Powered By Blogger

24 Aralık 2022 Cumartesi

 

 SAKLI YÜZLER (2006) 

  Senaryo ve Yönetmen:  Handan İpekçi,   Görüntü Yönetmeni:  Feza Çaldıran, Ümit Ardabak   Yapım:  Yeni Yapım Film Ltd/  Handan İpekçi, Ersan Çongar. Thomas Sprfinger (TürkAlman Ortak yapımı)   Yönetmen Yardımcıları: Özcan Alper, Aslı Ertürk, Aslı Emek Kaygusuz, Müzik: Anima, Kamera Asistanları “35mm Mini DV”: Halil İbrahim Çekiç, Ali Özel, İbrahim Sürmeli, Mehmet eren Nayır, Ahmet Tan, Kamera Asistanları “HD”: Ali Aslan, Serkut Kelboğa, Boom Operatörleri: Georgias Farmakis, Bilge Bingül, Sarp Karaer, Kurgu: Aytekin Birkan, Natalin Solakoğlu, Handan İpekçi, Miksaj: Lothar Sogeler, VDT, Ses Tasarım: Nurkut Özdemir, Sanat Yönetmeni: Deniz Özen, Esra Yıldız, Yapım Koordinasyon: Hamide Hurma, Claudia Mehl, Sabine Adach, Yapım Sorumluları: Nejat Akdoğan, Serdar Dikmen, Mustafa Saygın, Rhein Ruhr, Jörn Poll, Yapım Asistanları: Korhan Uğur, Martin Vietor, Sanat Yönetmeni Asistanları: İlke Direk, Ebru Karaca, Deniz Kaya, Işık Şefleri: Turgut Köse, Aydın İz, Gerd Zimmermann, Işık Ekibi: Murat Şimşek, Sedat Kaplı, Orhan Sever, Stefan Heigemann, Martin Walocha, Statikem Operatörleri: Ercan Yılmaz, Eckhard Janson, Mehmet Kılıç, Set Amirleri: Süleyman Başoğulları, Sven Ebenhard, Set Menejer: Knut Buhren, Set Yardımcıları: Erdal Ateş, Serdal Ateş, Erdal Yıldırım, Cem Danışman, Hannah Neumann, Makyaj: Aylül Dinçer, Erol Tınmaz, Claudia Busch, Kuaför: Hilvan Barlas, Kuaför: Claudia Busch, Set Fotoğrafçıları: Kemal Aslan, Guido Engels, Şive Hocası: Mahmut Çiftçi  Almanca şive Hocası: Haydar Zorlu, Kürtçe Ağıt Çeviri: Murat Balgı, Post Prodüksiyon Süpervizör: Aytekin Birkon, Stüdyo Teknik Sorumlu: Erkan Ataş, Stüdyo koordintör: Turan Tokel, Negatif Kayıt Operatörü: Şafak Mıhtaç, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, Tuncay Koçtürk, Negatif Renk Düzenleme: Erol Coşkun, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özlek, Film Yıkama: Yahya Öztürk, M, Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Ali Komaz, Kimyager: Ferda Yılmaz, Altyazı Eşleme: Dila Ulutaş, Lazer Altyazı: Mürsel Gülveren, Kerem Aktaş, Taner Alioğlu, İsmail Yeltek, Jenerik: Şafak Mıhlaç, DS Nitris Operatörü: Burak Sürücü, Online Asistan: Nail Güleçyüz, Telesline Renk Düzenleme: Esra Çora, Teknik Sorumlu: Murat Akbulut, Aktarma: Önder Aslan, Emrah Ergenç, Süleyman Derebaşı, Burak Arıkan, Miksaj Asistanı: Marcus Lobel, Efektör: Dioler Hebben, Efekt Kayıt: Michael Frenken, Efekt Kurgu: Mathias Sangor, Dolby Danışman: Huber Henie, “Fono Film Stüdyo ve Laboratuarlarında hazırlanmıştır”  

Oyuncular: Şenay Aydın (Zühre), İştar Göksever (Ali), Berk Hakman (İsmail), Cem Bender (Yönetmen), Nisa Yıldırım (Nurtan), Füsun Demirel (Savcı), Dilan Erçetin (Zühre Kızkardeş 9 Yaş), Bahar Aydın (Zühre Kızkardeş 14 yaş), Aslı Öngören (Zühre ana), Muhammed Cangören (Mehmet Amca), Necmettin Çobanoğlu (Zühre baba), Nevra Kutal (Savcı Seslendirme), Tanya Barut (Yönetmen sevgili), Yusuf Çetin (Zübeyr), Açelya Akkoyun (Zühre çocuk), Ece Özdikici (Hostes), Berrin Alpınar  Lenz (Sinema Müdürü), Bahtiyar Engin (Alman patron), Muhammed Bıçakçı (Nazım dayı), Bilal Bulut (Zühre sevgili), Kemal Ulusoy (1. Alinin adamı), Ferthad Fegi (2.Ali’nin adamı), Ruşen Cücen (Zühre Koca), Bekir Ferhan Fotoğrafçı), Banu Fotocan (Nurten kız), Mehmet Çiftçi (tezgahtar), Mesut Egemen (yoldan geçen adam), Ali Eryılmaz (imam), Melahat Bayram (Ağıtçı kadın), Ağıtçı Kadınlar: Nuriye Savan, Naile Aydoğdu, Zürgan Aydoğdu, Hanım Aydoğdu, Nejla Bulut, Şefika Aydoğdu, Aşiret erkekleriAlmanya: Basri Aslan, Sedat Develek, Aşiret erkekleri –Türkiye: Arif Erçetin, Enver Yıldırım, Ali Akkuş, Arda Şahinoğlu (Nureten torun), Komşu Kadınlar: Fatma Pazvant, Birsen Savcı, Ruziye Uzuner, Komşu çocuklar: Mehmet Batuhan Meriç, Zeynep Alan, Berre Zuhal Vamalı, Aziz Çakbur (Garson), Minibüsteki yolcular: Haşim Aydoğdu, Zeynel Aydoğdu, Veysi Paydaş, Ayşe Aydoğdu, Mehmet Ulus, Mediha Aydoğdu, Samet Aydoğdu, Vedat Paydaş,  

 Konu: Birbirini seven Zühre ile Ömer başlık parası yüzünden evlenemez. Zühre hamile kalır ve küçük amcası töreyi sebep göstererek öldürülmesini ister. Durumdan şüphelenen savcı Zühre’ye göz kulak olur. O’nu sevdiğiyle evlendirmek ister. Ömer başta korkaklık ettiği için Zühre kabul etmez. Ömer aynı gece intihar eder. Fakat Zühre’nin okul yolunda kurşunlanmasına engel olamaz. Zühre çok kan kaybeder ancak ölmez. Savcı tarafından Zühre’ye öldü süsü verilir.  Yıllar sonra Ömer’in abisi namus cinayet leriyle ilgili bir belgesel çeker. Zühre ve savcı da belgeselde yer alır. Zühre savcı nın tanıştırdığı bir erkekle evlidir ve bir kızı vardır. Zühre’yi belgeselde gören ailesi Almanya’dan Türkiye’ye O’nu bulmaya gelir. Küçük amcası da yola çıkar, niyeti Zühre’yi öldürmektir. Kısa bir zaman farkıyla küçük amcası ailesindenönce gelir. Zühre’ye ateş eder. Erkek kardeşi ve Ömer Zühre’yi hastaneye götürür. Kamera kayda devam eder. Zühre’nin halası manidar bir ifade ile Zühre’nin arabaya konmasını çeker 

