Powered By Blogger

2 Kasım 2022 Çarşamba

 

POLİS GÖREV BAŞINDA (1990) 


Yönetmen: Melih Gülgen Senaryo: Bülent Oran Görüntü Yönetmeni: Ergun Özdemir Yapım: Gülgen Film/Melih Gülgen


Oyuncular: Serdar Gökhan, Hülya Erçel, Kâzım Kartal, Hikmet Taşdemir, Aynur Aydan,


Konu: Komiser Murat evli ve iki çocuklu bir polistir. Daha önce mahkum ettirip hapse attırdığı biri hapisten çıkar ve bir soygun yapar. Tesadüfen bu soygunda karşılaşırlar ve mahkum olur. Mahkumun ailesi büyük bir çetedir. Komiserden intikam almak isterler ve ona tuzak hazırlarlar. Murat sürekli korumalarla gezmesine rağmen çocuğu ve karısı kaçırılır.

 

PİANO PİANO BACAKSIZ (1990) 



Senaryo ve Yönetmen: Tunç Başaran (Kemal Demirel'in "Evimizin İnsanları" isimli kitabından uyarlama) Görüntü Yönetmeni: Colen Molinier Müzik: Can Kozlu Yapım: Çiçek Film/Arif Keskiner, Jale Onanç Editör: Veli Akbaşlı, Kurgu: Veli Akbaşlı, Yardımcı Yönetmen: Jale Başaran, Kamera Asistanı: Kemal Şanlı, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Film Baskı: Ayhan Şen, Uğur Orbay, Işık Şefi: Nezir Yücel, Berzan Yücel, Ses Kayıt: Tuncer Aydınoğlu, Seslendirme Yönetmeni: Erhan Yazıcıoğlu,

Oyuncular: Rutkay Aziz (Kerim), Emin Sivas (Kemal), Serap Aksoy (Kamile), Ayşegül Ünsal (Feriha), Yaman Okay (Hızır), Taner Barlas (Senayi), Yalçın Güzelce (Hasan), Meral Çetinkaya (Münevver), Özcan Özgür (Abdurrahman), Suna Selen (Sıdıka), Meriç Başaran (Ulviye), Cemal San, Sabriye Kara (Asiye), Müşfik Kenter (Büyük Kemal), Menderes Samancılar (Tevfik), Mustafa Göçmen

KONU: 1940'lı yıllarda 'dışarıda' Dünya Savaşı tüm hızıyla sürerken, İstanbul'daki eski bir konağın odalarında yaşayan yoksul ailelerin sıcacık öyküsü. Sıkıntı diz boyudur, ekmek karneye bağlanmıştır ama kahramanlarımız gene de güler yüzlü ve umutludur, çünkü her birinin geleceğe ilişkin düşleri vardır. O iyi insanlar ve yaşadıkları, sekiz dokuz yaşlarındaki bir çocuğun gözünden aktarılır.

Tunç Başaran'ın "Uçurtmayı Vurmasınlar"m ardından bir kez daha büyüklerin dünyasını anlamaya çalışan bir çocuğu başköşeye oturttuğu "Piano Piano Bacaksız", Kemal Demirel'in 1985'te yayımlanan "Evimizin İnsanları" adlı romanından uyarlama.

Annesi Kerime ve babası Kumarcı Hasan'la birlikte yaşayan Kemal, konaktakilcrin neşe kaynağıdır. Mahallenin açık hava sinemasında çalışarak harçlığını çıkarmaya çalışan, ayağı çıplak, gömleği yırtık küçük çocuğun hayallerini, satın alacağı gıcır gıcır çizmeler süslemektedir. Konakta yaşayanların umudu olan dayısı Kerim onun gözünde tam bir kahramandır, çünkü yaşanan sefalete son verecek tek insandır. Kendi dünyasında yaşayan biraz garip bir adam olan Kerim'in düşlerinde ise İtalya'ya gitmek vardır. Bir de 'Hızır' dolaşır ortalıkta, en lazım olduğu anlarda yetişen... 10. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde En iyi Yönetmen ödülünü Fehmi Yaşar'la ("Camdan Kalp") paylaşan Tunç Başaran, "Çoğu insanın şans yıldızı gökyüzündeyken küçük Kemal'in yıldızı eski konağın bahçesinde bulunan kör kuyunun içindedir. İnsanın yoksulu, üstelik Kemal gibi küçük bir çocuksa, barıştan yana, umuttan yanadır" diyerek tanımlar filmin başkarakteıini. Kemal'in babasıyla birlikte yatağın yünlerini havaya atışı ya da hamur alması için verilen beş kuruşla beş kuruşluk bir pastanın karşısında nefis mücadelesi vermesi, filmin unutulmaz sahnelerindendir. Müşfik Kenter'in anlatıcı olarak sesiyle, Neşet Ruacan'ın müzikleriyle hayat verdiği "Piano Piano Bacaksız"da Rutkay Aziz'in, Kamile Teyze rolündeki Serap Aksoy'un, Hızır rolündeki Yaman Okay'ın ya da çalınan tavuğunu geri almaya çalışan Sıdıka Hanım'ı canlandıran Suna Selen'in katkıları da yüksek düzeydedir. Genellikle kapalı mekanda geçen, şehri, konağın çevresini bile geniş geniş göstermeyen film, Kemal Demirel'in hüzünlü bir iyimserlikle örülü masalsı romanını beyazperdeye neredeyse bire bir aktaran Tunç Başaran'ın edebiyat uyarlamalarındaki başarısını bir kez daha gözler önüne serer. (T.A.) Sinema En İyi Yüz Film.

► 1940'larda İstanbul' da eski bir konakta, her biri bir başka odada yaşayıp giden kişiler. Çevrede savaş, yokluk, karne... Yoksulluk ve sıkıntı... Ama asla umutsuzluk değil. Çünkü herkesin kendine göre düşleri, geleceğe dönük ufak da beklentileri var. Roman (ve film), tüm bunları yaşayan, gözleyen 89 yaşındaki bir çocuğun gözleriyle anlatılmış.

Yakın geçmişin, özellikle savaş gibi karmaşık dönemlerin, o dönemi çocuk gözleriyle yaşayanlarca anlatılması. ..

Tunç Başaran'ın filmi, kuşkusuz tüm bu beklentiyi tam olarak karşılamasa da, romanının temel özelliklerini, umut ve iyimserliğini korumuş, dahası perdede olgun bir sinema diliyle yeniden yaratmış.

Film, hemen hemen tümüyle Uçurtmayı Vurmasınlar'da da egemen olan 'pembe' bir bakışla, belirgin bir iyimserlikle anlatılmış...

Bu eleştirilebilir (Nitekim Uçurtmayı Vurmasınlar'da da eleştirilmişti). Ama Tunç Başaran'ın dünyası bu, onun dünyaya bakmak için seçtiği gözlükler, seçtiği çerçeve... Bu kişisel tavra, bu bireysel seçime nasıl karşı çıkarsınız? Başaran'ın naif ve iyimser dünyasına katılabildiğiniz ölçüde (ki Uçurtmayı Vurmasınlar'da bu katılış oldukça geniş olmuştu) sevebileceğiniz ve izleyebileceğiniz düzeyli bir film Piyana Piyano Bacaksız; oyuncularının iyi seçimi ve yönetilişiyle de dikkat çeken ve ayrıca göz dolduran bir 'nostaljik sinema' denemesi ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 128”

& 1940'lı yıllarda 'dışarıda' Dünya Savaşı tüm hızıyla sürerken, İstanbul'daki eski bir konağın odalarında yaşayan yoksul ailelerin sıcacık öyküsü. Sıkıntı diz boyudur, ekmek karneye bağlanmıştır ama kahramanlarımız gene de güler yüzlü ve umutludur, çünkü her birinin geleceğe ilişkin düşleri vardır. O iyi insanlar ve yaşadıkları, sekiz dokuz yaşlarındaki bir çocuğun gözünden aktarılır.

Tunç Başaran'ın "Uçurtmayı Vurmasınlar"m ardından bir kez daha büyüklerin dünyasını anlamaya çalışan bir çocuğu başköşeye oturttuğu "Piano Piano Bacaksız", Kemal Demirel'in 1985'te yayımlanan "Evimizin İnsanları" adlı romanından uyarlama.

Annesi Kerime ve babası Kumarcı Hasan'la birlikte yaşayan Kemal, konaktakilcrin neşe kaynağıdır. Mahallenin açık hava sinemasında çalışarak harçlığını çıkarmaya çalışan, ayağı çıplak, gömleği yırtık küçük çocuğun hayallerini, satın alacağı gıcır gıcır çizmeler süslemektedir. Konakta yaşayanların umudu olan dayısı Kerim onun gözünde tam bir kahramandır, çünkü yaşanan sefalete son verecek tek insandır. Kendi dünyasında yaşayan biraz garip bir adam olan Kerim'in düşlerinde ise İtalya'ya gitmek vardır. Bir de 'Hızır' dolaşır ortalıkta, en lazım olduğu anlarda yetişen... 10. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde En iyi Yönetmen ödülünü Fehmi Yaşar'la ("Camdan Kalp") paylaşan Tunç Başaran, "Çoğu insanın şans yıldızı gökyüzündeyken küçük Kemal'in yıldızı eski konağın bahçesinde bulunan kör kuyunun içindedir. İnsanın yoksulu, üstelik Kemal gibi küçük bir çocuksa, barıştan yana, umuttan yanadır" diyerek tanımlar filmin başkarakterini Kemal'in babasıyla birlikte yatağın yünlerini havaya atışı ya da hamur alması için verilen beş kuruşla beş kuruşluk bir pastanın karşısında nefis mücadelesi vermesi, filmin unutulmaz sahnelerindendir. Müşfik Kenter'in anlatıcı olarak sesiyle, Neşet Ruacan'ın müzikleriyle hayat verdiği "Piano Piano Bacaksız"da Rutkay Aziz'in, Kamile Teyze rolündeki Serap Aksoy'un, Hızır rolündeki Yaman Okay'm ya da çalınan tavuğunu geri almaya çalışan Sıdıka Hanım'ı canlandıran Suna Selen'in katkıları da yüksek düzeydedir. Genellikle kapalı mekanda geçen, şehri, konağın çevresini bile geniş geniş göstermeyen film, Kemal Demirel'in hüzünlü bir iyimserlikle örülü masalsı romanını beyazperdeye neredeyse bire bir aktaran Tunç Başaran'ın edebiyat uyarlamalarındaki başarısını bir kez daha gözler önüne serer. (T.A.)


FİLMİ İZLE 



 

ÖLÜRAYAK (1990) 

Yönetmen: Aydın Bağardı Senaryo: Ayşegül Arslan Görüntü Yönetmeni: Serdal Servidal Yapım: Tele Video/Hüseyin Apayadın Sanat Yönetmeni: Cem Yalın, Müzik: Cem Küçümen, Kurgu: Fadime Bektaş, Yapım Koordinatörü: Erkan Akın, (Şafak Film Laboratuarında hazırlanmıştır)

Oyuncular: Meral Oğuz, Haluk Bilginer, Erol Demiröz, Filiz Taçbaş, Suna Selen, Nüvit Özdoğru,

Konu: Bir kadın... Bir erkek... Ölümün kıyısında iki insan... belki de hiç buluşturmayacağı, buluştursa bile, sisteki gemiler gibi birbirini görmeden geçip gidecek iki insan. İki ayrı dünya... İki ayrı tarih... Ama artık `dün` geride kaldı, Ölürayak buluştular. Ve ölümün kuralları, sözleri, engelleri sıfırladığı noktada yaşamı keşfe koyuldular. Korkuyu, dostluğu, öfkeyi, sevgiyi paylaştılar. Kimbilir belki aşkı da... Yarını olmayan bir yaşamdı bu. O yüzden `bugün` çok değerliydi. Bir kadın: Ela... Bir erkek: Ömer... Ölürayak gerçekten yaşadılar.


FİLMİ İZLE 



 

MİSAFİR (1990)

Senaryo ve Yönetmen: Uğur Duru Kameraman Ali Engin Yapım: Metay Film/Metin Hüseyinoğlu Montaj:, Senkron: Yusuf Aldırmaz, Set: Azmi Yıldız, Adnan Yurdaer, Işık: Bayram İlvur, Şenol Bilgican, Kamera Asistanı: Bülent Terzioğlu, Yönetmen Asistanı: Uğur Perveroğlu, Yeni Lale Stüdyosunda hazırlanmış ve Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir

Oyuncular: Tarık Tarcan, Meral Orhonsay, Ömer Köylü, Nina Soylu, Annamike Janet, Buse Erdoğan, Gökay yazar, Elena Biddia, Sabit Altındal, Burcu Yıldız, Levent Tuıran, Menderes Karabulut, Sahinde Dumduru, Süheyla Ve Leyla, Artar, Toni Volkan, Ayhan Kantarcı, Murat Ertürk,

Konu: Film, orta yaşlı bir kadınla genç bir adamın aşk öyküsünü konu alır. Hakan, orta halli bir aileye mensuptur. Turizm üzerine öğrenim gören Hakan, okulu bitirince çalışmak için güneydeki bir tatil beldesine gider. Burada bir otelde çalışmaya başlar. Hakan’ın çalıştığı otelde bir defile düzenlenir. Hakan, defilede yaşanan bir aksilik yüzünden mankenlik yapmak zorunda kalır. Defileyi düzenleyen Meral, Hakan’dan etkilenerek onu yanında çalışmaya ikna eder. İkili kısa sürede duygusal olarak yakınlaşır. Ancak zamanla anlaşmazlığa düşeceklerdir. (Hasan Sakın)

 

 

MENEKŞE KOYU (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Barbro Karabuda Eser: Yaşar Kemal, “Ağır Akar Su” öyküsü Görüntü Yönetmeni: Güneş Karabuda Müzik: Alfons Karabuda Yapım: Türk Konsept/İsveç (Film teknik, OberonSon) ortak yapımı

Oyuncular: Türkan Şoray (Neriman, Sven Wollter, Macit Koper (Rüstem), Yavuzer Çetinkaya (Hasan), Vildan Kara (Karakız), Füsun Demirel, Tanju Tuncer, Kadir Savun (Rahmi), Hikmet Karagöz (İbrahim), Savaş Yurttaş, Dursun Ali Sağıroğlu, Lale Oraloğlu (kadın), Erol Günaydın (teffaf), Salih Kalyon, Ozan Bilen (Ali), Burçin Terzioğlu

Konu: Filmde, bir adam ve ailesinin köydeki diğer kişilerle yaşadıkları konu edilir. Kerem bir balıkçı köyüne gelerek yeni bir düzen kurar. Kendine bir ev inşa eder. Aynı zamanda tamirattan anladığı için köydeki bozuk tekneleri tamir eder. Yaptığı ev bittikten sonra belediye, kaçak olduğu gerekçesiyle evi yıkar. Köylüler bu duruma üzülerek Kerem’e yardım eder ve yeniden bir ev yaparlar. Bir süre sonra Kerem’in karısı Neriman ve iki çocuğu da köye gelir. Ancak Neriman bu yeni yaşantıya ve köye uyum sağlayamayacaktır. (Meltem İşler Sevindi)

► ...Barbro Karabuda'nın, yıllar önce izlediğim ve bende hoş bir anısı olan orta uzunluktaki Bebek filminden sonra soyunduğu bu yeni Yaşar Kemal uyarlaması da doğrusu başlarda pek olumlu bir izlenim bırakmadı bende ...

Bırakmadı, çünkü İsveçli sinemacı, Yaşar Kemal'e bizim beklediğimizden, bekleyebileceğimizden temelde farklı bir yaklaşım gerçekleştirmeyi denemiş sanıyorum. Kıyıdaki bir balıkçı köyüne gelip yerleşmiş, elinden her iş gelen, denize düşenin kurtarılmasından laternacı Hasan'ın bozuk armonikasının onarımına, marifet gerektiren her işin kendisinden beklenir olduğu Kerem Usta, köy sakinleriyle gündelik yaşam ve sorunlar çerçevesinde gelişen sınırlı bir ilişki kuruyor.

Sonra beklediği, uzaklardaki kadını Neriman çıkageliyor bir gün: cam göbeği rengindeki giysisi ve hırkası, kolunda iki çocuğu ve Türkan Şoray'ın Anadolu duvar halılarından çıkıp yeryüzüne inmiş kadın yüzlerini anımsatan güzelliğiyle ... Mutluluk ve uyum çok kısa sürüyor:

Kerem Usta, doyumsuz Neriman'ın istediği yaşamı ona veremeyecektir. Kadın alıp başını gidiyor. Çok sonra, Almanya'da birlikte yaşadığı bir adamdan olma yeni bebeğiyle dönüp geldiğinde, karşısında kırık, acılaşmış, onca sevdiği doğaya, çevreye ve yaşama yabancılaşmış, elini kana bulamaya da hazır bir Kerem Usta bulacaktır ...


Klasik anlamda bir dramaturji kurmuyor kadın yönetmen, kişileri Batılı anlamda bir psikolojik çabayla bize tanıtmayı seçmiyor. Baş kişisi olan Kerem Usta'ya, "Özellikle konuşurken, bir diyalog söylerken hiç yaklaşmıyor. Diğer bir deyimle, Kerem'in ağzından yakın plan eşliğinde tek bir sözcük bile duymuyoruz. Seyircinin kahramanlarla özdeşleşmesini, hatta yakınlaşmasını istemiyor Karabuda ..


Yaşar Kemal bir masal ustası; gelenekleri, söylenceleri, halk masallarını ve tüm bunlardan çözülüp gelmiş kahramanların, ister Toroslar'da olsun ister bir Florya köyünde, alabildiğine zengin, kimisi sanki hiç duyulmamış bir sözcük seli içinde tasvir edildiği ve gerçek dediğimiz şeyle ilintisi zaman zaman kuşkulu düzeylere kayan bir anlatım büyücüsü değil mi!


Karabuda, bu açıdan belki Yaşar Kemal'i bizim öngörülerimizin de ötesinde yakalıyor (tiipik bir Akdenizli yazarı Kuzey Avrupa ülkelerinin bunca sevmesi ve kavraması beni hep şaşırtmıştır) ve onun yazısına eşdeğerde bir sinemayı gerçekleştiriyor. Bu sinemada karakterler yok, tipler var. İnsanlar, kişiler derinleştirilmiş, Freudcu bir psikolojiyle boyutlandırılmış öz varlıklarıyla değil, öncelikle Amerikan sinemasını andıran çok başarılı bir "tipleme" içindeki fiziksel özellikleri (örneğin bir Kadir Savun, bir Lale Oraloğlu, bir Erol Günaydın vb. yan tipleri düşünün) ve buna ek olarak temel davranış biçimleri ve onların dışavurumuyla tanımlanıyorlar.

 

Bireylerin bireysellikleri içinde ancak sınırlı biçimde belirdiği bu tabİo, bir mozaiği, bir Breughel tablosunu (Livaneli'nin Yer Demir Gök Bakır'ının da bu ressamı akla getirmesi bir rastlantı değildi belki) veya (bir kez daha) bir duvar halısını akla getiriyor.


Bu genel görünüm içinde Karabuda, bir yandan Macit Koper, Yavuzer Çetinkaya, Vildan Kaya gibi oyuncuları, fiziksel özelliklerine katılan temel davranışlarıyla, birlikte karaktere doğru geliştirirken Türkan Şoray'ı, bir adamı yücelten ve yıkan, var ve de yok eden kadın, sanki "ezelden ebede" değişmez kader kadın olarak başarıyla kullanıyor. Fiziğiyle rolüne çok yakışan, ayrıca "bakışlarıyla konuşmayı" da bilen usta oyuncu Sven Wollter'e gerçekten "konuşma" fırsatı vermemiş olması ise bir eksiklik bence ...


 Ve Yaşar Kemal'in sıcak Akdenizliliğine bu denetimli Kuzey yaklaşımı, yine de yer yer kimi sinemasal "patlamalar" içeriyor: Neriman'ın (sözünü ettiğim) ilk gelişi, Kerem Usta'nın fırtınalı bir deniz fonu önünde patlayan öfkesi, Neriman'ın sinirli bir denizden ikinci (ve asıl dramatik) çıka gelişi ... Ve sonda, tuhaf biçimde Sven Wollter'in bir diğer (ve çok ünlü) filminin, Tarkovsky'nin Kurban'ınınkini çağrıştıran final bölümü ...


Sanırım, Menekşe Koyu'nu ilk fırsatta bir kez daha görüp sakin, dingin havası altında yatan "ateş"i daha iyi kavramayı deneyeceğim.. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 119”

 


FİLMİ İZLE 




 

MAĞRURLAR “YARALI KALP” (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Aydın Görüntü Yönetmeni: Mahmut Demir Yapım: Ozan Film / Mehmet Aydın

Oyuncular: Tarık Tarcan, Fulden Uras, Belgin Güven, Sümer Tilmaç

Konu: Filmde, mühendis bir adamla genç bir kızın aşk öyküsü konu edilir. Funda, tatil amacıyla güneydeki küçük bir beldeye gelir. Burada Uğur’la karşılaşan Funda, onunla tanışmaya çalışır. Civardaki inşaatlardan birinde mühendis olarak çalışan Uğur, içine kapanık biridir. Bu nedenle Funda’nın tanışma çabaları sonuçsuz kalır. Sonunda bir vesileyle tanışan ikili yakınlaşır. Bir süre sonra Uğur, önlerine çıkan engeller yüzünden Funda’dan ayrılır. Ancak bu karar yüzünden ikili daha da mutsuz olacaktır. (Hasan Sakın - TSA)

FİLMİ İZLE 





 

MADDE 438 (1990)


Yönetmen: Ümit Efekan Senaryo: Ümit Efekan, Erdoğan Tünaş Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Yardımcı Yönetmen: Mesut Taner, Yönetmen Yardımcısı: Deniz Mutlu, Kamera Asst.: Erol Civan, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, Laboratuar: Yahya Öztürk, Mustafa Oruç, Müzik: Melih Kibar, Renk Düzenleme: Adnan Şahin, Işık Şefi: Ali Salim Yaşar, Ses Kayıt: Naci Ismık, Yapım Koordinatörü: Adnan İrkut, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: Gülşen Bubikoğlu, Berhan Şimşek, Nedim Doğan, Mehtap Anıl, Hakan Ural, Güzin Çorağan, Işık Aras, Selahattin Fırat, Yaşar Kutbay, Enver Dönmez, Dervrim Parscan, Gülten Ceylan, Nuran yalçın, Hakkı Kıvanç, Dündar Aydınlı, Ekrem Dümer, Nejat Gürçen, Hale Haykır, Memduh Ünsal, Sercan Uğurlu

