Powered By Blogger

9 Mart 2020 Pazartesi

ISLAK MENDİL (1982)


Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez
Yapım: Gülşah Film/Selim Soydan

Yardımcı Yönetmen: Nezih Tunar, Ali Kıvırcık, Kamera Asistanı: Erdo-ğan Çakıroğlu, Set Teknisyenleri: Bedri Uğur, İbrahim Uğurlu, Giray Alpan, Işık Şefi: Mustafa Koçyiğit, Teoman Sayın, Sesleri Alan, Erkan Aktaş, Montaj: Nevzat Dişiaçık, “Islak Mendil” Söz: Ahmet Selçuk İlkan, Müzik: Hüseyin Emre, Prodüksiyon: Selahattin Koca, Yapım Sorumlusu, Kadri Yurdatap, (Fono Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir).

Oyuncular: Ümit Besen (Ümit), Canan Perver (Canan), Yalçın Gülhan (Mithat), Münir Özkul, Pembe Mutlu, Neriman Köksal, Yıldırım Gencer (Canan’ın babası), Nuri Alço (Nuri), Şemsi İnkaya, Nubar Terziyan, Hakkı Kıvanç, Küçük Yıldız: Yalçın Avşar,

Konu: Konservatuvar öğrencisi Ümit, bir ağanın kızı olan Canan'la evlenir. Ağa kızını reddeder. Aile zor durumda kalır. Ümit'in gazino sahibi arkadaşı Mithat yardımcı olur. Gazinoda şarkı söylemeye başlar. Mithat ise Canan'a göz koymuştur. Bir gece zorla sahip olmak isterken Ümit yetişir, arkadaşı ile karısının arasında bir ilişki olduğunu sanarak çocuğunu alıp evi terk eder. Boşanırlar. Canan babasının yakın arkadaşı Nuri ile evlenmek zorunda kalır. Düğün gecesi polisler eroin kaçakçısı Nuri'yi yakalarlar. Hatasını anlayan Ümit, tekrar Canan'la beraber our.


ISLAK GÜNEŞ (1982)




Yönetmen: Savaş Eşici
Senaryo: İhsan Yüce
Kamera: Hüseyin Özşahin, Taner Öz
Özgün Müzik: Cahit Berkay
Beste: Selahattin Cesur
Yapım: Barış Film/Savaş Eşici

Oyuncular: Deniz Uğur, Berhan Şimşek, Melike Zobu

Konu: Dağdan kente inerek taksi şoförlüğü yapan bir eşkıya eskisiyle, karşılaştığı kızın öyküsü.

HÜLYAM (1982)


Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Görüntü Yönetmeni : Çetin Tunca
Yapım: Ödül Film/Erol Şenbecerir

Işık Şefi: Şevket Yılmaz, Yardımcısı: Metin Devrim, Mehmet Uluyol, Set: İbrahim Öner, Ömer Babu, Taci Erşen, Prodüksiyon Ekibi: Şerif Ablak, Fikret Ertuğrul, Yönetmen Yardımcısı: Arif Erkuş, Kameraman: Serdar Selvidal, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Montaj: Nevzat Dişiaçık, Negatif Montaj: Muzaffer Karataş, Matipo: Hasan Örnek, Sesleri Çeken: Erkan Aktaş, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Gökhan Güney (Gökhan), Güngör Bayrak (Hülya), Ahmet Mekin, Osman F. Seden, Neriman Köksal, Ünsal Emre, Bilgen Gökçen, Diler Saraç, Cem Erman, Süheyl Eğriboz, Çetin Başaran, İbrahim Kurt, Bülent Bilgiç, Hüseyin Kutman, Fevzi Gür, Jale Efecik, Oya Filiz, Tevfik Şen, İhsan Gedik, Yılmaz Kurt, Hakkı Kıvanç, Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, Zeki Sezer, Nuri Tuğ, Berç Zurnik, Bilgen Gökçen

Konu: Gökhan şoförlük yapmakta ve zengin bir kıza aşık olmaktadır. Kız beyaz zehire alışmıştır. İkisi arasında büyük bir aşk başlar. Ve olaylar gelişir devam eder. Sonunda mutlu sonla biter.


HATIRLADIN MI (1982)


Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Kamera: Erdoğan Ererez
Müzik: Selahattin Sarıkaya
Yapım: Arkan Film / Halit Arkan

Oyuncular: Selma İstanbullu, Halit Arkan, Levent Çakır, Turgut Özatay, Süheyl Eğriboz, Handan Altın, Güner Özonuk, Ali Demir, Alpay Ziyal, Yılmaz Kurt, Nusret Altun, Tugay Toksesaşkları

Konu: Sokaklarda afiş asan bir gençle şöhrete erişmiş bir şarkıcı kadının arasında geçen aşk.

