Powered By Blogger

9 Mart 2020 Pazartesi

GÜLSÜM ANA (1982)


Yönetmen: Memduh Ün
Senaryo: Safa Önal, Tanju Gürsu, Memduh Ün
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik : Cahit Berkay
Yapım: Kuzey Film/Tanju Gürsu, Özkasap

Oyuncular: Fatma Girik (Gülsüm Ana), Hayati Hamzaoğlu (Hıdır), Reha Yurdakul , Kadir Savun, Tanju Gürsu, Asuman Arsan, Hüseyin Kutman, Özlem Onursal (Zeliha), Alev Sayın (Elif), Bülent Bilgiç, Günay Girik (Hasan), Dinçer Çekmez, Memduh Ün, Diler Saraç, Günay Girik, Bülent Bilgiç, Figen Han, Diler Saraç,

Konu: Kan davasından kaçmak için üç çocuğu ile kente gelen Gülsüm Ana'nın öyküsü. 1972 yılında Halit Refiğ'in "Fatma Bacı" adlı filmin yeniden uyarlanması.

Gülsüm Ana, kotasının toprak sorunu yüzünden gözlerinin önünde vurulmasın-dan sonra üç çocuğunu alıp İstanbul'a gelir, bir kapıcılık bulup çalışmaya başlar. Aradan 15 yıl geçmiş, Gülsüm Kadının saçları ağarmış ama çocuklarını büyütmeyi de başarmıştır. Ne var ki büyük kentte onları çeşitli tuzaklar beklemektedir. Büyük kızı zengin ve evli bir adamın metresi olur ve ondan gebe kalır... Küçüğü "Güzel Sanatlar Akademisinde okuyup heykeltraş olacağım derken" kendini seks partilerinde buluverir. En küçük oğlan ise kan davası diye tutturmuş, hapisten çıktığı gün babasının katilini vurmayı tasarlamak-tadır.

Gülsüm Ana", görüldüğü gibi Halit Refiğ'in tam on yıl önce yaptığı "Fatma Bacı" filminin nerdeyse "sahne sahne" kopyası. .. Buna kibarca "remarke yeniden çeviririm" diyorlar. Ama 'remake'1erde konunun güncelleştirilmesine çaba gösterilir. "Gülsüm Ana’da böyle bir çaba yok. Bir ailenin toplumsal değerlerin yozlaştığı çelişkili bir ortamda parçalanmasına, Reşat Nuri'den ve onun sinemada da pek ilgi görmüş "Yaprak Dökümü" yapıtından beri aynı gözlükle bakılıyor. Bunda, kuşkusuz toplumumuzda ekonomik farklılıkların kolay doldurulamaz uçurumlar oluşturması ve bunun sınıfsal ayrımları gitgide keskinleştirmesi gerçeğinin hala ve tüm boyutlarıyla var olmasının da etkisi var.

"Gülsüm Ana", tümüyle klişelere, kalıplara dayalı bir film; açık bir melodram... Ele aldığı toplumsal çelişkiler ve gerçekler bugün için de geçerli olsa bile, bunlara yine ve değişik bir gözle bak-mak yönünde en küçük bir çaba bile içermiyor. Geriye Memduh Ün'ün sinemasıyla Fatma Girik'in oyunu kalıyor. Ün'ün usta bir anlatıcı olduğuna kuşku yok. Hele Gülsüm Ana'nın Zeliha'yı, Levent sokaklarında sürükleyerek kliniğe götürmesi sahnesi, kuşkusuz sinema-da melodram edebiyatı içinde antolojilere geçecek, gerçekten etkili bir sahne. Artık çok az film çeviren Fatma Girik'in ise, "Intiıkam Meleği"nin dışında her filmin ve her rolün altından kalkmış usta ve büyük bir oyuncu olduğuna kuşku yok. Ama Girik’in sinemada bu pek nadir, dolayısıyla özlenen ve beklenen. Dönüşlerinin daha yeni, özgün konular içinde olması gerekmez mı? Özenle emekle çekilmiş bir film olan "Gülsüm Ana"nın öz olarak eskimişliği, bunca çabayı sanırım kolay kolay doğrulamıyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

Memduh Ün Anlatıyor:
Gulsum Ana yetmişli yıllarda büyük iş yapan Halir Refiğ'in çektiği Fatma Bacı adlı filmin yeniden çekimiydi Şirketin yapım sorumlusu Tanju Gürsu önermişti bana.

Senaryoyu Safa Önal yeniden yazarken yeni bir yorum getirmemiş, özgün filme sadık kalarak küçük oynamalar yapmıştı yalnızca. Ben de Safa'dan gelen senaryo üzerinde çalıştım biraz. Şimdi seyrettiğimde, bazı eksiklikler, bazı fazlalıklar, bazı hatalar görüyorum. Örneğin, yavaş çekimle görüntülenen Tanju Gürsu'nun öldürülmesi sahnesinde, Fatma, Hayati Hamzaoğlu'na müdahale etmekte geç kalıyor. Oysa film boyunca bu kadar etkin olan bir kadının, arka arkaya ateş eden ve kocasını öldüren bir katile çok daha önce müdahale etmesi gerekirdi. Kurguda halledebilirmişim bu kısmı, ama gözümden kaçmış.

