Powered By Blogger

28 Nisan 2015 Salı

MİLYON AVCILARI (1934)



Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo [1]
Nazım Hikmet Ran (Mümtaz Osman takma adıyla )
Operatör Cezmi Ar
Yapım İpek Film /İpekçi Kardeşler 

Yönetmen yardımcılan: Kemal Necati Çakus ve Necdet Mahfi Ayral, Kurgu: Muhsin Ertuğrul, Müzik: Muhlis Sabahattin (Ezgi)

Oynayanlar: Feriha Tevfik (Feriha), Hazım Körmükçü (Hazım), Melek Tayfur (Melek), Ferdi Tayfur (Ferdi), Mahmut (Moralı) (ilan bürosu memuru), Muammer (Karaca) (çırak), Said (Köknar) (mal sahibi), Sami (Ayanoğlu) (polis) ve N.M. Ayral

KONU: 'iki Ahpaplar' lavantacı dükkanının sahipleri Hazım'la Ferdi para sıkıntısı çekerler; işler de kesat gitmektedir. O sırada Melek isimli zengin bir kız, 'Kırk Yılda Bir Düşen Fırsat' rumuzuyla bir ilan bürosuna başvurarak, parasını işletmek üzere sermaye yarın mı yapmak istediği ilanını verir. Diğer yandan tezgahtar olarak iş arayan bir fakir kız da 'Çıtıpıtı 202' rumuzuyla bir ilan verir.

Patronla yaptığı bir tartışma sonucu siniri bozulan büro memuru, iki ilana ait isimleri birbirine kanştırır: Böylece zengin kızın verdiği ilan. 'Çıtıpıtı 202' rumuzuyla sermaye arayan lavantacı dükkanına yollanır. Ortaklardan Ferdi bir yandan kızın başvurmasını beklerken, öteki ortak Hazım ilan bürosuna gidip 'Çıtıpıtı' diye seslenerek ilan sahibini kalabalık arasında arar; başına gel medik kalmaz. O sırada Melek de büroya uğramış, kendisine laf attığını sandığı bu yakışıklı erkekle tanışmıştır. Hazım, gerçekte sermaye teklifinde bulunanın Melek olduğunu bilmez. Diğer yanan Feriha da lavantacı dükkanına 'tezgahtarlık' yapmaya gelir. Bunu zengin kızın bir kaprisi olarak kabul ederler. Ferdi de Feriha'yı sever. Bu yüzden ortağının ısrarına rağmen, ondan para isteyemez. Hazım da bunun üzerine onu bir odaya kilitleyerek, Feriha ile Ferdi'nin o akşamki randevusuna kendisi gider ve orada uygun biçimde Feriha'dan kendilerine sermaye yardımında bulunmasını rica eder. Kendisine sırf bu yüzden ilgi gösterildiğini sanan Feriha, Hazım'a tokatı yapıştırır.

Bu olay geçerken, Hazım telefonu sakladığı için Ferdi kapatıldığı yerden kurtulmak için kimseye haber de yollayamaz. Ama bir ara telefon çalar, ses yazıhanenin gözünden gelmektedir. Ferdi telefonu bularak cevap verir. Arayan Melek'tir. Hazım'ı sor maktadır. Ferdi, 'önemli bir mesele olduğu gerekçesiyle' kendisini kurtarmasını Melek'ten rica eder. Oda bir polis ve bir çilingirle gelerek Ferdi'yi kurtarır. Birlikte Hazım'la Feriha'nın bulunduğu gazinoya giderler. Orada Hazım'ı Feriha'yla birlikte görüp de kendisinin atlatıldığını anlayınca Melek de Hazım'a bir tokat yapıştırır ve kızların ikisi de erkeklerin yalvarmalarına aldırmadan uzaklaşırlar. Ancak yalnız başlarına kalınca, erkeklerin kendilerini gerçekten sevdiği intibaını edinirler ve ertesi gün, iş bulma bürosunda yeniden onlarla karşılaşınca barışırlar, Ferdi Feriha'yı, Nazım da Melek'i yanına alarak evlenme bürosuna giderler. Böylece iş tatlıya bağlanır olur.

 Hazım, gerçekte sermaye teklifinde bulunanın Melek olduğunu bilmez. Diğer yanan Feriha da lavantacı dükkanına 'tezgahtarlık' yapmaya gelir. Bunu zengin kızın bir kaprisi olarak kabul ederler. Ferdi de Feriha'yı sever. Bu yüzden ortağının ısrarına rağmen, ondan para isteyemez.


[1] Karl Farkas ve Emeric Pressburger’in senaryosundan Max Neufeld’in 1933 yılında yönettiği “Sehnsucht 2020” (Özlem 2020) filminden uyarlama . Filmde başlıca rolleri Magda Schneider, Fritz Schulz ve Paul Kemp oynamışlardır.



LEBLEBİCİ HORHOR AĞA (1934)



Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo Nazım Hikmet Ran (Mümtaz Osman Takma Adıyla, Tekfor Nalyan ve Dikran Çuhacıyan ikilisinin operetinden)
Kamera Cezmi Ar
Yapım İpek Film / İpekçi Kardeşler

Oyuncular: Feriha Tevfik, Melek Tayfur, Ferdi Tayfur, Behzat Butak, Vasfi Rıza Zobu, Mahmut Moralı, Hazım Körmükçü, Necla Sertel, Muammer Karaca, Fatma Andaç, Kadri Ögelman

Mirasyedi Hurşit Bey’le, Horhor adlı leblebicinin kızı Fadime’nin aşk öyküsü. Bu film, 2. Uluslararası Venedik Film Festivali'nde "Onur Diploması" almıştır. İtalyan "La Tribuna" gazetesi film hakkında şunları yazmaktadır:

”Şenlikte gösterilen Leblebici Horhor filmi Ertuğrul Muhsin Bey’in eseridir. Bunu bir deney filmi sayarız. Bu filmde halkın doğal güzellikte özgün adetlerini görüyoruz. Müziğini operet tempolarına benzetebiliriz. Konu basit ve sadedir”.

KONU: Kızı Fadime'yi (Helena Artinova) kaçıran mirasyedi Hurşid Bey'i izleyen Leblebici Horhor Ağa (Behsat Budak), onun Kahtane'deki konağına gelir. Fakat oyuna getirilerek kızını kurtaramayacağını anlayınca, İstanbul'daki tüm leblebici hemşerilerini toplar ve konağın koruyucuları, ile tam bir çatışmaya girecekken, Bostancıbaşı olaya müdahale eder ve Leblebici'nin gönlünü alarak bu evlenmeye izin vermesini sağlar.

Kıritik:  Çuhacıyan'ın 1875 yılında bestelediği operet folklor müziğinden de esinlenerek yazılmış birçok güzel melodileri ihtiva ediyor du. Leblebici Horhor'un söylediği "Leblebici Horhor Derler, Memlekette Hep Bilirler" diye başlayıp kızını kaçırdıklarından yakındığı şarkısından, leblebicilerin söylediği "Biz Köroğlu yavrusuyuz, korkmayız" havasına kadar bütün şarkılar halk müziğinin motifleriyle bezenmiş bulunduğu gibi; 'Sansar', 'Cingöz',' Canyakan' ve 'Hayratyıkan'dan oluşmuş 'Sahtekarlar Ekibi'nin söylediği "İşte geldi Sansar Hasan"; Fadime'nin söylediği "Bahar Geldi, ah oldu yaz" gibi besteler, Avrupa'yı bile hayran bırakmış seçkin bir müzik gustosunun verileriydi . [1]


[1] Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un Sineması



AYSEL BATAKLI DAMIN KIZI “Bir Köy Hikayesi” (1934)



Yönetmen: Muhsin Ertuğrul
Yazan: Hasan Cemil
Çekenler Cezmi Ar, Remzi Ar
Yapım Klang Film / Tobis 

Beste: Cemil Reşit Rey,  Müzikleri çalan: Konservatuar orkestrası, Dekorlar: Edip ve Nikola Peroff, Kostüm: Naciye Bölükbaşı, Müzik: Cemal Reşit Rey, Ses Mühendisi: Wilhelm Morhenn, Ses Sistemi: Tobis-Klang Film, Kurgu: Muhsin Ertuğrul , Figürasyon: Köylüler, mahkeme kalabalığı, meyhane kalabalığı, zeybek oynayan delikanlılar vd.

Çekim Yeri: İstanbul, Bursa Çalıköyü, Uludağ) 

İlk Göstertim: Ocak 1934 İstanbul

Mümtaz Osman (Nazım Hikmet Ran) "Selma Lagerlöf'ün Tösen’in Stormyrtorpet adlı büyük hikayesinden çıkanlmış Hasan Cemil Çambel'in uyarlaasından"

Oyuncular: Cahide Sonku (Aysel), Talat Artemel (Ali), Feriha Tevfik Negüz (Gülsüm), Sait Köknar (Ali'nin babası), Behzat Butak (Gülsüm'ün babası), Mahmut Moralı Satılmışzade), İ. Galip Arcan (Yargıç), Nafia Arcan (Emeti Hatun), Naciye (Gülsüm'ün annesi), Müfit Kiper (yanaşma), Hadi Hün (Ali'nin arkadaşı), Hazım Körmükçü (Ali'nin arkadaşı), Sami Ayanoğlu (jandarma çavuşu), Ergun Köknar (Aysel'in çocuğu)

 Konu: Bataklı Dam'dan Aysel, kasabada, Satılmışzadelerin yanında çalışırken evin erkeğinden hamile kalır. Köyünde çocuğunu doğurur. Çocuğu için nafaka almak amacıyla mahkemeye başvurur. Satılmışzade çocuğun kendisinden olduğunu kabul etmez.

Aysel'in mahkemedeki tutumu, orada' bulunanlar, özellikle Çamlıbel köyünden Ali'nin üzerinde olumlu etki bırakır. Bu yüzden köyüne kadar gidip onu görerek, umutsuz kıza kendi ailesinin yanında yatalak annesine yardımcı olmak üzere iş teklif eder.

Ali'lerin yanında çalışmakta olan Aysel, bir gün çeşme başında Satılmızşade'ye rastlar; eski efendisi kendisine laf atarken Ali çıkagelir; başlayan bir tartışma yanda bırakılır ve eve dönerler. 

Ali'nin nişanlısı Gülsüm, böylesine dile düşmüş bir kızın Ali'lerin evinde bulunmasına razı olmaz; bunun üzerine kıza yol verirler. Ali bir süre kendisini zevk ve eğlenceye kaptırır ve düğününden iki gün önce kasabanın meyhanesinde arkadaşlarıyla içerken Satılmışzade'nin de katıldığı bir kavga da bulunur. Bu kavganın sonunda Satılmızşade'nin, beynine bir çakının ucu saplanmış olduğu halde öldüğü görülür. Ali pek hatırlayamamakla birlikte bu kavga sonucundan kendini sorumlu bulmaktadır. Kendi çakısının ucunun da kırık olduğunu görünce bu fikri kuvvetlenir ve çakısını evlerinin yöresindeki bataklığa atar. Babası onu görür ve Ali ayrıldıktan sonra, oraya giderek çakıyı bulur, saklar.

Ertesi gün nikah vardır. Baba oğul araba sürüp kız evine giderlerken, yolda Aysel'e rastlarlar. Kız, Ali'yi kutlar. Bundan duygulanan Ali, babasına bir adam öldürdüğünü, ama suçundan iyice emin olmadığını söyler. Babası bu açıklamadan ferahlar, durumu kız evine duyurmanın gerektiğini söyler. Gülsümlerde konu açılır; Gülsüm'ün babası bu durumda nikahın yapılamayacağını söyler. Gülsüm de davranışıyla buna katıldığını belli eder.

Ali ertesi gün gider, Aysel'i bulur ve ona olup bitenleri anlatır. Onu sevdiğini söyler; hapisten çıkıncaya kadar kendisini bekleyip bekleyemeyeceğini sorar. Aysel hiçbir cevap vermez. Birkaç gün önce ondan ödünç aldığı çakının ucunu iş görürken kendisinin kırdığını da Ali'ye söylemez. Doğruca Gülsüm'e giderek, Ali'nin suçsuz olduğunu, eğer onu seviyorsa gidip hapisten çıkıncaya kadar kendisini bekleyeceğini söylemesini salık verir.

Gülsüm gider, Ali'yle görüşür, Fakat Ali artık gerçekten sevdiğinin Aysel olduğunu ona açıklar. Bunun üzerine Gülsüm, Ay- sel'in de onu sevdiğini bildiğini söyler. Sonunda gerçek suçlu bulunur; Ali de Aysel'e kavuşur.

(*) Selma Lagerlöf'ün bir uzun hikayesinden'? alınan konuyu, daha önce 1917 yılında ünlü İsveçli yönetmen Victor Sjöström filme almıştır. Bataklı Damın Kızı'nın senaryosu gerçek bir açıklık ve basitlik örneğidir. Kitap 290 sahne halinde, 'sahne be sahne' izlenmiştir. Sjöström ayrıntılı, diyaloglu sahnelerden kaçınmış, bunların sadece 90 adedini ele almıştır. 

Bataklı Damın Kızı İsveç'te köylü sınıfının durumuna dikkatleri çekti; Sjöström'ün başarısının sebebi, kır sahnelerini, o sıralarda son derecede dokunaklı hale getirilmiş bulunan bir sadakatle ele almış bulunmasında yatar. Meyhanedeki kavga, filmin ard planlarında hareket eden ikinci derecedeki kişiliklerin sayısı, ara yazılarının derli topluluğu, insanın inançsızlığını giderir ve seyirciden yana şahsi yaklaşımı sağlar.

Filmin en önemli çalışması senaryo çalışmasıydı. Tiyatro oyunu ile film senaryosunun arasındaki en önemli ayrıntılardan birini belirtircesine oyun metninin üç bölümde (perdede) geliştirilmesine karşılık, senaryo, ilk kez iki bölüm üzerinden düzenlenmişti.



SÖZ BİR ALLAH BİR (1933)



Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo Nazım Hikmet Ran (Mümtaz Osman takma adıyla, Mahmut Yesari'nin M. Hennequin ve P. Weber'den Kudret Hel-vası adıyla dilimize uyarladığı Et moi j'dis qu'elle t'a fait d'l'oeil adlı oyundan)
Kamera Cezmi Ar
Müzik Muhlis Sebahattin Ezgi
Yapım İpek Film / İpekçi Kardeşler
Yönetmen yardımcısı: Necdet Mahfi (Ayral)

Oynayanlar: Hazım (Körmükçü) (Recep), Melek (Tayfur) (Ayten), Vasfi Rıza (Zobu) (Şadan), Cahide (Sonku) (Leyla), Necla (Sertel) (Teyze), İ. Galip (Arcan) (uşak Yavuz), Semiha (Berksoy) (feminist), Mahmut (Moralı) (Şerafettin) ve Ferih (Egemen)

İlk gösterim: 3 Ekim 1933, İpek Sineması, İstanbul

Konu: Şadan evli kadınlarla düşüp kalkan bir avukattır. Teyzesi onu da bu durumdan kurtarıp evlendirmek ister. Şadan ise evlilikten korkar. İlkin Büyükada'da kaldığı otelde bir feminist kadınla konuşup tartıştıktan sonra, arkadaşı Arnavut Piştovzade Debreli Recep'in nişanlısı  

Leyla'ya göz koyar. Recep'i de ertesi gün Mis Sokağı'ndaki garsoniyerinde kendisini bekleyecek evli bir kadın olan Ayten'i görüp artık kendisinin bu işlerden el etek çektiğini söylemek üzere görevlendirir. Recep bu işi görmeye bir kere söz vermiş bulunur.

Garsoniyere giderek, orada gördüğü Ayten'e durumu anlatır. Ancak kocasından ayrılıp Şadan'la evlenmeyi iyice kafasına yerleştirmiş olan Ayten , suçüstü yaptırması için kocasına da anonim bir mektup yazarak bu randevudan bilgi vermiştir. Bu yüzden Recep'i bırakmaz; kocasına karşı yalancı çıkmamak için, onu, Şadan'ın yerine kendisiyle yatmaya zorlar; aksi takdirde pencereden atlayarak intihar edecektir.

Recep kadının oyununa gelerek onunla kalmaya ve bu sırrı kimseye açıklamamaya söz verir. Ayten bir ara Recep'in giysilerini de pencereden fırlatır atar. Ayten'in kocası Şerafettin polislerle birlikte baskın yapar; Recep'i büründüğü havlu ve başına koyduğu hamam taşıyla karakola götürürler. Orada karı koca ayrılmayı kararlaştırırlar; Şerafettin, Recep hakkındaki şikayetini geri aldığından onu serbest bırakırlar. Recep'in düğün dolayısıyla Arnavutluk'tan halası gelecektir.

Leyla otelde ilk kez gördüğü Ayten'i bu hala sanmaktadır. Halbuki Ayten Şadan'ın uşağına Recep'in metresi olduğunu söyler. Uşak Yavuz da bunu Leyla'ya açıklar. Bir yandan da Şerafettin Recep'i karısıyla evlenmeye zorlamaktadır. Leyla da Şadan'la dertleşir.

Biri nişanlısının, diğeri de arkadaşının hainliğinden söz açar. Gerçekten Şadan da Recep'i metresiyle kendisine hainlik etti sanmaktadır. İkisi de aldatıldıklarına inanırlar ve birbirleriyle evlenerek bunun öcü-nü almayı kararlaştırırlar. Bu kararı bir öpücükle mühürlemek isterlerken Recep çıkagelir. Onların öpüştüklerini görünce tabancasını çeker, ama tabancada kurşun yoktur. Şadan Recep'i yatıştırır; onun da pekala metresini baştan çıkardığını ileri sürer. Bu durumda Recep gerçeği kendisine açıklamaya mecbur olur. Ama böyle de olsa, Leyla ile Şadan birbirlerini sevdikleri için, Şadan, Recep'ten artık son bir arkadaşlık yapıp Leyla'yı kendisine bırakmasını diler. Recep buna katlanır. Nasıl olsa diğer kadınla namus belası evlenmek zorundadır. Ancak Ayten kocasına, kendisinin bir hafta öncesi baloda bir sarışına göz kırptığını gördüğü için, öç almak üzere bu durumu düzenlediğini, kendisinin Recep'le hiçbir ilişkisi bulunmadığını yeminlerle temin etmiştir ve o da karısından özür dilemiştir. Bu durumda ayrılmalarına ve Recep'in Ayten'le evlenmesine lüzum kalmamıştır. O gece şölen sofrasında Leyla ile Şadan nişanlanırlar. Şadan arkadaşını övmekte, Recep de kendi kendine, bir daha rastgele kimseye söz vermemeye and içmektedir. [1]


[1] Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un Sineması”