Senaryo: Başar Sabuncu
Kamera: Ertunç Şenkay
Yapım: Uzman Filmcilik/Ferit Turgut, Kadir
Turgut,
Yardımcı Yönetmen: Başar Sabuncu, Orhan Topçuoğlu, Kamera
Asistanı: Erdal Kahraman, Müzik: Melih Kibar, Montaj - Senkron: Mevlut
Koçak, Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu, Renk Uzmanı: Sabahattin
Hoşses, Laboratuvar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Mustafa Yıldız, Prodüksiyon
Amiri: Fikret Ertuğrul, Aydınlatma Yönetmeni: Şevket Yılmaz, Erdinç
Koç, Set Ekibi: Mehmet İnci, Ahmet Topal, (Lale Film Laboratuarında
hazırlanmıştır)
Oyuncular: Şener Şen, Ayşen Gruda,
Adile Naşit, Bilge Zobu, Erdal Özyağcılar, Ergün Uçucu, Zihni Küçümen, Tuncer
Sevi, Haşmet Zeybek, Necati Bilgiç, Metin Çeliker, Sevim Çalışgir, Meray Ülger,
Metin Çekmez, Kadri Öğerman, Mehmet Devran, Sevil Uluyol, D. Ali Sarıoğlu,
Hülya Kutlubay, Oktay Güzeloğlu, Yaşar Güner,
Konu: Türkiye'de 80'li yıllar özellikle
ekonomik anlamda hızlı bir değişime sahne oldu ve bu değişimin yansımaları hemen
her alanda kendisini hissettirdi. Günden güne genişleyen ticari arena, yeni
zenginlerin ortaya çıkmasını sağlarken, dolandırıcılık, rüşvet alma, vergi
kaçakçılığı gibi yeni para kazanma yolları da belirginleşti ve yozlaşmaya
başlayan ahlaki düzen içinde zenginlik hızla yükselen bir değer haline geldi.
Başka bir deyişle paranın nereden geldiğinin bir önemi yoktu artık; asıl olan
öyle ya da böyle zengin olmaktı! Ertem Eğilmez'in 1984 yapımı çalışması
"Namuslu", bu çürümüş düzeni ustaca hicveden, sadece kişiler değil,
toplum bazında da eleştirilerini sakınmadan dile getiren bir film.
Çevresinde
dürüst kişiliği ile tanınan ve bu yüzden arkadaşları ve ailesi tarafından
sürekli horlanan 'Namuslu' lakaplı mutemet Ali Rıza'nın yaşamı yüklü miktarda
para taşıdığı sırada gasp edilmesi ile değişir. Soygunculara direnme fırsatı
bile bulamadan parayı kaptıran Ali Rıza, şaşkınlık ve utanç içinde iş yerine
geri döndüğünde, kimseyi yaşadıklarına inandıramaz. Herkes onun parayı
zimmetine geçirdiğini ve olaya soygun süsü verdiğini düşünür, işin garip
tarafı, 'hırsız' damgası yemek, Ali Rıza'nın çevresindeki itibarını zedelemek
bir yana, arttırır bile! Kocasının akıllandığını ve zengin olmanın yolunu
keşfettiğini düşü-nen karısı, dün alaya aldığı Ali Rıza'yı el üstünde tutmaya,
paradan pay kapmayı uman arkadaşları ise zavallı adamı sürekli pohpohlayıp
ufukta görünen kazı beklemeye başlar. Ancak Ali Rıza için kazandığı bu sahte
itibar, olayın öncesinde yaşadığı horlanmadan daha inciticidir. Finalde
gerçekler ortaya çıktığında, çıkar sağlama umudunu kaybeden ailesi ve
arkadaşlarının öfkesine maruz kalan Ali Rıza can havliyle kaçarken, ardından
haykırılan sözler oldukça manidardır; "Namussuz Namuslu!" Eğilmez'in
ustaca ters yüz ettiği ahlak sistemi içinde namuslu olmak, namussuzluktur
artık! insanın onuru için yaşadığı, haram lokma yemekten korktuğu günler
geçmişte kalmıştır. Ve bu düzen içinde Ali Rıza ve onun gibilerinin barınmasına
olanak yoktur…
Başar Sabuncu'nun imzasını
taşıyan eleş-tirel senaryosunun yanı sıra, Şener Şen'den Erdal Özyağcılar'a,
Ayşen Gruda'dan Adile Naşit'e, Necati Bilgiç-ten Ergun Uçucu'ya uzanan oyuncu
kadrosu ile de göz dolduran "Namuslu", sadece güldürü sevenler için
değil, yakın Türkiye tarihine ilgi duyanlar için de doyurucu bir eser. (P.T.)
Sinema En İyi 100 Film
Ödül:
Sinema yazarlarının
"1984-85 mevsimi-nin en İyi filmleri soruşturmasında 7. sırayı aldı.
► Başar Sabuncu, "en
iyi senaryo yazarı"
* Ertem Eğilmez'in Namuslu'su,
sinemamızda örneklerini pek seyrek izleme olanağını bulduğumuz toplumsal
taşlama türünde başarıya çok yaklaşmış bir film. Eğilmez, daha önce de
örneklerini verdiği bu türün biraz ilerisine geçerek ruh bilimsel ve toplumsal
kaygının ağırlık kazandığı, belirli bir çevrenin, belirli bir sınıfın hatta
belirli bir dönemin değer yargılarından kaynaklanan gülünç durumlarını
"töre güldürü"sünün tüm verilerini kullanarak ortaya koymuş.