Finalde Fatma'nın çocuklarıyla konuştuğu sahne fazla. Aslında Fatma Hayati'yi vurduktan sonra dar sokakta ön planda, sırtını duvara dayadığında derinlikte oğlunun da göründüğü planda bitiyor film. Ama bunu sansür kaygısıyla koymuş olmalıyız. Suçlular cezaevinde görülmediği zaman ya da polis gelip suçlu yakalamadıkça film sansürden çıkmıyordu o günlerde. Filmdeki geriye dönüşler de fazlaydı bence. Fatma'nın köyünden ayrılırken, evinde yaşadıklarını sergileyen geriye dönüş tamamdı. Ama çocukların doğumlarını gösteren üç geriye dönüş tempoyu düşürüyordu. Gülsüm Ana'nın kiralık katil bulma çabası hedefine varmamış, üstelik de bize zaman kaybettirmiş. Filmin başında Tanju'nun vurulduğu sahne yi iş kopyasını seyrettiğimde beğenmedim. Yapımcılara yük olmasın diye yapım masraflarını üstlenip yeni bir iş günü koydum, yeniden gidip çektim bu planları.

Gü!süm Ana'nın çekimleri 27-28 gün civarında olmuştu. Fatma Bacı 9 civarın-da bir ticari başarı sağlamasına rağmen Gü!süm Ana 7,5' larda kaldı. Belki de Fatma Bacı televizyonda birkaç kez gösterilmiş ya, çok akılda kalmıştı her halde. Çünkü Halit'in çektiği film unutulmaz sahneler içeriyordu. Örneğin karpuz sahnesi; örneğin Özlem Onursal'ın ben hep alt katta oturdum, artık çatı katında oturup, insanlara yukarıdan bakacağım diye haykırdığı sahne. Bence bu unutulmaz sahneleri atıp, yerlerine aynı duyguları uyandıran başka sahneler koymalıydım. “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Vadullah Taş


GURBET KUŞLARI (1982)




Yönetmen Engin Temizer
Senaryo: Recep Filiz, Dinçer Önal
Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan
Dublaj: Barış Ören, Senkron Montaj: Osman Koşkan, Aram Keskinay, Prodüksiyon Amiri: Engin Dağdelen, Rejisör Asistanı: Demirhan Ersuner, Kamera Asistanı: Ferhat Bakır,

 Oyuncular: Ahmet Hoşsöyler, Pembe Mutlu, Bülent Bilgiç, Kazım kartal, Yaprak Onur, Yılmaz Köksal, Arzu Atalay, Hüseyin Peyda, Nuran Aksoy, Meral Atmaca, Nalan Çöl, Tarzan Çetin, Ata Saka

Konu: Taşradan büyük kente zengin olmak üzere gelen bir ailenin büyük kente ayak uyduramayıp köylerine dönüşlerinin dramatik öyküsü.

GÖZÜM GİBİ SEVDİM (1982)


Yönetmen: Kartal Tibet
Senaryo: Muzaffer Hiçdurmaz
Foto Direktörü: Çetin Tunca
Yapım: Ödül Film/Erol Şenbecerir

Prodüksiyon Müdürü: Şerif Ablak, Prod. Yard.: Erdoğan Üçkaya, Set Elemanları: İbrahim Kul, Ömer Babu, Kemal Altun, Sürücü: Yılmaz Sengelli, Işık Şefi: İbrahim Sabuncu, Yardımcıları: Recep Biçici, Mehmet Uluyol, Gürcan Küçüker, Montaj: Nevzat Dişiaçık, Negatif Kurgu: Muzaffer Karataş, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Matipo: Hasan Örnek, Sesleri Çeken: Erkan Aktaş, Kamera: Cem Molvan, Yapım Yönetmeni: Muzaffer Durmaz, Yardımcı Yönetmen: Ahmet Sezerel, (Fono Film Stüdyosuanda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Gökhan Güney, Özlem Onursal, Feri Cansel, Şemsi İnkaya, Suna Pekuysal, Sümer Tilmaç, Oya Başar, Kazım Kartal, Erdinç Akbaş, Nazan Ayaz, Ahmet Kostarika, Reşit Çıldam, Hikmet Denizvci, Ahmet Açan, Giray Alpan, Küçük Yıldızlar: Barış Altay, Benek Aksoy,

Konu: Kan davası nedeniyle İstanbul’a kaçıp iş bulduğu ustasının kızına aşık olan bir adamın öyküsü.


GÖRGÜSÜZLER (1982)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo : Sadık Şendil, Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni : Çetin Tunca
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Ersin Pertan, Uğur Par, kamera Asistanı: Cem Esertepe, Müzik: Hurşit Yenigün, Işık Şefi: Ali Salim yaşar, Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Montaj: Mehmet Bozkuş, Negatif Montaj: Muzaffer Karakaş, Prdüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Set Amiri: İbrahim Uğurlu

Oyuncular : Gülşen Bubikoğlu (Gül), Müjdat Gezen (Murat), Adile Naşit (Halime)), Perran Kutman (Pervin), Münir Özkul (Murat’ın amcası), Şemsi İnkaya (Remzi), Cevat Kurtuluş (Bakkal Hasan), Bülent Kayabaş (Murat’ın dayısı), Mehtap Ar (Jale), Ayşen Gruda (Ayşegül), Alev Sayın, Zeki Alpan, İhsan Gedik, Necip Tekçe, Erdinç Akbaş, Giray Alpan, Mesut Sürmeli, Hakkı Kıvanç, Deniz Tümer

Konu: Pervin kızı Gül ile birlikte yaşamak-tadır. Ana kız borçlu oldukları esnafı paşa dedelerinden miras kaldı diye kandırıp veresiye bir yaşam sürmektedirler. Pervin de zaten Gül’ü zengin biriyle evlendirmek istemektedir. Bakkal Hasan ve oğlu Remzi’nin ise ana-kızda gözleri vardır. Kese kese ortada kupon bırakmayan Pervin ve Gül gazeteden Ege kıyılarında lüks bir gemi gezisi, araba ve para kazanır. Miras için gittiklerini söyleyerek esnaftan da para alırlar. Öte yandan kumar düşkünü Murat nişanlısı Ayşegül’ün annesi Halime’nin aldığı takside şoförlük yapmaktadır. Bir gün taksiyi kiralayıp aldığı para ile kabadayı Karadayı (Bülent Kayabaş) ile kumar oynar.

 Paralarla kaçan Murat’ın hileyle kumarı kazandığını anlayan Karadayı peşine düşer. Amcası gemide çalışan Murat, gemiye saklanır. Murat’ı gören Karadayı gemiye binecekken polisçe tutuklanır. Murat gemide kendilerini prenses olarak tanıtan Pervin ve Gül’e petrol kralı olduğunu söyler. Ayşegül’le Halime taksinin kiraya verildiğini öğrenince Karadayı’dan yardım ister. Pervin ve Gül’ün borçlu oldukları esnaf, arkalarından Hasan ve Remzi’yi gönderir. Gemide Murat Gül’e, amcası da Pervin’e aşık olmuşlardır. Otele yerleştiklerinde Halime ve kızı ile Hasan ve oğlu da otelin bahçesine kamp kurar. Pervin, Gül, Halime, Ayşegül çekişirler. Karadayı’nın sıkıştırdığı Murat, Gül’den para yardımı ister. Gül, aslında fakir olduklarını açıklayınca Murat da ger-çeği anlatır. Karadayı’nın adamları Gül’ü kaçırırlar. Halime, Pervin, Ayşegül, Hasan, Remzi, Murat ve amcası aralarındaki çekişmeleri unutup Gül’ü kurtarırlar.

GÖL (1982)


Yönetmen : Ömer Kavur
Senaryo : Selim İleri
Görüntü Yönetmeni : Salih Dikişçi
Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Yapım: Alfa Film/Ömer Kavur, Atıf Yılmaz

Oyuncular : Müjde Ar (Nalân), Hakan Balamir (Murat Ağa), Talat Bulut (Hasan), Orhan Çağman, Mehmet Esen, Ferda Ferdağ, Reha Kral, Orhan Aykanat, Aydan Burhan, Kazım Eryüksel, Yılmaz Kurt, Nuran Oktar,

KONU: . Pavyonlara düşürülmüş olan Nalân Şeyda, program yapmak için geldiği kasabada Murat Ağa'nın gölde kendini öldüren karısına çok benzediği için ağa tarafından zorla kaçırtır ve eve kapanır. Yıllarca karısının geri dönüşünü bekleyen Murat, eski tutkusunu diriltmek istemektedir. Bu nedenle Nalan'a sahip olma ve onu karısına benzetme isteği giderek sadizme varır. Bu arada Nalan kendi halinde bir balıkçıya duygusal açıdan yakınlaşmıştır. Sonuçta, ruhsal durumu bozulan Murat Ağa intihar eder ve Nalân kendini saran kabustan kurtularak sevgilisine kavuşur.

"Nalân Şeyda gelenek ve göreneklerin kıskacında, toplumdan dışlanmış ve bir direnişin simgesi olarak işlenen kadın kahramanlardan biridir. Nalârı da Murat Ağa'nın yıllar içinde yaşanan olayları doğru değerlendirip yaşadığı sorunları aşamaması sonucu oluşan ruhsal hastalığının kurbanı olur. Filmde Murat Ağa'nın. insanı baskı altında tutarak istediğine ulaşma davranışı, Nalân ile Hasan aşkını olumlamaktadır. ine Nalan ile Hasan'ın aşklarının önünde aşılması gereken bir engel vardır: Engelin aşılmasıyla mutluluğun geleceği düşünülür. Ama engelin aşılmasıyla birlikte karşılıklı sevginin varlığına olan ortak inançtan dolayı mutlu olmanın yolu açılır. “İsimler filmin jeneriğinden alınmıştır. ”

* Senaryosu bir yana 'Göl'ün asıl ilgi çeken yanı, belirli bir olgunluğa dogru yol alan Ömer Kavur'un sinema anlatımı. Yatık Emine, Yusuf ile Kenan ve Ah Güzel İstanbul'da Refik Halit Karay, Onat Kutlar ve Füruzan ile çalışan Ömer Kavur, Selim İleri'yle Kırık Bir Aşk Hikayesi'nde başlayan işbirliğini sürdürdüğü Göl ile filmografisinde aşama olarak nitelenebilecek bir uslup denemesini gerçekleştiriyor Sinema dilinin kullanılmasındaki özeni, özellikle iç mekanlarda belli bir düzeyi tutturan olgunluğu, kurgusu ve her boşluğu doldurmaya yönelik, biraz tırmalayıcı müzik çalışmasıyla Göl'ün yönetmen Ömer Kavur'un anlatım açısından en olgun yapıtlarından biri olduğu söylenebilir. (Sungu Çapan, Milliyet San at, 15 Şubat 1983)

* "Senaryodaki verimsizlik ve kuruluş grafiği giderek aşağı düşen kötü bir gerilim filmi ile karşı karşıya bırakıyor bizi. Kuşkusuz simgesel anlatımın çabucak kesilmesi ve öyküyü düşünsel planda izlettirecek öğelerin kalmayışı da olumsuzluğa yol açan etkenlerden. Selim ileri, bizde geleneği olmayan bir türde senaryo yazmaya çalıştığı için belli ki epey zorlanır? Ne var ki genç balıkçı ve şantöz kadın tiplemelerindeki inandırıcılık eksikliği bağışlanır gibi değil. Her iki kişilik hiç de konumlarına uymayan diyaloglarıyla izleyicide şaşkınlık yaratıyorlar. İleri, belki bu diyaloglarla tiplerine derinlik kazandırdığını sanıyor ama ne genç balılçının hayallerine yelken açtığı zengin denizler ne de şantöz kadının yalnızlık üzerine konuşmalar yapan, 'kaderin sillesini yemiş meşum kadın' konumu tutarlı değil. Öykücülükten, gelme bir alışkanlıkla diyaloglara fazla bel bağlayan ileri'nin bir daha aynı yanlışlığa düşmemesini dileriz. Oyuncuların oldukça gayretli ve başarılı olduğu film de Müjde Ar ve Hakan Balamir tipleme açısından da yerinde birer seçim olarak dikkati çekiyor. Atila Özemiroğlu'nun müziklendirme çalışması biraz kolaycı ama bu tür filmIer için uygun. Ömer Kavur bence 'Kırık Bir Aşk Hikayesi'nden daha başarılı bir yönetim göstermiş Eksikliklerine karşın cesur ve çizgi üstü bir film 'Göl'." (Aydın Sayman, Milliyet Sanat, 5ayl: 88, s.44, Mart 1983)

GIRGIR ALİ (1982)




Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Cüneyt Arkın,
Yapım: Anıt Film/Mehmet Karahafız

Yardımcı Yönetmen: Nurettin İrişen, Kamera Asistanı: Ali Utku, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Montaj: Necdet Tok, Laboratuar: Aslan Tek-taş, Anıt Işık Sevisi Rıfat Yurtçu, Prodüksiyon Şefi: Yılmaz Eşsiz, Prodüksiyon Amiri: Cihat Karahan, (Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Emel Tümer, Kazım Kartal, Hikmet Taşdemir, Necla Soylu, Tülay karaca, Nejat Gürçen, Jale Efecik, Ali şen, Cevdet Arıkan, Nihat Yiğit, Baykal Kent, Turgut Özatay, Kadir Kök, Aydın Haberdar, Mehmet Uğur, Mehmet Samsa, Tevhid Bilge, Rıza Genç, Ahmet Keken, Hikmet Taşdemir,

GAZAP RÜZGARI (1982)


Senaryo ve Yönetmen: Orhan Aksoy
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Gülşah Film/Selim Soydan

Reji Asistanları: Turgay Aksoy, Nezih Tunar, Yapım Yönetmeni: Semih Servidal, Kamera Asistanı: Erkan Kaya, Montaj, Nevzat Dişiaçık, Sesleri Alan Erkan Aktaş, Set Ekibi: Bedri Uğur, Selim Acar, Sabahattin Gündoğan, Işık: Mustafa Koçyiğit, Teoman Sayın, (Fono Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Selma), Cihan Ünal (Fikret), Mahmut Cevher (Ömer), Münir Özkul (Münir), Dilaver Uğurlu, Aslan Altın, İsmet Erten, Bülent Bilgiç, Arzu Atalay, Kaya Sensev, Gülistan Güzey, Fisun Demirer, Tuncer Sevi, Abdurrahman Palay, Yavuz Karakaş,

Konu: Bir avukat kadınla, bir politikacının öyküsü. Politikacı, milletvekilliğinden Adalat Bakanlığı'na kadar yükselir. Yeni Avukat olan Selma, bir davada rüşvet almakla suçlanır. Ve meslekten men edilmek üzere hakkında dava açılmadan önce, Adalet bakanlığından müfettiş Fikret Bey görevlendirilir. Ve avukat Selma ile müfettiş Fikret arasında bir yakınlaşma başlar, olaylar gelişir. Ne var ki bu filmin sonunda Avukat Selma ölür.

* Orhan Aksoy, belli ki kendi yazdığı bu öyküyü inanarak, severek çekmiş. Bu nedenle, film, en azından seviyeli bir melodram olarak nitelenmeyi hak ediyor. Kişilikler kısa dokunuşlarla da olsa inandırıcı biçimde işlenmiş, olaylar bu tür bir filmin (bir melodramın) kendi mantığı içinde inandırıcı. Çokluk klişeler kullanılmış: Sözgelimi Cihan Ünal'ın 'evli olması', karısının davranışı, politika/aşk ikilemi, 'Mafya çevresi', vs,.. Ama bunlar, filmin genel düzeni içinde yerli yerine oturmuş. Son zamanlarda izlediğimiz en uzun Türk filmi olması, "Gazap Rüzgarına yoğun olay yapını belli bir kıvama, inandırıcılığa ulaştırmada ayrıca yardımcı oluyor. Avukat Selma'nın (Hülya Koçyiğit) filmde 2 kez, hem de 'evli olmadığı' erkeklerle yatağa girmesi, bir zamanlar elleri 'nâmahrem' eline değmeyen, sütten çıkmış kaşık misali kadın yıldızlarımız düşünüldüğünde , ilginç bir aşama değil mi? Ve bunda "Dallas'ların, "Flamingo Yolu"nun kadınlarının davranışlarının, etkisi yok mu? Ama kuşkusuz bizim topluma özgü ahlaksal mantık yine işliyor, avukat Selma, filmin 'olumlu kahramanı' olsa da, bu 'yasadışı' İlişkilerinin cezasını filmin sonunda ödüyor...

"Gazap Rüzgârı", sinemaya bir şeyler katmasa da rahatça izlenen bir film. Bir polisiye veya Barbara Carlland/Kerime Nadir türünden bir roman okur gibi. Bu denli bir başarıyı bile 'hakkaniyet' gereği değerlendirmek zorundayız sanırım... “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız


FAİZE HÜCUM (1982)


Yönetmen: Zeki Ökten
Senaryo: Fehmi Yaşar
Görüntü Yönetmeni : Hüseyin Özşahin
Müzik : Cem İdiz
Yapım: Belge Film/İsmet Kazancıoğlu,
Zeki Ökten, Sabahattin Çetin
 Sanat Yönetmeni: Behiç Ak, Yönetmen Yardımcısı: Leyla Özalp, Işık Şefi: Oğuz Yaralı, Ses Kayıt: Erkan Aktaş

Oyuncular: Genco Erkal (Kamil), Ahmet Sezerel, Asuman Arsan, Suna Selen, Yaman Okay, Ayşe Selen, Ali Erdemci, Burçin Öztunç, Barış Atalay, Turgut Savaş, Bülent Kayabaş, Asuman Arsan

ÖDÜL:

20.Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 9 Ekim 1983)
► “En iyi film”;
► Zeki Ökten “En İyi Yönetmen”
► Fehmi Yaşar “En İyi Senaryo”
► Genco Erkal “En İyi Oyuncu”
►Asuman Arsan “En İyi Yardımcı Oyuncu

Jüri Üyeleri: Nazan Akgün, Cihat Çiftçili, Atilla Dorsay, Süreyya Duru, İzzet Günay, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Ülkü Tamer, Rekin Teksoy, Hayati Tungar, Gani Turanlı, Ziya Uçkan, Süheyla Uysal, Hurşit Yenigün.

Konu: 1980'lere damgasını vuran yapımlar-dan biri olan Zeki Ökten imzalı "Faize Hücum"da gördüğümüz, Ülke ekonomisinin iniş çıkışları nedeniyle giderek daha da zor duruma düşen halkın, umudu haksız kazanç yollarında araması ve zaman içinde masumiyetini yitirmesi.

1980'li yılların başlarında fakirin, garibanın tek umudu bankerler olmuştu. Halk, farkında olmadan yarışıyordu bankerlere para kaptırmak için. Aynı "Faize Hücum"un ana karakteri Kamil Bey gibi. Meslek yıllarını takdirnamelerle süslemiş olan memur emeklisi Kamil Bey'in başına ne geldiyse özentiden ve azla yetinmeyi bilmemekten geliyor. Çevresindeki herkesin koşa koşa ban-kere para yatırdığını görünce, sürüye ayak uydurmakta bir sakınca görmüyor Kamil Bey. Önce ikramiyesini, üç aylık maaşını yatırıyor, daha sonra da baba yadigarı evini satıp tüm parasını bankere yatırıyor. Pazardan alışveriş yaparken sürekli para hesabı yapan, mandalinayı 2 değil, 1,5 kilo alan, eskiyen perdeleri değiştirmeye bir türlü yanaşmayan memur Kamil Bey kolay parayı görünce çiçek gibi açılıyor. Ama sonuç hüsran. 

Köşeyi çabuk dön-menin hırsı içinde, herkes gibi o da parasının faizlerini alamayan bir bankerzedeye dönüşüyor. "Faize Hücum" hem bir dönem portresi hem de bir insanlık dramı. Zeki Ökten'in Altın Por-takal'a kadar uzanan başarısının arkasında insan malzemesini çok iyi kullanmış olması yatıyor. Yönetmenin küçük ve sıradan insanların dramını anlatmadaki başarısı malumunuz zaten. Özellikle engelliler yarışı ve Çiçek Pasajı sahneleri inceliklerle dolu olan "Faize Hücum" yok oluş ve tükenişi senaryosundaki başarılı manevralarla sistemin bozukluğuna, insanın hırsına ve masumiyetin yitirilişine öyle güzel dayandırıyor ki, film aldığı tüm ödülleri hak ediyor. "Faize Hücum", sinema sanatı bir yana, her insanın içinde var olan zayıflıklarla, hırsla ve 80'li yılların gerçekleriyle asgari ilişkisi olan herkese tavsiye edilebilecek bir yapım. (Ömür Gedik SİYAD, “40 Yılın Serüveni”

*Faize Hücum"un yalnız çok önemli, toplumumuz için yaşamsal şeyler anlattığından dolayı büyük bir film olduğu kanısında değilim. Anlattığının önemini, son derece usta İşi bir sinemayla bütünlenen bir film bu. Anlatılanın içerdiği trajik boyut, abartmalı bir sinemayla değil, toplumsal yıkımın içerdiği hüznün derinden, ama sürekli bir mizahla beslendiği, umudun her zaman kaygının yanında yerini aldığı bir birleşimle veriliyor. Banker sekreterlerinin her sabah kasalardan alıp taktıkları 'ödünç' mücevherler, 'yağma' sahnesİ, eski komşuların yeni eve 'güle güle oturuna gelmeleri gibi bölümler, acı gerçeklerin bir tür kara mizahla verildiği unutulmaz bölümler.. 'Uçurtma' ve 'boncuk elişi sahnelerinde, hiçbir 'nutuk' ya 'slogan' atmadan geleceğe dönük bir umudun verilişi ise, olağanüstü incelikte... Pırıl pırıl yüzüyle filmde aklı, sağduyuyu ve umudu simgeleyen Nesrin (Ayşen Selen), finalde babasının iç burucu haline bakarken bile, ışıl ışıl yüzüyle umudunu korumaktadır. Çünkü 'bankerlik faciasına ve Kâmil Beylerin acıklı sonuna karşın, yaşam sürecektir...

Evet, yaşam sürecektir. Ama yaşamın daha iyi sürmesi, söz gelimi yeni bankerlik olaylarının meydana gelmemesi, 'yüksek faizi üstüne kurulmaya çalışılan bir ekonominin yeni toplumsal yıkımlar doğurmaması İçin ne yapmak gereklidir? "Faize Hücum", Kâmil Bey ve ailesinin 'harikulade sıradan 'serüvenini anlatırken, birçok soru arasında bunları da akla getirmekte ve düşündürmektedir. Toplumsal, siyasal, ekonomik sorunlar, sanatın kendine özgü diliyle, gücüyle' anlatıldıkları zaman, bambaşka bir boyut kazanırlar, seyirciyle (kitleyle) daha sağlam bir bağ kurarlar,..."Faize Hücum", günümüzle, toplumumuzla ilgili önemli siyasal/ekonomik konularda sorular sorarken özellikle görülmesi gerekli bir filmdir. Çünkü konusunu, özünü güncellikten alıp da sanat yapıtı düzeyine ulaştıran çabalar, bırakınız bizim güdük sinemamızı, dünya sinemasında bile parmakla sayılacak denli az...

Zeki Ökten, "Faize Hücum" da Fehmi Yaşar'ın çok başarılı senaryosunu kusursuz denecek biçimde sinemalaştırmış. Yukarıda örneklemeye çalıştığım anlatım inceliklerinin yanı sıra, Ökten'in kalabalık sahnelerde olsun (büro, kahvehane, sokak, vb.), bireysel planda olsun, oyuncu yönetimi olağanüstü... Genco Erkal'ın oyunu, evrensel düzeyde bir kompozisyon... Tümü başarılı oyuncuların arasında, Ayşe Selen'in sinemamız için yeni ve büyük bir kazanç olduğu kanısındayım. Hüseyin Özşahin'in kamera çalışması, Cem İdiz'in müziği, Antalya Şenliği'nde 5 ödül alan bu filmin ortak başarısını perçinliyorlar. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

* İnce bir mizah zevkin egemen olduğu “Faize Hücum” Türk ve dünya sinema tarihinin en önemli eserlerinden biri. Yönetmen, başlangıç ve finaldeki simgesel bölümü, ilginç insan yüzleriyle, çiçek pasajı ve buz pateni sahnelerini filmine ustaca yedirmiş. (Hakan Sonok, Yankı, 19-25 Mart 1984)

* Baştaki ve sondaki sakatlar yarışı çekimlerinin simgesel yoldan, ele alınan konuyu çağrıştırdığı “Faize Hücum” 80’li yılların başlarında tüm ülkeyi saran bankerlik olayı malzemesini duyarlı gözlemlerle etkiliyeciliğe ulaştıran kuşkusuz yarınlara kalacak nitelikte bir yapıta dönüşüyor sonuçta.(Sungu Çapan, Milliyet Sanat D., 1 Nisan 1984)

ELVEDA DOSTUM (1982)


Yönetmen: Zeki Alasya
Senaryo: Mehmet Aydın
Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Özer Film/Enver Özer

Yardımcı Yönetmenler: Şefik Döğen, Nursan Gökyol, Görüntü Yönetmen Yardımcısı: Hüseyin Ererez, Montaj-Senkron: Nevzat Dişiaçık, Yapım Yönetmeni: Fikret Ertuğrul, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Negatif Montaj: Muzaffer Karataş, Set: Mehmet İnci, Ahmet Topal, Turgut Perit, Işık Şefi: Aslan Yıldız, Sesleri Alan: Erkan Aktaş, (Fono Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Kadir İnanır, Ahu Tuğba, Pembe Mutlu, Haluk Kurdoğlu, Nedret Güvenç, Tuncer Necmioğlu, Fırat Gülgen, Yavuz Selekman, Mesut Çakarlı, Romalı Perihan (Misafir Sanatçı), Danslar: Atlan Tekin,

KONU: Bir öğretmenin bir genç kadınla olan aşk macerasını konu alan bir film. Dursun öğretmenin ilişki kurduğu Sibel, kocası ile arası açık olan şımarık bir züppe bir kadındır. Kocasını kıskandırmak için böyle bir ilişkiye girer.

DÜŞKÜNÜM SANA (1982)


Yönetmen: Melih Gülgen
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Mustafa Yılmaz
Müzik : Melih Kibar
Yapım: Gülgen Film/Melih Gülgen

Oyuncular: Nükhet Duru, Fikret Hakan, Faruk Peker, Yusuf Sezgin, Güngör Bayrak, Suzan Avcı, Hüseyin Peyda. Haldun Dormen, Küçük Yıldız: Fırat Gülgen

KONU: Nükhet birden hastalanan ve işini yapamayacak duruma gelen annesinin yerine sahneye çıkar. Çok tutulur ve kısa sürede assolist olur. Bu arada hayatı değişir, etrafındaki erkekler çoğalır.

* "Düşkünüm Sana" Nükhet Duru ile sinemamızın yeni yüzlerinden Faruk Peker'in felaket denecek çizgideki oyununa rağmen, arabesk filmlerdeki gibi bir çırpıda tu kaka edilecek bir film değil. Özellikle yakın günlerin bazı olaylarını, gerçek kişileri ve mekanlarıyla gündeme getirdiği için birtakım ilginç motifler taşıyor. (Burçak Evren, 11 Mart 1983)


DÜNYAYI KURTARAN ADAM (1982)


Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Cüneyt Arkın
Foto Direktörü: Çetin Gürtop
Yapım: Anıt Film/Mehmet Karahafız

Sanat Yönetmeni: Nuri Kırgeç, Renk Asistanı: Nurettin Erişen, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Montaj-Senkron: Necdet Tok, Laboratuvar Şefi: Aslan Tektaş, Set Amiri: Nizam Ergüden, Prodüksiyon Yönetmeni: Cihat Karahan, Yılmaz Eşsiz, (Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Aytekin Akkaya, Füsun Uçar, Hüseyin Peyda, Necla Fide, Hikmet Taşdemir, Mehmet Uğur, Kadir Kök, Aydın Haberdar, Yadigar Ejder,

Konu: Marjinalliğini Türk Sinemasında "Kült" film ilan edilen bu film ile Çetin İnanç Zirveye çıkartıyor. "Kült" film olabilmek için "dünyanın en kötü yönetmeni" imzasını taşımak, yenilikçi ya da yaratıcı olmak gerekli değildir. Gerekli olan kuralları hiçe saymak, biçimi biçimsizleştirmek ve son derece dar ola-naklarla çalışmaktır sadece. Giderek sinemayı ilk ilk basitliği ve çarpıcılığıyla yeniden yaratmak; çalışma koşullarına, teknik olanaklara özgün bir "mantık" getirmektir. Belki de, her şeyden önce şu ya da bu şekilde gösteri yapmaktır.

Dünyayı Kurtaran Adam "kostüme" bir film olarak tanıtılıyor ve olay da buradan başlıyor. Bu film, tür olarak bir bilim-kurgu filmi, hatta bir "Uzay Operasıdır. Türk sinemasının az sayıdaki bilim kurgusal çalışmalarından biridir. Ancak gerek biçimi gerekse içeriğiyle aynı türdeki diğer örneklerden ayrılır.

* "Dünyayı kurutan Adamın cazibesi aslen bu bilinmezlikle yatmakla. Kimileri ilk ihtimale yoğunlaşıp olmamışlığıyla dalga geçerek, kimileriyle bir absurt komedi şaheseri olarak sahiplenerek hayran kaldı Çetin İnanç ve Cüneyt Arkının (senaryosu da Arkına ait) bu filmine. Vizyona girdiğinde pek ses getir-meyen "Dünyayı Kurtaran Adam", yıllar sonra BÜSK'teki (Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü) gösterimleri sayesinde yeniden keşfedilmiş, zamanla ünü kulaktan kulağa yayılarak külte dönüşmüştü. O sıralarda daha ziyade üniversite gençliği arasında tanınan bir filmdi Daha önce izledikleri hiçbir şeye benzemiyordu, çok kötüydü ama bir o kadar da eğlenceliydi... 90’lı yılların ortalarında televizyon kanalları göstermeye başladığındaysa "Dünyayı Kurtaran Adam" daha geniş bir kitleye ulaştı. Artık film kampüsten çıkmıştı ve farklı şekillerde anlaşılmaya da müsaitti. Hepsinden önemlisi: sadece kolu olduğu için eğlen-celi değildi, kimilerine göre zaten bir komedi olması hedeflenmişti ve tam da bu yüzden benzersizdi. Aynı sebeple. "Yıldız Savaşları" dâhil, çeşitli filmlerden sahneleri alıp kullandığı kolaj hali de 'pespaye'den ziyade yaratıcı ve cesurdu.

Cüneyt Arkın ve Aytekin Akkaya'nın gezegenimizi kötü Sihirbaz'dan korudukları bu fanteziyi değerlendirirken iki uca da gitmeye gerek yok. "Dünyayı Kurtaran Adam" kesinlikle bir zamanlar iddia edildiği gibi kotu Türk Filmi değil, gün gelip bir "en iyiler" listesinde kendisine yer bulacağı kiminin aklına gelir miydi, bilmiyoruz ama bütçesi kat kat daha fazla ama çok daha kötü sayısız film izlemişizdir. Öte yandan "Dünyayı kurtaran Adam" için gönül rahatlığıyla iyi bir film demek de zor, ancak benzersiz olduğu şüphesiz. Özellikle 80'lerde ve 90'larda büyümüş bir kuşağın Türk sinemasıyla kurduğu ilişki açısından gerçek bir dönüm noktası "Dünyayı kurtaran Adam". Çekilen ve vizyona giren film sayısının iyice düştüğü, uluslararası arenada ülkemizi temsil edecek yeni yönetmen kuşağının henüz atağa geçmediği, genç izleyicilerin Türk sinemasına dair ilgi ve bilgisinin iyice zayıfladığı bir dönemde, şu veya bu şekilde, bağlantı noktalarından birisi oldu. kimi Türk filmlerinin, özellikle de avantür sinema örneklerinin . mantığı ve gerçekçiliği hiçe sayan yapısıyla dalga geçmekten, onları olduğu gibi sevip kabullenmeye giden yolda önemli duraklardan birisiydi, Üstelik kulağa çalınan bilgilere göre, yurt dışında da keşfedilmiş ve ilgi görmüştü, En akılda kalan repliklerinden birisi inişe geçiyorum." olsa bile. eşine benzerine az rastlanan bu kült film zamanla küllerinden yeniden doğarak inanılmaz. şekilde yükseldi

* Kendini ciddiye alan bir bilim kurgu mu, yoksa bile isteye yapılmış bir komedi mi olduğunu asla bilemediğimiz "Dünyayı Kurtaran Adam"m cazibesi aslen bu bilinmezlikte yatmakta. Kimileri ilk ihtimale yoğunlaşıp 'olmamışlığıyla dalga geçerek, kimileriyse bir absürt komedi şaheseri olarak sahiplenerek hayran kaldı Çetin inanç ve Cüneyt Arkın'ın (senaıyosu da Arkın'a ait) bu filmine. Vizyona girdiğinde pek ses getirmeyen "Dünyayı Kurtaran Adam", yıllar sonra BÜSK'teki (Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü) gösterimleri sayesinde yeniden keşfedilmiş, zamanla ünü kulaktan kulağa yayılarak külte dönüşmüştü. O sıralarda daha ziyade üniversite gençliği arasında tanınan bir filmdi. Daha önce izledikleri hiçbir şeye benzemiyordu, çok kötüydü ama bir o kadar da eğlenceliydi... 90'lı yılların ortalarında televizyon kanalları göstermeye başladığmdaysa "Dünyayı Kurtaran Adam" daha geniş bir kitleye ulaştı. Artık film kampüsten çıkmıştı ve farklı şekillerde anlaşılmaya da müsaitti. Hepsinden önemlisi; sadece kötü olduğu için eğlenceli değildi, kimilerine göre zaten bir komedi olması hedeflenmişti ve tam da bu yüzden benzersizdi. Aynı sebeple, "Yıldız Savaşları" dâhil, çeşitli filmlerden sahneleri alıp kullandığı kolaj hali de 'pespaye'den ziyade yaratıcı ve cesurdu. Cüneyt Arkın ve Aytekin Akkaya'nın gezegenimizi kötü Sihirbaz'dan korudukları bu fanteziyi değerlendirirken iki uca da gitmeye gerek yok. "Dünyayı Kurtaran Adam" kesinlikle bir zamanlar iddia edildiği gibi En Kötü Türk Filmi değil. Gün gelip bir 'en iyiler' listesinde kendisine yer bulacağı kimsenin aklına gelir miydi, bilmiyoruz ama bütçesi kat kat daha fazla ama çok daha kötü sayısız film izlemişizdir. Öte yandan "Dünyayı Kurtaran Adam" için gönül rahatlığıyla iyi bir film demek de zor, ancak benzersiz olduğu şüphesiz. Özellikle 80'lerde ve 90'larda büyümüş bir kuşağın Türk sinemasıyla kurduğu ilişki açısından gerçek bir dönüm noktası "Dünyayı Kurtaran Adam". Çekilen ve vizyona giren film sayısının iyice düştüğü, uluslararası arenada ülkemizi temsil edecek yeni yönetmen kuşağının henüz atağa geçmediği, genç izleyicilerin Türk sinemasına dair ilgi ve bilgisinin iyice zayıfladığı bir dönemde, şu veya bu şekilde, bağlantı noktalarından birisi oldu.

Kimi eski Türk filmlerinin, özellikle de avantür sinema örneklerinin, mantığı ve gerçekçiliği hiçe sayan yapısıyla dalga geçmekten, onları olduğu gibi sevip kabullenmeye giden yolda önemli duraklardan birisiydi. Üstelik kulağa çalınan bilgilere göre, yurt dışında da keşfedilmiş ve ilgi görmüştü. En akılda kalan repliklerinden birisi "İnişe geçiyorum," olsa bile, eşine benzerine az rastlanan bu kült film zamanla küllerinden yeniden doğarak inanılmaz şekilde yükseldi. (Sinema, en iyi 100 film)


DÜNYAMI YIKMASAYDIN (1982)


Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Kamera: Erdoğan Ererez
Müzik: Cengiz Tekin
Yapım: Güneş Film/Sevgi Nurdan

Oyuncular: Mustafa Topaloğlu, Seda Sevinç, Levent Çakır, Turgut Özatay, Cevdet Arıkan, Rahmi Pala, Yaşar Şener, Necla Nurses, Yılmaz Kurt, Kadir Kök, Ali Demir

Konu: Film duygusal bir mafya hikayesidir. Topaloğlu filmde hem türkücü olan hem de yer altı dünyasında kendine yer bulan Anadolulu bir genci oynamaktadır.

► Mustafa Topaloğlu’nun ilk filmi. Bu filme kadar Topaloğlu piyasaya yeni yeni çıkmış bir türkücüydü. Sahneye üvertür sanatçılar çıkar ve sahneye bir çalgıcı akını başlardı. Bunu bayan vokalistler, ve folklor ekipleri takip ederdi. Artık sahnede duracak bir yerin kalmadığı zamanda sahneye Topaloğlu anons edildi. Topaloğlu’nun gelecekte istiknal vaad eden bir türkücü olacağnı sezinlediğimden, film teklifinde bulundum. (Oğuz Özden, “Bir Yeşilçam Masalı” syf: 109)

DÖRT YANIM CEHENNEM (1982)


Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Cüneyt Arkın, Çetin İnanç
Foto Direktörü Sedat Ülker
Yapım: Anıt Ticaret/Mehmet Karahafız

Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Montaj Senkron: Necdet Tok, Laboratuvar: Aslan Tektaş, Işık: Anıt Film Ekibi ve Servisi, Set Amiri: Nizam Ergüden, Kamera Asistanı: Mehmet Batıbey, Reji Asistanı: Nuri Kırgeç, Prodük-siyon Yönetmeni: Cihat Karahan, Sanat Yönetmeni: Nuri Kırgeç, (Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır )

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Bahar Öztan, Eşref Kolçak, Kazım Kartal, İnci Eray, Baykal Kent, Halit İvgin, Nejat Gürçen Hüseyin Güler, Karate Hocası: Osman Betin, Hikmet Taşdemir, Nuri Kırgeç, Ali Güney, Mehmet Uğur, Kadir Kök, Aydın Haberdar, Yadigar Ejder,

Konu: Kendi gücünü yok sayan ve karşısına çıkan zorluklarla mücadeleden kaçan bir adamın yaşadığı büyük değişimin öyküsü... Murat tanık olduğu haksızlık ve zulümlere dahi sesini çıkartamayan, korkup arkasını dönen biridir. Ünlü bir kabadayı iken birini öldürüp hapse girince kavgaya, yumruğa ve savaşa tövbe etmiştir. Karısını ve oğlunu alıp köyde huzurlu bir yaşam kurmaya çalışır. Ancak ne geçmişin acıları ne de belalar peşini bırakmayacaktır. Çevresindekiler onun neden korktuğunu, bükülmez bileğine ve demir yumruğuna ne olduğunu merak etmektedir. Murat ise her gün dayak yemeye, itilip kakılmaya alışmıştır artık. Ve günün birinde isyan edip, yumruklarını tekrar konuşturmaya başlar.