Powered By Blogger

22 Mart 2018 Perşembe

ERKEKSEN KAÇMA (1974)


Yönetmen: Necat Okçugil
Senaryo: Safa Önal
 Foto Direktörü: Salih Dikişçi
Yapım: İstanbul Ticaret / Necat Okçugil

Reji Asistanı: Çetin Özkaya, Kamera Asistanı: Ahmet Demir, Ses Mühendisi: Pasquale Bertotti, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Senkron Montaj: Necdet Tok, Negatif Montaj: Mehmet Tezgahtar, Laboratuar: Sabahattin Hoşsöz, Ata Kundakçı, Aslan Tektaş, Prodüksiyon Amiri: Mustafa Pekdoğru, (Kunt Film stüdyosunda hazırlanmış ve İpek Film Renkli Laboratuarlarında basılmıştır. )

Oyuncular: Kartal Tibet (Ahmet), Semra Özdamar (Fatma), Kazım Kartal (Osman), Hasan Ceylan (Remzi), Talat Gözbak (Emniyet Müdürü), Feridun Çölgeçen (Sabri), Anuşka (Şarkıcı), Cengiz Karabulut, Hüseyin Zan (Mehmet), Sırrı Elitaş (Bilal), Nubar Terziyan (Hüseyin), Hakkı Kıvanç (Komiser), Tarık Şimşek (Tarık Şimşek), Mustafa Dik, Reşit Çıldam (Abdullah), Yaşar Şener (Otel Görevlisi), Osman Han, Ayçin Tansel, İbrahim Uğurlu (İbrahim), Zeki Sezer (Doktor), Orhan Çoban (Garson), Yılmaz Kurt, Cengiz Karabulut, Jüli Julyen,

Konu: Fatma ; “Yapamam ben. Elin erkeği ile uğraşamam.” Osman ; “Araban, apartmanın, uşakların olacak. Mücevherlerin, paran olacak.” Fatma ; “Yerin dibine batsın o dediklerin, yerin dibine batsın. Bırak beni. Kendimin katili etme, canıma kıydırma.”
Ahmet ; “Bırak gitsin.. İstemiyor işte. Yazık, günah.. Sana da yakışmaz.” 70’lerde, meydanları dolduran işçilerin bu melodisi ile İstanbul’a gelen Ahmet. Kan davası nedeniyle işlediği cinayet için verilen cezayı tamamlayıp, Çatalca Ceza ve Tevkif Evi’nden o gün çıkmış. Güzel gözlerinde bir ürkeklik var. Kanlılarından kaçtığı bu şehirde gazinocu Osman Bey’e ortağından bir haber getiriyor. Şevket Bey mektubunda, 'içerde' çok yardımını gördüğü Ahmet’e bir iş vermesini yazıyor. Pavyonda, şarkısını söyleyen Anuşka’ya sataşan 3 kişiyi nasıl dövdüğünü gören Osman Bey onu hemen işe alır. Tövbeli olduğu ve elini bile sürmek istemediği silahı, patronun zorlamasıyla alır ; “Yanında bulunsun. Tövbeni bozmaya mecbur kalmazsan kullanmazsın. Can pazarı bu, insan sıkıştı mı, ne tövbe dinler nede yemin.”

Ahmet, bir bardak çay eşliğinde ilçedeki tek dostuna yazıyor (Kanlılarının onu bulması bu mektuplaşma nedeniyle olacaktır) ;

“Daha ilk gün, bu büyük şehirde başım derde girdi be Hüseyin Ağa. Daha da girecekti ya neyse kurcalama. Kavgaya, silaha tövbeliyim derken pisliğin, belanın tam içine düştüm. Kaderim bana hiç gülmedi. Ben de boş yere mi çaba sarf ediyorum ne.”
Ahmet’in, (Hüseyin Ağa’nın mektubundan adresini de öğrendiğimiz) Ok Meydanı No.26’daki her tarafı dökülen evi.
Fatma ; “Edremit’in köyündenim ben. Bir abim var. Evlendirmek istedi beni, zorla. Yaşlıydı adam ama zengindi. İki de karısı vardı, hem de nikâhsız. Direnince, abim dövdü beni, ben de o zaman..”
Ahmet; “Anasız büyüdüm. Babamı vurdular. Hayatımın 15 yılı zindanda, karanlıkta geçti. Hiç yaşamadım bu dünyada. Seni gördüm, sana deydim, seni kokladım. Bana bütün çektiklerimi, bütün acılarımı unutturdun. Seni hepsinin, her şeyin yerine koydum..”
Beraberlikleri, düşmanlarını da arttırır Ahmet’in kan davalıları Remzi, Bilal, İbrahim ; Fatma’nın abisi Mehmet.
Evlendikleri günün akşamı.. Genç kadın, evlerini basan kardeşlerden Remzi’yi öldürür. Sonrasında kan gövdeyi götürüyor, ancak aklımızda tek bir şey, Fatma’nın parmaklıklar arkasındaki tertemiz yüzü kalır.
Kan davasının bunalttığı Ahmet ve sevgisi ile onu rahatlatmak için çırpınan Fatma..
Ahmet ; “..Şimdi pişmanım ama kaç para eder. Parmakla tetik yan yana gelmesin bir defa. Pek çokları gibi ben de öç almaya kurban gittim. İşte, bunun için kaçtım kasabadan.. Kaçtığıma da pişman oldum sonra. Kurtuluşu yokmuş bunun.. Ya da onlar beni öldürse de bitse.
Fatma ; “Sakın! Sen yaşamazsan benim bu kancık dünyada işim ne?” Ahmet ; “Yaşayacağım. Ölemem artık. Sen canımı kıymetli ettin. Bana yaşama gücü verdin.” (Yazan: Murat Çelenligil)

ENDİŞE (1974)


Yönetmen: Şerif Gören 
Senaryo: Yılmaz Güney
Görüntü Yönetmeni: Kenan Ormanlar
Müzik: Şanar Yurdatapan,Atilla Özdemiroğlu
Yönetmen Yardımcısı: Ömer Vargı
Yapım: Güney Film / Yılmaz Güney,

Süha Pelitözü Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Kurgu Şerif Gören, Senkron: İsmail Kalkan, Set. Ekibi: Nizam Ergüden, Ekrem lger, Halil Dede, Mevlut Ekici, Ercan Akyürek, Senaryo yardımcısı: Ali H. Özgentürk, Işıklar: Mehmet Alışkan, Yaşar Alışkan, Kamera Yardımcısı: Ergun Özdemir, Fotoğraflar: Ömer Vargı, Tanıtma Yazıları: Yıldız Cibiroğlu,

Oyuncular: Erkan Yücel,  Kamuran Usluer, Emel Meşçi, Adem Tolay, Nizam Ergüden, Mehmet Eken, İnsel Ardan, Yaşar Gökoğlu, Ahmet Bayrak, Kenan Ormanlar, Elçi Mehmet, Şino Eyyüp, Dilber İbo, Şehmuz Cemal,

Konu: Çorak, verimsiz ve kızgın güneşin kavurduğu topraklar üzerinde kurulu bir köydeki evlerinde karısı, kızı, oğlu, kız kardeşi ve eniştesiyle yaşayan Urfalı Cevher (Erkan Yücel) korkulu bir hayat sürmektedir. Başında bir kan davası vardır ve töreye göre öldürme sırası karşı taraftadır. Ancak bir kurtuluşu vardır: Tespit edilen 15 bin lirayı vermek. Böylece kan davası sonuçlanacaktır ve Cevher de bu kabustan kurtulacaktır. Ama Cevher'in bu parayı bulması çok zordur.

Bir tek umudu vardır Cevher'in. Çukurova'nın verimli toprakları ve pamuk toplayıcılığı Cevher karısı, kızı Beyaz (Önsel Ardan), eniştesi Ramo (Kamuran Usluer) ve diğer pamuk işçileriyle bir kamyona binip hep birlikte Çukurova'ya inerler. Pamuk ırgatlarını taşıyan diğer kamyonlar da Siirten, Diyarbakır'dan yola çıkmışlardır. Gözün alabildiğine uzanan pamuk tarlalarına yayılır ırgatlar. Yaklaşık bir ay bu bölgede kalacaklarından, kazıklar çakılır, çadırlar kurulur. Cevher kan borcunu ödemek için herkesten çok çalışmak zorundadır. Toplanan pamuklar çuvallara doldurularak tartılır. Toplayıcılar kilo başına ücret almaktadırlar. Ek zam alabilmek için de hükümetin belirleyeceği pamuk taban fiyatını beklemektedirler dört gözle. Bu bekleyiş sürüp giderken çiftçi başı (Nizam Ergüden) Cevher'in pamuk toplayan kızını görür ve görür görmez de gönlünü kaptırır. Cevher'e bir elçi gönderip kızı ister. Cevher elbette olumsuz cevap verir, çünkü kız henüz çok küçüktür ve çiftçi başıyla arasındaki yaş farkı çok fazladır. Üstelik adam evlidir.  Ama öte yandan çiftçi başı, başlık için 15 bin lira vermeye hazırdır. Beyaz'! ne pahasına olursa olsun kendine 'karı' yapmaya kararlıdır.

Cevher bir yandan kan borcunu, öte yandan Beyaz'ı düşünmektedir. Kan borcunu ödemesi için verilen süre de dolmak üzeredir. Bu arada pamuk tarlalarına dev bir makinenin girişiyle tadı iyice kaçar. Çünkü o dev makine on ırgatın gün boyu topladığı pamuğu bir dalışta toplamaktadır. Iş veren ağa (Mehmet Eken) pamuk toplama makinesinden memnun, işçiler ise tedirgindirler. Tarladaki huzursuzluk giderek büyürken işçilere bir bildiri dağıtılır. Bildiride, ağaya karşı birleşmeleri, güçlenmeleri ve haklarını aramaları söylenmektedir. Bir süre sonra da ırgatlar grev kararı alıp pamuk toplama işini durdururlar. Ağa çok kızgındır. Araya elçiler koysa da pamuk toplama konusunda uzlaşma sağlanamadığı için işbaşı yapılmaz, grev sürüp gider.

Bu arada Cevher'in kan borcunu ödemesi için verilen süre dolmaktadır. Gün yaklaştıkça Cevher paniğe kapılır ve öldürülme endişesiyle grevden vazgeçip pamuk toplamaya karar verir. Eniştesi Rama onu engellemeye çalışır ama başaramaz. Cevher, karısıyla birlikte tarlaya inip pamuk toplar. Grevci ırgatların şaşkın bakışları altın: da kazaları yutarcasına çalışır, çalışır, çalışır... Geceleri de karısının tuttuğu fener ışığında pamuk toplamayı sürdürür. Kan borcunun vadesi üç gün sonra dolacaktır. Ağa önceleri Cevher'in grev kırıcılığına sevinmiştir, çünkü diğerlerinin de çaresiz çalışmaya başlayacaklarını düşünmüştür. Ama beklediği gibi olmamış, ırgatlar Cevher'e çok sinirlenmişlerdir.

O gece sabaha kadar çalışıp yorgun düşen Cevher tarlada uyuyakalmıştır. Sabah uyandığında karısının çığlıklarını duyar. Aldığı haber acıdır. Kızı Beyaz, çadırdan çadıra gizlice anlaştığı ve gönlünü kaptırdığı genç Sino'ya (Yaşar Gökoğlu) kaçmıştır. Cevher çıldırır gibi olur. Şimdi çiftçi başına 15 bin lira karşılığında verebileceği kızı da yoktur, kanlılarına verecek parası da. Böylelikle son umudunu da yitiren Cevher, geriye dönüp baktığında kancılarını görür. Üstelik adamlar silahlarını Cevher'in üstüne doğrultmuşlardır. Cevher panikle kaçmaya başlar, adamlar da kovalar...”Agah Özgüç “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” syf345”

Ödülleri:
12. Antalya Film Festivali (1975) “En iyi film”
► Şerif Gören “en iyi yönetmen”
► Yılmaz Güney “en iyi senarist”
► Kenan Ormanlar “En iyi görüntü yönetmeni”
► Erkan Yücel “En iyi erkek oyuncu”
20. San Remo (ltalya) Film Şenliği'nde Erkan Yücel “en iyi erkek oyuncu”.

NOT: Güney tutuklanıp hapse girince Cevher rolünü Erkan Yücel (13.3.1944 – 9.9.1985) üstlendi.


 Yılmaz Güney Adana'ya bağlı Yumurtalık ilçesinde Endişe'yi çektiği sırada bir tartışma sonucu yörenin hakimi Safa Mutlu'yu silahla öldürüp tutuklandı (13 Eylül 1973). Olaydan sonra, asistanı yardımcı yönetmen Şerif Gören filmi tümüyle çekip bitirdi. Endişe, Gören'in yönetmen olarak ilk filmidir. Yılmaz Güney'in cinayet olayından önce çektiği ve oynadığı kamyonla Çukurova'ya geliş sahneleri filmin başında yer alır. (Agah Özgüç “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” syf. 345)


21 Mart 2018 Çarşamba

ENAYİ (1974)


Senaryo Yönetmen : Feyzi Tuna
Foto Direktörü: Kaya Ererez
Yapım: Kadri Film / Kadri Yurdatap 

Oyuncular: Kadir İnanır, Meral Zeren, Kamuran Usluer, Şükriye Atay, Erol Keskin, Tuncer Necmioğlu, Nilgün Atılgan

Konu: Hayatını ressamlıkla kazanan yoksul bir gençle ilaç imalatçısının yeğeni arasında geçen bir aşk öyküsü.

EMRAH (1974)


Yönetmen: T. Fikret Uçak
Senaryo: Recep Filiz
Kamera: Rafet Şiriner
Yapım: Topkapı Film / Yaşar Tunalı

Reji Asistanı: Mehmet Özdemir, Kamera Asistanı: Taci Saraç, Müzik: Yıldıray Çınar, Renk Uzmanları: Turgut Ören, Zihniye Ören, Laboratuar Şefi: Hikmet Kuyucu, Sesleri Alan: Marko Buduris, Senkron: Mehmet Özdemir, (Ören Film Stüdyosunda renklendirilmiştir.)

Oyuncular: Yıldıray Çınar, Arzu Okay, Bilal İnci, Senar Seven, Tevfik Şen, Kadir Kök, Necati Tuna, Arap Celal, Lütfü Engin,
Konu: Karısı ve çocuğu kaçırılan bir köylü gencin intikam öyküsü


EL KAPISI (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Orhan Elmas
(Nami Dilbaz’ın hikayesinden)
Foto Direktörü: Kaya Ererez
Yapım: Umut Film / Abdurrahman Keskiner

Kamera Asistanları: Mehmet Ererez, Erdoğan Ererez, Set Ekibi: Selahattin Geçgel, Nemci Ataman, Yalçın Topuz, Ar Direktör: Cumali Cimgöz, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Montaj Senkron: Mevlut Koçak, Nregatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Prodüksiyon Direktörü: Erol Deniz, (Yeni Stüdyoda renklendirilmiş ve seslendirilmiştir).

Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Tanju Korel, Zeyno Çilem, Muazzez Kurdoğlu, Hikmet Taşdemir, Özcan Özgür, İsmail Hakkı,Kudret Karadağ, Enver Dönmez, Ahmet Kostarika, Cemil Paskap, Şarkılar: Huri Sapan,

Konu: Hasta kocasının ameliyat parasını temin etmek için Almanya'ya çalışmaya giden bir kadının öyküsü.


DÜŞMANLARIM ÇATLASIN (1974)


Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo: Bülent Oran
Foto Direktörü; Kriton İliadis
Yapım: Karagöz Film / Fuat Soner

Kamera: Ali Özügül, Set Amiri: Sait Korur, İlyas Akarsu, Işık Direktörü: Aydın Yurteri, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Laboratuar Şefi: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Özkan Sevinç, Abdurrahman Tepetam, Senkron: Süleyman Karakaya, Megatif Montaj: Osman Koşkan, Bayram Türkkan, Dublaj Rejisörü: Hayri Esen, Seslendiren: Marko Buduris, Asistanı: Zihniye Ören, Prodüksiyon Amiri: Fehmi Tengiz, Asistan: Vural Erman,
Ören Film Laboratuarnda renklendirilmiştir

Oyuncular: Yıldırım Önal, Kamuran Akkor, Seyyal Taner, Önder Somer, Gül Tener, Alktan Bozkurt, İlhan Daner, Aliye Rona, Uğur Kıvılcım, Renan Fosforoğlu, Necdet Yakın, Şener Şen, Haydar Karaer, Muazzez Arçay, Hamit Has, Nubar Terziyan, Kayhan Yıldızoğlu, Kadri Ögelman, Aysel Gürel, Birbahar Kerigan, Sükan Kahraman, Ceniz Karabulut, Çocuk Kralı: Murat Erton (1973 çocuk kralı)

Konu: İki genç kızı ve iki damadı olan zengin bir babanın maceralı öyküsü.

DÖVÜŞE DÖVÜŞE ÖLDÜLER (1974)


BEYTO 

Yönetmen: Yılmaz Duru
Senaryo: Sabahat Duru
Görüntü Yönetmeni: Suat Kapkı
Yapım: Dadaş Film / Kadir Kesemen

Oyuncular: Serdar Gökhan, Aysun Güven, Kadir Savun, Ali Şen, Ceyhan Cem, Muharrem Gürses, Yılmaz Duru, Birtane Güngör,

Konu: Aşk uğruna dağa çıkan bir çobanın öyküsü.


DÖRT HERGELE (1974)


Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
Senaryo: İrfan Atasoy
Foto Direktörü: Mustafa Yılmaz
Yapım: İrfan Film/İrfan Atasoy / Türk-İtalyan Ortak yapımı

Oyuncular: Fikret Hakan, Gordon Mitchel, İrfan Atasoy, Richard Harrison, Feri Cansel, Eroıl Taş, Altan Günbay, Olga Janowsky, Atilla Ergün, Tarık Şimşek, Yavuz Selekman, Sami Tunç,

Konu: Kore savaşında birlikte savaşan 4 gözü pek arkadaşın, askerlik dönüşlerinde mafya çetesiyle giriştikleri mücadelenin öyküsü.


Atadeniz'in yönettiği “Dört Hergele”nin videosunda yönetmen olarak Jerry Mason’un adı geçiyor. İşin daha da inanılmaz boyutu bu İngilizce dublajlı film, ayrıca gerisin geriye Türkçe'ye çevrilerek Avrupa'daki Türk işçiler için “Can Arkadaşlar” adıyla piyasaya sürülmüş, üstelik jenerikte yönetmen olarak Jerry Mason adı muhafaza edilmiş…


DOMATESLER VE SİLAHLAR

Bknz: FIRTINALAR İSTANBUL’DA / KIRANLAR ÖDER  (1974)

DİYET (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Lütfi Ö. Akad “Ömer Seyfettin’in aynı isimli romanından
Görüntü Yönetmeni : Gani Turanlı
Yapım: Erman Film/Hürrem Erman

Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Hacer), Hakan Balamir (Hasan), Erol Taş (Bilal Usta), Erol Günaydın (Mevlüt), Güner Sümer (Fabrikatör Salim), Turgut Savaş (Yunus), Yaşar Şener (Muhsin), Osman Alyanak (Börekçi), Günay Güner (Mustafa), Atıf Kaptan (Fabrikatör), Uğur Kıvılcım (Şerife), Murat Tıok (İmam)Giray Alpan (İşçi)

KONU: Gelin’in bittiği yerden "Diyet" Başlar. Çünkü baş kişiler yine Anadolu'dan İstanbul'a göçmüş kişilerdir. Yönetmen, fabrikada çalışan, kent çevresindeki gecekondularda yaşayan bu kişileri ve sorunlarını iki ayrı yaklaşımla ele almış, Yaşlı Yunus Dede için özlenen, köydeki yaşamdır, gerçek değerler köyde bırakılanlardır. Onun için Yunus kent yaşamına ayak uyduramaz, gündelik ekmek kavgasına, seyyar satıcılık yaparak katılamaz. Kırsal kesimlerden kente göçmüş kişilerin yaşamlarını konu alan Gelin - Düğün - Diyet üçlemesi, Yönetmen Ö. Lütfi Akad'ın başarılı bir çalışmasıdır.

► Lütfi Akad, “Gelin” ve “Düğün”le başladığı üçlemeyi, “Diyet”le bütünlüyor. Bu üçleme, sinemamızda ilk kez denenen bir uygulamanın ilginçliğini taşımakla. Yapısal ve içeriksel bütünlükleriyle de, sinemamızda üzerinde önemle durulması, tümüyle ele alınması gereken bir anıt meydana getiriyorlar. Bu tür incelemeler, ileride kuşkusuz yapılacaktır.

Akad’ın bu üç filmdeki en belirgin nokta, Türk toplumunun bugünün de, nbelirli bir çevreden, belirli bir çevreye gelmiş ve belirli bir ekonomik aşama içinde bulunan kişileri ele alması oluyor. Belirgin sosyo-ekonomik koşulların ortasında ele alınmış bu kişiler, kendilerini aşarak, toplumumuzdaki bugün ki oluşumların, geçmişin ayak bağlarıyla geleceğe dönük en güzel umutların garip biçimde iç içe kaynaştığı bu dönemin simgeleri haline geliyorlar.

Üçlemenin ilk filmi “Gelin”, bir Anadolu kentinde, kapalı köy ekonomisi içinde gerçekleştirdikleri küçük sermaye birikimiyle İstanbul’a gelen ve burada ticarete atılarak sermayeyi büyütmek, kapitalistleşme aşamasına geçmek çabasındaki bir ailenin, bu amaç uğruna insancıl değerleri unutmasını giderek ezip geçmesini anlatıyordu. Filmin sonunda, hızlı ve haksız kazanarak, ekonomik güçle birlikte kısa yoldan sınıf atlamak özlemine karşı, emeğine dayanarak yaşamanın önerildiği daha insancıl bir dünya, seçenek olarak sunuluyordu. “Düğün”deki aile, büyük kente daha az mali olanakla gelmişti. Feodal veya yarı feodal tarım ekonomisinin çağdışı koşulları idi çıkışları. Büyük kentte var olabilmek için ailenin her bir bireyinin kişisel çabasından medet umuyor, bu arada, yeni yetme kızlarının, ‘başlık’ parasıyla satılmasını bile, aile içi dayanışmanın gereği sayıyorlardı. Buna yine, insancıl değerlerin koruyucusu kadın kahraman, büyük abla (Hülya Koçyiğit) karşı çıkıyordu.

Bilimsel ismini “işçi sınıfı” olarak anılmak hakkını ilk kez 1952’de Türk-İş’in kurulmasıyla, yasal grev ve miting haklarını 1960 sonrasında ve yeni Anayasa sayesinde, çağdaş siyasal örgütlenmesini 1961’de T.İ.P’nin (Türkiye İşçi Partisi) kurulmasıyla başlatabilen Türk işçi sınıfının, günümüz Türkiye’sinde yaşadığı, sınıfsal bilnce kavuşma, gerekli yasal örgütleri kurma (sendikalaşma), kendi siyasal örgütünü bulma ve onda birleşme sürecidir. Filmin ana teması, güçlü olmak için mutlaka birleşme gereğidir. Bunun için Akad, kahramanlarını, sürecin değişik aşamalarında bulunan kişilerden seçmiştir. Fabrikada sendikaya inananlar, henüz bir avuç işçidir. Hacer gerçekleri bilmeyen, ancak kadınca sağduyusuyla sezen kişidir. Hasan ise, bilinçsizliğin en koyusu içindedir, bu yüzden yöneticilere yanaşarak giderek 1ispiyonluk” yaparak, kendini kurtarma çabasındadır. Akad’ın senaryo aşamasındaki en büyük başarısı, bizve ağırlığı bu bilinçsiz veya yarı bilinçli kişilere vermesi olmuştur. Çünkü en büyük sorun zaten budur, bilinçlenme sorunudur. Akad, önce konuya saptırıcı, giderek çağdışı bir yaklaşımla girecek, makine ile insan çelişkisini dergilecekmiş gibi görünür. Bu, kuşkusuz, kapitalizmin en başarılı olmuş aldatmacılarından biridir. Patron (Atıf Kaptan), tamamen çağdışı kalmış bir fabrika ağasıdır; fabrikayı yöneten oğlu (Güner Sümer), daha modern ve insancıl görünüşü altında temelde aynı çizgidedir. Erol Taş’la simgelenen usta ise, sermayeye yaltaklanan ve parsanın büyüğünü koparmak uğruna kendi sınıfına karşı dönendir. Sonda Hacer’in önce makineye yönelen saldırısının “suç bizde değil” deyişiyle bilinçlenmede, birleşmede geç kalmış olanlara yönelişi, bu gerçeği somut biçimde vurgular.

“Diyet” diyalektik doğruluğu ve diğer iki filmle ortak yanlar taşıyan öz/anlatım özellikleri ile önemli bir filmdir. Ancak sinema açısından çizgi dışı bir başarıya ulaşmadığı, genel olarak, senaryonun kağıt üzerindeki başarısına sinema diliyle büyük katkıda bulunmadığı söylenebilir. Örneğin Akad, dramatik açıdan yoğun sahnelere gerekli sinemasal heyecanı katamamasının örneğini, filmin son sahnesinde, Hasan’ın kolunu makineye “Diyet” verdiği bölümde yenilemiş, bu sahneyi fazla şematik kılmıştır. Diyet’de oyunculardan da söz etmek gerekir. Hülya Koçyiğit, Akad üçlemesinde insancıllığı, sağduyuyu temsil eden nbaşkişi, Diyet’ de de, son zamanlarda yalnız Akad’ın filmlerin ulaşabildiği çizgiyi yenilemekte, anlam ve mesaj yüklü kişiliğin ince, saydam, ama kararlı görünümüyle somutlaştırmaktadır. Hakan Balamir, Erol Taş ve Erol Günaydın’ın oyunları da filme değer katmaktadır. Diyet’in bütün bunların yanında en önemli yanı, bizce seyircinin kesin ve kararlı biçimde seçilmiş bir Türk filmi olmasıdır. Diyet sinemasal değeri ve hakkında bizim ve başkalarının yargıları ne olursa olsun, Türk işçi sınıfının kavgasında ve onun sanatsal izdüşümünde yer olacak önemli bir yapıttır. (Atilla Dorsay – Ocak 1975)


FİLMİ İZLE  


DİRİLİŞ (1974)


Yönetmen: Yücel Çakmaklı
Senaryo: Bülent Oran
Eser: Necip Fazıl Kısakürek
Foto Direktörü: Manasi Filmeridis Çetin Tunca
Yapım   Elif Film / Ali Emiraslanoğlu

Asistan Rejisör: Attila Gökbürü, Çetin Tunca, Reji Asistanı: Berrin Giz, Kamera Asistanı: Mahmut Yumuşak, Montaj Şefi: Özdemir Arıtan, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Işık Şefi: Uğur Şimşek, Ses Kayıt: Tuncer Aydınoğlu, Prodüksiyon Amiri: Kadir Akgün, Asistanı: Recep Kızılkan, Set Ekibi: Necmi Ataman, Ali Öger, Ercan Tuman, Şarkılar: Gönül Akkor, (Acar Film stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Zeynep), Murat Soydan (Murat), Kenan Pars (Osman), Muazzez Kurdoğlu (babaanne), Süha Doğan (Esat), İbrahim Kurt, Ekrem Dümer, Nükhet Duru, Aynur Aydan, Mustafa Yavuz, Hasan Yıldız, Erdoğan Artun, İrfan Taviloğlu, İhsan Özenç,

Konu: Zeynep'in babası (Kenan Pars), hayatı kumar masalarında geçen bir adamdIr. Bir kumar masasında tüm servetiyle beraber kızını da (Hülya Koçyiğit) kaybeder. Gecenin galibi olan genç kumarbaz (Murat Soydan) kazandığı Zeynep ile evlenmek ister. Fakat düğün gecesi karısını terk edip kumara gider. Kocasına çok bağlı olan genç kadın, aynı zamanda morfinman olan kocasını kurtarmak için olağanüstü mücadele verir ve sonunda başarılı olur.

► Yücel Çakmaklı insan, yaşamındaki yerini göstermeye çalışan seri filmlerinin yenisinde, kahramanını kumarbaz bir yazar olarak seçmiş. Yalnız kumarbaz değil bu yazar, üstüne üstlük "esrar" tutkunu!. Kumarda kazandığı genç ve güzel bir kadınla bir iddia sonucu evlendiği gece, gerdeğe gireceği yerde kumara koşuyor. Karısı yılmıyor, onu adam edeceğine söz veriyor. Sonunda bir ölçü iman, bir ölçü de şok tedavisi ile kahramanımız hidayete eriyor, kötülüklerden arınıyor... Çakmaklı, şematik ispat yöntemi ve dayanılmaz melodram tutkusuna bir kez daha tutsak düştüğü bu filmde, üstelik son derece yeteneksiz bir oyuncuya, Murat Soydan'a bir an bile kalıbına giremediği bir rol oynatmış. Sonuç tam anlamıyla bir facia oluyor. 1974 yılında Türkiye'de böyle bir filmin çevrilebilmesi, işin tuhafı seyirci bulabilmesi aklın alacağı şey değil ... Çağdışı ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 118 ”


DERTLER BENİM OLSUN (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni: Cahit Engin
Ses Mühendisi. Necip Sarıcıoğlu
Montaj: İsmail Kalkan, Mevlut Koçak
Yapım: Erman Film / Hürrem Erman

Oyuncular: Orhan Gencebay, Perihan Savaş, Kadir Savun, Selçuk Özer, Ersun Kazançel, İ. Hakkı Şen, İhsan Baysal, Sami hazinses, Müşerref Çapın, Asuman Arsan, Hasan Taşdelen, Ekrem Dümer, Haydar Karaer, Ajlan Aktuğ, Kenan Karagöz, Tevfik Şen, Cengiz Ekdal, Dertler Benim Olsun Sabahattin'in sevgilisi Ayşe'ye tutkun namuslu, yiğit bir karpuzcunun öyküsünü anlatıyor. Ayşe de onu seviyor üstelik. Ayşe'nin ailesi önceleri varsıl. Ayşe'nin mahallede bilinen sevgilileri de yok değil. Hem yaşam biçimleri hem aile gelenekleri ve alışkanlıkları sınıfsal bir uçurum yaratıp Sabahattin'le Ayşe'yi ayırır. Sonra Ayşe'nin babasının işleri kötü gider, adam artık akşam eve nasıl ekmek getireceğinin derdine düşmüştür. Çıkış noktasını sevgili kızını çok zengin bir arkadaşın sosyetik oğluna sunmakta bulur. Oğlan şımarıktır ama çok isteklidir bu evliliğe.

Anadolu çocuğu Sabahattin kızı istetir. Daha eve girerken sosyetik ailenin köpekleri Sabahattin'in üstüne çullanır, karpuz tezgahı başına geçirilir. Ama nasihat işlemeyen Ayşe'nin gözü Sabahattin'den başka bir şeyi görmez. Ancak duygusal hikayelerin zamanı değildir, anne baba dinlemez kızlarını.İki sevgili karar verir; birlikte kaçacaklardır. Sosyetik ailenin oğlu tutar tam sevdiğine kaçacağı sırada Ayşe'ye tecavüz eder. Sabahattin geciken sevgilisini merak edip eve geldiğinde kanlar içinde bulur onu.

O yiğit, o mert Sabahattin tutup kızı hastaneye götüreceğine, yaralarına pansuman yapacağına, kötü gününde destek olacağına orada olduğu gibi bırakır, suratına bile bakmaz. Döktüğü gözyaşları tecavüze uğramış, hırpalanmış zavallı kıza değil giden bekaretedir, yok olasıca erkeklik gururundandır. Ayşe bekaretini koruyamamış, kirlenmiştir, Sabahattin'in temiz aşkına layık değildir artık.

Derl/er Benim Olsun bekaret konusuna getirdiği pederşahi, daha da kötüsü kadın düşmanı anlayışla itici film olmakla kalmıyor, Orhan Gencebay'ı da bu anlayışın bayraktarlığına soyunduruyor. Kötü örnek oluyor topluma, yanlış, adaletsiz erkek davranışlarını düzenin ana kurallarına, yerleşik geleneklerine sıkI sıkıya eklemleyerek olumluyor. Dertler Benim Olsun töre cinayetlerini düşünmemize neden oluyor ister istemez. Yani nefsi uyanmış pis erkeklerin küçük, kendini savunamayacak aile içi kızlarını en uygun tecavüz kurbanları olaraK seçmelerini, hamile kalma bahtsızlığına uğrayan masumların karınları şiştiğinde bekaretlerinin zedelendiği gerekçesiyle ölüme gönderilmesini ve pederşahi hukukun alçakça işleyişiyle yaşı küçük canilere hafifletici cezalar verilmesini düşünmemize ve lanetlenmemize neden oluyor.

Bu bakış açısıyla Dertler Benim Olsun kolayca yargılayabileceğimiz bir film özelliğini taşıyor. Günahını, vebalini filmin hem öyküsünü hem de yönetmenliğini üstlenen Safa Önal'ın artık gençlik gücünü kaybeden ancak Türk sinemasında çok yük taşımış ve hala taşımakta olan omuzlarına bırakabilir miyiz bilmiyorum. Omuzlarında taşıdığı yetmiş sekiz yaş bayağı bir yaş çünkü.

Film o zamanların bazı bazı kırılan, ama bir yandan da "Aman dur Bekle" diyen zincirleri arasında kalmış kadınları hala ikinci sınıf bir yaratık, bir eksik etek olarak görüyor. O dönemin kısıtlı ekonomik ve sosyal çalkantısı içinde dolanan, aş ve iş derdinde ne bulursa havada kapan, o anı hiç düşünmeden anında tüketen ve bunu dert edinecek vakti de hiç olmamış düşük eğitimli kitlenin göç ve işsizlik içinde yoğrulmuş duygularıyla, ne olursa olsun sıkıntılı finaliyle kırıcı duygular uyandırıyor. (Vadullah Taş)




DELİ FERHAT (1974)


Yönetmen: Mehmet Aslan
Senaryo: Bülent Oran
Kamera: Rafet Şirner
Yapım: Barlık Film / Necdet Barlık

Oyuncular: Serdar Gökhan, Meral Zeren, Hulusi Kentmen, Senar Seven, Atilla Ergün, Kazım Kartal, Şefik Döğen, Tarık Şimsek, Tevfik Şen

Konu: Hapisten çıktıktan sonra tekrar kirliişlere arkadaşları tarafından sürüklenen bir gencin hikayesi.

DAYI/KABADAYI (1974)


Yönetmen: Melih Gülgen
Senaryo: Nurettin Erişen
Görüntü Yönetmeni: Mustafa Yılmaz
Yapım: Gülgen Film / Melih Gülgen Müzik: Metin Bükey, Kameraman: Abdullah Gürek, Laboratuar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Turgut Ören, Negatif Kurgu: Bayram Güzel , Renk Düzenleme, Turgut Ören, Işık Şefi: Aydın Yurteri, Ses Kayıt: Marko Buduris, Senkron: Süleyman Karakaya, Prodüksiyom Amiri: Hasan Demircan, (Ören Film stüdyolarında hazırlanmış, Yıldız film stüdyosunda seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Selma Güneri, Hüseyin Peyda, Süleyman Turan, Mehmet Ali Akpınar, Yıldırım Gencer, Reha Yurdakul, Nubar Terziyan,

Konu: Filmde bir profesör var, neredeyse dekan olacak. Bu zat zamanını üniversitede çalışmakla falan değil, özel (!) ders vermekle geçiriyor. Bu arada ünlü ve zengin Fehmi Çok'tan oğlunu yetiştirmesi için öneri alıyor. Fehmi Çok'un gangster arkadaşlarının çevresine giriyor. Onlar profesörden yararlanmak istiyorlar, razı olmayınca da karısına saldırıyorlar...

Dayı işin başında değişik bir öykü anlatılacakmış izlenimini veriyor. Fakir bir çevreden geldiği, yaşamı boyunca para sıkıntısı çektiği çeşitli kareler belirtilen profesörün, kirli çevrelerle bilerek isteyerek, ilişki kurmakta direnmesi, paranın insan karakteri üzerindeki yıkıcı, bozucu etkileri üzerine bir incelemeye çıkış olacak gibi görünüyor.

► "Dayı" değişik biçimde başlayıp iyi bir yerlere ulaşacakmış gibi, görünen bir konunun, büyük yanlışlarla neredeyse "tehlikeli" bir mesaj getirir hale dönüşmesi... Filmde bir profesör var, neredeyse dekan olacak Ama bu zat zamanını üniversitede çalışmakta filan değiI, özel ders (?) vermekle geçiriyor. Bu arada, ünlü zengin (isme dikkat Çok"tan, oğlunu yetiştirmesi için öneri alıyor. Karısı ve arkadaşının karşı koymalarına karşın, karanlık bir ünü olan bu çevreyle ilişki kuruyor. Fehmi Çok'un gangster arkadaşlarının çevresine giriyor. Onlar profesörden yararlanmak istiyorlar, razı olmayınca karısına saldırıyorlar, vs.
"Dayı” işin başında değişik bir öykü anlatacakmış izlenimini veriyor. Fakir bir çevreden geldiği, yaşamı boyunca para sıkıntısı çektiği çeşitli kereler belirtilen profesörün, kirli çevrelerle bilerek, isteyerek bilinçli olarak ilişki kurmakta direnmesi, paranın insan karakteri üzerindeki yıkıcı, bozucu etkileri üzerine bir incelemeye çıkış olacak, toplumun üst düzeylerine ulaştığı halde insancıl zaaflarına tutsak: olan bir insanın ruhsal gelişimini sergileyecekmiş gibi görünüyor. Ama ne yönetmende o yürek var, ne de sansürde böyle bir gelişimi kabul edecek hoşgörü ...

Film, bunun yanında birçok güncel eğilimi, akımı, düşünceyi, ismi, karmakarışık biçimde bir araya getiriyor. "Fehmi Çok" un işçilerinin grevini zor gücüyle durduran, gangsterlikle servetini yapmış biri olduğu belirtiliyor. Profesörün bu çevreye karşı savaşını ise, çocuklarını eğitip üniversiteye sokmak... Bunu da beceriyor; çocuklardan biri teşekkür ederken "ben de okulu bitirip kendi işimi kuracağım" diyor. İşte bunca çabanın sonu ... O da kendi işini kuracak, böylece toplum yeni Fehmi Çok'lar kazanacak ... Melih Gülgen'in kafasında bir şeyler var, bir eleştiri getirmek istiyor, bir şeyler söylemek istiyor. Ama anlaşılan bütün bunlar karışık, eksik, yanlış olarak bulunuyor bir arada. .. Dekan olacak düzeye gelmiş bir adamın Türkiye'deki toplumsal düzene bu denli yaplış "teşhis'! koyması, bu düzene karşı ise (ki öyle olduğu sezdiriliyor) bu karşı çıkışı "kapitalist - gangster"lerin oğluna ders vererek (?) uygulaması ne denli doğru ?




DAMGALI ADAM (1974)


Yönetmen: Necat Okçugil
Senaryo: Safa Önal
Foto Direktörü: Salih Dikişçi
Yapım: İstanbul Ticaret / Necat Okçugil

. Reji Asistanı: Nilgün Karagüler, Kamera Asistanı: Ahmet Demir, Işık Şefi: Aydın Yurderi (Ender Işık Servisi,), Jenerik: Refik Onubil, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Zihniye Ören, Senkron Necdet Tok, Montaj: Mehmet Tezgahtar, Laboratuar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Aslan Tektaş, Prodüksiyon Amiri: Mustafa Oğuz,
Kunt Film stüdyosunda seslendirilmiş ve Ören Renkli laboratuarlarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Serdar Gökhan (Ahmet), Bahar Erdeniz (Süheyla), Beyza Başar (pavyon şarkıcısı), Ekrem Gökkaya (Kel Hüsnü), Kudret Karadağ (Kör Rıfat), Tarık Şimşek (Ziya), İbrahim Kurt (Fuat), Dündar Aydınlı (Ustabaşı), Yalçın Boratap, Ali Ekdal, Yaşar Güçlü, Zeki Tüney, Ekrem Dümer, Ali Demir, Zeki Sezer, Nermin Hoşses, Yılmaz Kurt, Mustafa Yavuz, Cengiz Karabulut, Deniz Gülten, Sönmez Yıkılmaz, Masist Güçlü, Zeki Işık, Nihat Cerit,

Konu: Hapisten çıkan bir kabadayının öyküsü