Powered By Blogger

3 Kasım 2022 Perşembe

 

SUYUN ÖTE YANI (1991)

Yönetmen: Tomris Giritlioğlu Senaryo: Feride Çiçekoğlu, Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz, Yapım: TRT Ankara Televizyonu/ Meral Babacan Sanat Yönetmeni: Nihal Koldaş, Müzik: Yeni Türkü, Ses: Ayşegül Güngör, Kurgu: Bilge Can, Yapım Yardımcıları: İsmet Danyıldız, İdris Emektar, Devamlılık Yazmanı: Nilgün Seren, Kamera Asistanları: Erol Yazıcı, Mahmut Özgün, Sanat Yön. Yrd.: Eşber Güvenç, Işık: Süleyman Çekiç, İrfan Dağtaşoğlu, Candemir Gökşin, Set Amiri: Erdal Sümer, Set Ekibi: Ertan Sımsıkı, Mehmet Yaşa, Efektör: Murat Karahüseyinoğlu, Jenerik: Hilmi Güver, Hüseyin Kayıkçılart, Fotoğraf: Mehmet Gökağaç, Kuaför: Murat Yurdagül, Kostüm: Ahmet Delialioğlu, Ses Kayıt: İlhami Büyüktuna, Laboratuar: Ankara TV, Sorumlu: Gülseren Öz, Renk Düzeltme: Doğan Yıldız, Negatif Kurgu: Rabia Erat, Film Baskı: Emin Fındıklı, Film Yıkama: Rasim Saraç, Yener Tomaç, İsmail Yavuz, Proses Kontrol: Mustafa Polat, Ahmet Başaran, Ulaştırma: Yusuf Zorlu, Murtat Duman, Menderes Polat

Oyuncular: Nur Sürer (Kadın), Selçuk Yöntem (Adam), Meral Çetinkaya (Sıdıka), Uğur Polat, (Yunanlı avukat) Halil Ergün (Arap Mustafa), Pıtırcık Akerman (Gelin), Oktay Kaynarca, Deniz Danışmanlar: Uras Soley , Zafer Aldemir, Feride Çiçekoğlu, Koreoraf: Cihan Yöntem, Dansçılar: Ertan Şanal, Ertuğrul Polat, Volkan Kıran, Serhat Elifler, Murat Koman, Bengi kazak, Ayşe Fideanlık, Arzu Dirin, Özge Kınıklı, Başak Köklükaya, Ebru Törüner, ,

KONU: Genç bir çift Cunda adasına tatile giderler. Yıl 1983. Kaldıkları pansiyon, 1924 yılında Girit'ten göç eden Sıdıka Hanıma aittir. Pansiyonda kalan insanların unuttuğu kitapları biriktiren Sıdıka hanımın pansiyonunda çekmecenin içinden bir kitap çıkar. Genç çift kitabın arasında bazı notlar bulur. Cunta döneminde Yunanistan'dan kaçmış bir avukatın anılarıdır bunlar. Kitapta avukatın dostu Arap Mustafa'yı aramaya koyulurlar, Arap Mustafa bir evde tek başına yaşamaktadır. Kimseyle konuşmaz. Sıdıka hanımdan başka. Sıdıka hanım, Mustafa'nın gençlik aşkıdır.



 

SONSUZA YÜRÜMEK (1991)


Yönetmen: Mesut Uçakan, Senaryo: Üstün İnanç, Mesut Uçakan, Görüntü Yönetmeni: Ümit Ardabak, Müzik: Özkan Turgay Yapım: AtlasNehir İletişim Kurgu: Necdet Tok, Sanat Yönetmeni: Hatice Öncül, Yönetmen Yardımcısı: Aynur Başgök, (Şafak Film laboratuvarında hazırlanmıştır)


Oyuncular: Gamze Tunar, Nilüfer Aydan, Efgan Efekan, Halûk Kurdoğlu, Akın Tunç, Hicran Güney, Murat Soydan, Ünsal Emre, Funda Birtek, Mesut Çakarlı, Ayşe Karaali, Pelin Karahan


Konu: Filmde, bir kadının dini inancı yüzünden yaşadığı zorluklar anlatılır. Tıp fakültesinde öğrenci olan Serpil, başörtüsü takıp namaz kılmaya başlar. Bunun üzerine ailesi Serpil’in akli dengesini kaybettiğini düşünür ve onu bir kliniğe kapatır. Serpil’in arkadaşının amcası Doktor Murtaza durumu sağlık bakanlığına haber verir. Bunun üzerine müfettişler kliniği denetler. Serpil’in haksız yere gözetim altında tutulduğunu tespit ederler. Serpil, klinikten çıkar ve ailesinin evinden ayrılır. Arkadaşlarının yanına bir öğrenci evine yerleşir. Serpil üniversitede yaşanan yasaklara karşı mücadele etmeye çalışacaktır. (Meltem İşler Sevindi)

.

ÖDÜL:

 4. Ankara Uluslar arası Film Festivali’nde (1992)

►En iyi 2. Film

►Meral Çetinkaya “ En İyi Oyuncu

11. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde (1992)
    ►Mesut Uçakan “En iyi yönetmen”
    ►Jüri Özel Ödülü

& Yalnızız, Peyami Safa’nın çok güzel bir romanının adıydı. İslamcı Yönetmen Mesut Uçakan, geçen yıllarda çevirdiği Yalnız Değilsiniz fılminin adını bu romandan mı esinlenerek koydu, bilmiyorum. "Türban sorunu"nun gündemde olduğu dönemde gösterime çıkan bu film, Türkiye çapında büyük bir seyirci kitlesine ulaştı ve şimdi ikinci bölümü Sonsuza Yürümek adıyla sinemalarda ...

İslamcı sinemanın son yıllardaki ürünlerini görmeye pek fırsat bulamamıştım. Bu kez gidip izledim. Bu film, İslamcı sinemanın ve genelde tüm 'tez filmleri'nin olduğu gibi bir sinea olaayı oluşturmuyor. Daha çok toplum bilimsel bir çerçeveden bakılmayı gerektiriyor. Kendisine İslamcı adını takan bu tür bir sinemadan, kendi adıma hiçbir zaman rahatsızlık duymadım. 1973-74'ten başlayarak çeşitli yazı, eleştiri ve konuşmalarımın (gerek benimle yapılan konuşmalar, gerekse benim örneğin Yücel Çakmaklı'yla yaptığım konuşmalar) tanıklık edeceği gibi, bu tür sinemayı hep hoşgörüyle karşıladım. Hollywood Tevrat'a da, İncil'e de az yatırım yapmamıştı. Onca yıl izleyip durduğumuz Haçlı Seferleri, Evamiri Aşere (sonradan 10 Emir). Ben Hur, Zincirli Köle, Peygamberler Tarihi  The Bible vb. filmlerde, dinlerin kutsal kitapları, inançları ve propagandaları, bu parlak üstün yapımların dokusuna ustalıkla yerleştirilmişti. İslam niçin aynı şeyi yapmasın ki?

Üstelik İslam'ın sinemayı kullanması, başlı başına bir reform olarak görünmüştü bana... "Suret yasağının yüzyıllar boyu tüm plastik sanatları güdük bıraktığı, daha düne kadar belli çevrelerde sinemanın 'günah olduğu' fikrinin varlığı düşünüldüğünde, İslamcı inanç ve düşüncenin, teknolojinin öz çocuğu olan bu en yeni sanattan yararlanması ve giderek kendi sinemacılarını yetiştirmesi, Marshall Mac Luhan'ın medya teknolojisinin maddi yapısına verdiği önemi anımsatır biçimde, mesajın kendisinden bile daha önemli bir olguydu, tam bir gelişmeydi.

Yücel Çakmaklı'nın açtığı yoldan giden İslamcı sinema, Türk sinema tarihine önemli filmler bırakmadıysa da, bu filmlerde kendi özlemlerini, sorun ve sorunsallarını bulan kitlelere çekici geldi, belli bir işlev gördü, özellikkle son dönemde ise Türkiye'nin gündemindeki belli olaylarla kurdukları koşutluk sayesinde, bu filmler azımsanamayacak bir seyirciye ulaştılar.

Ancak Beşiktaş Mıstık Sineması'nda 10 I5'i aşmayan sayıda seyirciyle filmi izlerken, İslamcı sinemanın sonunun mu geldiğini kendi kendime sordum. Uçakan'ın sinemasında belli bir gelişme vardı kuşkusuz. Ancak film, yine bu tür filmlere özgü şematizmi ve katılığı da koruyordu. O faşist tavırlı kürsü hocalarına, o bir günde namaza niyaza duran kumarcı 'sosyete kadınları'na inanma olanağı pek yoktu.

 Ama filmin bu kez seyirci çekememesinin nedenleri başka yerdeydi. Türkiye' de çok şey öylesine hızla değişmiş ve değişme yoluna girmişti ki... Ekim 1990'da parlamentodan geçen (ve bu kez Cumhurbaşkanından veto yemediği için kesinleşen) yasa, artık 'türban yasağını fiiliyatta kaldırıyordu. Olay, en azından ülkenin gündeminden çıkmış, ilk filmin ulaştığı yüz binler, bu durumda artık bir hayal olmuştu.

Bu olaydan çıkarılacak dersleri ayrıca belirtmeye gerek var mı? Elbette ki yasaklarla bir yere varılmıyor. Olsa olsa kitleler kışkırtılıyor, tepkiler kamçılanıyor', sonunda istenenin tam tersi noktalara geliniyor. Yasaklar kalktığı oranda ise dünün kızgın, kışkırtılmış ve eyleme yönelmiş kitlelerini ara ki bulasın!... Bu arada bir tür İslamcı sinema da kolay ve hazır bir seyirciden oldu. Ama yalnızca kendilerini yalnız bırakılmış hissedenlerin sırtlarını sıvazlayıp "yalnız değilsiniz" mesajını vermek, kendisine İslamcı sinema adını takmış bir sinema için hafif bir amaç kalmıyor mu? Eğer yalnızca konjonktürel olaylarla değil gerçek ve kalıcı biçimde Türkiye'nin gündeminde olmak istiyorsa bu sinemanın daha boyutlu, derin ve tartışmacı yapıtlar ortaya koyması gereği açık değil mi? “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 138”

 

 

SİYABEND İLE HECO (1991)  Siyabendü Xece” 

Yönetmen: Şahin Gök, Senaryo: Hüseyin Erdem, Görüntü Yönetmeni: Kemal Seydo, Yapım: Senar Film/Senar Turgut

Oyuncular: Tarık Akan (Siyabend), Mine Çayıroğlu (Xece), Yaman Okay (Qeda), Murat Soydan (Bezirgan), Mesut Çakarlı (Küçük Siyabend), Menderes Samancılar (Siyabend'in amcası), Kâzım Kartal (Ağa), Duygu Ankara (Siyabend'in teyzesi), Yılmaz Erdoğan (Siyabend'in abisi), Hülya Erçel (Siyabend'in annesi), Orsel Sonat, Metin Çekmez (Hesinkar), Cengiz Sezici Siyabend'in abisi), Mustafa Suphi Baltacı

Konu: Kürt mitolojisinde yer alan iki gencin aşk hikâyesi.

 

FİLMİ İZLE 



 

SENİ SEVİYORUM ROSA (1991)


Senaryo ve Yönetmen: Işıl Özgentürk, Eser: Sevgi Soysal (“Tante Rosa” adlı romanından uyarlama) Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay Yapım: Asya Film/Ali Özgentürk  Christa Saredi (Zürih) Ortak yapımı Kurgu: Mevlüt Koçak, Müzik: Thesia Panayiotou, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler,

Oyuncular: Sumru Yavrucuk, Mahir Günşıray, İsmet Ay, Halil Ergün, Kutay Köktürk, Taner Barlas, Mehmet Atak, Güzin Özipek, Müjdat Gezen, Gülümser Gülhan, Güzin Özyağcılar, Kutay Köktürk, Sedef Bediz, Hande Meşe (Küçük Rosa), Alişan Çapın(Hayal Prensi), Konuk Oyuncular:, Ayla Algan, Yaman OKay, Selçuk Erez, Ali Sirmen, Refik Durbaş, Mustafa Göçmen,

KONU: "Almanya'nın küçük bir kasabasında yetişmiş Rosa, onbir yaşında babasının ölümü üzerine, annesi bir başkası ile evlenir ve rahibeler okuluna verilir. Bedenin arzularına gem vurmadığı gerekçesi ile okuldan çıkarılır. 1. Dünya savaşı bittiğinde. komşu oğlu Hans tarafından ayartılınca 'namusu kirlenmiş bir kız olmamak için Hans ile evlenir. Evlendiğinin yedinci yılında üçüncü çocuğunu yeni doğurmuşken, yaşadığı gelenek görenek delisi kasabadan kaçar. Kilise tarafından aforoz edilir. Büyük kente gelir, gazete satıcısı olur. Bir müzisyenle yaptığı evlilikten iki çocuğu olur. Keman çalan kocası ölünce, II. Dünya savaşının telaşlı günlerinde üçüncü defa evlenir. Kocası cephede iken aşıklar edinir. Eski eşya satıcılığı, pansiyonculuk, hela bekçiliği, randevuevi kasiyerliği yaparak yaşamakta ısrar eder: Hep prensler beklemiştir, kendini düşes olarak görür; yaşlı ve yoksuldur, sokaklardan topladığı boş şişeleri satar. Ölüsü sokakta kalır. Bundan sonra çocukları ve son erkeği Mathes bulunur. Cesedi yakılır külleri vazo içinde Mathese verilir. Bir gün Rosa’dan kalan tek miras kedilerinden biri vazoyu devirir, diğeri ise dökülen küllerin üzerine işer.

"Düşsel, romantik, eski kartpostal estetiğine yakın, nostaljik Beyoğlu ve Levantenler, azınlıklar temalarını yapay ve özentili bir albüm şeklinde görüntüleyen film, karşımıza bir başka temelde problemli ve problematik kadın kişiliği çıkarır.

Evet, Rosa'yı biz de sevdik. Bir kadın olarak, bir kişilik olarak... Çok erken yaşta yitirdiğimiz Sevgi Soysal'ın tüm bir yaşam deneyiminden, bir kadın, bir aydın, duyarlı bir sanatçı olarak yaşam deneyiminden süzülüp gelmiş ilginç, kişisel, sinemalaştırılması neredeyse düşünülemez bir romandı Tante Rosa. Bu romanı sinemalaştırmak bile, ilginç bir çaba, neredeyse bir meydan okuma ...

 

İstanbul' da bir "azınlık mensubu" olarak doğup büyüyen ve yine bu kentte ölen Rosa, yaşamı gerçekler ile düşler arasında bölünmüş bir kadın. Onun yaşamında gerçek kişilerden çok, daha çocukluk düşlerinde gözüken "yakışıklı prens", gaipten haber veren falcılar, gündüz gözüyle görülen düşler yer tutuyor. Rosa, yaşamını düşlerle örüyar, hayallerin gergefinde dokuyor, yaşamın katı gerçeklerinden kaçıp rüyalara sığınıyor. Bu yüzden, fılmde en azından üç falcı kadın, gerçek ile düş arasında gidip gelen sahneler, simge kişiliklerle dolu bir anlatım var.

Işıl Özgentürk, bu ilk sinema deneyiminde özellikle iki yönetmenden esinlenmiş görünüyor: Özellikle Fellini (filmin tiyatroyla, sahneyle, büyüyle ilişkili hemen tüm ilk yarısı) ve Bunuel. Düş sahnelerinde Bunuel etkisi olduğu gibi, özellikle bir sahnede bu çok belirgin:

Rosa'nın gerdek gecesi sabahı, pencere camını kırıp çıplak göğsünü dışarıya teşhir ettiği sahne, sanki Tristana'dan fırlamış ...

Bu etkileri belirtmem, eleştirmek amacıyla değil. Böylesine büyük ustalardan etkilenmek bir kusur değil, bir erdem. Yönetmenlik denen belalı çabanın başlangıcında bu ustalardan etkilenmemek mümkün mü zaten? Işıl Özgentürk, Rosa'nın yaşamını bizlere birbirinden güzel, estetik, şık görünümlü tablolar halinde sunuyor. Bu film, insanda yaprakları birer birer, yavaş yavaş çevrilen, ilginç kartpostallarla süslü bir albüm izlenimi bırakıyor. Rosa'nın yaşamını, bu albümün tabloları (veya kartpostalları) aracılığıyla izliyor, onun umuttsuz biçimde aşkı arayışını, bu kentin karmaşık kültürü içinde yitip gidişini, hayal kırıklıklarından düşlere sığınışını belli bir estetik keyifle izliyoruz. Bir tür yerli Cabiria'nın Geceleri veya Ruhların sülyet’i var karşımızda .

Ancak Seni Seviyorum Rosa, garip bir biçimde, hiçbir anında bir film izlenimi bırakmıyor bizde. En azından, klasik film anlayışımız dahilinde bir film demeliydim. Bu, daha çok isteyeerek alışılmış anlatım kalıplarını, kurgu bağlantılarını, kamera hareketlerini bir yana iten, statikliği bilinçli olarak seçmiş bir deneme olarak gözüküyor.

Burada belki üçüncü bir etkiden, Alman ekolünden söz etmek gerekiyor. Gerçekten de Özgentürk'ün, Fellini çağrışımları içeren bir konuyu Fellini gibi barok, süslü, coşkulu bir siinema diliyle değil de, örneğin Fasbinder, ama özellikle Syberberg gibi klasik dramaturjiyi bir yana iten, sahnelerini bağımsız tablolar gibi düşünüp çeken bir anlayışla anlatması, belki de üçüncü bir esin kaynağı olarak yorumlanabilir.

Seni Seviyorum Rosa, bu açıdan klasik anlamda başarılı bir film değil. Çünkü klasik anlamda bir fılm olmaya sıvanmamış. Bu estetik kartpostallar albümüne belli ölçüde hayat veren, kusursuz bir ışıklandırma ve görüntü yönetimi çabasının yanı sıra oyuncular oluyor. Sumru Yavrucuk'un bizce yetersiz bir senaryaya karşın verdiği oyun ve yarattığı inandırıcılık olağanüstü. Hepsi değilse de, birçok oyuncu için de aynı şey söylenebilir. Yunan kökenli müzik ise biraz da azınlık İstanbul'unun tarihi olan bu film için çok uygun.

Seni Seviyorum Rosa, yineleyelim, bu açıdan klasik anlamda başarılı bir film değil. Ancak filmin istenerek oluşturulmuş farklı bir yapısı, değişik bir tadı var. "Eski ağza yeni taam" arayışı içinde olanlar mutlaka görmeli. “Atilla Dorsay, Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 134”

 Ankara Film Festivali’nde (1992)

► “En İyi 3. Film”

►İsmet Ay “ En iyi yardımcı oyuncu”

►Thesia Panayiotou “En iyi müzik”

►Ertunç Şenlkay “En iyi g örüntü yönetmeni”

 11. İstanbul Film Festivali’nde (1992)

►Jüri Özel Ödülü

► Kültür Bakanlığı “Sinema Başarı Ödülü”



 ÖLÜMÜ YAŞAMAK (1991) 

Senaryo ve Yönetmen: Nejat Gürsoy, Görüntü Yönetmeni: Ferhat Bakır, Yapım: Yaşam Film/Gazanfer Dirlik

Oyuncular: Süreyya Mertoğlu, Teoman Ayık, Mehmet Ezici, Nilgün Can, Kâzım Kartal, Meltem Berent, Ünsal Emre, Gülşah Dilek,


Konu: Cinayetle sonuçlanan bir şoförün öyküsü

 

MEMÜ ZİN (1991)



Yönetmen: Ümit Elçi, Senaryo Hamza Özbal, Ümit Elçi, Görüntü Yönetmeni: Salih Dikisçi; Müzik: Mazlum Çimen Yapım: Aksiyon Yapımcılık/ Kadir Yılmaz Kurgu: İsmail Kalkan, Sanat Yönetmeni: Suna Çiftçi, (Kültür Bakanlığı katkılarıyla).

Oyuncular: Füsun Demirel (Dadı Hayzehun), Halil Ergün (Zeyndin Bey), Yalçın Dümer (Mem), Meltem Doğanay

 

 (Zin), Levent Güner (Tajdin), Eser Giray (Siti), Erdal Gülver (Beko)

 ÖDÜL:

Kültür Bakanlığı Sinema Başarı Ödülü (1992)

Konu: Film günümüzde bir Nevruz şenliği sırasında ellerinde meşaleler bulunan erkeklerin yamaçtan aşağı inip Demirci Kava’yı canlandıran kişinin etrafına toplandıkları görkemli bir sahneyle açılıyor. Şenlik sürerken bir dedenin etrafına toplanan delikanlılar ondan Nevruz kutlamasının anlamını, ardından da "Mem ve Zin"in masalını dinliyor. Botanlı "bey soyundan iki yiğit", Mem ve Tajdin, Zeyndin Bey’in güzeller güzeli iki kız kardeşi Zin ve Siti’nin kılık değiştirip Nevruz şenliğine katılacaklarını haber alınca aynı yöntemi uygulayıp onları görmeye karar veriyorlar. Oğlan kılığında iki kızla, kadın kılığında iki delikanlı karşılaşır karşılaşmaz birbirlerine aşık oluyor. Ardından gelişen ve geleneklerce şekillenen olaylarda Tajdin ve Siti evleniyor ama zalim Beko yüzünden Mem zindana atılıyor, Zin üzüntüsünden yatağa düşüyor. Bütün aşk masalları kavuşamayan, kötüler tarafından ayrılan, öldürülen, intihar etmek zorunda kalan aşıklar üzerinedir.

Not: Ehmede Xani’nin “Ahmmedi Hani” isimli eserinden.

4 Üç yüz yıl öncesine dayandığı söylenen "Mem ve Zin" destanının beyazperde uyarlamasının ana mekanı Hasankeyf. Kayalara oyulmuş bu eşsiz Artuklu kenti, mağaraları ve Dicle manzarasıyla gayet iyi değerlendirilmiş. Güneydoğu Anadolu bölgesine aşina olanlar birkaç sahnede Midyat sokaklarını, dantel gibi işlenmis taş işçiliğini hemen tanıyabilir. Korunmuş tarihi eserler sanat yönetmeninin işini oldukça kolaylaştırmış olmalı. Ancak dekor ve kostüm bir tarihi destandan beklendiği kadar değil.

"Mem ve Zin" destanının aslı nasıldır bilemem ama senaryo ve karakterleri Şekspiryen izler taşıyor. Shakespeare karakterleri gibi kılık değiştirip dolaşıyorlar. Zin’in sevecen dadısı Hayzehun Jülyet’in dadısına (Romeo ve Jülyet), Zin’in ağabeyi Zeyndin Bey’in zalim kahyası Beko Iago’ya (Othello) çok benziyor.

Genel olarak özenle gerçekleştirilmiş bir yapım "Mem ve Zin". Eğer kostümlü filmlere itirazınız yoksa sıkılmadan izlersiniz. Ancak çok durağan oluşu sabrımızı zorluyor. Neredeyse yarı yarıya kısaltmak mümkün. Aşıkların oturarak, yatarak, sabit bir noktaya bakarak acı çektiği sahneler çok sık yineleniyor.



FİLMİ İZLE 




 

KURTOĞLU (1991)


Yönetmen: Yücel Çakmaklı, Senaryo: Yusuf Özarslan, Cem Ertürk'ün çizgi romanından Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Özşahin Yapım: TGRT Kurgu: Necdet Tok Sanat Yönetmeni: Özkul Eren, Müzik.: Ruhi Ayangil,


Oyuncular: Serdar Gökhan, Sezer Güvenirgil, Yılmaz Köksal, Gürcan Sarısoy, Macit Flardun, Lütfi Seyfullah, Aslı Janet, Sühan Baydar, Zekeriya Gümüş, Mehmet Samsa, Mehmet Uğur, Regaip Yakarlar, Cihan Alp, Süheyl Eğriboz, Karga Kemal


Konu: Olaylar Osmanlı İmparatorluğu'nun Oruç Reis döneminde geçer. Kurtoğlu, köyleri basılarak annesi, babası ve nişanlısını öldüren Sen Jan Şovalyelerinin peşine düşer. İntikam peşinde koşan Kurtoğlu, Ali Osman Efendi'yle tanışınca tüm dünyası değişir. Ali Osman Efendi'nin öğütleriyle ufku açılır. Dergahta tasavvuf öğrenir, kılıç ustalarından Hafız'la tanışır. Oruç Reis, Venediklilerin eline esir düşünce Kurtoğlu, Hafız'la birlikte görevlendirilir, Venedik zindanlarında esir olan Oruç Reis'i kurtaracaklardır.

 

KURT KANUNU (1991)

Senaryo ve Yönetmen: Ersin Pertan (Kemal Tahir’in Romanından), Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı, Yapım: Sanmal Film/İrfan Tözüm Reji Ast: Sema Büyüksungur, Makyaj: Oya Tolga, Makyaj Ast: Şükran Çalık, Müzik: Arif Erkin, Kuaför: Talat Tekcan, Prodüksiyon Amirleri: Mustafa Koç, Muhittin Ayan, Kurgu: Ayhan Ergürsel, Sanat Yönetmeni: Annie G. Pertan, Yardımcı Yönetmen: Aslı Altan, Teknik Yönetmen: Mehmet Beyazıt, Görüntü Yön. Yrd: Bülent Terzioğlu, Sanat Yön. Yrd: Türkan Tombul, Sanat Yön Stj: Özlem İkişık, Eğli Kefele, ilstrasyonlar: Nurol Birden, Jenerik: Özkan Sevinç, Video Çekim: Birhan Taşkıran, Set Ekibi: İsmail Kündem, Nazif Kündem, İbrahim Tekin, Işık Ekibi: Oğuz Yaralı, Ali Meyel, Erol Erten, Işık Teçhizatı: Gürsan Işık Servisi, Negatif: Kodak/Eastman, Laboratuar: Şafak Film Stüdyosu, Seslemdirme Yön: Mustafa Alabora, Film Banyo: Ekrem Şen, Arif Şengül, Renk Düzenleme: Türker Vatan, Şakir Yörük, Film Baskı: Veli Burç, Uğur Orbay, Negatif Montaj: Bülent Özayan, Temel Aşkıran, Ses Kayıt ve Miksaj: İdris Üstün, Burhan Şahin,

Oyuncular: Mehmet Akan, Aslı Altan, Hümeyra, Berhan Şimşek, Şahika Tekand, Yılmaz Zafer, Aydemir Akbaş, Erol Keskin, Nihat Akcan, Yalçın Akçay, Yasemin Aklaya, Cem Davran, Osman Görgen, Bennu Gerede, Hikmet Karagöz, Can Kolukısa, Eray Özbal, Rasim Öztekin, Ümit Yesin, Suna Selen, Karakter Rollerde: Metin Baydaş (Ziya Hurşit, Güner Kayar (Laz İsmail), Mehmet Beyazıt (Rum Garson), Ersin Pertan (Rum Katip), Nedim Doğan (Hatip Ağa), Annie G. Pertan (Nesibe Hanım), Türkan İstanbul (Kalfa), Berktun Alpleri (Derviş Kahya), Oktar Durukan (İsmail Canpolat), Mehmet Emin Yetim (Ali Fuat Paşa), Erol Şen (Cemal Paşa), Muzaffer Çetinkaya (Köse Katip), Mustafa Koç (Jandarma), Muhittin Aysan (Sivil Polis), 1. Gazeteci: Vrehbi Aslan, 2.Gazeteci: Beşir Halbuni

Konu: 1926 yılı, Türkiye. Çalkantılarla, belirsizliklerle yol alan zorlu ve katı bir süreç yaşamaktadır Anadolu. Yeni Türkiye`nin yeni altyapısını kuracak olan adımların kesin ve bilinçli direktiflerle atılması yanında, önlenemez bir tepki ve kapanmayan yaralara neden olan direnginlik örnekleri de sergilemektedir. Ve düzensiz de olsa kurulu bir saatin vurdumduymazlığıyla işleyen bu sürecin gözler önüne serdiği politik fon üstünde, tüm insansı nitelikleriyle bireysel öyküler akışını sürdürmekte, kişisel çatışmalar olumsuzluklarını sergilemeye devam etmektedir

Ödül:

 Ankara Uluslararası Film Festivali’ncde (1992)

►Yasemin Alkaya “en iyi yardımcı kadın oyuncu”



FİLMİ İZLE 





 

KRALLIĞIN BEDELİ (1991)


Senaryo ve Yönetmen: Nejat Gürsoy, Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Ererez, Yapım: Özka Film/Yavuz Özkaya


Oyuncular: Filiz Özten, Teoman Ayık, Turgut Özatay, Fuat Özkaya, Ünsal Emre, Hasan Şimşek, Kadir Savun, Erdal Gümüş, Filiz Ersan, Adnan Mersinli, Sırrı Elitaş, Ali Güney, Mehmet Samsa, Menderes Samancılar


Konu: Hapisten çıkan bir kanadayının geçmişle hesaplaşması.

 

 

KADERSİZ DOĞMUŞUM (1991) [1]

Yönetmen: Oğuz Gözen, Senaryo: Nadire Zeybel, Görüntü Yönetmeni: Mükremin Şumlu, Yapım: As Film/Mehmet Aksu

Oyuncular: Ceylan (Ceylan Avcı), Nihat Bostancı, Aşltın Peri, Christina Tsener, Ragıp Erkol, Ahmet Koçoğlu, Fehmi Tırpan, Serkan Rüzgar, Nurhan, Lorraine Chew

Konu: Almanya’nın Dusseldorf kentinde yaşayan iki çocuklu bir işçi ailesinin öyküsü.



[1] Almanya’nın Dusseldorf kentinde Areabesk sanatçısı Ceylan ile çekilen “Kadersiz Doğmuşum” filminde kullanılan sahnelerin. Mekanın çokluğu ve kullanılan negatif filmin uzunluğu, nedeniyle elde iki filmlik malzeme hazır bulunmaktadır. Bu yüzden de “Kadersiz Doğmuşum” filmi ile ikinci bir film olan “Senin Yüzünden” (1991) ismiyle iki bölüm olarak piyasaya çıkar. Ayrı Ayrı seyrediklerinde müstakil, arda arda seyredildiklerinde birbirini tamamlıyan iki filmdir bunlar. (Oğuz Gözen, “Bir Yeşilçam Masal”)

 

 

İLK AŞK (1991)

Yönetmen: Tunca Yönder, Senaryo: Nuran Devres, Tunca Yönder, Mehmet Atak, Atilla Tokatlı, Görüntü Yönetmeni: Vecihi Ener, Müzik: Serdar Kalfaoğlu, Yapım: Proman/Gülen Oran Yönetmen Yardımcısı: Handan İpekçi, Yürütücü Yardımcı: Taner Aşkın,

Oyuncular: Nilüfer Açıkalın, Can Gürzap, Gülsen Tuncer, Tunca Yönder, Murat Turat, Gönen Bozbey, Süer İzat, utay Köktürk, Ömer Turat, Güzin Çorağan, Zerrin Doğan, Levent Kurumlu, Ali Uyandıran, Ayten Uncuoğlu, Taner Aşkın, Hami Çağdaş, Canan Sanan, Binnaz Gürse Ergin, A. Metin Yönder, Erenus Yönder

Konu: 1938'de İstanbul'da geçen ve sevdiği kızın babasıyla da ilişkisi olan bir gencin öyküsü…

 

 

HOŞGELDİN GÜLÜM (1991)


Yönetmen: Kaya Ererez, Senaryo: Erdoğan Tünaş Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez, Yapım: Rüzgar Film/Kaya Ererez  Sesleri Alan, Atilla Dankı, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Laboratuar: Şems Tokgöz, Aslan Tektaş, Mustafa Yıldız, Negatif Kurgu: Mustafa Kul, Telesine ve Jenerik Televizyon Stüdyoları, İ. Halil Öner, Telesine: Ahmet Demirdöğen, Set: Cengiz Ökten, Yaşar Davutoğlu, Işık: Bayram İlvur, Doğan Erdoğdu, Kaan Güner, Kamera Asistanbı: Hüseyin Ererez, Reji Asistanları: Nurettin İrişen, Sevgi İdil, Prodüksiyon Amiri: Ali Ateş, Kurgu: Sedat Karadeniz, Müzik: Cahit Berkay, Sineray Film Stüdyolarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir

 Oyuncular: Emrah, Ayla Özel, Nilgün Can, Günay Girik , Özalp Döndüren, Arzu Sezer, Didem Aktan, Süheyla Karataş, Yılmaz Cesur, Bahri Özdemir, Pelin Şener, Afet Apaydın,

Konu: bir gazeteci ile bir reklamcının nikahsız birlikteliklerin öyküsü.

 

 

GÜN BATIMI (1991) 


Senaryo ve Yönetmen: Avni Kütükoğlu, Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca, Yapım Burç Film/Fedai Öztürk


Oyuncular: Bahar Öztan, Levent İnanır, Sinan Eralp, Gonca Uz,


Konu: Mafya elamanı bir adamla evli avukat kadının aşk ilişkileri.

 ECELİN GÖLGESİNDE (1991) 

Yönetmen: Nejat Gürsoy, Senaryo: Gazanfer Dirik, Görüntü Yönetmeni: Halil Kırlangıç, Yapım: Yaşam Film/ Gazanfer Dirik

Oyuncular: Teoman Ayık, Süreyya Meroğlu, Kazım Kartal, Şehnaz Dilan, Songül Beyçe, Ünsal Emre, Nazlı Han, Kadir Savun

Konu: Balıkçı bir gençle mafyanın hesaplaşması

 

ÇİZME (1991)

Yönetmen: İsmail Güneş, Senaryo: Ömer Lütfi Mete Kamera Hüseyin Özşahin, Müzik: Özkan Turgay, Yapım: Feza Film/Mehmet Tanrısever

Oyuncular: Engin İnal, Macit Flordun, Kemal İskender, Ertaç Unsal, Lütfü Seyfullah, Giray Alpan, İsmail Güneş, Yusuf Cemal Keskin, Hasan Nail Canat

Konu: Olaylar 1950'li yıllarda geçer. Yörenin Nahiye Müdürü, Demokrat Parti iktidarı ezanın Türkçe okunmasını yasaklayınca karşı çıkar. Ezan, yeni çıkan yasayla Arapça okunacaktır. Bu yeni uygulamaya karşı çıkan Nahiye Müdürü, baskıcı tutumu nedeniyle de kasaba halkıyla çatışmaya girer. Bu arada müdürün adı, bir eşkıyanın öldürülme olayına karışmıştır.

Ödül: Türkiye Yazarlar Birliği'nin (1992) seçiminde en iyi film.


FİLMİ İZLE