bir tercih olduğunu eklemek gerekir.
Fatih Akın, Duvara Karşı'yla başlattığı ve İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek
isimli belesel filmiylepekiştirdiği sağlam sinema duygusunu, Yaşamın Kıyısında
filmiyle ustalaşma kulvarında geliştirmeye çalışıyor. Filmin kurgusu ileri geri
sıçramalı yapısıyla da, filmin öyküsüne, daha da önemlisi Fatih Akın'ın
kendisini ifade etmesine önemli bir katkıda bulunuyor. Bu katkı salt kurgunun
farklılığından değil, aynı zamanda filmin öyküsel gidişinden sonuç beklemeye
dönük beklentileri de boşa çıkararak oluşuyor. Film, seyircinin işini
kolaylaştırmıyor; yorumu ona bırakıyor. Tıpkı yaşam gibi. Kendimizi yaşamın
merkezinde zannederken ve egolarımızdan başımız dönerken, bazen yaşadığımız
küçük bir dramla gerçekte ne kadar yaşamın kıyısında kaldığımızı ayrımsama mız
gibi. (Bülent Vardar) “Sinematürk, Aylık Sinema Dergisi, sayı 14”