Yönetmen: Şerif Gören
Senaryo: Ahmet Soner
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Anadolu
Filmcilik/Şerif Gören
Oyuncular: Kadir İnanır (Kürşat Çavuş), Serpil
Çakmaklı (Gülçiçek), Selçuk Özer (Deliormanlı Ali), Hayati Hamzaoğlu (Mehmet
Ali), Yaman Okay (Katrancı Veysel), Seyfettin Karadayı (Kerim Bey), Mehmet
Medeni, Bülent Iğdıroğlu,
KONU: Nedim çiftçidir, ama borcunu
ödeyebilmek için Mahmut Bey'in tomruklarını Göksu nehrinde Ermenek'ten
Silifke’ye on günde indirir. Alışık olmadığı işin tüm zorluklarına katlanarak
yapar, yolda erzakını giysilerini akıntıya kaptırır. Üç yüze yakın tomruktan 43
tanesini kaybeder bu sırada: bu nedenle Mahmut Bey anlaştıkları üç bin liranın
bin lirasını keser. Nedim buna karşı çıkar; Mahmut Bey ya parasını almasını va
da tomrukları geri götürmesini söyler. Nedim Göksu ağzına gerilmiş tomrukları
tutan ağı keserek hepsini Akdeniz'e salar. Özgüç, filmin öyküsünü şöyle verir:
"Kürşat Çavuş ile Deliormanlı Ali geçimlerini ormanda odun keserek
kazanırlar. Ali kamyon sürücülerinin başı Mehmet Ali’nin kızı Gülçiçeği sever,
kız ise başkasına sözlüdür, yakında düğünleri olacaktır. Kürşat arkadaşının
teklifi üzerine, bir-likte (Gülçiçeğj kına gecesi kaçırırlar. Kızın babası
kamyoncularla peşlerine düşer. Salla kaçarken Kürşat Gülçiçeği boğulmaktan
kurtarır. Azgın sularda içi tehlikeli yolculuk sonunda karaya çıkınca,
çevrelerini kamyoncular çevirir. Kürşat ve Ali'nin yolculuğu tomruk taşımak
üzere başlar, araya Gülçiçek olayı girer; Gülçiçeği, Ali için birlikte kaçıran
Kürşat yolculuğun devamında Gülçiçeğe aşık olacak ve karşılığını da görecektir.
Bu arada zaman zaman eksilmeler olsa da tomrukların taşınmasın devam eder.
Kâzo,
kanlılarının izini bulmaları nedeni ile korkmaktadır. Seydolar Devecel’lerin
sünnetine konukturlar, sıra cirit oyununa gelince Seydo atını ister, getirilir,
atının kuyruğu kesilmiştir bunun üzerine Seydo Devecel Ağayı vurur, atını da
vurur, çekip gider, böylece kan davası başlar, karşılık!ı vurmalarla sürer, en
son Seydonun oğlu Kâzo, Devecellerden Battal’ın yerine yanlışlıkla kardeşini vurunca
Battal peşine düşer, Kazo karısı Basra'yı alır kaçarsa da Battal izini bulur.
Kazo korkmaktadır. Battal’dan kaçıp ıssız bir bağ evine sığınan Kâzo,
'kanlılarına' karşı tedbirler alır, fırtınalı bir kış gecesi yatacaklarken
karısına kapıda tüm tedbirleri alıp almadığını sorar, karısı hepsini yapmıştır
da loğ taşını koymamıştır. ağırdır çünkü, belini ağrıtıyordur, Karısına kızar
kendisi koymaya gider loğ taşını kapının ardına koyarken bu arada Bat-tal
hakkında konuşur, "düşmanımdır, onu böyle fırtınalar durduramaz", Onu
çok iyi tanımaktadır, Karı koca Yatmaya hazır-lanırlarken kapı çalınır, gelen
Batta!dır, 'düşmanca gelmediğini" söyler, kapı açılınca, aslında bu gece
Kazo'yu "öldürmeye geldiğini, ama kapı arkasında ve yokluğunda Kazo'nun
karısına kendisi hakkında söylediklerini duyunca öldürmekten vazgeçtiğini"
söyler ve dost olmak için elini uzatır'. Şahinin, “Kanın Masalı” öyküsü bu
şekilde özetlenebilir. “Orhan Ünsel, “Kelimelerden Görüntüye”, syf, 199”
ÖDÜL:
20. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj
Film Yarışması (1 – 9 Ekim 1983)
► 'En İyi 3. Film
► Orhan Oğuz, En İyi Görüntü
Yönetmeni.
Jüri Üyeleri: Nazan Akgün, Cihat Çiftçili,
Atilla Dorsay, Süreyya Duru, İzzet Günay, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Ülkü Tamer,
Rekin Teksoy, Hayati Tungar, Gani Turan-lı, Ziya Uçkan, Süheyla Uysal, Hurşit
Yenigün.
► Orhan
Oğuz'un devingen kamerasının saptadığı akarsu çekimlerindeki anlatım
başarısının yanı sıra, yönetmen Şerif Gören'in, açık biçimde Sam Peckinpah'ın Konvoy"unu çağrıştıran kamyon
sahneleriyle giderek iyice benimsediği piyasa işi ucuzluklara başvurmaktan
kurtulamadığı, da gözleniyor Tomruk"un sonunda şiddete Gören, soluk soluğa
bir gerilimin sindirildiği anlatımının yöresel gelenekler eğlenceleri ve yöre
halkından seçilmiş canlı tiplerle renklendiriyor. Oyuncuların arasında,
alışılmışın dışında, kasılmayan ve uyumlu bir oyun çıkaran Kadir İnanır ön
plana geçiyor. Filmin başlarında düğünde döktürdüğü oyun da cabası. (Sungu
Çapan, Milliyet Sanat D. S.66, 15 Şubat 1983)
► Bir sevda öyküsüyle ilkel
bir taşımacılığın beraberinde getirdiği gerilimin iç içe sunulduğu filmde,
sinemamız için gerçekten başarılı sayılabilecek birçok sahne de var. Örneğin
belgesel bir tad veren salIar üzerindeki insanların doğa ile savaşımı usta bir
sinema diliyle, usta işi bir kamera ile de görüntülenmiş. (Burçak Evren,
Milliyet, 4 Şubat 1983)
► Gören, her şeyden önce
sinemamızın yerleşik kurallarını, trük ve kalıplarını ısrarla kullanan bir
yönetmen. Kurgudaki becerisi görüntülemede kolaya kaçmayan tutumu ile
izlenebilir yapımlar gerçekleştiriyor. Tomruk da bunun bir örneği. Aynı kızı
seven iki erkek, ilkel bir yöntemle, ırmak yoluyla taşınmaya çalışılan
tomruklar, hem "çatışma" malzemesini sağlıyor, hem de görsel
zenginlik. Ama hepsi bu kadar. Ortada bir mesele olmayınca cila ne kadar parlak
olursa işin kofluğu o kadar sırıtıyor. (Aydın Sayman, Gösteri, S.: 28, Mart
1983)