Powered By Blogger

12 Ocak 2018 Cuma

DAĞLAR KIZI REYHAN (1969)

Yönetmen: Metin Erksan
Senaryo: Muzaffer Arslan, Bülent Oran
Foto Direktörü: Necati İltaç
Yapım: Sine Film / Muzaffer Arslan

Asistan Direktör: Kenan Davutoğlu, Diyalog: Bülent Oran, Muzaffer Aslan, Metin Erksan, Kamera Asistanı: Kazım Çakırman, Reji Asistanı: Atilla Gökberi, Müzik Direktörü: Metin Bükey, Şarkılar: Kamuran Akkor, Reyhan ve Lâleler’in aranjmanı: Turgut Dalar, Sesleri Alanlar: Bican Avşar, Tuncer Necmioğlu, Monta-Senkron: Recai Karataş, Adnan Açıkalın, Bedirhan Koç, Arif Özalp, Osman Bilen, Nevzat Dişiaçık, Altan Sertesen, Saadettin Özmutlu, Prodüksiyon Temsilcisi: Nuri Tuncel, Fethi Oğuz, Prodüksiyon Amiri: Avni Turan, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Filiz Akın (Reyhan), Kartal Tibet (Kemal), Fatma Karanfil (Hülya), Muhterem Nur (Reyhan’ın annesi), Metin Serezli (Ekrem), Sami Hazinses (Gariban), Ömercik “Ömer Dönmez” (Ömer), Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, İbrahim Kurt, Kuzey Vargın, Muzaffer Civan, Altan Günbay, Nubar Terziyan, Behçet Nacar, Aycan Tezel, Melih Ateş, Sema Yılmaz

Konu : Film, Reyhan adındaki bir genç kızın gazino patronu tarafından gelen
şarkıcılık teklifini kabul edip, sahneye çıkmasıyla sözlüsünden olaylı bir şekilde ayrılmasını hikaye eder. Kötü kalpli gazino patronu kızın sözlüsünün cebine uyuşturucu koydurur ve onun on yıl hapiste yatmasına sebep olur. Hapishanedeki sevgili, kumar hakkında geniş bilgi edinir ve dışarı çıktığında edindiği bilgiler sayesinde zengin olur, İlk işi hapse girmesine neden olan adamdan öcünü almak olur, Sonra sıra eski sözlüsüne gelir. Bir sürü olaylardan sonra film mutlu sonIa biter.

► Türk sinemasında genellikle film için özgün (orijinal) şarkı bestelenmez, ün kazanmış bir şarkıya dayanarak film yapılır. (Bunun istisnaları da, az da olsa, vardır: 'Samanyolu", "Sarmaşık Gülleri" gibi). "Reyhan" da, tutulmuş bir türkünün etrafında "imal edilmiş", en yapışkan cinsinden bir melodramı anlatıyor. Kıskanç sözlüsünden ayrıIarak gazino sahnelerinde üne eren genç kız, kötü kalpIi gazinocu, iftiraya uğrayarak 10 yıl hapiste kalan talihsiz aşık... Daha neler de neler ... Böyle bir filmin altında Orhan Aksoy veya Nejat Saydam'ın değil de Metin Erksan'ın imzasına rastlamak da, Türk sinemasının bugünkü ortamında kimseyi şaşırtmamalı... “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 69”

► Metin Erksan'ın "Reyhan"ın müziğiyle ilgili ilginç bir anısı var. Filmin prodüktörü Muzaffer Aslan, sesiyle yükselen, ünlü olan, sesine aşık olunan Reyhan'ın şarkılarını beşinci sınıf şarkıcılara okutturmaya kalkınca Metin Erksan olaya el koyar:
Filiz, son derece iyi oyun çıkarttı, böyle güzel bir oyuna adam gibi ses gerekir. Prodüktörün getirdiği bilmem kaçıncı sınıf şarkıcılara söyletmedim. 'Git doğru dürüst bir adam bul, getir' dedim. 'Çok pahalı, dünyanın parasını isterler' diye kabul etmedi. Ben cebimden para çıkardım ve ayak işleri yapan çocuğa 'Piyasada kaç tane 'Reyhan' parçasını söylemiş şarkıcı varsa hepsinin plağını al gel' dedim. Semiramis Pekkan, Ajda Pekkan, Mine Koşan, Kamuran Akkor, hepsinin plağını aldı geldi. Filmdeki her şarkıyı başka kişi söylemiştir ama, bunu hiç kimse anlamadı tabii. Bu filmin müziği plakla yapılmıştır, hem de ayrı ayrı şarkıcıların plaklarıyla. Rejisör olarak bunlarla benim uğraşmamam gerekir ama, ne yaparsınız ki bütün hayatım prodüktörle kavga ederek geçti.

Atilla Dorsay, "Böyle bir filmin altında Orhan Aksoy veya Nejat Saydam'ın değil de Metin Erksan'ın imzasına rastlamak da Türk sinemasının bugünkü ortamında kimseyi şaşırtmamalı! .. diyor.


Aslında yukarıdaki ve yukarıdakine benzer yazılar, diğer ticari filmleri gibi "Reyhan"ın da eleştirmenlerin beğenisini kazanmadığını gösteriyor. Türk sinemasının içinde bulunduğu duruma sözde üzülen sinema eleştirmenleri özgün bir film yapıldığı zaman, o filmi ya görmezden gelmişler ya da karalama yoluna gitmişlerdir. Metin Erksan gibi kendisini kanıtlamış bir yönetmenin piyasa filmlerine yönelmesinin sebebini sadece izleyicinin beğenisinde değil, biraz da kendilerinde aramaları gerekiyordu. “Birsen Altıner, “Metin Erksan “ 



DAĞA ÇIKAN KIZ (1969)

Senaryo ve Yönetmen: Orhan Elmas
Görüntü Yönetmeni : Manasi Filmeridis
Yapım: And Film


Oyuncular: Tugay Toksöz, Hülya Darcan, Danyal Topatan, Ahmet Kostarika, Necati Er, Kazım Kartal, Hüseyin Zan 

ÇİNGENE AŞKI /Paprika (1969)

Yönetmen: Mehmet Dinler
Senaryo: Vecdi Uygun
Görüntü Yönetmeni: Necati İltaç
Yapım : Coşkun Plak – Film / Hilmi Coşkun

Oyuncular: Engin Çağlar, Mine Mutlu, Sevgi Can, Erol Solak, Nubar Terziyan, Nermin Kuran, Bülent Oran, Necdet Tosun, Güzin Özipek, Asuman Arsan, Tansu Sayın, Asım Nipton, Zeynep Eren, Nusret Özkaya, İhsan Bayraktar, Küçük Sanatçılar: Hikmet Coşkun, Hülya Şener, Tuncay Tosun

Konu: Çingene kızıyla bu yaşama giren delikanlının aşk öyküsü.



ÇİLE (1969)

Yönetmen: Uğur Duru
Senaryo: Murat Aydan, Uğur Duru
Kamera: Fevzi Eryılmaz
Yapım : Cokun Film / İhsan Hayal


Oyuncular: Kuzey Vargın, Hülya Darcan, Turgut Özatay, Kamal Aydan, Sevtap Çetinkale, Meltem Mete, Ali Ekdal, Danyal Topatan, Armağan Şenol, Nusret Özkaya, Ali Ekdal, Zeki Alpan, Hakkı Haktan, Kemal Ertokuş 

ÇİFTE TABANCALI KABADAYI (1969)

Yönetmen: Mehmet Aslan
Senaryo : Murat Ersan
Kamera: Ali Uğur
Yapım: İrfan Film / İrfan Atasoy

Reji Assitanı: Savaş Eçici, Kamera Asistanı: Kazım Coşkun, Editör: Şerif Gören,  Seslendiren: Necip Sarıcıoğlu, Senkron: Mustafa Kent, Negatif Montaj: Ender Teker, Yapım Sorumlusu: Cevat Aklan, Laboratuar: İbrahim Üstüner, Yardımcıları: Hüseyin İnci, Şaban Aldemir, Işıklar: Ender Işık Servisi, Şef: Şevket Yılmaz, Prodüksiyon Asistanı: Bekir Çetiner, Şeref Yörük, Set Amiri: Hüsamettin Ergüden, Set Yardımcıları: İbrahim Uğurlu, Ahmet Çetiner, Prodüksiyon Amiri: Cevat Alkan, (Lale Film Stüdyosunda Seslendirilmiş ve hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Yılmaz Güney (Rıfat) , Sezer Güvenirgil (Elif), Necati Er (Kemal), Sami Tunç (Necdet/Keki), Meltem Mete, İrfan Atasoy, Haydar Karer (Polis Müdürü), Danyal Topatan, Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, Çetin Başaran, İhsan Bayraktar, Cevdet Balıkçı, Ahmet Koç, İhsan Gedik, Abidin Görsev, Doğan Tamer, Osman Karahan, Günay Güner, Baykal Kent, Erdoğan Akyaş, Ramazan Yaşılak, Konu: İstanbul'a garip bir adam gelir. Kimseyle konuşmaz, suskundur. Şapkasını başından çıkarmaz. Rifat (Yılmaz Güney) adındaki bu esrarengiz adamın, yıllar sonra kente geliş sebebi kardeşi Necdet'tir (Sami Tunç). Gazetecilik yapan Necdet, kente korku salan mafyanın tüm karanlık işlerini ortaya çıkaran yazılar yazdığından zor durumdadır. Giderek büyüyüp zengin olan çetenin patronu Kemal (Necati Er), Necdet ve karısı Elifi'i (Sezer Güvenirgil) ölümle tehdit etmektedir. Korku içinde yaşayan karı kocanın tüm umudu Rifat'tır.

Şapkasını ancak geceleri yatarken çıkaran ve onu okşayıp başucuna koyan Rifat’ın kente gelişi diğer çeteleri de tedirgin eder. Eski bir kabadayı olup polisin de yakından tanıdığı bu şapkalı adamın gelişi ortalığı iyice karıştırır. Ama asıl merak konusu, başından çıkarmadığı esrarengiz şapkasıdır. Polis ve kabadayılar bu ünlü şapkanın peşindedirler. Kentte dolaşan tüm şapkalı adamlar Rifat'a benzetilip arama yapılır. Rifat bir gece Kemal'in kumarhanesine gider. Ayaklarını uzatarak oturur, şapkasını çıkarmaz. Müdür, adamlarını gönderip şapkasını çıkarmasını ister. Adamlarını bir güzel dövdükten sonra patron Kemal’in odasına girer. Kardeşinin kılına dokunulacak olursa, ölümlerden ölüm beğenmesini söyler.

Kentte kan dökülmemesi için tedbir alan polis, Rifat'ı müdüriyete davet eder. Ünlü şapkasının çıkarılması istenir. Şapkanın içine bakan polis şefi (Haydar Karaer) güler. Rifat da güler. ..

Mafya patronu Kemal'in adamları gazeteci Necdet'in evini basarlar. Rifat'ın kardeşi öldürülür, karısı Elif kaçırılır. Kardeşinin cenaze töreninde Rifat'ın ağladığı görülür. Gözlerinden yaşlar akarken şapkasını çıkarır. İçinde bir fotoğraf gizlidir. Fotoğraf, kardeşinin karısı Elife aittir. Rifat, o an yıllar öncesine döner. Mahalle arkadaşı olan Elif'i deli gibi sevmiştir. Aynı mahallede birlikte büyüdüğü Kemal de bir süre Elif’in peşinde koşmuştur, bu yüzden iki arkadaşın araları açılmıştır. Ama asıl acı olan, kardeşi Necdet'in de ona aşık olmasıdır. Rifat, kardeşinin Elifi sevdiğini anlayınca aradan çekilip onları evlendirmiştir. İşte yıllar önce İstanbul'u terk edişinin sebebi, içinde gizlediği bu acıdır.
 Rifat, kaçırılan Gülsün'ü aradığı sırada, Kemal'in adamları tarafından tuzağa düşürülür. Götürüldüğü bir depoda ağır işkence görür. Adamları kollarını tutarlarken Kemal yumruklar, tekmeler atar. Rifat savunmasızdır. Öldüresiye dövülen Rifat, kendini kaybedip bayılır. Ertesi gün açtığında yanı başında Elif’in yüzü kanlı cesedini görür. Genç kadın alnından vurulup öldürülmüştür. İnsanüstü bir güçle yerden kalkan Rifat çılgın gibidir. Eline geçirdiği silahla çetenin adamlarını temizler. Sıra Kemal'dedir. Karşı karşıya kendine gelip gözlerini geldiklerinde kardeşinin ve Elifin katili Kemal'in başını duvarlara vura vura öldürür. Rifat, acımasızca intikamını almıştır. Kenti terk etmeden önce kardeşinin mezarına gider. Şapkasını çıkarıp mezarın üzerine acıyla bırakır ve gider. “Agâh Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” syf, 258 ”

►Casino Royal’ filminin Oscar adayı melodisi ‘The Look of Love’ (1967) (Bacharach).. Adını öğrenemediğimiz otelin birinci katında 12 numaralı odada şarkıcı Meltem Mete (onun adını da öğrenemiyoruz) bu melodi ve tüm güzelliği ile Rıfat’ı etkilemeye çalışıyor; ceketini çıkarır, pantolon kemerini çözer. Buraya kadar sesini çıkarmayan Rıfat, genç kadın şapkasına uzanınca onu yaka paça dışarı atıyor. Nedir bu şapkayı çok önemli yapan? Siyah şapkadaki sır polisi, mafyayı, İnterpol’ü ve seyirciyi film boyunca uğraştırıyor.

60'ların İstanbul'u.. Rıfat'taki hüzne uygun bulutlu ve yağmurlu bir sonbahar. Film, Rıfat'ın arabasıyla ve Alessandro Alessandroni’nin ıslığından dinlediğimiz Ennio Morricone melodileri [‘The Good the Bad and The Ugly’ (1966) ve ‘For a few Dollars More’ (1965)] eşliğinde şehre gelişiyle başlıyor. Bu, hiç gülmeyen, şakakları kırlaşmış genç adamla birlikte araba vapurundayız. Tam ortasında kocaman bir kurşun deliği bulunan ön camdan izlediğimiz 'çığlık çığlık' martılar. Daha sonra, İstanbul sokaklarında, yalnızca onun bildiği bir yere doğru ilerliyoruz.

"Anlat bakalım, beni niye çağırdın?" Güzel bir ev. [Burası,‘Aşk Mücadelesi’nde (1966) Ahmet’in ; ‘Kardeş Kavgası’nda (1967) Alev’indi (ama kirasını Ali Nazmi veriyor).] Sessizce yenen 3 kişilik akşam yemeği. Rıfat, Keki dediği gazeteci kardeşi Necdet ve eşi Elif. Kaşık sesleri ile geçen uzunca bir sürenin sonunda yukarıdaki soru gelir. "Son zamanlarda yazdığım bir seri röportaj Kemal'in işine dokundu.. Kemal işi iyice azıttı. Bir krallık kurdu İstanbul'da sanki.. Kimse başa çıkamıyor onunla. Beni tehdit etti. Memleketi terk etmezsek sonumuz iyi olmazmış. Hayatımız tehlikede.. Polise müracaattan da korkuyoruz. Her yerde adamları olması ihtimali var."

Yine uzunca bir sessizlik ve Rıfat ayağa kalkar ; "Ben gideyim.. Bazı yerlere uğramam lazım (nereye gideceği anlaşılabiliyor).. Sonra bol bol görüşürüz. Bereketli olsun. Hadi eyvallah." Ama, onları 'sonra' ölü olarak görebilecektir.

Kemal'i 'ziyaret eden' Rıfat, onu, 'anlayacağı yöntemle' Necdet ve Elif'i rahatsız etmemesi için uyarır.

Uzun yıllar önce.. Rıfat, Necdet, Elif ve 'zengin çocuğu' Kemal aynı mahallenin gençleridir. "Anam ölürken -babası daha önce ölmüş- kardeşimi bana emanet etti. Onun anası da babası da benim. Kendimden çok onu düşünmem gerek" diyen Rıfat kardeşinin okuması için 'kendi tahsilini' yarım bırakmış.

En büyük mutluluğu ”'Bir rüya gibi bir masal gibi. En güzel çağda aşkımız bitti”' (Mehmet Bürün) şarkısının çalındığı küçük çayevinde çok sevdiği güzel Elif ile beraber olmaktır. Kaçakçılıkta daha o zamanlarda 'uzmanlaşmış' olan Kemal sık sık Elif'in yolunu kesiyor ; "Nereye böyle güzelim? Niye tersliyorsun? Aleme-Rıfat'ı söylüyor- şapır şupur bize ya Rabbi şükür mü? Hem arkadaş malı ortak sayılır. Sonra ben zengin çocuğuyum. Beni tercih etmen menfaatinin icabı." Durumu fark eden Rıfat, onu 'uygun bir şekilde' yola getirmektedir.
"Dünyada en çok sevdiğim insan sensin. Senin için yapamayacağım şey yoktur"
dediği, uğruna Kemal'le dalaştığı genç kızı, kardeşinin de sevdiğini duyunca dünyası kararır. "Evlenmek istediğim kız, senin de tanıdığın Elif'tir. (Rıfat'ın biraz önce gülümser gibi olan yüzü allak bullak olmuştur). Eğer onunla evlenemezsem intihar ederim." (Abisinin Elif ile olan ilişkisini Kemal'in bilip onun bilmemesi ilginç.) Rıfat için başka seçenek kalmamıştır, genç kızla yollarını ayırır ; "Bak Elif, dinle beni. Serseri, bıçkın, külhanbeyin biriyim ben. Bir gün biri çıkıp ya beni vuracak yada benden intikam almak için seni vuracak. (Bu öngörüsü, ilerde, doğru çıkacaktır.) Sonumuz yok bizim. Zaten aramızda da fazla bir şey geçmedi." Necdet ve Elif evlenirler. Rıfat şehri terk eder. Kemal, kaçakçılık ve kumar gibi kanunsuz işlerde şehrin 'kralı' olur.
Ama, Necdet'in yazdıkları polisin dikkatini Kemal'e yöneltir. Rıfat, Kemal hakkında bilgi isteyen polis müdürüne şöyle diyor "Ben düşmanıma bile gammazlık yapmam. Böyle bir Kemal için her şey bitmiştir. İhbarcının Rıfat olduğunu düşünüp, ona ulaşabilmek amacıyla Necdet ve Elif'i öldürür. Bir tuzakla Rıfat'ı ele geçirir. Genç adam öldüresiye dövülür. İntikamı da aynı ölçüde acımasız olacaktır. (Murat Çelenligil – Sinematürk)


► Temel konu Mehmet Aslan'ın İzmir gazetesinde birincilik kazanan “Siyah Şapkalı Adam” öyküsünden uyarlandı. Jenerik müziği Spagetti Western türünün babası Sergio Leone’nin ünlü filmindeki (iyi, Kötü ve Çirkin) besteci Erio Morricone'a aittir. (Agah Özgüç) 



ÇILGINLAR CEHENNEMİ (1969)

Senaryo ve Yönetmen: Mümtaz Alpaslan
Kamera: Hasan Ulucan
Yapım: Dost Film / Mümtaz Alpaslan

Oyuncular: Orhan Şensoy, Mümtaz Alpaslan, Aynur Akarsu, Birsen Birol, Orhan Sever, Aykut Yılmaz, İzzet Aldemir, Tansu Sayın, Gönül Hancı, Mehmet Cihan, Hamdi Öztürk, Yılmaz Torun, Hakkı Özgezer, Galip Yıldırım


Konu: Arkadaşlarıyla birlik olup çaldıkları paralara kavuşamayan ve harcayamayan bir soyguncunun hikayesi. 

ÇILGIN SOYGUNCULAR (1969)

Senaryo ve Yönetmen: Mümtaz Alpaslan
Kamera: Hasan Ulucan
Yapım: Dost Film / Mümtaz Alpaslan

Oyuncular: Orhan Şensoy, Mümtaz Alpaslan, Aynur Akarsu, Birsen Birol, Orhan Sever, Aykut Yılmaz, İzzet Aldemir, Tansu Sayın, Gönül Hancı, Mehmet Cihan, Hamdi Öztürk, Yılmaz Torun, Hakkı Özgezer, Galip Yıldırım


Konu: Arkadaşlarıyla birlik olup çaldıkları paralara kavuşamayan ve harcayamayan bir soyguncunun hikayesi. 

ÇAKIRCALI MEHMET EFE (1969)

Senaryo ve Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
Operatör: Necati İltaç
Yapım: Arzu Film / Nahit Ataman

Prodüksiyon Amiri: Sadri Karan, Set Amiri: Basri Büyükcan, Asistanlar: Tezcan Has, Cengiz Öktem, Işık Şefi: Hüseyin Özşahin, Asistanları: Ahmet Aktüre, Sadi Kanat, Kamera Asistanı Kâzım Çakırman, Asistan Rejsör: Melih Gülgen Stüdyo Teknisyenleri: Recai Karataş, Taner Oğuz, Osman Bilen, Arif Özalp, Tanaş Petridis, Montaj: Özdemir Arıtan, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu,
Acar Film stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Kartal Tibet (Çakırcalı), Hülya Darcan (Ayşe), Yılmaz Köksal (Çıplak Efe), Fatma Karanfil (Fatma), Reha Yurdakul (Binbaşı), Süleyman Turan, Aliye Rona (Çakırcalının annesi), Atilla Ergün (Yalnız Efe), Danyal Topatan (Hacı), M. Ali Akpınar (Hasan Çavuş), Nezihe Güler (Ayşe’nin Annesi), Lütfi Engin (Stavro), Yılmaz Bora, İhsan Baysal, Yaşar Şener, Mehmet Büyükgüngör, Ahmet Efe, Süleyman Turan: Mülazım Bey,

 *  Çakırcalı Mehmet Efe, 1872'de İzmir'in Ödemiş ilçesi'ne bağlı Türkönü Köyü'nde doğmuş Ege efelik kültürünün en ünlü simalarından biridir.

Ege Bölgesi'nde efe kültürü (efelenmeler) 17. yüzyıla dayanır. Osmanlı İmparatorluğu'nun yapısında meydana gelen askeri ve sosyal değişikliklerin süvari ve kervancı olarak geçimini sağlayan eski akıncıları işsiz bırakması, hükümetler tarafından vergi tahsilatında kullanılan ayanların derebeyi eğilimleri, bitmeyen savaşlar, sonu gelmeyen asker istekleri ve giyim kuşam yasağı zeybek lerin birer ikişer dağa çıkmasına sebep olmuştur. Anadolu'yu Türkleşmesinde temel rol oynayan akıncı torunu zeybekleri zaman böylece kanunun dışına itmiştir.

Ayrıca, Büyük Menderes Nehri, Küçük Menderes Nehri ve Gediz Nehri'nin uygarlıklar beşiği vadilerinde savunması kolay, kaçış yolları açık dağ köylerinin bulunması, bunları yörenin efeleri ve onların zeybekleri için barınma yerleri haline getirmiştir. Vadilerin verimli ovalarını çeviren engebeli dağlar takip kuvvetlerine yakalanmadan yaşamayı kolaylaştırmıştır. Bazı zeybekler zamanla sivrilerek, devletin otorite boşluğunda kendi otoritesini kurarak, yöre halkının çare aradığı bir merci haline gelmiştir. Efelerin yerini öğrenerek kapılarını aşındıran halkın başlıca şikayetleri ayanların baskısı olmuştur. Bunun dışında cami, yol, çeşme ve düğün yardımı gibi istekler efelere iletilmektedir. Çözümüne katkıda bulunulan her sorun efenin ününe ün katmış, otoritesini sağlamlaştırmıştır. Bunlar bir süre sonra öykülere, türkülere konu olmuşlardır.

Ege'de efeler başlangıçta genellikle namus ve gururun yol açtığı olaylar nedeniyle dağa çıkmışlardır. Haksızlık, kişisel gurur ve hırslarından dolayı işledikleri bazı suçlar unutulmuş, geriye onları kahraman yapan olaylar kalmış, eklemelerle efsaneleşerek dilden dile dolaşan serüvenleri zamanın gençlerinde bir efeye kızan olarak üne ve saygınlığa kavuşma arzusu uyandırmıştır. Çakırcalı Mehmet Efe de efelerin en önemlilerinden biridir. Çakırcalı birçok kurallar getirerek efeliğe şan ve onur kazandırmıştır. Kendisinden önce Atçalı Kel Mehmet Efe gibi gerçek bir siyasi düzen kurma yolunda ilerlememiş olsa da, belli bir adalet anlayışını her zaman temsil etmiştir. Kendisinden sonra Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe ve diğerleri bu etik değerlere bağlı kalarak Kurtuluş Savaşı'nda de efeliğe şan ve şeref getirmişlerdir.

Bir zaptiye çavuşunca öldürülen (ve kendisi de efe olan) babası Çakırcalı Koca Ahmet Efe'nin öcünü almak amacıyla, 1893'te dağa çıkmıştır. Yanında, babasının da kızanlarından olan tecrübeli Hacı Eşkıya vardır. Dağa çıktıktan bir süre sonra ilk olarak zalimliği ile tanınan Mustafa Ağa'nın evini basar. Ağayı halka zulüm etmemesi için uyararak 200 altınına el koyar. Ardından da Kızoğlu Mehmet Ağa'yı dağa kaldırarak, yüklü oranda fidye alır. Eylemlerinden elde ettiği parayı halka cömertçe dağıtır. Özellikle Ödemiş dolayında köylerde genç kızlara çeyiz parası verir, giysisi olmayanı giydirir, evi olmayana ev yaptırır. Hatta köprüler, yollar inşa ettirilmesine önayak olur. Halkın sempatisini kazanması sayesinde köyler ve yörük obaları ona yataklık ederler. Adını kullanarak eşkıyalık yapanlara veya efeliğin adını kirletenlere de acımasızca davranır. Bu çerçevede, Çakırcalı’nın adını kullanarak bir köyü basan ve köylünün kızını kaçıran Arnavut çetesine verdiği ceza, halka zulmedenlere duyduğu öfkenin örneğidir. Dokuz kişilik bu çeteyi saldırdıkları köye getirerek yaptıklarını halkın önünde söyletir, sonra ateşe atarak yakar. (Bu arada, Çakırcalı Mehmet Efe'nin babası Çakırcalı Koca Ahmet Efe'nin Abdülaziz döneminde İstanbul'a giderek padişahın sevgisini kazanan, onunla güreşe tutuşan, ondan payeler alan efelerden biri olduğunu belirtmek gerekir. Abdülaziz'e duydukları sempati ile devlete bir dönem boyunca ısınan efeler 93 Harbi'nde müstakil tabrlar oluşturarak savaşmışlardır.) Sonraları Kayaköy'de eşraf kızı Fatma Hanım'la ikinci evliliğini yapan Çakırcalı, bu beldede Rum inşaat ustalarına bir konak inşa ettirir. Çakırcalı, öldürüldüğü dönemde, Aydın bölgesinin meşhur ağa ailesi Arpazlıl’ar dan Arpazlı Osman Ağa'nın yıkılmış bulunan ve halkın kullandığı Menderes Köprüsü'nü tamir ettirmemesi üzerine Nazilli yakınlarındaki Arpaz köyünü basar, ağanın evini ateşe verip, ağayı kaçırmış bulunmaktaydı Çakırcalı ettirmesini evvelce ağaya tembih etmiş, hatta bir keresinde, rivayete göre, namaza durarak, kızanlarına ağayı sille tokat dövdürmüş, ağa tamir sözü vermedikçe de namazı kesmemiş, ağanın tamir için belirttiği süreyi -6 ay, 5 ay, 4 ay- beğenmedikçe de, iki rekat daha namaz kılmış, ağanın "Çakırcalı, ne bitmez namazmış bu! Tezi yok, hemen tamir ettireceğim!" sözünü aldıktan sonra da ağayı salıvermiştir.


Kılavuz olarak kullandığı bir çobanın takip edilmesi (kimi kaynaklara göre ihbarı) üzerine Karıncalı Dağı kuşatılır. Çıkan çatışmada Çakırcalı ölür. Çakırcalı'nın cesediyle birlikte, halka zulmeden Osman Ağa'nın cesedi de bulunur. Çakırcalı ölüme giderken bile halka zulmedenleri cezasız bırakmamıştır. Çakırcalı'nın Hacı Mustafa'nın öldürdüğünü, veya çatışma esnasında bir serseri kurşuna kurban gittiğini öne sürenler de bulunmaktadır. Belirtildiğine göre, zaptiyelerle başlayan müsademede kendi kızanı (arkadaşı, adamı) tarafından yanlışlık sonucu öldürülmüştür. Cesedi ilk karısı Iraz (Raziye) Hanım tarafından tanınmıştır. Cesedi günlerce Ödemiş belediye meydanında asılı kalmış, daha sonra orada gömülmüştür. Aradan 15 yıl geçtikten sonra 2. karısı Fatma Hanım tarafında Kayaköy’e defnedilmiştir. Mezarı ziyarete giden yöre halkı için, mezar mahalline girmeden önce Çakırcalı'dan "destur" istemek adet haline gelmiştir. (tr.wikipedia.org) 



CİNGÖZ RECAİ (1969)

Senaryo ve Yönetmen: Safa Önal
(Server Bedii takma adıyla Peyami Safa’nın aynı isimli romanından)
Foto Direktörü: Nejat Okçugil
Yapım: Er Film / Berker İnanoğlu

Arajman Şarkı: “Hep Meleklere Sordum” Ertan Anapğa, Söz: Sezen Cumhur Önal, Dublajı Yöneten: Sacide Keskin, Konuşanlar: Abdurrahman Palay, Nevin Akkaya, Toron Karacaoğlu, Sadettin Erbil, Işık Şefi: Aydın Yurderi (Ender Işık Servisi), Çekim Asistanı: Tuncay Ural, Yönetim Asistanı: Alp Derilgen, Montaj: Özdemir Arıtan, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail Karataş, Teknik Elemanlar: Recai Karataş, Altan Sertesen, Osman Bilen, Adnan Açıkalın, Bedirhan Koç, Nevzat Dişiaçık, Arif Özalp, Sadettin Özmutlu, Ali Çiçek, Şevki Akyürek, Prodüksiyon Yönetimi: Yüksel Tanık, Sadri Karan, Teknik Direktör: Samim Utku, (Acar Film Stüdyosu Renkli laboratuarlarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)


Oyuncular: Ayhan Işık, Sema Özcan, Piraye Uzun, Oktar Durukan, Abdurrahman Palay, Feridun Çölgeçen, Atilla Ergün, Nezihe Güler, Süha Doğan, Erdoğan Seren, Yusuf Sezer, Haydar Karaer, Necabettin Yal, Tahsin Koray, Yavuz Şener, İlyas Kaya, 



CİLVELİ KIZ (1969)

Yönetmen: Türker İnanoğlu
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Eser: Sadık Şendil
Senaryo: Fuat Özlüer
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Erler Film / Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Erkan Işıklar, Kamera Asistanı: Hüseyin Karındoyuran, Işık Şefi: Ender Film, Şevket Yılmaz, Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Sesleri Alan: Marko Buduris, Film Hazırlık Std.K Saner Film, Montaj: Turgut Ören, Prodüksiyon Amiri: Memduh Karakaş, Prodüksiyon Ekibi: Feyzi Barlas, Kadir Çakan, Oyuncular: Filiz Akın, Kartal Tibet, Can-Sel (Feri Cansel), Hüseyin Baradan, Necdet Tosun, Hulusi Kentmen, Moris, Mümtaz Ener


Konu: İstanbul’un yoksul bir semtinde hasta babası ile yaşamakta olan Kiraz (Filiz Akın), işportacılık yaparak babası için gerekli ameliyat parasını denkleştirmeye çalışır. Zengin bir işadamı olan Hayrullah Bey’in (Hulusi Kentmen) çapkın oğlu Aydın (Kartal Tibet) ise bir bar şarkıcısı olan Okşan’a (Feri Cansel) sırılsıklam aşıktır ve onunla evlenmek istemektedir. Gelin adayının bar kızı olduğunu öğrenen Hayrullah Bey bu evliliğe karşı çıkar. Ama Aydın’ı caydıramaz. Hayrullah Bey, gemide işportacılık yaparken tanıştığı Kiraz’ı arkadaşlarıyla birlikte işyerine çağırır. Hep birlikte Aydın’ı Okşan’dan ayırmak için plan yaparlar. Buna göre Kiraz Aydın’ı kendine aşık edecek, karşılığında yüklü bir para alarak hasta babasını ameliyat ettirecektir. Hayrullah Bey Kiraz’ı yan köşke yerleştirir ve Avrupa’dan yeni dönmüş havası vererek genç kızı Aydın’la tanıştırır. Aydın evlilik için gün saydığından Kiraz’la ilgilenmez. Kiraz evlenecekleri gün Okşan’ın yerine geçer ve nikahtan kaçar. Onu yakalayan aydın duvağın altındakinin Kiraz olduğunu görür. Kiraz onu sevdiğini söyler. Aydın da aslında Okşan’ın kendisi ile parası için evleneceğini anlamıştır. Kiraz’a bağlanır ve evlenmek ister. Hayrullah Bey bu kez gerçeği bildiği için bu evliliğe de karşı çıkar. Kiraz da düş kırıklığı içinde evine döner. Aydın olanlara anlam veremez ve her yerde Kiraz’ı arar. Kiraz düzmece bir evlilik yalanı uydurur. Mahalleli Kiraz’ın kötü yola düştüğü dedikodusu ile babasını kışkırtırlar. Hasta baba hesap sormak için Hayrullah Bey’e gider ve tüm gerçeği öğrenir. Aydın, Hayrullah Bey, hep birlikte eve giderler. Oysa kiraz evi terk etmiş ve yazgısının onu sürükleyeceği yerlere doğru yola çıkmıştır bile. Şimdi yapılacak tek şey vardır. Ne pahasına ve nerede olursa olsun, güzel Kiraz’ı bulmak ve her şeyi yoluna koymak. Onlar da öyle yaparlar…

CEZALARI ÖLÜMDÜ (1969)

Yönetmen: Ferit Ceylan
Senaryo: H. Kemal Atalay
Kamera: Dinçer Önal
Yapım:, Osman Han/Gala Prodüksiyon


Oyuncular: Ahmet Mekin, Nazan Şoray, Demir Karahan, Serpil Gül, Bilal İnci, Atilla Ergün 

CESUR KABADAYI (1969)

 Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Yalınkılıç
Foto Direktörü: Kaya Ererez
Yapım: Sezon Film / Ali Özen

Reji Asistanı: Fikret Tınaz, Kamera Asistanı: Hüseyin Çakıroğlu, Prodüksiyon Amiri: Nejat Oral, Montaj—Senkron: Cevat Sezer, Negatif Montaj: Oral Özütürk, Laboratuar: Cemil Orhon, Seslendiren: Marko Buduris, Dublaj Rejisörü: Hayri Esen, (Yıldız Film Stüdyosunda hazırlanmıştır. )

Oyuncular: İzzet Günay, Fatma Karanfil, Hayati Hamzaoğlu, Gülgün Erdem, Sırrı Elitaş, Yavuz Yalınkılıç, Ali Özen, Erdoğan Çakar, Nusret Özkaya, Muzaffer Civan, Kudret Karadağ, Leman Kara, M. Ali Büyükgüngör, Fırtına Remziye, Nejat Oral, Küçük Yıldızlar: Erdoğan Çakıroğlu, Güler Turan,


Konu: Köylü ve dürüst bir gencin, köyün ağası ile mücadelesi. 

CEHENNEM TAKİBİ (1969)

Senaryo ve Yönetmen: Mümtaz Alpaslan
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Dost Film / Mümtaz Alpaslan

Oyuncular: Esen Püsküllü, Orhan Şensoy, Mümtaz Alpaslan, Lami Ateş, Talat Gözbak, Aynur Akarsu


Konu: Kaçakçılık yapan bir çeteyle, polisin amansız takibi. 

CASUSLAR SAVAŞI ([1]) (1969)

Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Erdoğan Avcı
Kamera: Rafet Şiriner
Yapım: Metin Film / Işık Toroman

Oyuncular: Nebahat Çehre, Demir Karahan, Yıldırım Gencer, Can-Sel, Aynur Aydan, Tansu Sayın, Danyal Topatan, Necati Er, Hüseyin Güler, Gülgün Erdem, Behçet Nacar



  “Demir Pençe”nin çekimi sırasında, iç içe sahneler çekilmiş ve buradan aynı kadronun yer aldığı ikinci bir film olan “Casuslar Savaşı” adı altında film üretilmiştir. Ertesi sene bu iki filmin yeni derlemesi olan “Korsan Adam” gösterime girmiştir

BÜYÜK YEMİN (1969)

Yönetmen: Memduh Ün
Senaryo: Duygu Sağıroğlu
Görüntü Yönetmeni: Cahit Engin
Yapım: Uğur Film / Memduh Ün

Yönetmen Asistanı: Nurettin Erişen, Kamera Asistanı: Orhan Oğuz, Prodüksiyon Amiri: Sabri Aslankara, Işık Yönetmeni: Erol Batıbeki, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail Katrataş, Kurgu: Özdemir Arıtan, Laboratuar: Recai Karataş, Altan Sertesen, Teknik Elemanlar: Arif Özalp, Osman Bilen, Adnan Açıkalın, Saadettin Özmutlu, Nevzat Dişiaçık, Bedirhan Koç, Ali Çiçek, (Acar Film Stüdyosu’nda hazırlanmış ve seslendirilmiştir).

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Ali), Fatma Girik, Füruzan (Ayşe), Bilal İnci, Behçet Nacar (Recep), İsmet Erten, Günay Güner, Ahmet Turgutlu, Küçük Oyuncu: Semih Tugay,

Konu: Zaloğlu Hamza köyün suyuna tek başına sahip olmak ister. Kendisine karşı koyan Ahmet’i öldürür ve olaydan yakasını kurtarmayı başarır. Iraz kadın oğlu Ali ile sahipsiz kalmıştır. Toprağını işlemeye devam eder ve oğlunu bu kavganın dışında tutmaya çalışır. Ancak Zaloğlu yıllar boyunca onu taciz ederek toprağı satmaya zorlar. Oğlunu düşünerek kocasının intikamından bile vazgeçen Iraz daha fazla dayanamaz ve küçük Ali’ye intikam yemini ettirir. Ali Zaloğlu’nu vurup hapse girer. On dört yıl sonra köyüne döndüğünde babalarının intikamı için bilenmiş dört kardeş, kanını akıtmak için onu beklemektedir. Iraz Ana’nın çileli günleri yeniden başlamıştır. (www.cuneytarkin.com)

Ödül:
► 2. Adana Altın Koza Film Şenliği (1970)
► Fatma Girik "En Başarılı Kadın Oyuncu"
► Bilal İnci "En Başarılı Yardımcı Erkek Oyuncu"

* Evet, Anadolu'da bir kanş toprak yüzünden cinayetler işlenir... Anadolu'da toprağın tümünü ele geçirmeye uğraşan ağaIar vardır ve Anadolu'da kan davası yüzünden aileler birbirini kırmaya devam eder durur... Fıstık satarken üne kavuşup şarkıcı olan veya köyden gelip hizmetçilik yaparken zengin aile oğlunun gönlünü çalan dilber hanımların öyküleri yerine bunların anlatılması elbette ki daha doğrudur, daha namusludur... Ancak, "Büyük Yemin" in senaryosu, hiçbir yenilik, hiçbir özgün (orijinal) buluş taşımaz...
Paylaşılmayan su, "Susuz Yaz"dan kalmadır, kan davası, yüzlerce yerli filmde işlendiğinden farklı bir açıdan ele alınmış değildir, bütün bu zengin (ve gerçek) malzemeyle, özlenen, beklenen bir eleştiri sineması yapılamaz, sadece bir kovalamacanın, bir serüven filminin dip motifleri olarak kalır bunlar... Memduh Ün, uzunca bir susuştan sonra aylarca uğraşarak çektiği bu iddialı filminde, yer yer sinema dilinin başarılı örneklerini ortaya koyar... Filmin dramatik bakımdan en yoğun bölümleri olan Fatma Girik'in oğlunu vurmaya gidenleri vazgeçirmeğe çalışması ile Fatma Girik'e tecavüz bölümleri, gerçekten başarılıdır...

Ama "Büyük Yemin"" Ün'ün yıllar önce yine bir intikam öyküsünü büyük bir akıcılıkla işlediği "Namusum için"e hemen hemen hiçbir şey eklemez... Vurucu bir biçimde, yalnız dramatik bir öğe olarak kullanılması gereken müziğin her sahneyi istila etmiş olması (Türk filmlerinin bu en büyük kusurlarından biri) ve başarısız bir dublaj, çekim sonrası safhasının yetersiz olmasının, önemsenmeyişinin filmlerimize neler kaybettirdiği bir kez daha kanıtlar... Filmin dörtte üçünde yaşlı bir kadın olarak görünmeyi kabul etmesi için olsun, olağan üstü oyunu için olsun, Fatma Girik’i kutlamak gerekir. (Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf; 77)

Memduh Ün Anlatıyor:
İranlılarla ortak yapmıştım bu filmi. Başrolleri Fatma Girik'le paylaşan kadın oyuncu Firuzan İranlıydı ve ülkesinde büyük bir stardı. Cüneyt Arkın da İran'da büyük bir star olduğu için İranlı ortaklarım Cüneyt'i özellikle istemişti.

Konu daha önce Bilge Olgaç'ın yönetiminde Yılmaz Güney'le çekilmişti. Üçünüzü Mıhlarım adını taşıyordu. Biraz ilkel bir filmdi ama kapı pencere kırmış, özellikle de Güney'de. Ama iki senaryo arasında . benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da vardı. Muzaffer Arslan bana, Bilge'den çok önce aynı konunun başka bir versiyonundan bir film önermişti. Ama nedense gerçeklememişti. Bu konunun bir Meksika filminden alınmış olduğunu duymuştum. Yani Bilge de aslında özgün bir öyküden yola çıkarak çekmemişti filmini
Film bir kan davası hikayesiydi. Su meselesi yüzünden kocası öldürülen kadın 10 yaşlarındaki oğlunun eline silahı verip kocasını öldüreni öldürtüyordu. Çocuk büyüyüp cezaevinden çıktığında da bu un davası sürüp gidiyordu.

Filmin ticari başarısı 8,5-9 civarında oldu. İran'da da çok iyi hasılat yaptığı için bu film sonrası da ortaklığımız devam etti İranlılarla. Büyük Yemin'i 30 gün civarında çektim.
Cezaevi ziyaret sahnesinin dışında, filmin tamamını Antalya'da çektik. Antalya bizim için ulusal platoydu. Korkunç güzel bir yer bu güney ilimiz, film için çok elverişli. Görüntü olarak, büyük olanak sunuyor.
Büyük Yemin en çok sevdiğim filmlerimden biri diyebilirim. Şimdi izlediğimde sadistçe sahnelerle dolu olduğunu gördüm. Ama benim filmlerim çok duygusal da olabiliyor, çok sadistçe de. İki kutuplu bir insanım belki, bilmiyorum. Daha çok senaryo hissettiriyor, ben de bu duyguları resimliyorum.
Filmin kusuru çevre ilişkilerinin eksik olması, bu, senaryodan geliyor. Senaryoyu okuduğum zaman bunun farkına bir varmam gerekiyordu. Aynı hatayı Duygu Sağıroğlu'yla Toprak Ana'da da yapmıştık. Büyük Yemin de filmin kahramanları arasında soyutlanmış bir hikaye.
Çevrede neredeyse hiç kimseyi görmüyoruz çünkü. Bir bakkal, bir kahve, bir de köyün dışında yalnızca bir değirmenci görüyoruz. Ama Büyük Yemin'in görüntülerini, temposunu, konusunu seviyeli tuttum. Buradaki ilişkiyi çok sahici de buluyorum ayrıca. Kan davası ülkenin bir yarası çünkü. Gerçi filmde kan davasını fazla irdelemeden üstünkörü geçmişiz, ama bizim filmlerde kan davası hep bu şekilde anlatılır. Bu nedenle kan davası izlekli filmlerimle ilgili olumsuz eleştiriler almıştım, yeni bir bakış açısı getirmiyor, gerekçesiyle. Kimse de getirememiş ki zaten. Ama yineleyeceğim, ben bu filmi seviyorum.

Ama elbette Büyük Yemin'i ticari bir film olarak çektim. Bana kalsa Cüneyt'i hem babada, hem oğulda oynatmazdım. Oğul rolünde Fatma'dan daha yaşlı duruyor çünkü. Başka sakatlıklar da var senaryoda.

i 0-11 yaşında bir çocuk 14 sene hapse mahkum edilmez mesela. Duygu da atlamış, ben de atlamışım. İranlılardan bayağı büyük bir para almıştık. Ama getirdikleri kadın oyuncu pek uygun değildi aslında. Çünkü Firuzan ülkesinde vamp kadın rolleri oynayarak şöhreti bulmuştu. Biraz zorlandım onunla çalışırken. Türkçe bilmediği için tercüman aracılığıyla anlatıyorduk birbirimize derdimizi. Ama ayrılırken, size çok teşekkür borçluyum, sizden çok şey öğrendim demişti. Firuzan filmde yer yer iyi oynuyor, yer yer de başarısız. Kadında cevher var aslında, ama çok kötü yönetilmiş herhalde sinema yaşantısı boyunca. Makyajlı bambaşka bir kadındı, biz saçını başını her şeyini değiştirince, belki de kişiliğinden bir şeyler eksilttik. Kim bilir. Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor” Vadullah Taş ”