2001 yılında "Büyük Adam Küçük Aşk" ile yüreklerimizi ısıtmıştı Handan ipekçi. Aradan altı sene geçmiş, başka bir hikayeyi izleyicisiyle paylaşmak için uzun bir süre beklemiş. Bu uzun bekleyiş, sinemaya karşı duyulan sorumluluktan kaynaklanıyor muhakkak. Düzeysizliğin had safhaya ulaştığı, ticari kazançtan pay alabilmek  adına birbirinin kopyası filmlerin yapıldığı bir dönemde, ince eleyip sık dokuyan, düşünsel yapısı sağlam ürünler vermek için çabalayan ve bunu samimiyetten ödün vermeden başaran bir yönetmenle  karşılaşmak pek kısmet olmuyor doğrusu. O  yüzden de beklemeye değiyor. Sonunda "Saklı Yüzler" gibi bir film izleyebilecek olduktan sonra beklemenin hiçbir sakıncası kalmıyor.. "Saklı Yüzler", Handan İpekçi'nin yeni filmi; kadının toplumsal konumuna, kimliksiz bırakılmasına, ataerkil kültürün kadını nesneleştirmesine eleştirel bir bakış ... Çarpıcı ve hüzün yüklü ..  Zühre, köyündeki bir delikanlıyla aşk yaşar ve hamile kalır. Aile bireyleri, doğumdan sonra törenin gereğini yerine getirmek adına genç kadını ve bebeği öldürmeye karar verir. Erkek kardeş büyüklerin zorlamasıyla yeğenini boğarak öldürür. Zühre'yi öldürmek ise babanın görevidir. Kızına kıyamayan baba intihar eder. Ama küçük amca törenin kanunlarını uygulamaya kararlıdır. Zühre, bölge savcısının yardımıyla köyden kaçmayı başarır. Yeni bir isimle, yeni bir hayata başlar. Zühre'nin öldüğü sanılır. Namus cinayetleri üzerine belgesel çeken bir yönetmen, yüzünü gizlediği Zühre'yi belgeseline konu eder. Belgeseli şans eseri izleyen amca genç kadının ölmediğini anlar ve beline silahını takıp yollara koyulur.   Filmde kadının cinselliğini bastıran toplumsal yapı, erkek egemen toplumun çıkmazları bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Tabii sinema hakkında da bu bağlama oturan yoğun bir söylem geziniyor derinlerde. Laura Mulvey, "Görsel Haz ve Anlatı Sineması" isimli çalışmasında sinemanın erkek bakışı üzerinden nasıl bir işlev kazandığını zamanında dile getirdiği için en iyisi ona kulak vererek ilerlemek: "Aslında Cinsiyet Üzerine Üç Deneme'sinde Freud, skopofiliyi (gözetlemecilik), erojen bölgelerden oldukça bağımsız dürtüler gibi var olan, cinselliği oluşturan güdülerden biri olarak benimsemiştir. Bu noktada, skopofiliyi, öteki insanları nesneler gibi ele almakla, onları denetleyici ve meraklı bir bakışa tabi kılmayla ilintilendirir ... Cinsel dengesizliğin yönettiği bir dünyada, bakmadaki haz, etkin/erkek ve edilgin/ dişi arasında bölünmüştür. Belirleyici erkek bakışı kendi fantezisini, uygun biçimde şekillenmiş dişi figüre aktarır ... Egemen ideolojinin ve ona dayanak olan psişik yapıların ilkelerine göre, erkek figür cinsel nesneleştirme yükünü taşımaz. Erkek kendi teşhirci benzerine bakmakta isteksizdir. Dolayısıyla temaşayla anlatı arasındaki ayrılık, öyküleri ileri götüren olayları olduran etkin rol olarak erkeğin rolünü desteker ... Erkek film fantezisini denetler ve aynı zamanda daha öte bir anlamda iktidarın temsilcisi olarak ortaya çıkar .  Geleneksel olarak, sergilenen kadın iki düzeyde işlev görür: perdenin her iki yanındaki bakışlar arasında yer değiştiren bir gerilimle, hem perdedeki öykü içindeki karakterler ve hem de izleyiciler için erotik nesne olarak."  "Saklı Yüzler" tam da bu noktaya, egemen ideolojinin dayatması olan "erkek bakışının" ana akım sinemadaki ve sosyal yaşamdaki denetleyiciliğine, iktidarına itiraz ediyor. Filmin bir sahnesinde amca karakterini, bir sinema salonunda bahsi geçen belgeseli izlerken görüyoruz. Belgeselde anlatılanların "onun" yüzünde gerçekleştiğini biliyoruz. Ama o anda izleyici konumunda çıkıyor karşımıza. "Saklı Yüzler’i izleyen bizler gibi! .. Kadını nesne haline getiren sinema seyir cisine ait "erkek bakışının" taşıyıcılığını üstleniyor. Bizim bakışımızın yani. .. Kadını cinsel nesne haline getirip denetlemeye kalkan bizim bakışımız, çünkü, "Geleneksel olarak, sergilenen kadın i.ki düzeyde işlev görür: perdenin her iki yanındaki bakışlar arasında yer değiştiren bir gerilimle, hem perdedeki öykü içindeki karakterler ve hem de izleyiciler için erotik nesne olarak." Ayrıca film izlemek bir nevi gözetleme demek. Gözetleme ise "insanları nesneler gibi ele almakla" ilintili bir olgu. Namus cinayeti de bu nesneleştirmenin sonuçlarından biri zaten. Şayet cinayet gerçekleşmezse kapıda bir de kimlik yitimi bekliyor. Zühre, bu noktaya tekabül edecek şekilde adını değiştiriyor ve yüzünü gizleyerek dahil oluyor belgesele. Kısacası, sürüp giden zulme biz de ortak ediliyoruz. Başka bir bağlamada, olaylara seyirci kalıp sesimizi çıkarmadığımız için bile suçlanmayı hak ediyoruz aslında. Neyse ki filmin sonunda "erkek bakışı" iktidarını yitiriyor. Filmdeki belgesel yönetmenin yanından ayırmadığı ve sürekli çekim yaptığı kamera bir anda hareketleniyor. izleyici, o kameranın bakış açısından  takip etmeye başlıyor olayları. Kamerayı hareket ettirenin, yani bizim bakışımız yönlendirenin kim olduğunu anlayamıyoruz önce. Sonra o kişinin Zühre'nin yengesi olduğunu öğreniyoruz. "Erkek bakışı" böylece kırılıyor, bir kadın tarafından yönlendiriliyor Yani Handan ipekçi tarafından ...  Neticede, "Saklı Yüzler", "kötü" film yapmamaya kararlı bir yönetmenin incelikli selamını yolluyor muhatabına. Bu satırların yazarına göre sinemayla gönül bağı kurduğunu iddia eden herkes Handan Hanım'ın selamını zarifçe karşılamakla yükümlü! (Arzu Çevikalp) “Cinemascope, sayı 12” 

 

 

SAHNE  (2006) 

Yönetmen:  Arda Kural   Senaryo:  Anita Kural,   Görüntü Yönetmeni:  Soner Buvan,   Müzik:  Hayko Cepkin Yapım  Arda Kural,  Destekleyici Yönetmen: Fırat Gürsoy, Sanat Yönetmeni: Hayfa Safi, Arife İşlek, Yardımcı Yönetmen: Hayfi Safi, Renk Düzenleme: Tolga Girici, Uygulayıcı Yapımcı: Arda Kural, Uğur Büyükakıncık, Kurgu: Arda Kural, Işık Şefi: Murat Şimşek, Post Prodüksiyon: Yasin Şerif Tulun, Hayfa Safi, Işık Teknisyeni: Fazlı Ekizler, Atalay Ergül, Set Ekibi: Osman Camgöz, Culluk,  

Oyuncular: Arda Kural, Enis Mazak, Akasya Aslıtürkmen, Emel Çölgeçen, Naci Taşdoğan, Betül Arım, Sinemis Candemir, Uğur Büyükakıncık  

Konu: Tiyatroda dekorculuk yapan bir genç, günün birinde oyuncuları esir alarak dışarı çıkmalarını engeller ve onlara öleceklerini söyler. Bu zorlu deneyim sırasında herkes yaşam, ölüm ve hayatın anlamı üzerine bir kez daha düşünecektir.

  PARS: KİRAZ  OPERASYONU (2006) 

 Yönetmen:  Osman Sınav,   Senaryo:  Osman Sınav, Aybars Bora Kâhyaoğlu,   Müzik :  Srdjan Kurpjel,   Görüntü Yönetmeni:  Torben Forsberg   Yapım:  Sinegraf Ltd   Kurgu Kemalettin Osmanlı, Sanat Yönetmeni: Sırma Bradley, Yapım Koordinatörü: Engin Acuner, Yapım Asistanı: Sezgin Acuner, Yardımcı Yönetmen: Ayhan Özen, Yardımcı Yönetmen: Tolgay Ziya, Yönetmen Yardımcısı: Melda Özvanlıgil, Panther Operatörü: Aris Aslanoğlu, Set Fotoğrafları: Göksel Ateş, Işık Şef: Hakkı Yazıcı ,Sanat Yönetmen Yrd: Murat Battal, Kostüm Uygulama : Gülümser Gürtunca, Ses Tasarım: Recep Turgay Kırallı, Ses Kayıt: Kaan Karlık, Dolby Miksaj: Rasim Kurtulan, Cast Sorumlusu: Nilay İslamoğlu Genç, Cast Direktörü: Aslı İslamoğlu,  

Oyuncular: Selçuk Yöntem (Kadir Zebari), Murat Daltaban (Haşhaşi), Pelin Batu (İnci öğretmen), Luk Piyes (Tayfun), Uğur Polat (Ertuğrul),Udo Kier(Klaus), Duygu Şen (Beril), Erdal Cindoruk (Başkomiser), Koray Ergun, Zuhal Gencer Erkaya, Damla Özen, Turgut  Tunçalp (Haşhaşinin gençliği), Barış Bağcı, Eray Demirkol, İbrahim Kendirci (Volkan), Ziver Çiftçi (Rıza), Ercan Özdal, (Tolganın Arkadaşı), Gürcan Koç (Kaportacı), Gürol Güngör (İsmet), Deniz Denker, İlker Kurt, Ece Şakar (Narkotik Polisi), Özer Onur Özus, Yusa Bozkurt (Genç Atilla), Tevfik Polat (Polis), Eda Özerkan, Şükran Ovalı (Zeynep), Erkay Yavuz, Hamdi Yolcu, Murat Cemcir, Bülent Keser

  Konu: Uyuşturucu satıcıları ve kullanıcıları ile onlara engel olmaya çalışanlar arasında geçen; fakat özünde bireysel bir hikâyeyi konu edinen “Pars: Kiraz Operasyonu”; okullardaki öğrenciler, uyuşturucu baronları ve narkotik polislerinden oluşan bir üçgen üzerinde anlatılıyor.  

& Doğrusu insan şaşırıyor: nerde bir zamanlar “Kapıları Açmak”, “Yalancı” gibi TRT çatısı altında yapılmış küçük, psikolojik ağırlıklı filmlerin yönetmeni Osman Sınav...Nerde bugünün “Deli Yürek” ve şimdi karşımızdaki 4 milyon dolarlık bütçesi olduğu söylenen filmle, sinemamızın en pahalı aksiyon filmlerine sıvanmış olan iddialı yönetmeni Osman Sınav?  Ayni değişimi, Serdar Akar da yaşamadı mı? Bunu illa da kötü yönde bir değişim diye söylemiyorum. Bu sonuçta bir tercih sorunudur. Tür sineması ve kitleye dönük filmler de önemlidir. Ve her yönetmen elbette eninde sonunda kendi kartvizitini seçer. Yeter ki yaptığı işler türünün iyileri olsun…  “Pars: Kiraz operasyonu”, bu açıdan önemli ve temelde olumlu bir örnek. Gerçi bizim gibi (yani sinema yazarları gibi) bu türün sayısız örneğini izleye gelmiş ve üstelik tür sinemasına genelde yukardan bakan bir gurubu çok heyecanlandıracak bir yanı yok. Ama seyirciye beklediklerini veren, türünde bizde yapıla gelmiş en iyi örneklerden biri olduğuna da kuşku yok.  

Finalde verilen özet bilgilerin ışığında daha da yaşamsal gözüken bir konuya değiniyor film: uyuşturucu sorunu. Eğer gerçekten de Afganistan’da çıktığında kilosu en fazla 500 $’dan satılan bir mal, Türkiye üzerinden geçip New York’a ulaştığında kilosu 500 bin $’dan satılıyorsa, bu işte dönen paranın büyüklüğü karşısında dehşete düşmemek mümkün mü? Ve dünyada petrolden bile daha karlı olan bu ticarete engelolma umudu var mı?  Ama yine de bunu deneyenler var. Deneyimli polis babası annesiyle birlikte gözlerinin önünde vurulmuş olan Atilla, büyüyünce baba mesleğini seçer ve narkotik şubenin etkin bir elemanı olur. Uyuşturucu trafiğine karşı yardımcısı Asena ile birlikte amansız bir savaş açan gözü pek polis, büyük patron Haşhaşi’ye dek uzanır. Ama işin orda  bitmediğive Haşhaşi aracılığıyla Amsterdam piyasasına ulaştığı ortaya çıkar. Öte yandan, ailesinden hayatta kalan tek birey olan sevgili kardeşini yine uyuşturucuyla ilişkili bir cinayette kaybeden olan Atilla, örgütle arasının bozuk olmasına karşın bu işi takip edecek ve sonuçlandıracaktır. Ama elbette bu, korkunç ticaretin kesin sonu demek değildir. O yine önlenemez bir nehir gibi akmaya devam edecek ve de ayni konuda bize şimdiden vaad edilen 23 film daha ortaya çıkacaktır.  140 dakikalık bu hayli uzun film, Sınav’ın artık bilinen tekniğiyle, hızlı ve ustaca anlatılmış bir maceraya dönüşüyor. Bu türdeki becerisini  özellikle yıllarca süren “Deli Yürek” TV dizisiyle kazanmış olan 60 yaşının eşiğindeki yönetmenimiz, bize genelde türün gereklerini yerine getiren ve evrensel standartlara erişen bir film sunuyor. Özellikle baştaki otoyol üzerinde TIR’ı takip, finaldeki vuruşma gibi bölümler, gayet inandırıcı..  Bir aksiyon filminin aslında sınırlı kapsamı içinde bile olsa, belli bir sinema tadı var filmde… Sınav bize kimi baş döndürücü kamera hareketleri de sunuyor. Örneğin bir cenazenin üzerinde dönüp durduktan sonra bir odanın içine kayan ve matem içindeki Atilla’nın yüzünde noktalanan çekim. Ya da finalde, tüm Boğaz’ı taradıktan sonra, kardeşinin mezarı başında ağlayan Atilla’ya ulaşan kamera. Bu sahneler ve yer yer görülen havadan çekimler, son derece etkileyici. Ne yazık ki bu gibi usta işi sahneler, ancak yer yer filme katılıyor.  Hemen herkesin 16 yıllık bir aranın böldüğü hikayede bize gözüktüğü filmde temel sorun, karakterlerin fiziklerinin kolay kabul edilemeyecek kadar değişmiş olması. Başta asıl kahraman Atilla olmak üzere, birçok kişinin ilk görünümü, 16 yıl sonrasıyla çakışmıyor. Haşhaşi için de bu söylenebilir, işini ona bırakıp kaçan ve sonradan Selçuk Yöntem’e dönüşmüş halini gördüğümüz tıfıl patron için de… Bu ‘casting’ (oyuncu seçimi) hatası, filmi biraz zedeliyor. Öte yandan, ikisi de yabancıya emanet edilmiş olan görüntü ve müzik çalışmasının kusursuza yakın olduğunu belirtmek gerekir.  “Kiraz Operasyonu”, türünde sinemamızı Batı standartlarına yaklaştıran iyi bir eğlencelik. Beğenenler, sanırım devam filmlerini de merakla bekleyecek . (Atilla Dorsay, 21 Nisan 2007, Sabah Gazetesi






 

 

NEŞELİ GENÇLİK (2006) 


 Yönetmen:  Mesut Taner,   Senaryo:  Hasan B. Turhan,   Müzik:  Murat Özdemir,   Görüntü Yönetmeni:  Sinan Güngör,   Yapım  Deren Medya/ Ayhan Kanat  Yönetmen Yardımcısı: Süreyya Karakuş, Işık Şefi: Tuncay Ünlü, Set Amiri: Selim Acar, Makyöz: Nevin Kuzucu, Kuaför: Önder Özkesici, Pilot Sesler: Selim Kocabaşı, Sanat Yönetmeni: Ruhan Ünlüer, San. Yön. Yrd.: Cenk Yüksael, Kostüm Sorumlusu: Nurdan Tavukçuoğlu, Kostüm Asistanı: Hülya Keleş, Focus Puller: Barış Sengelli, Kamera Arkası: Umut Şimşek, Kamera Teknisyeni: Şefik Ağırtmış, Negatif Kurgu: Kadir Burç, Film Baskı: İlker Şen, Renk Düzenleme: Tolga Girici, Negatif Kayıt: Cem Taşkara, Final Miks: Usal Onan Karagözoğlu, Soner Koç, Seslendirme Yönetmeni: Bülent Pelit, Yapım Sorumlusu: Ayhan Turgut, Yapım Asistanı: Osman Kazancıgil, Yürütücü Yapımcı: Mustafa Akıllı,  (Şafak Film Stüdyolarında hazırlanmıştır),  

Oyuncular: Boran Etili (Şakir), Ceyhun Fersoy (Orhan), Cantuğ Candar (Cemil), Hazel Atasever (Pelin), Aras Ferahyan (Osman), Selim Yakar (Sarı kafa), Çağatay Çabuk (Nuri), Bilgehan,  Hakan Ka (Metin), Selma Sonat (Hasibe Hanım), Haldun Boysan (Hayrettin), Ertaç Ünsal (İsmail), Evren Aykul, Mithat Çel i k, Evren Ayk ul , M e ti n Altınçekiç ,Sezer (Selim), Eylem Şenkal (Amazon Kraliçesi), Mehmet Tokat (Zeki),  

Konu: İstanbul’un zengin semtlerinden birinde bulunan özel bir lisenin basketbol takımının yedi öğrencisi olan Şakir, Cemil, Orhan, Sarı Kafa, Tekin, Nuri ve Osman; üst düzey gelir grubunda yer alan ailelerinin kendilerine sağladıkları ekonomik güvenle, rahat ve çılgın bir eğitim süreci geçirmektedirler.  Gürültülü eğlenceler, olmadık talihsizlikler ve kızlarla yaşanan problemlerle beraber cinselliği ve arkadaşlığı keşfetmeye çalışan grubun çılgın serüvenleri; takımın birbirinden güzel ponpon kızlarının duşuna bakan duvarda keşfetmiş oldukları armatür delikleri ile başlar. Grubun en azılı elemanlarından biri olan Şakir’in henüz hiçbir kadınla ilişki kurmamış olması, arkadaş grubu içerisinde bir sorun halini almıştır. Şakir’in “milli olması” için Orhan, Cemil ve Sarı Kafa bir plân hazırlayarak uygulamaya koyarlar.  Plân devam ederken oynanan maçlar, verilen partiler, revü kızları, hocalarla olan ilişkiler, kavgalar ve komik / erotik olaylar süresince gençler eğlencenin sınırlarını zorlayacaklardır   Sansür kuruluna sitem  Gösterime girecek bir yerli filmi ilk kez bırakıp çıktım, sevgili okurlar. İzlediğim 40 dakika için bile kızıyorum kendi kendime. Dünyanın hemen hemen bütün sinema profesyonelleri bir filme en fazla 20 dakika şans tanır. O süreden sonra izledikleri filmi satın almayacaklarını, dağıtımı yapmayacaklarını, televizyonda göstermeyeceklerini, festivallerine seçmeyeceklerini bilirler ve vakit nakittir deyip salonu terk ederler.  İş eleştiriye gelince hele söz konusu yerli bir film olduğunda Hollywood üstünyapımlarına elde baltayla saldıran ben hoşgörü meleği kesilirim ama bu kez sabrım taştı:  "Neşeli Gençlik"i ilk duyurulduğunda "Amerikan Pastası"nın Türk versiyonu sanmıştım. Oysa 1980'li yıllarda video salgını sırasında bir sürü örneğine rastladığımız liseli Amerikalıların aşk meşk, cinsellik, okulda rekabet vb. meselelerini kaba bir mizahla, bol pop müzikle, romantik klişelerle ele alan gençlik filmlerinin amatörce bir taklidinden ibaretmiş.  Ortada senaryo olduğuna inanmak mümkün değil, diyaloglar ve espriler çekim anında uydurulmuşçasına acemice, görüntü ve ses kalitesi kötü bir dizininki kadar kötü, oyunculuk müsamerenin ilk provası düzeyine. 

Emeğe sonsuz saygım var ama size ve kendime de saygım var, sevgili okurlar. "Neşeli Gençlik" ekibi kendince emek vermiş olabilir filme ama yaratıcılık, zeka ve sorumluluk duygularını esirgemişler. İlk kez bir sansür kuruluna hak verdim, hatta az bile sınır koymuşlar: 18 yaşın üstündekileri de korumak gerek. “Alin Taşçıyan, Milliyet Gazetesi”. 


FİLMİ İZLE 



 

23 Aralık 2022 Cuma

 

 MASKELİ BEŞLER I.R.A.K  (2006) 


Senaryo ve Yönetmen:  Murat Aslan,   Görüntü Yönetmeni:  Ertunç Şenkay,   Müzik:  Cem Erman,  Yapım:  Fida Film – Arzu Film/  Ferdi Eğilmez   Kurgu: Erkan Özekan, Yardımcı Yönetmen: Tolgay Ziyal, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, Kamera Asst.: Batuhan Arite, Özgür Temiz, Ozan Temiz, Murat Tuncel, Erol Beraha, Sanat Yön. Yrd: Fırat Yünlüel, Sanat Asst.: Erhan Alabaş, Kostüm Tasarım: Sonay Ortuğ, Ayten Şentürk, Yapım Koordinatörü: Turgay Aksoy, Hakan Yıldız, Dolly Operatörü: Hakan Duyar, Set Fotoğrafları: Banu Demirci, Kurgu Asst.: Erkan Erdem, Işık Şefi: Feramuz Tuna, Kostüm Asst.: Duygu Kütük, Efekt: Özcan Yıldız, Atmosfer Dizayn: Hasan Şakacı, Ses Kayıt: Levent İntepe, Prodüksiyon Amiri: Batuhan Murat Çakmak, Set Teknisyeni: Emine Sarıçoban, Yürütücü Yapımcı: Abdullah Baykal,  

Oyuncular: Peker Açıkalın (Bahattin), Şafak Sezer (Tezcan), Cengiz Küçükayvaz (Kâmil), Melih Ekener (Zeki), Atilla Sarıhan (Laz Recep), Erdal Tosun (Peşto), Durul Bazan, Cezmi Baskın   (Reis), Tatyana Tsvikeviç, Sinan Bengier (Peşto’nun adamı), Hamit Haskabal (Hamit baba), Burak Öncü (Cenin), Ali Atıf Bir (Müsteşar), Ceyhun Yılmaz (taksici), Ali Tutal, Bahadır Hakim, Mustafa Çavdar (Hamit), ve Konuk Oyuncular Savaş Ay, Hakan Ural  

Konu: Ülkemizin Kuzey Irak petrolleri üzerindeki hakkının yendiğine inanan Maskeli Beşler çetesi Amerikalılar’ın kontrolündeki bir petrol dağıtım tesisine operasyon düzenlemeye karar verirler. Komutan Bahattin (Peker Açıkalın), tezcanlı Tezcan (Şafak Sezer), Onbaşı Kamil (Cengiz Küçükayvaz), sakar Zeki (Melih Ekener) ve takımın yeni üyesi Laz Recep (Atilla Sarıhan) ani bir gece operasyonu ile tesisi ele geçirirler. Amerikalı askerleri rehin alıp, Türkiye’ye giden petrol boru hattını açan Maskeli Beşlerin bu masum eylemi bir anda bölge yerel güçleri, Türkiye ve Amerika arasında uluslararası bir krize yol açar. Yardımcısı Davi (Durul Bazan) ile bölge ağasına (Cezmi Baskın) kaçak yakıt üreten üçkağıtçı Peşto (Erdal Tosun) Maskeli Beşler’in eyleminden en fazla zarar gören kişi olarak taraflar arasında gidip gelmektedir. Bu arada Tezcan’ın Amerikan Teğmeni Angel’a aşık olmasıyla işler iyice karışır....  

FİLMİ İZLE 


 

KÜÇÜK KIYAMET  (2006) 

Yöneten:  Yağmur Taylan, Durul Taylan,   Senaryo:  Doğu Yücel,  Müzik:  Kevin Moore,   Görüntü Yönetmeni:  Soykut Turan,   Yapım:  Limon /Hayri Aslan  Kameraman: Ersan Çapan, Yardımcı Yönetmen: Tuba Çoban, Yönetmen Yardımcısı: Osman Taşçı, Burcu Alptekin, Başak Göksel, Kurgu: Çiçek Kahraman, Dekor: Yavuz Çelenk, Makyaj: Hülya Keleş, Ses Tasarım: Gürhan Berker, Dolby Miksaj: Ufuk Kayar, Görsel Efekt ASST.: Gülçin Önel, Prodüksiyon Amiri: Şevket Pamir, Basın Danışmanı: Özlem Esmergül, Uygulayıcı Yapımcı: Cengiz Deveci, Yapım Sorumlusu: Aydoğan Gündoğdu, Post Prodüksiyon: Ulaş Cihan Şimşek 

Oyuncular: Cansel Elçi (Zeki), Başak Köklükaya (Bilge), İlker Aksum (Ali), Binnur Kaya (Filiz), Bora Akkaş (Batu), Serra Gürgünlü (Eda), Ece Ekşi (Didem), Özgür Çevik (Kahvede gülen  adam),Şinasi Yurtsever, Berrin Arısoy,  

Konu: İstanbul’da ard arda yaşanan sarsıntılar, annesini depremde kaybeden Bilge üzerinde psikolojik rahatsızlıklar yaratmakta ve genç kadının ciddi travmalar yaşamasına neden olmaktadır. İki küçük çocuğu, eşi ve yeğenleriyle şehri terk ederek, olası İstanbul Depremi’nden kaçıp bu “Küçük Kıyamet”ten kurtulmaya çalışan aile, gittikleri başka bir güney kasabasında bu kez başlarına gelen esrarengiz olaylar nedeniyle yine korkularıyla yüzleşirler.  &Taylan Biraderlerin son filmi "Küçük Kıyamet", 17 Ağustos 1999'dan beri aklımızdan çıkmayan deprem korkusuyla yeniden yüzleşmemizi sağlıyor.  17 Ağustos Depremi binlerce kişinin ölümüne ve sakat kalmasına yol açan, ekonomik, toplumsal ve psikolojik boyutları oldukça büyük bir felaketti.  Sinema sanatı, kitleleri ya da bireyleri etkileyen bu tür olaylara kayırsız kalamazdı. 17 Ağustos depremine değinen ilk sinema filmi Uğur Yücel'in "Yazı Tura" adlı film olmuştu. Bu filmin ikinci yarısı İstanbul'da meydana gelen ve başroldeki karakterlerin deprem öncesi ve sonrası yaşamlarına değiniyordu.  Yağmur ve Durul Taylan kardeşler ise ikinci sinema filmleri olan "Küçük Kıyamet"te depremi filmin ana teması olarak kullanıyorlar. "Küçük Kıyamet" adını, 1509 İstanbul depreminden ve insanın ölümü anlamına gelen küçük kıyametten alıyor.  İlk filmleri olan "Okul" da da, senarist olarak Doğu Yücel'le çalışan Taylan Biraderler, bir lisede gençler arasında geçen bir korku hikayesi anlatmışlardı. Yönetmenler daha önce, dünya televizyonlarda çok izlenen "X Files Gizli Dosyalar" adlı bir dizinin yerli versiyonu olan "Sır Dosyası" adlı korku gerilim dizisini çekmişlerdi. Taylan biraderler böylece, tarzlarını en baştan belirleyerek Türk sinemasında fazlaca kullanılmayan bir tür sineması yolunda uzmanlaşmayı seçmiş görünüyorlar.  Cansel Elçin, Başak Köklükaya, Binnur Kaya ve İlker Aksum gibi genç ama  deneyimli ve yetenekli bir oyuncu kadrosu olan "Küçük Kıyamet" bir deprem sahnesiyle başlıyor. Fethiye'de kiraladıkları yazlık eve gitme planları yapan aile üyeleri; anne Bilge, baba Zeki, çocukları Eda ve Alp ve yeğenleri Didem ve Bora uyurken depreme yakalanırlar. Aile apar topar Fethiye'ye gider ve yazlık eve gelir. Filmin merkezinde yer alan aile maddi durumları gayet iyi kentli bir aile. Bilge, 17 Ağustos depreminde annesini kaybetmiş ve bunun getirdiği travmalardan hala kurtulamamıştır. Kocası Zeki ise başarılı bir inşaat mühendisidir. Filmin açılış görüntüleri, kullanılan müzikleri ve oyunculuklar bir yandanmutlu ve huzurlu bir aile tablosu çizerken diğer yandan da ileride patlak verecek sorunları da bizlere gösteriyor. Karı koca arasında belli belirsiz bir güvensizlik ve iletişim sorunu var. Bu sorunlar taşradaki yazlık evde iyice su yüzüne çıkıyor. Zeki'nin gizli telefonları eşini şüphelendiriyor. Mutlu aile tablosunda çatlaklar oluşuyor. Zeki ile Bilge film boyunca çok az fiziksel temasa giriyor. Onları aynı yatakta göremiyoruz. Birbirlerini öpmüyorlar, birbirlerine sarılmıyorlar. Zeki, eşinin deprem sonrası travmalarını pek önemsemiyor gözüküyor. Tepki gösterdiği sahneler evde yaşayan ve ailesine zarar verebilecek haşaratlar konusunda. Ailenin şehrin merkezinden çıkıp geldiği yazlık ev, herhangi bir yerleşim birimine oldukça uzakta ve karşısında mezarlık olan bir mekan. Büyük evler ve ıssız mekanlar korku ve gerilim türünün en çok kullandığı mekanlardır. "Küçük Kıyamet"te bu mekanlara akrep ve köpek gibi hayvanlar da eklenmiş. Issız kasaba da filmin kullandığı bir diğer mekan. Küçük bir köy kahvesi ve pis bardaklarla çay dağıtan kahveci, bütün yolların aynı yere çıkmasının getirdiği  çıkışsızlık ve gerilim "Küçük Kıyamet"in başarısını arttıran faktörlerden. Filmdeki çocuk oyuncular ve genç oyuncular vasatın üstündeki oyunlarıyla filmin inandırıcılığını arttırıyor. Evin bekçisi Ali rolündeki İlker Aksum, filmde çok fazla gözükmese de, özellikle finaldeki sahneleri ve oyunuyla ön plana çıkıyor. İlk yarısı ve ortalarına kadar, aile üzerine, kadın erkek ilişkileri üzerine kurulu Fransız filmleri ve François Ozon filmlerini andıran "Küçük Kıyamet", ortalarından sonlara dek, özellikle sürpriz finaliyle, Batılı tarzda korku ve gerilim filmlerini andırıyor. Özellikle son yıllarda en çok ön plana çıkan yönetmenlerden M. Night Syhmayalan'nın sürpriz sonlu finalli filmlerine gönderme yapan filmde baştan sona seyirciyi kavrayan müzikleri, Tsunami görüntüleri ve bilhassa finaldeki deprem efektleri ile benzerlerinden ayrılıyor. 1999 yılından beri beklediğimiz büyük deprem ve sonuçları yani bütün İstanbulluların kabusları filmin finaline damgasını vuruyor. Film bu anlamda, depremden dolayı travma yaşayanlar için, korkularıyla yüzleşme ve bir tür terapi görevi görüyor.  Ailenin yaşadığı binanın yıkılmış görüntüleri ve arka plandaki yanan ve yıkılmış İstanbul görüntüleri ancak bilim kurgu filmlerinde ve çizgi romanlarında rastlanacak görüntüler olarak Türk sinema tarihindeki yerini alıyor. (Okan ORMANLI) “Sinematürk Aylık Sinema Dergisi, 2006, sayı 2”  

& Tür filmlerini ne çok severim!..Bir filmden belli bir şey bekleyerek sinemaya gitmek, filmin bir komedi, dram, gerilim veya polisiye olduğunu peşinen bilmek, aslında hiç de fena değildir Taylan kardeşler anlaşılan gerilim türünde çalışacaklar. İlk filmleri “Okul” gerilimle komediyi bağdaştırmak gibi zor bir işe sıvanmış, bu yüzden çok başarılı olamamıştı. Bu kez karşımıza tam bir gerilimle geliyorlar  Büyücek bir ailenin deprem günlerinin İstanbul’unda başlayıp Ege sahillerine uzanan öyküsünü anlatıyor, ayni zamanda bir roman yazarı da olan Doğu Yücel’in senaryosu...Annesini büyük depremde yitirmiş olan Bilge, sürekli gizli konuşmalar yapan yakışıklı kocası, iki küçük çocuğu, iki genç yeğeni ve dadı hizmetçisiyle tatile gitmeye hazırlanırken, evleri bir depremle sarsılıyor. Aile apar topar arabaya atlayıp deniz kıyısında kiraladıkları eve ulaşmak için yola çıkıyor. Ama yanı başında gizemli bir mezarlık da bulunan ev, onlara pek uğur getirmeyecektir.  Filmin oldukça kapalı, simgesel ve sonunda da pek açığa çıkmayan bir hikayesi var. Korkutucu ögeler çok çeşitli şeylerden geliyor: böcek ve hayvanlar, sık sık tehdit eden doğa, hiç de dost gözükmeyen köylüler, zaman zaman da mezarlıkla simgelenen mistik olaylar. Tayfun kardeşlerin işçiliğini çok beğendim: birçok sahne gayet iyi çekilmiş, efektler yerli yerinde kullanılmış ve bir korku gerilim duygusu egemen olmuş. Gerçi dijital çekim, geçen yılın “İklimler” veya “Beş Vakit”i ayarında değil. Soykut Turan’dan daha iyi bir sonuç beklerdim.  Ancak film tümüyle doyurmuyor. Çok alt düzeyden anlatılmış ve final de simgesel bir anlama açılıyor. Yeterince boşalamıyor, tam anlamıyla tatmin olamıyorsunuz. Film vaad ettiği korku gerilim filminin gereklerini yerine getirmeden, daha çok “ölüm sizi arıyorsa, nerede olsanız bulur” deyişiyle özetlenebilecek bir felsefeye uzanıyor. Ama bu kadarının gerçek gerilim meraklılarını tatmin edeceğinden kuşkuluyum. Yine de, belli bir sinema duygusuyla anlatılmış, oldukça iyi çekilmiş bu film, meraklılarını çekebilir. (Atilla Dorsay)  

Doğu Yücel’den “Küçük Kıyamet”  Saf bir korku filmi gişede çuvallayabilir ve kapıyı tekrar sonsuza dek kapayabilirdi ... Eyvah, bu Küçük Kıyamet'le ilgili  bir yazıydı, ama bu konuyu açıklığa kavuşturmadan rahat edemedim ...  Senaryoya başlamadan önce araştırma faslı vardı. Depremzedelerin anıları dışında, beklenen İstanbul depremi üzerine yazılan bilimsel kitapları okudum. Bu filme başlama sebebimiz öncelikle her filmde olduğu gibi iyi bir hikaye anlatmak ve iyi bir film yapmaktı, diğer yandan da yaklaşan İstanbul depremi için yeterli önlemin alınmadığının altını çizmekti. Ama filmin bu toplumsal ve politik tarafı repliklerle veya başka didaktik yöntemlerle verilmiyor, filmin kendisi zaten herkesin kafasına bir gerçeği güm diye vuracak, yani umarım! 'Küçük Kıyamet'in anlamından da dem vurmak lazım bu noktada. Küçük Kıyamet 1509'da İstanbul'da meydana gelen, şiddetinin sekizden büyük olduğuna dair tahminler yürütülen depreme halkıntaktığı isim. O dönemlerde depremlerin doğal bir sebebi olduğu bilinmiyor, sarsıntılar ilahi bir kuvvete bağlanıyor. Bu yüzden yaşanan korku ve dehşet kıyametle eşdeğer neredeyse! küçük kıyamet aynı zamanda tasavvufta ölüm, ölüm anı, ölüm hali gibi anlamlara geliyor Büyük Kıyamet dünyanın, küçük kıyamet ise bir kişinin hayatının sonu. Filmi her iki anlam üzerinden okuyabilirsiniz.  Filmin üç ana mekanı var. Biri ailenin İstanbul'da yaşadığı ev, ikincisi villa, üçüncüsü ise 'spoiler' tanımına gireceği için söyleyemiyorum. En son Hokkabaz da da mükemmel bir iş çıkartan sanat yönetmeni Yaşar Kartoğlu bu noktada devreye girdi ve filmin gizli kahramanı oldu. Çekim yapacağımız viIla Fethiye'de hazır bulunsa da evin iç dekorasyonu, evin yakınında inşa edilen mezarlık Taylan Biraderler'in atmosfer yaratmasında çok yardımcı oldu. İstanbul'da Tem  Stüdyoları'nın bahçesine diktiği ve Tem'den bile yüksek olan devasa dekor Hollywood'da karşılaştığımız dekorlar kadar etkileyiciydi. O kadar yüksekti ki, birkaç defa denememe rağmen dekorun üstüne çıkamadım . Filmin efektleri ise Okul'da olduğu gibi Volkan Duran'a ve Post Ofis'e emanet edildi .  Bu noktada şunun da altını çizmek gerekiyor; Küçük Kıyamet tipik bir korku filmi değil, belki de psikolojik gerilim tanımına girecek bir film. Bu tip filmler için "nightmare", "psychodelic", "mystery" gibi alt tür isimleri uyduruluyor. Film çekimleri sırasındaki bir geyik muhabbetinde arthouse horror" diye bir alt türü de biz uydurduk. Bunları filmi övmek için yazdığım sanılmasın, daha önce bu tür meselesinden ağzımız fena yandı, o yüzden belirtmek istiyorum; Küçük Kıyamet her sahnesinden hayaletli canavar çıkan, ses efektleriyle hoplatan bir kork değil, çok derin bir korku üzerine inşa edilmiş bir film. Eski bir meraklısı olarakkorku filminden algıladığım da budur zaten.  Küçük Kıyamet'in ilk senaryo taslağını teslim ettiğimde Durul "Bu filmin oyunculuğu çok zor ola bu yüzden çok iyi oyuncular bulunmalıydı. Başak Köklükaya, Bilge karakteri için baştan beri düşünülen tek isimdi ve kendisi sette çalışan herkesin ağzını açık bırakan bir performans sergiledI. Özellikle soğuk havada çekilen yağmur sahnele rinde saatlerce yağan soğuk suya rağ men tek bir şikayette bile bulunmadan nasıl oynamaya devam etti, akıl alacak gibi değil Ayrıca Ali karakterini oynayan İlker Aksum da eksantrik bir karaktere can verdi. Bu iki ismin doğaçlama güçleriyle senaryoya çok şey kattıklarını da söylemeliyim. Fransa'dan geçen sene Türkiye'ye gelen Cansel Elçin, kadronun en tecrübeli ismi Binnur Kaya, en son Yazı Tura’da yardımcı kadın oyuncu dalında ödül alan Eli Mango, genç oyuncular Ece Ekşi ve Bora Akkaş, çocuk oyuncu Serra zor sahnelerde çok iyi performans sundular. Alp bebek ise şirinliği ile setin neşe kaynağıydı. Bazı korku sahnelerinde kullanılan ses efektleri onun ağlamasına neden oldu ama o kadar neşeli bir bebek ki, setten Gökhan (namı diğer Big Lebowski) birkaç numara yaptı mı gene yüzünde gülücükler açıyordu. Küçük Kıyametler'in iki Amerikalı kahramanından söz etmezsek sinema tanrısının gazabına uğrarız! Okul'da kendine has dikkat çekici bir müzik sunan Kevin Moore bu defa tüyler ürperten olağanüstü bir 'score' ile karşımızda. Bu arada karşılaştığımız enteresan tesadüfIerden (veya işaretlerden) bir tanesi: Senaryo  süreci sırasında Kevin Moore'un bestelediği Dream Theater şarkısı 'Space DyeVest', National Geographic'in 'Deprem' konulu sayısının reklam müziğinde kullanıldıl (izinsiz olarak) Garip değil mi? Filmin diğer Amerikalısı ise Jeffrey Baykal Rollins idi. Durul ve Yağmur'la rastlantılar (işaret?) sonucu 'Yabancı Damat'ın setinde tanışan Rollins, Boğaziçi Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar dersleri veren, yurtdışındaki sergileri ile tanınmış bir sanatçı. Birçok detayla süslediğimiz Küçük Kıyamet'in önemli ayrıntılarından biri olan resimleri dizayn etti ve filmin görsel ruhunda önemli bir rol oynadı.  Küçük Kıyamet her şeyden önce çok zor bir filmdi Senaryosundan çekimine, oyunculuğundan postprodüksiyonuna, müziğinden kurgusuna kadar her aşamasında 'challenge'lar barındıran çetin bir filmdi. Filmin her safhasında "şimdi ne yapacağız" dediğimiz (veya dedikleri) bir an mutlaka oldu. Fakat Post Ofis'te bir bilgisayar ekranında izlediğim film bu engellerin hepsini başarıyla aşmıştı. Tabii   bu yorumumda ne kadar objektif olduğumdan emin değilim. Ama şundan eminim: Küçük Kıyamet, anlatmakla yükümlü olduğumuzu hissettiğimiz bir hikayeydi ve ben o bilgisayar ekranında o hikayenin uzun uğraşlar sonucunda can ve ruh bulduğunu gördüm. “Altyazı Aylık Sinema Dergisi, sayı, 57 “ 

 

 

KUMDAN KALE  (2006) 

Senaryo ve Yönetmen:  Oğuz Makal,   Görüntü Yönetmeni:  Bahar Kılıç,   Müzik:  Uğur Sayınbatur   Ses: Arif Özçetin, Makyaj: Eylül Gürcan,Yapım Tasarımcısı: Duygu Yılmaz

Oyuncular: Fikret Hakan, Neşe Arat, İbrahim Yalçın, Uğur Uzunel, Melia Yıldız, Levent Berber  

Konu: Öyküde anlatılan insanların ortak özelliği, 12 Eylül darbesinin getirdiği ve hala ciddi biçimde sorgulanamayan toplumsallıkta yaşama sevincini, yaşama korkusunu da aynı anda içlerinde çoğaltmaları. Kırılan düşleri için "bu son olsun" derken, yeniden kırılacağını göreceklerdir. Filmin adından anlaşılacağı gibi, yapmak istemedikleri işler, giderek artan ekonomik sıkıntılar, ödenemeyecek hale gelen borçların tuzla buz ettiği hayatlar ... Sanki her birinin yaşamı kumdan birer kaledir, ilk toplumsalekonomik dalgada erimekte, beklentileri sona ermekte, sessiz çığlıklarını duyan olmamaktadır. 

 Not:. Filmin dolby ses sistemi için gereken paranın bulunamayışı ve kopya sorunları nedeniyle, film gösterime girememiştir. Ancak filmin iki galası yapılmış ve büyük ilgi görmüştür.

 

 

KORKUYORUM ANNE/ İnsan Nedir Ki   (2006) 

Yönetmen:  Reha Erdem, Senaryo:  Nllüfer Güngörmüş, Reha Erdem,  Görüntü Yönetmeni Florent Herry, Yapım: Atlantik Film/Ömer Atay, Françoise Piraud , Sylvie Martin  (Ortak Yapımcı)   Sanat Yönetmeni: Mehtap Ün Kanıbelli, Yönetmen Asistanları: Gamze Peker, Asu Somer, Fatih Kızılkök, Gökhan Atılmış (1. kamera Ast), Özgür Eken (2. Kamera Ast.), Yalçın Avcı (3. kamera Ast.), Loıck  Harry (Video Ast.), Hasan Ormanlar (Dolly ve Cane Operatörü), Dolly , Devamlılık: Mehtap Tünay, Ses: Regis Leroux, Cedric Lionnet, Montaj: Nathallie le Guay, Reha Erdem, Işık Şefi: Şenol Toz, Işık Şef Yrd: Yusuf Demir, Işık Asistanları: Cem Vurkır, Hüseyin Yalçın, Şeref Adnan Atar, Sezgin Kaba, Boom Opretaörü: Arthur Le Roux, Set Amiri: Hazma Şahin, Set Asistanı: Mustafa Şahin, Hayvan Eğitmenleri: Metin İnanoğlu, Murat Mestut, Photoshop: Elif Özsaruhan, Set Fotoğrafçıları: Arzu yayıntaş, Volkan Dede, Set Video: Bülent Cebenoyan, Dış İlişkiler: Gülin Öztin, Elif Özsaruhan, Muhasebe: Sema Konak, Serap Genç, Ofis: Aslıhan Algül, Senaryo Çeviri: Ceyda Torun (İng), Haldun Bayrı (Fr), Afiş: Mehmet Ali Türkmen, Ortak Yapımcılar: Francoise Piraud, Sylvie Martin Istrapontini, Yapım Sorumlusu: Evrim Saraçoğlu, Yapım Asistanları: Arda Topaloğlu, Özgür Özcan, Murat Aksu, Mustafa Yiğit, Kasting Danışmanı: Tilbe Saraç, Kasting: Özlem Sarar, Kasting Ast: Zeynep Saraçoğlu, Kostüm: Ayşe Saraççıoğlu, Kostüm Ast: Şaduman Kızıldere, Makyaj: Cüneyt Ballı, Makyaj Ast: Gülcan Bayar, Kuaför: Yıldırım Öztürk, Erkan Yılmaz, Gökmen Altınay, Efektör: Mertkal Kanıbelli, Sanat Gurubu: Uykura Bayburt, Gülden Şahin, Sertan Özcan, Faik Topuz, II. EKİP:  2. Kamera Asistanı: Tarık Han, Boom Operatörü: Murat Şenürkmez, Tek Işık Telesine: Esra Çora, Negatif Montaj: Jocelyne Rıes, Telesine: Roger Vervonen, 35mm BlowUp: Jean Piere De Block, Ses Montaj: Nathalie Zvins, Diyalog Montajı ve Cane Ast: Uğur Doğan, Gökay Koçalan Nicolas Lefebre Ses Efektleri: Patrick Egreteau, Miksaj Yard: Pascal Bellebouche, Jenerik: Emre Aypar, Bülent Ergün, Dublaj Teknisyeni ve Avid Eşleşme: Cem Gönenç, Laboratuar: Meuter Titra (Brüksel), Sinefekt Film Post Production Co A.ş. (İstanbul), Ses Stüdyoları: Oz Creations Sonores (Paris), SIS (Paris), Sinefekt Film Post Production Co A.ş. (İstanbul), Tek Işık Telesine: Sinemaj, Kamera Malzemesi: MTN Kamera Kiralama, Işık Malzemesi: Galaksi Film ve Işık cihazları, Dolly ve Crane Malzemesi: TEM Stüdyoları,  

Müzikler:  “Ta Ala Gullak” Yorum: Basher Abdel Aal, Albüm: Belly Dance From Egyptgamil Gamal (1998)  “Hayati Taksim “Rast” Yorum: Abboud Abdel Aal, Albüm: Salasel Dahab (1989)  “Khay Khay” Yorum: Abboud Abdel Aal, Albüm: Salasel Dahab (1989)  “Rısalamın Tahtılma Takasım”Zan Zaran” Yorum: Abboud Abdel Aal, Albüm: Saşlasel Dahab (1989)  “Lıssa Faker Takasım””Irak” Yorum: Abboud Abdel Aal, Albüm: Salasel Dahab (1989)  “Srıt El Hob Al Atlal” Yorum: Abboud Abdel Aal, Albüm: Salasel Dahab (1989)  “Batwans Beek” Yorum: Warda, Albüm: Arabian Masters (1992),  “Samahtak Ketter” Yorum: Asalah, Albüm: Arabian Masters (1992),  “Alachan Mallıch Gheırak” Yorum: Farid El Atrachi, Albüm: Cafe Arabia 2 (2000)  “Magadır” Yorıum Warda, Albüm: Cafe Arabia 2 (2002)  

Oyuncular: Ali Düşenkealkar (Ali), Işıl Yücesoy (Neriman), Köksal Engür (Rasih), Şenay Gürler (İpek) Arzu Bazman (Ümit), Turgay Aydın (Keten), Aydoğan Oflu (Aytekin), Bülent Emin Yarar (Kasap), Ozan Uygun (Çetin), Esra Bezen Bilgin (Selvi), Melih Düzenli (Rıza), Nalan Örgüt (Zambak), Ahmet Dizdaroğlu (Kuyumcu), Serkan Keskin (1. Kapıcı), Asil Büyüközçelik (2. Kapıcı), Gülüz Gençoğlu (Manikürcü), Nurgül Uluç (Camdaki Temizlikçi), Halil Balkanl ar (Sünnetçi), Sencer Sağdıç (1. Doktor), Başay Okay (1. Hemşire), Erol M. Akakçe (Hademe), Taner Birsel (Hastanedeki Polis), Fatih Dönmez (Hasta), Mahmut Gökgöz (2. Doktor), Hakan Milli (3. Doktor), Nilüfer Şentürk (2. Hemşire), Hakan Altuner (Komiser), Ezgim Kılınç (Provada Ağlayan Kadın), Ülkü Ülker (Provadaki kadın), Ali Çekirdekçi (1.Polis), Murat Akdağ (2. Polis), Edip Tümerkan (Belediye Görevlisi), Serdar Kamalıoğlu (Asakeri Doktor), Sermiyan Midyat (Komutan), Camilla (Çakır), Dublörler: Reyhan Gülses, Oğuz Tanju, Murat Aksu, Dublör Güvenliği: Cenk Salman, Sinan Güngören, Jimnastikçiler: Reyhan Gülses, Damla Kırşalı, Ebru Karaduman, Küçük Jimnastikçiler: Deniz Eriş, Deniz Işık, Ebru Yıldız, Evcinur Bayraktar, Gamze Al, Kiraz Erdem, Lal Atay, Merve Bakışoğlu, ĞPınar Dağkılıç, Zeynep Soykan, Derin Düşenkalkar (Ali Çocukluk), Dublaj Sanatçıları: Aktan Doğrar, Ayşe Kurtel, Cemal Çaldemir, Mehmet Alişgüden, Mektem Özlevent, Müfit Coşkun, Nilüfer Bıyıklı, Oya Semerci, Pamuk Aldırmaz, Rüçhan Çalışkur, Salahsun Hekimoğlu, Tunç Özdil, Umut Aral, Ülkü Ülker, Vildan Türkbaş, Vural Buldu  

Konu: Filmin baş karakteri Ali, babası Rasih Bey tarafından annesiz büyütülmüş, kimliğini oturtma sorunları yaşayan bir çocuk adamdır. Taksi şoförlüğü yaparak geçimini temin etmeye çalışmaktadır. Babası Rasih Beye göre, aslında bu işle oyalanmaktadır. Bir gün taksisiyle çeker. Arabayı kenara çekerek ağaca tırmanmaya çalışan Ali, ağaçtan düşer ve kendinden geçer. Ali'yi balona yönelten, çocukken annesinin kucağında elinde kırmızı bir balon olan fotoğraftır. Ali geçirdiği kazanın etkisiyle hafızasını kaybetmiştir. Fakat herkes yapılan kuyumcu soygununa Ali'nin de karıştığını ve yaralandığını düşünmektedir. Ali hakkında adli soruşturma bile başlatılmıştır.  Ali, komşuları İpek ve Neriman hanımı hatırlamasına karşın babası Rasih Beyi tanımamaktadır. Bu durum eski bir doktor olan Rasih Beyi çileden çıkarmaktadır. Apartman, kendi küçük dünyalarında yaşam mücadelesi veren çeşitli insanların yaşamına tanıklık ettirir bizi. Ali, İpek'i hatırlamaktadır. İpek, sevdiği adam tarafından terk edilmiştir. Hamile olan İpek, sevgilisinin bütün karşı çıkmalarına karşın çocuğu doğurmaya karar vermiştir. Sevgilisi İpek'ten hediye ettiği yüzüğü sürekli telefon ederek ve açılmayan telefona mesajlar bırakarak geri istemektedir. Diğer önemli figürler ise terzilik yapan Neriman Hanım ile oğlu eten'dir. Annesinin kişiliğini ezdiği Keten, İpek' e aşıktır ve duygularını gizlemektedir. Diğer yandan İpek'in yanında ona ekonomik katkıda bulunacağını düşündüğü Ümit yaşamaya başlamıştır. Anne ve babası Almanya'da yaşayan Ümit, spor akademisinde okumaktadır. Ali ise Ümit'ten hoşlanmaya başlamıştır. Apartmanın vazgeçilmez diğer figürleri ise apartman görevlisi ile temizliğe giden karısı ve küçük oğullarıdır. Küçük çocuğun en büyük korkusu sünnet olmaktır.  · Reha Erdem, üçüncü uzun metrajlı filminde somut bir öykünün yörüngesinden uzaklaşarak, hepimizin yaşamında yer eden çeşitli korkuları sorgulayarak, yeni dil arayışlarına yelken açıyor. Erdem, ülkemizde daha çok reklam filmi yönetmeni olarak tanınıyor. Buna karşın  ilk filmi "A Ay (1989) ve ikinci filmi "Kaç Para Kaç" (1999) düzeyli filmlerdi ve gösterime girdikleri yıllarda olumlu eleştirileralmışlardı. "Korkuyorum Anne", Reha Erdem'in öykü anlatma yollarını da sorguladığı bir film. Alışa geldik öyküleme biçimleri filme egemen değil. 2004 yılında yapılmasına karşın geçen sürede pek çok festivale katılan ve vizyona yakın zaman önce giren filmde, bir öykünün sonuçlarını bulmamızı beklemekten çok, yaşamın içinde yer alan ve bize dair olanı da okumamızı istiyor sanki yönetmen.  Korkuyorum Anne, izleyici açısından konsantre olma çabası gerektiren bir film. Diğer yandan alışagelmedik öykü anlatma tekniği ve ortalama seyircinin hoşuna giden mizahıyla da seyirciye çok uzak düşmüyor. Yönetmen Erdem, filmindeki mizaha ilişkin şunları söylüyor: "Bu filmi yaparken, 'mesele'nin ağırlığından ürktüğümüz için mizahın baş öge olması gerektiğini hiç unutmadık. Bu nedenle bu film benim en zor filmim oldu, oluşturma anlamında. Çünkü mizah çok zor (mizah derken şu etrafımızı iyice saran şaklanbanlıklardan söz etmiyorum kuşkusuz), ağlatmak ne kadar kolaysa gülümsetmek o kadar zor" (Yücel, Altyazı, 2006:42). Genel olarak durağan bir ritimde ilerleyen filmin, iç okumalara açık yapısıyla bağlantı kurulamadığında filmden kopma riski de oluşabilir.  

ÖDÜLLER:

  İstanbul Uluslararası Film Festivali

  ►FİPRESCİ ( Uluslararası Film Eleştirmenleri Derneği) 

Ankara Uluslararası Film Festivali

►En iyi yönetmen  Reha Erdem

►Onat Kutlar en iyi senaryo  Nilüfer Güngörmüş / Reha Erdem 

►En iyi erkek oyuncu  Ali Düşenkalkar

►En iyi yardımcı kadın oyuncu  Işıl Yücesoy

►En iyi yardımcı erkek oyuncu  Köksal Engür 

►Umut veren oyuncu  Ozan Uygun

Türk Alman Film estival, Nürnberg

►En iyi erkek oyuncu  Ali Düşenkalkar  Altın Koza Film Festivali

►Jüri Özel Ödülü

►En iyi senaryo  Nilüfer Güngörmüş / Reha Erdem 

►En iyi yardımcı kadın oyuncu  Işıl Yücesoy  Antalya Altın Portakal Film Festivali

► Behlül Dal Özel Ödülü (En iyi üçüncü Film)   

►En iyi senaryo  Nilüfer Güngörmüş & Reha Erdem 

►En iyi sanat yönetmeni  Mehtap Ün Kanıbelli 

►En iyi kostüm tasarımı  Ayşe Pirinççioğlu

 ►En iyi kurgu  Nathalie Le Guay  

 & Reha Erdem, filmiyle bize yaşamın değişik yüzlerini göstermeyi deniyor. Erkek dünyası içinde sevgi eksikliğiyle, diğer yandan maço kültürünün hem içinde hem dışında yaşamış olan Ali'yle, erkek gibi kadın terzi Neriman'ın oğlu Keten, bu dünyanın kahırlarını daha çok yaşamak zorunda kalan kadınları da yansıtırlar sanki. Filmde değişik kişiler aracılığıyla ve girişte dış ses aracılığıyla, kadın ve erkekler kategorize edilirler. Aslında onlar diğer yandan yaşamı yansıtırlar. Yönetmen onlar ve öyküleri aracılığıyla bizden yaşamı ve onun çeşitli çelişkiler barındıran değişik yüzlerini, farklı korkularımızı, tutunma çabalarımızı okumamızı istiyor. Bu okumalarda dostluk, sevgi, sadakat da sorgulanır. Ama bu sorgulamalar ya da yüzleşmeler klasik bir öykü anlatma yoluyla değil, tıpkı yaşamın kendisi gibi sarsıntılar ve anlık olgularla yansıtılır. Aslında izlediklerimiz bir kısır döngüdür. Bir bakıma yaşam da öyledir. Biz onun içine anlamlar katmaya, ciddiyetler atfetmeye çalışırız. Plüton gezegeninin güneşin çevresinde dönüş zamanına göre aslında ortalama insan ömrü altı aylık bir süredir yerküremizde (Altan, Milliyet, 2006:4). Fakat biz içindeolduğumuz gezegende, varoluş sorunsallarından çok yaşamın hayhuyuyla geçiririz ömrümüzü. Reha Erdem'in filmin de, Ali ve komşularının yaşadığı apartman da sanki gezegenimizi temsil eder. Farklı dairelerde farklı dünyalar, sorunlar vardır. Ama genelde sevgisizlik, bencillik ve hoyratlık egemendir. Hoyratlık Rasihi Beyin oğlunun kendisini tanımamasına olan kızgınlıkta, terzi Neriman'ın sevgisiz dünyasında bencilliğiyle köpeğini kasabın etkisiyle uzaklara bırakmasında kendini gösterir. Neriman Hanım için oğlu da yakınında, ama aslında uzatra olan köpeği gibidir. Oğluna olan sevgisi dolaysız, yalın ve içten değildir.  Keten, İpek'i mutlu etmek için onun kuyumcuya bozdurduğu yüzüğünü annesinden çaldığı parayla geri alır. Her şey tam anlamıyla trajikomiktir. Ali, kendisinin olmayan bir yüzüğe, Keten annesi Neriman Hanım anlamasın diye ona verince sahiplenir. Keten, yüzüğün Ali'ye annesinden kaldığını söylemiştir. Annesini fotoğraflarından yaşayan bu çocuk adam, ona olan özlemini, inanmadığı halde kendisine ait olmayan bir yüzükle özdeşleştirir. Yüzük, İpek için ise peşinden gittiği ama hayal kırıklığına uğradığı düşlerinin simgesidir. Keten için ise İpek' e olan umutsuz aşkının ifadesi ve belki de ona uzanan yolun başlangıcıdır. Neriman Hanım için ise öfkedir. Oğlunu hırsızlıkla itham etmekle yetinmeyip, onu en kırılgan yerinden vurur. Bir piknik sırasında öğrendiği bu olayı hazmedememiş ve herkesin önünde Keten'in gecele ri altına işediğini açıklamıştır. Burjuva dünyasının eteklerine takılmış yaşamlar acımasızdır. Orada hayata tutunma çabası vardır. İnsani olan şeyler bile çıkarlara karşılık gelmedikçe değer ifade etmez. Neriman Hanım onaylamadığı bir durumla karşılaştığında oğluna bile inanılmaz acımasız olabilmekte ve onu derinden yaralayabilmektedir. Bu yaralanma Keten için, aynı zamanda Ali için de bir başlangıç olur. Keten, kırılmış gururuyla denizin yamacındaki dik ve yüksek kayalığa tırmanır. Herkes paniğe kapılmıştır. Arkasından Ali de çıkar kayalıklara. İki yaralı, eril olamamış genç adam omuz omuza, fallus'u simgeleyen bu dik kayalığın üzerinde ufka bakarlar. Ekran kararır ve yeniden kendi dünyamıza döneriz. Ama geri döndüğümüz gerçek dünyada ya da sinemaya girmeden önceyle sonrasında her şey aynı devam etmemektedir. Reha Erdem bizi sarsar ve düşünmeye, yaşamı ve yaşamlarımızı, korkularımızı sınamaya sev keder. (Bülent Vardar) “Sinematürk Aylık Sinema Dergisi, 2006, sayı 2 ”  


FİLMİ İZLE 


 

 

KIŞ BAHÇESİ  (2006)

Senaryo ve Yönetmen:  Uygar Asan,   Görüntü Yönetmeni:  Uygar Asan,   Yapım:  Karınca Video ve Düş Laboratuvarı/ Uygar Asan, Anita Sezgener   Yönetmen Yardımcısı: Pınar Asan, Sanat Yönetmeni: Nilay Kacar, Anita Sezgener, Müzik: Uygar Asan, Ses: Tolga Çelik, Uyarlama: Uygar Asan,  

Oyuncular: Melika Kandemir, H. Levent Günüç, Meryem Gürdurdak, Nazmi Erbatur, Zehra Kaynarca  

Konu: Gitmek, aşk ve kötülük üzerine yalın bir üslûp çalışması.  Dijital çekilen filmin en önemli özelliği Türkiye'de dijital olarak gösterime girecek olan ilk uzun metrajlı sinema filmi olması. Aynı zamanda yönetmenin ilk uzun metraj denemesi.

 

KISIK ATEŞTE  15 DAKİKA  (2006)

Yönetmen:  Neco Çelik,   Senaryo:   Haluk Özenç,   Görüntü Yönetmeni:  Markus Ziegler,   Müzik:  Jingle House,   Yapım:  Med Yapım A.ş./Mehmet N.  Karaca,  Oğuz Eruzun – Sinefekt –  İmaj ve STM işbirlğiyle  Kostüm Tasarı: Gülümser Gürtunca, Kostüm Grubu: Neşe Terzioğlu, Ayşegül Yıldırım, Kuaför: Serkan Karadağ, Hasan Ay,  Makyaj: Derya Ergün, Nihal Aylar, Dila Senezra, Besey Üstel, Sanat Yönetmeni: Zafer Kanyılmaz, Işık: Ali Salim Yaşar, Ses: Oliver Grafe, Ses Tasarım: Hasan Şakacı,  Senaryo Danışmanı:  Barış Pirhasan, Yapım koordinatörü: Volkan Yabasun,  Ortak Yapımcılar: Cemal Noyan, Cihan Baydur, Kurgu: Hamdi Deniz, Post Prodüksiyon Sorumlusu: Deniz Akagün, Yönetmen 1. Asistanı: Deniz Yılmaz,  Yönetmen 2. Asistanı: Toygun Başıdinç, Devamlılık: Hülya Gezer, Oyuncu Sorumlusu: Nazlı Öter, Yapım Asistanları: Alkın Önder, Umut Alkan, Aysenem Kantyılmaz, Sanat Yönetmeni: Zafer Kantyılmaz, Sanat Grubu: Nevin Ünlütürk, Tuğba Erdem, Murat Çelebi, Aksesuar: Gülden Şahin, Kameraman: Altuğ Güngör, Mustafa Başural,  A Kamera Focus Puller: Ercan Özkan, B Kamera Focus Puller:  Burak Kanbir, Burak Yıldız, A kamera 2. Asistanı: Cenk Bingöl, Emre Tomer, B Kamera 2. Asistanı: Bilkay Mizel, Steady Cam: Gökhan Tiryaki, Asistanlar: Serkan Gülgüler, Kamer Dereli, Boom Operatörü: Harald Kerl, Ses süpervizör: Fergün Urgancıoğlu, Işık Şefi: A.Selim yaşar, Durmuş Demirezen, Asistanlar: Kayhan Şen, Hüseyin Koç, Ceyhun Parlak, Mustafa Esen, Mehmet Tuna, Set Ekibi: Mehmet Güvercin, Mustafa Yazgı,  Akın Kayak, Efektler: Ömer Boduroğlu, Yapım Amiri: Tamer Aktaş, Set Fotoğraf: Mert Kaplan, Kamera Arkası: Ali Güney, Laboratuar Kontrol: Yusuf Özbek, Kopya Baskı: Mustafa Koç, Ersan Gümüş,  Ayhan Kısa, Film Yıkama: Orhan  Turgut, İlhan Özkan, Bora Büyükbaş, Şahan Kılıç, Aydın Yeniçeri, Cengiz Koç, Hakan Toptaş,  

Oyuncular: Metin Akpınar (Resul), Haluk Bilginer (Muhtar), Ata Demirer (Güngör, Özkan Uğur (Faruk), Eyşan Özhim (Kader), Ata Demirer , Özkan Uğur, Janset (Pelin), Cezmi Baskın (Marcel) , Aysun Kayacı (Yasemin), Erhan Yazıcıoğlu (Adnan), Ali Sunal (Erhan), Haktan Pak (Kerem), Aydoğan Oflu (Şakir), Belit Özükan (Duygu), Hepsi: (Ceylan–DidemFulyaBerna),  Murat Onuk (Varol), Yurdanur Okur (Kayınbirader), Erdal Güner (yapımcı), Onuryay Evrentan (Şeyda),Bülent Seyran (beyaz çiçekli adam), Murat Onuk, Özgür Dereli (Hüseyin), Barış Kıralioğlu, Eliz Yavuz (Nigâr), Atıl İnaç, Kutay Özcan (Umut), Yeşim Bozoğlu (Mualla), Artun Ergin), Banu Ergin (Anne), Alper Kama (şef garson), Garsonlar: Ebru Ergene, Özgül Koşar, Hürdoğan Güven Diren, Berk Balcı, Gökçer Ozan (bulaşıkçı), Barış Kınalıoğlu (Yamak), Seçil Düzenli (vestier), Şener İçter (barmen), Durukan Dinçer (barmen), Aslı Akdağ (Gülşah), Erdal Güneş (yapımcı), Yaşar Uygur (Resul Baba), Melike Soydaç (Resul Es), Can Acar (çocuk Resul), Atıl İnanç (Nigâr Abi), Abinin arkadaşları: Cihan Alp, Recep Gezgin, Selçukteneş, Muhabirler: Sevilay Baydemir, Alim Odabaş, Bahar Elmas, Ayşe Akdoğan, Azel Salman, Ayşim Akdoğan, Serkan Gençağaoğlu, Mustafa Gökdağ (koruma), Polisler: Albert Eskinazı, Gökhan Çakıroğlu, Recep Koç, Sebahattin Gönültaş, Serkan, Serkan Güneş, Bülent Ercan, Serdar Özsoy, Gürkan beşer, Gökmen Karayel, Serhat Uşak, Serhat İnanbil, Hasan Orhan (kurye), Tevfik Çekiç Ekibi (darbukacı/klarnetçi), Mustafa Kurhan (Piyanist), Ambulans Ekibi: Murat Geçkin, Murat Geçkin, Cihan Korkut, yalçın kurdaş, İbrahim İşkefiyeli, Müşteriler: Aliye Çağrışlı, İnci Çuvalcı, Meryem Türesel, Zeynel Akdağ, Aysun Koçbay, Kâmil Kaçar, Türkan Öktem, Ahmet Topbaşlı, Ahu Çetin, Eif Özaltın, Asal Toktamış, Turan Çelik, Cem Kıraçcı, Fatih Ozan, Yiğit Sakızcı,    Konuk Oyuncu: Lale Oraloğlu  (kayınvalide) 

Konu:“Le Chic”adlı restoranın ortaklarından biri işadamlığından çok kadınlara olan düşkünlüğüyle meşhur Şakir (Aydoğan Oflu) ve ünlü oyuıncu Kader Sayar'dır (Eyşan Özhim). Restoranın dengesi, Kader’in, Resul (Metin Akpınar) adında şekerden ve buzdan sanat eserleri yapan, kör bir heykeltraşı işe almasıyla altüst olur. Gözleri görmemesine rağmen restoranın içinde olan biten herşeyden haberdar olan Resul'ün özellikle şef Marcel Usta'yı (Cezmi Baskın) tedirgin eden bir kusuru vardır. Resul, kayınbiraderini bıçaklayarak öldürmüş ve bir süre hapis yatmış bir katildir.     Kader, bir akşam Fazıl Bir (Özkan Uğur) isimli yönet

menin, kendisiyle on beş dakikalık bir görüşme isteğini, zoraki bir şekilde kabul eder. Ancak bu on beş dakika, hayatının en uzun on beş dakikası olacaktır. Çünkü Fazıl’ın amacı, Kader’i kendi filminde oynamaya ikna etmektir. Bunu başarabil

mek için de k e n d i n i “ c a n l ı b o m b a ” y adöndürmüştür. Fazıl Bir'in Kader'e anlattığı senaryonun Resul'ün öyküsü olduğu ortaya çıkar. Aynı dakikalar içinde, bombadan habersiz bir sürü insan, yan masalarda, kendi derdine düşmüştür. Türk Sanat Müziğimizin hiç duyulmamış isimlerinden Güngör (Ata Demirer), en yakın arkadaşı beceriksiz menajer Muhtar’la (Haluk Bilginer) birlikte, restoranın solisti Yasemin’e (Aysun Kayacı) aşkını anlatmanın yollarını aramaktadır. Kader'in menajeri Kerem (Haktan Pak), karısı “nevrotik” Pelin’e (Janset), boşanmak istediğini söylemenin yollarını ararken, Kader'in kızkardeşi Duygu (Belit Özükan) ise, aşık olduğu Adnan Arsev’i (Erhan Yazıcıoğlu) genç karısından ayırmak için, akla hayale gelmeyecek yollar denemektedir. Bütün bunların yanısıra, Kader Sayar'dan imza koparmayı planlayan dört hayran genç kız (Hepsi) ve internette tanışıp, restoranın tuvaletinde seks fantezilerini gerçekleştirmek isteyen bir adam ve kadın eklenince, saat 21 ve 21.15 arasında, restoran, tam bir panayıra dönüşür. Ancak bu panayır, bazıları için büyük sürprizlere gebedir. Ve hepsinin doğumu, tam 21.15’e denk gelecektir.

 &“Yapımcısının bile beğenmediği” filmi beğenmek bize mi düştü? Ama hayır, o kadar basit değil. “Kısık Ateşte 15 Dakika” hiç de fena film değil. Hatta belki daha hoşgörüyle  bile verilebilirdi.  Le Chic adlı, günümüzün Papermoon vb. gözde mekanlarını hatırlatan bir lüks lokantada, bir akşam bir araya gelen insanların saat 21.00 ile 21.15 arasına sıkışmış, 15 dakikada çözülen düğümlerle dolu hikayelerinin toplamı. Neler ve kimler yok ki...Pantolon fermuarını kapamaya vakit bulamayan zampara patron Şakir, ona ortak olarak gelen ünlü oyuncu Kader, o akşam Kader’e son senaryosunun filminde baş rol teklif etmeye gelmiş ve bunu garantiye almak için kendisini canlı bomba haline getirmiş amatör sinemacı Fazıl...Sağlık nedenleriyle ayrılmak istediği karısından zılgıtı yiyen Kader’in menejeri Kerem, ağzı kalabalık menejer Muhtar ve himayesindeki Türk müziği solisti Güngör, olgun ve dolgun sevgilisinden ihanetleri nedeniyle intikam almaya kararlı bir genç kadın, rastlantı sonucu lokantanın tuvaletlerini seks yapmak için seçmiş iki internet sapığı. Ve belki hepsinin odak noktasında, lokantayı kendine özgü heykelleriyle süslemesi için alınmış, gözleri görmeyen eski katil Resul...Tüm bu farklı kişilikler, hızlı ve hareketli bir 15 dakika içinde buluşur ve kaderlerine doğru yol alırlar. Öncelikle ana fikir ilginç, senaryo ise hayli esprili ve yer yer de vurucu bir dille yazılmış. Kapalı bir eğlence mekanında toplanan bir gurup insanın bir gece boyu öykülerini anlatmak, belki Tunç Başaran’ın “Biri ve Diğerleri” ve Başar Sabuncu’nun “Zengin Mutfağı”ndan beri ilk kez yapılıyor. Mekan iyi kullanılmış, dijital çekimlerden çok iyi sonuç alınmış. Oyuncular iyi seçilmiş ve yönetilmiş. Kendi adıma Haluk Bilginer, Metin Akpınar, Özkan Uğur, Ali Sunal, Janset ve Ata Demirer’i çok iyi buldum, Cezmi Baskın’a bayıldım, genç oyuncular Eyşan Özhim ve Aysun Kayacı’yı ise çok çekici buldum. 

Ama film yine de tam bir başarı değil. Özellikle finale doğru sanki yönetim biraz elden kaçırılmış, denetim sağlanamamış gibi. Herşey birden çok hesapkitap kokmaya başlıyor ve doğal giden anlatım, mekanik bir fnale doğru ilerliyor. Yine de bu farklı bir mizaha sahip film, günümüzün ticari sineması içinde düzeyli bir örnek, bu kesin. Ve gidip bunca oyuncuyu eğlenceli bir öyküde izlememek için pek bir neden yok. (Atilla Dorsay) 


FİLMİ İZLE