Powered By Blogger

28 Şubat 2018 Çarşamba

EZO GELİN (1973)


Yönetmen: Feyzi Tuna
Senaryo: Orhan Elmas
Foto Direktörü: Cahit Engin
Müzikler: Abdullah Nail Bayşu
Yapım: Uğur Film /  Memduh Ün

Reji Asistanı: Sami Güçlü, Kamera Asistanı: Ali Güven, Prodüksiyon Md: Adnan Uygur, Yardımcıları: Sabri A. Kara, Erbil Demirbağ, İlyas Kürtün, Raif Öztürk, Baki Soğukpınar, Laborantlar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Özkan Sevinç, Montaj - Senkron: İsmail Kalkan, Negatif Montaj: Hüsam Üren, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, (Ören Film Stüdyosunda hazırlanmıştır, Lâle Film Stüdyosunda seslendirilmiştir.) 

Oyuncular: Fatma Girik, Kadir İnanır, Suphi Tekniker, Reha Yurdakul, İhsan Yüce, Yeşim Tan, Güzin Özipek, Hikmet Taşdemir, Sami Hazinses, Tahsin Koray,

Konu: Demirci ustası Dinar (R. Yurdakul), evlenme çağına gelmiş olan büyük oğlu Ali'ye (K. inanır), Kadir ağanın (İ. Yüce) güzel kızı Ezo'yu (F. Girik) alır. Fakat Ezo gelinin peşinde köyün zenginlerinden Uncuoğlu'da (H. Taşdemir) vardır. Muhalefetine rağmen Ali ile Ezo'nun düğününe engel olamaz. Ali ve Ezo'nun mutlulukları Ali'nin askere çağrılmasıyla bozulur. Çünkü Ali, Kore'ye gidecektir. Gidişinden kısa bir zaman sonra Ali'nin ölüm haberi gelir. Bütün ailesi yas tutarken dul kalan Eza gelinin talihsizliği devam etmektedir. Uncuoğlu fırsattan istifade Eza gelini Dinar ustadan ister hem de yüklüce bir başlık parasına. Fakat Dinar usta Eza gelinden çok memnundur ve karısı Elif (G. Özipek) ile aldığı kararla talihsiz gelini Ali'nin küçük kardeşi Yusuf'a (S.Tekniker) nikahlar. Ezo da Ali de buna karşı gelemezler Yusuf aslında Uncuoğlu'nun kız kardeşi Meryem'i (Y. Tan) sevmektedir. Bu nedenle Ezo gelin ile karı koca olmazlar. Fakat Meryem bir süre sonra canına kıyar. Uncuoğlu'da kaçakçılıktan hapse girer. Fakat Ali ölmemiştir ve köye döner. Ali, kardeşi ile Ezo'nun durumunu öğrenince sevdiğinin kendisine ihanet ettiğini düşünür. Köyü terk etmeye karar verir. Ezo gelin kendisine inanmayan Ali için kendini asar. “Burçak Evren, “İki Ün’lü Kadın Fatma Girik ”




EVLAT ACISI (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Hüsnü Cantürk
Foto Direktörü: Sertaç Karan
Besteler: Zeki Duygulu
Yapım: Kulüp Film / Hüsnü Cantürk

Oyuncular: Serdar Gökhan, Gül Tener, Suna Selen, Kazım Kartal, Selahattin Ersoy, Özdemir Akın, Muammer Gözalan, Ahmet Karaca, Meral Yağız

Konu: Uyuşturucu şebelkesinin peşine düşen bir polisle, kör bir kızın öyküsü.


ELBET BİR GÜN BULUŞACAĞIZ (1973)

Senaryo ve Yönetmen: Ülkü Erakalın
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Şahin
Müzik Direktörü: Adnan Şenses
Yapım: Nur Plak/Erol Solak

Oyuncular: Adnan Şenses, Tennur Solak, Önder Somer, Hülya Şengül, Gülistan Güzey, Altan Bozkurt, Müşerref Çapın, Necdet Tosun, Hilmi Coşkun

Konu: Kendisini hırsızlığa mecbur eden bir kadının, intikam için sevgilisini öldürmesini konu alan dramatik bir öykü 

DÜŞMAN (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Muzaffer Arslan
Foto Direktörü: Kenan Kurt
Müzik Direktörü: Muzaffer Özpınar
Yapım: Sine Film / Muzaffer Arslan

Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Montaj: Özdemir Arıtan, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Asistanları: Bican Avşar, İsmail Karataş, Teknik Ekip: Mustafa Eti, Taner Erdemir, Bedri Uğur, Azmi Yıldız, Bakli Soğukpınar, Kamera Asistanı: Özer Korkmazlar, Işık Direktörü: Kenan Eryılmaz, Jenerik: Yalçın Çetin, Asistan Rejisör: Kenan Davutoğlu, (Acar Film Renkli laboratuarlarında hazırlanmış)

Oyuncular: Emel Sayın, Kartal Tibet, Seyyal Taner, Süleyman Turan, Adnan Alkan, Muazzez Kurdoğlu, Aynur Aydan, Seyyal Taner, Erden Alkan, Kayhan Yıldızoğlu, Refik Kemal Arduman, Tarık Şimşek, Doğan Bavli, Dinçer Çekmez, Nikola Simokin,

Konu: 1943 yılında geçen olayda, Almanlar İstanbul'da gizli casusluk örgütü kurarlar. Şarkıcı Helga'yı casusu olarak İstanbul'a yollarlar. Helga Türk casusu binbaşıya aşık olur.

► Almanlar, İstanbul'da bir gizli casusluk örgütü kurasıymışlar, Alman mı, Türk mü olduğu bilinmeyen güzel şarkıcı Helga'yı casus olarak kullanasıymışlar, Helga, Türk casusu binbaşı Murat'a aşık olasıymış, Murat ise görevi ile aşkı arasında elbette görevini seçip, sevdiği , kadını başkasının kollarına atmaktan çekinmeysiymiş... (Kusura bakılmasın, böyle bir filmancak böyle bir Türkçeyle anlatılır;) Sine-Film sahibi ve yönetmeni, Muzaffer Arslan, yerli filmciliğimizde egemen olan krize, kendince böyle çare bulmuş: Bir "Casusluk" filmi yapıp, Emel Sayın'ı da ilk kez "Şarkıcı hanım" olmayacağı bir filmde perdeye getirmek!. Doğrusu ya, Arslan filmini özenle çekmiş. Hele cinayet bölümlerinde groteks etkileri kullanması, tabanca, el, ayak gibi ayrıntıları çarpık merceklerle, seyircinin burnunun dibine kadar sokmasına diyecek yok. Filmin Yalçın Çetin'e hazırlatılan jenerikleri de kusursuz. Ama, acaba bay Arslan, aynı çabayı niye bir filmin belkemiğini oluşturan senaryo için harcamamış, sorulabilir ... Film, zekâya hitap eden en ince bir entrikadan yoksun, "Casusluk" deyince akla gelebilen her türlü durumu bir antoloji bağlılığıyla birbiri ardına dizen bir safsata dizisi ... Hele, Helga'nın namusunu kurtarıp Murat'a tüm saflığıyla dönmesi için, evlenmek zorunda bırakıldığı Alman subayının erkekliğinden (!) yoksun biri olarak sunulması buluşuna bayıldım. “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları”

DÜĞÜN (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Lütfi Ö. Akad
Görüntü Yönetmeni:Gani Turanlı
Müzik: Metin Bükey
Yapımcı : Murat Akay - Arif Özgüzel
Yapım : Erman Film / Hürrem Erman

Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Ahmet Mekin, Hülya Şengül, Kamuran Usluer, Erol Günaydın, Turgut Boralı, Altan Günbay, Günay Güner, İlknur Yağız, Sırrı Elitaş,

KONU: Filmde, Urfa’dan İstanbul’un kenar mahallelerinden birine göç etmiş altı kardeşten oluşan bir ailenin öyküsü anlatılıyor. Üç erkek, üç kız kardeşten meydana gelen ailenin büyüğü olan Halil (Kamuran Usluer), kardeşlerinin yaşama savaşının en büyük sorumluluğunu taşıyor. Bir yandan, elden düşme giysiler satarak ve ikinci büyük kardeş İbrahim’e (Erol Günaydın) mevsimine göre lahmacun, nohutlu pilav veya gazoz sattırarak, işportacılıktan günlük ekmeğini çıkarırken, kız kardeşlerine de hayırlı bir kısmet aramayı ihmal etmiyor. Halil’in yaşam mücadelesinin bilediği pratik mantığa göre, bu evlilikler, aynı zamanda aileye gerekli iktisadi katkıda bulundukları ölçüde olumlu karşılanabilir. Bu nedenle en küçük kız kardeş Cemile’nin (İlknur Yağız) iyi bir başlık parası veren (on bin lira) bir adama verilmesi, Halil için normaldir. Yeni kocası Cemile’ye harcadığı parayı, kızı gece-gündüz el kapılarında hizmetçiliğe yollayarak çıkarmaya çalışsa bile...

Diğer yandan, mahalle kasabının genç ortağı ile bağlantı kurarak evlenmeye karar veren ikinci kız Habibe ( Hülya Şengül), Halil’e giysi ticaretinde yardımcı olan ve başlık olarak da tam kırk bin lira öneren orta yaşlı dul bir zengin tarafından istenince, Halil’in seçimi bellidir. .

“Düğün”, bütün bu açılardan önemli ve ilginç bir film. Ancak filmin sonunun öykünün sonuçlanması için fazla “işlevsel” olduğunu, biraz “yapıştırma” durduğunu belirtelim.. Gerçekten de, son çıkışını yapmak için kız kardeşinin düğününü beklemesi de, o sırada istenmeyen damadın (Atlan Günbay) bıçağıyla yaralanması da, diğer kız kardeşin (Cemile) bilince erip ablasına katılmak için Habibe’nin düğününü fırsat bilmesi de, dramatik bir son yaratmak için olayları biraz zorlamak gibi geldi bize. “Düğün”ün yapısal bütünlük ve dramatik güç bakımından “Gelin” kadar başarılı olmadığı da söylenebilir. Bu açıdan Lütfi Akad için “Irmak” ve “Gelin” den sonra bir aşama değil bu... Ama artık önemli, çok önemli şeyler veren bir yönetmenin olgunluk yapıtlarından biri. (Atilla Dorsay – 1973)

► 1970'Ii yıllar Türkiye'de üretilen filmlerin içerik ve konuları bakımından farklılıklar gösterdiği yıllardır. Özellikle 60'lı yılların sonuna doğru dünyada yaşanan politik karşıtlıklar, mücadeleler sinemaya da yansır. Türkiye'deki politik hayhuyun, kuru propaganda ve 'yiğit milliyetçi' ya da 'kahraman devrimci' filmlerinin dışında kalan bazı yapımlar var ki, onlar bugün bile güncelliğini koruyor. Bu filmlerin başında ise özellikle Lütfi Akad'ın "Gelin", "Düğün", "Diyet" üçlemesi geliyor.

Bu üçlemenin önemli özelliklerinden biri, haklılığı her filmde onanan, politik bir taraf olarak pek eleştirilmeyen ve hatta kutsanan işçi sınıfının, özellikle Türkiye koşullarında köyden büyük şehre göç edip işçileşen ya da işçilikten esnaflığa geçiş yaparak bir nevi sınıf atlayan kırsal kökenli 'ailelerin' ekonomik ve toplumsal ilişkilerinin de keskin bir eleştirisinin yapılmasıdır. Keskin iyi-kötünün karşısında neden-sonuç ilişkisi son derece sağlam kurulmuş, gerçekliği hayatla sınanmış, zaman zaman gazete sayfalarına aksetmiş insanların hikayesidir bunlar.

Akad'ın üçlemesinin bir başka özelliği, filmlerin merkezinde kadınların olmasıdır. Türkiye'de feminist sinema öncesi melodram kalıplarına hiç yüz vermeden, sesini yükseltmeden, kadının ezilmişliğini anlatır bu üçleme: özellikle "Gelin" ve "Düğün". Filmlerin merkezinde kadının alınmasının nedeni sadece dönemin en önemli kadın oyuncusu Hülya Koçyiğit'in üçlemedeki filmlerde yer alması değil elbette.

Akad, bir yönüyle toplumsal değişimde, kentleşme sürecinde kırsaldan gelen insanları anlatırken, kapitalistleşme sürecindeki erkek egemen yapının yanında/karşısında ama genel anlamıyla kadının şehirdeki duruşunu anlatır. İki kadın modeli vardır: "Gelin"de taş kalpli, yaşlı kaynana vardır ama "Düğün"de genç, anlayışlı, aileyi şefkatle ayakta tutmaya çalışan ve şehirdeki yaşama, hatta göreli hıza ayak uydurmaya çalışan abla... Bu kadın modeli aynı zamanda şehirdeki gelecek nesilleri temsil eder. "Düğün" bu yönüyle, şehirdeki hayata ve kadının durumuna umutla bakabilen bir filmdir. Hülya Koçyiğit'in canlandırdığı abla karakteri, bir yandan aileyi bir arada tutan katalizör görevini görür, diğer yandan da 'yamyam!ığa' karşı direnişin alegorik karşılığıdır.

Aslında, üç filmin de birleştiği ortak alegorik anlatım tam anlamıyla 'yamyamlık' üstünedir. Üçlemenin bu özelliği "Düğün" filminde daha da açık bir şekilde ortaya çıkar. Çünkü ailenin erkekleri, sermaye elde etmek için, küçük kız kardeşi istemediği biriyle evlendirme kararı alır ve bunun karşısında olan tek kişi abladır. "Gelin" gereken paranın sermaye yapılması, "Düğün"de küçük kızın sermaye elde etmek için satılması, şehirde tutunmak, ayakta kalmak için insanların ailede en zayıf olanı yemesiyle açıklanabilecek bir durumdur. "Düğün"deki kurbanlardan biri de seyyar satıcılarla yapılan kavgada abisinin suçunu üstlenen en küçük erkek kardeştir. Lütfi Akad bunları bilinçli bir şekilde hikayeye katmıştır. Akad, Alim Şerif Onaran'la yaptığı röportajda bu durumu çok açık anlatır: "Bu kez gelenlerin ne sermayeleri var, ne zenaatleri. Hiçbir şeyleri yok. Çırçıplak geliyorlar. Anadan doğma bir çıplaklıkla geliyorlar. Altı kardeş, Urfalı ... Ve bunlar orada tutunuyorlar. Örneklerini de gözlerimle gördüm. Seyyar satıcılık yapıyorlar fakat tutunmak için birbirlerini de yemek zorundalar. Tutunmak için birbirlerinin etini rahatlıkla yiyebiliyorlar." (Lüttfi Ö. Akad, Alim Şerif Onaran, Afa Yayınları, Mart 1990, Sayfa: 164)

Üçlemenin diğer filmleriyle karşılaştırıldığında bugün hala güncelliğini koruyan hikayeye "Düğün" sahiptir. Bu yönüyle toplumdaki 'yamyamlığın' devam ettiğini söyleyebiliriz. Kapitalizm öncesi toplumlara has bu durumun hem alegorik hem de farklı bir gerçeklikle hayatta karşılığının devam etmesi elbette iç açıcı değil. Zaten, sosyolojik bir arka planı olan üçlemenin, çözümleri uzun yıllara yayılacak sorunlara parmak basması ve bu sorunların büyük bir kısmının çözüm beklemeye devam etmesi sinemanın öngörüsünün (daha alanda olduğu gibi) pek dikkate alınmadığına delalet. Ama Akad sinemasının estetik ön görüsü bugün sinemacılara hem fazlasıyla esin kaynağı oluyor hem de bir kılavuz olma niteliği taşıyor.

Üçleme görsel ve kurgu estetiğinin yanı sıra hikaye etmedeki minimalizmle de
önemli bir örnektir. Nitekim, buradaki estetik yapı Lütfi Akad sinemasının uzun metrajdaki son noktasıdır. Hem karakterler, hem hikaye, hem de kadrajların kııruluş biçimi aynı şeye hizmet eder; minimal sinemanın yalın dilini oluşturmaya. Ama üçlemenin görsel minimalizminde Gani Turanlı'nn büyük payı vardır. Bu görsel mirası bugünün genç sinemacılarında görmek mümkün. Son olarak "Düğün"ün oyuncu kadrosundaki başarıya değinmek gerekiyor. Üçlemedeki çekirdek kadronun korunması, oyuncuların canlandırdığı karakterlerle oyuncular arasında bir empati oluşturmuş. Özellikle Hüıya Koçyiğit'1e birlikte, Kamran Usluer, Erol Günaydın, "Gelin"deki rolüyle Ali Şen, oyunculuk kalitesiyle filmin çıtasını yükseltiyorlar. (Rıza Kıraç)

Ödül:
11. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 10 Eylül 1974)
► Lütfi Akad “ En başarılı Yönetmen”

Jüri Üyeleri: Dr. Alyanak, Recai Akçaoğlu, Melih Başar, Atilla Dorsay, Berker İnanoğlu, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, M. Tali Öngören, Sami Şekeroğlu, Semih Tuğrul.

►Sinematek Derneğince yapılan araştırmada mevsimin en iyi filmleri içinde Birinci seçilmiştir.

DUVAK “Zaloğlu” (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Remzi Jöntürk
Kamera: Sertaç Karan
Yapım: Şahin Film / Şahin Koçak

Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Yeni Stüdyo Renkli laboratuarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Ayfer Başıbüyük, Yıldırım Gencer, Attila Ergün, Ali Ekdal, Danyal Topatan, Gökçe Güven,

Konu: Evlenmelerine zalim bir baba tarafından engellenince, dağlara çıkıp ölümde birleşen Zalo (Y.Köksal) ile bir genç kızın öyküsü


DİRİLİŞ (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Birol Işın
Kamera: Şener Işık
Yapım: Çukurova Film

Oyuncular: Ersan Pala, Ceyda Karahan, Birol Işın, İzzet Aldemir, Necla Soylu

27 Şubat 2018 Salı

DiKiZ AYNASI (1973)


Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo: Bülent Oran
Kamera: Çetin Gürtop
Yapım: Karagöz Film / Fuat Soner

Oyuncular: Sadri Alışık, Sevda Ferdağ, Nilüfer Koçyiğit, Mine Koşan, Ekrem Bora, Altan Bozkurt, Aliye Rona, Mürvet Sim, İsmail Dümbülü, Mualla Sürer, Nubar Terziyan, Necdet Yakın, Hasan Ceylan

Konu: Çevresinde Artist Kadın diye tanınan şoför Kazım (Sadri Alışık) yıllarca önce tutulduğu Leyla (Sevda Ferdağ) adlı bir kadını bir türlü unutamaz. Onların aşkına mahalledeki herkes tanık olmuş, adeta bir efsane halini almıştır. Kazım ise bu yarım kalmış, tamamlanmamış aşktan ancak alkolle dostluk kurarak kurtulmak ister, ama içtikçe de bir türlü unutamaz. Bir gün dikiz aynasından evinini penceresinden dışarı bakan çok güzel bir kıza rastlar. Eski sevdası birdenbire canlanıp kızla pencere dostluğuna başlar ve onunla randevulaşır. Ama kız randevusuna gelmeyerek Kazım'ı tüm mahallenin önünde küçük düşürür. Kazım onuruyla oynayan kızın evine gider ve tüm nefretini yüzüne söyler. Kızın randevuya gelmemesinin bir nedeni vardır. Çünkü felçlidir. Kazım yaptığı hatayı anlayınca çok sevdiği ekmek teknesi olan emektar arabasını satıp kızın iyileşmesine yardımcı olur. Bu arada arabasız kalan Kazım bir süre ünlü sanatçı Mine Koşan'ın şoförlüğünü yapar. Onun da sevgisini ve dostluğunu kazanır ve onun da yardımıyla kendisini terk etmeyecek gerçek sevgilisini bulur




DESTAN (1973)



Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo Kremal As
Foto Direktörü: Sertaç Karan
Yapım: Ebru Film / Mehmet Karahafız, Hasan Çakır, Çetin İnanç

Reji Asistanı: Engin Temizer, Kamera Asistanı: İzzet Akay, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Zihniye Ören, Laboratuar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Set Teknisyenleri: Mehmet Köz, Mehmet İnci, Hasan Demircan, Hikmet Sever, Prodüksiyon Amiri: Erol Deniz,

Ören Film Renkli Laboratuarında hazırlanmış, Kunt Film Stüdyosunda seslendirilmiştir

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Gül Tener, Kazım Kartal, Atıf Kaptan, Danyal Topatan, Hasan Çakır, Çetin İnanç, Kudret Karadağ, Kemal As, Arap Celal, Yılmaz Kurt, İbrahim Uğurlu, Niyazi Gökdere, Gülten Ceylan, Arap Celali

Not: Film Niğde Aksaray, Ihlara vadisi ve Niğde Aksaray Silme Köyü‘nde çekilmiştir

Konu: Bir halk kahramanlık öyküsü

DERYA GÜLÜ (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Nuri Akıncı
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Sine-Tek Film / Nuri Akıncı

Oyuncular: Elif Ozangil, Cemil Can Bıçakçı, Anuşka, Nazrit Burç, Savaş Ustay, Nevzat Güçlü, Ömer Özgül,


DERTLİ (1973)


Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Safa Önal
Kamera: Orhan Kapkı
Prodüksiyon: Sıtkı Şumnulu
Yapım: Has Film / Hamit Gürsoy,

Kurgu: Turgut İnangiray, Reji yardımcısı: Volkan Kayhan, Kamera Asistanı: Süha Kapkı, Negatif Kurgu: Sezai Elmaskaya, Jenerik Tasarım: Refik Onubil, Laboratuar: Selahattin Kaya, Hasan Örnek, Abdullah Akdeniz, Işık Şefi : Atacan Boran, Ses Kayıt: Marko Buduris, Set Amiri: Kahraman Kongür,
(Saner Film Stüdyolarında hazırlanmış, Yıldız Film stüdyosunda seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Sadri Alışık (Haşmet), Gönül Hancı (Nalan), Melek Görgün (Nesrin), Suna Selen (Anne Şaziye), Ergun Köknar (Fabrikatör Kadir Bey), Sedat Demir (Tahsin), Benan Öz. Mehmet Büyükgüngör (Büro Amiri), Peri Han (Necla), Muammer Gözalan (Patron), Diler Saraç (Terzi Macide), Yaşar Şener (Manav), İhsan Baysal (Taksi Şoförü), Arap Celal (Manav), İlhan Hemşeri (Murat Efendi), Faik Coşkun (Meyhaneci), Naci Girgin. Mürüvvet İşsever (Kumarbaz), Ali Demir (Kumarbaz), Mustafa Yavuz (Kapıcı), Mehmet Şen, Ersan Barkın,

Konu: Bir şirkette memurluk yapan haşmet karısı Suna, kızı Melek tarafından devamlı olarak aşağılanmaktadır. Çünki Suna ve Melek’in gözü yüksektedir. Önce Melek bir zenginin metresi olur evi ter keder, sonra karısı Suna da kendine genç bir aşık bulur. Yalnız kalan haşmet teselliyi içkide ararken karşısına Gönül çıkar, bu haşmet için mutluluk yoludur...Filmde erotik sahnelerin az da olsa bulunması bu filmin değerini düşüremiyor.

DERT BENDE (1973)


Yönetmen: Orhan Elmas
Senaryo: Bülent Oran, Muzaffer Arslan
Eser: Kerime Nadir
Foto Direktörü: Çetin Tunca
Müzik Direktörü: Norayr Demirci
Yapım: Sine Film/Muzaffer Arslan,

Reji Asistanı: Nezih Pınar: Kamera Asistanı: Uğur Döndür, Besteler: Orhan Gencebay, Şarkılar: Kamuran Akkor (İstanbul Plâk), Müzik Kaydı: Stüdyo Hayri, Işık Direktörü: Kenan Eryılmaz, Jenerik: Radar Reklam, Seslendiren: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Prodüksiyon Direktörü: Fethi Oğuz, Prodüksiyon: Taner Erdemir, Mustafa Eti, (Acar Film Renkli laboratuarlarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Konu: Romatik bir aşk filmi 

Oyuncular: Türkan Şoray, Murat Soydan, Meral Zeren, Nihat Ziyalan, Ömercik, Muammer Gözalan, Esin Engin, Feridun Çölgeçen, Nezihe Güler, Vedat Yıldırımbora, Norayr Demirci,

Konu: Küçük yaşlarda anne ve babasını kaybeden iki kız kardeşin dramatik Öyküsü. Büyük kardeşin bir aşk ilişkisinden evlilik dışı doğan çocuğunu, çocuğu olmayan kızkardeşine vermesi ve kendisini yalnız teyze gibi göstermesi ile gelişen olaylar zinciri devam ede gitmekte.

DEBRELİ HASAN (1973)




Senaryo ve Yönetmen: Yunus Yılmaz
Kamera: Fevzi Eryılmaz
Yapım: Burçay Film / Yaşar Koçer

Oyuncular: Bilal İnci, Birsen Şen, Altın Ser, Atıf Kaptan, Özdemir Taşkın, Yılmaz Kurt, Cuma Pamuk, Çiğdem Solmaz, Arzum Sel, Tevfik Şen, Mustafa Özkaya, Hatdar Karaer

Not: Debreli Hasan, Drama'da yetişmiş. Debreli namıyla mübadele öncesi donemde Drama-Serez-Sarisaban bölgelerinde faaliyet göstermiş bir halk kahramanı eşkıyadır.


DAĞLAR KURBANI (1973)


Yönetmen: Taner Oğuz
Senaryo: Aykut Düz
Kameraman: Nihat Çifteoğlu
Yapım: Metin Film / Işık Toraman

Ses Teknisyenleri: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail Karataş, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Reji Asistanı: Fikret Tınaz, Kamera Asistanı: Nusret Öz, Ar Direktör: Haluk Tülümen Prodüksiyon Amiri: Rauf Ozangil, Asistan: Cem Molvan, (Acar Film Renkli laboratuarlarında seslendirilmiş ve renklendirilmiştir)

Oyuncular : Tanju Korel, Hülya Darcan, Sevda Nur, Zeki Tüney, Sami Hazinses, İhsan Bayal, Seyfettin Karadayı, Hakkı Kıvanç, Cemal Gonca, Selahattin Güçlü, Aykut Düz, Yüksel Gözen, Cevdet Balıkçı, Ali Aldıç, Doğan Tan,

Konu: Genç bir adam, sevdiği kızı köy ağasının istemesi üzerine, ona karşı gelerek dağa çıkar. Ağanın oğlu, mayıncının karısının namusunu karalayıp, öldürdükten sonra babasının da canına kıyar. Mayıncı Hasan, bunun üzerine intikam almak için ağanın kızını kaçırır.

DAĞDAN İNME (1973)


Yönetmen: Metin Erksan
Senaryo: Metin Erksan, Yılmaz Tamtürk,
Kameraman: Çetin Tunca
Müzik: Hulki Saner
Yapım: Saner Film/Hulki Saner

Oyuncular: Fatma Girik, Engin Çağlar, Gülistan Okan, Nükhet Duru, Gökben, İpek İleri, Ferda Büyükgüneş, Elif Pektaş, Sabahat Işık, Ahmet Turgutlu, Kayhan Yıldızoğlu, Tevfik Çen, Mehmet Yağmur, Sönmez Yıkılmaz

Konu: “Büyük bir yolcu uçağı Toros’lara düştü”... Bu satırlar gazetelerde büyük bir haber olarak çıkmış, büyük üzüntü ve yankı uyandırmıştı. Uçaktan sağ ve yaralı olarak kurtulan genç bir adam baygın halde bir ağacın altında yatmakta iken köyün çok güzel ve mert kızı Elif onu bulur. Yaşadığını anlayınca sırtladığı gibi dağ kulübesine götürür. Kanlı yaralarını temizler. İlaçlarla sarar. O sırada evde merakla bekleyen annesi ve kız kardeşlerine olan biteni anlatır. Elif ona kulübede bakmaktadır. Bir gün Elif ellerini bağlayıp bir direğe sıkıca bağlar banyo yapacaktır. Ama ellerini çözen adan onu seyretmeye başlar bu sırada gelen annesi onu yakalar. Köy geleneği; gençleri evlendirirler. Düğün yapılır. Elif’in güzelliği, gözleri, kocasını büyülemiştir. Bir müddet sonra kocasını şehre göndermiştir Elif. Vedat evine dönmüştür. Büyük bir moda evinin müdürlüğünü yapmaktadır. Cavidan isimli meşhur bir mankenin de nişanlısıdır. Elif’e yaptıklarından üzgündür. Onu yaşama döndüren bu mert kıza mektup yazıp para göndermiştir. Elif çok üzülmüş ve kızmıştır. Benim şerefimle oynadı bunun bedelini ölümle ödeyecek, ben de onu vuracağım diye karar verir ve yollara düşer İstanbul’a gelir. Elif bir ara Vedat’ın Cavidan’la konuşmalarını duyar, o vahşi o görgüsüz kızın kurşunlarını boşaltır ve Vedat’ın ona gönderdiği paraları bırakır köyüne gider. İstanbul’daki kadınlar onu şaşırtmıştır. Hepsi güzel ve şıktır. Elif’in biraz gözü açılmıştır. Bir gün köydeki evlerine Muhtar gelir, Elif’in annesinin çok yakın bir akrabasından yüklüce bir miras kalmıştır. Çok zengin olmuşlardır. Elif mutluluktan uçmaktadır. Hemen kız kardeşlerini de alıp İstanbul’a gelir kendilerini yenilerler. Bu arada Vedat’ın çalıştığı moda evini de almışlardır. Elif, Vedat’ı çağırtmıştır, yeni Patronu ile tanışacak olan Vedat toplantı salonuna girer, karşısında oturan çok güzel ve şık kadını görünce şaşırır, biraz da onun birine benzediğini düşünür. Elif neden şaşırdığını sorunca
mantık beklediğini söyler. Yıldız diye kendisini tanıtan Elif onu büyülemiştir. Evli misiniz diye soran Elif’e başından geçenleri anlatır. Elif, patron edasıyla Vedat’tan bundan böyle kadınlarla olan ilişkilerinde dikkatli olmasını skandal istemediğini belirtir. Gazetecilerle randevusu olan Cavidan’a gelen foto muhabirleri Yıldız’ı görünce onun resmini çekmeye başlarlar. Cavidan çok geri plana düşmüştür. Yıldız, "Elif’in suçu sana aşık olmak mıydı? Onunla imam nikahlı evlendin, benimle nasıl evleneceksin? diye dalga geçer. Yine de Vedat’ın evlenme teklifine evet der. Hazırlıklar tamamlanır, Vedat gelini beklemektedir. Nikah salonuna Eli, köylü kıyafetiyle elinde silahla basar. Ateş etmeye başlar, Gazetecilere bu yalancıya inanmayın diyerek Vedat’ın yaptıklarını ve onunla imam nikahlı olduğunu anlatır. Vedat rezil olmuştur. Vedat bana insanlığı öğrettin, gidip ondan af dileyeceğim, onu kazanmaya çalışacağım der. Yıldız’dan köye gitmek için izin ister. Vedat köye gitmiş ama yalnız eli boş dönmüştür. Yıldız Vedat’ı ziyarete gider. Vedat işten ayrılacağını söyler. Yıldız, istersen yarım kalan nikahımızı tamamlayalım deyince çok iyisin Yıldız ama, ben galiba Elif’ten başkasıyla evlenemem diye cevaplayan Vedat’a bu sefer Yıldız git dağ kanununa göre hareket et, sen de onu zorla yola getir, kap kucakla, zorbalıkla bu işi bitir, belki böylesinden hoşlanacak diye akıl verir. Vedat tekrar köye gelmiştir. Elif ateş ederek yanaşmamasını söyler. Vedat dinlemez yanaşınca kız kardeşleri onu tutarlar. Elif içeri kaçmıştır. Vedat kurtulur ve kapıyı kırar içeri girer. Karşısındaki Elif değil Yıldız’dır. Bütün güzelliğiyle köylü elbiselerini çıkarmış en şık kıyafetiyle onun karşısındadır. Vedat şaşkındır ama çılgınca da mutludur. Her şeyi anlamıştır. Kucaklaşırlar.

► Metin Erksan, Türk sinemasına bir "Yılanların Öcü", bir "Susuz Yaz", bir "Kuyu", bir "Sevmek Zamanı" gibi en azından çok iyi niyetli, çok dürüst, ayrıca da gerçekten başarılı olabilen yapıtlar vermiş bir yönetmendir. Son yıllarda tam bir tükenmişlik içine girmiş, olur olmaz filmlere imzasını atmaya başlamıştır. Her sanatçı, belli bir düzeyi ömür boyu tutturamaz. Her sanatçının iniş çıkışları vardır. Erksan, belki de anlatacağını anlatmış, dağarcığını boşaltmış bir kişidir. O zaman Erksan'ı rahat bırakmak, geçmişteki Erksan'la bu günkünü ayrı tutmak gerekir, diye düşünülebilir.

"Dağdan İnme", İtalyan yönetmeni Mario Moniceli’nin birkaç yıl önce oynayan "Tabancalı Yosma - La Ragazza can la Pistola" filminin bize aktarıması sonucu meydana getirilen Atıf Yılmaz'ın "Güllü" serisinin başka bir versiyonu...

Erksan, "Dağdan İnme"yle hiçbir iddiası olmayan deli-dolu bir komedi yapmak istemiş olabilir. Nitekim film, hiçbir mantığa sığmayan bir gelişim izlemekte, tamamen bir fantezi ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Ama, Erksan'ın, bu tür bir güldürüde bile yapılabilecek olan toplumsal eleştiri, köylü-kentli zıtlaşmasını vurgulama gibi ögeleri dürüst biçimde kullanma bir yana, bunların sözüm ona kullanılışı da yanlışlar, daha kötüsü saptırmalar içindedir. Beş köylü kızının aldıkları birkaç dersle (dersler de şunlardır: Lisan, diksiyon, giyim kuşam, görgü, bale ve (sıkı durunuz) judo dersleri!) "şehirlileşmeleri", acınacak örgüsü dışında, böyle bir değişimi, (mümkün olmasını bir yana bırakınız) ideal, istenir bir değişim kılması, filmi seyreden binlerce seyircide böyle yanlış, hastalıklı bir özlem yaratması, hangi "ulusallık"la bağdaşıyor? Beş tane kızı giydirip soyundurup, "revülü", "karateli" film yapmak nasıl, hangi kılıfla savunulur? Tekrar edelim: Ekmek parasına saygımız, geçim kaygısına hürmetimiz var. Ama ya o, ya bu: Ekmek parası için her şeyi yapmayı kabullenenler, artık Türk sinemasının ağababaları rolünü oymamaktan da vaz geçerler. iki karpuzun bir koltuğa Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 70”

► Geçmişteki Erksan'la şimdiki Erksan'ı ayrı tutmak gerekir diyen Atilla Dorsay, filmin ltalyan yönetmen Mario Moniicelli'nin ''Tabancalı Yosma “La ragazza con la pistola" filminin bıze aktarılması sonucu meydana getirilen, Atıf Yılmaz'ın "Güllü" serisinin başka bir versiyonu olduğunu söylüyor.
Atilla Dorsay, aynı yazısında "ulusal sinema" yaftasını üzerinden bir türlü atmaya yanaşmayan yönetmenin köylü kızlarını giydirip soydurmanın hangi ulusallıkla bağdaştığını soruyor: Beş köylü kızının aldıkları birkaç dersle (Dersler de şunlardır. Lisan: diksiyon, giyim kuşam, görgü, bale ve -sıkı durunuz- Judo dersleri!)

'Şehirlileşmeleri' acınacak mantık örgüsü dışında, böyle bir değişimi, (mümkün olmasını bir kenara bırakınız) ideal istenir bir değişim kılması, filmi seyreden binlerce seyirci de böyle yanlış, hastalıklı bir özlem yaratması, hangi 'Ulusallıkla bağdaşıyor? Beş tane kızı giydirip soyundurup 'Revülü', Karateli film yapmak nasıl, hangi kılıfla savunulur? Tekrar edelim: Ekmek parasına saygımız, geçim kaygısına hürmetimiz var. Ama ya o, ya bu.

"Dağdan İnme", kuşkusuz ki Metin Erksan'ın ticari kaygıları göz önünde tutularak çektiği bir filmdir. Buna rağmen, bu filmlerinde de Metin Erksan, imzasının bazı ipuçları vardır. "Uçak düşüyor ve bir tek kişi sağ kalıyor, olur mu böyle şey" diyebilirsiniz. Elbette ki haklısınız... Bu gerçeküstü bir olay olarak algılanabilir. Ama, kendisini seven kadını aldatan şehirli zengin adamın yaptıkları da toplumsal bir hiciv vardır. Ayrıca, beş köylü kızını üç beş dersle şehirlileştirmesiyle, burjuvazinin kökeninin kültüre değil, paraya dayalı olduğu mesajını vermesiyle bu hiciv daha da yoğun bir hal alır.

"Dağdan İnme"de Türk toplumunda halen çözümlenmemiş bir sorun olan nikah çelişkisi de konu edilir. Resmi ve dini nikah çelişkisini filmin kadın kahramanı; "Benim gibi medeni bir kadına medeni nikah, Elif gibi dağdan inmeye ancak imam nikahı yapılır" sözleriyle dile getirir. (Metin Erksan Sineması, “Birsen Altıner, syf, 101)