Yalnızca töre güldürüsünün verilerinden yararlanmakla kalmamış, giderek
yığınsal kovalamacalarla, iç içe entrikalarla, filmin temasını oluşturan yanlış
anlaşılma İle de bir çeşit vodvilin uyumlu, ölçülü bir sen-tezini,
"saçmanın da kendine özgü bir mantığı olur" gerçeğine oturtmuş.
Örneğin onca yıllık eşine yaklaşmak isteyip de reddedilen Ali Rıza Bey'in
"...Biz niye böyle olduk Naciye, Bir zamanlar pekala severdik
birbirimizi... O sevda büsbütün unutuldu herhalde..." sözlerini, komedi
türlerinin bunca karışımı içinde ağlatısal (trajik) komedi türünün bir çeşit
kullanımı saymak da mümkün. Namuslu, toplumsal ilişkilerdeki diyalog-suzluğu,
toplumun kimi kesimlerine egemen olan geçer akçe yanlışların erdem sayılması
gerçeğine bağlamaya çalışan Ali Rıza'nın oğluna, baban gibi hırsız ol, çarp
çırp diye öğüt verme-si ve bu çabasını komedinin kalıpları içinde vermeye
çalışan, çizgi üstü bir film olmaya hak kazanıyor
Filmin en
başarılı bir diğer yanı ise özellikle vurgulamak gerekiyor: Herhalde, şimdiye
değin başka komedi oyuncularının yanında gereği gibi ortaya çıkmayan, ama bu
filmde dört başı mamur bir oyun sergileyen, ölçütü, tutarlı, aşırılıktan
arınmış bir oyun sahneleyen Şener Şen, film boyunca, güldürebildiği kadar,
duygulandırabiliyor da izleyenleri. Klasik sayılabilecek bir deyimle
"nankör" bir rolün üstesinden gelebile Adile Naşit ile Ayşen Gruda
için de aynı şeyleri yineleyebiliriz.
"Çiklet çiğneyen
sekreter" de harika bir tip... Eğilmez-Şen-Sabuncu üçlüsünün ortak
çalışmaları, sanırını bundan böyle merakla beklenmeye değer...” “Burçak Evren ,
“Türk Sinemasında Yeni Konumlar”
Özal Türkiye’sinin
yansıması:
"Namuslu"
sinemamıza belki pek yenilik getirmiyor. Ancak tüm güldürü sineması geleneğinin
en olumlu yanlarını yeniden bir bireşime kavuşturan bir film bu ... Başar
Sabuncu'nun kendi sahne oyunundan kotardığı senaryo, Ertem Eğilmez' e bir kez
daha ustası olduğu bir türde, toplumsal taşlama türünde bir film yapma fırsatı
vermiş. 'Namus timsali mutemet Ali Rıza Bey'in öyküsü, tüm çevresi tarafından
itilip kakılan, hor görülen bu namuslu memurun ancak zimmetine para geçirdiği,
açıkçası "hırsız" olduğu sanısı uyandıktan sonra ömründe görmediği
bir itibara kavuşması, yalnızca Türk güldürü sinemasının zaman zaman başarılı
örneklerini vermiş olduğu bu alanda çok ilginç bir yeni doruk değil. Bu aynı
zamanda paraya, para kazanmaya, 'köşeyi dönmeye' yönelik bir çağdaş ekonomi
anlayışının, "her koyun kendi bacağından asılır" felsefesi ile kendi
derdiyle baş başa bırakılmış bir dar gelirli zümresinin ve tüm geleneksel
erdemlerin üstünden bir silindir gibi geçmekte olan, yalnızca banknotların
yeşilinin egemen olduğu yeni bir toplumsal değer dizgesinin iyiden iyiye
kendini gösterdiği günümüz Türkiye’sinin de filmi ... Eğilmez'in filmi, bu
açıdan bambaşka yapıdaki bir filmle, "Faize Hücum"la bir noktada
buluşuyor. Özal Türkiye’sinin ve Özal ekonomisinin filmleri bunlar... Bu
ekonominin etkilerini, sonuçlarını uzantılarını eleştirmede ve taşlamada
buluşan... "Namuslu"nun kahramanı Ali Rıza Bey, sonunda 'namussuz'
değil gerçekten 'namuslu' olduğu (yani hırsızlık yapmadığı) anlaşıldıktan sonra
herkes tarafından 'tu kaka' edilirken, Eğilmez de bu tür bir filmin taşıması
gereken tüm şematizasyonu, tüm aşırı ve grotesk kılma çabasını gereği ile ve
layığıyla yeri-ne getiren güldürüsüyle, günümüz Türki-ye’sinden taşlama yoluyla
nefis bir yansıma vermiş oluyor. “Atilla Dorsay, 12 Eylül Yılları ve
Sinemamız”, syf.110”
(Bu yazı Cumhuriyet Gazetesinin 12 Aralık 1984
tarihli nüshasında “Türk sinemasının 1984 sonundaki önemli çıkışları” adı
altında yayınlanmıştır.