HAMAM (1996) "Turkish Bath"
Yönetmen: Ferzan Özpetek, Senaryo: Ferzan Özpetek, Sttefano Tummonili, Görüntü Yönetmeni: Pasquale Mari, Müzik: Pivio, Aldo De Scalzi, Yapım: Promete Film/Cengiz Ergun, Türkiyeİtalya/Paolo Buzzoro İspanya ortak Yapımı. Yönetmen Yardımcısı: Mutlu Polat, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, San. Yön. Yrd.: Maria Teresa Padula, Dolly Operatörü: Ufuk Kayar, Işık Sorumlusu: Severino Tramontani, Işık: Haldun Cıvgıner, Cem Kaygusuz, Işık Şefi: Tuncay Uncu, Kostüm: Selda Çiçek, Kurgu: Mauro Bonanni, Yapım Koordinatörü: Leyla Özalp, Basın Danışmanları: Hasan Sonok, Gianluca Pigna , Makyaj: Gaja Banchelli, Yapım Yönetimi: Veli Selman, Yapım Yön. 1. Yardımcısı: Selma Koçoğlu, Yapım Yön. 2. Yardımcısı: Alessandra D’Alessio, Ricardo Merino, Manuel Tedesco, Kameraman: Fabio Zamarion, Marco Lupi, Marina Angeli, Kamera Yardımcısı: Alfredo Betro, Francesko Carini, Set Fotoğrafçıları: Gül Gülbahar, Nadir Özgören, Gökhan Atılmış, 2. Yönetmen Yardımcıları: Murat Polat, Pierfranceskco Bruni, Boom Operatörü: Giovanni Liberati, Kuaför: Aziz Bircan, Haldun Çivgindir Makyaj Yardımcıları: Nurten Sinekli, Luca Zamprolli, Mehmet Damar, Ses Montajı: Maurizio Palmisino, Antonella Lambardi, Set: Marco Santarelli, Mehmet Yörük, Yaşar Ünlü, Cem Kaygusuz, Giovanni Marrocco, Renk Teknisyeni: Elide Camberini, Miksaj: Danilo Sterbini, CİNECITA Laboratuarlarında hazırlanmıştır (Eurimages katkılarıyla.)
Oyuncular: Alesandra
Gassman, Francesca D'Aloja, Halil Ergün (Osman), Şerif Sezer (Perran), Mehmet
Günsur (Mehmet), Başak Köklükaya (Füsun), Zerrin Arbaş, Carlo Cecchi, Necdet
Mahfi Ayral, Zozo Toledo, Murat İlker, Alper Kul, Celal Özberk, Tarkan Oğuz
Yaşlı, Banu Kunt, Murat Sezer, İlker Gürel, Burak Barakacı, Alper Kul, Didem
Öner, Şehnaz Çakıralp, Murat İlker, Dündar Kasaplı, Nazan Timur,
Not: “9 Mayıs 1997’de ilk defa Torino, Milano
ve Roma Sinemalarında “Il Bagno Turco” adıyla gösterime girdi
Konu: 21 Nisan 1995, duvarları dökülmüş
mKüstakil bir evin içinde şarkı söyleyerek kahvaltı hazırlayan Perran'ı
görürüz. Temkinli, yavaş merdiven çıkışlarından kötü bir şey olacağının
beklentisine gireriz. Sabah kahvaltısını götürdüğü madamın ölüsünü bulan
Perran, evinin penceresinden kocasına seslenir. Evi dışarıdan görürüz. Cumbalı,
ahşap bir evdir. Aynı etrafındaki evler gibi. Film boyunca duyguları yansıtan,
sahneleri tanımlayan bir hikaye anlatıcısı görevini üstlenen müzik, sahnenin
geriliminin artması ile birlikte artmaya başlar. Heyecanlı, durdurulamaz bir
müziktir. Bu haberi İItalya'ya kadar ulaştıracaktır. Bir yıl sonra İtalya'da
bam başka bir ortamda müzik kötü haberi yetiştirmek için yükselir. Bürokrasinin
mühürlü, fakslı, pullu yavaşlığı arasında ileetişimsiz, sürekli tartışan
Francesco ve Martha çiftinin hayatına tanık oluruz. Istanbul'dan gelen haber,
nihayet tüm yolları aşarak gideceği yere ulaşır. Francesco ve Martha,
İstanbul'da miras olarak kendilerine Francesco'nun teyzesinden bir ev kaldığını
öğrenirler. Çift İstanbul' a kimin gideceği konusunda tartışırlar. Martha,
erkeklerin daha çok sayıldığı bir ülkeye Gitmek istemez. Francesco ise, işleri
ortakları olan Paolo verme bırakıp İstanbul' a gitmek istemez. Üstelik hiç
tanımadığı teyzesinden kendisine kalan eski bir ev için. Ancak buna mecburdur
ve bu bilmediği ülkeye gider. Masa başında kendisine gelen mektubu okuyan
Francesco'dan, İstanbul'da dansözlerin oynadığı bir mekanda avukatı Zozo ile
sıkıntılı bir şekilde oturan Francesco'ya geçilir. Roma'dan İstanbul'a geçiş,
iç mekandan iç mekana doğru yapılır. Binayı hemen satıp, İtalya'ya dönmek
istemektedir. İstanbul'un en eski otellerinden biri olan Pera Palas'ta kalır.
Evin olduğu semti gezer. Eski mahalleler,eski evler, otantik havası olan balık
pazarı, kilise, çarşaflı kadın gibi imgelerle İstanbul'u tanır.
Bu arada güneşten etkilenen yaşlı bir adama yardım eder. Adamı su içmesi için götürdüğü yer bir hamamdır. Hamamla ilk kez karşılaşmış olur. Erkeklerin yarı çıplak dolaştıkları bu mekan, tüm sırları ile onu beklemektedir. Yaşlı adamın "mutlaka hamama girmelisin." ısrarı üzerine şarkı söyleyen bir erkeğin sesinin eşliğinde hamama girer. Yarı çıplak, bellerinde bir peştamal ile üzerlerine su döken erkekkler, kurnalar, mermerler, buhar ve şarkı söyleyerek rahatlayanlar ile hamamda cinselliği ifade eden birşeyler vardır. Rahatlama mekanı bir yerdir.
Anlaşmayı bir an önce imzalayıp, gitmek
için uğraşırken; karşılaştığı pürüzler Francesco'yu sinirlendirir. Kendisine
miiras kalanın sadece bir ev değil, aynı zamanda bir de hamam olduğunu öğrenince
çok şaşırır. "Türk banyosu" hamam, Francesco'nun yeni tanıştığı ve
ilgisini çeken bir mekandır ve onu görmek ister. Avukatı Z020, hamamların
eskiden çok lüks yerler olduklarından bahseder. Ama artık herşey bitmiş, hamamın
modası geçmiştir. Evde yıllardır yaşayıp, hamama ve Anita'ya bakan Türk ailesi
ile de tanışır. Hamama evden bir geçit vardır. Madamın ölümünden beri kapalı
olan hamama girerler. Eski günlerinden uzak, eskimiş, köhne bir hamamdır
burası.
Yönetmenin film boyunca
sahneleri çevrinme ile anlatan kamerası ile harap haldeki hamamda dolaşır.
Dekorasyon işi yapan bir mirasçı için biçilmiş kaftan bir yerdir. Türk aile,
buranın satılması ile evini kaybedecektir.
Ama misafirperverliğinden
vazgeçmez. Evi satmaması konusunda Francesco'ya herhangi bir baskı da
yapmazlar. Anılarından vazgeçrnek zorunda kalmak onları üzmektedir sadece.
Francesco'yu yemeğe davet ederler. Ailenin kızı Füsun'un bakışlarından
Francesco'dan hoşlandığı izlenimini ediniriz. Film boyunca bu bakışları
sürecektir. ilgisine cevap alamayınca da evlennmeye karar verecektir zaten.
Füsun, Francesco'ya evi gezdiirir. Madam Anita'nın yani teyzesinin odasına
götürür. Burada ailenin oğlu Mehmet ile ilk kez karşılaşır. Zengin yeemeklerin
olduğu bir masada yemeklerini yerler. Perran meraklı ve misafirperver bir
kadındır. Osman ise iyi bir aile babası izlenimi vermektedir.
İtalya' daki meşgul yaşamı Francesco'yu
rahat bırakmaz. Cep telefonu durmadan çalar. Sürekli döneceğini söylemesine
rağmen İstanbul' da artık İstanbulluların da bıraktıkları "eski bir
yaşamı" keşfetmeye başlamıştır. Anita'nın eşyalarını karıştırır.
Sigarasını içtiği yüzük şeklindeki ağızlığı, eski fotoğraflar, mektuplar,
kitaplar Francesco'nun merakını arttırır. Karşılaştığı bu yeni hayat başlardaki
hemen gitme arzusunun yerini meraka bırakır. Hamamı ve evi satma işi uzadıkça,
Francesco'ya da keşif yapacak zaman kalmaktadır. Satış için gereken hamamın
tarihi eser olduğuna dair bir belge olup olmadığını, sormak için karşıda
oturan, Anita'nın eski bir arkadaşı olan Oscar'ı ziyarete giderken; Anita'nın
annesine yazmış olduğu mektubunu okur. Vapurda karşıya geçerken ilk defa
İstanbul'un deniz yüzü ile karşılaşırız. Boğaza has vapurlar, mavilik, yalılar,
boğaz köprüsünün alttan görünüşü arasında vapurda mektubu, okurken,
İstanbul önümüzden akar.
Boğazımda henüz çözülmeyen bir düğümle
yola çıktım. Bir daha dönmeyeceğimi biliyordum. Ayrıldığımda bana kin duymamanı
çok isterdim. Ama olmadı. Seni anlıyorum. Umarım en azından bu mektubu okursun.
İstanbul tam aradığım yermiş. Geleli bir hafta oldu. Ama şimdiden soluğumu
kesiyor. Uykumu kaçırıyor. Meğer buraya varana d ek ne çok zaman harcamışım.
Ben sıkıcı, beyhude bir hayatın peşinde koşarken; o adeta sessizce beni
bekliyormuş. Burada her şey daha ağır ve yumuşak akıyor. Bu hafif rüzgar tüm
düşüncelerimi dağıtıyor. Bedenimi ürpertiyor. Şimdi nihayet yeniden hayata
başlayabileceğimi hissediyorum. "
Oscar'dan, Anita'nın kısa ama
karlı bir evlilik yaptığını, hamamı işlettiğini, eğlenceler düzenlediğini
öğrenir. Oscar, hamamı bir an önce satmasını söyleyerek adeta onu büyü
konusunda uyarıro Ancak Francesco, gezdiği eski sokaklarda, eski mekanlarda, karşılaştığı
insanlarda hep geçmişi ve Anita'nın İstanbul'unu bulur. Bu büyüye kapılmıştır
bile. Anita'nın mektubu Francesco'nun hislerine tercüman olur. Francesco, bu
gizemli, zamanın durduğu, güzel şehre vapurun güvertesinden şaşkın gözlerle
bakarken; bu güzel şehrin onun için de umut olabileceğini düşündüğünü
hissederiz.
Anita'nın kardeşine yazıp,
göndermediği mektubunun eşliğinde Francesco'nun hamamı onarışını ve bu hayata
onun gibi alışmasını izleriz.
Sevgili Kardeşim,
Bugün sana yolladığım ilk
mektup geri geldi. Açmamışsın bile. Artık ne bu yazdığım ikinciyi ne de bundan
sonrakileri yollayacağım. Ama sana yazmam gerekiyor. Çünkü seni yanıbaşımda
hissedebilmenin tek yolu bu. Şehir merkezinde eski bir hamam buldum. Biraz
dökülüyor ama klas bir yer. Çok pahalı da değil. Satın almaya karar verdim. Bir
Türk banyosu açmak istiyorum. Burada hamam diyorlar. Sadece erkeklere özgü
eğlence düzenleme fikri hoşuma gidiyor. Bu güçlü aile reisIerinin şehrinde tek
Batılı hamam sahibesi ben olacağım ve gizlice onların en özel zevklerini
seyredebileceğim. Hamamlar tuhaf mekanlardır. Buharın bedenle birlikte
gelenekleri de gevşettiği garip yerler. Gözlerden ırak. Bana minnettar olacak
sürüyle erkek dostum var. Bilirsin ben erkekleri mutlu etme fırsatını hiç
kaçırmam. Başarılı olmak için zaman ve çaba gerekecektir ama bence değer. Bir
İtalyan macerapereste bu kadar cömert davranan bu şehre katkım olsun."
Francesco, evi almak isteyen kadının
tehditlerine karşın hamamı tamir eder ve satmama fikrinden vazgeçmez.
Parmaklarındaki sargılarla dikkati çeken korkmuş Zozo'nun ısrarlarını dinlemez.
Bu arada Anita'nın eski odasında kallmaya başlar. İtalya' daki hayatı artık çok
uzaktadır. Evdeki her eşyanın Türkçe karşılığını kartlara yazarak üzerlerine
koyarlar. İtalya'daki evdeki kendi sesiyle açılan telesekreter mesajı Martha
tarafından değiştirilir. Hamam, aile, yeni çevresi Francesco'ya yeni bir hayat
sunar.
"Bu hamam benim sarayım
oldu. En ufak ayrıntılara kadar benim eserim. Onunla gurur duyuyorum.
Başlangıçta herşey zordu. Burada kadınlar Avrupalı kadınların elde ettiğinin
yarısını elde edebilmek için iki misli çaba sarf etmek zorunda. Ama artık iyi bir
ünvanım, bir sürü dostum var. Hamamım İstanbul'da bir kurum oldu. Onu görmeye
başka yerlerden gelenler bile var. Müşteriler benimle dertleşiyor, sırlarını
veriyor. Beni kendilerinden biri gibi görüyorlar. Arasıra onları buharların
arasından gizlice gözetleyerek eğleniyorum ve bu saygıdeğer aile babaları
hakkında o kadar çok şey biliyorum ki beni aziz analarından bile daha çok
sayıyorlar. "
Anita'nın imalı mektuplarında
ne anlatmak istediğini öykü ilerledikçe yavaş yavaş keşfederiz. Francesco,
hamamı onarma, yeni dostlar edinme, kahvede tavla oynayarak vakit geçirme
arasında Mehmet ile dostluğunu ilerletir. Film boyunca Füsun'un bakışlarına bir
kez bile yanıt vermezken, Mehmet ile göz göze gelirler ve aralarındaki cinsel
çekim ortaya çıkmaya başlar. Erkekliğe ilk adımını atan bir çocuğun sünnet
düğününde Türkler gibi eğlenmekte, onlar gibi davranmaktadır.
Martha, kocasına boşanma isteğini
bildirmek amacıyla Türkiye'ye gelir. Francesco onu hava alanında eski model bir
araba ile karşılar. Merak ettiği kocasını gördüğü ilk dakikalarda buraya
sağladığı uyumu görerek çok şaşırır. Uzun zamandır görüşmemelerine rağmen
samimi bir buluşma yaşamazlar. Füsun'la arasındaki samimiyeti görünce
aralarında bir şeyler olmasından şüphelenerek, bu duruma çok bozulur. Anita'
nın eşyalarını karıştırmaya başlar. Onun sigara yüzüğünü bulur, mektuplar,
fotoğraflar onun da ilgisini çeker. Eskinin büyüsü ona da geçmeye
başlayacaktır. İstanbul'da gezerken aynı eski sokaklar, mekanlar onu da
karşılar ve bu şehrin filmdeki tek modem yüzünü, bir alışveriş merkezini
görürüz. Boşanma niyetiyle geldiği şehir ve Anita'nın ruhu onu da etkiler.
Francesco'nun Füsun'la
samimiyeti kocasını kıskanmasına neden olur. Francesco'nun İstanbul'daki rahat,
değişmiş tavırları kocasına tekrar aşık olmasına neden olmaktadır. Aynı gece
Francesco yanından kalktığında nereye gittiğini merak eder. Hamamda Mehmet ile
kuma başında birbirlerine sarılarak oturduklarını görür. İçi rahatlar. Üstüne
başına çeki düzen verip, yanlarına gitmeye hazırlanırken, öpüşmelerine tanık
olur.
Ertesi sabah Füsun, ailesine
evleneceğini söyler. O akşam bunu kutlamak için yemeğe çıkmaya karar verirler.
Martha şaşkındır. Dışarı çıkar. Sokaklarda dolaşır. Önünde duran gelin
arabasına binen geline bakar. Kendi evliliği kesin bir sonuca ulaşmıştır oysa.
Parmağındaki yüzük ağır gelir. Onu yaşlı bir kadına vererek evliliğinin
işaretinden kurtulur. Kocaasına hala aşıktır. Ondan etkilenmekte ve
kıskanmaktadır. Bunu yemekte belli eder. Kocasını bir erkeğe kaptırmak ağır
gelir. Önce "yeni evlilere", sonra "bütün aşıklara" kadeh
kaldırır. Kocasının ilgisini çekmek için "iki yıldır Paolo ile yattığımı
biliyor musun?" der. Dışarıya çıkıp, tartışmaya başlarlar.
Francesco'ya gördüklerini anlatır. Roma'
da yapamadıklarını burada yapmakla suçlar onu. Bu hayatı o yüzden sevdiiğini
söyler. "Ben seni erkekle aldattım." sözlerine Francesco'nun
"Mesele buysa ben de." demesi aralarını yumuşatır. Daha sakin
konuşmaya başlarlar. Francesco, Roma' da mutlu olmadığını söyler. Burada ise
coşkuludur, daha sakindir, sıcak bir aile yuvası bulmuştur ve insanlar onu
anlamaktadır. İstediği hayata kavuşmuştur. Kocasına boşanma kağıtlarını
imzalattıktan sonra Martha evi terk eder. Francesco, onu anlaması için Anita'
nın mektuplarını verir. Martha, içini dökmek için yeni tanıştığı Oscar'ı
görmeye giderken, Francesco gibi vapurda Anita'nın mektuplarından birini okur.
Vapur, Boğaz'ın yalılarının yanından geçerken; Martha' da büyüyü hissedecektir.
"Ekimin başında bazı günler İstanbul
birden griileşiyor. Yaz aniden biter gibi oluyor ve her yıl bu beni çok
şaşırtıyor. Belki de buraya geldiğimden beri kendimi hep tatilde hissediyorum.
Sonbahara aniden girince İtalya'yı düşünüyorum ve içimi hüzün kaplıyor.
Sabahlan uyanıp seni hayal etmeye çalışıyorum. Kalkınca neler yaptığını,
kahvaltıda neler yediğini, belki soğuk bastırdığı için kalın giyiyorsun, belki
arasıra beni düşünüyorsun. Sonbahar geldiğinde Juliana, kendimi yalnız
hissediyorum. O zaman küçük Francesco'yu düşünüyorum. Nasıl olduğunu hangi
oyunların onu eğlendirdiğini, neleri yemekten hoşlandığım Beni düşünüp
düşünmediğini çok merak ediyorum. Senin gibi çok akıllı ve çekingendir eminim.
Senin oğlun benim oğlum. Benden hiç söz ediyor musun? Babası gibi olsun
isterdim. Güçlü, yürekli, dirençli. Bakışı arzulan seçebilmek için berrak,
kollanysa onlan gerçekleştirebilmek için güçlü olsun. Özgür, mutlu bir erkek
olsun isterim. Çünkü bu hayatta mutlu olabilir Juliana. Olmalı." Anita'nın
Francesco için diledikleri Martha'yı etkilemiştir. Karşısındaki bu farklı adama
aşıktır. Ancak Francesco bıçaklanır. Haberi alır almaz hastaneye giden Martha,
tüm maahalleyi orada görür. Hemşire ona Francesco'nun alyansını verir.
Çıkardığı kendi alyansının yerine onu parmağına takar. Evliliği ona geri
dönmüştür. Kocasının açılışını yapamadığı hamamda düşünür ve bir karar alır.
Nihayet
dün mektubunu aldım. İyi olman beni çok mutlu etti. Canın sıkkınsa, bir dost
ararsan ben buradayım. Gittiğinden beri bu mahalle hızla değişiyor. Füsun'u
evlenmekten vazgeçirdim. Annen çok sevindi. Geçen hafta Yıldız'ın çocuğu oldu.
Adını Francesco koydu. Tabii ki Perran, Füsun ve ben çok ağladık. Hergün
öğleden sonra hamama iniyorum. Neredeyse çalışmalar bitti. Bazen gün batarken
melankoliye kapılıyorum ama birden rüzgar gelip içimdeki hüznü uzaklara götürüyor.
Başka hiçbiryerde hissetmediğim tuuhaf bir rüzgar. Hafif, beni seven bir
rüzgar. "
Mdrtha,
Anita'nın sigara yüzüğü elinde İstanbul'u seyreder. Şehri, camileri, boğazı,
tepeleri ile filmin sonunda ilk kez görürüz. Bu gizemli şehir Anita ve
Francesco'yu içinde saklamaktadır artık. “Nigar Pösteki, Yönetmen Sineması”
syf, 148”
ÖDÜL:
34 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde (1997)
► En İyi Film, En İyi yönetmen, ve en iyi müzik
11. Adana Altın Koza Film Festivali
►En iyi “ikinci film”
►Şerif Sezer, “En iyi yardımcı kadın oyuncu”
Cannes
Film Festivali'nde (1997)
İtalyan Sinema
Yazarları Derneği'nin seçiminde
►"En İyi
Film",
1997
Altın Küre İtalya yabancı basının seçiminde:
►En İyi Film,
►En İyi Müzik,
► En Yetenekli genç yönetmen,
Altın Gül Ödülü İtalya (1997)
Yönetmenlerin İlk Filmi Festivali'nde (Kuzey İtalyaRoseto Teeramo)
►En İyi Film
15. Annecy İtalyan Filmleri Festivali; (1997)
►Jüri özel Ödülü,
►Halk Ödülü,
► Sinema Sanat Ödülü
13. Santa Teresa Film Festivali,
►En iyi ilk Film
18. Valencia Film Festivali,
►Halk Ödülü
Golden Globe ödülleri, Nazionale dergisi adına
► "En İyi Film",
► Mercedes Benz adına "En İyi Film”
►Gümüş
Yıldız" ödülü.
4
Özpetek,
bireyin sınırlarını aşıp değişmesi sürecini anlatıyor. "Hamam cinsel bir
ilişki motifine de yer veriyor. Ama eşcinsellik üstüne bir film yapmak değil
amacı, kahramanının de; dünyaya farklı bir gözle bakmasına yol açan bir neden
olarak değiniyor bu temaya. Özpetek, batılı izleyicinin ilgisini çekecek
ögeleri bir bir değerlendiriyor. Görüntüde, müzikte Doğu kültürünün tadını
yakalamaya çalışıyor. Belli ki bilinçli bir seçimle "auteur" sineması
yapmak yerine ticari sinemanın kalıplarını kullanıyor. Bunda da başarılı olduğu
su götürmez, Yabancı eleştirmenler, ele aldığı temayı olduğu kadar
görüntülerini de beğendiler Hamamın. Batı'da ticari sinema zincirlerine girme
şansı örneğin "Eşkıya"dan çok daha fazla ilgilendiriyor Batılı
izleyiciyi. (Vecdi Sayar, "Hamam ve Akrebin Yolculuğu Cumhuriyet g., 16
Mayıs 1997)
4
İstanbul'da
gitgide yok olan, yıkılan, kapanan hamamlara dikkat ediyor musunuz? Her gün
önünden geçtiklerimiz arasında bile yok olanlar var: Pangaltı'da yıkılanı,
Kuruçeşme'de kapananı veya Ortaköy'de yıllardır kapalı duran Sinan yapısı olanı
... Artık arka mahallelerde yok olanları siz hayal edin " Yaklaşık
20 yıldır İtalya' da yaşayan, artık biraz İtalyanlaşmış Ferzan Özpetek, 1982'de
Roma Üniversitesi Sirıema Bölümünü bitirdikten sonra hep sinemanın içinde
olmuş: asistanlık, yönetmen yardımcılığı, reklam filmleri yönetmenliği. İlk
sinema fılmi için, Özpetek de "hamam" motifini seçmiş: yok olan bir
uygarlığın ve aşağıda anlatmayı deneyeceğim başka şeylerin simgesi olarak ...
Özpetek'in hamamı, eski İstanbul'un tipik semtlerinden birinin
ortasında, küçük ama sevimli bir Osmanlı mimarisi örneği. Romalı genç mimar
Francesco'nun Türklerin dünya uygarlığına armağan ettiği sayılı şeylerden biiri
olan bu temizlik mabediyle ne ilişkisi olabiilir? Şu ilişkisi olabilir:
Francesco'nun teyzesi yıllar önce İstanbul'un büyüsüne kapılarak burada
yerleşmiştir. Edindiği mülk arasında bu hamam da vardır. Teyze ölür, miras
Francesco'ya kalır. O da çılgıncasına dolu iş yaşamından ve yolunda gitmeyen
evliliğinden izirı alarak İstanbul'a gelir.
Francesco İstanbul'da birçok şey keşfeder.
Hamamın işletmeciliğini yürüten Osman Bey ve ailesinden Türk usulü yaşamı, eski
konuk severliğimizi, türlü çeşitli adetlerimizi, zengin yemek çeşitlerini
öğrenir. Ailenin kızı Füsun ve daha çok oğlu Mehmet'ten İstanbul'u öğrenir.
İnsan ilişkilerinin hala var olduğu, insanların iletişim kurabildiği, birbirine
dokunabildiği, birbirini dinlediği bir kültürü tanır. Ve tüm bunlara aşık olur
..
Ancak bu, bizim için böyle ... Batı'da ise,
görebildiğim kadarıyla herkes, bu onlar için yeni ve farklı bir İstanbul'u, bu
doğu toplumunu ve yaşam tarzını keşfetmekten ve Türklere nihayet tam bir anti
Geceyarısı Ekspresi gözüyle bakan bir filmden hoşnut gözüküyordu.
Hamam, çeşitli açılardan ilginç
bir film. Öncelikle Ferzan Özpetek'in "iki kültür arasında bir namaz"
konumu, onun için ve de film için bir avantaj olmuş. Özpetek İstanbul'a,
yaşamımıza ve kültürümüze sanki dışarıdan bakmış. Onlarda saklı olan, onların
ruhuna sinmiş, bizim artık farkına bile varmadığımız, ama yabancı için son
derece ilginç olan sayısız şey saptamış ve filmine koymuş. Aslında biraz fazla
koymuş. Ne bileyim, kahve falından kurşun dökmeye sayısız günlük ve eski
alışkanlığımız, filmi sanki bir Türk adetleri el kitabı haline getirmiyor
değil! ... Biraz fazla folklor ve biraz aşırı nostalji var gibi geldi bana ...
Ferzan
Özpetek, fılmin ana temalarından birini ise bizim yine Doğu usulü
cinselliğimize ayırıyor. 'Hamam' motifi burada yalnızca Türklerin temizlik
merakını değil, DoğuTürk usulü yaşamın kadın erkek beraberliğinin yerine daha
çok cinslere göre ayrılmış iki beraberliği koyan, kadınların kadınlarla,
erkeklerin erkeklerle olmasını kolaylaştıran mantığını simgeliyor.
Özpetek, böyle bir yaşam ve
ahlak tarzının sonuç olarak eşcinselliği teşvik ettiğini, onu kolaylaştırdığını ve eski Yunan uygarlığı gibi
neredeyse onu idealize ettiğini vurguluyor. Bu, ellbette önemli ve cesurca bir
saptama.
Özpetek, Türk usulü cinselliğin biraz arka
planda kalmış, yeterince irdelenmemiş bir yanına, bilinip ve üzerinde
konuşulmayan bir alanına giriyor böylece... Ve bu "erkekçe
beraberlik" olgusunun ideal mekanlarından biri olarak da hamam, hikayenin
içindeki tam yerine oturuyor.
Yıllardır normal bir evliliği
sürdüren ve bu evliliğin yıpranmasında cinsel sorunların neden oluşturmadığı
Francesco'nun İstanbul'da yaşadığı ilişki, aslında eşcinsellikten çok, yeni
tarz bir insan ilişkisine girme isteğinin dışa vurumu. Francesco, kendisini
dinleyen ve anlayan insanlarla birlikte olmaktan hoşlanıyor. Öyle ki, bu ilgisi
pekala ailenin kızına da yönelik olabilir. Ama, bir kez daha, Doğu tarzı yaşam,
buna olanak vermiyor. Zaten önemli olan da Francesco'nun yeni bir cinselliği
değil, yeni bir yaşam tarzını ve yeni bir değerler bütününü keşfetmiş olması.
Hamam tüm bunları oldukça dengeli
bir üsluba ve oldukça doyurucu bir kıvama ulaştıran bir film. Özpetek,
İstanbul'a, kültürümüze, cinselliğimize ve başka şeylere biraz hayran, biraz da
eleştirel gözlerle bakıyor. Sinemasıyla bu kriitik ve övücü tavırları tam bir
bileşkeye ulaştırıyor. Filmi iyi düşünülmüş, farklı seyirci kesimleri için
çekici kılınmış, akıllıca gerçekleştirilmiş bir proje. Oyuncular, ama özellikle
Türk oyuncular çok iyi. Görüntü ve müzik çalışması da biirinci sınıf.
Hamam çok büyük, çok önemli bir film
değil. Ama ilgi çekici ve orijinal bir film. Batı' da bu denli sevilmesi ise
beni biraz şaşırtıyor. Bu konuda kafa yormamız gerekiyor aslında: filmin
gördüğü bu ilgi, Batı'nın Doğu tarzı bir yaşamın erdemleri, İstanbul'un
güzellikleri ve de antik çağa yaklaşan bir cinsel tercih faktörlerinden
hangisine daha çok ilgi göstermesinin sonucu acaba? Araştırmaya değer ... Zaten
filmin çeşitli nedenlerle tartışılacağını ve daha uzun zaman üzerinde
konuşulacağını söylemek, sanıırım kehanet olmaz. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş
ve Rönesans Yılları” syf: 83”
Ana teması yönünden oldukça
tanıdık bir yolculuk ve sürükleniş serüveni anlatıyor 'Hamam'. Mekan ve ülke
değiştirmenin insan ruhuna yansımasının; yeni gerçeklerle birlikte, yaşamda
yeni sayfa açılmasının 'öyküsü' var karşımızda .... Egzotizm göz
kamaştırıcıdır. Ferzan Özpetek'in Cannes'dan Altın Portaakal'a uzanan ödül
zincirine sahip filmi 'Hamam' da karısıyla sorunlu, işinden gücünden bunalmış
genç İtalyan mimarın, çok uzun yıllar İstanbul'da yaşayan teyzesinden miras kalan
hamamı satmak üzere İstanbul' a gelmesi ve etkilenip değişerek yerleşme kararı
alması üzerine kurulu. 'Teyzenin gizemli geçmişine' doğru yapılan yolculuk,
öncelikle James Ivory'nin 'Sıcak ve Toz'unu, teyzesinin izlerini takip ederek
Hindistan'ın derinliklerine dalan genç İngiliz kızını çağrıştırıyor. Gerçi
Allessandro Gasman, rastlantıyla hatta zoraki olarak, hamamı hemen satıp en
kısa sürede geri dönmek üzere çıkıyor yola, ama sonuç değişmiyor.. Özpetek, iyi
niyetli Batılı bir sanatçı gibi 'yumuşak ve ağır' atmosfer içinde çiziyor
Türkiye'nin gerçeklerini. 'Hamam' çok uzun süre mekan e kişilik tanıtımlarıyla
fazlaca sıkıcı tarzda ilerliyor, bir 'olay' gelişmiyor. Öyle ki ilk yarı
bittiğinde küçük bir uğultu yükseldi salonda, 'şimdiye kadar ne oldu ki ara
verildi?' ... Oyunculuk yönünden de herhangi bir başarısından söz edemeyeceğimiz
'Hamam', beklentilerimizi karşılayamayan, odak noktasına aldığı hamam motifini
de yeterince kurcalamayan bir film kısacası... İtalyanca'nın ağırlık kazandığı
filmin alt yazılarında, 'teşekkür' anlamındaki 'grazie'nin Türkçe karşılığı
olarak 'mersi' nin kullanılması ise başlı başına bir aklı evvellik örneği
neresinden bakarsanız"... (Arslan, Radikal, 30.10.1997) “Prof.Dr. Alim
Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Varol, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf, 100”
4Oldukça Batılı
(İtalyan) yaklaşımının ürünü izlenimini veren Türk filminden çok İtalyan filmi
gibi algılanan, büyük bölümü de ülkemizde çekilmiş 'Hamam', anlatımından
montajına, ışığından görüntüsüne ve oyunculuğuna kadar seçkin, özenli bir
çalışma. Öncelikle Şerif Sezer başta olmak üzere, Halil Ergün ve öteki Türk
oyuncuların İtalyan meslektaşlarından hiç de geri kalmadıklar: filmde, yılların
Cannes fotoğrafçısı Zozo Toledo ağabeyimiz nerdeyse Carlo Cecchi'nin
performansıyla aşık atıyor mahalleliyi evinden barkından edecek avukat rolünde.
Bize özgü, temizlikle cinselliği bağdaştıran bir hamameşcinsel bağlantısına
dayalı motiflerle, egzotik ve folklorik öğelerle, yerel alışkanlık ve kokularla
bezenerek, geçerli ticari beklentilere de harfi harfine uyan, ilginç bir film
gerçekleştirmenin üstesinden gelmiş Ferzan Özpetek.. Doğu'yla Batı'ya, iki
kültüre de vakıf, uzun yıllardan beri İtalya'nın havasını solumuş, İtalyan
sinemasının çağdaş ustalarına asistanlık etmiş Ferzan Özpetek'in bir 'ilk
film'den hiç umulmayacak kadar ölçülü, özenli bu ilk yönetmenlik denemesi,
gelenekleri görenekleri bile yumuşatan hamam buharından Doğu'da yüzyıllardır
gizliden gizliye hamamla örtüşen erkek cinselliğine; ağır, yağlı, okkalı
lezzetler sunan Türk mutfağından Türk kadınının etek traşına, sünnet töreninden
kahve falına kadar folklorik özelliklerimizle tıklım tıkış doluşturulmuş baştan
sona. Son tahlilde bir İtalya’nın yaşamını anlamlı kıldığı 'klişe' bir Doğu
serüveni olarak zihnine kaydettiğimiz bu 'oryantalist' hoş ve loş filmin
egzotik turistik bakışına kapılmamak pek olası değil. İlgiyle izlenen bu
'Hamam'ın çok önemli bir sinema baş yapıtı olduğunu ileri sürmek de pek olası
değil bice" (Sungu Çapan, Cumhuriyet 31.10.1997). “Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent
Varol, a.g.e.”
________________________________________
Subject: On April 21, 1995, we see Perran preparing
breakfast by singing in an unassuming house with demolished walls. We expect
something bad to happen from cautious, slow stair climbing. Finding the corpse
of the madame she took her breakfast to, Perran calls out to her husband from
the window of her house. We see the house from the outside. It is a wooden
house with a bay window. Just like the houses around it. The music, which acts
as a storyteller that reflects emotions and defines the scenes throughout the
movie, begins to increase with the increase in the tension of the scene. It is
exciting, unstoppable music. He will deliver this news to Italy. A year later,
in a completely different environment in Italy, music rises to raise the bad
news. We witness the life of the couple Francesco and Martha, who are
constantly arguing, without communication between the sealed, faxed, stamped
slowness of the bureaucracy. The news from Istanbul finally reaches its destination
by crossing all roads. Francesco and Martha learn that they have inherited a
house from Francesco's aunt in Istanbul. The couple argue over who will go to
Istanbul. Martha doesn't want to go to a country where men are more counted.
Francesco, on the other hand, does not want to leave Paolo, who is their
partner, and go to Istanbul. Moreover, for an old house inherited from an aunt
he never knew. However, he has to do this and goes to the country he does not
know. From Francesco, who reads the letter he received at the desk, he moves on
to Francesco, who is sitting with his lawyer Zozo in a place where belly
dancers play, in distress. The transition from Rome to Istanbul is done from
the interior to the interior. He wants to sell the building immediately and
return to Italy. He stays in Pera Palas, one of the oldest hotels in Istanbul.
He tours the neighborhood where the house is located. He recognizes Istanbul
with images such as old quarters, old houses, an authentic fish market, a
church, a woman in a chador.