Powered By Blogger

2 Kasım 2022 Çarşamba

 

MENEKŞE KOYU (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Barbro Karabuda Eser: Yaşar Kemal, “Ağır Akar Su” öyküsü Görüntü Yönetmeni: Güneş Karabuda Müzik: Alfons Karabuda Yapım: Türk Konsept/İsveç (Film teknik, OberonSon) ortak yapımı

Oyuncular: Türkan Şoray (Neriman, Sven Wollter, Macit Koper (Rüstem), Yavuzer Çetinkaya (Hasan), Vildan Kara (Karakız), Füsun Demirel, Tanju Tuncer, Kadir Savun (Rahmi), Hikmet Karagöz (İbrahim), Savaş Yurttaş, Dursun Ali Sağıroğlu, Lale Oraloğlu (kadın), Erol Günaydın (teffaf), Salih Kalyon, Ozan Bilen (Ali), Burçin Terzioğlu

Konu: Filmde, bir adam ve ailesinin köydeki diğer kişilerle yaşadıkları konu edilir. Kerem bir balıkçı köyüne gelerek yeni bir düzen kurar. Kendine bir ev inşa eder. Aynı zamanda tamirattan anladığı için köydeki bozuk tekneleri tamir eder. Yaptığı ev bittikten sonra belediye, kaçak olduğu gerekçesiyle evi yıkar. Köylüler bu duruma üzülerek Kerem’e yardım eder ve yeniden bir ev yaparlar. Bir süre sonra Kerem’in karısı Neriman ve iki çocuğu da köye gelir. Ancak Neriman bu yeni yaşantıya ve köye uyum sağlayamayacaktır. (Meltem İşler Sevindi)

► ...Barbro Karabuda'nın, yıllar önce izlediğim ve bende hoş bir anısı olan orta uzunluktaki Bebek filminden sonra soyunduğu bu yeni Yaşar Kemal uyarlaması da doğrusu başlarda pek olumlu bir izlenim bırakmadı bende ...

Bırakmadı, çünkü İsveçli sinemacı, Yaşar Kemal'e bizim beklediğimizden, bekleyebileceğimizden temelde farklı bir yaklaşım gerçekleştirmeyi denemiş sanıyorum. Kıyıdaki bir balıkçı köyüne gelip yerleşmiş, elinden her iş gelen, denize düşenin kurtarılmasından laternacı Hasan'ın bozuk armonikasının onarımına, marifet gerektiren her işin kendisinden beklenir olduğu Kerem Usta, köy sakinleriyle gündelik yaşam ve sorunlar çerçevesinde gelişen sınırlı bir ilişki kuruyor.

Sonra beklediği, uzaklardaki kadını Neriman çıkageliyor bir gün: cam göbeği rengindeki giysisi ve hırkası, kolunda iki çocuğu ve Türkan Şoray'ın Anadolu duvar halılarından çıkıp yeryüzüne inmiş kadın yüzlerini anımsatan güzelliğiyle ... Mutluluk ve uyum çok kısa sürüyor:

Kerem Usta, doyumsuz Neriman'ın istediği yaşamı ona veremeyecektir. Kadın alıp başını gidiyor. Çok sonra, Almanya'da birlikte yaşadığı bir adamdan olma yeni bebeğiyle dönüp geldiğinde, karşısında kırık, acılaşmış, onca sevdiği doğaya, çevreye ve yaşama yabancılaşmış, elini kana bulamaya da hazır bir Kerem Usta bulacaktır ...


Klasik anlamda bir dramaturji kurmuyor kadın yönetmen, kişileri Batılı anlamda bir psikolojik çabayla bize tanıtmayı seçmiyor. Baş kişisi olan Kerem Usta'ya, "Özellikle konuşurken, bir diyalog söylerken hiç yaklaşmıyor. Diğer bir deyimle, Kerem'in ağzından yakın plan eşliğinde tek bir sözcük bile duymuyoruz. Seyircinin kahramanlarla özdeşleşmesini, hatta yakınlaşmasını istemiyor Karabuda ..


Yaşar Kemal bir masal ustası; gelenekleri, söylenceleri, halk masallarını ve tüm bunlardan çözülüp gelmiş kahramanların, ister Toroslar'da olsun ister bir Florya köyünde, alabildiğine zengin, kimisi sanki hiç duyulmamış bir sözcük seli içinde tasvir edildiği ve gerçek dediğimiz şeyle ilintisi zaman zaman kuşkulu düzeylere kayan bir anlatım büyücüsü değil mi!


Karabuda, bu açıdan belki Yaşar Kemal'i bizim öngörülerimizin de ötesinde yakalıyor (tiipik bir Akdenizli yazarı Kuzey Avrupa ülkelerinin bunca sevmesi ve kavraması beni hep şaşırtmıştır) ve onun yazısına eşdeğerde bir sinemayı gerçekleştiriyor. Bu sinemada karakterler yok, tipler var. İnsanlar, kişiler derinleştirilmiş, Freudcu bir psikolojiyle boyutlandırılmış öz varlıklarıyla değil, öncelikle Amerikan sinemasını andıran çok başarılı bir "tipleme" içindeki fiziksel özellikleri (örneğin bir Kadir Savun, bir Lale Oraloğlu, bir Erol Günaydın vb. yan tipleri düşünün) ve buna ek olarak temel davranış biçimleri ve onların dışavurumuyla tanımlanıyorlar.

 

Bireylerin bireysellikleri içinde ancak sınırlı biçimde belirdiği bu tabİo, bir mozaiği, bir Breughel tablosunu (Livaneli'nin Yer Demir Gök Bakır'ının da bu ressamı akla getirmesi bir rastlantı değildi belki) veya (bir kez daha) bir duvar halısını akla getiriyor.


Bu genel görünüm içinde Karabuda, bir yandan Macit Koper, Yavuzer Çetinkaya, Vildan Kaya gibi oyuncuları, fiziksel özelliklerine katılan temel davranışlarıyla, birlikte karaktere doğru geliştirirken Türkan Şoray'ı, bir adamı yücelten ve yıkan, var ve de yok eden kadın, sanki "ezelden ebede" değişmez kader kadın olarak başarıyla kullanıyor. Fiziğiyle rolüne çok yakışan, ayrıca "bakışlarıyla konuşmayı" da bilen usta oyuncu Sven Wollter'e gerçekten "konuşma" fırsatı vermemiş olması ise bir eksiklik bence ...


 Ve Yaşar Kemal'in sıcak Akdenizliliğine bu denetimli Kuzey yaklaşımı, yine de yer yer kimi sinemasal "patlamalar" içeriyor: Neriman'ın (sözünü ettiğim) ilk gelişi, Kerem Usta'nın fırtınalı bir deniz fonu önünde patlayan öfkesi, Neriman'ın sinirli bir denizden ikinci (ve asıl dramatik) çıka gelişi ... Ve sonda, tuhaf biçimde Sven Wollter'in bir diğer (ve çok ünlü) filminin, Tarkovsky'nin Kurban'ınınkini çağrıştıran final bölümü ...


Sanırım, Menekşe Koyu'nu ilk fırsatta bir kez daha görüp sakin, dingin havası altında yatan "ateş"i daha iyi kavramayı deneyeceğim.. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 119”

 


FİLMİ İZLE 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder