Yönetmen: Memduh
Ün
Senaryo: Safa
Önal (Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye”
oyunundan)
Kamera: Kaya
Ererez
Müzik: Cahit
Berkay
Yapım: Akün
Film/İrfan Ünal
Yönetmen
Yardımcısı: Erdoğan Kar, Şarkıular: Belkıs
Özener,
Oyuncular: Türkan Şoray (Cevriye), Kadir İnanır (Ahmet), Erol Taş
(Komiser), Neriman Köksal, Reha Yurdakul, Süleyman Turan, Mubar Terziyan, Bilge
Şen, Dinçer Çekmez, Mürvet Sim, Süheyl Eğriboz, Alpay İzer,
Konu: Bir
kenar mahalle dilberinin öykü-sü. Cevriye'nin gecekondusuna polislerden kaçan
bir banka soyguncusu sığınır. Çeşitli eylemlere giren üniversiteli banka
soyguncusunu önce saklamak istemez. Ama sonunda üniversiteli genç, Cevriye'yi
evinde gizlenmeye razı eder. Bu ilişki sırasında Cevriye değişir, artık
meyhanelerde şarkı söyleyen deli dolu kız değildir. Ve sonunda polisin izlediği
devrimci soyguncu, Cevriye'nin evinde yakalanarak hapse atılır.
► Toplumumuzun baş sorunlarından biri asayiş ve anarşi sorunu...
Gün geçmiyor ki birileri öldürülmesin, bir banka soyulmasın ... Bu güncel
olaylar sinemaya getirilmeli mi, getirilebilir mi? Getirilirse nasıl getirilir?
Örneğin bir banka soymuş, kaçarken bir de insan öldürmüş bir
"anarşist"in bir sokak kadını tarafından korunup saklanması, iki
kahramanımız arasında bir aşkın gelişmesi anlatılırsa nasıl anlatılır? Bunun
belirli yolları vardır kuşkusuz ... Filmde kimin düdüğü ötüyorsa, senaryocunun,
yönetmenin veya yapımcının hangisinin sözü geçiyorsa onun görüş açısı egemen
olabilir. Olaylara devrimci / ilerici bir açıdan yaklaşabilirsiniz... Veya
olabildiğince yansız olmaya çalışır belirli koşulları saptar, gösterir, fazla
politik laf etmez, suya sabuna dokunmayan bir şeyler ortaya koyabilirsiniz...
"Cevriyem", bunların hepsinin dışında bir şey
yapıyor. Filmde banka soyguncusu, bir "anarşist" olarak gösteriliyor.
Cevriye'ye "sen ne iş yapıyorsun, üretime ne gibi katkın var?" gibi
laflar edince de belli bir kesimden olduğu kanısı seyircide yerleşiyor. Tüm
film, bu gerilimle beslendikten, seyirci, doğru veya yanlış, güncel olaylara
bir yaklaşımla avutulduktan sonra, filmin bitimine yakın anlaşılıyor ki,
kahramanımız bir "anarşist", bir soyguncu filan değil ... "Kız
kardeşinin iffetinin intikamını almak için" bankaya girmiş ve işlemiş
cinayeti...
Bu kadar basit. .. Böylece güncelliğin, toplumsal so-runların
üstüne gitmek yürekliliğini gösteremeyenler, hem seyirciyi güncellik
görüntüsüyle sömürmüş, hem de sonunda suya sabuna dokunmadan "pirrü
pak" işin içinden sıyrılmış oluyorlar ... Ne rahat, ne kolay, değil mi?
Seyirci bunu yutuyor mu acaba? Çevrilen numarayı fark etmiyor mu? Böyle
filmlere ne bi-çimde olursa olsun katkıda bulunanlar, yarın öbür gün
Türkiye'nin sinema tarihi yazıldığında, nelere alet olduklarının
belgeleneceğini düşünmüyorlar mı? “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut
Yılları” syf, 175 ”
Memduh Ün Anlatıyor:
lrfan Ünal bir gün yazıhanesine davet edip Cevriyem adlı bir film
teklif etti. Başrollerini Türkan Şoray ve Kadir İnanır oynayacaktı, Filmin
senaryosu, ünlü kadın yazarımız Suat Derviş'in Cevriyem adlı romanından
uyarlanmış, Derviş yaşadığı bir deneyimi anlatıyor bu romanında. Kendisi sol
görüşlü, aydın ve güzel bir kadındı. Nazım Hikmet'i, arandığı günlerde evinde
saklamış. Kitapta açıkça belirtilmese de, roman bu kaçma kovalamaca ve
saklanmacayı öykülüyor
Senaryoda Nazım'ın yerine bir militan var. Militan örgüte para
temini için giriştiği banka soygunu sırasında bir veznedarı öldürüyor ve
kaçarken vurulup yaralanıyor. Bir hayat kadını da onu evinde saklıyor: Bir
doktorun yardımıyla iyileştiriyor. Sonra aralarında duygusal bir yakınlaşma
oluyor. Filmin sonunda polisler ikiliyi bir evde kıstırıyor, teslim olmayınca
da öldürülüyorlar.
Filmi çekip bitirmiştim. Yapımcı İrfan Ünal hem denetimden,
hem galiba sol örgütlerden gelen tehditlerden korktuğu için senaryo da
diyalogları ve finali değiştirerek, tecavüz edilip ölen kız kardeşin intikamını
alan ağabey şekline dönüştürdü hikayeyi. Ek sahneler yazıldı , finale eklemeler
yapıldı, ölümler çıkarıldı. Cevriye'nin koşup haber vermesiyle, babası rolünü
oynayan Reha Yurdakul geliyor ve Kadir lnanır çıkıp polise teslim oluyordu.
Önce direndimse de İrfan Ünal başka bir yönetmene tamamlatırım deyince özenle
çektiğim bu filme başka bir el girmesini istemediğim için çaresiz, evet dedim.
Gönülsüzce de olsa, istediği sahneleri ekledim filme.
Filmde Erman Filmin Mecidiyeköy'deki platosu, Valideceşme'deki bir
gecekondu ve Büyükada kullandığımız mekanlardı. Ilk çekimler Erman Filmin
platosundaki meyhane sahneleriydi. Türkan dans ediyordu orada. İrfan hemen iş
kopyası bastırmış, acaba Türkan'ı nasıl kullanıyorum diye. Seyrettiği zaman da,
tamam, benim düşündüğüm Türkan bu demişti. Özenle çektiğim bu film saçma sapan
eklemelerle ucuz bir melodrama dönüştürüldüğü için bugün izlerken çok üzüldüm
Çekim sonrası, filme zorla eklenmiş sahneler nedeniyle duyduğum kırgınlık
yüzünden, dublaja bile gitmedim. Ek sahneler tam yama gibi duruyor, filmin
gövdesine eklemlenmiyordu. Gördükçe sinirim bozuluyordu.
Filmin içindeki militan karakteri, eklenen ve çıkarılan sahneler
nedeniyle sakatlandı. Tutarsızlaştı. lrfan Ünal sol görüşlü bir insan değildi
elbette, ticaret adamıydı. Galatasaray Lisesi'nde okumuştu, babası sinema ve
fırınlar işleten bir zengindi. İrfan da babasının oğlu olduğunu küçük yaşlarda
okulunda şeker ve çikolata satarak kanıtlamıştı. Daha o yaşlarda başlamıştı
ticarete. Filmin ticari başarısı iyiydi, 7,5-8 civarında olmuş. Çekim süresi
30-31 iş günüydü. “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor” Vadullah Taş,