Konu: Kocası tarafından fuhuşa zorlanan Naciye (Gülşen Bubikoğlu), onu kaynar suyla haşlamaktan mahkum olur. Cezaevindeyken boşanan Naciye, çıkınca çocuklarıyla annesinin evine sığınır. Annesinin ölümüyle zorlukla bir gecekondu sahibi olur. Fabrikada iş bulur. Ona göz koyan Arif’in evlenme teklifini kabul eden Naciye, onun evli ve çocuklu olduğunu anlayınca vazgeçer. Onu tehdit eden Arif ve arkadaşları evi basıp çocuklarının önünde Naciye’ye tecavüz ederler. Kaçarlarken oradan geçen bekçi ile Sabri adında (Berhan Şimşek) arkadaşı kamyonun plakasını alıp polise şikayetçi olurlar. Kendisine sahip çıkan Sabri’ye yakınlık duyan Naciye genç adamla imam nikahı ile evlenir. Arif ve arkadaşları bu durumu çarpıtıp, polise yakalandıklarında Naciye’nin fuhuş ve zina yaptığı suçlamasında bulunurlar. Sabri ve Naciye karakola götürülür Naciye’ye hayat kadını vesikası verilir. Genç kadının fahişe statüsünde değerlendirilmesi, Arif ve arkadaşlarına büyük ceza indirimine neden olur. Oktay (Hakan Ural) adlı gazeteci olayı araştırır. Yasanın insan haklarına aykırı olduğunu düşünen sivil kadın örgütleri kampanya başlatır. 438. Madde’nin iptali için dava açılır. Genç kadına vurulan damga, oğulları Nuri ve Ali’nin ona sırt çevirmesine neden olur. Küçük oğlu Halil babaannesine verilir ve Naciye ile görüştürülmez. Kızı Ayşe de valilik emriyle ondan kopartılır. Sabri de çevresinin baskısı ile genç kadını terk eder. Ama gerek Oktay’ın basında geniş yankı bulan yazı dizisi, gerekse sivil toplum örgütlerinin kampanyaları ve kamuoyunun bu çağdışı yasa maddesine koyduğu yoğun tepki sonucu, “Madde 438” iptal edilir. Bu acılı süreçte Naciye maddi ve manevi ağır yaralar almıştır ama mücadelesi, yeni Naciye’lerin dramatik yazgılarına en azından hafifletici bir katkı sağlayacaktır...

4 Filme konu olan Antalyalı Nazire Tarhan olayı nedeniyle, fahişelere tecavüz edenlere indirim sağlayan yasa çeşitli tartışmalara yol açtı. Ve bu ara ünlü Stern dergisi aracılığıyla olay, Alman kamuoyuna geniş biçimde yansıtıldı. Filmin çekimi sırasında ise bilim adamları arasında çeşitli tartışmalara yol açan ceza yasasındaki söz konusu madde iptal edildi.


FİLM İZLE 



 

KURYE (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Ahmet Hoşsöyler Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker Yapım: Sun Film/Erol Şenbecerir


Oyuncular: Meral Orhonsay, Yusuf Sezgin, Kamil Öztürk, Erkan Hoşsöyler, Hülya Erçel


Konu: Film, terör örgütü hesabına çalışan bir kurye ile oğlunu ondan korumaya çalışan bir kadının öyküsünü konu alır. Türkiye’de faaliyet gösteren terör grupları tek bir merkezden yönetilir. Ancak güvenlik güçlerinin çalışmaları sonucu merkezle gruplar arasındaki irtibat kopar. Bu nedenle bilgi akışını sağlamak üzere merkez tarafından bir kurye kiralanır. Bir teslimat esnasında aksilik yaşanır ve kurye cinayet işlemek zorunda kalır. Olay sırasında örgüte ait bilgileri içeren kart Erkan adında küçük bir çocuğun eline geçer. Kurye, kartı geri alabilmek için Erkan’ı ve annesi Esin’i takip etmeye başlar. Durum fark edilince polis devreye girer. Bu süreçte Esin’e komiser Orhan yardım edecektir. (Hasan Sakın)

 

 

KOLTUK BELASI (1990) 


Yönetmen: Kartal Tibet Senaryo: Erdoğan Tünaş Görüntü Yönetmeni: Abdullah Gürek Özgün Müzik: Cahit Berkay Sesleri Alan: Erkan Esenboğa Kurgu: İsmail kalkan Yapım: Cem Film/Yahya Ali Kılıç

Oyuncular: Kemal Sunal, Sema Çeyrekbaşı, Gökhan Mete, Berna Laçin, Edoğan Aytekin, Hüseyin Köroğlu, Uluer Suer, Cem Meto, Sedat Demir, Türker Tekin, Rıza Pekkutsal, Ali Rıza Cevizli, Faruk Savun, Şenay Aksoy, Selahattin Fırat, Ali Rıza Cevizli, Faruk Savun, Türker Tekin, Şenay Aksoy, Rıza Pekkutsal, Erdener Oflazoğlu,

 Konu: Ege’nin bir sahil kasabasında, bütün belediye başkanları göreve geldikten sonra çıldırıp akıl hastanesine kapatılmaktadır. Yedinci belediye başkanının da çıldırmasının ardından, daha önce imar müdürlüğünde çalışan dürüst ve örnek memur Zühtü Kaya, çevresinin baskısıyla belediye başkanlığı seçimlerine girer ve büyük bir farkla kazanır. Daha sonrasında ise, ailesinin kendi çıkarları için belediye başkanlığı makamını kullanması başkanı da zor duruma sokacaktır

FİLM İZLE 


 

KİRAZ ÇİÇEK AÇIYOR (1990)



Yönetmen: Yaşar Seriner Senaryo: Macit Koper Foto Direktörü: Erdoğan Engin  Özgün Müzik: Vedat Sakman Yapım: Emek Film/Nazmi Özer Genel Koordinatör: Can Özer, Kurgu: İsmail kalkan, Yönetmen Yardımcıları: Aydın Sayman, Serpil Güler, Işık Şefi: Oğuz Yaralı, Yardımcılar: Mıurat Omay, Hikmet Koç, Kamera Asistanı: Ahmet Bursalı, Set Ekibi: Murat Özlük, İzzet Yılmaz, (Fono Film Stüdyosunda Hazırlanmıştır)

Oyuncular : Halil Ergün, Nur Sürer, Bülent Bilgiç, Menderes Samancılar, Eray Özbal, Osman Cavcı, Sami Hazinses, Cengiz Sezici, Yaşar Güner, Nejat Özbek, Mustafa Suphi Baltacı, Feridun Koç, Mustafa Turan, Sırrı Elitaş, Ali Tutal, Yaşar Pars, Selahattin Fırat,

Konu: Kiraz'ın kocası. köy yerinde yaşanan sefaleti aşmak için Almanya'ya çalışmaya gider. Ne var ki, bir süre sonra karısını arayıp sormaz olur. Kocasının para göndermemesi üzerine Kiraz, çocuklarına ve kör kayınvalidesine bakabilmek için kötü yola düşer/düşürülür. Otoyol kenarında geçen şoförlerle "düşüp kalkan" Kiraz'la yatmayı kabul etmeyen/düşünmeyen iki kişiden biri yol kenarında satıcılık yapan ve yıllar önce ailesini yitiren arkadaşı ve karısını sevdiğini söyleyen mühendistir. Kiraz'ın tek yakınlık kurduğu insanlar da onlardır. Zorunluktan dolayı kötü yola düşen Kiraz sonunda bu işi bırakıp yol kenarında kurulan bir lokantada çalışmaya başlar. Bu arada Kiraz'ın kocası, karısının kötü yola düştüğünü öğrenince namusunu temizlemek için yurda döner ama "aşağılık bir kadın" için yaşamını hapiste geçiremeyeceğini belirterek öldürmekten vazgeçer.

Türkiye'nin belirli bir döneminde yaşanan işsizlik sonucu birçok vatandaş yurt dışına göç etmek zorunda kalmış ve aileler ya dağılmış ya da uzun ayrılıklar yaşanmıştır. Kiraz Çiçek Açıyor'da da Kiraz'ın kocası Almanya'ya gider ve yıllarca ailesini arayıp sormaz. Üstelik orada evlenir. Kiraz geçimini sağlamak için erkeklerle para karşılığında birlikte olmaya başlar. Otoyoldan geçenler ve köyün evli erkekleri bir yandan Kirazla birlikte olurken diğer yandan onu aşağılarlar. Kiraz'la birlikte olmayan iki erkekten biri olan Mustafa, ailesini kaybeden "içi sevgi dolu" biridir. Diğeri ise karayolları mühendisidir. Mühendis, Kiraz'la birlikte olduktan sonra karısının ve çocuklarının fotoğrafına bakan erkeklerden farklı olarak karısını sevdiğini söylemektedir. Sonuçta film, toplumsal ve ekonomik koşulların aşk üzerindeki olumsuz etkisini, korumasız ve güvencesiz kadının "kötü yola" düşmesini ve çarpık ahlak anlayışını eleştirmektedir. “Soner derse "Türk Sinemasında Aşk”

 FİLMİ İZLE 



 

KİRALIK ANNE (1990)


Yönetmen: Ahmet Hoşsöyler Senaryo Ahmet Hoşsöyler, Kamil Öztürk Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker Yapım: Sun Film/Erol Şenbecerir, Maria Öztürk Yapım Sorumlusu: Rafet Kalkan, Set Amiri: Selçuk Öktem, Set Ekibi: İsmet İlbur, Mehmet Yaşa, Işık Yönetmeni: Doğan Atakan, Işık yardımcıları: Mehmet Şenkal, Metin Yenici ,Kamera Asistanı: Uğur Kovan, Reji Asistanı: Tülin Kızılırmak, Yönetmen Yardımcısı: Ali Kıvırcık, Efektör: Atilla Ertüz, Sesleri Alan: Atilla Dankı, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Laboratuıar: Şems Tokgöz, Aslan Tektaş, Mustafa Yıldız, Senkron: Metin Çeşmebaşı, Soner Şenbecerir, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Fatma Yılmaz, Kurgu: Sedat Karadeniz, Müzik: Cahit Berkay, Sineray (Film Stüdyolarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir. )


Oyuncular: Perihan Savaş, Bahar Öztan, Kamil Öztürk, Pembe Mutlu, Rafet Kalkan, Mümtaz Alpaslan, Sevim Ersin, Mehmet Kuştemir


Konu: Çocukları olmayan bir çiftin, çocuk yapmaları için kiralık anne arayışları. Parasal sıkıntyı içinde olan bir kız babası çocuğunun para karşılığında, başka bir adamdan çocuğu olmasına karşı çıkamaz. Bir süre beraber olan çiftin çocukları olur. Artık Kiralık anne görevini bitirmiş ve çocuğu, anlaşma gereği karşı çifte teslim edecektir. Annelik yüreği elvermeyen Peirihan, çocuğu teslim etmek isteme.z Gelişen olaylar dramatik bir sonla nihayet bulur.

 

 

KARARTMA GECELERİ (1990) 




Senaryo ve Yönetmen: Yusuf Kurçenli (Rıfat Ilgaz'ın aynı isimli romannıdan) Görüntü Yönetmeni: Colin Mounier Müzik: Cem İdiz Yapım: Senar Film/Senar Turgut Yönetmen Yardımcıları: Aydın Sayman, Zühre Sipahioğlu, Kurgu: İsmail Kalkan,

Oyuncular: Tarık Akan, Nurseli İdiz, Bülent Bilgiç, Deniz Kurtoğlu, Ömer Çolakoğlu, Menderes Samancılar, Şükrü Türen, İsmail Hakkı Şen, Hikmet Karagöz, Ömer Çolakoğlu, Yaman Tüzcet, Cengiz Korucu, Kemal İnci, Yılmaz Uyar, Nevin Aypar, Deniz Kurdoğlu, Ayşe Erbulak, Oktay Güzeloğlu, Erol Şen, Konuk Oyuncular: Gülsen Tuncer, Necati Bilgiç, , Erol Günaydın, Burçay Anger, Alpay İleri, Altuğ İleri, Salim Dörtcan, Ali Rıza Cevizli, Osman Çıracı, Hamit Alemdar, Mustafa şahin, Mete Özmat, Aslan Alpaslan, Nazım Yılmaz, Sabahattin Bostancıoğlu, Osman Özçelik, Celal Çimen, Necla İlhan, Yılmaz Terzioğlu,

Konu: Olaylar 2. Dünya Savaşı'nın sonlarında (1944) İstanbul'da geçer. Yazdığı şiir kitabı yüzünden başı derde giren öğretmen Mustafa Ünal (Tarık Akan), polis tarafından aranmaktadır. Genç öğretmen işkence korkusuyla teslim olmaz. Sürekli kaçar, mekan değiştirir... Mustafa bu kaçış süresince çeşitli insanlarla karşılaşır. Ve sonuç kaçınılmazdır. Mustafa yakalanır.

ÖDÜL:

9. İstanbul Uluslararası Film Festivali(1990)

►“Karartma Geceleri” "En iyi film"

Jüri Üyeleri: Tunç Başaran (Başkan), Oktay Akbal, Nur Şürer, Timur Selçuk, Çetin Tunca)

27. Antalya Film Şenliği'nde (1990)

► "en iyi 2. film"

► Yusuf Kurçenli, "en iyi yöneiimen ödülünü Halit Refiğ'le (Karılar Koğuşu) paylaştı.

► Tarık Akan "en iyi erkek oyuncu"

► Yunus Nadi Ödülü yarışmasında

► "en iyi film"

85. Uluslararası Vallodolıd Film Şenliği'nde (İspanya1990)

► "Jüri özel ödülü"nü Şili'li yönetmen Silvio Caiozzl'nin "Aynadaki Ay"ı ile paylaştı.

Jüri Üyeleri: Basillo Martin Pacıno (İspanyol yönetmen), Christian Wae ner (Alman yönetmen), Derek Mallcolm (ingiliz eleştirmen), Manuela Cernat (Romanyalı sinema tarihçisi), Carlos Morelli (Arjantilll eleljt1rmen>, Glla Almagor (İsrail’ll senarist ve oyuncu), Katinka Faracotz (İsveç’li yapımcı).

4 Kutluğ Ataman son derecede ilginç bir kişilik. Amerika'da sinema eğitimi görmüş, iki kültür arasında kalmış, kültürel referanslarının zenginliği kadar cinsel çapraşıklıklarını ve bir tür Amerikan sinemasından özellikle fantastik sinemadan aldığı etkileri de yadsımayan ve tüm bunları bir potada harman ederek oldukça özgün bir kişiliğe ulaşan bir genç sanatçı. tık filmi Karanlık Sular'da, tüm bu karmaşanın yansımaları var. Her şey bir yana, ben İstanbul'u henüz hiçbir yerli veya yabancı filmde böylesine gizemli ve ölümcül güzellikteki bir kent olarak görmemiştim. Ataman'ın açık bir sinema duygusu ve yadsınamaz bir yeteneği var. Bu ilk filmi, her ilk filmin olduğu gibi biraz fazla "yüklü" ve dolu olsa da, ben onun tanınmaya değer ve ilgiyle izlenmesi gereken bir sanatçı olduğuna inanıyorum.

BİLİNÇ VE SEVGİ ÜRÜNÜ

 Bahtsız Türk aydınının bitmek tükenmek bilmeyen çilesinden bir kesit. İkinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında, ülkede sürdürülen solcu avından payını almış bir yazar olan Rıfat Ilgaz'ın öz yaşamsal romanı Karartma Geceleri, bizlere aydın öğretmen ve yazar Mustafa Ura!'ı tanıtıyor. "Milli Şef' İnönü yönetimindeki Türkiye'de, savaşın 'gidişat'ından da esinlenen türlü çeşitli baskılar, gözaltına almalar, işkence ve dehşet salma gırla gitmektedir. "olcu avından sonra, ufukta faşizmin yenilgisinin de görünmesinin etkisiyle bu kez "ırkçılar" toplanmaktadır. Ancak solun çilesi henüz bitmiş değildir.

Karartma Geceleri'nin gücü ve sağlamlığı, her türden kışkırtıcılığı önleyen, sloganların ardına sığınmayan, göz boyayıcılığı, çığırtkanlığı iten bir sinemayı yeğlemesinden kaynaklanıyor. Kurçenli, sanki mesajını bağırarak değil, alçak sesle konuşarak vermeyi yeğlemiş. Bir "dönem filmi" bu: 1940’ların İstanbul'u, sınırlı olanaklarla, ama inandırıcı biçimde verilmiş. Keşke kimi dış sahneler biraz daha "kalabalık" olabilseydi, sinemada gösterilen belgeselin teknik düzeyi daha iyi olabilseydi, jenerikteki görüntüler (ve onların üzerine düşen adlar) daha aydınlık olabilseydi... Ama ne önemi var? Kurçenli, zaten bir "dönem filmi" yapmanın sınırlarını rahatlıkla aşıyor. Çeşitli nedenlerle, iç ve dış etkilerle, belli görüşler ve fikirler üzerinde baskı oluşturmayı yeğlemiş, insana karşı işlenebilecek en büyük insanlık suçlarından biri olan işkence yapmayı göze alabilmiş tüm ülke, rejim ve sistemleri sergiliyor, eleştiriyor. Savaş, sıkıyönetim, ülke güvenliği gibi görünürde geçerli nedenleri var bu işleri yapanların. Ama bu nedenler, yapılanları hiçbir zaman açıklamıyor, bağışlatmıyor. "İnsanlık suçu" niteliklerini ortadan kaldırmıyor.

Karartma Geceleri'nin iç dengeleri çok iyi kurulmuş. İşkence bile filmde yeterince, gerektiği veya gerçekte Ilgaz'ın başına geldiği kadarıyla var. Yönetmen, işkenceyi, baskıyı bir etkileme, seyirciyi tavlama öğesi olarak kullanmıyor, bu kolaylığı da elinin tersiyle itiyor. Ve içerdiği tüm karamsarlığa, karabasan yaşayan bir ülke görünümüne karşın sevgi ve umut, filmin sonsal izleniminden hiç de eksik değil. Karartma Geceleri, sinemamızın yüzünü ağartacak bir film “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve  Rönesans Yılları” syf, 102”

& Sinemamızda yıllar içinde yaratıcısıyla ve orijinal metinle hiçbir ilgisi kalmamış hale getirilen "Hababam Sınıfı" serilerinin ötesinde, ikinci Rıfat Ilgaz uyarlaması olan "Karartma Geceleri", 1980'li yılları kamera arkasında gayet verimli biçimde geçiren Yusuf Kurçenli'nin imzasını taşıyor. "Ve Recep ve Zehra ve Ayşe", "Ölmez Ağacı", "Merdoğlu Ömer Bey", "Gramofon Avrat" gibi nitelikli ve yere sağlam basan filmleriyle tanınan Kurçenli'nin "Raziye"yle birlikte 1990 yılında çektiği "Karartma Geceleri", İkinci Dünya Savaşı'na katılmamış olmakla birlikte savaşın alacakaranlığını ve kimi sıkıntılarını yaşayan, ama solcu, muhalif aydınlarına kat be kat fazla sıkıntı yaşatan Türkiye'ye ve ön sahne İstanbul'a götürüyor seyirciyi. Yazdığı şiir kitabında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle polis tarafından aranan şair Mustafa Ural, eğer yakalanırsa kendisini bekleyen sonun, dönemin meşhur işkence merkezi Sansaryan Han'ın hücreleri olduğunu çok iyi bilmektedir. İlerici şair, hiç de kolay geçmeyecek bir kaçış serüvenine atılacak, bu süreçte kendisini, arkadaşlarını, İstanbul'u ve halkını daha yakın dan tanıyacaktır.

9. İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde en iyi yerli yapım seçilen, 27. Antalya Film Festivali'nde Halit Refiğ'in "Karılar Koğuşu" filminin ardından ikincilikle ödüllendirilen ve Kurçenli'ye Refiğ'le birlikte en iyi yönetmen dalında Altın Portakal kazandıran "Karartma Geceleri", Milli Şef döneminde (kuşkusuz sonrasında da) ülkemiz aydınının reva görüldüğü muameleyi, 40 Kuşağı olarak adlandırılan şairlerimizin mücadelesini, yalın ve süssüz anlatımla, çok büyük laflar etme hevesine kapılmadan aktaran bir filmdir. Tarık Akan'ın Altın Portakal'a değer görülen başarılı oyunculuğuyla sürüklediği öykü, dönem atmosferinin de başarıyla canlandırılmasıyla Türk sinemasının 'politik öyküler' kategorisinde hatırı sayılır bir yer edinmiştir kendisine. Ve çok ilginç, bence bir o kadar da talihsiz bir tartışmaya da yol açmıştır. Antalya'da en iyi film seçilen, bir başka hapishanetutsaklık öyküsü anlatan, edebiyat ve siyasi tarihimizdeki bir başka ünlü düşünce suçlusu olan Kemal Tahir'in yaşamından kesitler taşıyan "Karılar Koğuşu"nun yönetmeni, Türk sinemasına azımsanamayacak katkılarda bulunan, "Yorgun Savaşçı"sı 12 Eylül’cülerce yakılan saygın yönetmen Halit Refiğ, "Karartma Geceleri"nin yurtdışı festivallerde ülkemizi temsil etmesini sert dille protesto etmiş, filmin 'devlet düşmanlığı' yaptığını dile getirmişti. "Karartma Geceleri", özellikle işkence sahneleri nedeniyle bazı yasaklamalara maruz kaldı, ancak sonradan bu yasaklar kaldırıldı. Rıfat Ilgaz'ın bir görüşmemizde, "Biz devlete değil, hükümete karşıydık, Mustafa Kemal'in kurduğu devleti neden yıkmaya çalışalım ki" deyişi de dün gibi aklımda. Son olarak kişisel bir anımı da aktarayım "Karartma Geceleri"yle ilgili ...

 Galası, 1990 Mart'ının sonlarına doğru Beyoğlu'ndaki Muammer Karaca Tiyatrosu'nda yapılan filmin bir sahnesinde, polisten kaçan ve cebinde fazla parası da olmayan Mustafa Ural, yedek subaylık yapan arkadaşından kendisine yardımcı olmasını ister. Karnı da çok açtır... Arkadaşı, şaire fazla yardımcı olamayacağını, ancak yemek ısmarlayabileceğini söyler. İki arkadaş salaş bir meyhaneye gidip ızgara köfte yer ve şarap içerler. Gala bittikten sonra gecenin bir vaktinde İstiklal Caddesi'ne çıktığımda, o sahnenin de etkisiyle canım müthiş biçimde köfte yemek ve şarap içmek istedi. Aradım taradım, açık bir yer bulamadım ... Aklımda o sahne ve bastırılmamış açlığımla eve gittim. Tesadüf bu ya, ertesi gün DGM'de bir duruşmam vardı ve basın yoluyla komünizm propagandası yaptığım gerekçesiyle tutuklandım. Aklımda dönüp dolaşan tek şey, bir gece önce gerçekleştiremediğim fantezimdi ve kim bilir kaç yıl beklemek zorundaydım. Neyse ki Bayrampaşa Cezaevi'nde 10 gün misafirliğin ardından tutuksuz yargılanmak üzere salıverildim ve tabii ki ilk işim, filmin o sahnesini aynen yaşamak oldu. Bayrampaşa, 50 yıl öncesinin Sansaryan Hanı'ndan çok farklıydı tabii, herhangi bir baskızulüm yaşamadığımı ama ardı arkası gelmek bilmeyen açlık grevlerinden birine denk geldiğimi ve 10 gün boyunca tek bir lokma bile yiyemediğimi, bir anlamda aç girdiğim cezaevinden gene aç çıktığımı belirtmek isterim ... Yani genel başarısı bir yana, ızgara köfteşarap sahnesiyle de unutamadığım filmlerden biridir "Karartma Geceleri". (Tunca Arslan) “SİYAD, 40 Yılın Serüveni”