Yönetmen: Şerif Gören,
Senaryo Ahmet Soner
Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez
Müzik: Arif Sağ
Yapım: Mine
Film/Kadri Yurdatap
Yönetmen
Yardımcısı: Eyüp Halit Türkyazıcı, Kamera: Hüseyin
Çakıroğlu,
Oyuncular: İbrahim Tatlıses, Yaprak Özdemiroğlu,
Yaman Okay, Zeynep Irgat, Ali, Tutal, Savaş Akova, Alrev Gürzap, Hamit
Yıldırtım, Abdullah Güneş, Ahmret Güneş, Gökhan Büyüksaraç,
KONU: On yıl hapis yattıktan sonra kan
davasından kaçıp, insan gibi yaşamayı amaçlayan inşaat işçisi Alişan'la
(İbrahim Tatlıses), varlıklı dilsiz kız Aslı'nın (Yaprak Özdemiroğlu) sevda
öyküsü.
* Kuşkusuz Alişan'ın tutarsızlıkları bu
kadarla kalmıyor. Konuyla uzak yakın ilgisi olmayan zorlama, zorlama olduğu
denli yapay ve işlevsiz sahneler de öylesine fazla ki. Kısacası Alişan gerek
yukarıda saydığımız tutarsızlıkları nedeniyle ve gerekse yerine oturmamış,
devamlı kasılan Tatlıses, ile kartpostallık görüntüler vermenin dışında pek
varlık göstermeyen, sinemamızın yeni yüz yakışmayacak, çizgi altı bir film.
(Burçak Evren, Milliyet, 19 Kasım 1982)
*
Yaprak Özdemiroğlu'nin iğreti tiplemesiyle Şerif Gören'e İlk kez ciddi bir
rolde sinema oyunculuğunu deneyen İbrahim Tatlıses, çok kasılmadığı yerlerde
sempati toplarken, Alişan'ın sevdiği kız da Türk sinemasının yeni kazancı
Yaprak Özdemiroğlu, fiziki yeteneklerini sergiliyor. Artık kanıksanmış duygusal
klişelerin olanca yapaylığı ve yavanlığıyla yinelediği "Alişan",
beylik öyküsünün getirdiği tutarsızlıklara karşın, Şerif Gören'in iyi
anlatılmış sinemasıyla benzerlerinden ayrılan, özgün sayılabilecek, yerli malı
bir "iş" filmi. (Sungu Çapan, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 61, 1
Aralık 1982)
*
Alişan, temelini toplumumuzun en zıt,
birbirine en uzak iki çevresinin karşılaşmasından alır gibi başlayan bir film:
Hapisten çıkan ve 'kan davası' yüzünden aranmakta olan Urfalı Alişan, bir grup
hemşerisiyle birlikte bir batı sahil kentine çalışmaya gidiyor. Filmin önemli
bir bölümü Doğu'lu 'gariban' yurttaşlarımızın bu 'batılı' havasındaki kentteki
yaşamla ve onun yerli yabancı sakinleriyle çelişen tavırlarından, değer
ölçülerinden kaynaklanıyor. Bu arada, bikiniler içinde yüzen, güneşlenen,
çevresine ilgisiz, son kerte çekici ve kışkırtıcı bir genç kıza abayı yakıyor
Alişan... Kız da ona ilgi göstermez mi? Niye acaba, yoksa onun İbrahim Tatlıses
olduğunu biliyor mu?.. diye sorular sormaya başlıyorsunuz ki, bu ilginin nedeni
anlaşılyor... Çünkü Aslı da... Neyse orasını filmi izleyenlere bırakalım.
"Alişan" kuşkusuz
ilgi çekici bazı yanları olan bir film... Bir kez İbrahim Tatlıses'in ilk kez
(fondaki 2 şarkı dışında) hiç şarkı-türkü söylemediği bir film... Tatlıses,
arabesk filmlerden bıkmış artık, eli-yüzü düzgün filmler çekecekmiş…. Öyleyse
İbrahim Tatlıses' e hem bu kararı, hem de hemen hiç aksamayan oyunu için
bravo!.
Diğer yandan
filmin rahat, tembel, kendi ritmiyle akıp giden senaryosu. Gören'in anlatımına
(Yılmaz Güney'in filmlerinde de olduğu gibi) bir hayli belgesel bir kıvam,
yaşananın, yaşamın tadını katıyor sanki... Bu güzel tatil kentinde olup bitenler,
"piyasa" yapanlar, kahramanlarımızın kız tavlamaları, bir yüzme
havuzunda yüzmeleri, vs. sonuna dek gösteriliyor. Yalnızca işlevsel olanın,
asıl öyküye yarayan şeylerin gösterilmesi gibi klasik ve yanlış bir anlayış,
böylece tersine çevrilmeye çalışılıyor, bir anlamda. Ne var ki senaryonun
gevşekliği ve bir yapıdan yoksun oluşu, bu belgesel, güncel değinmelerin dozunu
kaçırıyor. Söz gelimi filmin çekildiği sırada güncel olan Dünya Futbol Kupası'na
öylesine yer verilmiş ki, bu olay gereksiz bir leitmotive dönüşmüş. Diğer
yandan, Şerif Gören'in usta işi bir sinemayla verdiği gerilimli bölümler
(Alişan'ın saldırıya uğradığı iki sahne), öylesine gereksiz ve anlamsız
bölümler tarafından izleniyor ki, insan şaşırıyor. Söz gelimi Alişan ve Aslı,
sahilde silahlı üç kişi tarafından bir akşam saldırıya uğruyor, güç kurtuluyorlar.
Ertesi sabah ise, hiç bir şey olmamış gibi Alişan kumlara aşk sözleri ve Refik
Durbaş dizeleri yazıyor... Tüm bu tutarsızlıklar, çelişkiler için-de,
"Alişan", attığı kuşu pek vuramayan iyi niyetli bir deneme olarak,
pek önemsenecek bir sonuca ulaşmadan havada kalıyor. (Atilla Dorsay. “12 Eylül
Yılları ve Sinemamız” syf, 147)