Not: 1972 yılında “Oğuz Gözen!in senaryosuyla çekilen “Denizden Gelen Kız” filminin , aynı senaryo ile tekrar beyaz perdeye aktarılması. (Oğuz Gözen)

HASRET SANCISI (1982)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni : Salih Dikişçi
Yapım: Erman Film/Hürrem Erman

Laboratuvar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Mustafa Yıldız, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Montaj: Mevlut Koçak, Negatif montaj: Gültekin Çavuş, Sesleri Alan : Erkan Esenboğa, Işık Şefi: Turgut Köse, Hayrettin Kara, Ali Rıza Dulda, Set Ekibi: Ercan Akyıldırım, Fikret Güryalçın, Turan Alak,
(Yeni Lale Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Ferdi Tayfur, Çiğdem Tunç, Suzan Avcı, Neriman Köksal, Nuri Alço, Nejat Özbek, Ali Sururi, Kadir Savun, Fusun Uçar, Atilla Ergün, Osman Seden, Barış Dikişçi (çocuk yıldız)

Konu: Gemicilik yapan Ferdi, mahallenin güzel kızı Seher ile sözlüdür. Seher bir terzi atölyesinde çalışmakta ve zengin bir hayat sürmenin hayalini kurmaktadır. Ferdi, sevgilisinin isteği üzerine işinden ayrılır ve kendisine daha çok kazanabileceği bir iş aramaya başlar. Ancak bulduğu iş Seher'i memnun etmez. Bu arada Seher, atölyeden arkadaşı Minnin esrarengiz ölümüne şahit olur. Mine zengin sevgilisi Ekrem'den hamile kalmış ancak kandırıldığını anlayınca intihar etmiştir. Ekrem'in ailesi oğullarını ve itibarını korumak için Seher'i oğullarına eş olarak seçerler. Bu teklif, zengin hayatın özlemini kuran Seher'in başını döndürür ve evlenme teklifini kabul eder.

HAKKARİ'DE BİR MEVSİM (1982)


Yönetmen: Erden Kıral
Senaryo: Onat Kutlar
Görüntü Yönetmeni: Kenan Ormanlar
Müzik : Timur Selçuk
Yapım: Kentel Film/Kenan Ormanlar

Oyuncular: Genco Erkal, Şerif Sezer, Erkan Yücel, Macit Koper, Rana Cabbar, Erol Demiröz, Berrin Koper ,Zeynep Irgat,

Konu: Pir Köyüne atanan öğretmen orada yeni bir dünya bulacaktır. Çocuklarına; okuma yazmayı, sayı saymayı, bulaşıcı hastalıklardan korunmayı, diş fırçalamanın yaralarını, dünyanın döndüğünü, yıldızların uzak olduğunu öğrettir: Onlar'ı tanıyacaktır. Onlar ki: "sözlerinin eri, yalancı, çıkarcı, esirgemezler. korkak. inatçı, sabırsız, bencil, cömert, içen, çaresiz, çalan, her şeyini veren, karda çıplak ayakla yürüyen, esmer, dağlı, erkeklerin gözleri sürmeli, kadınların gözleri sürmeli, kulakları ve burunları küpeli alınları döğmeli.

Öğrettikleri yanında onlardan, belki yaşamın önceden belirlenmiş ezberlenmiş bir biçimi olmadığını öğrenecektir. Bir köyde bir mevsim boyu öğretmenlik yapan ve o yörenin insanları ile, sorunlarıyla özdeşleşen bir aydınının öyküsünü Kıral, sade ve duyarlı bir dille anlatır. Edgü'nün kendine has dili ile şiirselliğe yaklaşan anlatımı, Kıral'ın filminde doğa görüntüleri ile Edgü'nün şiirselliği boyutuna ulaşırsa da kendi içinde bütüinlüğe ulaşan bir sadelikle alçak perdeden melodisi ile coşkulu Edgü'nün dünyasını yakalar.

ÖDÜLLER:

Uluslararası 33. Berlin Film Festivali’n-de (1983), Dört Ödül. 
Gümüş Ayı “Festival Jüri Özel Ödülü” 
Uluslararası Sinema Yazarları Fede-rasyonu FIBRESCI Ödülü (Bu ödül Fransız yapımı “Pauline a la Plage” ile paylaşıldı.
 Uluslararası Sinema Sanatı ve Araştırmaları Konfederasyonu Cicae Ödülü. (Bu Ödül de Avusturya yapımı ‘Der Stub Ozean” ve Brezilya yapımı “Pra Prenta Brazil” ile aralarında bölüştürüldü).

Uluslararası Evan gelisohe Film Jürisi Inter film Ödülü. 
Akdeniz Kültür Film Festivali’nde (Korsika 1983) “en iyi film” 
Sinema yazarlarının seçiminde (1988)

► “Hakkari’de Bir Mevsim” 2.nci film.
► Onat Kutlar “en iyi senaryocu”
► Erkan Yücel “Özel saygı” Ödülü.

* Büyük sözlerden, aşırılıklardan, özentiden, slogan edebiyatından uzak yalın, gerçekçi ve sağlam bir özellik taşıyor. Çağdaş sinemanın tüm öğelerini değerlen diren yeterli bir senaryo, Erden Kıral’ın yönetiminde daha güçlenerek yine yalın, yine çağdaş bir sinema diliyle, gerçek bir başarı düzeyine ulaşmış. Kenan Ormanlar’ın o güzelim görüntüleri ise senaryo ve yönetimle bütünleşmiş. Çerçeveleme, ışık ve renk ustalığı, filmin her karesinde kendisin belli ediyor. Timur Selçuk’ın aşırılıklardan arınmış, dengeli ve geri planda kalmayı yeğleyen müziği, son derece etkili. Oyunculara gelince, hepsi yerli yerinde, Yoncalı köyünün tüm bireyleri, hele çocuklar, kırk yıllık oyunculara taş çıkartan bir yalınlık örneği sunuyorlar. Kısası, Hakkari’de Bir Mevsim, bütünüyle Türk sinemasının bir yüz akı. (Çetin A. Özkırım, 33. Uluslararası Berlin Film Festivali Günlüğü, Varlık, S.:907, Nisan 1983) “Agah Özgüç “Türk Filmleri Sözlüğü 2. Cilt”

* Ferİt Edgü'nün bu tür, yaşanmış bir deneyimi (27 Mayıs'ın en ilginç kararlarından biri olan, yedek subaylığı köy öğretmeni olarak yapma uygulaması sayesinde), çok kişisel biçimde kâğıda döken "O" romanından yola çıkan "Hakkâri'de Bir Mevsim", Dibek seslerinin düzenli temposu eşliğinde. Karlarla kaplı bu dağ başı köyüne gelen Öğretmen, artık geride bıraktığı sevgilisi, kitapları, Le Monde gazetesi, andan vs. ile bağlı olduğu kendi öz çevresini kısa sürede tümüyle unutmak zorunda kalacaktır. Yaşam burada öylesine farklıdır ki.,. Yılın 8-9 ayı dış dünyayla ilişkisi kopmuş, bu unutulmuş, kaybolmuş köyde, daracık yollar, engin çayırlar, ırak ve hep beyaz tepeler, düz damların üstünde eğlenen çocuklar, küçük pencerelerin ardında bir görünüp bir kaybolan yüzleri, ne olduğu bilinmeyen hastalıklardan ölüp giden çaresiz bebeler vardır...

Büyük kenttekilere bunca değişik bir dünyayı anlatmak olanaksızdır, "yüzlerce fotoğraf çekilse de"... Öğretmenimiz, buraya "kendini bulmaya gelmiştir, oysa başkalarını bulacaktır." Yalnız başkalarını mı? Gerçeğin, kendi toplumsal gerçeğinin bambaşka, hayal bile edemeyeceği bir yüzünü keşfederken, bu dış yolculuğa koşut olarak kendi iç yolculuğunu da tamamlayacak, kendi kişiliğini de araştıracaktır. Yoksa onun gerçek "yeri", biraz da olsa yararlı olduğu, bir şeyler verebildiği, öğretebildiği bu İnsanların yanı mıdır? Ders yılının bittiğini haber veren müfettişe, şaşkınlık içinde "ama benim gidecek yerim yok ki" demesi belki de bunu anlatmaktadır.,.

Hakkâri'de Bir Mevsim"i onca heyecan uyandırdığı Berlin şenliğinde göreli 4 yıl olmuş.. Hey gidi gözünü sevdiğim Türk sineması!.. Filmlerini tıktığı depolarda veya devlet emriyle yakan, en büyük sanatçılarını, en önemli filmlerini yasaklayan, dünyanın alkışladığı filmleri kendi ülkesinde kendi televizyonunda oynat-mayan Türk sineması... İşte "Hakkâri" ancak 4 yıl sonra kendi ülkesinde... Kim kazançlı çıktı bu gecikmeden, kimlerin eline ne geçti? Filmi 4 yıl sonra aynı keyifle izlerken, Türk sinemasının dönüm noktalarından biri olduğunu bir kez daha düşünüyorum. Geri kalmışlık üzerine filmlerimize, "köy filmlerine artık geriye dönülemeyecek bir mesafe aldırıyor bu film...

Kişisel bilinçle toplumsal bilincin böylesine kaynaşabildiği, böylesine çarpıcı, "egzotik" bir çevrede geçtiği halde folklorizmden böylesine uzak kalabilmiş bir film, köy filmi sorunsalına da tam bir yanıt getirmiyor mu? Tüm o vurucu görüntüler, o şok sahneleri, kaba saba bir öyküye, duyguları sömüren bir konuya değil, usul usul verilen bir gözlem Filmine, bir bilinçlenme sürecine maddi bir çerçeve oluşturuyorlar çünkü... Dış dünyanın, somut gerçeğin çarpıcı görünümleriyle, öğretmenimizin alabildiğine içe dönük, kişisel serüvenü birbirlerine sürekli ve karşılıklı yansıyor yoğun bir alışveriş oluşturuyorlar... Öğretmen, somut gerçekle birlikte kişisel gerçeğini de arıyor, buluyor. Ve filmin içerdiği o anlatılmaz şiir, o sürekli gerilim, bu karşılıklı hesaplaşmanın boyutlarından ve bunların (ilmik karalıklarının doğru bulunmuş ve kullanılmış olmasından kaynaklanıyor. "Hakkâri'de Bir Mevsim"den sonra Türk sinemasında arlık geri kalmışlık üzerine film yapmak, elbette olanaksız değil, ama daha zor...

Ve iletişimsizliği anlatıyor film... Çağımızın en büyük sorunlarından biri olan... Ama Bergman veya Anlonioni vari bir modern insan iletişimsizliği' değil. Daha somut, maddi temellere dayanan, dil ve kültür farklılığından kaynaklanan bir iletişimsizlik... Ama öğretmenimiz bunu da yenmeyi ve çocuklarla, sonra onlar aracılığıyla büyüklerle de ildiğim kurmayı başaracaktır. Doğuda onca farklı bir yazgıyı yaşayan insanlarımızla bu iletişimi kurmak için uğraşmıyor muyuz? Bu filmin getirdiği umudun, iyimser bildirinin bu açıdan, bırakınız yasaklanmak, sevinçle, onayla karşılanması gerekmiyor mu, resmi ideoloji tarafından?

Ve her önemli sanal yapıtı gibi, film kendi kültürel referanslarını taşıyor. Caflo Levi'nin Önemli kitabı ve ondan Francesco Rosi'nin yaptığı "İsa Eboli'dc Durdu" filmini, bizim edebiyatımızdan "Yaban", "Çalıkuşu", "Bozkırdaki Çekirdek", ayrıca Jean-Paul Sar-Irc'ın "Sözcükler" adlı yapıtlarım anımsamamak mümkün mü? "Hakkâri"de Kenan Ormanların görüntüleri, Timur Selçuk'un müziği, başta Genco Erkal, Şerif Sezer, Rana Cabbar, ne yazık kİ artık aramızda olmayan Erkan Yücel, tüm oyuncuların katkısı unutulur gibi değil. "Hakkari'de Bir Mevsim’'in ülkemize ve sinemamıza rötarlı ve gecikmeli gelişi-ne "hoş geldin" diyoruz. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

► 1983 Berlin Uluslararası Film Festivali'nde dört ayrı ödül kazanan Erden Kıral'ın "Hakkari'de Bir Mevsim" adlı filmini, Film Denetleme Kurulu; "Devlet otoritesini zaafa düşmüş gösteren görüntü ve diyaloglara yer verdiği, konunun devlet ulus bütünlüğünü bozucu biçimde işlendiği gerekçesiyle Türkiye'de yasaklamıştı. "Hakkari'de Bir Mevsim"in bir Türk-Alman ortak yapımı olması nedeniyle yurtdışında yasaklanması engellenememişti.

Filmi yasaklayan karara karşı açılan dava nedeniyle verilmiş olan 7 Haziran 1983 tarihli bilirkişi raporunda; filmin anayasa ve Demokratik Hukuk Devleti ilkelerini ya da Anayasa güvencesi altında bulunan temel hak ve özgürlükleri tehlikeye sokucu veya saygınlığını yitirici etki yaptığı söylenemez" denmekteydi. Bu görüşe uyarak Ankara 3. İdari Mahkemesi 16 Mayıs 1984 tarihli kararıyla, denetleme kurulu kararını iptal ederek filmin gösterimine olanak sağlamıştı. Sorunsal bir filme dönüşmüş olan "Hakkari' de Bir Mevsim" geç de olsa, Türkiye'de izleyiciyle buluşabilmişti. “Artun Yeres, “Sakıncalı 100 Film” syf, 259”

* Hakkari'de Bir Mevsim, sinemamızın ölçülerine göre ele aldığı folklorik malzemeyi kullanırken egzotikliği oldukça alt düzeyde tutabilen bir örnek. Kahramanın yabancılığını olduğu kadar, bu yabancılığın yaşandığı dekoru da en temel unsurlarına indirgeyerek stilize eden, seyirciye tanımadığı ayrıntılarla sersemIetmek yerine, bu yabancılık öyküsünün "her yerde yaşanabilecek yönlerine dikkati çeken bir yaklaşıma sahip. Ne var ki filmin bu üslubu soğuk kanlılığının belli bir kararsızlığı gizlediğini düşünenler de çıkabilir. Çünkü, Hakkari'de Bir Mevsim filminin beslediği birilerinden farklı iki kaynak var. Bir tanesi Türk aydınının köyle karşılaşmasını konu edinen romanlar geleneği, öteki ise Ferit Edgü'nün, filmin çıkış noktası olan romanına rengini veren, daha yenilikçi roman anlayışı, daha moemist temalar.

Hakkari'de Bir Mevsim bu iki uç arasında, ağırlığı sürekli bir uca bir bu buca kaydırarak ilerliyor. Zaman zaman konunun memleket romanı ucunda yaratıcı çözümler buluyor (sınıftaki ders sırasında öğrenme süreci üzerine düşünebiliyor mesela), kimi zaman da düpedüz sosyal melodram oluveriyor (yine sınıftaki veda sahnesini düşünün) öteki uçta ise gerçeklik ve görecelik ilişkisi üzerine ilginç şeyler söylendiği anlar var (iki ayrı yoruma yol açan düş sahnesi filmin kendini aştığı bir nokta bence). Ama bu kaynaklar birbirleriyle daha sıkı örülmeyi, daha amaçlı biçimde ilişkilendirmeyi bekler gibiler. Filmde dikkati çeken bu." Fatih ÖZGÜVEN,"
.

GÜNAHA GİRME (1982)



Yönetmen: Natuk Baytan
Senaryo : Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni : Rafet Şiriner
Yapım: Cumhur Film/Yahya Kılıç

Oyuncular : Ferdi Tayfur, Serpil Çakmaklı, Oya Aydoğan, Yıldırım Gencer, Turgut Özatay, Nuri Alço

Konu: Bir şoför kötü arkadaşları tarafından eroine alıştırılır. Karısı ve çocuğunu terkeder. Kardeşi onu bu kötü yoldan kurtarmaya çalışır.

GÜLSÜM ANA (1982)


Yönetmen: Memduh Ün
Senaryo: Safa Önal, Tanju Gürsu, Memduh Ün
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik : Cahit Berkay
Yapım: Kuzey Film/Tanju Gürsu, Özkasap

Oyuncular: Fatma Girik (Gülsüm Ana), Hayati Hamzaoğlu (Hıdır), Reha Yurdakul , Kadir Savun, Tanju Gürsu, Asuman Arsan, Hüseyin Kutman, Özlem Onursal (Zeliha), Alev Sayın (Elif), Bülent Bilgiç, Günay Girik (Hasan), Dinçer Çekmez, Memduh Ün, Diler Saraç, Günay Girik, Bülent Bilgiç, Figen Han, Diler Saraç,

Konu: Kan davasından kaçmak için üç çocuğu ile kente gelen Gülsüm Ana'nın öyküsü. 1972 yılında Halit Refiğ'in "Fatma Bacı" adlı filmin yeniden uyarlanması.

Gülsüm Ana, kotasının toprak sorunu yüzünden gözlerinin önünde vurulmasın-dan sonra üç çocuğunu alıp İstanbul'a gelir, bir kapıcılık bulup çalışmaya başlar. Aradan 15 yıl geçmiş, Gülsüm Kadının saçları ağarmış ama çocuklarını büyütmeyi de başarmıştır. Ne var ki büyük kentte onları çeşitli tuzaklar beklemektedir. Büyük kızı zengin ve evli bir adamın metresi olur ve ondan gebe kalır... Küçüğü "Güzel Sanatlar Akademisinde okuyup heykeltraş olacağım derken" kendini seks partilerinde buluverir. En küçük oğlan ise kan davası diye tutturmuş, hapisten çıktığı gün babasının katilini vurmayı tasarlamak-tadır.

Gülsüm Ana", görüldüğü gibi Halit Refiğ'in tam on yıl önce yaptığı "Fatma Bacı" filminin nerdeyse "sahne sahne" kopyası. .. Buna kibarca "remarke yeniden çeviririm" diyorlar. Ama 'remake'1erde konunun güncelleştirilmesine çaba gösterilir. "Gülsüm Ana’da böyle bir çaba yok. Bir ailenin toplumsal değerlerin yozlaştığı çelişkili bir ortamda parçalanmasına, Reşat Nuri'den ve onun sinemada da pek ilgi görmüş "Yaprak Dökümü" yapıtından beri aynı gözlükle bakılıyor. Bunda, kuşkusuz toplumumuzda ekonomik farklılıkların kolay doldurulamaz uçurumlar oluşturması ve bunun sınıfsal ayrımları gitgide keskinleştirmesi gerçeğinin hala ve tüm boyutlarıyla var olmasının da etkisi var.

"Gülsüm Ana", tümüyle klişelere, kalıplara dayalı bir film; açık bir melodram... Ele aldığı toplumsal çelişkiler ve gerçekler bugün için de geçerli olsa bile, bunlara yine ve değişik bir gözle bak-mak yönünde en küçük bir çaba bile içermiyor. Geriye Memduh Ün'ün sinemasıyla Fatma Girik'in oyunu kalıyor. Ün'ün usta bir anlatıcı olduğuna kuşku yok. Hele Gülsüm Ana'nın Zeliha'yı, Levent sokaklarında sürükleyerek kliniğe götürmesi sahnesi, kuşkusuz sinema-da melodram edebiyatı içinde antolojilere geçecek, gerçekten etkili bir sahne. Artık çok az film çeviren Fatma Girik'in ise, "Intiıkam Meleği"nin dışında her filmin ve her rolün altından kalkmış usta ve büyük bir oyuncu olduğuna kuşku yok. Ama Girik’in sinemada bu pek nadir, dolayısıyla özlenen ve beklenen. Dönüşlerinin daha yeni, özgün konular içinde olması gerekmez mı? Özenle emekle çekilmiş bir film olan "Gülsüm Ana"nın öz olarak eskimişliği, bunca çabayı sanırım kolay kolay doğrulamıyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

Memduh Ün Anlatıyor:
Gulsum Ana yetmişli yıllarda büyük iş yapan Halir Refiğ'in çektiği Fatma Bacı adlı filmin yeniden çekimiydi Şirketin yapım sorumlusu Tanju Gürsu önermişti bana.

Senaryoyu Safa Önal yeniden yazarken yeni bir yorum getirmemiş, özgün filme sadık kalarak küçük oynamalar yapmıştı yalnızca. Ben de Safa'dan gelen senaryo üzerinde çalıştım biraz. Şimdi seyrettiğimde, bazı eksiklikler, bazı fazlalıklar, bazı hatalar görüyorum. Örneğin, yavaş çekimle görüntülenen Tanju Gürsu'nun öldürülmesi sahnesinde, Fatma, Hayati Hamzaoğlu'na müdahale etmekte geç kalıyor. Oysa film boyunca bu kadar etkin olan bir kadının, arka arkaya ateş eden ve kocasını öldüren bir katile çok daha önce müdahale etmesi gerekirdi. Kurguda halledebilirmişim bu kısmı, ama gözümden kaçmış.

Finalde Fatma'nın çocuklarıyla konuştuğu sahne fazla. Aslında Fatma Hayati'yi vurduktan sonra dar sokakta ön planda, sırtını duvara dayadığında derinlikte oğlunun da göründüğü planda bitiyor film. Ama bunu sansür kaygısıyla koymuş olmalıyız. Suçlular cezaevinde görülmediği zaman ya da polis gelip suçlu yakalamadıkça film sansürden çıkmıyordu o günlerde. Filmdeki geriye dönüşler de fazlaydı bence. Fatma'nın köyünden ayrılırken, evinde yaşadıklarını sergileyen geriye dönüş tamamdı. Ama çocukların doğumlarını gösteren üç geriye dönüş tempoyu düşürüyordu. Gülsüm Ana'nın kiralık katil bulma çabası hedefine varmamış, üstelik de bize zaman kaybettirmiş. Filmin başında Tanju'nun vurulduğu sahne yi iş kopyasını seyrettiğimde beğenmedim. Yapımcılara yük olmasın diye yapım masraflarını üstlenip yeni bir iş günü koydum, yeniden gidip çektim bu planları.

Gü!süm Ana'nın çekimleri 27-28 gün civarında olmuştu. Fatma Bacı 9 civarın-da bir ticari başarı sağlamasına rağmen Gü!süm Ana 7,5' larda kaldı. Belki de Fatma Bacı televizyonda birkaç kez gösterilmiş ya, çok akılda kalmıştı her halde. Çünkü Halit'in çektiği film unutulmaz sahneler içeriyordu. Örneğin karpuz sahnesi; örneğin Özlem Onursal'ın ben hep alt katta oturdum, artık çatı katında oturup, insanlara yukarıdan bakacağım diye haykırdığı sahne. Bence bu unutulmaz sahneleri atıp, yerlerine aynı duyguları uyandıran başka sahneler koymalıydım. “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Vadullah Taş


GURBET KUŞLARI (1982)




Yönetmen Engin Temizer
Senaryo: Recep Filiz, Dinçer Önal
Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan
Dublaj: Barış Ören, Senkron Montaj: Osman Koşkan, Aram Keskinay, Prodüksiyon Amiri: Engin Dağdelen, Rejisör Asistanı: Demirhan Ersuner, Kamera Asistanı: Ferhat Bakır,

 Oyuncular: Ahmet Hoşsöyler, Pembe Mutlu, Bülent Bilgiç, Kazım kartal, Yaprak Onur, Yılmaz Köksal, Arzu Atalay, Hüseyin Peyda, Nuran Aksoy, Meral Atmaca, Nalan Çöl, Tarzan Çetin, Ata Saka

Konu: Taşradan büyük kente zengin olmak üzere gelen bir ailenin büyük kente ayak uyduramayıp köylerine dönüşlerinin dramatik öyküsü.

GÖZÜM GİBİ SEVDİM (1982)


Yönetmen: Kartal Tibet
Senaryo: Muzaffer Hiçdurmaz
Foto Direktörü: Çetin Tunca
Yapım: Ödül Film/Erol Şenbecerir

Prodüksiyon Müdürü: Şerif Ablak, Prod. Yard.: Erdoğan Üçkaya, Set Elemanları: İbrahim Kul, Ömer Babu, Kemal Altun, Sürücü: Yılmaz Sengelli, Işık Şefi: İbrahim Sabuncu, Yardımcıları: Recep Biçici, Mehmet Uluyol, Gürcan Küçüker, Montaj: Nevzat Dişiaçık, Negatif Kurgu: Muzaffer Karataş, Laboratuvar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Matipo: Hasan Örnek, Sesleri Çeken: Erkan Aktaş, Kamera: Cem Molvan, Yapım Yönetmeni: Muzaffer Durmaz, Yardımcı Yönetmen: Ahmet Sezerel, (Fono Film Stüdyosuanda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Gökhan Güney, Özlem Onursal, Feri Cansel, Şemsi İnkaya, Suna Pekuysal, Sümer Tilmaç, Oya Başar, Kazım Kartal, Erdinç Akbaş, Nazan Ayaz, Ahmet Kostarika, Reşit Çıldam, Hikmet Denizvci, Ahmet Açan, Giray Alpan, Küçük Yıldızlar: Barış Altay, Benek Aksoy,

Konu: Kan davası nedeniyle İstanbul’a kaçıp iş bulduğu ustasının kızına aşık olan bir adamın öyküsü.


GÖRGÜSÜZLER (1982)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo : Sadık Şendil, Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni : Çetin Tunca
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Yönetmen Yardımcısı: Ersin Pertan, Uğur Par, kamera Asistanı: Cem Esertepe, Müzik: Hurşit Yenigün, Işık Şefi: Ali Salim yaşar, Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Montaj: Mehmet Bozkuş, Negatif Montaj: Muzaffer Karakaş, Prdüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Set Amiri: İbrahim Uğurlu

Oyuncular : Gülşen Bubikoğlu (Gül), Müjdat Gezen (Murat), Adile Naşit (Halime)), Perran Kutman (Pervin), Münir Özkul (Murat’ın amcası), Şemsi İnkaya (Remzi), Cevat Kurtuluş (Bakkal Hasan), Bülent Kayabaş (Murat’ın dayısı), Mehtap Ar (Jale), Ayşen Gruda (Ayşegül), Alev Sayın, Zeki Alpan, İhsan Gedik, Necip Tekçe, Erdinç Akbaş, Giray Alpan, Mesut Sürmeli, Hakkı Kıvanç, Deniz Tümer

Konu: Pervin kızı Gül ile birlikte yaşamak-tadır. Ana kız borçlu oldukları esnafı paşa dedelerinden miras kaldı diye kandırıp veresiye bir yaşam sürmektedirler. Pervin de zaten Gül’ü zengin biriyle evlendirmek istemektedir. Bakkal Hasan ve oğlu Remzi’nin ise ana-kızda gözleri vardır. Kese kese ortada kupon bırakmayan Pervin ve Gül gazeteden Ege kıyılarında lüks bir gemi gezisi, araba ve para kazanır. Miras için gittiklerini söyleyerek esnaftan da para alırlar. Öte yandan kumar düşkünü Murat nişanlısı Ayşegül’ün annesi Halime’nin aldığı takside şoförlük yapmaktadır. Bir gün taksiyi kiralayıp aldığı para ile kabadayı Karadayı (Bülent Kayabaş) ile kumar oynar.

 Paralarla kaçan Murat’ın hileyle kumarı kazandığını anlayan Karadayı peşine düşer. Amcası gemide çalışan Murat, gemiye saklanır. Murat’ı gören Karadayı gemiye binecekken polisçe tutuklanır. Murat gemide kendilerini prenses olarak tanıtan Pervin ve Gül’e petrol kralı olduğunu söyler. Ayşegül’le Halime taksinin kiraya verildiğini öğrenince Karadayı’dan yardım ister. Pervin ve Gül’ün borçlu oldukları esnaf, arkalarından Hasan ve Remzi’yi gönderir. Gemide Murat Gül’e, amcası da Pervin’e aşık olmuşlardır. Otele yerleştiklerinde Halime ve kızı ile Hasan ve oğlu da otelin bahçesine kamp kurar. Pervin, Gül, Halime, Ayşegül çekişirler. Karadayı’nın sıkıştırdığı Murat, Gül’den para yardımı ister. Gül, aslında fakir olduklarını açıklayınca Murat da ger-çeği anlatır. Karadayı’nın adamları Gül’ü kaçırırlar. Halime, Pervin, Ayşegül, Hasan, Remzi, Murat ve amcası aralarındaki çekişmeleri unutup Gül’ü kurtarırlar.

GÖL (1982)


Yönetmen : Ömer Kavur
Senaryo : Selim İleri
Görüntü Yönetmeni : Salih Dikişçi
Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Yapım: Alfa Film/Ömer Kavur, Atıf Yılmaz

Oyuncular : Müjde Ar (Nalân), Hakan Balamir (Murat Ağa), Talat Bulut (Hasan), Orhan Çağman, Mehmet Esen, Ferda Ferdağ, Reha Kral, Orhan Aykanat, Aydan Burhan, Kazım Eryüksel, Yılmaz Kurt, Nuran Oktar,

KONU: . Pavyonlara düşürülmüş olan Nalân Şeyda, program yapmak için geldiği kasabada Murat Ağa'nın gölde kendini öldüren karısına çok benzediği için ağa tarafından zorla kaçırtır ve eve kapanır. Yıllarca karısının geri dönüşünü bekleyen Murat, eski tutkusunu diriltmek istemektedir. Bu nedenle Nalan'a sahip olma ve onu karısına benzetme isteği giderek sadizme varır. Bu arada Nalan kendi halinde bir balıkçıya duygusal açıdan yakınlaşmıştır. Sonuçta, ruhsal durumu bozulan Murat Ağa intihar eder ve Nalân kendini saran kabustan kurtularak sevgilisine kavuşur.

