KÜÇÜK KIYAMET (2006)
Yöneten: Yağmur Taylan, Durul Taylan, Senaryo: Doğu Yücel, Müzik: Kevin Moore, Görüntü Yönetmeni: Soykut Turan, Yapım: Limon /Hayri Aslan Kameraman: Ersan Çapan, Yardımcı Yönetmen: Tuba Çoban, Yönetmen Yardımcısı: Osman Taşçı, Burcu Alptekin, Başak Göksel, Kurgu: Çiçek Kahraman, Dekor: Yavuz Çelenk, Makyaj: Hülya Keleş, Ses Tasarım: Gürhan Berker, Dolby Miksaj: Ufuk Kayar, Görsel Efekt ASST.: Gülçin Önel, Prodüksiyon Amiri: Şevket Pamir, Basın Danışmanı: Özlem Esmergül, Uygulayıcı Yapımcı: Cengiz Deveci, Yapım Sorumlusu: Aydoğan Gündoğdu, Post Prodüksiyon: Ulaş Cihan Şimşek
Oyuncular: Cansel Elçi
(Zeki), Başak Köklükaya (Bilge), İlker Aksum (Ali), Binnur Kaya (Filiz), Bora
Akkaş (Batu), Serra Gürgünlü (Eda), Ece Ekşi (Didem), Özgür Çevik (Kahvede
gülen adam),Şinasi Yurtsever, Berrin Arısoy,
Konu: İstanbul’da ard arda yaşanan
sarsıntılar, annesini depremde kaybeden Bilge üzerinde psikolojik
rahatsızlıklar yaratmakta ve genç kadının ciddi travmalar yaşamasına neden
olmaktadır. İki küçük çocuğu, eşi ve yeğenleriyle şehri terk ederek, olası
İstanbul Depremi’nden kaçıp bu “Küçük Kıyamet”ten kurtulmaya çalışan aile,
gittikleri başka bir güney kasabasında bu kez başlarına gelen esrarengiz
olaylar nedeniyle yine korkularıyla yüzleşirler. &Taylan Biraderlerin son filmi
"Küçük Kıyamet", 17 Ağustos 1999'dan beri aklımızdan çıkmayan deprem
korkusuyla yeniden yüzleşmemizi sağlıyor.
17 Ağustos Depremi binlerce kişinin ölümüne ve sakat kalmasına yol açan,
ekonomik, toplumsal ve psikolojik boyutları oldukça büyük bir felaketti. Sinema sanatı, kitleleri ya da bireyleri
etkileyen bu tür olaylara kayırsız kalamazdı. 17 Ağustos depremine değinen ilk
sinema filmi Uğur Yücel'in "Yazı Tura" adlı film olmuştu. Bu filmin
ikinci yarısı İstanbul'da meydana gelen ve başroldeki karakterlerin deprem öncesi
ve sonrası yaşamlarına değiniyordu.
Yağmur ve Durul Taylan kardeşler ise ikinci sinema filmleri olan
"Küçük Kıyamet"te depremi filmin ana teması olarak kullanıyorlar.
"Küçük Kıyamet" adını, 1509 İstanbul depreminden ve insanın ölümü
anlamına gelen küçük kıyametten alıyor.
İlk filmleri olan "Okul" da da, senarist olarak Doğu Yücel'le
çalışan Taylan Biraderler, bir lisede gençler arasında geçen bir korku hikayesi
anlatmışlardı. Yönetmenler daha önce, dünya televizyonlarda çok izlenen "X
Files Gizli Dosyalar" adlı bir dizinin yerli versiyonu olan "Sır
Dosyası" adlı korku gerilim dizisini çekmişlerdi. Taylan biraderler
böylece, tarzlarını en baştan belirleyerek Türk sinemasında fazlaca
kullanılmayan bir tür sineması yolunda uzmanlaşmayı seçmiş görünüyorlar. Cansel Elçin, Başak Köklükaya, Binnur Kaya ve
İlker Aksum gibi genç ama deneyimli ve
yetenekli bir oyuncu kadrosu olan "Küçük Kıyamet" bir deprem
sahnesiyle başlıyor. Fethiye'de kiraladıkları yazlık eve gitme planları yapan
aile üyeleri; anne Bilge, baba Zeki, çocukları Eda ve Alp ve yeğenleri Didem ve
Bora uyurken depreme yakalanırlar. Aile apar topar Fethiye'ye gider ve yazlık
eve gelir. Filmin merkezinde yer alan aile maddi durumları gayet iyi kentli bir
aile. Bilge, 17 Ağustos depreminde annesini kaybetmiş ve bunun getirdiği
travmalardan hala kurtulamamıştır. Kocası Zeki ise başarılı bir inşaat
mühendisidir. Filmin açılış görüntüleri, kullanılan müzikleri ve oyunculuklar
bir yandanmutlu ve huzurlu bir aile tablosu çizerken diğer yandan da ileride
patlak verecek sorunları da bizlere gösteriyor. Karı koca arasında belli
belirsiz bir güvensizlik ve iletişim sorunu var. Bu sorunlar taşradaki yazlık
evde iyice su yüzüne çıkıyor. Zeki'nin gizli telefonları eşini şüphelendiriyor.
Mutlu aile tablosunda çatlaklar oluşuyor. Zeki ile Bilge film boyunca çok az
fiziksel temasa giriyor. Onları aynı yatakta göremiyoruz. Birbirlerini
öpmüyorlar, birbirlerine sarılmıyorlar. Zeki, eşinin deprem sonrası
travmalarını pek önemsemiyor gözüküyor. Tepki gösterdiği sahneler evde yaşayan
ve ailesine zarar verebilecek haşaratlar konusunda. Ailenin şehrin merkezinden
çıkıp geldiği yazlık ev, herhangi bir yerleşim birimine oldukça uzakta ve
karşısında mezarlık olan bir mekan. Büyük evler ve ıssız mekanlar korku ve
gerilim türünün en çok kullandığı mekanlardır. "Küçük Kıyamet"te bu
mekanlara akrep ve köpek gibi hayvanlar da eklenmiş. Issız kasaba da filmin
kullandığı bir diğer mekan. Küçük bir köy kahvesi ve pis bardaklarla çay
dağıtan kahveci, bütün yolların aynı yere çıkmasının getirdiği çıkışsızlık ve gerilim "Küçük
Kıyamet"in başarısını arttıran faktörlerden. Filmdeki çocuk oyuncular ve
genç oyuncular vasatın üstündeki oyunlarıyla filmin inandırıcılığını
arttırıyor. Evin bekçisi Ali rolündeki İlker Aksum, filmde çok fazla gözükmese
de, özellikle finaldeki sahneleri ve oyunuyla ön plana çıkıyor. İlk yarısı ve
ortalarına kadar, aile üzerine, kadın erkek ilişkileri üzerine kurulu Fransız
filmleri ve François Ozon filmlerini andıran "Küçük Kıyamet",
ortalarından sonlara dek, özellikle sürpriz finaliyle, Batılı tarzda korku ve
gerilim filmlerini andırıyor. Özellikle son yıllarda en çok ön plana çıkan
yönetmenlerden M. Night Syhmayalan'nın sürpriz sonlu finalli filmlerine
gönderme yapan filmde baştan sona seyirciyi kavrayan müzikleri, Tsunami görüntüleri
ve bilhassa finaldeki deprem efektleri ile benzerlerinden ayrılıyor. 1999
yılından beri beklediğimiz büyük deprem ve sonuçları yani bütün İstanbulluların
kabusları filmin finaline damgasını vuruyor. Film bu anlamda, depremden dolayı
travma yaşayanlar için, korkularıyla yüzleşme ve bir tür terapi görevi
görüyor. Ailenin yaşadığı binanın
yıkılmış görüntüleri ve arka plandaki yanan ve yıkılmış İstanbul görüntüleri
ancak bilim kurgu filmlerinde ve çizgi romanlarında rastlanacak görüntüler
olarak Türk sinema tarihindeki yerini alıyor. (Okan ORMANLI) “Sinematürk Aylık
Sinema Dergisi, 2006, sayı 2”
&
Tür filmlerini ne çok severim!..Bir filmden belli bir şey bekleyerek sinemaya
gitmek, filmin bir komedi, dram, gerilim veya polisiye olduğunu peşinen bilmek,
aslında hiç de fena değildir Taylan kardeşler anlaşılan gerilim türünde
çalışacaklar. İlk filmleri “Okul” gerilimle komediyi bağdaştırmak gibi zor bir
işe sıvanmış, bu yüzden çok başarılı olamamıştı. Bu kez karşımıza tam bir
gerilimle geliyorlar Büyücek bir ailenin
deprem günlerinin İstanbul’unda başlayıp Ege sahillerine uzanan öyküsünü
anlatıyor, ayni zamanda bir roman yazarı da olan Doğu Yücel’in
senaryosu...Annesini büyük depremde yitirmiş olan Bilge, sürekli gizli
konuşmalar yapan yakışıklı kocası, iki küçük çocuğu, iki genç yeğeni ve
dadı hizmetçisiyle tatile gitmeye hazırlanırken, evleri bir depremle sarsılıyor.
Aile apar topar arabaya atlayıp deniz kıyısında kiraladıkları eve ulaşmak için
yola çıkıyor. Ama yanı başında gizemli bir mezarlık da bulunan ev, onlara pek
uğur getirmeyecektir. Filmin oldukça
kapalı, simgesel ve sonunda da pek açığa çıkmayan bir hikayesi var. Korkutucu
ögeler çok çeşitli şeylerden geliyor: böcek ve hayvanlar, sık sık tehdit eden
doğa, hiç de dost gözükmeyen köylüler, zaman zaman da mezarlıkla simgelenen
mistik olaylar. Tayfun kardeşlerin işçiliğini çok beğendim: birçok sahne gayet
iyi çekilmiş, efektler yerli yerinde kullanılmış ve bir korku gerilim duygusu
egemen olmuş. Gerçi dijital çekim, geçen yılın “İklimler” veya “Beş Vakit”i
ayarında değil. Soykut Turan’dan daha iyi bir sonuç beklerdim. Ancak film tümüyle doyurmuyor. Çok alt
düzeyden anlatılmış ve final de simgesel bir anlama açılıyor. Yeterince
boşalamıyor, tam anlamıyla tatmin olamıyorsunuz. Film vaad ettiği korku gerilim
filminin gereklerini yerine getirmeden, daha çok “ölüm sizi arıyorsa, nerede
olsanız bulur” deyişiyle özetlenebilecek bir felsefeye uzanıyor. Ama bu
kadarının gerçek gerilim meraklılarını tatmin edeceğinden kuşkuluyum. Yine de,
belli bir sinema duygusuyla anlatılmış, oldukça iyi çekilmiş bu film,
meraklılarını çekebilir. (Atilla Dorsay)
Doğu Yücel’den “Küçük Kıyamet” Saf bir korku filmi gişede çuvallayabilir ve
kapıyı tekrar sonsuza dek kapayabilirdi ... Eyvah, bu Küçük Kıyamet'le
ilgili bir yazıydı, ama bu konuyu
açıklığa kavuşturmadan rahat edemedim ...
Senaryoya başlamadan önce araştırma faslı vardı. Depremzedelerin anıları
dışında, beklenen İstanbul depremi üzerine yazılan bilimsel kitapları okudum.
Bu filme başlama sebebimiz öncelikle her filmde olduğu gibi iyi bir hikaye
anlatmak ve iyi bir film yapmaktı, diğer yandan da yaklaşan İstanbul depremi
için yeterli önlemin alınmadığının altını çizmekti. Ama filmin bu toplumsal ve
politik tarafı repliklerle veya başka didaktik yöntemlerle verilmiyor, filmin
kendisi zaten herkesin kafasına bir gerçeği güm diye vuracak, yani umarım!
'Küçük Kıyamet'in anlamından da dem vurmak lazım bu noktada. Küçük Kıyamet
1509'da İstanbul'da meydana gelen, şiddetinin sekizden büyük olduğuna dair
tahminler yürütülen depreme halkıntaktığı isim. O dönemlerde depremlerin doğal
bir sebebi olduğu bilinmiyor, sarsıntılar ilahi bir kuvvete bağlanıyor. Bu
yüzden yaşanan korku ve dehşet kıyametle eşdeğer neredeyse! küçük kıyamet aynı
zamanda tasavvufta ölüm, ölüm anı, ölüm hali gibi anlamlara geliyor Büyük
Kıyamet dünyanın, küçük kıyamet ise bir kişinin hayatının sonu. Filmi her iki
anlam üzerinden okuyabilirsiniz. Filmin
üç ana mekanı var. Biri ailenin İstanbul'da yaşadığı ev, ikincisi villa,
üçüncüsü ise 'spoiler' tanımına gireceği için söyleyemiyorum. En son Hokkabaz
da da mükemmel bir iş çıkartan sanat yönetmeni Yaşar Kartoğlu bu noktada
devreye girdi ve filmin gizli kahramanı oldu. Çekim yapacağımız viIla
Fethiye'de hazır bulunsa da evin iç dekorasyonu, evin yakınında inşa edilen
mezarlık Taylan Biraderler'in atmosfer yaratmasında çok yardımcı oldu.
İstanbul'da Tem Stüdyoları'nın bahçesine
diktiği ve Tem'den bile yüksek olan devasa dekor Hollywood'da karşılaştığımız
dekorlar kadar etkileyiciydi. O kadar yüksekti ki, birkaç defa denememe rağmen
dekorun üstüne çıkamadım . Filmin efektleri ise Okul'da olduğu gibi Volkan
Duran'a ve Post Ofis'e emanet edildi .
Bu noktada şunun da altını çizmek gerekiyor; Küçük Kıyamet tipik bir
korku filmi değil, belki de psikolojik gerilim tanımına girecek bir film. Bu
tip filmler için "nightmare", "psychodelic",
"mystery" gibi alt tür isimleri uyduruluyor. Film çekimleri
sırasındaki bir geyik muhabbetinde arthouse horror" diye bir alt türü de
biz uydurduk. Bunları filmi övmek için yazdığım sanılmasın, daha önce bu tür
meselesinden ağzımız fena yandı, o yüzden belirtmek istiyorum; Küçük Kıyamet
her sahnesinden hayaletli canavar çıkan, ses efektleriyle hoplatan bir kork
değil, çok derin bir korku üzerine inşa edilmiş bir film. Eski bir meraklısı olarakkorku
filminden algıladığım da budur zaten.
Küçük Kıyamet'in ilk senaryo taslağını teslim ettiğimde Durul "Bu
filmin oyunculuğu çok zor ola bu yüzden çok iyi oyuncular bulunmalıydı. Başak
Köklükaya, Bilge karakteri için baştan beri düşünülen tek isimdi ve kendisi
sette çalışan herkesin ağzını açık bırakan bir performans sergiledI. Özellikle
soğuk havada çekilen yağmur sahnele rinde saatlerce yağan soğuk suya rağ men
tek bir şikayette bile bulunmadan nasıl oynamaya devam etti, akıl alacak gibi
değil Ayrıca Ali karakterini oynayan İlker Aksum da eksantrik bir karaktere can
verdi. Bu iki ismin doğaçlama güçleriyle senaryoya çok şey kattıklarını da
söylemeliyim. Fransa'dan geçen sene Türkiye'ye gelen Cansel Elçin, kadronun en
tecrübeli ismi Binnur Kaya, en son Yazı Tura’da yardımcı kadın oyuncu dalında
ödül alan Eli Mango, genç oyuncular Ece Ekşi ve Bora Akkaş, çocuk oyuncu Serra
zor sahnelerde çok iyi performans sundular. Alp bebek ise şirinliği ile setin
neşe kaynağıydı. Bazı korku sahnelerinde kullanılan ses efektleri onun
ağlamasına neden oldu ama o kadar neşeli bir bebek ki, setten Gökhan (namı
diğer Big Lebowski) birkaç numara yaptı mı gene yüzünde gülücükler açıyordu.
Küçük Kıyametler'in iki Amerikalı kahramanından söz etmezsek sinema tanrısının
gazabına uğrarız! Okul'da kendine has dikkat çekici bir müzik sunan Kevin Moore
bu defa tüyler ürperten olağanüstü bir 'score' ile karşımızda. Bu arada
karşılaştığımız enteresan tesadüfIerden (veya işaretlerden) bir tanesi: Senaryo süreci sırasında Kevin Moore'un bestelediği
Dream Theater şarkısı 'Space DyeVest', National Geographic'in 'Deprem' konulu
sayısının reklam müziğinde kullanıldıl (izinsiz olarak) Garip değil mi? Filmin
diğer Amerikalısı ise Jeffrey Baykal Rollins idi. Durul ve Yağmur'la
rastlantılar (işaret?) sonucu 'Yabancı Damat'ın setinde tanışan Rollins,
Boğaziçi Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar dersleri veren, yurtdışındaki
sergileri ile tanınmış bir sanatçı. Birçok detayla süslediğimiz Küçük
Kıyamet'in önemli ayrıntılarından biri olan resimleri dizayn etti ve filmin
görsel ruhunda önemli bir rol oynadı.
Küçük Kıyamet her şeyden önce çok zor bir filmdi Senaryosundan çekimine,
oyunculuğundan postprodüksiyonuna, müziğinden kurgusuna kadar her aşamasında
'challenge'lar barındıran çetin bir filmdi. Filmin her safhasında "şimdi
ne yapacağız" dediğimiz (veya dedikleri) bir an mutlaka oldu. Fakat Post
Ofis'te bir bilgisayar ekranında izlediğim film bu engellerin hepsini başarıyla
aşmıştı. Tabii bu yorumumda ne kadar
objektif olduğumdan emin değilim. Ama şundan eminim: Küçük Kıyamet, anlatmakla
yükümlü olduğumuzu hissettiğimiz bir hikayeydi ve ben o bilgisayar ekranında o
hikayenin uzun uğraşlar sonucunda can ve ruh bulduğunu gördüm. “Altyazı Aylık
Sinema Dergisi, sayı, 57 “
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder