Powered By Blogger

28 Şubat 2018 Çarşamba

GECELERİN HAKİMİ (1973)


Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Senaryo: İlhan Engin Yücel Uçanoğlu
Kameraman: Dinçer Önal
Yapım: Gaye Film / Erdoğan Tilav
Necdet Erdur

Işıklar: Gaye Işık Servisi Şef: Ergun Şimşek, Sesleri Alan: Marko Buduris, Laboratuar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Özkan Sevinç, Hüseyin Bulut, Montaj Senkron: Aleko Aleksandru, Negatif Montaj: Hüsamettin Üren, Prodüksiyon Amiri: Orhan Başkan, Set Amiri: Nizam Ergüden, Ar Direktör: Özdemir Akın, Reji Asistanı: Yaşar Seriner (Yıldız Film stüdyosunda seslendirilmiş, Ören Film Renkli laboratuVarında hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Serdar Gökhan, Seyyal Taner, Kazım Kartal, Nalan Çöl, Hüseyin Zan, Reha Yurdakul, Oktay Yavuz, Ersun Kazançel, Yaşar Şener, Oktar Durukan, Ekrem Gökkaya, İlknur Taçbaş, Nevzer Eker, Zeki Sezer, Yaşar Şener, Gündüz Akar, Özdemir Akın

Konu: Bir kanun kaçağıyla, akıl hastanesinden kaçan bir genç kızın aşk öyküsü.

GAZİ KADIN/NENE HATUN (1973)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Yapım: Akün Film / İrfan Ünal

Oyuncular: Türkan Şoray, Kadir İnanır, Yıldırım Gencer, Zerrin Arbaş, Ali Poyrazoğlu, Mümtaz Ener, Atıf Kaptan, Turgut Boralı, Bülent Kayabaş, Feridun Çölgeçen, Kayhan Yıldızoğlu, Hikmet Taşdemir, Aydemir Akbaş, Yılmaz Gruda, Süheyl Eğriboz

Konu: 1877 Osmanlı-Rus savaşının ünlüsü Nene Hatun'un macerası filme alınmış ancak senaryonun sansüre takılması nedeniyle hemen ismi değiştirilmiş ve Gazi Kadın olarak çekimi yapılmıştır. Gazi Kadın "Zeynep" (Türkan Şoray), Ahmet'le gerdeğe girdiği gün savaş çıkıyor ve cepheye gidiyor... Öldü diye haberi geliyor daha sonra. Zeynep bu habere inanmayıp, Rusya'ya kocasını aramaya gidiyor. Kocasını Çar'ın yaveri olarak, casusluk yaparken buluyor. Kendisi de bu işe karışıyor; karı-koca Rus hücumunun planlarını çalıp kaçıyorlar...

► Haziran ayı başında belli alan MTTB Sinema Kulübü'nün düzenlediği 1973-74 Sezonunun En iyi On Türk Filmi" anketine göre sezonun en iyi on filmleri arasnda yerini alır. Buna rağmen, filmi beğenmediğini söyleyerek eleştirenler de olur: Ara Sıra çizgi üstü yapımlara imzasını atmış, uzun bir sinema geçmişine sahip Osman F. Seden, değil seyircimizi en kolay yoldan etkilemeyi amaçlayan dinsel tavrın ön plana alındığı bir tarihi film yapmak, en azından, sinemamızda çok az yönetmene tanınan olanaklardan faydalanıp "seyirlik" bir film dahi koyamamış ortaya koyamamış Gazi Kadın'da. Tarihi bir motif içinde kocası evlendiği gecenin sabahı askere gitmiş olan bir kadının Erzurum'dan Rusya'nın içlerine kadar uzanan çileli yaşamı Seden'in elinde kah sevda, kah bir duygunun getirdiği duygusallıkla alabildiğine abartılmış. Bu abartmanın izleyicilik niteliğini yitirdiği sahnelerde ise Seden, ilk kez GeIenbevi’nin Barbaros Hayrettin'de baş vurduğu yabancı filmlerden alma dekope sahneler ve iç mekanların süsleyiciliği ile filmin düz anlatımını saptırmayı denemiş. Ama ne var ki bütün bu türük ve görüntülerle halledilmeye çalışılan filmin uzun bir bölümünü oluşturan kardaki amansız takibin tekdüzeliğini kaybettirmeye yetmemiş, aksine bu bölülmede yaratılmaya çalışılan gerilimi oldukça etkilemiş. Kısacası Seden, kriz geçiren sinemamızın tüm olanaklarını kullanarak gerçekleştirmeye §çalıştığı üstün yapımcılığın sadece görkemli iç mekan görüntüleriyle, süslü giysilerinin göz boyacılığı ötesinde ilerisi için Yeşilçam'da üstün yapım olarak bu tür filmlere umut veren bir çaba ortaya koyamamış. “Gülşah Nezaket Maraşlı, “Osman F. Seden’le Türk Sinemasında Düet”

► Sinemamızın yıllardır bel bağladığı belli bazı klişelerin artık seyirci tarafından tutulmaması üzerine yeni konular, yeni temalar, yeni türler aranıyor... Bunlardan biri de sinemamızın ya çok az, ya da çok yetersiz biçimde eğildiği tarihsel film türü... ” “Gazi Kadın" Zeynep, sözlüsü Ahmet'le gerdeğe girdiği gün savaş patlıyor, cepheye gidiyor kocası... "Öldü" diye haberi geliyor... Zeynep inanmıyor buna, kalkıp Rusya'ya gidiyor, orada kocasını, kendisini Çar'ın yaveri olarak yutturmuş, casusluk yaparken buluyor, kendisi de işe karışıyor; karı-koca Rus hücumunun planlarını saray'dan bir güzel çalıp kaçıyor, vs, vs ... "Gazi Kadın"ın anlattığı öykünün yenilir-yutulur, ipe sapa gelir hiçbir yanı yok;.. Ne Beylerbeyi sarayında çekilmiş Abdülhamit'le ilgili bölümleri ciddiye almaya, ne Gerede'nin karlarını Rusya diye yutmaya, hele hele kendi halinde iki köylü diye gösterilen Ahmet'le Zeynep'in birdenbire birer Lawrens'le Mata Hari haline gelmelerini kabullenmeye olanak yok!. Senaryo, örneğin Ahmet'in Rusça'yı bildiğine ilişkin en küçük bir imada bile bulunmaksızın öyküye girdikten sonra, onu birdenbire şakır şakır Rusça konuşurken göstermek gibi bağışlanmaz sakatlıklarla dolu... "Vatan-millet edebiyatı, Kelime-i Şahadet, ezan; milli, dini, her türlü duyguyu sömürecek her şey, karmakarışık biçimde birbirini izliyor. Yabancı filmlerden apartılmış birkaç savaş bölümü, kırmızı jelatin, kağıdıyla çekilmiş birkaç "şafak" da eklenince, ışte size bir "üstün yapım"!... Aslında belki de gerçekten iyi niyetle, sinemamıza yeni bir şeyler getirebilmek için çekilmiş bu ve benzeri filmleri görünce, sorunun yalnızca bir "tür" veya "konu" değiştirme değil, toptan kafa değiştirme, sinema anlayışı değiştirme sorunu olduğu da anlaşılıyor ... Sinemacılarımız, günlük konuları, yaşadığımız günlerin içinden gelen öyküleri anlattıkları filmlerde bile bir "iç-gerçeklik", bir "insan gerçekliği", bir "yaşanmışlık" elde, edemediklerine göre, bir tarihsel filmde bunu elde edebilmelerini beklemek zaten gereksiz ... Hele hele Osman F. Seden gibi, ne anlattığının hiçbir zaman farkında olmamış, kendisine yakıştırılan "biçimci" yaftası altında olmadık filmlerle karşımıza çıkmış bir yönetmenle, yılda yazdığı 20 küsur senaryo arasında boğulmuş bir Safa Önal'la ciddi ve olumlu bir iş yapmak ellbette ki olanaksız ... Ama "biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz", üstelik de "birbirimize yeteriz" esprisi içinde sinemaya kimseleri yaklaştırmayan, örneğin bir senaryocu dendiğinde, son yıllarda başarılı çalışmaların eşiğinde bulunan bir Ayşe Şasa'yı, bir Selim ıleri'yi bile çarkın dışına atıveren sinemacılarımız, en umut bağladıkları projeleriinin bile "yattığını" görürlerse (ki göreceklerdir), herhalde üzülen biz olmayacağız... Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 79

FELEK (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Arda Uskan
Kamera: Muhlis Hasa
Yapım: Uskan Film / Arda Uskan

Oyuncular: İzzet Günay, Seyyal Taner, Aytaç Arman, Erden Alkan, Şarkılar: Selda

Konu: Fahişe damgası yiyen bir kadınla, elini kana bulayan bir gencin dürüst bir hayata atılmak için toplumda verdikleri savaşın öyküsü.

FATİH SULTAN’IN FERMANI “Kara Murat” (1973)


Yönetmen: Natuk Baytan
Senaryo: Erdoğan Tünaş, Fuat Özlüer
Eser: Rahmi Muratoğlu
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu
Yapım: Erler Film / Türker İnanoğlu

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Kara Murat), Meral Orhonsay, Bora Ayanoğlu (Fatih Sultan Mehmet), Melda Sözen, Kayhan Yıldızoğlu (Papaz), Kenan Pars (Nikol), Erol Taş (Mihal), Güngör Bayrak (Prenses İren), Kudret Karadağ, Feridun Çölgeçen (Majeste), Süheyl Eğriboz (Angelo), Arap Celal (İmam), Necdet Tosun (Hamcı), İhsan Gedik, Oktar Durukan (Kabasakal), Atıf Kaptan, Attila Ergün

KONU: Bizans prensesi İren, Osmanlı hükümdarı Sultan 2.Mehmet’e (Bora Ayanoğlu) aşık olmuştur. Bizans hükümdarı, Konstantinopolis’i (İstanbul) almaması koşuluyla kızını 2.Mehmet’e vermek ister. Sultan Mehmet kabul etmez. Bizanslılar tarafından esir alınmak istenir. Kara Murat (Cüneyt Arkın) yetişir ve Sultan’ı kurtarır. Bizanslılar’ın öfkesi bu eyleme karşı Prens Nicol’ün (Kenan Pars) komutasında Türk köylerine ani baskınlar ve halkı kılıçtan geçirme biçiminde gelişir. Bu baskınlardan birinde Kara Murat’ın annesi de öldürülür ve Murat, ne pahasına olursa olsun öç almaya yemin eder. 1453 yılında Sultan 2.Mehmet ve ordusu ki bu orduda Kara Murat da savaşmaktadır. Bizans surlarına dayanır. İstanbul dört bir yandan kuşatılır. Uzun süren kuşatma sonunda Ulubatlı Hasan Bizans surlarının tepesine Türk Bayrağını diker. Eşsiz bir zafer kazanan 2.Mehmet, ihtişam içinde muzaffer bir komutan ve hükümdar olarak İstanbul’a girer ve ilk Cuma namazını Ayasofya‘da kılar. Çağ değiştiren bu zafer 2.Mehmet’in adının başına “Fatih” isminin eklenmesi sonucunu doğurur. Bu arada Prens Nicol, Fatih Sultan Mehmet’in sevdiği prenses İren’i öldürür. İren’in kardeşi Helen ise Türkler’den nefret etmektedir. Bu yüzden Nicol’den yana tavır alır ve onunla birlikte Midilli Adası’na kaçar. Midilli sultanının oğlu kendilerine bir zarar vereceklerinden korktuğu Nicol ve Helen’i öldürmek ister. Prenses İren’in ölümünden sonra Fatih’in fermanı ile talihsiz prensesin intikamını almak için görevlendirilen Kara Murat, Kosta adıyla sızdığı Midilli’de Helen’i ölümden kurtarır. Bizanslı sultanın kızının hizmetinde çalışmaya başlayan Kara Murat, adadaki esirleri gizlice kurtarır. Bu olay üzerine prens Nicol, Kosta diye tanınan Murat’tan şüphelenir ve Kara Murat olduğunu anlayınca da yakalatıp idamdır. Bizanslı kumandan Kabasakalidis Kara Murat’a yardım eder ve prenses Helen’i de yanına alıp kaçar. Helen Kosta’nın aslında Türk, hem de Kara Murat olduğunu yolda onu yaralar. Tek başına kaçarken Bizans askerlerine yakalanırsa da yine Kara Murat tarafından kurtarılır. Böylece nefretle başlayan ilişki aşka dönüşür. Kara Murat İren’i ablası Helen’in öldürdüğünü sanmaktadır. Sonra bunu yapanın Prens Nicol olduğunu anlar. Peşlerinde olan Nicol, Kabasakalidis ve Helen’i yakalayıp işkence eder. İmdada yine Kara Murat yetişir. Nicol’ü öldürür, Helen’i kurtarır ve Bizans hazinesinin yerini bulur. Fatih’in fermanı ile istediği tüm görevleri yerine getirmiş ve İren’in de intikamını almıştır.


EZO GELİN (1973)


Yönetmen: Feyzi Tuna
Senaryo: Orhan Elmas
Foto Direktörü: Cahit Engin
Müzikler: Abdullah Nail Bayşu
Yapım: Uğur Film /  Memduh Ün

Reji Asistanı: Sami Güçlü, Kamera Asistanı: Ali Güven, Prodüksiyon Md: Adnan Uygur, Yardımcıları: Sabri A. Kara, Erbil Demirbağ, İlyas Kürtün, Raif Öztürk, Baki Soğukpınar, Laborantlar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Özkan Sevinç, Montaj - Senkron: İsmail Kalkan, Negatif Montaj: Hüsam Üren, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, (Ören Film Stüdyosunda hazırlanmıştır, Lâle Film Stüdyosunda seslendirilmiştir.) 

Oyuncular: Fatma Girik, Kadir İnanır, Suphi Tekniker, Reha Yurdakul, İhsan Yüce, Yeşim Tan, Güzin Özipek, Hikmet Taşdemir, Sami Hazinses, Tahsin Koray,

Konu: Demirci ustası Dinar (R. Yurdakul), evlenme çağına gelmiş olan büyük oğlu Ali'ye (K. inanır), Kadir ağanın (İ. Yüce) güzel kızı Ezo'yu (F. Girik) alır. Fakat Ezo gelinin peşinde köyün zenginlerinden Uncuoğlu'da (H. Taşdemir) vardır. Muhalefetine rağmen Ali ile Ezo'nun düğününe engel olamaz. Ali ve Ezo'nun mutlulukları Ali'nin askere çağrılmasıyla bozulur. Çünkü Ali, Kore'ye gidecektir. Gidişinden kısa bir zaman sonra Ali'nin ölüm haberi gelir. Bütün ailesi yas tutarken dul kalan Eza gelinin talihsizliği devam etmektedir. Uncuoğlu fırsattan istifade Eza gelini Dinar ustadan ister hem de yüklüce bir başlık parasına. Fakat Dinar usta Eza gelinden çok memnundur ve karısı Elif (G. Özipek) ile aldığı kararla talihsiz gelini Ali'nin küçük kardeşi Yusuf'a (S.Tekniker) nikahlar. Ezo da Ali de buna karşı gelemezler Yusuf aslında Uncuoğlu'nun kız kardeşi Meryem'i (Y. Tan) sevmektedir. Bu nedenle Ezo gelin ile karı koca olmazlar. Fakat Meryem bir süre sonra canına kıyar. Uncuoğlu'da kaçakçılıktan hapse girer. Fakat Ali ölmemiştir ve köye döner. Ali, kardeşi ile Ezo'nun durumunu öğrenince sevdiğinin kendisine ihanet ettiğini düşünür. Köyü terk etmeye karar verir. Ezo gelin kendisine inanmayan Ali için kendini asar. “Burçak Evren, “İki Ün’lü Kadın Fatma Girik ”




EVLAT ACISI (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Hüsnü Cantürk
Foto Direktörü: Sertaç Karan
Besteler: Zeki Duygulu
Yapım: Kulüp Film / Hüsnü Cantürk

Oyuncular: Serdar Gökhan, Gül Tener, Suna Selen, Kazım Kartal, Selahattin Ersoy, Özdemir Akın, Muammer Gözalan, Ahmet Karaca, Meral Yağız

Konu: Uyuşturucu şebelkesinin peşine düşen bir polisle, kör bir kızın öyküsü.


ELBET BİR GÜN BULUŞACAĞIZ (1973)

Senaryo ve Yönetmen: Ülkü Erakalın
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Şahin
Müzik Direktörü: Adnan Şenses
Yapım: Nur Plak/Erol Solak

Oyuncular: Adnan Şenses, Tennur Solak, Önder Somer, Hülya Şengül, Gülistan Güzey, Altan Bozkurt, Müşerref Çapın, Necdet Tosun, Hilmi Coşkun

Konu: Kendisini hırsızlığa mecbur eden bir kadının, intikam için sevgilisini öldürmesini konu alan dramatik bir öykü 

DÜŞMAN (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Muzaffer Arslan
Foto Direktörü: Kenan Kurt
Müzik Direktörü: Muzaffer Özpınar
Yapım: Sine Film / Muzaffer Arslan

Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Montaj: Özdemir Arıtan, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Asistanları: Bican Avşar, İsmail Karataş, Teknik Ekip: Mustafa Eti, Taner Erdemir, Bedri Uğur, Azmi Yıldız, Bakli Soğukpınar, Kamera Asistanı: Özer Korkmazlar, Işık Direktörü: Kenan Eryılmaz, Jenerik: Yalçın Çetin, Asistan Rejisör: Kenan Davutoğlu, (Acar Film Renkli laboratuarlarında hazırlanmış)

Oyuncular: Emel Sayın, Kartal Tibet, Seyyal Taner, Süleyman Turan, Adnan Alkan, Muazzez Kurdoğlu, Aynur Aydan, Seyyal Taner, Erden Alkan, Kayhan Yıldızoğlu, Refik Kemal Arduman, Tarık Şimşek, Doğan Bavli, Dinçer Çekmez, Nikola Simokin,

Konu: 1943 yılında geçen olayda, Almanlar İstanbul'da gizli casusluk örgütü kurarlar. Şarkıcı Helga'yı casusu olarak İstanbul'a yollarlar. Helga Türk casusu binbaşıya aşık olur.

► Almanlar, İstanbul'da bir gizli casusluk örgütü kurasıymışlar, Alman mı, Türk mü olduğu bilinmeyen güzel şarkıcı Helga'yı casus olarak kullanasıymışlar, Helga, Türk casusu binbaşı Murat'a aşık olasıymış, Murat ise görevi ile aşkı arasında elbette görevini seçip, sevdiği , kadını başkasının kollarına atmaktan çekinmeysiymiş... (Kusura bakılmasın, böyle bir filmancak böyle bir Türkçeyle anlatılır;) Sine-Film sahibi ve yönetmeni, Muzaffer Arslan, yerli filmciliğimizde egemen olan krize, kendince böyle çare bulmuş: Bir "Casusluk" filmi yapıp, Emel Sayın'ı da ilk kez "Şarkıcı hanım" olmayacağı bir filmde perdeye getirmek!. Doğrusu ya, Arslan filmini özenle çekmiş. Hele cinayet bölümlerinde groteks etkileri kullanması, tabanca, el, ayak gibi ayrıntıları çarpık merceklerle, seyircinin burnunun dibine kadar sokmasına diyecek yok. Filmin Yalçın Çetin'e hazırlatılan jenerikleri de kusursuz. Ama, acaba bay Arslan, aynı çabayı niye bir filmin belkemiğini oluşturan senaryo için harcamamış, sorulabilir ... Film, zekâya hitap eden en ince bir entrikadan yoksun, "Casusluk" deyince akla gelebilen her türlü durumu bir antoloji bağlılığıyla birbiri ardına dizen bir safsata dizisi ... Hele, Helga'nın namusunu kurtarıp Murat'a tüm saflığıyla dönmesi için, evlenmek zorunda bırakıldığı Alman subayının erkekliğinden (!) yoksun biri olarak sunulması buluşuna bayıldım. “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları”

DÜĞÜN (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Lütfi Ö. Akad
Görüntü Yönetmeni:Gani Turanlı
Müzik: Metin Bükey
Yapımcı : Murat Akay - Arif Özgüzel
Yapım : Erman Film / Hürrem Erman

Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Ahmet Mekin, Hülya Şengül, Kamuran Usluer, Erol Günaydın, Turgut Boralı, Altan Günbay, Günay Güner, İlknur Yağız, Sırrı Elitaş,

KONU: Filmde, Urfa’dan İstanbul’un kenar mahallelerinden birine göç etmiş altı kardeşten oluşan bir ailenin öyküsü anlatılıyor. Üç erkek, üç kız kardeşten meydana gelen ailenin büyüğü olan Halil (Kamuran Usluer), kardeşlerinin yaşama savaşının en büyük sorumluluğunu taşıyor. Bir yandan, elden düşme giysiler satarak ve ikinci büyük kardeş İbrahim’e (Erol Günaydın) mevsimine göre lahmacun, nohutlu pilav veya gazoz sattırarak, işportacılıktan günlük ekmeğini çıkarırken, kız kardeşlerine de hayırlı bir kısmet aramayı ihmal etmiyor. Halil’in yaşam mücadelesinin bilediği pratik mantığa göre, bu evlilikler, aynı zamanda aileye gerekli iktisadi katkıda bulundukları ölçüde olumlu karşılanabilir. Bu nedenle en küçük kız kardeş Cemile’nin (İlknur Yağız) iyi bir başlık parası veren (on bin lira) bir adama verilmesi, Halil için normaldir. Yeni kocası Cemile’ye harcadığı parayı, kızı gece-gündüz el kapılarında hizmetçiliğe yollayarak çıkarmaya çalışsa bile...

Diğer yandan, mahalle kasabının genç ortağı ile bağlantı kurarak evlenmeye karar veren ikinci kız Habibe ( Hülya Şengül), Halil’e giysi ticaretinde yardımcı olan ve başlık olarak da tam kırk bin lira öneren orta yaşlı dul bir zengin tarafından istenince, Halil’in seçimi bellidir. .

“Düğün”, bütün bu açılardan önemli ve ilginç bir film. Ancak filmin sonunun öykünün sonuçlanması için fazla “işlevsel” olduğunu, biraz “yapıştırma” durduğunu belirtelim.. Gerçekten de, son çıkışını yapmak için kız kardeşinin düğününü beklemesi de, o sırada istenmeyen damadın (Atlan Günbay) bıçağıyla yaralanması da, diğer kız kardeşin (Cemile) bilince erip ablasına katılmak için Habibe’nin düğününü fırsat bilmesi de, dramatik bir son yaratmak için olayları biraz zorlamak gibi geldi bize. “Düğün”ün yapısal bütünlük ve dramatik güç bakımından “Gelin” kadar başarılı olmadığı da söylenebilir. Bu açıdan Lütfi Akad için “Irmak” ve “Gelin” den sonra bir aşama değil bu... Ama artık önemli, çok önemli şeyler veren bir yönetmenin olgunluk yapıtlarından biri. (Atilla Dorsay – 1973)

► 1970'Ii yıllar Türkiye'de üretilen filmlerin içerik ve konuları bakımından farklılıklar gösterdiği yıllardır. Özellikle 60'lı yılların sonuna doğru dünyada yaşanan politik karşıtlıklar, mücadeleler sinemaya da yansır. Türkiye'deki politik hayhuyun, kuru propaganda ve 'yiğit milliyetçi' ya da 'kahraman devrimci' filmlerinin dışında kalan bazı yapımlar var ki, onlar bugün bile güncelliğini koruyor. Bu filmlerin başında ise özellikle Lütfi Akad'ın "Gelin", "Düğün", "Diyet" üçlemesi geliyor.

Bu üçlemenin önemli özelliklerinden biri, haklılığı her filmde onanan, politik bir taraf olarak pek eleştirilmeyen ve hatta kutsanan işçi sınıfının, özellikle Türkiye koşullarında köyden büyük şehre göç edip işçileşen ya da işçilikten esnaflığa geçiş yaparak bir nevi sınıf atlayan kırsal kökenli 'ailelerin' ekonomik ve toplumsal ilişkilerinin de keskin bir eleştirisinin yapılmasıdır. Keskin iyi-kötünün karşısında neden-sonuç ilişkisi son derece sağlam kurulmuş, gerçekliği hayatla sınanmış, zaman zaman gazete sayfalarına aksetmiş insanların hikayesidir bunlar.

Akad'ın üçlemesinin bir başka özelliği, filmlerin merkezinde kadınların olmasıdır. Türkiye'de feminist sinema öncesi melodram kalıplarına hiç yüz vermeden, sesini yükseltmeden, kadının ezilmişliğini anlatır bu üçleme: özellikle "Gelin" ve "Düğün". Filmlerin merkezinde kadının alınmasının nedeni sadece dönemin en önemli kadın oyuncusu Hülya Koçyiğit'in üçlemedeki filmlerde yer alması değil elbette.

Akad, bir yönüyle toplumsal değişimde, kentleşme sürecinde kırsaldan gelen insanları anlatırken, kapitalistleşme sürecindeki erkek egemen yapının yanında/karşısında ama genel anlamıyla kadının şehirdeki duruşunu anlatır. İki kadın modeli vardır: "Gelin"de taş kalpli, yaşlı kaynana vardır ama "Düğün"de genç, anlayışlı, aileyi şefkatle ayakta tutmaya çalışan ve şehirdeki yaşama, hatta göreli hıza ayak uydurmaya çalışan abla... Bu kadın modeli aynı zamanda şehirdeki gelecek nesilleri temsil eder. "Düğün" bu yönüyle, şehirdeki hayata ve kadının durumuna umutla bakabilen bir filmdir. Hülya Koçyiğit'in canlandırdığı abla karakteri, bir yandan aileyi bir arada tutan katalizör görevini görür, diğer yandan da 'yamyam!ığa' karşı direnişin alegorik karşılığıdır.

Aslında, üç filmin de birleştiği ortak alegorik anlatım tam anlamıyla 'yamyamlık' üstünedir. Üçlemenin bu özelliği "Düğün" filminde daha da açık bir şekilde ortaya çıkar. Çünkü ailenin erkekleri, sermaye elde etmek için, küçük kız kardeşi istemediği biriyle evlendirme kararı alır ve bunun karşısında olan tek kişi abladır. "Gelin" gereken paranın sermaye yapılması, "Düğün"de küçük kızın sermaye elde etmek için satılması, şehirde tutunmak, ayakta kalmak için insanların ailede en zayıf olanı yemesiyle açıklanabilecek bir durumdur. "Düğün"deki kurbanlardan biri de seyyar satıcılarla yapılan kavgada abisinin suçunu üstlenen en küçük erkek kardeştir. Lütfi Akad bunları bilinçli bir şekilde hikayeye katmıştır. Akad, Alim Şerif Onaran'la yaptığı röportajda bu durumu çok açık anlatır: "Bu kez gelenlerin ne sermayeleri var, ne zenaatleri. Hiçbir şeyleri yok. Çırçıplak geliyorlar. Anadan doğma bir çıplaklıkla geliyorlar. Altı kardeş, Urfalı ... Ve bunlar orada tutunuyorlar. Örneklerini de gözlerimle gördüm. Seyyar satıcılık yapıyorlar fakat tutunmak için birbirlerini de yemek zorundalar. Tutunmak için birbirlerinin etini rahatlıkla yiyebiliyorlar." (Lüttfi Ö. Akad, Alim Şerif Onaran, Afa Yayınları, Mart 1990, Sayfa: 164)

Üçlemenin diğer filmleriyle karşılaştırıldığında bugün hala güncelliğini koruyan hikayeye "Düğün" sahiptir. Bu yönüyle toplumdaki 'yamyamlığın' devam ettiğini söyleyebiliriz. Kapitalizm öncesi toplumlara has bu durumun hem alegorik hem de farklı bir gerçeklikle hayatta karşılığının devam etmesi elbette iç açıcı değil. Zaten, sosyolojik bir arka planı olan üçlemenin, çözümleri uzun yıllara yayılacak sorunlara parmak basması ve bu sorunların büyük bir kısmının çözüm beklemeye devam etmesi sinemanın öngörüsünün (daha alanda olduğu gibi) pek dikkate alınmadığına delalet. Ama Akad sinemasının estetik ön görüsü bugün sinemacılara hem fazlasıyla esin kaynağı oluyor hem de bir kılavuz olma niteliği taşıyor.

Üçleme görsel ve kurgu estetiğinin yanı sıra hikaye etmedeki minimalizmle de
önemli bir örnektir. Nitekim, buradaki estetik yapı Lütfi Akad sinemasının uzun metrajdaki son noktasıdır. Hem karakterler, hem hikaye, hem de kadrajların kııruluş biçimi aynı şeye hizmet eder; minimal sinemanın yalın dilini oluşturmaya. Ama üçlemenin görsel minimalizminde Gani Turanlı'nn büyük payı vardır. Bu görsel mirası bugünün genç sinemacılarında görmek mümkün. Son olarak "Düğün"ün oyuncu kadrosundaki başarıya değinmek gerekiyor. Üçlemedeki çekirdek kadronun korunması, oyuncuların canlandırdığı karakterlerle oyuncular arasında bir empati oluşturmuş. Özellikle Hüıya Koçyiğit'1e birlikte, Kamran Usluer, Erol Günaydın, "Gelin"deki rolüyle Ali Şen, oyunculuk kalitesiyle filmin çıtasını yükseltiyorlar. (Rıza Kıraç)

Ödül:
11. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 10 Eylül 1974)
► Lütfi Akad “ En başarılı Yönetmen”

Jüri Üyeleri: Dr. Alyanak, Recai Akçaoğlu, Melih Başar, Atilla Dorsay, Berker İnanoğlu, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, M. Tali Öngören, Sami Şekeroğlu, Semih Tuğrul.

►Sinematek Derneğince yapılan araştırmada mevsimin en iyi filmleri içinde Birinci seçilmiştir.

DUVAK “Zaloğlu” (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Remzi Jöntürk
Kamera: Sertaç Karan
Yapım: Şahin Film / Şahin Koçak

Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Yeni Stüdyo Renkli laboratuarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Ayfer Başıbüyük, Yıldırım Gencer, Attila Ergün, Ali Ekdal, Danyal Topatan, Gökçe Güven,

Konu: Evlenmelerine zalim bir baba tarafından engellenince, dağlara çıkıp ölümde birleşen Zalo (Y.Köksal) ile bir genç kızın öyküsü


DİRİLİŞ (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Birol Işın
Kamera: Şener Işık
Yapım: Çukurova Film

Oyuncular: Ersan Pala, Ceyda Karahan, Birol Işın, İzzet Aldemir, Necla Soylu

27 Şubat 2018 Salı

DiKiZ AYNASI (1973)


Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo: Bülent Oran
Kamera: Çetin Gürtop
Yapım: Karagöz Film / Fuat Soner

Oyuncular: Sadri Alışık, Sevda Ferdağ, Nilüfer Koçyiğit, Mine Koşan, Ekrem Bora, Altan Bozkurt, Aliye Rona, Mürvet Sim, İsmail Dümbülü, Mualla Sürer, Nubar Terziyan, Necdet Yakın, Hasan Ceylan

Konu: Çevresinde Artist Kadın diye tanınan şoför Kazım (Sadri Alışık) yıllarca önce tutulduğu Leyla (Sevda Ferdağ) adlı bir kadını bir türlü unutamaz. Onların aşkına mahalledeki herkes tanık olmuş, adeta bir efsane halini almıştır. Kazım ise bu yarım kalmış, tamamlanmamış aşktan ancak alkolle dostluk kurarak kurtulmak ister, ama içtikçe de bir türlü unutamaz. Bir gün dikiz aynasından evinini penceresinden dışarı bakan çok güzel bir kıza rastlar. Eski sevdası birdenbire canlanıp kızla pencere dostluğuna başlar ve onunla randevulaşır. Ama kız randevusuna gelmeyerek Kazım'ı tüm mahallenin önünde küçük düşürür. Kazım onuruyla oynayan kızın evine gider ve tüm nefretini yüzüne söyler. Kızın randevuya gelmemesinin bir nedeni vardır. Çünkü felçlidir. Kazım yaptığı hatayı anlayınca çok sevdiği ekmek teknesi olan emektar arabasını satıp kızın iyileşmesine yardımcı olur. Bu arada arabasız kalan Kazım bir süre ünlü sanatçı Mine Koşan'ın şoförlüğünü yapar. Onun da sevgisini ve dostluğunu kazanır ve onun da yardımıyla kendisini terk etmeyecek gerçek sevgilisini bulur




DESTAN (1973)



Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo Kremal As
Foto Direktörü: Sertaç Karan
Yapım: Ebru Film / Mehmet Karahafız, Hasan Çakır, Çetin İnanç

Reji Asistanı: Engin Temizer, Kamera Asistanı: İzzet Akay, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Zihniye Ören, Laboratuar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Set Teknisyenleri: Mehmet Köz, Mehmet İnci, Hasan Demircan, Hikmet Sever, Prodüksiyon Amiri: Erol Deniz,

Ören Film Renkli Laboratuarında hazırlanmış, Kunt Film Stüdyosunda seslendirilmiştir

Oyuncular: Yılmaz Köksal, Gül Tener, Kazım Kartal, Atıf Kaptan, Danyal Topatan, Hasan Çakır, Çetin İnanç, Kudret Karadağ, Kemal As, Arap Celal, Yılmaz Kurt, İbrahim Uğurlu, Niyazi Gökdere, Gülten Ceylan, Arap Celali

Not: Film Niğde Aksaray, Ihlara vadisi ve Niğde Aksaray Silme Köyü‘nde çekilmiştir

Konu: Bir halk kahramanlık öyküsü

DERYA GÜLÜ (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Nuri Akıncı
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Sine-Tek Film / Nuri Akıncı

Oyuncular: Elif Ozangil, Cemil Can Bıçakçı, Anuşka, Nazrit Burç, Savaş Ustay, Nevzat Güçlü, Ömer Özgül,


DERTLİ (1973)


Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Safa Önal
Kamera: Orhan Kapkı
Prodüksiyon: Sıtkı Şumnulu
Yapım: Has Film / Hamit Gürsoy,

Kurgu: Turgut İnangiray, Reji yardımcısı: Volkan Kayhan, Kamera Asistanı: Süha Kapkı, Negatif Kurgu: Sezai Elmaskaya, Jenerik Tasarım: Refik Onubil, Laboratuar: Selahattin Kaya, Hasan Örnek, Abdullah Akdeniz, Işık Şefi : Atacan Boran, Ses Kayıt: Marko Buduris, Set Amiri: Kahraman Kongür,
(Saner Film Stüdyolarında hazırlanmış, Yıldız Film stüdyosunda seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Sadri Alışık (Haşmet), Gönül Hancı (Nalan), Melek Görgün (Nesrin), Suna Selen (Anne Şaziye), Ergun Köknar (Fabrikatör Kadir Bey), Sedat Demir (Tahsin), Benan Öz. Mehmet Büyükgüngör (Büro Amiri), Peri Han (Necla), Muammer Gözalan (Patron), Diler Saraç (Terzi Macide), Yaşar Şener (Manav), İhsan Baysal (Taksi Şoförü), Arap Celal (Manav), İlhan Hemşeri (Murat Efendi), Faik Coşkun (Meyhaneci), Naci Girgin. Mürüvvet İşsever (Kumarbaz), Ali Demir (Kumarbaz), Mustafa Yavuz (Kapıcı), Mehmet Şen, Ersan Barkın,

Konu: Bir şirkette memurluk yapan haşmet karısı Suna, kızı Melek tarafından devamlı olarak aşağılanmaktadır. Çünki Suna ve Melek’in gözü yüksektedir. Önce Melek bir zenginin metresi olur evi ter keder, sonra karısı Suna da kendine genç bir aşık bulur. Yalnız kalan haşmet teselliyi içkide ararken karşısına Gönül çıkar, bu haşmet için mutluluk yoludur...Filmde erotik sahnelerin az da olsa bulunması bu filmin değerini düşüremiyor.