"Nalân Şeyda gelenek ve göreneklerin kıskacında, toplumdan dışlanmış ve bir direnişin simgesi olarak işlenen kadın kahramanlardan biridir. Nalârı da Murat Ağa'nın yıllar içinde yaşanan olayları doğru değerlendirip yaşadığı sorunları aşamaması sonucu oluşan ruhsal hastalığının kurbanı olur. Filmde Murat Ağa'nın. insanı baskı altında tutarak istediğine ulaşma davranışı, Nalân ile Hasan aşkını olumlamaktadır. ine Nalan ile Hasan'ın aşklarının önünde aşılması gereken bir engel vardır: Engelin aşılmasıyla mutluluğun geleceği düşünülür. Ama engelin aşılmasıyla birlikte karşılıklı sevginin varlığına olan ortak inançtan dolayı mutlu olmanın yolu açılır. “İsimler filmin jeneriğinden alınmıştır. ”

* Senaryosu bir yana 'Göl'ün asıl ilgi çeken yanı, belirli bir olgunluğa dogru yol alan Ömer Kavur'un sinema anlatımı. Yatık Emine, Yusuf ile Kenan ve Ah Güzel İstanbul'da Refik Halit Karay, Onat Kutlar ve Füruzan ile çalışan Ömer Kavur, Selim İleri'yle Kırık Bir Aşk Hikayesi'nde başlayan işbirliğini sürdürdüğü Göl ile filmografisinde aşama olarak nitelenebilecek bir uslup denemesini gerçekleştiriyor Sinema dilinin kullanılmasındaki özeni, özellikle iç mekanlarda belli bir düzeyi tutturan olgunluğu, kurgusu ve her boşluğu doldurmaya yönelik, biraz tırmalayıcı müzik çalışmasıyla Göl'ün yönetmen Ömer Kavur'un anlatım açısından en olgun yapıtlarından biri olduğu söylenebilir. (Sungu Çapan, Milliyet San at, 15 Şubat 1983)

* "Senaryodaki verimsizlik ve kuruluş grafiği giderek aşağı düşen kötü bir gerilim filmi ile karşı karşıya bırakıyor bizi. Kuşkusuz simgesel anlatımın çabucak kesilmesi ve öyküyü düşünsel planda izlettirecek öğelerin kalmayışı da olumsuzluğa yol açan etkenlerden. Selim ileri, bizde geleneği olmayan bir türde senaryo yazmaya çalıştığı için belli ki epey zorlanır? Ne var ki genç balıkçı ve şantöz kadın tiplemelerindeki inandırıcılık eksikliği bağışlanır gibi değil. Her iki kişilik hiç de konumlarına uymayan diyaloglarıyla izleyicide şaşkınlık yaratıyorlar. İleri, belki bu diyaloglarla tiplerine derinlik kazandırdığını sanıyor ama ne genç balılçının hayallerine yelken açtığı zengin denizler ne de şantöz kadının yalnızlık üzerine konuşmalar yapan, 'kaderin sillesini yemiş meşum kadın' konumu tutarlı değil. Öykücülükten, gelme bir alışkanlıkla diyaloglara fazla bel bağlayan ileri'nin bir daha aynı yanlışlığa düşmemesini dileriz. Oyuncuların oldukça gayretli ve başarılı olduğu film de Müjde Ar ve Hakan Balamir tipleme açısından da yerinde birer seçim olarak dikkati çekiyor. Atila Özemiroğlu'nun müziklendirme çalışması biraz kolaycı ama bu tür filmIer için uygun. Ömer Kavur bence 'Kırık Bir Aşk Hikayesi'nden daha başarılı bir yönetim göstermiş Eksikliklerine karşın cesur ve çizgi üstü bir film 'Göl'." (Aydın Sayman, Milliyet Sanat, 5ayl: 88, s.44, Mart 1983)

GIRGIR ALİ (1982)




Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Cüneyt Arkın,
Yapım: Anıt Film/Mehmet Karahafız

Yardımcı Yönetmen: Nurettin İrişen, Kamera Asistanı: Ali Utku, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Montaj: Necdet Tok, Laboratuar: Aslan Tek-taş, Anıt Işık Sevisi Rıfat Yurtçu, Prodüksiyon Şefi: Yılmaz Eşsiz, Prodüksiyon Amiri: Cihat Karahan, (Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Emel Tümer, Kazım Kartal, Hikmet Taşdemir, Necla Soylu, Tülay karaca, Nejat Gürçen, Jale Efecik, Ali şen, Cevdet Arıkan, Nihat Yiğit, Baykal Kent, Turgut Özatay, Kadir Kök, Aydın Haberdar, Mehmet Uğur, Mehmet Samsa, Tevhid Bilge, Rıza Genç, Ahmet Keken, Hikmet Taşdemir,