Powered By Blogger

27 Nisan 2018 Cuma

ERKEK GÜZELi SEFiL BiLO (1979)


Yönetmen: Ertem Eğilmez
Senaryo: Yavuz Turgul
Yönetmen: Ertem Eğilmez
Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay
Yapım: Arzu Film/Ertem Eğilmez, Nahit Ataman

Yönetmen Yardımcısı: Tolgay Ziyal, Kamera Asistanı: Orhan Oğuz, Müzik: Ahmet Yamacı, Işık Şefi: Halil Aysan, Işık Yrd: Metin Erdoğdu, İsmail Çoban, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Montaj-Senkron: Turgut İnangiray, Yapım Müdürü: Yılmaz kanat, (Yeni Stüdyoda hazırlanmıştır)

Oyuncular: İlyas Salman, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen, Sevda Aktolga, Nizam Ergüder, İhsan Yüce

Konu: Bilo, köylünün ciddiye almadığı biridir. Bir yanlışlıkla hapse girer. Oradan değişmiş olarak çıkar. Aralarında kan davası olan bir ailenin kızına aşıktır. Giderek gaddarlaşan Bilo, tüm köyü korku içinde bırakır.

► "Erkek Güzeli Sefil Bilo", kendi halinde köy delikanlısı Bilo''nun nasıl çevrenin ve törelerin zoruyla eşkıyalığa sıvandığını ve kahraman olup çıktığını anlatıyor. Film, bir güldürü görünümü altında çeşitli savlarla ortaya çıkmış gibi görünüyor. Bir kez, kuşkusuz İlyas Salman'ı "lanse etmek" ve yeni bir Kemal Sunal olarak sevdirmek söz konusu. Filmin başındaki Kemal Tahir'in anısına" sözü ise, filmin bir anlamda daha ciddi bir yaklaşımı olduğunu, isminin Kemal Tahir'in roman kahramanlarını çağrıştırmasının yanı sıra, eşkıyalık sorununa da Kemal Tahir'li (Yaşar Kemal'in eşkıya yaklaşımına bir anti tez olarak oluşturulmuş) kendine özgü yaklaşımıyla eğilmek istediğini simgeliyor sanırım .

"Sefil Bilo" bu değişik amaçların arasın-da, iki arada bir derede kalmış... Film, İlyas Salman'ın gerçekten yetenekli bir komedyen oluşuna, yan oyuncuların zenginliğine ve bol bol kullanılan küfürlere karşın güldürmüyor. Bitmez tükenmez diyaloglara dayandırılmış espriler, başka bir yönden Kemal Tahir'i anımsatıyor gerçekten: Nasıl onun romanlarında bol konuşmalarla verilen çarpıcı düşün-celerden, resmi tarihi allakbullak eden savlardan gerçek edebiyatın tadına pek yer kalmazsa, bu filmde de gerçek bir sinema tadı yok. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

ENİŞTE (1979)


Senaryo ve Yönetmen: Savaş Eşici
Kameraman Mükremin Şumlu,
Yapım: Barış Film/Savaş Eşici

Işık: Ömer Ekmekçi, Set: Enis Özaydın, Negatif Montaj: Kamil Kutay, (Ören Film Stüdyolarında hazırlanmıştır )

Oyuncular: Kazım Kartal, Dilber Ay, Müge Güler, Zafir Seba, Mehmet Ezici,

Konu: Üç kız arkadaş Şile’ye tatile giderler ve bir motele yerleşirler. Moteldeki garson önce bunlara asılır. Başlarından def ederler sonra garson motel odasında bunları röntgenler. Kızlar kayalıklarda çırılçıplak denize girerler. Bu sırada garip bir adam (Kazım Kartal) atıyla denize girmektedir. Dilber Ay adamı takip eder ve onu alıp diskoya arkadaşlarının yanına getirir. Adam saf dün-yadan habersiz biridir. Dilber adamla sevişir daha doğrusu ona cinsel ilişkiyi öğretir. Sonunda adamı odaya kapatıp damızlık gibi kullanıp, sırayla kızlar ilişkiye girerler.

DÜŞMAN (1979)


Yönetmen: Zeki Ökten
Senaryo: Yılmaz Güney
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Yavuz Top/Arif Sağ
Yapım: Güney Film/Yılmaz Güney

Kurgu: Zeki Ökten, Yönetmen Yardımcısı: Erdoğan Kar, Fehmi Yaşar, Görüntü Yönetmeni yardımcısı: Sefa Emet,

Oyuncular: Aytaç Arman, Güngör Bayrak, Hikmet Çelik, Kamil Sönmez, Güven Şengil, Şevket Altuğ, Hüseyin Kutman, Muadelet Tibet, Fehamet Attila, Hasan Ceylan, Fehmi Yaşar, Macit Koper, Lütfi Engin, Aliye Öklü, Ahmet Açar, Gülten kaya, Asuman Arsan, Hüseyin Erişen, Enver Erol, Coş-kun Aktemel, Ahmet Sert, Kamil Mermertaş, Niyazi Vanlı, Sıdıka Duruer, Metin Mayadağ, Erdoğan Seren

Konu: Evli bir kızı olan Eceabatlı İsmail, işsiz gençlerden biridir. İsmail, büyük bir umutla feribota atlayıp Çanakkale'nin merkezine gelir. Meydandaki amele pazarı, iş bekleyenlerle doludur. İsmail de (Aytaç Arman) onların arasına karışır. Şansını deneyecektir. İşçi toplamak için amele pazarına kamyonlar gelir gider, ama bir türlü İsmail'e sıra gelmez. İşçiler, bir lokma ekmek için birbirlerini iterek, ezerek kamyonlara doluşmaktadır. Bu itiş kakış sırasında Elazığ'lı Rifat (Kamil Sönmez), kamyonete binerken yere savrulur. Başını kaldırıma çarpar ve ölür. Bu acı olay karşısında tüm umutlarını yitiren İsmail, karısı Naciye (Güngör Bayrak), kızı Zeynep ve yaşlı kaynanasıyla yaşadığı yoksul evine dönecektir. Başka çaresi de yoktur.
Zor günler yaşayan İsmail, nihayet be-lediyede bir iş bulur. Üç günlük bir iştir bu. Başıboş sokak köpeklerini zehirleyecektir. İçi zehirli kıyma ve etle dolu bir tepsiyle aç köpeklerin peşinde dolanıp durur. Aslında İsmail'in hoşlanmadığı bir iştir bu. Öldürdüğü köpekler rüyalarına girer. Sıkıntılı geceler yaşar, ama mecburdur. Kızı Zeynep okula başlamıştır, kış kapıdadır. Babası (Lütfi Engin) ve kardeşiyle (Macit Koper) aralarında ailevi sorunlar vardır. Birbirlerine düşman iki aile gibidirler. Borç para istemek için gidip babasını tarlada pamuk toplarken bulduğunda aşağılanır. Kardeşiyle birbirlerine girerler.

İsmail büyük bir bunalım içindedir. Çok sevdiği karısı Naciye'yle aralarındaki sevgi bağı da giderek kopmaya başla-mıştır. Oysa, babasız büyüyen Naciye'y-le sevişerek evlenmişlerdir. İsmail, bir süreden beri öylesine yalnızdır ki ... İlk kez içini arkadaşı Nuri'ye (Güven Şengil) açar. Nuri, çıkarından başka bir şey düşünmeyen tam bir düzen adamıdır. İşsizliğin ve mutsuzluğun arasında sıkışıp kalan İsmail'i, yörenin iş bilir eşrafından Şevket'e (Hüseyin Kutman) götürür. Şevket de Nuri gibi uyanık, köşe dönücü ve tüm ilişkilerini bu yönde sürdürmektedir. Şevket, Çanakkale'ye davet ettiği Al-man konuklarından horoz satma bahanesiyle mark sızdıracaktır. İsmail de Nuri’yle birlikte, Şevket'in konuklarına Çanakkale'de kaldıkları sürece yardımcı olacaklardır.

İsmail, Şevket'in Alman konuklarına dü-zenlediği eğlenceden döndüğünde Naciye'yi yine evde bulamaz. İsmail kuşkuludur. Karısı bir süreden beri gizli gizli ortadan kaybolup eve geç vakitler dönmektedir. O gece İsmail, karısının oda duvarlarına gazete ve dergilerden kesip yapıştırdığı ünlü artist resimlerine nefretle bakarak içer. Çevrelerindeki çıkar ilişkileri, yoksulluk oldukça, yeni Naciye'ler ortaya çıkmayacak mıdır? İsmail, bu soruların cevaplarını bulmaya çalışır ve kızı Zeynep'i anasına teslim edip İstanbul'a doğru yola çıkar. Artık geriye değil, ileriye doğru bakan bir yeni İsmail olarak hayatını sürdürmeye karar-lıdır... “Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”

Ödül:

► 30. Uluslararası Berlin Film Festivali'n-de (1980)
'insani değer leri ve toplum hayatı en iyi biçimde dile getirmesi' nedeniyle 'en iyi senaryo jüri özel ödülü'.
► Katolik Kilisesi büyük ödülü.
► Sinema Yazarları'nın 'yılın en iyi filmleri' seçiminde (1981)
►En iyi 3. film,
► En iyi senaryo', ► 'En iyi müzik',
►Aytaç Arman ve Güngör Bayrak 'en başarılı oyuncuları
► Fehamet Atilla ile Güven Şengül 'en başarılı yardımcı oyuncular'.

* İşsizlik sorunu ve bunu aşma çabalarının keskin çizgilerle anlatıldığı filmde kimi gerçekler çok katı ve çarpıcı biçimde verildiği için “kamu düzenini, ulusal güvenliği zedeleyici” bulunup sansürün yasaklarına takılmış ve uzun süre gösteri-mi yasaklanan film, daha sonra uzun uğraşlar sonunsa Danıştay kararı ile gös-terime girebilmiştir. (Turhan Gürkan, Türk Sinemasında Sansür)

* "Düşman" sansür kurulunca gösterimi yurtiçi ve yurtdışında yasaklanmıştı. Daha sonra Danıştay, sansür kararını iptal ederek bilirkişi raporunu şöyle açıklamıştı:

"Önemli bir ülke sorunu olan işsizliğin ve bunun getirdiği toplumsal, bireysel so-runlarla, bunlardan kurtulma çabalarının görüntülendiği filmde, bazı gerçekler fazla yalın ve çarpıcı biçimde verilmiş sayılabilir. Ancak bu durum kamu düzenini zedeleyici nitelikte addolunmayıp, sanatçının dünya görüşünün ve olayları yorumlayışındaki anlayış ve yaklaşımının bir sonucu olarak kabul edilmelidir... Filmin tek yönlü kaba propagandası yeerine, ilişki ve sorunlara toplumsal ve insani karmaşık yönleriyle yaklaşılmakta ve filmin işlenişinde belli bir estetik değe-re ulaşma çabası açıkça görülmekte-dir.” “Artun Yeres, “Sakıncalı 100 Film” syf, 254 ”

* Düşman’ı birkaç ay önce Sine-Sen’in düzenlediği bir özel gösteride sinema emekçilerinin yakınlarının ve arkadaşları-nın çoğunlukta olduğu seyirciler arasında izledim. 0 günün izlenimlerini unuta-mıyorum. Bir arabalı vapurla Çanakka-le’ye geçip orada işçi pazarında umutsuz iş arayan, sonra nice acılı, e öldürücülüğü işi bulup aç, cılız, küçük sokak köpeklerinin peşinden onları öldürmek için koşturup duran, sokakta, evinde, kahvede, işinde hatta meyhanede geçirdiği her saatte yoksulluğun, ezilmişliğin acılarını duyan İsmail’in serüvenini, özellikle Aytaç Arman’ın olağanüstü güzel ve yumuşak oyunundan yayılan alçak sesli mesajı izleyen çoğu yoksul, güç durumdaki emekçilerin sinema salonunun karanlığında arada sırada fark edebildiğim yüzleri, antrakttaki konuşmaları aklından çıkmıyor. Sanırım filim, hiçbir nutka, kaba mesaja başvurmaksızın derin bir diyalog kurmuştu onlarla. Adeta sıradan bir emekçi evinin solgun ışığı altında, ya da bir kahvenin bir köşesinde işsizler, ezilenler, sömürülenler, evleri ne akşam rahatlıkla bir küçük nafakayı gösteremeyenler dertleşiyorlardı. Anadolu’nun çok sevdiği ”kırık hava”ları gibi kırık” bir filmdi “Düşman”. Bence bu mevsimin en güzel filmi.

Yılmaz Güney’in “Arkadaş”la başlattığı, ve daha sonraki bazı filmlerde ne yazık ki yeterince geliştirmediği dramatik-dışı, anlatıcı üslup en güzel örneğini “Düşman”da buluyor. Biz eğilime kimi yönetmen ve yazarlar “romansı” diyor-lar. Tümüyle yanlış değil. Tek çizgili bir dram yapısının, entrika’nın dışına çıkan, birkaç karakteri ve olayı bir arada yürüten bu yapıda romana yaklaşan özellikler görülebilir. Ama bence bu anlatısında daha da önemli olan, entrika’dan çok, anlatılan çevrenin Özgür, kalıplarda tıkanmayan betimlenmelerine yer verilişi, bu betimlemelerin belgesel bir yöntemle dile getirilişidir. İyi bir sanatçı, sadece belirli yapılan iyi kuran kişi değil, aynı zamanda kemikleşen, monotonlaşan yapıları korkmadan kırıp yeni bireşimlere ulaşabilen kişidir. İsterse her zaman başarılı olmasın, hiç önemli değil. Kaldı ki “Düşman” çok başarılı bir yapıttır. Hatta aynı ikilinin (Y Güney - Z. Ökten) ürettiği “Sürü daha başarılı. Bu yargı ilk bakışta genel yargıya ters görünebilir. Özellikle “Sürü”nün hem ülkemizde, hem de yabancı ülkeler de kazandığı başarıdan sonra. Ancak, bu konuya ilerde daha eğilme niyetimi saklı tutarak çok Önemli bulduğum bir iki noktaya parmak basmak istiyorum.
Sanat yapıtları ile onları izleyenler arasın-daki ilişki iki büyük tuzak taşır. Bunlardan birincisi sanatçının izleyicisini “yok sayması”, böylece çok bireysel, çok kapalı ya da tüm iletişim kurallarını yıkan bir dünya oluşturmasıdır. İkinci tuzak ise tam karşı uçta: Yani sanat yapıtını gördüğü ilgi, yaygınlık, genel beğeni, kolay benimsenme ve sevilme olguları ile de-ğerlendirmek. Birincisi “mutlu azınlık için sanat”, “elitizm”, “sırça köşk” kaçışlarının kaynağıdır. İkincisi ise “populizm”, “basmakalıplık”, “konformizm”in hareket noktası. Sürünün önemli değerleri olduğunu yadsımıyorum. Ancak bu filmin ülkemizde beğenilişinde bu değerler kadar yadırgatmayan klasik dramatik yapısının rolü olduğuna, yabancıların beğenişinde de birçok filmimizde yer alan “folklorik” niteliklerinin yanı sıra dramatik yapısında batılı kal asının rahatça kavradığı western niteliklerinin rol oynadığına inanıyorum. Sürü’nün bunların dışındaki değerlerinin ise yeterince anlaşıldığı kanısında değilim.
İşte “Düşman” bu yüzden hem ülkemiz-de hem de dışarıda hak ettiği ilgiyi ve beğeniyi kazanamayacak gibi geliyor bana. Filmi görenler. den sık sık duyduğum gibi kimileri dağınık bulacak filmi, kimileri güçsüz. Bazı sahneleri gereksiz bulacaklar, kimi yerlerdeki uzatmalar konusunda haklı olsalar bile. Kısaca bu filmde “bulmak istediklerini” arayacaklar. Böylece sinemamızın ürettiği en güzel filmlerden birinden yeterince tat alamayacaklar. Oysa bir an için bıraksalar kendilerini, İsmail’le şöyle bir rahat konuşmaya girseler, o konuşmada ya Iyi tanıdıkları bir dünyanın en güncel konularıyla karşılaşacaklar, ya da tanımadıkları bir dünyayı anlamakta bulunmaz ipuçları ile. Bizi, sürekli olarak bir “film” seyrettiğimiz gerçeğinin duvarına vurmayan, sanki yaşamı olanca doğallığı, çelişkileri git gelleri, tekrarlan, ilgisizlikleri içinde veren, bir gözlem fırsatı doğuran bu olağanüstü yapıtı sevmek, işten bile değil. Yeter ki Önyargısız bakmasını bilelim Düşman” büyük bir duvar resmidir, Biraz naif iki ressamın elinden çıkmış ol-ması suç değil.

Filmde Zeki Ökten’in çalışmasını sevgiyle izledim. Tıpkı onun İsmail’e, Naciye’ye, hatta Alman’a, Rum’a sevgiyle baktığı gibi. Gösterişsiz ama son derece yalın sinema dili, etkin sahne düzenlemeleri, oyuncuları kullanmakta, ayrıntıları takip-te gösterdiği büyük duyarlık sadece ustalığın değil sevginin ürünü. İçinde yaşadığımız hırçın, acımasız gerçekler karşısında İsmail’in durumu neyse, biz eleştirmenlerin keskin bakışları karşısında “Düşman” filmi de öyle. (Onat Kutlar, “Milliyet Sanat Dergisi”, 12-15 Kasım 1980) sy. 44

* Düşman'da İsmail'in "iyi insan" olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. İsmail aslında Yılmaz Güney'in kendisini, kıstırılmış kah-ramanını simgeliyor. Güney'in toplumu onun dışında yer alıyor. Aslında Güney'in mantığına göre İsmail gibi temiz, dürüst bir insanın o toplumda nasıl kalabildiğini anlayabilmek de zor (zaten sonunda orayı terk ediyor). Hatırlanırsa izin filminin senaryosunda da bir otele hafta sonu alemine giden 4 kadın ve 4 erkekten birer tanesi, diğerlerinden çok değişik, iyi insanlardı. Işte İsmail de aynı idealizasyonun sonucu olarak filmin mih-verini oluşturuyor Düşman'da.
... Görüldüğü gibi Eceabat çürümüş bir toplum yapısını simgeler Güney'in senar-yosunda. işçilerinden, kadınlarına, arkadaş ve aile ilişkilerine dek çürümüş, Yabancılaşmış bir Anadolu kasabası. Olumlu öğe ise, ancak büyük kentte, grevdeki fabrikalarda aranmalıdır. Bu yorumun sekterliği, yanlışlığı ortada değil mi?

. .. Filmde seyirciyi etkileyen iki buçuk saat izlenen o yozluk, çürümüş kasaba toplumu oluyor. Güney büyük kenti, biraz da kasaba dünyasının seçeneği gibi sunma şematizmine düşüyor böylece. Sanki büyük kent, yoksulluğun, yozluğun ve yabancılaşmanın daha büyük bir alanı değilmiş gibi. Bu neden-le İsmail'in öyküsü aracılığı ile seyirciye sunulan kasaba toplumu çözümlemesi ve büyük kente göç önerisi fazla bir anlam taşımıyor.

.. .Düşman'ın genelde halk sınıflarına kötümser bakışı, acaba Güney'in içerde uzun süre kalışının yarattığı bir ka-ramsarlığın sonucu mu? Kemal Tahir'de de benzeri bir insan sevgisizliği söz konusu değil mi? Nezih COŞ, Ufuklar, S:, 9 aralık 1980.


DUDAKTAN DUDAĞA (1979)


Yönetmen: Naki Yurter
Senaryo: Recep Filiz
Kamera: Sedat Ülker
Yapım: Gaye Film/Erdoğan Tilav

Oyuncular: Levent Günsel, Zafir Saba, Emel Canser, Ergun Akerman, Harika Öncü, Tevfik Bilge, Çetin Başaran, Cem Eser

Konu: İsterik ve aşka doymayan evli bir kadınla masum kızının öyküsü. Evli kadın (Zafir Seba), sürekli olarak kocasını aldatmaktadır. Bu ara kadının yetişkin kızı (Harika Öncü), annesinin sevgililerinden (Ergun Akerman) biri ile tanışır. Bir süre sonra ise evlenme vaadiyle iğfal edilir. Olaydan sonra kadın, sevdiği genci öldürerek kızının intikamını alır.

DUA (1979)


Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo: Safa Önal
Kamera: Orhan Kapkı
Kurgu: Mehmet Tok
Yapım: Sezer Film/Berker İnanoğlu

Oyuncular: İsmail Kılıç, Ayşen Cansev, Hüseyin Peyda, Nubar Terziyan, Şeref Çokşeker, Nevin Nuray, Oktar Durukan, İlhan Daner, Enver Çokgör, Nubar Terziyan, Renan Fosforoğlu, Çocuk Yıldızlar: Rana Solak, Coşkun Efe

DOYUMSUZLAR (1979)



Yönetmen: Oğuz Gözen
Senaryo: Nadire Zeybel
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Yonca Film/Mehmet Ali Özdemir

Oyuncular: Bülent Kayabaş, Meral Deniz, Canan Ceylan, Yılmaz Şerif, Mustafa Özdemir, Nilgün Ceylan, Turgut Özatay, Tevhid Bilge, Ekrem Erkek

Konu: Yasa dışı şebekelerin içine girip olayları ortaya çıkaran bir gazetecinin maceralı erotik öyküsü.


DOLAŞIK (1979)


Senaryo ve Yönetmen: Hidayet Pelit
Kamera: Mustafa Kuzu
Yapım: Pelit Film/Hidayet Pelit

Oyuncular: Mualla Omay, Hidayet Pelit, Eva Bilistet, Muammer Yalçın, Gölge Başar, Mehmet Ezici, Bülent Pelit, Fehmi Güler

Konu: Aralarına genç bir kadının girmesiyle düzenleri bozulan tutucu bir ailenin öyküsü

DOKUNMAYIN ŞABANIMA (1979)


Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Kamera: Cahit Engin
Yapım: Can Film/Fatma Girik, Kemal Sunal

Yönetmen Yardımcısı: Zafer Par, Aziz Yazman, Kamera Asistanı: Ali Güvenci, Montaj: Zafer Par, Renk Uzmanı: Hasan Örenk, Senkron: Süleyman Karakaya, Laboratuar: Abdullah Akdeniz, Hasan Örnek, İs-met Tomaçgil, Sesleri Çeken: Erkan Esenboğa, Negatif Montaj: Ömer Sevinç, Set Ekibi: Erdil Demirbağ, İbrahim Uğurlu, Mustafa Albayrak, Ömer Bubu, Işık Şefi: Ömer Ekmekçi, Prodüksiyon Sorumlusu: Selahattin Koca, (Yeni Renkli Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Kemal Sunal (Şaban), Ahu Tuğba (Oya), Halit Akçatepe (Fedai), Reha Yurdakul (Hulusi Bey), Diler Saraç (Oya’nın Annesi), Ercan Yazgan (Ökkeş), Ali Şen (Temel), Ünal Gürel Fatsalı Osman), Saadet Gürses (Canan), Hakkı Kıvanç (Osman’ın adamı), İhsan Gedik (Osman’ın adamı), Osman F. Seden (Çelikzade Ali), Kadir Kök (Rasim), Coşkun Göğen (Dans Hocası). Gülten Ceylan (Ayşe), Akif Kilman, Günay Güner (Osman’ın adamı), Enis Fosforoğlu (Osman’ın adamı), Niyazi Gökdere (Osman’ın adamı), İbrahim Uğurlu, Erkan Esenboğa

Konu: Şaban bıçkın bir minibüs şoförüdür. Kadınlarla başı derttedir. Utangaç yapılıdır ve sevimliliği yüzünden kadınlar onu beğenmektedir.Ancak o her zaman uzak kalır. Buna rağmen diğer şoför arka-daşlarına uydurma çapkınlık maceraları anlatır durur. Bir gün bu durumundan kurtulmak ister ve bir kitap alır. Bu bir çeşit çapkınlık el kitabıdır. Şaban içindeki dersleri uygulamaya başlar.Bu dersler dans etmeyi öğrenmesini,ısrarcı olmasını,hem güçlü hem de kibar davranışlar sergilemesini öğütlemektedir. Sürekli ısrarcı davrandığı için başını belaya sokar Şaban ve nezarethaneye düşer. Nezarethanede asker arkadaşı Ökkeş’le karşılaşır. Ökkeş (Ercan Yazgan) hovardalıkla,haytalıkla zamanını geçiren bir zengin çocuğudur. Ökkeş’i ve kardeşi Fedai’yi (Halit Akçatepe) babası Çelikçizade Ali’nin kızı Oya (Ahu Tuğba) ile evlendirmek için İstanbul’a göndermiştir. Ökkeş bu durumdan rahatsız olur ve evin kızını beğenmeme riski yüzünden kendisinin yerine Şaban’ı geçirir. Fakat evin kızı da damat adayını tanımak için evin hizmetçisi kılığına girmiştir. Şaban ve Oya birbirlerine aşık olurlar.Bu sırada Karadenizli Temel Reis’in oğlu Fatsalı Osman’da Oya’ya taliptir. Oya’yı elde etmek için Şaban’ı tehdit eder.

Temel Reis’in köyden kızı Güllü gelmiştir. Dedesi İstanbul’da bir kısmet bulabile-cekleri düşüncesiyle göndermiştir. Gele-neklere uygun olarak dama bir şişe dikerler ve Fedai’yle Ökkeş Şaban’a bir oyun yapar şişeyi kırıp Şaban’ın kırdığı izlenimini uyandırırlar. Temel Reis Şaban’ı evlendirmek için alıkoyarken Ökkeş’in gerçek kimliği ortaya çıkar. Oya ikna edilmiş gibi görünmektedir. Şaban sevdiği kızı elde edebilmek için cesaretli davranmaktan başka bir yolu olmadığını anlar ve kızı kaçırmak için düğün arabasının önünü kesen Fatsalı Osman’ı da yanıltarak Oya’yı herkesin elinden kaçırır. Aşk kazanır.

DOKUNMA YANARSIN (1979)


Yönetmen ve Senaryo: Oğuz Gözen
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Mete Film/Necdet Erdur

Oyuncular: Bülent Kayabaş, Tülin Tan, Karaca Kaan, Yılmaz Şerif, Kemal Çapraz, Vecdi Yavuz, Yaşar Güçlü, Çetin Başaran, Ekrem Erkek

Konu: Bir kaç günlük ömrü kaldığı söylenen çok zengin bir adamla, hapisten çıkan bitirim bir gencin hikayesi.

DOKTOR (1979)




Senaryo ve Yönetmen:Zeki Alasya
Kamera:İzzet Akay
Yapım: Özer Film/Enver Özer

Kurgu: Necdet Tok, Yönetmen yardımcısı: Tolgay Ziyal, Jan Brindizi, Kamera Asistanı: Cem Molvan, Laboratuar: Günay Eyüboğlu, Hayrettin Sözen, Renk Düzenleme Asistanı: Aslan Tektaş, Işık Şefi: Aslan Yıldız, Ses Kayıt: Kunt Tulgar, Senkron: Necdet Tok, Set Ekibi: Ekrem Ülgey, İlay Tiryaki, İlyas Akarsu, Halil Dede, Sami Güçlü,

Oyuncular: Kadir İnanır, (Ali Gönenç) Yalçın Gülhan (Mehmet), Oya Aydoğan (Hemşire Ayşe), Adile Naşit (Hatice), Ayşen Gruda (Hemşire Sabahat), Şemsi İnkaya (Hasan), Nec-det Yakın (Antrenör Berber Nuri), Ertuğ Koruyan (Mustafa), Baykal Kent (Bakkal Hamdi), Zeki Alasya (tabelacı), Ali Yavaş, Osman Ertuğ

Konu: Kadir meşhur bir futbolcudur. Fakat sevdiği kızı başkasına kaptırır. Kaptırdığı genç de karşı takımın oyun-cularındandır. İkisi arasında kıyasıya bir mücadele başlar.

Film, kasabaya tayin olan bir doktorun hikâyesini anlatır. Ali, kendi halinde bir Anadolu kasabasına doktor olarak tayin edilmiştir. Kasabanın en önemli hedefi rakip futbol takımı Yıldız Sporu yenmektir. Bütün mahalleli büyük maç için hazırlanmaktadır. Ali maçın olduğu gün mahalleye gelir. Bir rastlantı sonucu hastaneye varmadan hemşire Ayşe ile tanışır. Gelmeden önce buraya alışamamaktan korkan Ali, kısa zamanda mahallelinin sevgilisi olur. Ancak hem takımın kaptanı hem de Ayşe'ye platonik aşk besleyen Mehmet, Ali'nin varlığından rahatsız olacaktır. (İbrahim Yavuz Özer)


DiVANE (1979)


(DERTLİ GÖNÜLLER)

Senaryo ve Yönetmen: Orhan Elmas
Kamera: Kenan Kurt
Yapım: Ersan Film/Erdoğan Gözen

Renk Uzmanı: Tümay Rızai, Laboratuvar Armağan Köksal, Şems Tokgöz, Ses Kayıt: Feridun Kınay, Montaj ve Senkron: Mustafa Kent, Negatif Montaj: Selahattin Kılıçeken, Yardımcı Yönetmen: Nezih Tunar, Kamera Asistanı: Hüseyin Arlı, (Ar Film Stüdyosunda Hzırlanmıştır )

Oyuncular: Selahattin Alpay, Oya Aydoğan, Yalçın Gülhan, Macit Flordun, Özcan Bilge, Zülfikar Divanıi, Orhan Elmas, Ali Gürsoy, Ahmet Turgutlu

Konu: Başlık parası için büyük kente gidip, sevgilisini kan kardeşine teslim eden bir gencin öyküsü. Gencin köyde bıraktığı karısı hamiledir. Büyük kentte umduğunu bulamayan delikanlı uzun süre köyüne dönmez. Ancak karısının doğumu yaklaşmak üzereyken kan kardeşi köydeki dedikodulardan kurtulmak için evlenir. Delikanlı köye döndüğünde, kan kardeşinin karısıyla hiçbir ilgisi olmadığını söylerse de inandıramaz ve delikanlı intihar eder.

DİŞİ MELEK (1979)



Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Kamera: Dinçer Önal
Yapım: Mete Film/Necdet Erdur

Oyuncular: Hadi Çaman, Tülin Tan, Sami Tunç, Özcan Özgür, Nilgün Ceylan, Erdinç Akbaş, Yılmaz Kurt

Konu: Balıkçılık yaptığı ve temiz bir yaşam sürerken tekrar kendisini yasal olmayan işlerin içinde buluveren bir adamın erotik öyküsü.

DİLBER DUDAĞI (1979)



Yönetmen: Naki Yurter
Senaryo: Recep Filiz
Kamera: Sedat Ülker
Yapım: Gaye Film/Erdoğan Tilav (Ören Film 
Stüdyosunda hazırlanmış ve renklendirilmiştir)

Oyuncular: Arzu Okay, Hakan Özer, Ergun Akerman, Gonca Gülüm, Çetin Başaran, Arzu Aycan, Neşe Sümbül, Recep Filiz,

Konu: Gece kulubü sahibi bir adam işe aldığı bayan çalışanlarını ilk önce yatağında denemektedir. Memnun olduğu bayanları çalıştırmaktadır. Yeni işe giren gonca ise, buna razı olmayınca başı derde girer.

DERYA GÜLÜ (1979)



Yönetmen: Süreyya Duru
Senaryo: Suphi Tekniker, (Necati Cumalı'nın aynı adlı eserinden)
Görüntü Yönetmeni: Ali Uğur
Yapım: Murat Film/Süreyya Duru

Set Amiri: İbrahim Uğurlu, Set Ekibi: Oktay Olcay, Necdet Cengiz, Zahit Öncer, Işık Düzeni: İsmail Sandalcı, Yılmaz Topuz, Kamera Asistanı: Yalçın Topuz, Asistan Yönetmen: Gülsen Tuncer, Sesleri Alan: N. Polat Doğan, Laboratuvar: Adnan Şahin, Erdal Yavuztürk, Turgut Yavuz, Kurgu: Sedat Karadeniz, Seslendirenler: Aliye Uzunatağan, Erhan Yazıcıoğlu, Prodüksiyon Amiri: Stephan Meliktan, Müzik: Nedim Otyam, (Fono Film stüdyosunda hazırlan-mıştır)

Oyuncular: Bulut Aras (Sinan), Meral Orhonsay (Meryem), İhsan Yüce (Haşim Kaptan), Gülsen Tuncer, Reşit Çıldam, Esin Karakaya,

Konu: Derya Gülü Cuma!ı'nın üç kişilik bir oyunu olarak -yaşlı karısı, genç bir delikanlı arasında ki aşk ve kıskançlık üçgeni çatışmasını ele alır. Yaşlı ve sarhoş kocasından nefret eden Meryem'in iki zehirleme teşebbüsü sonuç vermemiştir. Haşim Kaptan'ın yanına kapılanan Sinan'ı kandıran Meryem Sinan'la sevişerek, Haşim Kaptan'ını öldürme planları yapıp, Sinan'ı kullanmaya kalkar. Haşim kalp krizinden ölünce Meryem Sinan ile tartışır ve Sinan Meryem'i bırakıp gider. Süreyya Duru, Cumalı'nın doğalcı sahne oyununu sinemalaştırır. Balıkçılık yapan Haşim Kaptan, karısını geçimlerini temin için zengin evlerine gündeliğe gönderir. Sinan , Haşim Kaptan'ın yanına yardımcı olarak girer. Meryem'le Sinan'in seviştikleri söylentisi mahalleye yayılır. Sinan gitmeye kalkar, Meryem ise kocasını öldürmeyi planlar. Sinan ise buna mani olmaya çalışır. Haşim Kaptan kalp krizi sonucu yaşamını yitirir.

Ödül:
► 18. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (25 Eylül – 4 Ekim 1981)
► İhsan Yüce “En Başarılı Erkek Oyuncu
► Meral Orhonsay “En Başarılı Kadın Oyuncu

Jüri Üyeleri: Cihan Çiftçili, Zuhal Çevik, Mehmet Doğan, Osman Üntürk, Nuri Dağtekin, Ahmet Gönen, Burçak Ev-ren, Turgay Ulusan, Nisa Serezli, Kami Suveren.

* Cumalı'nın ustalığı, bin kez işlenmiş bu konuya yeni, özgün bazı açılımlar getirmesi, melodramı da, kaba farsı da önleyerek ilişkilere kendine özgü bir kıvam getirmesidir. Sürreyya Duru, bu yaklaşımı temelde koruyor, ama yalnızca üç kişi arasında geçen, ruhbilimsel yanı ağır basan bir film yapmak gibi son kerte güç bir işin hak-kından pek gelemiyor. Filmi izlerken, sözgelimi "Postacı Kapıyı İki Kere Çalar"ı, Somerset Maugham'dan uygulanan "Yağmur"u anma-mak elde değil. Bu ünlü filmlerle kıyaslama, filmin   lehine çalışmıyor... "Derya Gülü", özellikle oyuncuların çabalarıyla kendini kurtarıyor. Orhonsay, konunun gerektirdiği bir Lana Turner veya Rita Hayworth değilse de iyi bir oyuncu. Bulut Araş aksamıyor; İhsan Yüce ise nefis bir kompozisyon çiziyor. Ama sonuç olarak "Derya Gülü", Necati Cumah'ya da, Süreyya Duru'nun son başarılı dönemine de bir katkıda bulunmuyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

DEMİRYOL (1979)


"FIRTINA İNSANLARI"

Yönetmen: Yavuz Özkan
Senaryo: Mahmut Tali Öngören,Yavuz Özkan
Görüntü Yönetmeni: İzzet Akay
Yapım: Tan Film/Yavuz Özkan

Oyuncular: Tarık Akan (Bülent), Fikret Hakan (Hasan), Sevda Aktolga, Neslihan Danışman, Güler Ökten, Hikmet Çelik, Doğan Bavli, Kaynak Tosun, Yavuz Özkan

Konu: Demiryolu işçilerinin grev öyküsü. Grev komitesinde görevli işçi Hasan, kardeşi Bülent ve arkadaşları, bir süpermarketin yiyecek kamyonunu kaçırırlar. Ve çeşitli olaylardan sonra kaçıp, bir eve sığınırlar. Bu yabancı evde iki kız kardeş vardır. Kızların küçüğü Sema öğrencidir ve devrimci gruplara sempati duymaktadır. Ablası Sibel ise zengin evlerinde özel İngilizce dersleri veren bir kızdır. Bülent'le Selim bu evi güvenli bulmazlar. Ve Hasan 'ın aracılığıyla başka bir yere giderler. Bülent, saklandığı evde polis çatışması sonucunda vurulur. Bu ara Haydarpaşa'da büyük bir yangın çıkartılır. İşçiler yangını söndürmek için çaba harcarlarken, yangının işçiler tarafından çıkartıldığı öne sürülür. Ve grev çözülmeye yüz tutar. Birçok işçi tutuklanır. Ama bir süre sonra bir dayanışma sonucu grev, daha güçlü ve daha bilinçli bir biçimde sürüp gider.
" Film, sendikal olaylara, işçi sınıfı etkinlikleri ve grev olgusuna eğilir. Devlet Güvenlik mahkemesince terörü ve anarşiyi övücü, halkı suç işlemeye yöneltici bulunarak yasaklandı. Ancak 1981 yılında Danıştay tarafından aklanarak gösterime girdi.

* Yavuz Özkan'ın "Maden" isimli önemli çıkışından sonraki yeni filmi "Demiryol", uzunca bir süredir üstünde konuşulan, merakla beklenen bir yapım... Öykünün odak noktasında iki kardeş var. Bülent (Tank Akan), bireysel veya grupsal eylem yoluyla, örneğin Migros kamyonlarını kaçırıp kentin yok-sul kesimlerinde halka yiyecek dağıt mak gibi İşlerle yürütüyor, politik savaşımını... Ağabeyi Hasan (Fikret Hakan) ise, Devlet Demiryollarında yönetime karşı başlatılan bir grevin liderlerinden... Hasan, anarjik eylemlere, bireysel davranışlara inanmıyor, onları mahkûm ediyor. Örgütlü savaşıma, düzenli ve disiplinli kitle eylemlerinedir, onun inancı,,, Bülent’in bir arkadaşıyla birlikte polisten kaçıp saklanması, sonunda bir evde kıstırılıp öldürülmesine koşut olarak, grevin öyküsü, değişik aşamaları sergileni-yor. Finalde grev, burjuvazinin oyununa geliyor, garda çıkartılan yangın, grevci işçilerin işi olarak sunuluyor kamuoyuna... Ama savaşım sürecektir kuşkusuz, yığınlar birlikte oldukça umut var olacaktır.

Demiryol", Türkiye'de sürüp giden kargaşadan, toplumsal çalkantılardan, sınıfsal savaşımdan ilginç ve canlı bir kesit getiriyor. Filmde bu kargaşada yan oluşturan tüm kesimler (sınıflar ve ara sınıflar) temsil ediliyor. Bir yanda büyük burjuvazi var: Yabancı sermaye temsilcileriyle görkemli partilerde, toplantılarda içice, ülkenin yazgısını saptayan, aslında kendisine (özel sektöre) yönelmiş olmayan bir demiryolu grevinden politik amaçlarla yararlanmak isteyen bir büyük burjuvazi... Diğer yanda işçi kesimi var: Büyük ölçüde örgütlenmiş, bilinçlenmiş, ancak içinde hala ve eksik bilinçlenme, ya da kısa vadeli çıkarlar yüzünden ihanet öğeleri taşıyan... Ve ara yerdeki küçük burjuvazi, özellikle 2 kız kardeşte simgeleniyor: Rastlantı sonucu olaylara karışan iki kız kardeşten biri, kurduğu özel ilişkiler ve bilinç düzeyi nedeniyle büyük burjuvaziye yakınlaşırken, diğeri, duygusal bir yakınlık duyduğu devrimcilerin safına katılmaya adaydır. Devrimci savaşımda hatırı sayılır bir güç oluşturan öğrenci kesimi de var filmde: Hatalarıyla, sevaplarıyla, yanlışlarıyla, doğrularıyla, grev odağı çevresinde yerini alıyor bu kesim de...

Özkan, bu kişiler arasındaki ilişkileri işlerken asıl seçimini ve asıl bildirisini açıklıkla ortaya koyuyor. Bu, öncelikle örgütlü ve disiplinli savaşıma olan inançtır. Filmin ana teması ve mesajı budur: Örgütlü savaşım gereği. Ama Özkan, bunu yaparken, yanlış bulduğu tavırları da tümüyle mahkum etmiyor. Daha doğrusu mahkum ediyor da, yine de onlara belli bir sevecenlikle, belli bir anlayışla yaklaşmağa çalışıyor. Bülent tipi, sözgelimi... Bu tip, Türkiye'deki solun önemli bir bölümünün de onaylamadığı eylem biçimi, yaşamın her anında sloganlarla konuşması gibi davranışlarıyla, eleştiriliyor kuşklusuz. Ama bir kukla, bir karikatür, tü-müyle olumsuz bir tip haline getirilmiyor. Yanlış bir eylem biçimine yönelmiş,

yöneltilmiş, ama yaptığına gerçekten inanan, insancıllığını yitirmemiş bir insan olarak sunuluyor. Gerçek de bu değil mi? Keza, öğrenci eylemleri, işçi sınıfı eylemi içinde erimemiş, tersine o eyleme çeşitli provokasyonlar için zemin hazırlayan öğrenci eylemleri kınanıyor, ama aynı Öğrenci eyleminin grev eyleminin içinde ve mantığında yer alması, işçileri slayd gösterileriyle Türkiye'de grev olgusunun geçmişi üstüne eğitmesi gibi davranışlar da olumlu bir yaklaşımla değerlendiriliyor.

Bu yaklaşım, Özkan'ın sonsal tavrında "diyalog gereksinmesi" biçiminde belirginleşiyor. Hasan, öğrenci eyleminin öncüleriyle veya grev kırıcılık yapanlarla bile çatışmaya girmeden önce diyalogu deniyor, onlarla anlaşmayı deniyor. Türkiye'de temelde aynı düşünceye inananlar arasında, sözgelimi solun çeşitli kesimleri arasında en küçük bir diyalog olanağının bile kalmamış gözüktüğü günümüzde, bu bizce çok önemli.

"Demİryol", biçim olarak da "Maden"e kıyasla daha olgun... Özkan, kalabalık sahneleri çekmede kendine özgü bir ustalığa sahip... Bu açıdan, grev, polisle çatışma, yangını söndürme gibi bölümler özellikle iyi. Bu bölümleri sonda Türkiye'de son yılların gerçek kitle eylemlerini, yürüyüşleri, vs. gösteren belgesel çekimlere bağlamak da, filme ("Maden"de de olduğu gibi) görkemli ve etkili bir son sağlıyor, ayrıca filmi yaşanan gerçeklerle daha bir yakınlaştırmış oluyor. Özkan'ın çekimde hiç yakın plan kullanmamış olması, filmin bir kitle Filmi olma, kahraman yaratmama amaçlarım biçimsel yönde pekiştiriyor. Dinamik bir kurgunun da filme yüksek dozda bir gerilim sağladığını belirtelim.

Buna karşılık, kuşkusuz filme getirilebilecek, getirilmesi gerekli bazı eleştiriler de var. Küçük bir iki mantık yanlışım bir yana bırakırsak (Hasan'ın vurulan kardeşinin başına İnanılmaz bir hızla, daha gazeteciler bile ordayken gelmesi gibi), kişilerin ele alınışında şematik kalınmış oluşu, Türkiye'de özel sektördeki grevler güncelliğin Ön planındayken niye bir devlet kurumundaki grevin ele alındığı, veya büyük burjuvazi gösterilir ve eleştirilirken niye yine (birçok Türk filminde olduğu gibi) ahlaksal davranı-şın eleştiriyi belirleyici Öğe gibi kullanıldığı (seks filmleri seyreden, açık-seçik espriler yapan burjuvalar, vs) gibi sorular sorulabilir. Bunlar, filmlerimizde hemen başvurulan bazı kalıplar... Oysa, söz gelimi burjuvazi eleştirisini belden aşağı düzeyde yapmak, kuşkusuz yanıltıcı olmaktan ileri gidemez, asıl eleştiri konusunu gözden kaçırtır. Sinemamızın bu gibi alışkanlıklardan kurtulması zaman alacak. Ancak tüm bunlara karşın, "Demİryol" başta da dediğimiz gibi, Türkiye'de yaşanan politik olaylara dolaylı değil doğrudan doğruya eğilen ve birçok yaşamsal konuya yürekli biçimde el atan bir film olma özelliğini taşıyor. Bu özellik, hele yaşadığımız ortamda filme büyük önem kazandırıyor, ve "Demiryol" politik sinema tarihimiz içindeki yerini şimdiden almış bulunuyor. Tartışılabilir tüm yanlarına karşın, filmi temel politik tavrının, "Örgütlü savaşım gereği" biçiminde beliren ana bildirisinin doğru ve geçerli olduğu kanısındayız biz. Onun için filmi önemsiyor ve kitlelerce görülmesini, üzerinde düşünülmesini, tartışılmasını yararlı buluyoruz,”Atilla Dorsay, 12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

ÖDÜL
Sinema Yazarları Derneği
Sevda Aktolga “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu “

Yıl 1979: Sansür Kurulu’nun yarışmaya katılan Yavuz Pağda’nın yönettiği Yolcular, Yavuz Özkan’ın yönettiği Demiryol ve Ömer Kavur’un yönettiği Yusuf ile Kenan filmlerini yasaklayıp, bazı bölümleri kesmek istemesi üzerine tüm yapımcı ve yönetmenler şenlikten çekilme kararı aldı. Jüri üyeleri “Tüm filmleri değerlendirme olanağı bulamadığımızdan, uzun metrajlı filmler dalında yapılan yarışmaya katılan yapıtları değerlendirmeme kararını oy birliği ile aldık” şeklinde açıklama yaparak durumu protesto ettiler. Sansüre karşı bir duruş sergileyen festival yönetimi, 16. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni iptal etmiştir.

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, geçmişindeki bir burukluğu gidermek için tarihi bir karar aldı. 1979 yılında sansüre karşı tepki, 1980’de 12 Eylül askeri darbesi nedeniyle yapılamayan film yarışmalarını 2011 yılında yaptı Demiryol Filmi 32 yıl sonra yapılan değelendirme sonunda En İyi Film Ödülü aldı.