Senaryo ve yönetmen: Burak Aksak, Görüntü Yönetmeni: Türksoy Gölebeyi, Yapım: BKM/Necati Akpınar
Oyuncular: Cengiz Bozkurt, Seda Bakan, Erkan Kolçak, Cihan Ercan, Tarık Ünlüoğlu
Konu: Film, hayallerindeki
kadını bulmaya çalışan Kudret’in yaşadıklarını anlatır. Kurallara bağlı bir
hayat süren Kudret, emekli olduktan sonra kendini evinde bir fazlalık gibi
hissetmeye başlar. Eşinin ve babasının ani ölümlerinden sonra çocuklarının da
evden ayrılmasıyla iyice yalnızlaşır. Bir gece rüyasında annesini görür. Annesi
Kudret’e üç gece içinde Gazianep’te olması gerektiğini söyler. Leylifer isimli
genç bir kadın onun yardımını beklemektedir. Çok sevdiği ve gözünden sakındığı
arabası Kara Bela ile yola çıkar. Yol boyunca karşısına çıkan işportacı Güven,
şarkıcı Burcu ve Efkan ile başlarına gelmeyen kalmayacaktır. (Aslan Erdem
-TSA)
& İsimle başlayalım; Karabela...Cengiz Bozkurt'un canlandırdığı Kudret
karakterinin arabasının ismi. Öyle bir aşkla bağlı ki Kudret arabasına, bir
isim vererek taçlandırıyor bu sahiplik duygusunu. Filmin neredeyse tamamında
arabanın pardon Karabela'nın ismi zikrediliyor.
Öyle ki arabanın markasını da modelini de arabadan anlayan anlamayan
herkese ezberletiyor bu referanslar. Arabaya ve ismine bu denli yer verilmesinin
- bir yol filmi olması ve finalle bağlantısı haricinde -, Burak Aksak araba
firmasıyla bir anlaşma yapmamışsa, hikâyeye kattığı bir anlam olmalı diye
düşünüyorum. Karabela ailesi tarafından
tabiri caizse adam yerine konulmayan muhasebe memur emeklisi Kudret'in sahip
olduğu, kontrol edebildiği yönetebildiği içinde mutlu ve özgür olduğu tek
şey. Evinde ailesinde işinde kısacası
hayatında bulamadığı her şeyi arabasında buluyor Kudret. Yaşamındaki eksikliğin
üstü örtülü! tesellisi Karabela. Manevi
eksiklikleri olan kişilerin sahip oldukları eşyalara takıntılı derecede bağlı
olması bu eksiklikleri eşyalarla tatmin etmeye çalışırken çeşitli belalara
uğraması sorunsalına, hepimizin aşina olduğu arabaya bağlılık temasıyla
dokunmuş Burak Aksak.
Gelelim karakterler ve hikayeye. Hikâye tam anlamıyla Cengiz
Bozkurt yani Kudret karakteri üzerine oturtulmuş. İsmine oldukça zıt sünepe
Kudret filmin her şeyi. Eşini ve
babasını kaybeden, çocukları tarafından terk edilen Kudret intihar etmeye
çalışırken "öte tarafta" ölmüş annesiyle yüzleşir. Annesine kimsenin
artık ona ihtiyacı kalmadığından ve ölmek istediğinden bahseden Kudret
annesinden Antep Kalesi’nde kendisinin yardımına muhtaç biri olduğunu
öğrenmesiyle kullanmaya kıyamadığı Karabela’sına atlayıp yollara düşüyor. Fakat
köprüde İstanbul trafiğine takılıyor. Bu
sırada zabıtalardan kaçan işportacı Güven trafiğin açılmasını beklerken hava
almak için arabasından dışarı çıkan Kudret'in arabasını çalmaya çalışmasıyla
Kudret'le hayatları kesişiyor. Birlikte Antep yollarına düşen ikiliye bir dizi
tesadüf ile patronu Atılgan'dan kaçan Burcu ve sevgilisi ailesi tarafından kaçırıldığı
için intihar etmek isteyen Efkan da katılınca kendilerini hiç ummadıkları bir serüven
içinde buluyorlar.
Senaryonun içinde Burak Aksak dokunuşlar ve oyuncu kadrosunda
artık Burak Aksak ekibi diyebileceğimiz Tarık Ünlüoğlu, Berat Yenilmez, Sadi
Celil Cengiz'in yanı sıra Hasibe Eren, Zerrin Sümer, Erdal Tosun Zihni Göktay
gibi bir sürü usta isim göze çarpsa da film tam anlamıyla bir Cengiz Bozkurt
filmi diyebiliriz. Kudret karakterine adeta can veren usta oyuncu her zaman
olduğu gibi mimikleriyle tonlamasıyla görüntüsüyle ayakta alkışlanacak bir
performans sergiliyor. "Behzat Ç" ve "Ulan İstanbul" gibi
başarılı yapımlardan tanıdığımız Seda Bakan ve Erkan Kolçak Köstendil de Burcu
ve Güven karakterleriyle rollerinin hakkını veriyorlar.
Peki film yazının başında bahsettiğim beklentileri karşılıyor mu?
Cevap maalesef kocaman bir hayır. Fragmanda bu kadar çözüme yer verilmesinin
hem beklentiyi artırması hem de filme bir şey bırakmaması koca bir hata fakat
Cengiz Bozkurt'un sırtlayıp götürdüğü filmde onun dışında izlemeye değer
neredeyse hiçbir şey olmaması filmin kesinlikle en büyük eksisi. Evet Cengiz Bozkurt filmin mıknatısı. Fakat
onu çekip çıkarttığınızda her şeyin dağılacak gibi durması diğer karakterlerin
neredeyse hiç işlenmemesi, bir kaç güzel espri dışında diyalogların zayıflığı
Burak Aksak yapımlarında görmeye alışkın olduğumuz zenginliğe çok ters bir
durum. Kendini çok önemli sanan
Zabıta, Al Capone takıntılı mafya
Atılgan, sevdiğini arayan acılı palyaço vs gibi orijinal ve bizden
karakterlerle "kendin ol" mesajını vermiş, hüzün komedi arası çok
sağlam bir malzeme yakalamış ve Burak Aksak stili absürd öğeler ve Cem
Yıldız'ın şahane müzikleri, Türksoy Gölebeyinin hoş görüntüleri ile çok uyumlu
olabilecek film, hikaye ilerledikçe o kadar yavan ve çiğ kalıyor ki, mutlaka
bir şeyler kaçırmış olduğumu düşünüyorum izlerken. Başlıyorum detayları
aramaya, filme başka açılardan bakmaya. Acaba Güven, Burcu ve Efkan
karakterleri Tyler Durden misali Kudret'in zihni dışında hiç var olmadılar mı?
Evden işe diye çıkan ama aslında çoktan emekli olan ve yeni bir iş arayan
Kudret, işportacılık yaparken zabıtalara yakalandı da onlardan kaçarken bir
kaza mı geçirdi? Film boyunca sürekli olarak zorla evlendirildiğini söyleyen
Kudret, Efkan ve sevdiğini hayalinde mi kavuşturdu? Hele hele o çat diye gelen son derece
gereksiz final bir şeylere gönderme ya da Shaffer'in Equus'una referans mıydı?
Yoksa ondan önce bir şeyler vardı da filmin sıkıcılığından uyuyup o kısmı kaçırdım
mı?
Bu soruların cevabını elbette bulamayacağım. Fakat Türk Sinemasının
en başarılı senaristlerinden biri olmaya aday Burak Aksak'ın kendine özgü kalemi
zekası ve zevki ile sinema tarihimizde kendine çok önemli bir yer bulacağına
inancım sonsuz, arada böyle ufak tefek Aksak’lıklar olsa da... (Yazan : Emre
Seven)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder