Görüntü Yönetmeni:Gani
Turanlı
Müzik: Metin Bükey
Yapımcı : Murat Akay -
Arif Özgüzel
Yapım : Erman Film / Hürrem
Erman
Oyuncular:
Hülya Koçyiğit, Ahmet Mekin, Hülya
Şengül, Kamuran Usluer, Erol Günaydın, Turgut Boralı, Altan Günbay, Günay
Güner, İlknur Yağız, Sırrı Elitaş,
KONU: Filmde, Urfa’dan İstanbul’un kenar
mahallelerinden birine göç etmiş altı kardeşten oluşan bir ailenin öyküsü
anlatılıyor. Üç erkek, üç kız kardeşten meydana gelen ailenin büyüğü olan Halil
(Kamuran Usluer), kardeşlerinin yaşama savaşının en büyük sorumluluğunu
taşıyor. Bir yandan, elden düşme giysiler satarak ve ikinci büyük kardeş
İbrahim’e (Erol Günaydın) mevsimine göre lahmacun, nohutlu pilav veya gazoz
sattırarak, işportacılıktan günlük ekmeğini çıkarırken, kız kardeşlerine de
hayırlı bir kısmet aramayı ihmal etmiyor. Halil’in yaşam mücadelesinin bilediği
pratik mantığa göre, bu evlilikler, aynı zamanda aileye gerekli iktisadi
katkıda bulundukları ölçüde olumlu karşılanabilir. Bu nedenle en küçük kız
kardeş Cemile’nin (İlknur Yağız) iyi bir başlık parası veren (on bin lira) bir
adama verilmesi, Halil için normaldir. Yeni kocası Cemile’ye harcadığı parayı,
kızı gece-gündüz el kapılarında hizmetçiliğe yollayarak çıkarmaya çalışsa bile...
Diğer
yandan, mahalle kasabının genç ortağı ile bağlantı kurarak evlenmeye karar
veren ikinci kız Habibe ( Hülya Şengül), Halil’e giysi ticaretinde yardımcı
olan ve başlık olarak da tam kırk bin lira öneren orta yaşlı dul bir zengin
tarafından istenince, Halil’in seçimi bellidir. .
“Düğün”, bütün bu açılardan
önemli ve ilginç bir film. Ancak filmin sonunun öykünün sonuçlanması için fazla
“işlevsel” olduğunu, biraz “yapıştırma” durduğunu belirtelim.. Gerçekten de,
son çıkışını yapmak için kız kardeşinin düğününü beklemesi de, o sırada
istenmeyen damadın (Atlan Günbay) bıçağıyla yaralanması da, diğer kız kardeşin
(Cemile) bilince erip ablasına katılmak için Habibe’nin düğününü fırsat bilmesi
de, dramatik bir son yaratmak için olayları biraz zorlamak gibi geldi bize.
“Düğün”ün yapısal bütünlük ve dramatik güç bakımından “Gelin” kadar başarılı
olmadığı da söylenebilir. Bu açıdan Lütfi Akad için “Irmak” ve “Gelin” den
sonra bir aşama değil bu... Ama artık önemli, çok önemli şeyler veren bir
yönetmenin olgunluk yapıtlarından biri. (Atilla Dorsay – 1973)
► 1970'Ii yıllar Türkiye'de
üretilen filmlerin içerik ve konuları bakımından farklılıklar gösterdiği
yıllardır. Özellikle 60'lı yılların sonuna doğru dünyada yaşanan politik
karşıtlıklar, mücadeleler sinemaya da yansır. Türkiye'deki politik hayhuyun,
kuru propaganda ve 'yiğit milliyetçi' ya da 'kahraman devrimci' filmlerinin
dışında kalan bazı yapımlar var ki, onlar bugün bile güncelliğini koruyor. Bu
filmlerin başında ise özellikle Lütfi Akad'ın "Gelin", "Düğün",
"Diyet" üçlemesi geliyor.
Bu
üçlemenin önemli özelliklerinden biri, haklılığı her filmde onanan, politik bir
taraf olarak pek eleştirilmeyen ve hatta kutsanan işçi sınıfının, özellikle
Türkiye koşullarında köyden büyük şehre göç edip işçileşen ya da işçilikten
esnaflığa geçiş yaparak bir nevi sınıf atlayan kırsal kökenli 'ailelerin'
ekonomik ve toplumsal ilişkilerinin de keskin bir eleştirisinin yapılmasıdır. Keskin
iyi-kötünün karşısında neden-sonuç ilişkisi son derece sağlam kurulmuş,
gerçekliği hayatla sınanmış, zaman zaman gazete sayfalarına aksetmiş insanların
hikayesidir bunlar.
Akad'ın üçlemesinin bir
başka özelliği, filmlerin merkezinde kadınların olmasıdır. Türkiye'de feminist
sinema öncesi melodram kalıplarına hiç yüz vermeden, sesini yükseltmeden,
kadının ezilmişliğini anlatır bu üçleme: özellikle "Gelin" ve
"Düğün". Filmlerin merkezinde kadının alınmasının nedeni sadece
dönemin en önemli kadın oyuncusu Hülya Koçyiğit'in üçlemedeki filmlerde yer
alması değil elbette.
Akad, bir yönüyle toplumsal
değişimde, kentleşme sürecinde kırsaldan gelen insanları anlatırken,
kapitalistleşme sürecindeki erkek egemen yapının yanında/karşısında ama genel
anlamıyla kadının şehirdeki duruşunu anlatır. İki kadın modeli vardır:
"Gelin"de taş kalpli, yaşlı kaynana vardır ama "Düğün"de
genç, anlayışlı, aileyi şefkatle ayakta tutmaya çalışan ve şehirdeki yaşama,
hatta göreli hıza ayak uydurmaya çalışan abla... Bu kadın modeli aynı zamanda
şehirdeki gelecek nesilleri temsil eder. "Düğün" bu yönüyle,
şehirdeki hayata ve kadının durumuna umutla bakabilen bir filmdir. Hülya
Koçyiğit'in canlandırdığı abla karakteri, bir yandan aileyi bir arada tutan
katalizör görevini görür, diğer yandan da 'yamyam!ığa' karşı direnişin alegorik
karşılığıdır.
Aslında,
üç filmin de birleştiği ortak alegorik anlatım tam anlamıyla 'yamyamlık'
üstünedir. Üçlemenin bu özelliği "Düğün" filminde daha da açık bir
şekilde ortaya çıkar. Çünkü ailenin erkekleri, sermaye elde etmek için, küçük
kız kardeşi istemediği biriyle evlendirme kararı alır ve bunun karşısında olan
tek kişi abladır. "Gelin" gereken paranın sermaye yapılması,
"Düğün"de küçük kızın sermaye elde etmek için satılması, şehirde
tutunmak, ayakta kalmak için insanların ailede en zayıf olanı yemesiyle
açıklanabilecek bir durumdur. "Düğün"deki kurbanlardan biri de seyyar
satıcılarla yapılan kavgada abisinin suçunu üstlenen en küçük erkek kardeştir.
Lütfi Akad bunları bilinçli bir şekilde hikayeye katmıştır. Akad, Alim Şerif
Onaran'la yaptığı röportajda bu durumu çok açık anlatır: "Bu kez
gelenlerin ne sermayeleri var, ne zenaatleri. Hiçbir şeyleri yok. Çırçıplak
geliyorlar. Anadan doğma bir çıplaklıkla geliyorlar. Altı kardeş, Urfalı ... Ve
bunlar orada tutunuyorlar. Örneklerini de gözlerimle gördüm. Seyyar satıcılık
yapıyorlar fakat tutunmak için birbirlerini de yemek zorundalar. Tutunmak için
birbirlerinin etini rahatlıkla yiyebiliyorlar." (Lüttfi Ö. Akad, Alim
Şerif Onaran, Afa Yayınları, Mart 1990, Sayfa: 164)
Üçlemenin diğer filmleriyle
karşılaştırıldığında bugün hala güncelliğini koruyan hikayeye "Düğün"
sahiptir. Bu yönüyle toplumdaki 'yamyamlığın' devam ettiğini söyleyebiliriz.
Kapitalizm öncesi toplumlara has bu durumun hem alegorik hem de farklı bir
gerçeklikle hayatta karşılığının devam etmesi elbette iç açıcı değil. Zaten,
sosyolojik bir arka planı olan üçlemenin, çözümleri uzun yıllara yayılacak
sorunlara parmak basması ve bu sorunların büyük bir kısmının çözüm beklemeye
devam etmesi sinemanın öngörüsünün (daha alanda olduğu gibi) pek dikkate
alınmadığına delalet. Ama Akad sinemasının estetik ön görüsü bugün sinemacılara
hem fazlasıyla esin kaynağı oluyor hem de bir kılavuz olma niteliği taşıyor.
Üçleme görsel ve kurgu
estetiğinin yanı sıra hikaye etmedeki minimalizmle de
önemli bir örnektir.
Nitekim, buradaki estetik yapı Lütfi Akad sinemasının uzun metrajdaki son
noktasıdır. Hem karakterler, hem hikaye, hem de kadrajların kııruluş biçimi
aynı şeye hizmet eder; minimal sinemanın yalın dilini oluşturmaya. Ama
üçlemenin görsel minimalizminde Gani Turanlı'nn büyük payı vardır. Bu görsel
mirası bugünün genç sinemacılarında görmek mümkün. Son olarak
"Düğün"ün oyuncu kadrosundaki başarıya değinmek gerekiyor. Üçlemedeki
çekirdek kadronun korunması, oyuncuların canlandırdığı karakterlerle oyuncular
arasında bir empati oluşturmuş. Özellikle Hüıya Koçyiğit'1e birlikte, Kamran
Usluer, Erol Günaydın, "Gelin"deki rolüyle Ali Şen, oyunculuk
kalitesiyle filmin çıtasını yükseltiyorlar. (Rıza Kıraç)
Ödül:
11. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj
Film Yarışması (1 – 10 Eylül 1974)
► Lütfi Akad “ En başarılı
Yönetmen”
Jüri Üyeleri: Dr. Alyanak, Recai Akçaoğlu,
Melih Başar, Atilla Dorsay, Berker İnanoğlu, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, M.
Tali Öngören, Sami Şekeroğlu, Semih Tuğrul.
►Sinematek
Derneğince yapılan araştırmada mevsimin en iyi filmleri içinde Birinci
seçilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder