Senaryo: Nazmi Özer
Kamera: Kaya Ererez
Özgün Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Emek Film/Nazmi Özer
Yönetmen Yardımcısı: Arif
Erkuş, Ali Kıvırcık, Görüntü Yönetmen Yrd.: Hüseyin Ererez, Set
Ekibi: Taci Erşan, Mehmet İnci, İbrahim Öner, Işık Direktörü: İbrahim
Sabuncu, Sesleri Çeken: Erkan Aktaş, Montaj: Nevzat Dişiaçık,
Negatif Montaj: Muzaffer Karataş, Laboratuar: Adnan Şahin, Mustafa
Oruç, Prodüksiyon: Mustafa Doğan, (Fono Film Stüdyosu’nda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)
Oyuncular: Kadir İnanır, Banu Aklan, İhsan Yüce,
Ünsal Emre, Diler Saraç, Hüseyin Kutman, Nubar Terziyan, Talat Gözbak, Ali
Yalaz, Ekrem Dümer, İhsan Gedik, Memduh Ünsal, Ali Demir, Küçük Yıldız: Mesut
Çakarlı,
Konu: Kadir (Kadir İnanır) zengin
bir muhitte elektrikçidir. Herkesin gözü vardır onda,yakışıklıdır ve kimseye
yüz vermemektedir. Zengin bir köşke elektrik tamiratı için gider ve köşkün
sahibi Hayri Bey-’in kızıyla (Banu Alkan) birbirlerine aşık olurlar.
Evlenmelerine Hayri Bey razı olmaz. Evlenirler, fakat bir zaman sonra Kadir’in
maddi durumu, kadının istediği sosyal yaşantıyı sağlayamadığından kız boşanmak
ister. Murat isimli bir çocukları vardır ve boşandıklarında velayeti yedi
yaşına kadar babasına verilmiştir. Yıllar sonra kadın geri döndüğünde yeniden
evlenecektir ancak çocuğunu da al-mak ister. Anne babasına belirtmediği bir
rahatsızlığı olduğunu bir daha çocuk sahibi olamayacağını söyler. Mahkeme
kararıyla çocuğun velayeti annesine verilir. Çocuğunu almak için yasaları
çiğner Kadir ancak elinden bir şey gelmez. Çocuk sık sık annesinden
kaçmak-tadır ve nedeni belirsiz bir rahatsızlığı vardır başlangıçta psikolojik
olduğu düşünülen rahatsızlık daha sonra çocuğun ölümcül bir hastalığı
olduğunun öğrenilmesiyle önemini artırır. Çocuk öleceği haberine kulak
misafiri olduğundan babasıyla olmayı reddeder. Kadir buna çok üzülür ancak daha
sonra bunun kendisinin üzülmemesi için söylendiğini,çocuğun yücelik
gösterdiğini anlamasıyla birlikte çocuğuna gider.Çocuğuyla son anlarını geçirir
ve çocuk,Kadir’in kucağında can verir.
* Türk sinemasındaki son gelişmelerin
yansıması olan filmler çıkıyor piyasaya üst üste... Bunlardan
"Arabesk" filmlerde de soyunma son haddinde gerçi: Ferdi
Tayfur'ların, Gökhan Güney'lerin temsil ettikleri "Anadolu erkeğinin
Güngör Bayrak, Banu Alkan gibi Allahına soyunan kadınları nasıl sevdikleri,
nasıl kabul ettikleri, kuşkusuz sosyolojik bir inceleme konusu olabilir. Aynı
soyunma, üstelik, bu "aile filmlerinde de var. başlıcası, kuşkusuz
"aile"nin sinema salonlarına dönmesi. Böylece, "sokaktaki
adam" için yapılan "Arabesk filmlerin yanı sıra "aile" için
yapılan melodramlar ve güldürüler birbirini izliyor. Yalnız bu filmlere,
"sokaktaki adam"ı (her kimse o), sinemaya "göz zevki" için
gittiği varsayılan kesimi çekmek için iyicene açılıp saçılan dolgun vücutlu
kadınlar da dahil ediliyor.
Yine tipik "Anadolu
erkeği" Kadir İnanır, değişik tip mayolarıyla poz veren ve alabildiğine
gelişmiş anatomisini gözler önüne seren bir Banu Alkan'a vurulmaktan, üstelik
onunla evlenmekten çekinmiyor. Türk toplumunda gerçek bir ahlaksal ölçüt
değişimi mi var, yoksa bezirgan sineması, hem aile filmi yapayım, hem de
"Iumpen kesim"e "çıplak kadın" göstereyim derken,
toplumdaki ölçütleri allak bullak mı ediyor? Gelin de işin içinden çıkın!..
Her neyse, bu haftanın aile
filminde İnanır'la Alkan'ın evliliği elbette yürümüyor. çünkü "anatomisi
çok gelişmiş" Banu Alkan, "ben evde oturup çocuğuma bakacak kadın
değilim" diyor ve süper zengin babasına kaçıyor. Ama yıllar sonra büyüyüp
şirin mi şirin bir oğlan oğulları Murat, bu iki insanı yeniden bir araya
getirecektir. "Aşkların En güzeli", kuşkusuz anladınız, "evlat
aşkı"dır ve film son yıllarda bu konuya eğilip başarı kazanmış birçok
filmden ("Şampiyon", "Kramer", vs.) esinler taşımaktadır.
Ama kuşkusuz her şeyi iyice alaturkalaştırarak...
Film, eski
kuşağın en "tüccar" sinemacısı, Yeşilçam'ın en hızlı silah, pardon
fıim çeken yönetmeni Osman Seden'in profesyonel işi bir çalışmasıdır, ve Cahit
Berkay'ın seyirciyi bir an bile rahat bırakmayan müziğine karşın (sinemamızda
Cahit Berkay müziği, gerçek bir afet olmaya başlamıştır) seyredilebiliyorsa,
bunda, beklenmedik düzeyde rahat, yalın bir oyun çıkaran Kadir İnanır denli,
olağanüstü sevimli ve yetenekli bir çocuk olan Mesut Çakarlı'nın da payı
büyüktür. Mesut Çakarlı'ya sinemamızın daha büyük fırsatlar vermesini diliyor
ve "Aşkların En Güzeli"ni, çekincesizce ağlayıp boşalmak isteyenler
varsa, onlara öğütlüyorum... (Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
syf,75)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder