EJDER KAPANI (2009)
Yönetmen: Uğur Yücel, Senaryo: Kubilay
Tat , Görüntü Yönetmeni: Tolga Kutlar, Müzik: Soner Akalın, Yapım:
TMC / Erol Avcı Kurgu: Ulaş Cihan Şimşek, Sanat Yönetmeni: Gülay
Doğan, Genel Koordinatör: Güzide Balcı, Reji ve senaryo asistanı:
Can Yücel, Yardımcı Yönetmen: Ahmet Uygun, Uygulayıcı Yapımcı: Menderes
Demir, Ses Tasarım ve Mix: Burak Topalakçı, Ses: Boris Trayonov,
Koordinasyon: Mehtap Köroğlu, Kameraman: Burak Kanbi, Focus
Puller: Ahmet Münür Gürsoy, Işık Şefi: Kenan Kolla, Sanat
Yönetmeni yrd.: Tolga Pakman, Kostüm Sorumlusu: Şenay Doğan Çıtak,
Sponsor Sorumlusu: Billur Özdemir, Gözde Ceyhan, Celal Demir, Adnan Demir, Dövüş
Kareografı: Cemil Uylukçu, Hayvan Eğitmeni: Bora Erbek, Ulaşım: Pan
Nakliyat, Yapım Ekibi: Aslı Çokok, Seyra Tüysüzoğlu, Ercan Sönmez, Emrah
Göçen, Hasan Gündüz, Dorukhan Erdoğdu, Murat Toprak, Neslim Topaloğlu, Onur
Kesklin, Kamera Opretörü: Burak Kanbir, 2. Kamera Asit.: Ali
Murat Altınışık, 3. Kamera Ast.: Ersin Gök, Focus Puller : Cem
Koray Erçilin, Işık Şefi: Kenan Kolla, Işık Asistanları: Kermal
Özler, Attila Erdem Ermiş, Burak Parlak, Hamit Uzun, Set Amiri: Adnan
Aydın, Set Ast.: Ülgen Bağlar, Muharrem Öztürk, Bora Kaantaylan, Kadir
Kazazi, Bahri Uzun
Oyuncular: Uğur Yücel
(Çerkez), Kenan İmirzalıoğlu (Akrep Celal), Nejat İşler (Ensar), Berrak
Tüzünataç (Ezo), Ceyda Düvenci (Cavidan Sonay), Ayşe Nil Şamlıoğlu (Ensarın
Annesi), Ozan Güven (Remzi), İlker Aksum (Doktor), Sırrı Süreyya Önder (Asayiş
Şube Müdürü), Ezgi Mola (Ensar Karısı), Sanem Öge (hemşire), Kemal Topuz (Kötü
Adam), Bülent Yaşık, Ahmet Mümtaz Taylan (Müsteşar), Hakan Boyav (Adli
Muhabir), Ezgi Mola (Ensar ın Kız Kardeşi), Kadir Kandemir (Kamer), Ayhan
Çamiroğlu, Barış Kaçklar (Ensar Kardeş), Adnan Demir (Ensar Baba), Hilmet
Kömürcü (okul müdürü), Osman Çamyurdu (Hamit), Barış Küçükgüler (Müsteşarın
Oğlu), Doğan Keçin (Hamid adamı), Bülent Keser (Hamit adamı), Banu Coşkun
(müsteşar eşi),m Barış Küçükgüler (müsteşar oğlu), Cedren Hindistan (mezardaki
Kız), Nuran Paro (yaşlı kadın), Ozan Çapa (uyuşturucu satıcısı), Adil Sak
(pavyon koruma), Ahmet Koraltürk (komiser), Uraz Kaygılaroğlu, Bora Koçak,
Müdür Yardımcıları: Serdar Çakmak , Erol Yeşilbaş,
Konu: Komando olarak askerlik görevini
yapmakta olan Ensar (Nejat İşler) askerliğini bitirip evine döndüğünde
ailesinden kötü haberi alır. Küçük kız kardeşi, eski bir hükümlü ve aynı
zamanda bir akıl hastası olan pedofil tarafından tecavüze uğradıktan sonra
intihar etmiştir. Ensar bunun intikamını almak isterken yolu cinayet masası baş
komiseri Akrep Celal (Kenan İmirzalıoğlu) ile kesişir. Akrep Celal, Ensar’ın
intikam almak istediğini bildiğinden nefesini ensesinde hissettirmeye ve onu
engellemeye kararlıdır. Diğer yandan baş komiser Abbas (Uğur Yücel)
emekliliğine kalan son bir ayını masa başında geçirmek ve mümkün mertebe pavyon
şarkıcısı sevgilisi Cavidan (Ceyda Düvenci) ile beraber olmak istemektedir.
Afla salıverilmiş pedofiller bir seri katil tarafından korkunç şekillerde
katledilirken; baş komiser Abbas, Akrep Celal ve stajyer Ezo (Berrak Tüzünataç)
katili durdurabilmek için canlarını ortaya koymaktan çekinmeyeceklerdir!
Türkiye’de bu işi kotarabilmenin
güçlüklerinden sanırım bahsetmeme gerek yok. İşte bu sebeplerden ötürü
senelerdir bu konuda önümüze konulmuş iyi bir örnek yoktu. Uğur Yücel, Ahmet
Ümit (polisiye roman yazarı) ile birlikte 2001 yılında devlet televizyonunda
gösterilen bir televizyon dizisi olan Karanlıkta Koşanlar’ı çekmişti. Sayesinde
Ahmet Ümit ve Uğur Yücel’i daha yakinen tanıma şansına eriştiğimiz bu dizi,
zamanının oldukça ötesinde bir iş sergilemiş (bir diğer zamanının ötesindeki
dizi için “Sır Dosyası – 1999″) ve bu türü sevenler açısından ilginç bir
deneyim sunmuştu. Tüm bu bilgileri bir araya getirdiğimizde gün ışığına çıkan
şey büyük bir beklentiydi. Sinemada, bir film gösterime girmeden evvel
seyircide beklenti oluşturabilmek, onun ilgisini cezp edebilmek oldukça
önemlidir fakat bunun bazı handikapları da vardır. En önemlisi, beklenti
arttığından seyirci hiçbir şeyden memnun olmayabilir, türe yabancılık çektiği
anda bile filmi reddedebilir.Bu ufak eki de yaptıktan sonra aynı minvalde devam
edelim. Film çekilmeye başladığından bu yana oldukça ses getirmişti. Bunun
birkaç ayağı vardı. En önde geleni erkek egemen oyuncu kadrosunda son
zamanlarda gözde olan iki buçuktan üç buçuk aktörün yer almasıydı. Ülkemiz
şartlarında Kenan İmirzalıoğlu ve Nejat İşler hem sinemada hem de televizyonun
sihirli ekranlarında en çok görülmek istenen aktörlerin başında geliyor.
Bunların yanına yine gençlerin hayranı olduğu Ozan Güven montesi ile iki buçuk
tamamlanmıştı. En nihayetinde yönetmen koltuğuna oturup, diğer yandan filmin
ağır ağabeyi rolünde yer alacağı en başından belli olan Uğur Yücel gibi garip
bir şöhrete sahip (filmografisi sanıldığı kadar kalabalık olmasa da, bam teline
vuran rollerin ve filmlerin sahibi olması hasebiyle) bir ismin yer almasıyla
birlikte serüven başlamıştı. Diğer ses getiren şey ise teaser ve fragmanla
ortaya çıkan ve basılı/görsel her türlü yayında oldukça uzun süre yer bulan
sevişme sahnesiydi. Ayrıca kovalamaca sahneleri için Fransa’dan özel bir ekibin
getirilmiş olması alevi harlamaya devam etmişti.
Bu kadar övgü dolu sözlerden sonra
makaranın dönmeye başlaması gerekiyor zannımca ve sanırım dönecek de. Film
makarası dönmeye başlamasıyla yenilikçi sayılabilecek bir şekilde film başlıyor
ve… İşte o noktada ucuz bir B sınıfı film havasındaki aksiyon/çatışma sahnesi
gözler önüne seriliyor. Bombaların havai fişek misali patladığı bu uzun
tutulmuş neye hizmet ettiği filmin sonuna kadar sorgulanacak olan sahneler
bittiğinde açıkçası insan “Hayır, olamaz” demekten kendini alamıyor. Neyse ki film
çabuk toparlanıyor ve karakterleri tanıma olayına girişiyor. Oldukça etkileyici
bir sorgulama sahnesi var. Kenan İmirzalıoğlu’nun oyunculuğunu genel mânâda
etkileyici bulmuyor olsam bile bu sahnede parladığını söylemek gerekiyor. Zaten
film boyu en parlak oyunculuk bir bu sahnede ve ilginçtir bir de sevişme
sahnesinde mevcut. Buradan sonra tempo sorunları olsa bile genel itibariyle
derli toplu gidermiş gibi yaparken tekrar yalpalıyor. Filmin sonuna kadar da bu
şekilde devam ediyor. Kâh iyi giderken, kâh kötüleşiyor. Yeri geliyor komik
durumlara düşüyor.
Buna yol açan ve film bitene kadar
yakanızı bırakmayacak olan “sarkan” kısımlar bir azalıp, bir çoğalırken doğal
olarak filmin içine girme kabiliyeti sınırlandırılmış oluyor. Sarkan derken
bunu biraz açmam gerek sanırım. Filmde ne amaca hizmet ettiği bilinmeyen çok
fazla bölüm var. Karakterin yapısına uymayan, orada olmasına anlam verilemeyen
bu sahneler muhtemelen kafa karıştırmak, ilgiyi başka yönlere de çekebilmeyi
başarmak için yerleştirilmiş. Lakin amaca hizmet etmiyorlar!
Hemen bu noktada senaryoya değinmek
gerekiyor. Polisiye, cinayet ve gerilim triosundan oluşan sacayakları çok
katmanlı bir düzlemde yerleştirilmek istenilmiş. Bu nasıl ki okunduğunda
anlamsız ve karışık geliyorsa filmde de aynı şekilde. Filmi henüz izlemediğim
zamanlarda bile filmin bilinmezinin senaristi (Kubilay Tat) olduğunu çeşitli
ortamlarda dile getirmiştim. Maalesef görülüyor ki endişelerimde haksız
sayılmazmışım. Ülkemizde pek örneği olmayan bir türün en önde gelen isimlerinden
sayılan Ahmet Ümit kitaplarında da olan bu sorun, anlaşılan dimağımıza
yapışmış. Umarım bu kekremsiliğe yol açan sorunu en kısa zamanda çözebilir ve
ağzımızı tatlandırırız.
Yönetim açısından da durum çok farklı
değil. İçgüveysinden hallice olan bu birleşim oyunculuklardaki “nispeten” iyi
olma durumuyla örtülmüyor ama sanat yönetimi ve makyaj konusundaki mükemmele
yakın işler sayesinde durum kotarılabiliyor. Hemen beri yanında ise görsel
anlamda tam bir bilindik ortam yaratılmış. Klostrofobik olsun denilerek güneşi
saklayan ve bizi ağlayan gökyüzüne mahkûm eden film aslında doğru tercihi
yaparken, bunu çeşitlendiremediği ve cinayetlerdeki atmosferlerde çok yakın bir
tadın ötesine geçemediği için ortaya Uğur Yücel’in yönettiği bir Türkişi Seven
(Yedi) çıkmış. Bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğuna dair tam net bir duyumsama
yaşayamıyorum açıkçası. Ne de olsa oradaki ortamın en benzer şekliyle
yaratılmış olması bile filmin işleyişine önemli ölçüde yarar sağlıyor ve daha
önemlisi genel mânâda sırıtmıyor. Bu yüzden bunu görmezden gelmek mümkün ama
aklımızın bir köşesinde yer alması zaruri. Bizi bu ortamdan mümkün mertebe
kurtaran etmenin müzikler ve dış sesler (bazı noktalarda rahatsız etse bile)
olduğunu da eklemek gerekiyor. Değinemediğim bir eksik nokta kaldı. Etnik
olarak ülkemiz oldukça çeşitli ama gelin görün ki filmlerde belli kalıptaki
vatandaş tiplemeleri dışına çıkılamıyor. Antepli komiser tiplemeleri niyeyse
bana baygınlık geçirtiyor. Bu bakımdan Abbas başkomiser başlangıçta enteresan
bir profil çizerken, Uğur Yücel’in garip bir tonda seslendirme yapması ve hatta
arada yapmaması neticesinde o karakter de güme gidiyor. Sesine hakim olabilme
noktasında Kenan İmirzalıoğlu’nu bir kez daha takdir ettim. Film ara verdiğinde
acaba bu adama fazla yükleniyor ve yeteneğinin kısıtlı olduğunu düşünürken hata
mı ediyorum diye hayıflanmaktan geri durmadım. Yine de görüşüm hâlâ ortalama
bir oyuncu olduğu yönünde.
Saraydan kız, önümüzden ziyafet kaçırmaca:
Karma türü ve sonuna kadar çarpık işleyen
dişlileriyle Amerikan/Türk kırması ilerleyen filmi her şeye rağmen kabullenmeye
hazırdım aslında. Vurucu ve/veya zeki bir sonla tam bir “doyumsama” yaşamam
işten bile değildi. Lakin bu ortaya çıkmıyor, tam tersine türün takipçileri
tarafından filmin orta kısımlarında tahmin edilebilen bir sona doğru adım adım
ilerliyor… Makûs talihin bacağını kıramayanlar arasına adını yazdırmış oluyor.
Bunun sonucu olarak masada envai çeşit yemek varken, seyirci olarak doymadan
güzel bir müzik eşliğinde alelacele masayı terk etmek zorunda kalıyoruz. Neyse
ki hala sinemalarda “frigo” satılıyor da ağzımızı tatlandıracak bir şeyi filmin
sonunda bile olsa yiyebiliyoruz .
Aslında özel ilgimden ötürü
söyleyebileceğim daha çok fazla söz var ama bunun yerine burada son birkaç
cümle ile noktayı koymak daha iyi olacak gibi. Gerilim, polisiye ve seri
cinayet konusuna ilgi duyanlara filmi görmelerini tavsiye ederim. Lakin türe
ilgi duymuyor, üstelik kan ve vahşetten rahatsız oluyorsanız bu filmin size
göre olmadığını söylemem lazım. (Suat Demirel, www.bakiniz.com)
FİLMİ İZLE